Arama

Nasreddin Hoca (Nasrettin Hoca) - Sayfa 2

Güncelleme: 30 Kasım 2016 Gösterim: 435.930 Cevap: 26
Derinn - avatarı
Derinn
Ziyaretçi
8 Ocak 2012       Mesaj #11
Derinn - avatarı
Ziyaretçi
Orta Çağ (13. yüzyıl veya 14. yüzyıl civarı) döneminde Akşehir ve Konya'da, Selçuklu veya Osmanlı Devleti egemenliği altında var olduğuna inanılan bir Türk figürüdür. Nasreddin Hoca komik hikayeleri ve fıkralarıyla hatırlananan aynı zamanda popülist bir filozof olan bilgeydi.

Sponsorlu Bağlantılar
Yakın Doğu, Orta Doğu ve Orta Asya'nın birçok ulusu Nasreddin Hoca'yı sahiplenir, ama Nasreddin Hoca eğer gerçekten var olduysa, büyük olasılıkla o bir Türk'tü ve çeşitli kültürlerde adı daha farklı yazılır, Nasreddin'i genellikle "Hodja", "Mullah", ya da "Effendi" isimleri izler.
1996-1997 UNESCO tarafından Uluslararası Nasreddin Yılı ilan edilmiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:47
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
8 Ocak 2012       Mesaj #12
buz perisi - avatarı
VIP Lethe

Nasreddin Hoca

Ad:  Nasreddin_Hoca2.JPG
Gösterim: 2923
Boyut:  54.0 KB

Hakkında fazla bilgi yoktur. Söylentilere göre Hoca, Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğdu. Babası aynı köyün imamı Abdullah'tır. Sivrihisar'da okudu. Babasının ölümünden sonra Akşehir'e giderek Seyyid Mahmud Hayrânî'nin (Ölm. 1268) dervişi oldu. 1284' te bu şehirde öldü.
Sponsorlu Bağlantılar

XV. asırda Ebülhayr Rûmî'nin Şehzâde Cem adına yazdığı Saltuknâme'de, "Sarı Saltuk ile Nasreddin Hoca'nın Mahmud Hayrânî'nin dervişleri olduğu, Sarı Saltuk'un pîrini ziyaret etmek için Akşehir'e geldiği vakit Hoca'nın evini de ziyaret ettiği" anlatılır. Hoca'nın Bektaşî olduğu yolundaki rivayetler asılsızdır. Bunun gibi, Hoca'nın, Timur'la Anadolu'da karşılaştığı söylentileri de uydurmadır. Timur, Hoca'nın vefatından çok sonra Anadolu'ya gelmiştir. Elimizde bulunan en eski Nasreddin Hoca fıkrası da Saltuknâme'de geçer. Nasreddin Hoca fıkraları zamanla çoğalmış ve bunlar bir araya getirilerek XVI. asırdan itibâren Nasreddin Hoca lâtife mecmuaları düzenlenmiştir.

Nasrettin Hoca fıkralarda bazen kadı, bazen hoca, bazen müderris olarak karşımıza çıkar. Yokluk ve geçim sıkıntısı içindedir. Eşeği, karısı, halk ve mollalar bu fıkraların şahıs kadrosunu teşkil ederler. Hoca bazen saf, bazen çok uyanık, ama daima hazırcevaptır. Türk zekâsının, hazırcevaplığının, mizah gücünün efsaneleşmiş bir kahramanıdır.

Nasreddin Hoca fıkraları başta Osmanlı toprakları olmak üzere Türkçenin konuşulduğu her alana yayıldı. Bütün dünyada fıkraları üzerine pek çok yayın yapıldı.Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Erol Altınsapan, Nasrettin Hoca'nın Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde dünyaya geldiğini ortaya koyan bilgilere ulaştığını belirtmiştir (26. Uluslararası Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, Mayıs 2004, Konya).

Türk edebiyatında Nasreddin Hoca fıkralarını ilk defa Çaylak Tevfik toplamıştır: Letâif-i Nasreddin, Bu Âdem (1883), Hazine-i Letâif (1885) adlı kitaplarında 200'e yakın lâtifeyi kendi üslûbuyla verdi.
Son çalışmalardan biri Pertev Naili Boratav'a aittir: Nasreddin Hoca (1996).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:28
In science we trust.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
8 Ocak 2012       Mesaj #13
Mira - avatarı
VIP VIP Üye

Din Adamı Olarak Nasreddin Hoca


Hoca, doğduğu köyde, Sivrihisar’da ve Akşehir ve civarındaki kimi yerlerde imamlık ve vaizlik de yapmıştır. O bir din adamı olarak da farklı özellikler atışır. Öncelikle, din anlayışı hurafelerden tamamıyla uzak bir anlayıştır. Sorulan sorulara İslâm’ın ruhuna uygun akılcı cevaplar verir ve muhataplarının anlayacağı bir dil kullanır.

Fıkralarında onun bu özelliği de çok açık olarak görülür. Bunlardan birimsi şöyledir: Köylünün keçisi uyuz olur. Ona keçisini kara sakız ile tedavi etmesini söylerler. Adam, bu söze inanmayarak Hoca’ya gelir ve keçisini, nefesinin keskin olduğu gerekçesiyle Hoca’nın okumasını ister. Hoca’nın cevabı şöyledir: “Nefesim keskindir ama kara sakız fayda etmez. Ben nefes edeyim, zararı yok. Sen de biraz kara sakız alıp keçiye sür” Köylüye verilen bu cevapla ona hem işin doğrusu anlatılmış olur hem de bu öğreticilik ve din adına aydınlatma yapılırken muhatabını kırmamış olur.

Bir gün yine Hoca’ya bir kadın gelerek kızını şikâyet eder ve sürekli tartıştıklarını söyler ve Hoca’dan bir muska yazmasını ister. Hoca da “Hanım biliyorsun ki ben artık çok yaşlandım. Nefesimin gücü kalmadı. En iyisi kızına sen koca bul. O ona muska da yazar nefes de eder. Bir de çocukları oldu mu işi başından aşar. Kızın böylece mum gibi yumuşak, melek gibi sakin olur.”der. Başka bir fıkra da şöyledir: Bir gün Hoca’ya iki kadın gelir. Yaşlısı genç olanı gösterir Hoca’ya ve suçlayarak der ki: “Hoca efendi, bu benim gelinim üç yıldır çocuğu olmuyor. Bir muska mı yazarsınız, dua mı okursunuz? Ne olur bir çare…”der. Hoca, geline dönerek der ki: “Kızım, soyuna çekmiş olmayasın. Acaba anan da mı çocuksuzdu?”

Bu fıkrada da Hocanın bir din adamı olarak tutumu yine aynıdır. Kızın probleminin asıl kaynağını belirtir ama muhatabını da yine incitmez, aşağılamaz. İkinci fıkrada da aynı tutumla birlikte gelinini aşağılayan kaynanaya da bir ders verilmiş olur.

Hoca, dine bağlı olarak gelişen yanlış tevekkül anlayışına da karşıdır. Konakladığı bir handa tavan ağaçlarının iyice çürüdüğünü görünce hancıya tavanı tamir ettirmesi söyler. Hancı da “Sen ne biçim Hocasın. Bilmiyor musun ki her varlık kendi dilince Allah’ı zikreder. Bu ağaçlar da gıcırdayarak zikir ediyorlar” deyince Hoca “Biliyorum da” der. “Ya zikrederken coşup secdeye kapanırlarsa... Ondan korkuyorum.” Tedbirsiz tevekkül anlayışının bundan daha güzel bir eleştirisi olamaz. Burada da yine dikkat çeken özellik aynıdır: Muhatabını kırmamak ve onun kurnazlığına nükte içinde karşılık vermek.

Hoca’nın bu duyarlılığı ile, yaşadığı devrin din anlamında da karışık olan yapısında nasıl bir uyarıcılık görevi yaptığı hemen anlaşılır. Yine bir gün şiddetli bir yağmur başlar. Hoca, pencereden dışarıyı seyrederken yağmurdan koşarak kaçmak isteyen bir komşusuna neden koştuğunu sorar. O da “Rahmet yağıyor. Islanmamak için kaçıyorum.” der. Hoca “Hiç Allah’ın rahmetinden kaçılır mı? Diye sorar. Komşusu dinen bir hata yaptığını düşünerek ağır ağır yürümeye başlar ve tabi ki sırılsıklam olur. Birkaç gün sonra ise yağmurdan kaçan bu defa Hoca’nın kendisidir. Tesadüf bu ya, komşusu duruma tanık olur ve Hoca’ya “Hiç Allah’ın rahmetinden kaçılır mı? Diye sorar. Hoca da “Rahmeti çiğnememek için” şeklinde cevap verir.

Şimdi burada yine kurnazlık gibi görünen olayın arkasında farklı bir taraf vardır. O da şudur: Hoca hurafelerle mücadele etmektedir. Fakat bunun uygun zamanın kollar. Böyle bir zaman yakalayınca da muhatabına dersini verir. Burada “Allahın rahmeti” kelimesi dikkat çekicidir. Bu durum insanların dini anlamda istismarında bu kutsal kavramların nasıl kullanıldığı ele alınmaktadır. Nitekim komşusu Allahın rahmetinden kaçılır mı deyince tutumunu değiştirmiştir.

Hoca, böylece hem hurafelerle mücadele etmekte hem de bunlara inanlara doğruyu göstererek onları eğitmektedir. Hocanın insanlara İslami kuralları emir ve yasakları öğretme tekniğindeki bu ilginç tutumuna bir örnek de şu fıkrasıdır: “Hoca, komşusundan bir gün ödünç bir kazan alır.

Verirken de içine bir tencere yerleştirir. Üç beş günü sonra tekrar bir kazan alır fakat iade etmez. Durumu merak eden komşu Hocaya gelip kazanını sorar. Hoca da: “Kazan öldü” cevabını verir. Komşusu “ Kazan bu nasıl ölür? deyince, Hoca da “Doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun” der.
Muhtemeldir ki, bu komşu faizle iştigal eden bir insandır. Böyle bir insana yaptığı için dinen yanlışlığını, ve eşyanın tabiatına aykırı olduğunu başka nasıl böyle etkili anlatabiliriz ki..Bu, tür anlatım, bir tebliğ yöntemidir.. Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma ilkesinin bir başka şeklidir bu tutum.

Din adamlarının cemaati gereğinden fazla camide bekletmelerine, bu yüzden namazı ve vaazı uzatmaları da Hoca’yı rahatsız eden bir tutumdur. Bu olay, özellikle teravih ve Cuma namazlarında önem taşır. Aylardan ramazandır. Hoca, iftara çağrılır. Önce vakti geçmesin diye akşam namazı kılınacak ardından iftar edilecektir. İmam, namazı oldukça yavaş kıldırmaktadır. Bu yüzden Fatihayı yavaş yavaş okur. Ardından “Yasin” diyerek bu uzun sureye başlayacak olur. Hoca bu duruma kızar ve namazını bozarak hemen saftan ayrılır ve yalnız kılmaya başlar. Bu arada Hoca, Yasin’in ikinci ayetini okuyup hemen rükûa varınca “Bak şimdi oldu” diyerek tekrar cemaate katılır.

Hoca, din meselesinde değeri olmayan meselelerin din adına bilinmesini, anlatılmasını da asla uygun karşılamaz. Bu konuda da yüzü hep hayata ve gerçeğe dönüktür. Şu fıkrasına da bu açıdan bakalım: Hoca merhum, köyleri dolaşıp halka vaaz etmektedir. Bir kasabaya varınca orada birkaç gün kalmaya karar verir. Üç - dört gün kalır, halka va'z eder. Fakat kimse Hoca’ya “aç mısın, susuz musun?”, demez. Cemaat gereksiz bilgilerin peşindedir. Hoca bir gün konuşmasında İsa Aleyhisselâm'ın dördüncü kat semada olduğunu ve Allah'ın izni ile orada durduğunu anlatır. Camiden çıkarken cemaatten biri “Hocam çok merak ettim, acaba İsa Aleyhisselâm dördüncü kat semada ne yiyip, ne içiyor? diye sorar. Hoca’nın tepesi atar ve yakınlarındaki cemaatin de duyabileceği bir şekilde, “ Yahu siz ne biçim adamlarsınız? Ben günlerden beri kasabanızda duruyorum, bana nasılsın, aç mısın, susuz musun diye sormuyorsunuz da tâ dördüncü kattaki Isa Aleyhisselâm’ı soruyorsunuz!” der.

Öte yandan Hoca, dinde estetik tutum ve davranışı da çok önemli bulmaktadır. Ona göre dinde güzellik esastır. Ezan, Kur’an-ı Kerim, güzel sesli insanlar tarafından okunmalıdır. Bu hem metnin şanına yakışır bir durumdur hem de muhatabın üzerindeki tesiri açısından önemlidir. Bu anlamdaki bir fıkrası şöyledir: Mahallenin çirkin selsi müezzini ezan okuyormuş. Hoca, minarenin altına durup yukarıya şöyle seslenir: “Evladım ne bağırıp duyursun. Öylesine dalsız budaksız bir ağaca tırmanmışsın ki!...Seni kolay kolay kurtaramayız oradan.”

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama belirtilmesi bir daha gereken husus Hoca’nın gerçek anlamda bir adamlı oluşu ve halkı bu şekilde aydınlatıcı tavrıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:29 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
theMira
Candy_Girl - avatarı
Candy_Girl
Ziyaretçi
28 Ocak 2012       Mesaj #14
Candy_Girl - avatarı
Ziyaretçi

Tutar mı?


Hocanin cani bir gün sarma çeker.Ama elinde yogurt bakraçlari anasi da aglamis ne yapim ne yapim derken aklina göl gelmis.Gelmis gölün kenarina,atmis bakraçlari kenara çikarmis sarmis sigarasini hafif hafif demleniyor.Sonra birden bekçinin düdügünü duymus. Eyvah simdi yandik derken aniden atmis sarmayi bakracin içine sonrada bakraci tutmus göle dökmeye baslamis.O esnada bekçide yaninda bitivermis.Bakmis bakmis anlamamis sonra hocaya sormus ne yapiyorsun diye.Hocada görmüyor musun yogurt mayaliyorum demis. bekçi kahakahalar içinde ilahi hoca koca göl hiç maya tutar mi demis.Hocada ya tutarsa diye cevap vermis.Sonra bekçi ilahi hoca diyip güle güle yoluna devam etmis.Hoca hem keyfine hem yogurda yanarken bekçinin arkasindan bakip simdi bu salak herkese anlatir demis.

Sıkarken


Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür.
demiş.Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedimmi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmediki sıkarken öldü demiş.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:32 Sebep: sayfa düzeni
Candy_Girl - avatarı
Candy_Girl
Ziyaretçi
4 Şubat 2012       Mesaj #15
Candy_Girl - avatarı
Ziyaretçi
Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken yanına bir adam yaklaşıyor ve şöyle diyor;
- Hocam, şimdi bir ayı gelse ne yaparsın?
Nasreddin Hoca hemen yerden iki taş alıyor ve bunlarla kendimi savunurum, diyor. Adam tekrar soruyor;
- Diyelim ki taş yok o zaman ne yapacaksın? Hoca bu sefer;
- Kaçarım, diyor. Adam da;
- Ayı senden hızlı koşar ve seni yakalar, o zaman ne yapacaksın?
Hoca;
- Ağaca çıkarım, diyor. Adam tekrar;
- Ayı da ağaca çıkar, o zaman ne yapacaksın?
Hoca artık dayanamaz ve şöyle der;
- Bre hain, bre hain sen benden yanamısın yoksa ayıdan yanamısın?
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:33
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
23 Şubat 2012       Mesaj #16
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Kimin İçi Yanıyor


Bir bayram günü Nasreddin Hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu gibi hocaya da bal ikram ediyor. Bir tepsi içinde gelen koca bir petek baldan her gelen misafir bir iki kaşık alır çekilirmiş. Komşusu bakar ki hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. Peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor. Dayanamayıp:
- 'Aman hoca fazla yeme yoksa için yanar.' deyince hoca cevabı yapıştırır:
- 'Kimin içinin yandığını Allah bilir.'

Hocanın Ardı


Nasreddin Hocaya sormuşlar: - Niçin insanlar sabahleyin kalkınca hep farklı yönlere dağılıyor da aynı yöne gitmiyorlar. Hoca cevaplamış: - Herkes aynı yöne gidecek olsa dünyanın dengesi bozulurdu.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:33 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
christina - avatarı
christina
Ziyaretçi
28 Şubat 2012       Mesaj #17
christina - avatarı
Ziyaretçi
(Akşehir'de), büyük din adamı ve değerli zat "El-Mevla Hazret's şeyh Hoca Nasreddin"'in kabri vardır. Kendisi Akşehirlidir. Gazi Hüdavendigar'a yetişip, Yıldırım Han zamanında şöhret bulmuştur. Fazilet sahibi olup, hazırcevap, keramet sahibi, filozof, din ve dünya işlerini birlikte ve eksiksiz yürüten büyük bir zat idi. Timurlenk ile bir toplantıda bulunmuştur. Timur Han, O'nun şerefli sohbetlerinden hoşlanırdı. Bu sebeple, o büyük bilginin hatırı için Akşehir'i yağma ettirmemiştir. Büyük hocanın sözleri ve latifeleri, bütün lisanlarda atasözü olarak söylenir.Yıldırım Han'ın vefatından sonra, Çelebi Sultan Mehmed zamanında dünyadan göç etmiştir. Akşehir dışındaki kubbeli türbesine defnolunmuştur. Dört tarafı parmaklıkla çevrilidir. Allah rahmet eylesin.

Yazıya geçirilmiş ilk Nasrettin Hoca hikâyesi 1480 tarihli Sarı Saltuk'un hayatını anlatan Ebu’l Hayr Rumi’nin Saltuknamesi'de bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine Ebül hayr Rumi tarafından Saltukname yedi senelik bir çalışma sonucunda Türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılmıştır. Abdullah Efendi´de başlamış ve tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yılında vefat ettiği şeklindeki rivayet göz önüne alınırsa, onun, Selçuklular devrinde yaşadığını ve Timur Han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir.

Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri bildiren, doğruya sevk eden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Özhan Öztürk Nasreddin Hoca'nın Moğol işgali altında kıvranan Anadolu halkının çaresiz yazgısının sembolü olduğunu, yazılı basının olmadığı bir dönemde yöneticiler ve kamu düzeninin eleştirisi Hoca’nın ağzından dile getirildiğine Pertev Naili Boratav Bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra´da British Museum´da. Haza Terceme-i Nasreddin Efendi Rahme başlıklı yazma eserdir. Ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı, onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır.

Nitekim eserin sonunda bu durum: "İşte Nasreddin Efendinin kibar-ı evliyadan (Evliyanın Büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. Merhumun bu kıssalardan haberi var, yok böyle yazmışlar. Her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir Fatiha bağışlarsa, Hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akıbetini hayr eyleye" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, Nasreddin Hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.

Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksaklıkları düzeltmek ve onlara nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, onları düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, onların çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir. dönemin ünlü kadılarının bile Nasrettin Hocadan yardım ve öğüt aldığı söylenir.

Nasreddin Hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. Bunlar arasında Pierre Mille´in Nasreddin et son epouse adlı kitabı, Edmonde Savussey´in La Litterature Populaire Turque adlı eserindeki Nasreddin Hoca bölümü, Jean Paul Carnier´in Nasreddin Hoca et ses Histoires Turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur.
Son düzenleyen Baturalp; 30 Kasım 2016 15:33
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2012       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nasreddin Hoca’nın fıkralarına birisi dış birisi de iç yapı olarak iki açıdan yaklaşmak gerekiyor. Dış yapı olarak fıkralarda konu, önce küçük bir olay öykü biçiminde anlatılır. Bu olay içerisinde kişiler ve çevre hakkında da bilgi verilir. Sonunda da Hoca’nın o konu ve olayla ilgili nüktesi bulunur.

İç yapı olarak baktığımızda ise; bunların nüktedanca ve anlaşılır bir dille söylendiği görülür. Asıl konu insandır. Onun gülünç tarafları, yanlışları, nefsanî tutumları, zaafları, hataları, sakarlıkları ve çaresizliği ele alınır. Yoksulluğundan söz edilir. İnsan ilişkilerindeki kimi sorunlar üzerinde durulur.

Bütün bunlar yapılırken, insana, topluma, çevreye ve diğer varlıklara karşı saygı ve sevgi esastır. Asla alaycı, küçük düşürücü bir tutum izlenmez. Eleştiri varsa bu kişilerin yanlış davranışlarınıdır ki buradaki temel amaç da yol göstermek, yanlışı kişinin kendisinin bulmasını ustalıkla sağlamaktır.

Fıkraların büyük çoğu sadece Türk insanın değil bütün dünya insanların ortak özellikleriyle ilgilidir. Zaten, Hoca’nın bütün bir dünyada benimsenmesinin önemli bir sebebi de budur.

Toplum, sorunlarının ustaca çözümünü bu fıkralarda bulur. Neredeyse ele alınmayan bir tip, üzerinde durulmayan sosyal bir mesele yok gibidir. Cahillik, bencillik, hırsızlık, menfaatçilik, dünyaya aşırı bağlılık gibi sorunların yanı sıra, yöneticilerin baskıcı ve adaletsiz yönetimleri, görevlilerin rüşvet, yolsuzluk gibi tutumları, âlimlerin halktan kopukluğu, bazı din adamlarının bağnazlığı ve gerçek din adamlarının niteliği, Allah’la olan ilişkiler, iman ve ibadet esasları, ahlaki kurallar… fıkraların asıl konularıdır.

Fıkraların bu anlamda başka bir özelliği ise, sırf güldürme amaçlı olmamasıdır. Gülerken düşündürmek temel niteliktir. Çünkü Hoca, bir yol göstericidir. Yanlışlarla mücadele etmektedir. Kendi yöntemi olan nükte ile bunların anlaşılmasını istemektedir. Bu bakımdan eleştirilerde bir zümreyi veya bir kimseyi karalamak, kötülemek, aşağılamak söz konusu değildir.

Fıkralarda ahlaki kurallara da sıkı sıkıya bağlılık görülür. Bayağılık, müstehcenlik, ayıp ve küfür laf söz konusu değildir.

Fıkralarda kısa anlatım tercih edilmiştir. Süslü söze ve fazla tasvire yer verilmez. Halkın anlayacağı bir dil kullanılır. Zaman zaman konu gereği Arapça, Farsça kelimelere de yer verildiği görülür.

Fıkralar o yılların Anadolu gerçekliğini tam olarak yansıtırlar. Fıkralardaki olayın özü, kişileri ve diğer kahramanları verilmek istenen mesaj o çağ Anadolu’sunun gerçekleriyle örtüşür...
Son düzenleyen Baturalp; 1 Aralık 2016 00:14
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2012       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1976Yazılı bir eseri olmamasına rağmen, Hocamızın öykülerindeki derin felsefe ve mizah anlayışı, 13. yüzyıldan beri sözlü halk edebiyatı yoluyla aramızda yaşatılmaya devam ediyor.

Akşehir Halkı; geçmişten günümüze kadar uzanan yolda, hoşgörülü ve konuksever yapısıyla, O'nun geleneğinin en sâdık takipçisi olduğunu kanıtlıyor.

1959 yılında başlatılan “Nasreddin Hoca Şenliği”, yakın tarihimizin bu anlamda atılan en önemli adımı ve ülkemizin en eski festivallerinden birisi. Akşehir, 5-10 Temmuz tarihleri arasında dünyanın pek çok ülkesinden bilim, sanat ve edebiyat insanlarına kucak açarak, farklı kültürel zenginlikleri mizahla buluşturuyor; 50 yıldır gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında geniş yankılar uyandırıyor.

Akşehir Belediyesi ile Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği, her yıl şenliğin hemen ardından başlatılan çalışmalarla hem geçmişi değerlendirir, hem de bir yıl sonrasının hazırlıklarını yürütür. Şenliğe yüzlerce gönüllü insanın emeklerinin yanı sıra, sahalarında uzman profesyonellerin katkıları da alınarak yıldan yıla değişen ve zenginleşen Şenlik Programı ortaya çıkar.

thumb_51Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliği, işte böylesi yoğun bir tarihsel birikimin ve çalışmanın ürünü olarak gerçekleşir. Zaman zaman İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük kentlerde başlatılan etkinlikler, 5-10 Temmuz tarihleri arasında Akşehir'de “Festival” coşkusu ile devam eder...

Nasreddin Hoca Şenliği, 6 gün boyunca gece-gündüz kültür ve sanatla halkı kaynaştıran, aynı zamanda enerji ve heyecan dolu, popüler nitelikleri olan bir festivaldir. Sanatçıların çağdaş ve klasik, ulusal ve yabancı şaşırtıcı ürünleriyle karşılaşmak; danstan tiyatroya, fotoğraftan resme, filmden karikatüre, edebiyattan müziğe kadar giden bir çeşitliliği yaşamak hafızalarda unutulmaz izler bırakıyor.
ozzy0035 - avatarı
ozzy0035
Ziyaretçi
15 Nisan 2013       Mesaj #20
ozzy0035 - avatarı
Ziyaretçi

Nasreddin Hocanın Özellikleri

  • Zeki ve nüktedan bir halk bilgini aynı zamanda halk filozofudur.
  • Espirili ve nükteli konuşmanın insana sevgi,saygı ve itibar kazandıracağına inanır.
  • Nasreddin Hoca mütemadiyen ezilenlerin,zülüm görenlerin,sömürülenlerin yanındadır.
  • Hoca'nın en populer fıkraları kovuğu ve eşeği üzerindedir.Bazı düşünürler Hoca'nın kavuğunun devleti,eşeğinin ise halkı temsil ettiğini söylerler.
  • Hoca hep toplumsal sorunlara parmak basar, bunların çözümünde olumlu ve olumsuz bir şeklilde bizlere sunar.Hazır cevaplılığı ön plandadır.
  • Gözü pek bir insandır.Tıpkı Anadolu delikanlıları gibi.
  • Bireyci bir anlayışa sahip değildir toplumcu yanı daha ön plandadır.
  • Nasreddin Hoca bir akıl hocasıdır.Aynı zamanda güzelliklere,hataya fazlasıyla bağlıdır.
Son düzenleyen Baturalp; 28 Kasım 2016 20:36

Benzer Konular

1 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
17 Ocak 2011 / Bia Türk ve İslam Dünyası
25 Nisan 2010 / misafirdn Cevaplanmış
23 Kasım 2014 / Misafir Cevaplanmış