Arama

Buzul ve Buzullaşma

Güncelleme: 12 Aralık 2018 Gösterim: 55.142 Cevap: 8
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
9 Kasım 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Buzul ve Buzullaşma

Sponsorlu Bağlantılar
BUZULLAR VE ETKİLERİ
Kutup bölgeleri ile yüksek dağların üst kısımlarında bütün yıl hiç erimeden kalan karlara Toktağan kar (daimi) denir. Enlemin etkisiyle toktağan kar sınırı Ekvatordan Kutuplara doğru azalır.
Bugün dünyanın yaklaşık %10 ‘u (15 milyon km2 si) buzullarla kaplıdır. Buzulların etki alanı daha çok kutuplara yakın yerlerdir.

Kutuplarda ve dağların yüksek kesimlerinde sıcaklığın düşük olmasından dolayı kar şeklinde düşen yağışlar üst üste birikerek kalın kar ve buz tabakaları oluştururlar. Binlerce yıl boyunca kalan ve erimeyen bu örtüye Kalıcı Kar (Toktağan) denir. Kutuplarda 0 m'de başlayan kalıcı kar sınırı ekvatora doğru yükselir ve 5000m'ye kadar çıkar. Ülkemizde bu sınır 2500m civarındadır. Kalıcı kar örtüsü zamanla soğuğun etkisiyle katılaşır ve Buzul haline dönüşür.
Kutup bölgelerinde ve yüksek dağlar üzerinde,başlıca şekillendirici dış kuvvet buzullardır. Bu alanlarda yağışlar genellikle kar şeklinde olur. Sıcaklık 00C'nin altında olduğundan yağan karlar tamamıyla eriyemez, arta kalanlar üst üste yığılır. Yıl boyunca ortadan kalkmayan karlara kalıcı kar (toktoğan kar) adı verilir. Kalıcı kar sınırı enleme bağlı olarak değişir. Ekvatoral bölgede 5000-6000 m'den geçen kalıcı kar sınırı,Türkiye'de kenar dağlar üzerinde 3200-3500 m'de erişilir,iç kesimlerde ise 4000 m'den geçer. Kutuplarda ve dağların yüksek kesimlerinde meydana gelen buzulların birçok çeşidi vardır.
a) Sirk Buzulu: Yüksek dağlık alanlarda çukurluklar içinde oluşan küçük buzullardır. Ülkemizde Ağrı, Cilo, Kaçkar,Sat, Uludağ, Nemrut, Toroslar ve Karadeniz dağlarında sirk buzullarına rastlanır.
b) Vadi Buzulu: Yüksek dağlar üzerinde oluşan sirk buzulları büyüdüğünde eğime bağlı olarak aşağılara doğru iner,vadi içlerini doldurur. Buna vadi buzulu denir. Cilo dağında bu tür vadi buzulları bulunur.
c) Örtü Buzulu: Kutuplara yakın sahalarda oluşan ve binlerce km alan kaplayan buzullardır. Antarktika ve Grönland örtü buzullarının ülkemizde görüldüğü yerlerdir. Kutup bölgelerindeki buzullar,buzul dağları oluşturacak kadar büyüktür. Bunların denize ulaşan kısmına aysberg denir. Kutup bölgelerinde deniz içinde oluşan buzullara bankiz adı verilir.
d) Takke Buzulu: Volkan dağlarının üst kısmında oluşan buzullardır. Ör: Ağrı dağında olduğu gibi.

BUZUL AŞINDIRMA ŞEKİLLERİ
Yeryüzünü aşındırma, taşıma ve biriktirme yoluyla şekillendirirler. Buzullar değişen iklim koşulları altında kalınlaşır,erir yada basıncın veya yamaç eğiminin etkisiyle hareket ederler. Bu hareketleri sırasında bulundukları zeminde cilalama,sıyırma, sökme,koparma şeklinde aşındırma yaparlar. Aşındırdıkları malzemeyi erimeye başladıkları yerlerde biriktirerek biriktirme şekillerini oluştururlar.
a) Buzul Vadisi:Buzullar tüm vadiyi doldurarak hareket ettikleri için tüm yüzeyi aşındırırlar. Bu nedenle buzulların vadileri akarsularınkinden farklı olarak inişli çıkışlıdır. Enine profili "U" biçimindedir. Ana buzula bağlı olarak yan buzulların oluşturduğu vadilere de asılı vadi denir.
b) Hörgüç Kaya:Buzullar dirençli kaya sırtlarını törpüleyerek hörgüce benzer yuvarlak şekiller oluşturmuşlardır. Bunlara hörgüç kaya adı verilir. Türkiye'de Doğu Anadolu'da Nemrut Dağı'nda örneği görülmektedir.
c) Buzul Yalağı (Sirk):Buzulların aşındırma ile oluşturduğu çukurlardır. Sonradan buzulların erimesi ile bu çukurlarda sirk gölleri meydana gelmiştir.

Buzul aşındırması şunlara bağlıdır:
1. Buzulun kalınlığına: Kalınlık fazla ise aşındırma oyma şeklinde , az ise törpüleme şeklinde olur.
2. Yatak Eğimine: Yatak eğimi fazla ise aşındırma törpüleme şeklinde , az ise oyma şeklindedir.
3. Kayaların Özelliğine: Zemin sert kayalardan oluşmuş ise aşındırma törpüleme şeklinde , yumuşak ise oyma şeklinde olur.

Buzul Aşınım Şekilleri
Yıl boyunca erimeden kalan kalın buz örtüleri mevsimler arasındaki sıcaklı değişmeleri ile gevşeyip sıkışarak ve dağ yamaçlarında eğime bağlı olarak hareket ederek üzerinde bulundukları kayaçları ağırlıkları ve sert yapıları sayesinde aşınbdırırlar. Aşındırdıkları malzemeleri de taşıma ve biriktirme yoluyla şekillendirme yaparlar.
1) Buzul Vadisi: Dağ doruklarından aşağı sarkam buzul dillerinin hareketiyle yataklarını aşındırarak oluşturdukları U şekilli oluklardır.Bunlara tekne adıda verilir.
2) Sirk Çanağı (Buz Yalağı): Ağ doruklarına, yakın yerlerde kolay aşınabilen yüzeylerin aşındırılması ile ortaya çıkan çanaklardır.Bu çanaklar 40-50m'den birkaç km'ye kadar çapa sahip olabilirler. Bazen de buradaki buzulun erimesiyle Sirk Gölü haline gelebilirler.
3) Hörgüç Kaya: Buzulların kayaların yumuşak kısımlarını aşındırıp sert kısımlarını bırakmasıyla oluşan tümsek şeklindeki ve parlak yüzeyli kayalardır.


Buzul Biriktirme Şekilleri
Buzullar aşındırdıkları materyalleri bir süre taşıdıktan sonra başka bir yerde biriktirirler. Böylece, buzul biriktirme şekilleri oluşur. Buzullardan çıkan akarsular, buzulların önünde ova şeklinde geniş düzlükler oluştururlar. Bu düzlüklere sander düzlükleri denir. Buzulların,vadi ve yamaçlardan koparmış oldukları kaya parçalarına taş ve topraklara moren (buzultaş) denir. Bunlar,buzulların tabanında buzul dillerinin yanlarında ve önlerinde birikirler. Böylece moren setleri meydana gelir. Dağların yükseklerinde buzulların ilk oluşmaya başladığı yerdeki çukurluklarda sular toplanarak küçük göller meydana gelir. Bunlara sirk gölleri denir.
1) Moren Setleri (Buzulştaş): Buzulların aşındırdığı malzemeyi (Morenleri) üst üste bürüktirmesiyle oluşan yığınlardır. Bazen buzul dillerinin eriyerek geri çekilmesi sonucu Moren Yığınlarının gerisinde toplanan sular Moren Set Göllerini oluştururlar. (Örnek)
2) Sander Düzlüğü: Buzulların topladığı malzemenin, buzulların geri çekilmelip ortaya çıkmasıyla oluşan düzlüklerdir.
3) Drumlin: Buzulların biriktirdiği materyallerrin buzulun alt kısmında erimeler sonucu oluşan derelerin işlemesiyle oluşan balina sırtına benzeyen yassı tepeciklerdir. Ülkemizde buzul birikim şekillerinden sadece Morenler bulunur. Onlarda akarsular tarafından aşındırılarak süpürülmüştür.

*** Türkiye’nin bugünkü yer şekillerinin oluşmasında en az etkili olan dış kuvvet buzullardır.

MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #2
MARLON - avatarı
Ziyaretçi

Bilim adamları, Grönland`daki buzulların, daha önce sanılandan çok daha hızlı erdiğini açıkladı.
Sponsorlu Bağlantılar

Araştırmacılara göre, küresel ısınmanın önü alınmazsa Grönland`daki buzulların erimesi yaklaşık bin yıl sürecek. Ancak son bulgular bu sürenin tahmin edilenden daha kısa olacağını gösteriyor.

NASA ve Kansas Üniversitesi`nin raporuna göre, bu durum deniz seviyelerinin yükselmesinde de katalizör etkisi gösterecek. Grönland buzullarının tamamı erirse deniz seviyesi yaklaşık 7 metre yükselecek.

Yükselme hızı üçe katlandı
Analizlere göre Grönland`dan Atlas Okyanusu`na akan buzul miktarı son beş yıl içinde iki katına çıktı. Bu da Grönland`ın deniz seviyelerinin yükselme hızına etkisini, 1996`da yapılan tahminlerin üç katına çıkardı.

NASA bilim adamı Eric Rignot, "daha önce deniz seviyesi yükselme hızının 10 kata kadar çıktığını biliyoruz. Ama bir 10 kat daha artarsa bununla başedebileceğimizi hiç sanmıyorum" diyor.
Erime 10 kata çıktı
1996`da Grönland`dan eriyen buz tabakası hacmi 100 kilometreküp olarak ölçülmüştü. 2005`te eriyen kütle ise 220 kilometreküp hacminde. Örnek: 10 milyon nüfuslu Los Angeles`ta yılda sadece bir kilometreküp su kullanılıyorSon 20 yılda Grönland`da hava sıcaklığı 3 santigrat derece arttı. Artan sıcaklıklar ise buzulların erimesine yol açıyor. Örneğin Helheim Buzulu, her gün bir futbol sahasının yarısı büyüklüğünde buz kaybediyor. Araştırmalar sürüyor
Grönland buzulları yaklaşık 1.7 milyon kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. Tamamı eridiğinde deniz seviyelerinde 7 metrelik yükselmeye sebep olacak tabakanın kalınlığı ise 3 kilometre.


İklim Değişiklikleri: Tehlikede olan nedir?
Michele Fabbri

2003 yazı Güney Avrupa’ya çok şiddetli bir kuraklık getirdi. Bazen mevsim normallerinin 8 ilâ 10 derece üzerine çıkan çok yüksek sıcaklıklar kaydedildi.
Bu olağandışı sıcaklık dalgası, Avrupa çapında ölüm oranlarının artmasına ve binlerce insanın ölümüne yol açtı. Eylül ayında durum köklü bir değişim gösterdi ve orta ve güney İtalya’da, Fransa’da ve İspanya’da büyük seller görüldü.
Bu durum kamuoyunda mevsim değişikliklerine yönelik ilgiyi arttırdı, fakat kutuplardaki buzların erimesi ve ozon tabakasındaki deliğe ilişkin alışıldık yorumların ötesinde, meydana gelen değişiklere dair global bir görüş yok.
Şüphesiz, birçok ülkede hükümetlerin ve egemen sınıfın tutumu buna katkıda bulunuyor. 30 yıllık iklim konferanslarından sonra 1997 yılında Kyoto’da yapılan konferansta, nihayet karbondioksitin (fosil yakıtlarının kullanımı sonucunda meydana gelen), metanın (çöplüklerden ve çiftlik hayvanı yetiştiriciliğinden kaynaklanan), diazot monoksitin (tarımsal ve kimyasal üretimden kaynaklanan) ve endüstride kullanılan üç florlu bileşiklerin emisyonunun azaltılması önerildi. Kyoto Protokolü, sanayileşmiş ülkeleri 2012 yılına kadar global emisyonları 1990 seviyelerine kıyasla %5,2 oranında azaltmaya mecbur kılıyordu. Bu belge imzalanalı altı yıl olmasına rağmen, birkaç istisna dışında birçok ülke emisyonlarını artırdı.
Karbondioksit (CO2), sera etkisi sağlayan temel bir gazdır. Bu yararlı etki sayesinde, Ay ve Mars yüzeyinde görülebilen keskin sıcaklık dalgalanmalarının yeryüzünde oluşması önlenmektedir. Eğer bu olmasaydı yeryüzünde yaşam olanaksız olurdu. Fakat ısınma önceden kestirilemez sonuçları olan iklim değişikliklerine yol açtığında, bu olumlu etki tam tersine dönüşebilir.
Çoğu ülke henüz Kyoto Protokolünü onaylamadı. Özellikle ABD onaylamayı reddediyor. Şayet ABD dahil olmazsa ve diğer ülkelerin hedefleri aynı kalırsa, %5,2’lik emisyon düşürme hedefi otomatik olarak %3,8’e inmiş oluyor! Atmosferdeki sera gazı yoğunluğunu sabitlemek için, üretilen karbondioksit ile doğal sistemler tarafından emilen karbondioksit arasındaki farkın sıfıra eşit olması gerekir. Yani ortalama global emisyon oranı ortalama global emilim oranına eşit olmalıdır.
Bu dengeye ancak global emisyonların derhal %50 ilâ 60 oranında kısılmasıyla ulaşılabilir. Eğer bu kısıntı şimdi değil de 30 veya 50 yıl içinde yapılırsa, kesintiler global emisyonun %80’ine eşit olmak durumunda kalacak.
Şu anda, iklimsel evrimi, 21. yüzyılın geri kalanı şöyle dursun, gelecek 20-30 yılın ötesine geçecek kesinlikte öngörmek için yeterli bilimsel bilgi yoktur. Bununla birlikte bazı veriler tartışma götürmez ve şüphesiz endişe vericidir.
Sera gazları
Sanayi devriminin başlangıcı olan 1750-1800 yılından bu yana, karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve diazot monoksit (N2O) gibi sera gazlarının atmosferdeki yoğunluğu önemli ölçüde artmıştır. Özellikle CO2 280 ppmv’den yaklaşık 370 ppmv’ye,[1] CH4 700 ppbv’den yaklaşık 1750 ppbv’ye. ve N2O 275 ppbv’den yaklaşık 315 ppbv’ye yükselmiştir. 20. yüzyılın ortalarına kadar mevcut olmayan kloroflorokarbonlar (CFC) son 50 yıl içinde öylesine hızlı artmıştır ki, sadece doğal sera etkisi bakımından değil, aslında aynı zamanda Atlantik üzerinde aşınmış olan stratosferik ozon tabakası için de bir tehlike oluşturmaktadır. Sera gazlarının birçoğu atmosferde yüzlerce yıl kalıyor ve iklimimizi asırlar boyu etkileyecekler.
Kutuplardaki buzdağları ile ilgili çalışmalar bize, atmosferdeki karbondioksit yoğunluk seviyesinin son 420 bin yılın en yüksek seviyesinde olduğunu gösteriyor. Henüz kesin olarak doğrulanmasa da, bu büyük bir olasılıkla son 20 milyon yılın en yüksek seviyesi. Atmosferdeki hızlı karbondioksit artış oranı –%8’i son 20 yılda gerçekleşmek üzere 250 yılda %32– kesinlikle son 20 bin yılın en yüksek oranıdır.
Koruların ve ormanların yok edilmesi özellikle tropikal alanlarda inanılmaz bir hıza ulaşmıştır. Korular ve ormanlar, fotosentez işlemiyle atmosferden karbondioksiti emerler, dönüştürürler ve atmosferdeki karbondioksitin emilmesi ve yeniden çevrilmesinde en temel aracı oluştururlar. Son yıllarda, her yıl İsviçre büyüklüğünde bir alanın çölleştiği hesap edilmektedir.
Dünya yüzeyinin insanoğlu tarafından dönüştürülme sürati, nüfussal büyümeye ve ekonomik ve endüstriyel gelişmeye bağlı olarak hızla artmaktadır. Bu da küresel iklim enerji dengesindeki değişiklikleri tetiklemektedir. Bunun da ötesinde, özellikle Asya, Güney Amerika ve Afrika’da kentlerin yayılma ve yoğunlaşma süratinin artması, tarım için toprak kaynaklarının yoğun kullanımı, kara ve deniz kirliliği ve insanoğlunun son yüzyıldaki diğer faaliyetleri, gezegenin güneş enerjisi emme kapasitesini ve güneş radyasyonunu uzaya yansıtma kapasitesini değiştirmiştir.
İklim sistemiyle ilgili son çalışmalar, gezegenimiz ikliminin son birkaç on yılda, mevcut sosyo-ekonomik eğilimler ve doğal kaynakların kullanımı değiştirilmediği takdirde gelecek 50 ilâ 100 yıl içinde hem çevre hem de insan toplumunda derin ve geri döndürülemez değişikliklere yol açabilecek olan dönüşümlere uğradığına dikkat çekmektedir.
Aşağıdakiler, IPCC (Birleşmiş Milletler’in iklim değişikliklerini araştıran branşı) tarafından yapılan son araştırmalarla tespit edilen değişikliklerdir ve şu anki bilimsel bilgiyi göstermektedir.
Küresel sıcaklık değişiklikleri
Gezegenimizin ortalama küresel sıcaklığı 1800’den bu yana 0,4 ilâ 0,8 oC artış göstermiştir. Şayet minimum ve maksimum sıcaklık değişim derecelerini daha yakından (günlük, aylık ve yıllık olarak) incelersek, gezegenimizin küresel ısınmasının, maksimum sıcaklıklardaki değişimlere değil, iki kat hızlı artmış olan minimum sıcaklıklardaki yükselişe bağlı olduğu görülebilir.
Kutup buzullarına ilişkin olarak, en azından güvenilir verilerin elde edilebildiği 1970’ten bu yana, küresel sıcaklık artışı ile buzların erimesi arasında kesin bir ilişki görülememektedir. Var olan bilgiler, Antarktika buzdağının sabit kaldığını ve son zamanlarda genişleme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan Kuzey kutbu son birkaç on yıldır belirgin bir şekilde küçülmeye uğramıştır.
Orta enlemdeki buzullar göz önüne alınacak olursa, bunlar, hacim ve alan olarak küçülme eğilimindedir. Özellikle kuzey yarımkürede, yüksek dağlardaki buzullarda ve orta/alçak enlemlerdeki sıradağların buzullarında bu durum çok açıktır. Mevcut hızla giderse, yüksek dağlardaki buzullar bu yüzyıl sona ermeden yok olabilir.
Yağış, kuraklık ve olağanüstü meteorolojik olaylar
Yıllık toplam yağış miktarına bakıldığında, şiddetli yağışların özellikle kuzey yarımkürede ve orta/alçak enlem bölgelerinde arttığı açıktır. Ne var ki, güney yarımkürede önemli bir değişim kaydedilmemiştir. Kuraklıktaki artış özellikle 1970’ten beri ciddi şekilde kötüleşmiş olan Sahra’nın güneyindeki Sahel bölgesinde, Güney Afrika ve Doğu Asya’da aşikârdır. Kuraklıkların sıklığındaki artış, Güney Avrupa ülkeleri (İspanya, Güney İtalya, Yunanistan, Türkiye) ve ABD’nin güney kısımları gibi bölgelerde de yaşanmaktadır.
Aşırı yağışı (şiddetli seller), aşırı uçtaki sıcaklıkları (hem sıcak, hem soğuk) ve fırtınaları (hortumlar, kasırgalar vb.) birbirinden ayırt etmek gerekir. Bugüne kadarki aşırı yağışlarla ilgili olarak, IPCC çalışmaları yıllık toplam yağış miktarının arttığı bölgelerde şiddetli sellerin de artmış olduğunu göstermiştir. Bu bölgelerde genellikle yağış daha şiddetli ve daha kısa süreli olma eğilimindedir. Doğu Asya bölgelerinde yıllık toplam yağış miktarı azalıyor olmasına rağmen, aşırı yağışlar ve seller yükseliştedir.
Aşırı uçtaki sıcaklıklar göz önüne alındığında, mevcut veriler en düşük sıcaklıkların sıklığında bir düşme olduğunu gösteriyor.
Fırtınalar ayrı olarak ele alınmalıdır. Küresel olarak, tropikal hortumların (ve akraba fırtınaların: boralar, tayfunlar, kasırgalar vb.) sıklığında veya tropik bölgelerin dışında gerçekleşen hortumların sıklığında bir artış olduğu kesin değildir. Fakat bunların sebep olduğu hasarların artmış olduğu gözlenmektedir. Bu durumda, fırtınaların sıklığı değişmemiş olsa bile, yoğunluk ve tahribatlarının artmakta olduğu görülmektedir.
İklim Değişikliği Hipotezleri
İklim tahmini için kusursuz bir modelimiz olsaydı bile, geleceğe ilişkin tahminimiz her halükârda, nüfus artış hipotezlerine, kaynak kullanımına ve genel olarak dünyanın sosyo-ekonomik gelişimine bağlı olurdu. Gelişme hipotezlerine dayalı senaryolar kurmak mümkün. Bu bağlamda, 1999-2100 periyodunda gezegenimizin ortalama küresel sıcaklığı, insan faaliyetine bağlı olarak minimum 1,4 oC’den (en iyimser senaryo ile) maksimum 5,8 oC’ye (en olumsuzundan) kadar artış gösterebilir.
Henüz iyi bir simülasyonu yapılamamış olan su çevrimi ve dalgalanmalara açık olan karasal su sistemleri, bu değerlendirmelerde hatalara sebep olabilir. Küresel ölçekte bu yanlışlar nispeten küçük görülebilirse de, alt-kıtasal ya da lokal düzeylerde bunlar ısınma olgusunda bir abartıya veya eksik değerlendirmeye yol açabilirler.
Eğer bugün aşağı yukarı yıllık %1 olan atmosferik karbondioksit yoğunluğu artış oranının korunacağı hipotezine dayanan gelecek projeksiyonlarını incelersek, yaklaşık 70 yılda atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun bugünkü seviyesinin iki katına çıkacağı ve gezegenin ortalama sıcaklığının yaklaşık 2 oC artacağı sonucu çıkarılabilir. Yoğunluk değişmese bile sıcaklık artmaya devam edecektir. Aslında sıcaklık gelecek 70-100 yıl içinde kabaca 1,5 oC artacak ve 2140-2170 yılları arasında şimdiki seviyesinin yaklaşık 3,5 oC fazlasına ulaşacaktır. Bir başka deyişle, karbondioksitin atmosferdeki yoğunluğunun sabitlenmesi ile sıcaklık artışının sabitlenmesi arasında bir gecikme söz konusudur. Eğer karbondioksit yoğunluğu durmayıp da şimdiki seviyesinin dört katına çıkarsa, sıcaklık artışı da devam edecek ve 2100 yılında 3,5 oC, 2150 yılında ise yaklaşık 5,5 oC’ye ulaşacaktır. 2200’den sonra 7 oC civarlarında istikrar kazanacaktır.
Şüphesiz ki, karbondioksit yoğunluğundaki artışlara bağlı sıcaklık artışları, atmosferdeki karbondioksitin artış hızına bağlı olarak yıllar hatta asırlar alan bir gecikmeyle gerçekleşiyor. Yıllık %1’lik bir artış durumunda, gecikme 70-100 yıl olarak hesaplanabilir.
Sıcaklık ve Yağış Artışı
Çok değişken bir olgu olan yağış rejimi değişikliklerinin değerlendirilmesi, on yılların veya grup halinde birkaç onyılın ele alındığı zamana bağlı ortalamalar ve mekâna bağlı ortalamalar göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. 20 yıllık dönemler dikkate alındığında, 2060-2080 periyodunda küresel yağış ortalaması %2,4’lük bir artış göstererek büyüme eğiliminde olacaktır. Aynı dönemde atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu iki katına çıkacaktır.
Bu artış orta ve yüksek enlemlerde daha fazla, düşük enlemlerde daha az olacaktır (hatta buralarda azalışlar bile görülebilir). Olağanüstü yağış şiddeti, küresel yağış ortalamasının artışı ile birlikte, daha da artacak ve olağanüstü olayların olasılığı da artış eğiliminde olacaktır.
Deniz Seviyesi Yükselmesi
Geleceğe ilişkin projeksiyonlar, küresel deniz seviyesinin 2090 yılında minimum yaklaşık 20 cm, maksimum yaklaşık 50 cm yükseleceğine işaret ediyor. Aslında eğer küresel sıcaklık ortalaması 2 oC’den fazla artarsa, 2100 yılından itibaren maksimum yükselme 75 cm’ye ulaşabilir.
Okyanusların ısıl genişlemesi, orta ve alçak enlemlerdeki buzulların erimesi ve kutuplardaki buz tabakalarının erimesi dahil olmak üzere birçok faktör deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunuyor.
Deniz seviyesindeki yükselmenin başlıca nedeni okyanusların ısıl genleşmesidir. Deniz seviyesindeki yükselme yerkürenin değişik bölgelerinde farklılıklar gösterir. Akdeniz’de bu artışın, 2090 yılı itibariyle 20-30 cm arasında olacağı öngörülüyor. Bununla birlikte, bu yüzyıl sona ermeden bir metre yüksekliğindeki bir sel, bütün metro ağı ve üç ana havaalanı dahil olmak üzere New York’un büyük bir bölümünü sular altında bırakabilir. OECD hasarın 970 milyar dolar olabileceğini hesaplıyor. Bangladeş, Çin, Mısır ve Nijerya’nın yoğun nüfusa sahip nehir deltalarının tümü deniz seviyesinin altındadır ve sel riskiyle karşı karşıyadır. Zarar ölçülemeyecek boyutlarda olabilir.
Bunlardan hareketle IPCC, Kyoto Protokolünün uygulanması konusunda aşağıdaki görüşleri öne sürmüştür:
1) Başlıca sera gazı olan karbondioksitin küresel emisyonu, halihazırda gezegenin doğal emilim kapasitesinin iki katı seviyelerinde olduğu için, emilemeyen fazlalık yaklaşık 70-100 yıl atmosferde kalma ve birikme eğiliminde olacaktır. Dolayısıyla, IPCC, doğal dengeyi tekrar sağlamak için karbondioksit emisyonunda acilen en az %50 veya eğer geçmiş birikme de hesap edilirse %50’den daha yüksek oranda kısıntının yapılması gerektiğini düşünüyor.
2) Karbondioksit emisyonunun bugünkü seviyelerinde veya uluslararası görüşmelerdeki gibi 1990 seviyelerinde sabitlenmesi, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun sabitlenmesine değil, küresel emisyon ve küresel emilim arasındaki verili dengesizlik dikkate alındığında sürekli büyümesine yol açacaktır. Oran, atmosferdeki birikme oranına ve ortalama karbondioksit ömrüne (yaklaşık 100 yıl) bağlı olacaktır. Diğer taraftan, metan ve diazot monoksit gibi diğer sera gazlarının emisyonunun sabitlenmesi ancak bu gaz konsantrasyonlarının atmosferde sabitlenmesine yol açacaktır, ama o da birkaç onyıldan sonra.
3) Karbondioksitin ve diğer sera gazlarının atmosferdeki yoğunluğunun sabitlenmesinden sonra sıcaklık artmaya devam edecek ve ancak 70 yıl veya daha fazla gecikmeden sonra sabitlenecektir. Yani şu an itibariyle biz gelecekteki insan kaynaklı muhtemel iklim değişikliklerini yavaşlatabilir fakat yok edemeyiz.
İklim Değişikliğinin Avrupa ve Akdeniz’deki Etkisi
İklim değişikliğinin Avrupa’daki çevresel etkilerine gelince, dünya nüfusunun büyümediği, sosyo-ekonomik gelişimin durakladığı ve sanayileşmiş ülkelerde ekonomik büyümenin sıfır olduğu bir varsayımsal durumda bile, atmosferdeki sera gazları artmaya devam edecektir. Gelişmekte olan ülkelerdeki yaşam koşulları da iyileşmek zorunda olduğuna ve bu onların hakkı olduğuna göre sonuç aynıdır. Şu anda dünya nüfusunun %80’i bu ülkelerde yaşıyor. Bu süreç, ancak bu gazların emisyonunu asgariye indirecek bir teknolojik devrimle durdurulabilir.
Özellikle Güney Avrupa ve Akdeniz bölgesinde sel riski kadar, su kaynaklarında kıtlık riski de artacaktır. İklim değişiklikleri Kuzey ve Güney Avrupa arasındaki farkları daha da öne çıkaracak, kuzeyde çok fazla su birikirken güneyde yeterince olmayacak.
Toprak kalitesi bütün Avrupa’da bozulmaya başlayacak. Kuzeyde bozulma büyük ölçüde yüksek yağış miktarı ve artan sel riskiyle oluşan toprak kaymalarına bağlı olacaktır. Güneyde ise bozulmaya, düşük yağış ve artan kuraklık riskine bağlı toprak kayması ve besin kaybı yol açacaktır.
Ortalama sıcaklığın yükselmesi ve atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun artması, doğal ekosistemlerin dengesini değiştirebilir, hatta gördüğümüz tüm manzarada değişikliklere yol açabilir. Muhtemelen, orta enlemlerdeki kozalaklı ağaç ormanları ve tipik kuzey ormanları şu anda yüksek Avrupa enlemlerinde bulunan tundraların yerine geçerken, Akdeniz ekosistemi ve bitki örtüsü de Orta Avrupa’da görülmeye başlayacak. Akdeniz bölgesinde, orman yangınlarında artma eğilimi gözlenirken, bugünkü ekosistemin ve canlı çeşitliliğinin bütünüyle kaybedilme riski de belirecek. Bu değişimlerin sonuçları, aynı zamanda faunayı özellikle de göçmen faunayı etkileyecek.
Tarım: Atmosferde karbondioksitin artması kuzey ve orta Avrupa’da tarımsal üretkenliğin artmasına sebep olacaktır. Diğer taraftan güney Avrupa’da, suyun ulaşılabilirliğindeki azalış ve sıcaklık artışı tam tersi bir etki yaratacak gibi görünüyor. Bütün olarak ele alındığında, Avrupa’da toplam tarımsal üretkenlik kayda değer bir değişim yaşamayacaktır, ama farklı bir dağılım gözlenecektir. Aslında bunun kuzeydeki etkisi pozitif olabilir ve Güney Avrupa’daki bütün negatif etkileri dengeleyebilir.
Olağanüstü Olaylar. Olağanüstü meteorolojik olayların sıklığındaki muhtemel artış, konutlarda, üretim tesislerinde ve altyapılarda ekonomik ve sosyal hasarın artmasına yol açacak. Sıcaklık artışı ayrıca insanların serbest zaman kullanımlarının da değişmesine neden olacak. Özellikle turistik etkinliklerin ve açık hava etkinliklerinin Kuzey Avrupa’da hareketlenmesine ve güney Avrupa’da azalmasına neden olacak. Akdeniz bölgesinde, su kaynaklarının azalmasıyla birlikte daha sık ısı dalgalanmaları ve kuraklık, şu anda yaz dönemine yoğunlaşmış olan turistik alışkanlıkları değiştirebilir. Daha az kar yağışı ve buzulların gitgide daralması Alplerin kış turizmini etkileyebilir. Eğer olaylar bugünkü tempoyla devam ederse, Alp buzulları bu yüzyıl bitmeden önce tamamen yok olabilir.
Deniz-Kıyı Çevresi. Deniz seviyesindeki yükselme Avrupa’nın Akdeniz kıyı bölgelerini tehlikeye sokacak. En büyük problem, nehir deltalarındaki sulak alanların kaybı, tarımdaki ve içilebilir suyun erişebilirliğindeki sonuçlarının yanı sıra tuzlu suyun kıyı tatlı su yataklarını istilası ve kıyı erozyonunda artış olacaktır. Kuzey Avrupa’da en fazla etkilenecek kıyı alanları, Baltık kıyıları, özellikle de Polonya’dır.
Alternatifler nelerdir?
Yakın tarihli bir ENEA (yeni enerji kaynaklarını araştıran İtalyan kurulu) araştırmasına göre:
“…emisyonu ciddi ölçüde azaltmanın ve iklim değişikliklerinin negatif etkisini asgariye indirmenin tek gerçekçi yolu, insanoğlunu neredeyse yalnız fosil yakıt ve büyük çapta doğal kaynak kullanımına dayalı bugünkü sosyo-ekonomik sistemden, fosil yakıt ve doğal kaynak kullanımından bağımsız (veya hemen hemen bağımsız) bir sosyo-ekonomik ve gelişim sistemine geçirecek bir enerji “devrimi”ni gerçekleştirmek üzere, ulusal ve uluslararası ölçekte büyük bir ortak bilimsel, teknolojik ve mekanik araştırma ve geliştirme çabası olacaktır.
“Uluslararası tavsiyelere göre, temel bilimsel etkinliğin başlıca alanları şu konularla ilgilenmelidir:
“a) iklim araştırması ve küresel gözlem (kesin iklim analizleri ile tahminler, ve etkilerin ve risklerin detaylı tanımı);
“b) yeni ve keşfedilmemiş birincil enerji kaynakları (sera gazı emisyonu olmayan kaynaklar)
“c) yeni güç kaynakları ve ikincil kaynaklar (hidrojene ve karbon içermeyen diğer güç kaynaklarına ilaveten, Bor ve Alüminyumun iyi bir olasılık olduğu görünüyor);
“d) hem geleneksel hem yeni güç kaynaklarından yararlanmanın yeni yolları (üretimde karbon yoğunluğunun ve enerji kullanımının azaltılması)
“e) küresel enerji yoğunluğunu azaltacak yeni sistemler ve/veya teknolojiler (enerji gelişimi ve tüketimi arasındaki mevcut oranın azaltılması)”
Şu ana kadar yapılmış olan uluslararası anlaşmalarla yukarıdaki öneriler karşılaştırıldığında, hükümetlerin ve egemen sınıfın, iklimi daha şimdiden dramatik bir biçimde etkileyen ve atmosfere salındıktan sonra 70-100 yıl boyunca geri dönüşsüz sonuçlara yol açacak olan maddelerin birikmesine müsaade ederek ateşle oynadığını görebiliriz. Aynı hükümetler bilimsel çevrelerin uyarılarını dinlemeyi reddediyor, araştırmalara az katılım sağlıyor ve kirlenmeyi tersine dönüştürmek için gerekli politikaları hayata geçirmeyi, çok pahalı oldukları ve ekonomilerini riske sokacakları iddiasıyla kabul etmiyorlar.
Nüfusunun üçte birinden fazlasının aşırı yoksulluk koşullarında ve sanayileşmiş ekonomilerin dışında yaşadığı bir dünyada, mevcut kirlilik düzeyinin katlanarak büyümesi, enerji kullanımı ile ekonomik gelişme arasındaki bugünkü ilişki kökten değiştirilmediği takdirde kaçınılmazdır. Fakat bu köklü değişimi olanaklı kılmak için, egemen ekonomik sistemin de kökten değiştirilmesi gerekir. Kapitalizm mümkün olan en az yatırımla en çok kârı gerçekleştirme arayışı üzerine kuruludur. O, temel güdüsü şirket kârları değil de insanlığın (sadece şimdiki neslin değil, gelecek neslin de) ihtiyaçlarının karşılanması olan büyük çaplı yatırım ve bilimsel araştırma seviyelerine ihtiyaç duyan böylesi bir destansı girişimin koşullarını yaratamaz.
Bush’un, Irak’ın işgali için ayda 4 milyar dolar harcarken, Kyoto Protokolünü onaylamayı ABD ekonomisine zarar vereceği gerekçesiyle reddetmesi, mevcut dünya düzensizliğinde, beklenen felaketi önlemek için gerekli olan –enerji, mal üretimi, ulaşım, tüketim ve işsizlik alanlarında– alternatifleri tasarlamanın ve üzerinde çalışmanın imkânsız olduğunun açık bir göstergesidir.
Şurası herkes için açık olmalı; problemin boyutu öyle bir hal almıştır ki, Kyoto’da önerilen emisyon azaltımı, atıkların geri dönüşümü ve şuraya buraya birkaç yeni park kurulması gibi kısmi önlemler yararlı fakat kesinlikle yetersizdir.
Tarihte ilk defa insanlık, onun doğumuna ve gelişimine şahit olan bu gezegeni yok edecek araçlara sahiptir. Ama aynı araçlar, kapitalist azınlığın elinden alınır ve işçi demokrasisi bağlamında kullanılırsa, hiçbir beşeri ve maddi kaynak israf edilmeden, bu gezegeni açlığın, savaşların ve sefaletin sonsuza kadar silindiği bir cennet bahçesine dönüştürebilir. Bizi bugünkü duruma getiren kararlarda hiçbir söz hakkına sahip olmayan nüfusun büyük çoğunluğu, neyin tehlikede olduğuna dair bilinçlendirilmelidir.

Avrupa ve ABD'li bilim adamları, sera etkisi yaratan gazlar ve küresel ısınma nedenyile Dünya'nın sanılandan daha hızlı ısınacağını söyledi. Sera etkisi yaratan gazların küresel ısınma üzerinde etkisi biliniyor. Bilim adamları, küresel ısınmanın da sera etkisini hızlandırdığının görüldüğünü, bu yüzden Dünya'nın tahmin edilenden daha hızlı ısınacağını söyledi. Bilim adamları, geçmişte Dünya Güneş'in doğal döngüsü nedeniyle ısınırken, atmosfere daha fazla sera etkisi yaratan gazların salındığını, sera etkisi yaratan gazların seviyeleri arttıkça Dünya'da ısının artığını belirtti.

Her 10 yıl daha sıcak

Dünya'nın, Güneş'in doğal döngüsünün son bulmasının ardından soğuduğuna ve bunun sera etkisi yaratan gazların yayılımını azalttığına dikkat çeken bilim adamları, geçmişte meydana gelen ısınma ve soğumaların fosil yakıtlardan etkilenmediğini ifade etti.Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı'nda görevli bilim adamı Margaret Torn, "bu, ısınmanın daha hızlı olduğu anlamına geliyor. Her 10 yıl, aslında olması gerektiğinden daha hızlı ısınıyor" dedi.

CO2 faktörü

Bilim adamları, bu bulgular ışığında dünyada beklenen ısı artışının 1.6 ile 6 santigrat derece olabileceğini belirtti. Mevcut iklim modelleri, ısıda 1.5 ile 4.5 santigrat derecelik bir artış öneriyor.Sonuçları 'Geophysical Research Letters' dergisinde yayımlanacak olan araştırmalar, Güneş'in doğal döngüsünün yol açtığı fazladan karbondioksitin (CO2) ısınmayı artırabileceğini gösteriyor.

30 yılda 0.6 derece ısındı

Küresel ısınmaya kısmen karbondioksit ve metan dahil olmak üzere sera etkisi yaratan gazların yayılması neden oluyor. Bu gazlar kendiliğinden ya da özellikle kömür ve petrol ürünleri gibi fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınıyor.Dünya son 100 yılda 0.8, geçen 30 yılda ise 0.6 santigrat derece ısındı.


Grönland’ın 1000 yıllık ömrü kaldı
Küresel ısınma, Grönland’ın buzullarının tarihte hiç olmadığı kadar hızlı erimesine yol açıyor. Bilim insanları, Grönland’a 1.000 yıl ömür biçiyor

ST. LOUIS - Bilim insanlarının tahminlerine göre, 2005’te Grönland’dan eriyerek denize karışan su miktarı 1996’daki düzeyinin tam iki katına çıktı. Grönlad buzullarının bütünüyle erimesi halinde tüm okyanuslardaki su seviyesi 7 metre yükselebilir. Grönland’dan yılda eriyen buzul miktarı İstanbul’un yıllık toplam su tüketiminin tam 300 katı.

masaustu3bpt9

222182133be49tz9

Basından ;

‘Beyaz Kıta’ yok oluyor
ABD Başkanı Bush’un küresel ısınmayı inkar politikası sürerken, bilim insanları Antarktika’da 2005’te ortalama 150 kilometre küp buzun erimiş olabileceğini hesaplıyor.

blankBuzul ve Buzullaşma

NTV-MSNBC VE AJANSLAR
Güncelleme: 20:01 TSİ 08 Mart 2006 Çarşamba

İSTANBUL - Küresel ısınma içten içe Antarktika’yı eritiyor. Bilim insanları, ‘Beyaz Kıta’nın her yıl en iyi ihtimalle 72 kilometre küp, en kötü olasılıkla da 232 kilometre küp buz yitirdiğini vurguluyor. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, İstanbul yılda 0.75 kilometre küp su tüketiyor. Eriyen buzlar okyanuslara karışarak küresel su seviyesinin yükselmesine neden oluyor.

Dünya’da 88 buzuldan 79’unda erime var

buz201

Afrika’da Kilimanjaro dağından tutun, Asya’da Tiyen-Şan dağlarına, Peru’daki And dağlarına, Alaska’dan Türkiye buzullarına, Alplere ve Himalayalar’a kadar hemen hemen bütün dağlardaki buzullarda büyük ve hızlı erime ve küçülme, bilim dünyasında dehşetle izleniyor.

Ekvator’da, mesela Afrika’nın merkezinde, o kavurucu sıcak kuşakta, tepesi karlı bir dağ olabilir miydi? Londra Kraliyet Coğrafya Derneği’nin bilgin üyeleri, bunu duyduklarında "Olamaz," diye bağırdılardı.. tabii eskiden.. O zamanlar yıl 1848’lerden önceydi!

Kilimanjaro Dağı üzerindeki karları 1848 yılında ilk gören Avrupalı, İsviçreli misyoner ve araştırmacı Johannes Rebmann oldu. Ne var ki, gördükleriyle ilgili haberler Londra’ya ulaştığında derneğin kimi üyeleri Rebmann’ın anlattıklarına burun kıvırdı. Hatta bunlardan biri Rebmann’ın gözlerinde ciddi bir sorun olabileceğine dikkat çekti.

Günümüzde Kilimanjaro bir kaz daha tartışmaların odak noktası durumuna geldi. "kilimanjaro’nun Karları", ama bu defa ne Kraliyet Akademisi’nde ne de o ünlü filmde!

Afrikakuşağında buz gibi dağın buzluğu yokolma eğilimine girdi! Dağın buzla örtülü tepesi ve eteklerinden süzülen buzullar hızla yok oluyor.. İklimdeki değişimlere karşı harekete geçen eylemcilerin birçoğu Kilimanjaro’ya küresel ısınmanın çarpıcı bir simgesi, eriyen buzulların ve buz katmanlarının çıplak bir örneği gözüyle bakıyor.

buz203
79 buzulda küçülme

Buzullarda dünya çapında bir erime olduğu yönünde çok güçlü kanıtlar var. İsviçre’deki Dünya Buzul Gözlem Merkezi 2002 ile 2003 yılları arasında incelenen 88 buzuldan yalnızca dördünde bir büyümeye tanık olunduğunu, en azından 79 tanesinin ise küçülmekte olduğunu belirtiyor. Ancak asıl önemlisi neden öyle olduğu. Küresel ısınma tüm bu olanları açıklamaya yetmiyor. Dünya üzerindeki dağ buzullarının birçoğu 19 yüzyılda, insan kaynaklı unsurların iklim üzerindeki etkileri henüz ortaya çıkmadan önce erimeye başladı.

Kilimanjaro olayına gelince de, iklim değişimine kuşkuyla yaklaşanların bir bölümü, tepesindeki karların erimesinin küresel ısınmayla bir ilintisi olmadığını öne sürecek denli ileriye gidiyorlar.

Kilimanjaro’nun doruğundan alınan örnekler buradaki buzların en az 11,000 yıl öncesine uzandığını ortaya koyuyor. Buz katmanının yaklaşık 1880 yılına, yani Rebmann’ın görmesinden çok sonrasına dek geliştiği sanılıyor. 1912 yılında yapılan ilk araştırmadan bu yana buzun %80’inin eridiğine ve geri kalanının da 20 yıldan kısa bir süre içinde yok olabileceğine dikkat çekiliyor.

Tartışmalar

Tüm bunlar küresel ısınmanın çıplak bir sonucuymuş gibi görünse de, 2004’te yayımlanan bir araştırmada Innsbruck Üniversitesi’nden Georg Kaser, buzun dağda herhangi bir ısınma söz konusu olmadığı halde eridiğini belirtiyor.

Afrika’nın bu bölgesi yağışlardaki ani değişimler ve buna bağlı olarak Viktorya Gölü’ndeki su düzeylerinin alçalmasıyla dikkat çekiyor. Söz konusu bölgede 1880’ler olağanüstü yağışlı olmasına karşın, daha sonraki onyılların oldukça kurak geçtiğine parmak basılıyor.

Bazılarına göre, Kilimanjaro dağında yaşananlar salt kar yağışına bağlı bir olaydan ibaret. Fakat, erimenin neden günümüzde de sürmekte olduğu konusuna kesin bir açıklama getirmiyor.

Buzlardaki erime yalnızca kar yağışının azalmasına bağlı olsaydı, yeniden yağışların arttığı 1960 yılından sonra sürecin tersine dönmesi gerekirdi. Oysa, Kilimanjaro buzlarındaki erime yine de sürdü. Yaklaşık 4000 yıl önce yaşanan 300 yıllık bir kuraklık döneminde bile buzullıar erimemişti.. Kilimanjaro’daki koşullarla küresel ısınma arasında sıkı bir bağ olduğuna dikkat çekiliyor.

Afrika buzulları
buz202

Pierrehumbert, tropikal bölgelerde buzulların giderek çekildiğine işaret ederken, 1900 yılından bu yana Kenya Dağı’ndaki 18 buzuldan yedisi yok oldu. Rwenzori dağlarındaki buzun büyük bir bölümü eridi. 1990’larda tarihe karışan Yeni Gine’deki Meren buzulu ise son dönemlerde yok olan çok sayıda buzuldan yalnızca biri.

Tropikal buzullardaki bu erimenin çoğunlukla son dönemlerde meydana geldiği ve daha önce eşine rastlanmamış bir olay olduğu görülüyor.

Söz gelimi, And sıradağlarının Peru’daki en yüksek tepesi olan Quelccaya dağını ele alalım. Thompson tarafından 1976 yılında alınan buzul örnekleri 1500 yıldır buzula her yıl yeni bir katmanın eklendiğini göstermekteydi. Thompson 1991 yılında kayıtları güncellemek üzere bu bölgeye gittiğinde bu sürecin sona erdiğine ve tepedeki buzun 20 metresinin eridiğine tanık oldu.

Peru: Dörtte biri yok

Altta, Quelccaya’nın en büyük buzulu Qori Kalis’te de 1963 yılından bu yana bir küçülme meydana geldi ve buzulun beşte biri yok oldu. 2004 yılında Thompson buzun altında donup kalmış ve en az 50,000 yıl öncesine uzanan bitki kalıntıları elde etti.

Son 30 yılda Peru And’larını örten buzun dörtte biri yok oldu. Bolivya’dan Ekvador’a uzanan bölge üzerindeki öteki buzullarda da buna benzer çarpıcı değişimler yaşandı. Venezuela da 1975’ten bu yana altı buzuldan dördünü yitirdi. Thompson kar yağışında erimeye neden olabilecek bir azalmaya, ya da güneş ışığında bir artışa rastlamadı. Ancak hava sıcaklıklarında yaklaşık yarım derecelik bir artış saptandı.

Kilimanjaro gibi, başka bölgelerdeki buzların erimesi de insanların iklim üzerinde yarattıkları etkilerin baş göstermesinden çok daha öncesine uzanıyor.

Sürekli küçülme


Gerek Himalaya, gerekse Alp dağlarındaki buzlar Viktorya döneminden beri eriyor. 19. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın ortalarına dek uzanan süre içinde Alp dağlarındaki buz kütlesinin yarı yarıya küçüldüğü belirtiliyor. Avrupa’nın en büyük buz kitlesi olan Breidamerkurjokull geçtiğimiz yüzyılın büyük bir bölümünde sürekli küçüldü.

Patagonya’daki buzullar 1880’de erimeye başladı. A.B.D’deki Ulusal Buzul Parkı’ndaki buzlar da, bu alanın parka dönüştürüldüğü 1910 yılında çoktan erimeye başlamıştı.

Utrecht Üniversitesi’nden Hans Oeresmans dünya üzerindeki 169 buzulla ilgili kayıtları inceledi. Geçen yıl "Science" dergisinde yayımlanan raporda Oeresmans, kimilerinin geçmişi 1600 yılına uzanan bu buzulların büyük bir bölümünün 19. yüzyılın başlarında doruğa ulaştığı ve o tarihten bu yana da hızla erimeye başladığına dikkat çekti.

Bu da, erimenin iklimde insan eliyle başlatılan bir değişimin göstergesi sayılamayacak denli erken bir döneme denk geldiğini ortaya koyuyor.

Küçük buzul çağı mı?

Asıl sorumlunun küçük çapta bir buzul çağı olduğuna inanılıyor. İklimbilimciler 19. yüzyılda yaşanan ısınmanın, 14 ile 19. yüzyıllar arasındaki döneme denk gelen ve tüm dünyada sıcaklıkların hafifçe azaldığı, küçük çapta bir buzul çağının sonucu olduğu görüşünde birleşiyorlar.

Gelgelelim, küçük buzul çağı acaba buzlardaki sürekli erimeye de bir açıklama getiriyor mu? Buzulbilim uzmanları buzulların iklim değişimlerine gösterdikleri tepkilerin genellikle uzun bir zaman aldığı, kimi zaman onyıllarca sürebildiği görüşünde de birleşiyorlar.

Pierrehumbert "Küçük çaplı buzul çağının sona ermesiyle birlikte yaşanan iklim değişimlerinin endüstriyel ısınma döneminin başlangıcıyla aynı döneme denk düştüğü su götürmez bir gerçek," diyor. Ancak geri tepmenin 20. yüzyılda sona ermesi gerekirken, bu etkiler günümüzde de sürüyor.

İkiye katlandı

Oerlemans’ın 169 buzul üzerinde yaptığı incelemeler buzlardaki erimenin son yıllarda ivme kazandığını ortaya koyuyor. Patagonya’da erime hızının ikiye katlandığı, Alpler’de yüzyılın ortalarında inişe geçen erime sürecinin 1980’den beri bu açığı kapatacak bir hızla yeniden başladığı görülüyor.

Başka yerlerdeki kayıtlar çok gerilere uzanmamakla birlikte, son zamanlarda yaşanan değişimin yeni bir olgu olduğuna neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Çin’de 46,000 buzul üzerinde yapılan bir araştırma 1980’den bu yana buzulların %7’lik bir yitime uğradığını gözler önüne seriyor. Çin yakınlarındaki Tien Şan dağlarında buzullarla kaplı alanın 1955 ile 2000 yılları arasında %25 oranında küçüldüğü görülüyor.

Neredeyse tüm dünyada yaşanan bu değişikliklerin bilinen tek sorumlusu ancak küresel ısınma olabilir.

Kimi buzullarda bir büyüme olsa da, buzulbilimciler buzların küresel ısınmaya bağlı olarak giderek daha büyük bir hızla eridikleri görüşünde birleşiyorlar.

Önemli mi?

İyi de, dağlardaki buzların yok olması bu denli önemli mi? Kısa erimde korkunç sellerin yaşanabileceğinden korkuluyor. Buzların erimesiyle bu dengesiz alanda büyük göllerin oluşabileceğine inanılıyor. Uzun erimde ise, bir susuzluk sorunuyla karşı karşıya kalınması bekleniyor. Buzulların yok olmasıyla birlikte yaz mevsimlerinde ırmaklardan akan suların Çin’den Kaliforniya’ya dek dünyanın birçok bölgesini etkisi altında bırakabileceğinden korkuluyor.

Patagonya ve Alaska’da eriyen buzlar şimdiden deniz düzeylerinde artışa neden oluyor. Uluslararası İklim Değişimi Paneli’nin 2001 raporuna göre, dağlardaki eriyen buzların 2100 yılına gelindiğinde deniz düzeyinde 0,23 metrelik bir yükselmeye yol açması bekleniyor. Tüm buzulların erimesi sonucunda artışın yaklaşık yarım metreye ulaşacağına inanılıyor. Bu oldukça önemli bir artış olmakla birlikte, okyanuslardaki ısınmanın deniz düzeylerinde yaratması beklenen artışın yanında devede kulak kalıyor.

Grönland ve Antarktika

Asıl devinimin Grönland ve Antarktika’daki dev buz kütlelerinde meydana geldiği görülüyor.

Buradaki buzulların tümden erimesi sonucunda deniz düzeylerindeki yükselmenin 80 metreye ulaşabileceğine ve birçok ülkenin sular altında kalabileceğine inanılıyor.

Kısa bir süre önceye dek iklimbilimciler Grönland ve Antarktika’daki dev buzulların erimesi için binlerce yıllık bir ısınmaya gerek olduğuna inanıyorlardı.

Şimdilerde birçoğu buzulların birkaç yüzyıl içinde yok olabileceğini düşünüyor. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, Kilimanjaro da kafamızı kurcalayan en son şey olacaktır.

Buzulun Yaşamı

Buzulların büyüklüğü kar yağışına ve erime, parçalanma, ya da kristalleşmeye bağlı erimenin hızına ve tepelerden aşağıya ne hızla aktıklarına bağlı olarak değişir.

Dünya üzerindeki 169 buzulun 1950 yılına oranla ortalama uzunluğu

Hava sıcaklığı donma noktasının altındayken bile güneş ışığı kar ve buzun erimesine neden olabilir. Bulut örtüsündeki azalma ve kurak hava da erime sürecini hızlandırabilir.

Birikme kuşağında kar katmanları buzdan bir tepecik oluşturur. Daha az kar yağışı daha az buzlanma ve güneş ışığının kayalar ve tozlar tarafından daha az emilmesi anlamına gelir.

Soğuk iklimlerde buzullar çok az buz yitimiyle denizlere akarlar

Antarktika çevresinde yüzen dev buz kitleleri buzulları engeller. Bunlar parçalandığında buzullardaki akış hızında çarpıcı bir artış meydana gelir.

Buzullar eridiğinde geride kalan dengesiz tortu yığınlarında genellikle göller oluşur. Bu tortuların çökmesi feci sellere yol açabilir.

Yaz aylarında eriyen buzların suları yüzeyde toplanır. Bu sular "moulins" adı verilen yarıklardan sızarak buzulun tabanına akarlar ve akış hızında bir artışa neden olurlar.

Sıcak iklimlerde buzullar daha sıcak havaya doğru ilerledikçe erime de ağır basmaya başlar.

estudiantes - avatarı
estudiantes
Ziyaretçi
12 Ekim 2007       Mesaj #3
estudiantes - avatarı
Ziyaretçi
Buzulların oluşumu ve yapısı

Buzulu oluşturan kar sürekli olarak donma ve erimeye maruz kalır ve taze yağan kar tanelerinden bir çeşit taneli kar olan buzkar (névé) hâline dönüşür. Üzerindeki buz ve kar katmanlarının basıncı altında bu taneli kar daha da yoğun olan eski kara (firn) dönüşür. Yıllar süren bir dönemden sonra eski kar katmanları daha da sıkışarak buzulu oluşturan buza dönüşür. Buzulların kendine özgü mavimsi renginin nedeni gökyüzünün de mavi görünmesini açıklayan Rayleigh saçılımıdır.
Buzulun alt katmanları basınç nedeniyle akarak plastik deformasyona maruz kalır ve buzulun tamamı bir akışkan gibi hareket eder. Buzullar akışkan gibi hareket etmek için eğime ihtiyaç duymaz, birikme bölgelerinde sürekli yağan karın birikmesi bu hareketi sağlar. Buzulların üst katmanları kırılgandır ve zaman zaman yarıklar (crévasse ve Bergschrund) oluşturur. Bu yarıklar nedeniyle gerekli güvenlik önlemi alınmadan buzulun üzerinde gitmek tehlikelidir. Eriyen buzul suları, buzulun içinden ve altından tüneller kazarak akar ve buzulun hareketini kolaylaştırır.
Kar yağışının çoğunu alan en üst kısma "birikme bölgesi" denir. Genel kural olarak buzulun yüzey alanının %60-70 arası birikme bölgesi sayılır. Buradaki buz kalınlığı bölgedeki kayanın aşırı erozyona uğramasına neden olacak kadar büyük bir kuvvetle aşağı doğru baskı uygular. Buzul bölgeden gittikten sonra kalan kâse ya da amfiteatr biçimindeki bu çöküntüye buzyalağı ya da sirk adı verilir.
Buzulun diğer ucuna, bittiği yere, çökelti ya da aşınma bölgesi adı verilir. Bu bölgede eriyerek kaybolan buz, kar yağışıyla birikenden daha fazladır. Aynı zamanda buzul çökelleri bu bölgede ortaya çıkar. Buzulun yok olana kadar inceldiği bölgeye buzul cephesi denir.
Her iki bölgenin birleştiği yüksekliğe denge hattı denir. Bu yükseklikte yeni kar yağışı ile biriken buzun miktarı, aşınma ile kaybedilen buzun miktarına eşittir. Birikme bölgesinin aşağı doğru olan aşındırma kuvvetleri ile aşınma bölgesinin çökel bırakma yatkınlığı birbirini dengeler. Ancak yanal erozyon kuvvetleri dengelenmediğinden, akarsuların oyduğu v şeklindeki akarsu vadileri buzullar tarafından u
Bir buzulun "sağlığından" söz edilirken birikme bölgesinin alanı aşınma bölgesinin alanıyla kıyaslanır. Sağlıklı buzulların birikme bölgesi daha geniş olur. Doğrusal olmayan birçok bağlantı, birikme ve aşınma arasındaki ilşkiyi belirler.
Küçük Buz Çağı'nın ardından 1850 yıllarında dünya buzulları oldukça önemli oranda geri çekildi. Bu gerilemenin ana sebebi sanayi Devrimi'nden sonra dünya üzerinde giderek artan oranda karbondioksitAlp Dağları buzullarının yakınlarında kurulan fabrikalar oldukça önemli oranda yakıt tüketmiş ve yanma sonucu ortaya çıkan bu karbondioksidi atmosfere bırakmıştır. 1980'lerden itibaren hızlanan bu geri çekilme, küresel ısınma ile bağlantılandırılmaktadır. [1]
Buzulların oluşabilmesi, bulundukları enleme ve iklime bağlıdır. Kutup bölgelerinde buzullar deniz seviyesinde iken, Alp Dağları'nda 2.700 - 3.500 m yüksekliktedir. Dönencelerin arasında ise buzullarla daha yükseklerde karşılaşılabilir. Bir buzulun oluşması ve devamlılık sağlaması için yağış olması ve yağarak biriken buzun aşınarak kaybolan buzdan fazla olması gerekir. Çok soğuk iklimlerde bile yeterince yağış almayan bölgelerde birikme olmayacağından, buzullar da oluşmaz. Dördüncü zaman'daki (kuvaterner) buz çağlarında Sibirya'nın büyük çoğunluğu, orta ve kuzey Alaska ve Mançurya'nın tamamı bu durumdaydı. Günümüzde de Antarktika'nın McMurdo Kuru Vadileri'ndeki ve And Dağları'nın 19°S ile 27° enlemleri arasındaki bölümünde, aşırı kurak Atacama Çölü'nün üzerindeki alanda da bu nedenle buzullara rastlanmaz. And Dağları'nın bu bölgesi deniz yüzeyinden 6.700 m yüksekte olmasına rağmen, soğuk Humboldt akıntısı yağışı tamamen engeller.

Buzul aşındırması

şekilli buzul vadilerine dönüşür. (CO2) üretilmesi ve bu karbondioksidin karbonik asit üretmek için gereksinimi olan suyu doğrudan buzullardan almasıdır. Avrupa'daki 180px Angular glacial erratic on Lambert Dome 750px
Eratik blok

Kayalar ve çökeltiler, değişik sebeplerle buzulların yapısına eklenir. Buzullar araziyi başlıca iki yöntemle aşındırır: Çizme ve parçalama.
Kayayatağının kırık yüzeyinden akarak geçen buzul, kaya parçalarını yerinden kaldırarak buzun içine katar. Bu sürece kaya parçalama denir. Buzulun altındaki su, kaya çatlaklarının arasına girer ve bunu izleyen donma neticesinde genişleyen buz, kayaları parçalayarak kayayatağından ayırır. Buz hâline gelerek genişleyen su, kaldıraç kolu görevi görerek kayaları ayırır. Bu süreç sonunda her çeşit kaya ve çökelti buzulun bir parçası haline gelir.
Zımparalama, buzun ve içindeki kayaların kayayatağı üzerinde kayarak zımpara kağıdı gibi davranması ve altındaki yüzeyi pürüzsüz hâle gelene kadar zımparalaması sürecidir. Toz haline gelen kaya parçalarına kaya unu denir ve 0,002 ile 0,00625 mm. büyüklüğündeki kaya taneciklerinden oluşur. Kaya ununun fazla olduğu zamanlarda, karıştığı erime sularının rengi grileşir.
Buzul aşınmasının bir başka görünür özelliği buzul çiziğidir. Buzulun alt kısmında büyük kaya parçaları olduğunda, bunların kayayatağında uzun çizikler yaratması sonucu oluşur. Bu çiziklerin yönleri dikkate alındığında buzul hareketinin yönü de belirlenebilir.
Bir buzulun aşındırma hızı değişkendir ve dört önemli faktöre bağlıdır:
  • Buzul hareketinin hızı,
  • Buzulun kalınlığı,
  • Buzulun alt kısmında bulunan kaya parçalarının şekli, miktarı ve sertliği, ve
  • Buzulun altında bulunan arazi yüzeyinin görece kolay aşınabilmesi.
Buzulda biriken maddeler genellikle aşınma bölgesinin sonuna kadar taşınır ve orada bırakılır. Buzul çökelleri başlıca iki farklı tiptedir:
  • Buzul tili: Doğrudan buzuldan bırakılan çökelti. Buzul tilinin içinde en küçükten en büyüğe kadar değişik kaya ve malzeme bulunabilir. Buzultaşları (moren) oluşturan temel yapı da budur.
  • Akarsu çökeli ve tortul kayaçlar: Bunlar suyla biriken çökeltilerdir. Büyük parçalar küçük parçalardan ayrılacak şekilde katmanlar halinde birikir.
Buzul tili içinde bulunan ve yüzeyde bırakılan büyük kaya parçalarına eratik bloklar denir. Bunlar küçük çakıl taşından büyük kaya parçalarına kadar değişik boyutlarda olur. Buzulla birlikte uzun mesafe katettikleri için, üzerinde bulundukları kayalardan daha farklı tipte olabilirler. Eratik blokların bulundukları düzen, geçmişteki buzul hareketleri hakkında ipuçları verir.

Buzulların oluşturduğu yerşekilleri

180px Glacierzermattarp750pix
Buzultaşlar

Buzultaş (Moren)
Buzultaşlar, buzulun getirip bıraktığı ve geri çekildikten sonra yüzeyde kalan taş oluşumlarıdır. Bu oluşumlar genellikle buzul tilinin doğrusal yığınlar halinde toplanması şeklinde görülür. Buzul tili ince tozumsu bir madde içinde küçüklü büyüklü taş ve kaya parçalarının bir araya gelmesinden oluşur. Buzultaşlara verilen moren adı Fransızca kökenlidir ve Alp Dağları'ndaki buzulların getirdiği tortul kayaçları adlandırmak için Fransız dağ köylüleri tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Buzultaşların değişik tipleri bulunur ve buzulun oluştukları yere göre adlandırılır:
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Aralık 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Buzul ve Buzullaşma
MsXLabs.org & Temel Britannica

Buzul karalar üzerindeki kalıcı, yıldan yıla yavaş ve sürekli bir biçimde hareket eden büyük bir buz kütlesidir. Buzul bir yılda yüzlerce metre hareket edebileceği gibi, ilerlemesi çok daha yavaş da olabilir. Buzulun bazı bölümleri öteki bölümlerinden daha hızlı hareket eder.
Kar örtüsünün sürekli olduğu yerlerde oluştuğu için buzullar ya kutup bölgelerinde ya da yağan karın eriyen ve buharlaşan kardan daha çok olduğu yüksek dağlık bölge­lerde bulunur. İklimin daha soğuk, ama kar yağışının daha az olduğu yerlerde buzul olma­masına karşılık, Afrika'nın ekvatora yakın bölgelerindeki bazı yüksek dağlarda buzullar olmasının nedeni budur. Yüksek dağlardaki kalıcı kar örtüsünün alt sınırına kar sınırı denir. Kutup bölgelerinde deniz düzeyine kadar inen kar sınırı ekvatorda yaklaşık 6.000 metre yüksekliktedir. Grönland Adası ve Antarktika buzla kaplıdır. Bu buz örtüsünün kalınlığı Grönland'da 2.500 metreye ulaşır. Oluştuğu bölgenin coğrafi yapısına ve iklime bağlı olarak, başlıca üç tür buzul vardır. Vadi buzulları. Alp ya da dağ buzulu da denen bu buzullar dağlardaki vadilerde buz ırmakları biçiminde oluşur. Himalayalar'da uzunluğu 45 kilometreye ulaşan vadi buzulları vardır. Avrupa'daki birçok sıradağda ve Alp Dağları'nda, Kuzey Amerika'daki Kayalık Dağlar'da, Güney Amerika'daki And Dağla­rı'nda büyük vadi buzulları bulunur. Doğu Toroslar'da, Doğu Karadeniz ve Doğu Ana­dolu'daki dağlarda da boyları birkaç yüz metre olan vadi buzulları görülür.
Örtü buzulları. Bazı bölgelerde yaylaları ve dağları örtecek biçimde genişleyen buzullara örtü buzulları denir. Çok büyük örtü buzulla­rına kıta buzulu ya da inlandsis adı verilir. Dünyanın en büyük örtü buzulu Antarktika' dadır. 14 milyon knr'den büyük olan bu kıta tümüyle buz örtüsüyle kaplıdır. İkinci büyük örtü buzulu olan Grönland inlandsisinin boyu 2.400 km, eni 1.100 km ve kapladığı alan 1,73 milyon km2'dir.
Çok kalın olmayan kimi örtü buzulları dağların doruklarında buz takkeleri oluştu­rur. Ağrı Dağı'nın ve Kilimanjaro Dağı'nın doruklarındaki buzullar bu türdendir.
Dağeteği buzulları. Alaska'da çok yaygın olan dağeteği buzulları dağların eteğinde yel­paze biçiminde yayılır. Vadi ve örtü buzulları arasında yer alan bu buzullar, bir vadi buzulu­nun dağın eteğindeki bir başka buzulla birleş­mesi sonucu oluşur. Alaska'daki Malaspina Buzulu bu türün tipik bir örneğidir. Dağın eteğinin bir kıyı ovası olduğu durumlarda, denizin içine doğru uzanan buzullara buzla denir. Günümüzde buzlalar yalnızca Antark­tika'da bulunur. Buradaki Ross Buzlası Fran­sa kadar bir alanı kaplar.

Buzulun Oluşumu

Ad:  diagram.jpg
Gösterim: 779
Boyut:  97.1 KB
İlk diyagramda bir vadi buzulunun oluşumu ve aşağı doğru yavaş hareketi süresince çevresinde ve kendinde olan değişimler görülüyor. İkinci diyagramda buzul alanının karlar eridikten sonraki görünümü yer alıyor. Buzul çağları sırasında Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika'nın büyük bölümü buzulların yol açtığı değişimlere uğramıştır.

Bir vadi buzulu, sarp yamaçlarla çevrili at nalı biçimindeki bir vadinin üst bölümünde olu­şur. Buzulun oluşmaya başladığı bu çanağa buzyalağı (sirk) adı verilir. Buzulun kaynağı kalıcı kar örtüşüdür. Kar örtüsünün kalınlığı giderek arttıkça, üstteki kar tabakaları altta­kileri sıkıştırır; kar taneleri sıkışma, erime ve buharlaşma etkisiyle küçük yuvarlak taneler­den oluşan gözenekli bir kitleye, buzkafn dönüşür. Kar örtüsünün kalınlığı daha da arttıkça en alttaki buzkar taneleri basıncın etkisiyle, aralarında boşluk kalmayacak şekil­de sıkışıp eriyerek yeniden kristalleşir ve sert, kristalli bir buz oluşturur. Kar örtüsünün kalınlığı ve dolayısıyla ağırlığı arttıkça, üze­rindeki basınç artan buz, basınç yeterli bir düzeye ulaşınca vadinin eğimine uyarak aşağı doğru kaymaya başlar. Buz kütlesi büyük basınç altında esnek bir yapı kazanır ve katran gibi akar. Yerin eğimi, buzun sıcaklık derecesi, vadi tabanının yapısı gibi etkenlere bağlı olarak kaymayı başlatacak basınç düzeyi değişir. Buzulun orta bölümünün akışı ke­narların akışından daha hızlıdır. Buzulun sert bir buz tabakasından oluşan, 30-60 metre kalınlığındaki üst bölümü akmaz, alttaki bu­zun hareketiyle taşınır. Alttaki buzun akış hızındaki farklılıklar üstteki bu sert tabakada kırılmalara yol açar. Bunlara buzul çatlağı ya dabuzyarığı denir. Vadi tabanının eğiminin birdenbire değiştiği yerlerde buzulun üst yü­zeyinde meydana gelen kırılmalarla buzbacası (serak) denen sivri çıkıntılar oluşur.
Buzulun bir dil gibi uzanan ucu kar sınırının altına ulaşınca erimeye başlar. Bazen buzul aşağı doğru hareketini sürdürür, ama uç sınırı değişmeden kalır. Bu durumda, buzulun be­lirli bir sürede getirdiği kadar buz aynı süre içinde eriyor demektir. Hızla akan büyük buzullar kar sınırının çok altına kadar uzana­bilir. Yeni Zelanda'daki Franz Josef Buzulu deniz düzeyinden yalnızca 270 metre yüksek­likteki yarı tropik bir eğreltiotu ormanının ortasında son bulur. Çok soğuk bölgelerde buzullar denize de ulaşır ve buzulun suyun etkisiyle kopan ucu denizde yüzen buzdağları-nı oluşturur.
Buzul içinde hareket ettiği vadinin tabanını ve yamaçlarını aşındırır. Vadi tabanını kazı­yarak pürüzsüz hale getirirken, vadiden kazı­yıp kopardığı ve yamaçlardan üzerine düşen taş, toprak gibi maddeleri beraberinde taşır. Buzul eridiğinde çökerek biriken bu taş ve toprağa buzul sürüntüsü (til) denir. Buzul dilinin ucu eridiği zaman, taşıdığı maddeler buzulun ucuna yığılarak uç buzultaşlarfm oluşturur. Buzulun taşıdığı taş ve toprağın bir bölümü buzulun yan taraflarında birikir ve yan buzultaşları oluşur. İki buzulun birleştiği durumlarda yan buzultaşları birleşerek ortada bir sırt oluşturur; buna orta buzultaşı denir. Moren olarak da adlandırılan buzultaşın bu­zulun altında oluşan türü dip buzultaşı olarak adlandırılır. Dip buzultaşları örtü buzulların­da en çok rastlanan tortu türüdür. Buzulaltı akarsularının çökerttiği, katmanlaşmış sırtlar oluşturan ve bu suların yataklarının geçtiği yerleri gösteren tortulara esker denir. Bu suların açığa çıktığı nokta karne adı verilen çakıl yığıntısından belli olur. Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa'nın birçok yerinde görülen buzul sürüntüleri Buzul Çağı'nda bu kıtaların büyük bölümünü kaplayan geniş buz örtüsün­den geriye kalmıştır. Bir zamanlar buzullarla kaplı olan dağlarda şimdi boş buzyalakları ve birbirlerinden sarp sırtlarla ayrılmış, "U" biçiminde derin vadiler vardır. Irmak ya da göl kenarlarında görülen çakıllı teraslar da kökenlerini buzullardan alır. Bu teraslar eski kıyı çizgisinin ve buzul çağındaki su düzeyleri­nin göstergesidir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Buzul
Vikipedi, özgür ansiklopedi

250px NEO ararat big

Türkiye'nin en büyük buzuluna sahip olan Ağrı Dağı'nın uydudan görünüşü

Buzul, dağ zirvelerinde yaz kış erimeyen ve yer çekiminin etkisiyle yer değiştiren büyük kar ve buz kütlesidir. Eğimli arazilerde yıllar boyunca biriken kar kütlesinin önce buzkar, sonra da buza dönüşmesiyle oluşur. Buzullar okyanuslardan sonra dünya üzerindeki ikinci büyük su deposu ve en büyük tatlı su deposudur, tatlı suyun % 98,5'ini oluştururlar. Hemen hemen her kıtada buzullara rastlanır. Dünya'nın belirli bölgeleri, bütün yıl erimeyen ve "buzul" adını alan buzlarla kaplıdır. Bunlar kutup bölgeleriyle yüksek dağların tepeleridir. Buzul oluşabilecek bölgenin deniz yüzeyinden yüksekliği, enlemin artmasıyla azalır. Ekvator yakınlarında 0° enlem çevresinde buzullara rastlamak için Runewenzorilerin 4.400 m yüksekliğine çıkmak gerekirken, Alplerde (45°) 2500 m'ye, Norveç'te (60°) 1500 m'ye çıkmak yeterlidir. Kutupta buzullara deniz yüzeyinde rastlanır.
Buzullarla taşınan kayalar ve çökeltilerle oluşan uç, yanal, yer ve orta buzultaşları, buzul teknesi (U şekilli vadiler), buzyalağı (buz sirki) buzullarla ilgili jeolojik yüzey şekilleridir.

Buzulların oluşumu ve yapısı

200px Buerbreen 2

Norveç'teki FolgefonnaBuarbreen. Buzullar mavi renkte ışık saçar. Buzulu'nun buzul dili

Buzul buzunun oluşumu.

200px Glacierswiss500pix

Yukarı Grindelwald Buzulu'nun ve Schreckhorn'un birikme ve aşınma bölgeleri görülüyor.

Buzulu oluşturan kar sürekli olarak donma ve erimeye maruz kalır ve taze yağan kar tanelerinden bir çeşit taneli kar olan buzkar (névé) hâline dönüşür. Üzerindeki buz ve kar katmanlarının basıncı altında bu taneli kar daha da yoğun olan eski kara (firn) dönüşür. Yıllar süren bir dönemden sonra eski kar katmanları daha da sıkışarak buzulu oluşturan buza dönüşür. Buzulların kendine özgü mavimsi renginin nedeni gökyüzünün de mavi görünmesini açıklayan Rayleigh saçılımıdır.
Buzulun alt katmanları basınç nedeniyle akarak plastik deformasyona maruz kalır ve buzulun tamamı bir akışkan gibi hareket eder. Buzullar akışkan gibi hareket etmek için eğime ihtiyaç duymaz, birikme bölgelerinde sürekli yağan karın birikmesi bu hareketi sağlar. Buzulların üst katmanları kırılgandır ve zaman zaman yarıklar (crévasse ve Bergschrund) oluşturur. Bu yarıklar nedeniyle gerekli güvenlik önlemi alınmadan buzulun üzerinde gitmek tehlikelidir. Eriyen buzul suları, buzulun içinden ve altından tüneller kazarak akar ve buzulun hareketini kolaylaştırır.
Kar yağışının çoğunu alan en üst kısma "birikme bölgesi" denir. Genel kural olarak buzulun yüzey alanının %60-70 arası birikme bölgesi sayılır. Buradaki buz kalınlığı bölgedeki kayanın aşırı erozyona uğramasına neden olacak kadar büyük bir kuvvetle aşağı doğru baskı uygular. Buzul bölgeden gittikten sonra kalan kâse ya da amfiteatr biçimindeki bu çöküntüye buzyalağısirk adı verilir. ya da
Buzulun diğer ucuna, bittiği yere, çökelti ya da aşınma bölgesi adı verilir. Bu bölgede eriyerek kaybolan buz, kar yağışıyla birikenden daha fazladır. Aynı zamanda buzul çökelleri bu bölgede ortaya çıkar. Buzulun yok olana kadar inceldiği bölgeye buzul cephesi denir.
Her iki bölgenin birleştiği yüksekliğe denge hattı denir. Bu yükseklikte yeni kar yağışı ile biriken buzun miktarı, aşınma ile kaybedilen buzun miktarına eşittir. Birikme bölgesinin aşağı doğru olan aşındırma kuvvetleri ile aşınma bölgesinin çökel bırakma yatkınlığı birbirini dengeler. Ancak yanal erozyon kuvvetleri dengelenmediğinden, akarsuların oyduğu v şeklindeki akarsu vadileri buzullar tarafından u şekilli buzul vadilerine dönüşür.
Bir buzulun "sağlığından" söz edilirken birikme bölgesinin alanı aşınma bölgesinin alanıyla kıyaslanır. Sağlıklı buzulların birikme bölgesi daha geniş olur. Doğrusal olmayan birçok bağlantı, birikme ve aşınma arasındaki ilşkiyi belirler.
Küçük Buz Çağı'nın ardından 1850 yıllarında dünya buzulları oldukça önemli oranda geri çekildi. Bu gerilemenin ana sebebi sanayi Devrimi'nden sonra dünya üzerinde giderek artan oranda karbondioksit (CO2) üretilmesi ve bu karbondioksidin karbonik asit üretmek için gereksinimi olan suyu doğrudan buzullardan almasıdır. Avrupa'daki Alp Dağları buzullarının yakınlarında kurulan fabrikalar oldukça önemli oranda yakıt tüketmiş ve yanma sonucu ortaya çıkan bu karbondioksidi atmosfere bırakmıştır. 1980'lerden itibaren hızlanan bu geri çekilme, küresel ısınma ile bağlantılandırılmaktadır.

Buzulların oluşabilmesi, bulundukları enleme ve iklime bağlıdır. Kutup bölgelerinde buzullar deniz seviyesinde iken, Alp Dağları'nda 2.700 - 3.500 m yüksekliktedir. Dönencelerin arasında ise buzullarla daha yükseklerde karşılaşılabilir. Bir buzulun oluşması ve devamlılık sağlaması için yağış olması ve yağarak biriken buzun aşınarak kaybolan buzdan fazla olması gerekir. Çok soğuk iklimlerde bile yeterince yağış almayan bölgelerde birikme olmayacağından, buzullar da oluşmaz. Dördüncü zaman'daki (kuvaterner) buz çağlarında Sibirya'nın büyük çoğunluğu, orta ve kuzey Alaska ve Mançurya'nın tamamı bu durumdaydı. Günümüzde de Antarktika'nın McMurdo Kuru Vadileri'ndeki ve And Dağları'nın 19°S ile 27° enlemleri arasındaki bölümünde, aşırı kurak Atacama Çölü'nün üzerindeki alanda da bu nedenle buzullara rastlanmaz. And Dağları'nın bu bölgesi deniz yüzeyinden 6.700 m yüksekte olmasına rağmen, soğuk Humboldt akıntısı yağışı tamamen engeller. Ek bilgi: Dünyadaki tüm buzullar erirse deniz seviyesi her yerde 2 metre artar.

Buzulların hareketi

200px TitlisIceCracks

Titlis Buzulu'ndaki buz yarıkları

Buzullar, içeriden ve dışarıdan olmak üzere iki şekilde hareket eder. Buz, kalınlığı 50 metreyi geçene dek oldukça kolay kırılan bir katı madde gibi davranır. 50 metreden daha derinde oluşan basınç, buzun "plastik" hale gelmesine ve akmasına neden olur. Buzulu oluşturan buz, üst üste birikmiş molekül katmanlarından oluşur. Bu katmanlar arasındaki bağlar görece zayıftır. Stres iç bağ kuvvetlerini aştığında katmanlar birbirinin üzerinde kaymaya başlar.
İkinci hareket şekli de temelden kaymadır. Buzulun tamamı, eriyen suların yarattığı kaydırıcı etkiyle birlikte üzerinde bulunduğu ortamın üzerinde kayarak ilerler. Buzulun tabanına doğru basınç arttıkça buzun erime noktası da azalır, dolayısıyla buz erimeye başlar. Buz ile kaya arasında hareket sonucu oluşan sürtünme ve dünyanın içinden gelen jeotermal ısı da erimeye yardımcı olur. Ilıman buzullar genellikle bu şekilde hareket eder.

Kırılma bölgesi ve yarıklar

Görece daha sert ve kırılgan olan buzulun ilk 50 metresi kırılma bölgesini oluşturur. Bu bölgede buzun tamamı bir arada hareket eder. Birbiri üzerinde kayan katmanlar yoktur, aksine bu bölgedeki buz bütün olarak alttaki plastik şekilde akan buzun üzerinde kayar. Buzulun üzerinden geçtiği arazideki düzensizlikler bu bölgede kırılmalara neden olur. Oluşan yarıklar 50 metre derinliğe kadar inebilir. Bu derinlikte plastik akışla karşılaşan yarıklar daha fazla ilerlemez.
Kolayca fark edilmeyen yarıklar nedeniyle buzulları gezmek tehlikelidir.

Buzul hareketinin hızı

Buzul yer değiştirmesinin hızını, kısmen sürtünme belirler. Sürtünme nedeniyle buzulun altı, üstünden daha yavaş yer değiştirir. Dağ buzullarında ayrıca vadinin yanlarında oluşan sürtünme de kenarların merkeze göre daha yavaş hareket etmesine neden olur. 19. yüzyılda yapılan deneylerle bu kanıtlanmıştır. Bir dağ buzuluna hat şeklinde çakılan kazıklar izlenmiş ve öncelikle ortadaki kazıkların daha uzağa gittiği gözlemlenmiştir.
Ortalama hız değişiklik gösterir. Bazı buzullar o kadar yavaş hareket eder ki, buzulların yarattığı çizikler arasında ağaçlar bile yetişir. Bazı buzullar ise günde birkaç metre hızla hareket eder. Uydu fotoğrafları Antarktika'daki Byrd Buzulu'nun yılda 750 - 800 metre hareket ettiğini gösterir, bu da günde yaklaşık 2 metre demektir.
Birçok buzulun, buzul dalgası adı verilen çok hızlı hareket ettikleri dönemler vardır. [2] Bu buzullar birdenbire hızlanana kadar normal hızda hareket eder. Buzul dalgası sırasında normal hızlarının 1.000 katı hıza ulaşan buzullar, bu dönem geçtikten sonra normal hızlarına dönerler.

Buzul aşındırması


180px Angular glacial erratic on Lambert Dome 750px

Eratik blok

Buzu l zımparalama ve parçalama aşındırması

Kayalar ve çökeltiler, değişik sebeplerle buzulların yapısına eklenir. Buzullar araziyi başlıca iki yöntemle aşındırır: Çizme ve parçalama.
Kayayatağının kırık yüzeyinden akarak geçen buzul, kaya parçalarını yerinden kaldırarak buzun içine katar. Bu sürece kaya parçalama denir. Buzulun altındaki su, kaya çatlaklarının arasına girer ve bunu izleyen donma neticesinde genişleyen buz, kayaları parçalayarak kayayatağından ayırır. Buz hâline gelerek genişleyen su, kaldıraç kolu görevi görerek kayaları ayırır. Bu süreç sonunda her çeşit kaya ve çökelti buzulun bir parçası haline gelir.
Zımparalama, buzun ve içindeki kayaların kayayatağı üzerinde kayarak zımpara kağıdı gibi davranması ve altındaki yüzeyi pürüzsüz hâle gelene kadar zımparalaması sürecidir. Toz haline gelen kaya parçalarına kaya unu denir ve 0,002 ile 0,00625 mm. büyüklüğündeki kaya taneciklerinden oluşur. Kaya ununun fazla olduğu zamanlarda, karıştığı erime sularının rengi grileşir.
Buzul aşınmasının bir başka görünür özelliği buzul çiziğidir. Buzulun alt kısmında büyük kaya parçaları olduğunda, bunların kayayatağında uzun çizikler yaratması sonucu oluşur. Bu çiziklerin yönleri dikkate alındığında buzul hareketinin yönü de belirlenebilir.
Bir buzulun aşındırma hızı değişkendir ve dört önemli faktöre bağlıdır:
  • Buzul hareketinin hızı,
  • Buzulun kalınlığı,
  • Buzulun alt kısmında bulunan kaya parçalarının şekli, miktarı ve sertliği, ve
  • Buzulun altında bulunan arazi yüzeyinin görece kolay aşınabilmesi.
Buzulda biriken maddeler genellikle aşınma bölgesinin sonuna kadar taşınır ve orada bırakılır. Buzul çökelleri başlıca iki farklı tiptedir:
  • Buzul tili: Doğrudan buzuldan bırakılan çökelti. Buzul tilinin içinde en küçükten en büyüğe kadar değişik kaya ve malzeme bulunabilir. Buzultaşları (moren) oluşturan temel yapı da budur.
  • Akarsu çökeli ve tortul kayaçlar: Bunlar suyla biriken çökeltilerdir. Büyük parçalar küçük parçalardan ayrılacak şekilde katmanlar halinde birikir.
Buzul tili içinde bulunan ve yüzeyde bırakılan büyük kaya parçalarına eratik bloklar denir. Bunlar küçük çakıl taşından büyük kaya parçalarına kadar değişik boyutlarda olur. Buzulla birlikte uzun mesafe katettikleri için, üzerinde bulundukları kayalardan daha farklı tipte olabilirler. Eratik blokların bulundukları düzen, geçmişteki buzul hareketleri hakkında ipuçları verir.

Buzulların oluşturduğu yerşekilleri

Geri çekilen buzulun bıraktığı yeryüzü şekilleri.

180px Glacierzermattarp750pix

Buzultaşlar

Buzultaş (Moren)

Buzultaşlar, buzulun getirip bıraktığı ve geri çekildikten sonra yüzeyde kalan taş oluşumlarıdır. Bu oluşumlar genellikle buzul tilinin doğrusal yığınlar halinde toplanması şeklinde görülür. Buzul tili ince tozumsu bir madde içinde küçüklü büyüklü taş ve kaya parçalarının bir araya gelmesinden oluşur. Buzultaşlara verilen moren adı Fransızca kökenlidir ve Alp Dağları'ndaki buzulların getirdiği tortul kayaçları adlandırmak için Fransız dağ köylüleri tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Buzultaşların değişik tipleri bulunur ve buzulun oluştukları yere göre adlandırılır:
  • Uç buzultaşı: Buzul cephesinin hemen önünde oluşur. Birikme bölgesinden taşınan buza eş miktarda buzun eriyerek kaybolduğu yerde oluşur.
  • Bitiş buzultaşı: Buzulun ulaştığı en uç noktada taşıyıp geri çekilirken bıraktığı yığına verilen addır.
  • Yanal buzultaşı: Genellikle dağ tipi buzulların açtıkları vadilerin yan kısımlarında oluşan tortul çökeltilerdir.
  • Orta buzultaşı: Yine dağ tipi buzullarda oluşan buzultaş tipidir. İki buzul birleşip tek buzul oluşturduğunda bunların yanal buzultaşları birleşerek ortada daha koyu bir bölüm oluşturur.
  • Yer buzultaşı: Buzulun altında bulunan ve buzul geri çekilirken ardında bıraktığı, arazi üzerinde dalgalı yapıdaki buzul tili oluşumudur.
Drumlin

Drumlinler genelde buzul tilinden oluşan aerodinamik şekilli asimetrik tepeciklerdir. Yükseklikleri 15 ila 50 metre arasında değişir, uzunlukları ise bir kilometreye kadar erişir. Tepeciklerin dik kısmı buz akış yönüne doğru bakar, daha uzun eğimli kısmı buz akış yönünü izler.
Drumlinler drumlin sahası denen gruplar halinde bulunur. Bu sahaya bir örnek, New YorkRochester şehrinin doğusunda görülebilir. Bu alanda yaklaşık 10.000 drumlin olduğu tahmin edilmektedir. eyaletinin
Drumlinleri oluşturan süreç tam olarak anlaşılmamış olsa da, şekillerine bakarak bunların eski buzulların plastik deformasyon bölgeleri olduğu söylenebilir. Buzulların ilerleyerek eski buzulların bıraktığı çökeltileri değiştirmesiyle birçok drumlin oluştuğu düşünülmektedir.

200px Glacial Valley MtHoodWilderness

Mount Hood Wilderness'ta kendine has U şeklinde ve düz tabanlı buzul vadisi.

Buzul vadisi

Buzlanmadan önce dağ vadileri suyun aşağı doğru aşındırmasıyla oluşan V şekline sahip olurlar. Buzlanma sırasında bu vadiler genişler, derinleşir ve U şekilli buzul vadileri oluşur. Derinleşme ve genişlemenin yanı sıra; buzul, aşınma nedeniyle vadiyi daha pürüzsüz hale getirir. Bu nedenle vadi boyunca uzanan arazi çıkıntıları yok olur, yerine tıraşlanmış yamaçlar oluşur.
Ana buzul hattına bağlanan küçük buzul kolları bulunur. Bu küçük buzul kolları, yeri aşındırırken ana buzul kadar derine inemezler. Dolayısıyla buzullar geri çekildikten sonra, bu kolların oluşturduğu vadiler buzulun oluşturduğu çöküntüden daha yukarıda kalır. Bu oluşuma "asılı vadiler" denir.
Zımparalama ve parçalanmadan etkilenmiş arazinin bazı kısımlarında çöküntüler suyla dolup paternoster göllerini oluşturur. Hristiyanların kullandığı tesbih tanelerine benzedikleri ve tesbih gibi, ipe benzeyen ince kanallarla birbirlerine bağlandıkları için Latince babamız anlamına gelen sözcükten bu adı almışlardır.
Buzulun başladığı yerde corrie adı verilen ve sirke benzeyen buzyalakları bulunur. Kâse şeklinde olan buzyalaklarının üç tarafı dik yamaçlarla kapalıdır ancak dördüncü taraf vadiye açılır. Buzyalaklarında buz birikir. Önceleri dağın yan yüzlerinde düzensiz arazi şekilleri olarak başlayan oluşum buzun ilerlemesiyle büyüyerek buzyalağı haline gelir. Buzul eridikten sonra buzyalakları genelde tarn adı verilen küçük dağ göllerine dönüşür.
Bir sırtla birbirinden ayrılan iki buzul varsa, zamanla iki buzyalağı arasındaki bu sırt aşınarak aret şekline dönüşür. Bu oluşum zamanla dağ geçidine dönüşebilir.
Buzullar aynı zamanda yüksek enlemlerde görülen fiyordların ve yarların oluşumuna da neden olur.

Aret ve buzul boynuzu

Keskin kenarları olan dar sırtlara "aret" denir. Üç ya da daha fazla aretin birleşmesiyle piramidimsi zirve şeklinde ve çok dik kenarları olan "buzul boynuzları" oluşur.
Her iki yüzey şekli de aynı süreçten geçerek, buzyalaklarının parçalanma yoluyla genişlemesi ve buzun çalışması sonucu oluşur. Buzul boynuzları tek bir dağı çevreleyen buzyalakları yüzünden oluşur. Aretler de benzer şekilde oluşur ancak buzyalakları bir daire içinde değil de karşılıklı olarak bir sırtın iki yakasında bulunur. Aynı zamanda iki paralel buzulun birbiriyle çarpışmasından da oluşabilir. Bu şekildeki buzul dilleri aşınma yoluyla sırtları kazarak vadi duvarlarını zımparalar.

Hörgüçkaya

Buzulun yolu üzerinde bulunan bazı kaya oluşumları "hörgüçkaya" diye bilinen küçük tepecikler şeklinde aşınır. Buzul aşınması yoluyla oluşan bu tepecikler, uzun yuvarlağımsı, asimetrik ve hörgüç şeklinde kaya yatağının şekillenmesiyle oluşur. Buzulun geldiği yöne doğru tatlı bir eğimle inen kayaların, buzulun gittiği yöne doğru olan eğimleri ise oldukça diktir. Buzulun geldiği taraftaki yüzey aşınırken, diğer taraftan kaya parçaları koparılarak buzla beraber taşınır. Bu yüzdeki kaya, suyun etkisi, çatlaklardaki buzlanma ve yapısal stres nedeniyle parçalanır.

200px Glacial lakes2C Bhutan

Bu resimde Bhutan-Himalaya'da buzulların bitiş bölgeleri görünüyor. Son yirmi-otuz yıldır çökelti kaplı buzulların yüzeyinde hızla göllerin oluştuğu gözlemlenmektedir.

Tortul çökelti katmanlaşması

Aşınma bölgesinden akan su, buzuldan uzaklara giderken beraberinde ince aşınmış çökeltileri de götürür. Akan suyun hızı azaldıkça, askı halindeki bu maddeleri taşıma yetisi de azalır. Yavaş yavaş bu maddeler su tarafından tortu halinde bırakılarak alüvyon düzlüğü oluşturur.
Alüvyon vadilerinde ortaya çıkan bir oluşum da kazan adı verilen havuzcuklardır. Buzulların yarattığı çukurlar buzul tillerinde de oluşur. Büyük bir parça buz bu tilin içinde sıkışıp, buzul geri çekildikten sonra eridiğinde çökelti içinde delik şeklinde oluşumlar bırakır. Bir kilometre çapında bir buzulun erimesi için yaklaşık 30 yıllık bir zaman gerekmektedir.
Bu şekilde oluşan çöküntülerin çapı genelde 2 km'yi geçmese de, ABD'nin 10.000 göl ülkesi diye bilinen Minnesota eyaletinde bu şekildeki bazı çöküntüler 10 ila 50 metre derinliğe sahip olup 50 km çapa ulaşırlar.

Kama ve esker

Bir buzul boyut olarak kritik noktaya ulaştığında akışı durur ve buz sabit hale geçer. Bu esnada erimeyle oluşan su buzulun üstünden, içinden ve altından akmaya ve gerisinde tortul çökeltiler bırakmaya devam eder. Buz eridikçe arkasında bu tortuların oluşturduğu sütun, teras ya da öbek şeklinde çökeltiler bırakır. Bu çökeltiler genel olarak buz ile temas halindeki çökeltiler olarak bilinir.
Sütun ya da höyük şeklindeki çökeltilere kama denir. Bazı kamalar, erime suyunun buzulun içindeki açıklıklardan bıraktığı tortularla oluşur. Diğer bir deyişle kama, erime suyunun buzulun dışına doğru yarattığı deltalarda tortu bırakmasıyla oluşur.
Buzul, bir vadiyi işgal edince vadinin kenarlarında teras ya da kamalar oluşturabilir.
Uzun ama genelde dar olan, yılankavi şekildeki çökelti tipine esker denir. Buzul eridikten sonra geride erime suyunun taşıyarak bıraktığı kum ve çakılın oluşturduğu sırt şeklidir. Bu sırtların bazıları 100 m yüksekliğe sahiptir ve uzunlukları da 100 km yi geçebilir.

Lös çökelleri

Çok ince buzul çökeltileri ya da kaya unu, çoğunlukla çıplak yüzeylerden rüzgârlarla alınıp asıl alüvyon biriken alandan ötelere taşınır. Rüzgârla taşınan lös çökelleri Çin'in bazı bölgeleri ve ABD'nin ortabatısında görüldüğü gibi yüzlerce metre derinliğe sahip olabilir.

Buzul tipleri


200px Gletscher

Mendenhall Buzulu, Alaska


200px Malaspina Glacier from space

Alaska'daki Malaspina Buzulu'nun uydudan görünüşü


200px Glacier svartisen engabreen

Norveç'te Engabreen buzul dili



200px MountSidleyCaldera

Sidley Dağı ve Antarktika'da indlansis



200px Grosser Aletschgletscher 3196

İsviçre'de Aletsch Buzulu



200px VatnajC3B6kull

İzlanda'da Vatnajökull buz takkesi



200px NOAA Riggs Glacier 1992

Alaska'daki Riggs Buzulu'nun 1992 yılında çekilmiş bir fotoğrafı



200px Greenland Kangerlussuaq icesheet

Grönland'daki buzul kütlesinin kenarı



450px Aletschgletscher Panorama

33 km lik diliyle Avrupa'nın en uzun buzulu: Aletsch, İsviçre.


Buzullar başlıca ikiye ayrılır:
  • Dağ buzulları (ya da Alp tipi buzullar): Dağlarda ve dağlık alanlarda bulunan buzullar.
  • Kıtasal buzullar (ya da örtü buzulları): Buz Çağı'ndan kalma ve kıtaların geniş alanlarına yayılan buzullar.
Dağ buzulları tipleri

Vadi buzulu

Buzul olarak adlandırılan oluşumların klasik bir biçimidir: Karın üzerine çıkan zirvenin hemen altında besleme havzası görevi yapan buzyalağı ve bir vadinin tüm genişliğini kaplayan ve ırmak şeklinde uzanan bir buzdili ile akarsuya dönüşen buzul cephesi.
Bir vadi buzulu bir veya daha fazla birikme bölgesinden oluşabilir. Komşu buzullarla birleşerek akan buz kütlesi daha da büyüyebilir.
Vadi buzullarına örnekler:
  • Fransa'daki Mer de Glace (Buz denizi),
  • İsviçre'deki Aletsch Buzulu,
  • Alaska'daki Bering Buzulu.
Yamaç buzulu

Genelde bir dağın yamacında bulunan küçük buzullardır. Tek bir birikme bölgesinden ve bazen de küçük bir hareket bölgesinden oluşur. Bu buzullarda aşınma bölgesi ile nadiren karşılaşılır. Buzuldan kütle kaybı ya uçunum ile ya da buz bacalarının (serakların) düşmesi ile olur. Buz bacalarının düştüğü yerde buzul oluşumları ortaya çıkabilir.
Yamaç buzullarına örnekler:
  • Fransa'da Ailefroide Buzulu,
  • Fransa - Pelvoux'da La Momie Buzulu,
  • Fransa'da Grande Casse (Büyük Yarık)'taki Grands Couloirs Buzulu.
Sonradan oluşan buzul

Yamaç buzullarındaki buz bacalarının düşmesi sonucu ortaya çıkan ve çok yer kaplamayan buzul tipleridir. Aslında bunlar yamaç buzullarının aşınma bölgesi sayılabilir. Vadi buzulu oluşturamayacak kadar küçük olan bu buzullarda hem uçunum hem de yüzeyden erime görülebilir.

Buzyalağı (Sirk) buzulu

Bir buzyalağının tamamını kaplayan ve burada sabit duran buzul biçimidir. Aslında bir vadi buzulunun birikme bölgesidir. Bir birikme bölgesi, dar bir hareket bölgesi ve aşınma bölgesi bulunur.

Buzyalağı buzuluna örnekler:

  • Fransa'da Arsine Buzulu,
  • Avusturya - Jochdohle'de Stubaier Buzulu.
Dağeteği (Piedmont) buzulu

Bir dağ sırasının eteğindeki düzlüğe ulaşan vadi buzulunun bir çeşididir. Birikme ve hareket bölgesi klasik yapıdadır ancak aşınma bölgesi ya parça parça yayılır ya da tek bir buzul parçası olarak düzlüğü kaplar. Buzul parçasının önünde bir sandur düzlüğü oluşabilir. Bu düzlükte drumlin (hörgüçlü kaya), esker, kama, kazan, eratik blok ve buzultaş gibi buzul oluşumlarına rastlanır.
Dağeteği buzullarına örnekler:
  • Alaska'da Malaspina Buzulu,
  • İzlanda'da Vatnajökull'un bazı buz dillerinin son kısmı.
Kıyı buzulu

Bir buzulun dillerinden birinin denize ya da okyanusa ulaşmasıdır. Böyle bir buzul deniz seviyesinde yıllık ortalama sıcaklığın donma sıcaklığına yakın olmasını gerektirdiği için, bu duruma ancak yüksek enlemlerde rastlanır. Fiyortlara dökülen bu tür buzullara Norveç ve Alaska'da rastlanır.
Kıyı buzullarına örnekler:
  • Norveç'te Svartisen Buzulu'nun Engabreen buzul dili, Atlas Okyanusu'na 20 metre mesafede durmaktadır.
  • Alaska'da 39 km. uzunluğunda Brady Buzulu Büyük Okyanus'ta Taylor Körfezi'ne dökülür.
  • Şili'de Brüggen Buzulu Büyük Okyanus'ta Eyre Fiyortu'na dökülür.
  • Alaska'da Chenega Buzulu Büyük Okyanus'ta Prens William Boğazı'na dökülür.
Doruk buzulu (Yerel buzul şapkaları)

İnlandsis buzullarının özelliklerini paylaşırlar. Geniş bir yüzeye sahip, rastgele biçimlenmiş, kayalık katmanın büyük bir eğimde olmadığı ve geniş buzul cepheleriyle ya da buzullarla buzun tahliye edildiği kalın buzullardır. Aslında, genellikle dağların ya da yanardağların zirvelerinde bulunan küçük inlandsistirler. Eski buzul çağlarından kalan buzul kalıntılarıdır.
Doruk buzullarına örnekler:
  • Tanzanya'da Klimanjaro'daki Furtwängler Buzulu,
  • Alaska'da Sanford Dağı buz takkesi.
Kıtasal buzul tipleri

Yayıldıkları alan çok geniş ve kalınlıkları fazla olduğu için, arazi şekilleri biçimlerini etkilemez. Muazzam büyüklükte buz yığınlarından oluşurlar. Üst kısımları genelde çok az eğimli bir düzlüktür, ara sıra nunataklarla bölünürler. Parçalı ya da bütün olarak akar ve buz akıntıları oluştururlar.

Buzul şapkaları

Genişliği 50.000 km²'den daha az olan kıtasal buzul tipidir.
Buzul şapkasına örnekler:
  • İzlanda'da Vatnajökull buz takkesi,
  • Kerguelen Adaları'nda Cook Buzulu (Fransa),
  • Svalbard'da Austfonna Buzulu (Norveç).
İnlandsis (Kutupsal buzul şapkası)

50.000 km²'den daha geniş, kıtasal buzul tipidir. Bunlarda buz halinde bulunan su miktarı çok önemlidir. Eğer Grönland'daki buz erirse dünya denizleri 6 metre yükselir. Antarktika'daki buz erirse, bu yükselme 65 metreye kadar çıkabilir.
Dünya'da iki tane inlandsis vardır:
  • Grönland inlandsisi
  • Antarktika inlandsisi
Sıcaklıklarına göre buzullar

Buzullar sıcaklıklarına göre de sınıflandırılır. Bu sınıflandırma buzulların yüksekliği ve bulundukları enleme bağlı olduğu kadar, altlarında volkanik hareketlilik olup olmamasına da bağlıdır:
  • Ilıman buzul (eş sıcaklıklı) yıl boyunca yüzeyin hemen altında (10 ila 20 m derinliğe kadar) erime noktasında bulunan buzullardır. Dağların (Himalayalar, Alpler ve Kayalık Dağları gibi) alçak ve orta yüksekliklerinde bulunurlar.
  • Soğuk buzullar (ya da Kutup buzulları) ise tabandaki sıcaklığın yıl boyunca −30°C'nin altında olduğu ve buzulun her zaman donma noktasının altında bulunduğu buzullardır. Kutuplarda ve dağların zirvelerinde bulunan bu tür buzullarda kütle kaybı genellikle uçunum yoluyla oluşur.
  • Kutupaltı (çok sıcaklıklı) buzullarında tabandaki sıcaklık yıl boyunca −30°C'nin altındadır. Ancak çok sıcak olan aylarda karın toplanma bölgesindeki sıcaklığı erime noktasını geçebilir. Dolayısıyla iç akaçlama bulunsa da taban erimesi yok denecek kadar azdır.
Sıcaklığa göre sınıflandırma çeşitlilik gösterdiği için, erime durumunu tanımlamak üzere buzulların değişik bölümleri kullanılır. Yaz aylarında bile erime olmayan bölüme kuru kar bölgesisüzülme bölgesi denir. Önceki yaz sonundan beri toplanan karın 0°C'ye geldiği yere ıslak kar bölgesi denir. Ekleme buz bölgesi ise çok fazla erime ve donma olan ve buz lenslerinin tek bir kütle oluşturacak şekilde kaynamış olduğu bölümdür.

Turizm


150px Eisgrotte Feegletscher


İsviçre'deki Fee Buzulu içine kazılmış mağara

Buzullar önemli birer turist cazibe noktasıdır. Buzullara gitmenin değişik nedenleri vardır:
  • Manzara,
  • Yazın kayak yapabilmek,
  • Buz mağaraları,
  • Buz tırmanışları,
  • Dağcılık,
  • Motorlu araçlarla ya da yaya olarak buz üzerinde trekking.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Mart 2017       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı

500 Milyar Dolarla Kutuplar Yeniden Dondurulacak!


Ad:  ,GdWAStgkrEerJviRqJ1KuQ.jpg
Gösterim: 446
Boyut:  41.7 KB
Küresel ısınmanın en belirgin sonuçlarından biri olan buzulların erimesine karşı Arizona State adlı üniversitenin bilim insanlarından sıra dışı bir proje önerisi geldi. Kuzey Kutbu'ndaki buzulların erimesinin önüne geçmenin yollarını arayan bilim insanları, çareyi bölgeyi tekrar dondurmakta buldu. Ancak projenin en dikkat çeken tarafı gerek duyulan ödenek. Söz konusu projenin hayata geçmesi için 500 milyar dolarlık bir ödenek gerekiyor.

Sıra Dışı Plan Eriyen Buzulların Yerine Yenilerini Nasıl Oluşturacak?


Bilim insanlarının planı oldukça basit. Bölgeye yerleştirilecek makineler ile suyu dondurarak yeniden buza çevirmek. Fizikçi Steven Desch önderliğindeki ekip, rüzgar gücü ile çalışan pompalarla Kuzey Kutup Denizi’nin soğutulmasını amaçlıyor.

Kaynak: Ntv Bilim (16 Şubat 2017)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Mart 2017       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı

Kutuplarda Deniz Buzu Yüzölçümü Rekor Düzeyde Azaldı!


Ad:  thumbs_b_c_fe3fbb949bf20c2c561da7a5d607e846.jpg
Gösterim: 427
Boyut:  61.8 KB
Bilim adamları, kutup dairelerinde deniz buzu yüzölçümünün mevsimsel olarak, ölçümlerin yapılmaya başlandığı 1979 yılından bu yana en düşük seviyelere gerilediğini bildirdi. ABD Uzay ve Havacılık Dairesi'nin (NASA) yaptığı açıklamaya göre, NASA ve ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi'nin yaptığı gözlemlerde, 7 Mart'ta Kuzey Kutup Dairesi'nde Arktik buz örtüsünün azami kış genişliğinin rekor seviyeye düştüğü belirtildi.

Öte yandan Dünya'nın diğer ucunda, yaz mevsiminin yaşandığı Güney Kutup Dairesi'nde 3 Mart'ta Antarktika'daki deniz buzu örtüsünün asgari yaz genişliğinin yine rekor seviyede düşük ölçüldüğü ifade edildi. Bilim adamları, her iki kutuptaki deniz buzu örtüsü toplamının 13 Şubat'ta ölçümlerin başladığı tarihten bu yana görülen en düşük seviyeye gerilediği, 16,2 milyon kilometrekare olarak ölçülen toplam kutup deniz buzu örtüsü genişliğinin 1981-2010 arasında ölçülen ortalama genişlikten 2 milyon kilometrekare daha az olduğu, bunun Meksika'dan daha büyük miktarda buz örtüsü kaybı anlamına geldiğini kaydetti.

Kuzey Kutup Dairesi buz örtüsünün 1979'dan bu yana her on yılda ortalama yüzde 2,8 oranında azaldığını belirten bilim adamları, asgari yaz genişliğinin ise her on yılda ortalama yüzde 13,5 oranında azaldığını dile getirdi. Araştırmacılar, buz örtüsündeki daralmanın yanı sıra buz kalınlığının da azaldığını vurguladı ve bunun küresel ısınma etkilerinin Antarktika'da hissedilmeye başlandığının göstergesi olabileceği uyarısını yaptı.

Kaynak: AA Bilim Teknoloji (23 Mart 2017)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Aralık 2018       Mesaj #8
Avatarı yok
Yasaklı

Grönland'daki Buzul Erimesi Sınırı Aştı!


Ad:  gronlanddaki-erime-esi-benzeri-gorulmemis-seviyede,G4zG9EUsf0uiRbQKgqKLwA.jpg
Gösterim: 310
Boyut:  44.1 KB
Yapılan bir araştırma sonucunda, Grönland'daki buzulların eşi benzeri görülmemiş bir biçimde hızla eridiği ve ilgili erimenin aynı hızla devam etmesi durumunda deniz suyu seviyesinin 7 metreye kadar yükselebileceği belirlendi. Oşinografi Enstitüsü'nden bilim adamlarının verdiği bilgiye göre söz konusu erimenin ortalama erime bazında yüzde 33 oranında arttığı ve dünya üzerinde kıyılara yakın bir konumda bulunan ülkelerden büyük bir bölümünün yükselen deniz seviyesinden etkilenebileceği belirtildi.

Kaynak: Nature (7 Aralık 2018)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Aralık 2018       Mesaj #9
Avatarı yok
Yasaklı

Buzul Dalgalanmaları!


Çoğu buzul, değişken iklime karşılık olarak düzenli ve nonspektacular bir ilerleme takip eder ve geri çekilir. Belirli bölgelerdeki değil, tüm bölgelerdeki buzullar için çok farklı bir davranış modeli bildirilmiştir. Bu tür buzullar, 10 ila 100 ya da daha fazla yıl süren bir normal akış veya sessizlik döneminden sonra, aniden çok hızlı bir şekilde, saatte 5 metreye kadar akmaya başlar. Sadece bir ya da iki yıl süren bu hızlı akış, buzulun üst kısmının ani bir şekilde tükenmesine neden olur, bununla birlikte alt kısımda bir şişme ve ilerlemeyle birlikte, bunlar genellikle daha önceki dalgalanmaların sınırlarının ötesindeki konumlara ulaşamazlar.

Benzer Konular

29 Ocak 2012 / Misafir Tarih
28 Şubat 2008 / KisukE UraharA Taslak Konular