Para borcu
kural olarak, ulusal parayla ödenir. Borçlu, başka bir para ile ödeme yapmaya zorlanamaz. Alacaklı da başka bir para ile yapılmak istenen ödemeyi kabul etmek zorunda değildir. Türk parasından, Türkiye'de dolaşımda olan metal ve kâğıt paralar anlaşılır. Metal paraların ödeme gücü sınırlıdır; alacaklı yüksek tutardaki bir alacağın tümünün metal parayla ödenmesini kabul etmek zorunda değildir. Ancak, Hazine’ nin veznedarlığını yapan bankalar getirilen metal paranın tümünü kabul etmek zorundadırlar Bazı durumlarda, para borcunun, sözleşmenin yapıldığı sırada kararlaştırılan belli bir yabancı para ile ödeneceği koşul olarak konmuş olabilir. Bu durumda borcun kararlaştırılan türden parayla ödenmesi gerekir (Borçlar k. md. 83). Ancak bu konuda Türk parasının kıymetini koruma kanunu ile bazı sınırlamalar getirilmiştir. Yabancı parayla ödeme, resmi makamların izniyle geçerli olur. Turistler ve yabancı uyruklular dövizle borç ödeyebilirler. Bunlar dışında kalan kişilerse sözleşmede aynen ödeme kaydı bulunsa bile, yabancı para olarak belirlenen borçlarını, ödeme tarihindeki değerinin türk parası karşılığını öderler. Para borçları, ödeme zamanında alacaklının ikametgâhının bulunduğu yerde ödenir. Yani para borçları, götürülecek borçlardandır. Para borcunun çekle ya da alacaklının bankadaki hesabına para yatırılması biçiminde ödenmesi, ancak alacaklının bunu kabul etmesine bağlıdır. Para borcu, “konutta ödemeli” posta havalesi ile de ödenebilir. Para borçları zamanında yerine getirilmezse borçlu gecikme faizi ödemek zorunda kalır.
Sponsorlu Bağlantılar
Para cezaları.
Türk ceza kanunu'na göre ağır ve hafif para cezaları olmak üzere iki türlüdür. Ağır para cezaları, cürüm diye nitelenen ağır suçlar için verilir. Tutarı üç bin lira ile üç yüz bin lira arasında değişir. Hafif para cezaları ise kabahatlere uygulanır. Bu tür para cezalarının tutarı beş yüz lira ile otuz bin lira arasındadır (para değerinin düşmesi nedeniyle para cezaları 21 ocak 1983 tarih ve 2790 sayılı yasa'yla 3, 9, 30, 90 kat artırılmıştır). Para cezaları 13 temmuz 1965 tarih ve 657 sayılı Cezaların infazı hakkında kanun’un 5. maddesi hükmüne göre yerine getirilir. Bu yasaya göre, en alt ve en üst sınırı gösterilen para cezalarında suçlunun iktisadi durumu, aile sorumluluğu, mesleki yaş ve sağlık durumu, cezanın sosyal etkisi ve uyarma amacı göz önünde tutulur. Mahkeme gerekli görürse, para cezasının belirli sürelerde ve belli taksitlerle ödenmesine karar verebilir. Ancak taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi durumunda geri kalan miktarın tamamının alınması gerektiği kararda belirtilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten eksik olamaz. Para cezasına ilişkin karar kesinleşince, C. savcılığı bir ay içinde para cezasını ödemesi için hükümlüye ödeme emri gönderir. Hükümlü ödeme emrinde belirlenen sürede para cezasını ödemezse, C. savcısının kararıyla, bir gün üç yüz lira sayılmak üzere hapsedilir. Para cezası yerine çektirilen hapis cezası üç yılı geçemez. Hükümlü isterse para cezasından çevrilen hapis yerine devlet ya da öteki kamu kurumlarında çalıştırılabilir.
Yargı organlarınca verilen ağır ve hafif para cezalarının dışında, idare organlarınca verilen para cezaları da vardır. Bu cezalara "idari para cezaları" denir. Bunları kararlaştırma yetkisi, özel yasalar tarafından, idare organlarına tanınmıştır, idari para cezalarına örnek olarak vergi, belediye, trafik vb. konularda ödenen para cezaları gösterilebilir.
Paranın işlevleri.
1. Para değişim aracıdır. Para, trampayı kaldırarak değişimleri kolaylaştırır. Para, taşıyıcısına, mal ve hizmetler edinmek ya da bir borcu ödemek olanağı sağlayan bir ödeme aracı ve taşıyıcısının toplumdan belli bir miktar alacağı olduğunu gösteren ve bu alacağı maddeleştiren hukuksal bir senettir. Bu senedin başka bir kişiye verilmesi, bu kez de bu kişiyi toplumdan alacaklı duruma getirir ve onun gereksinim duyduğu mal ve hizmetleri elde etmesini sağlar.
2. Para emtia değerlerinin biricik ölçüsüdür. Bu işleviyle para, alışverişleri basitleştirir; kendisi dışındaki bütün metaların fiyatlarını belirlemek olanağını verir ve böylece onların değerlendirilmesini ve birbirleriyle karşılaştırılmasını sağlar.
3. Para değer rezervidir. Para, taşıyıcısına, bir malı para karşılığında sattığı an ile, onu başka bir mal alımı ya da borcun ödenmesi için kullanmaya karar verdiği an arasında bir süre bekleme olanağı sağlar.
Paraya çoğu kez dördüncü bir işlev daha yüklenir: para politikası aracılığı. Para politikası, para yaratımı olanaklarını ayarlamak ve daha genel bazı amaçların (tam istihdam, fiyat istikrarı, dış ticaret dengesi ve para değerinin korunması gibi) gerçekleşmesini sağlamak için paranın miktar ve fiyatını değiştirmeye yönelik eylemlerin tümüdür.
Paranın değeri
ilk paralar, değerlerini çok sık kullanılan metalar olmalarından, yani kullanım değerlerinden alıyorlardı. Bu konuda kıymetli madenlerden (altın, gümüş) yararlanılmaya başlanması, hacimce küçük ama değeri büyük paralar elde edilmesine, bunların kolayca saklanmasına, türdeş ve bölünebilir nitelik taşımasına olanak sağladı.
Paraların bir yerden başka bir yere taşınması zorluğunu ortadan kaldırmak için, zamanla, madeni sikkelerin yerine makbuzlar dolaşıma sokuldu. Bu makbuzlar, banka kaimelerinin ya da banknotların kaynağıdır Başlangıçta banknotlar, sahipleri dilediğinde, olduğu gibi madeni paraya çevrilebiliyordu. XIX. yy.'da, iktisadi etkinliğin gelişmesi ve mal arzının çoğalması, paraya olan gereksinimi artırdı. Banknotların miktarı bankalara yatırılan madeni mevduata oranla daha hızlı arttı. Banknotların gerektiğinde madeni parayla değiştirilememesi tehlikesi, hükümetleri banknot çıkarma ayrıcalığını, kendi denetimlerindeki tek bir bankaya vermeye yöneltti. Böylece para, madeni temelinden ayrılarak, yalnızca güvene dayanan itibari para halini aldı; banknot madeni parayla değiştirilebilir olmaktan çıktı ve zorunlu ve yasal dolaşım düzenine geçildi (yani kâğıt paranın ödeme aracı olarak kabulü zorunlu oldu). Bunun yanı sıra, hesaplara geçirilen alacak kayıtlarıyla ödeme yapılması yöntemi gelişti. Para, bankalarda açılan vadesiz hesaplar arasında alacaklı bakiye transferleri biçimini aldı. Madeni para mevduatı ile kâğıt para emisyonu arasındaki bağın kopması, kaydipara'nın doğmasına yol açtı.
Böylece para, bütün biçimleriyle, itibari bir nitelik kazanmış oldu. Paranın değeri, çeşitli öğelere dayanıyordu; nispi nedreti (kıtlığı), halkın güveni, satın alabildiği mutaların değeri. Her parasal aracın bir nominal değeri vardır. Bu değer madeni ya da kâğıt paranın üzerinde yazılıdır. Eskiden, bu nominal değerin güvencesini kıymetli bir madenin ticari değeri oluştururdu. Günümüzde ise, para biriminin değeri, üretilen ve dolaşıma çıkan metaların değeriyle orantılıdır ve onun alım gücünde ifadesini bulur Paranın değeri düştüğü zaman, fiyatların çoğu yükselir; para birimi değer kazandığı zamansa, tersine, mal fiyatları düşer: fiyatlardaki değişiklikler genellikle para değerindeki değişiklikleri yansıtır.
Paranın özel nitelikleri.
Para bir likit aktiftir: az ya da çok uzun vadeli olarak herhangi bir mala dönüştürülebilir. Verimi sıfırdır. Bu bakımdan, taşıyıcılarına gelir sağlayan öteki aktiflerden (hisse senetleri ve tahviller, tasarruf mevduatı) ayrılır. Para, herhangi bir risk taşımayan (enflasyon dönemlerinde alım gücünü kaybetmesi dışında) bir aktiftir.
Para değişik biçimler gösterebilir:
1. elden ele dolaşan para, bir ödeme aracının bilfiil devir yoluyla dolaşıma girmesi: madeni (ya da ufaklık) paralar ve kâğıt paralar;
2. kaydi para, hesaptan hesaba kayıt yoluyla devredilen ve çeşitli öğelere (çek, virman, kredi kartı vb.) dayanan para.
Para konusunda Merkez bankası (Türkiye) şöyle bir sınıflandırma yapar:
- parasal disponibiliteler (M1): kâğıt ve madeni paralar, bankalardaki vadesiz mevduat, Merkez bankası’ndaki serbest mevduat.
- Para kitlesi (M2): M1 ile mevduat bankalarındaki ticari hesapların ve vadeli tasarruf mevduatının toplamı.
- Ekonominin likiditesi (M3): mevduat bankalarındaki resmi mevduat ile Merkez bankası'ndaki öteki mevduatın M2'yle toplamı.
Para yaratımı.
Para yaratımı, alacakları ödeme aracı durumuna dönüştürmekten oluşan işlemler sayesinde gerçekleşir Demek ki para, iktisadi karar birimlerinden gelen bir “para talebi ”ni karşılamak amacıyla yaratılmaktadır. Bu tür paranın karşılığı, para yaratımında bulunan birimlerin (bankalar, Hazine, TC Merkez bankası) ellerindeki, çeşitli iktisadi karar birimlerine ait alacaklardır. Para talebinde bulunanlar arasında, önce, talepleri karşılığında döviz getiren yabancı iktisadi birimler sayılabilir; bunları, giderlerini karşılamak için bankalardan ödünç para ve avanslar alan devlet izler; son olarak da, ekonomik etkinliklerini finanse etmek için istikrazda bulunan işletmeler ve kişiler gelir.
Bankalar en önemli para yaratımcılarıdır. Banka tarafından verilen kredi, onun bilançosunun aktifinde yer alır ve pasifteki karşılığı da müşteri disponibilitelerinde bir artışla dengelenir. Banka para yaratımını sınırlı tutmak zorundadır, çünkü kredilerden yararlananların hesapları mutlaka kredi veren bankada değil, başka bankada da olabilir. Banka, mevduatı artmadığı takdirde, kredi vermeyi sınırsızca sürdüremez. Bankaların para yaratımını engelleyen ikinci bir sınır da yaratılan paradan kaynaklanan bir bölüm mevduatın kâğıt paraya dönüşmesi ve böylece banka sistemi mevduatından merkez bankası parasına doğru bir kaçış olmasıdır. Bununla birlikte, bütünüyle ele alındığında sistem dengeli bir durum gösterir: bankaların nakit durumları, para piyasası aracılığıyla birbirini karşılar; faiz oranı, piyasada uygulanan fiyattır ve banka sisteminin para gereksinimlerini dile getirir. Merkez bankası, likiditeyi artırmak ve bankaların nakit durumlannı kolaylaştırmak için ya da tersine, dolaşımdaki paranın hacmini daraltmak amacıyla piyasaya müdahale yetkisini elinde bulundurur. Merkez bankası, faiz oranı üzerinde etkili olabileceği gibi, dolaşımdaki para miktarı üzerinde de etkili olabilir.
Paranın doğası
Bazıları parayı, değeri “bonitas intrinseca"sından kaynaklanan bir meta saydılar. Başka bazı iktisatçılar ise onu, değerini genel uyuşmadan alan hukuksal bir senet ya da bir işaret, bir simge olarak gördüler. Günümüzde paranın açıklanmasıyla ilgili araştırmalar, daha çok, paranın miktarıyla fiyat hareketleri ve genel iktisadi etkinlik arasındaki ilişkiler üzerinde toplanmaktadır.
1. Klasik ve yeniklasik çözümleme’ye (XVIII. yy. sonu - XIX. yy.)
göre (Cambridge okulunu [i. Fisher, A. C. Pigou] da buna katabiliriz) para “nötr"dür; ancak değişimleri kolaylaştıran bir "örtü”, bir değer biçme ve basit bir ödeme aracı olarak iş görür Bu kuram, mahreçler yasasına dayanır.
Buna karşılık, paranın fiyatlar genel düzeyi üstünde etkisi vardır. Gerçekten de, en basit biçimiyle irving Fisher tarafından formülleştirilen (MV=PT) niceliksel para kuramına göre (genellikle Jean Bodin [1568] bu kuramın babası olarak gösterilir), banka sistemince piyasaya sunulan ve belli bir sabit hızla (V) [her birim paranın bir yıl içindeki kullanılış sayısı] dolaştığı varsayılan para miktan (bu para stoku [M], egzojen, yani para otoritelerince kararlaştırılmış sayılır), fiyatlar genel düzeyinde (P) aynı oranda bir yükselişe yol açar; çünkü işlemlerin hacmi (T), tam istihdam durumunda, para etkenlerinden bağımsız olarak belirlenen bir veridir.
A. Marshall'i izleyen Cambridge okulundan iktisatçılar (A. C. Pigou), parayla fiyat arasında bir ilişkinin varlığını da ileri sürdüler, ama bu ilişki iktisadi karar birimlerinden gelen para ankesleri talebi kavramına dayanıyordu.
2. Keynesçi kuram (1936),
zamanı, yani belirsizliği de işin içine sokarak paranın kendi kendisi için istendiğini ve likiditesinden gelme kendine özgü bir yararı olduğu fikrini ileri sürdü (para böylece nötr olmaktan çıkıyordu). Dolayısıyla, geleceğin taşıdığı risklerin tahmini ne kadar zorsa, "likidite tercihi" (Keynes para talebine bu adı veriyordu) o kadar güçlü olur. Bunun için, iktisadi birey, bu likiditeyi elden çıkarmak için, belirsizliğin büyüklüğü ölçüsünde yüksek bir faiz oranı talep edecektir. Keynesçi kuram, para talebini üç ayrı nedene dayandırır: muamele güdüsü, ihtiyat güdüsü ve spekülasyon güdüsü (aynı zamanda hem faiz oranına hem de iktisadi karar birimlerinin öngörülerine bağlıdır).
Bu para talebi istikrarsız bir taleptir ve motor rolü oynar; para arzı ise, keynesçi kuramda, kendini para talebine uydurur. Buna göre, para stoku, önceki kuramlardan farklı olarak burada endojen karakterdedir. Öte yandan James Tobin, karar birimlerinin, riske girmek istemedikleri takdirde, portföylerini çeşitlendirdiklerini, yani aynı zamanda hem para hem de kıymetli evrak bulundurduklarını gösterdi (1958).
3. Monetarist kuram
adı verilen ve özellikle Milton Friedman (1956) tarafından temsil edilen Çağdaş yeniklasik çözümleme, niceliksel para kuramını yeniden ele aldı. Salt parasal enflasyon tezi ile para stokunun egzojenliği tezini benimsemekle birlikte, monetaristler, para talebi hareketiyle öteki iktisadi olaylar arasında bir bağlantı olduğunu göstermeye çalıştılar. Çünkü, iktisadi karar birimlerinin ellerinde bulundurdukları para ankeslerindeki egzojen bir artış, kıymetli evrak (hisse senetleri ve tahviller) alımlarıyla mal ve hizmet alımlarını özendirmekte ve böylece bir talep canlanmasına, ama aynı zamanda fiyatların yükselmesi tehlikesine yol açmaktaydı.
Bu görüş açısından bakıldığında, parasal dürtülerin "gerçek" kesime geçişi, faiz oranlan aracılığıyla değil, mal varlığı aracılığıyla olur. Ayrıca, para talebi bu kuramda istikrarlı (faiz oranlarına göre hafifçe esnek) olarak düşünülmüştür, çünkü sürekli gelir adı verilen ve uzun bir dönemi kapsadığı varsayılan bir gelir temeline dayandırılmıştır.
Para politikası
Keynesçilere göre para politikası ikinci derecede bir önem taşır. Bunun için keynesçiler bütçe politikasını ona yeğ tutarlar. Nitekim keynesçilikte, paranın ekonominin gereklerine uymakla yükümlü olduğu düşünülür ve onun yalnızca, paranın fiyatı, yani faiz oranı aracılığıyla konjonktür üzerinde dolaylı bir etkisi olabileceği kabul edilir: para kitlesinin artırılmasıyla elde edilecek bir faiz oranı düşüşü, yatırımları hızlandırır ve çarpan etkisiyle ulusal geliri ve dolayısıyla istihdamı artırır (gerçek kesimle para kesimi arasındaki tek geçiş yolu faiz oranı değişikliğidir). Dolaşımdaki para miktarını kısıtlayıcı bir işlem, iktisadi etkinlikte gerilemeye yol açar.
Monetaristlere göre, para politikası, ekonominin düzenlenmesi konusunda belirleyici bir rol oynar. Bu politika, dolaşıma sunulan paranın miktarı aracılığıyla (monetaristlere göre para stoku doğrudan doğruya ve yalnızca para otoritelerine bağlıdır) en başta fiyatlar üzerinde etkili olur: para kitlesindeki genişleme, ulusal gelirdeki artışa uygun olmalıdır; para kitlesine düşük ve sabit bir yıllık artış temposu verilmelidir.
Hükümetler, para politikalarını yürütmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Ekonominin likiditesi üzerinde etkili olmak için, Merkez bankası tarafından öteki bankalara uygulanan finansman yenilemeleri politikasına (öpen market politikası giderek senet reeskontu işlemlerinin yerini almaktadır), zorunlu rezervler politikasına ya da faiz oranları politikasına başvurulabilir. Para kitlesi karşılıkları üzerinde de etkili olunabilir. Bu etki, kredilerin denetlenmesi (faiz oranları, kredilerin Süresi genel çerçevelendirme vb), para değerinin ve dış durumun korunmasr (faiz oranları ayarlamaları, borçlanma politikası, kambiyo denetimleri vb.), bütçe "farklarının gözetilmesi ve finanse edilmesi yoluyla gerçekleştirilir.
Çift maden para sistemi
Kusursuz bir çift maden para sisteminde iki maden de ölçü ayarı olarak kullanılır, başka bir deyişle, serbest basım'dan (herhangi bir kişinin isteği üzerine külçe, madeni para haline getirilebilir) ve sınırsız bir ödeme gücünden yararlanılır (miktarı ne olursa olsun, bir borcun ödenmesinde gerek altın gerekse gümüş para kullanılabilir). Öte yandan, yasa, her iki tür para arasında sabit bir değişim ilişkisi öngörmektedir. Kusurlu ya da topal bir çift maden sisteminde (topal ölçek) ise, yalnız bir maden ölçü ayarıdır. Örneğin, sınırsız ödeme olanağı altın ve bazı gümüş paralar için tanınmış olsa bile serbest para basımı yalnız altınla sınırlıdır.
XIX. yy’ın ilk yarısında İtalya, Fransa, İsviçre, Belçika, Yunanistan, ispanya gibi birçok Avrupa ülkesinde çift maden para sistemi altın çağını yaşadı: her iki tür paranın ticari ve yasal ilişkilerinin yakınlığı nedeniyle sistem kolaylıkla işledi. 1848’de Kaliforniya'da ve 1851'de Avustralya'da altın madenlerinin bulunması, bu madenin pazarlarda bollaşmasına yol açtı. Dolayısıyla altın-gümüş ilişkisi gümüşten yana ağırlık kazandı ve Gresham yasası kurallarına göre "iyi para” durumunda olan gümüş dolaşımdan kalktı. Gümüşün ortadan kaybolmasını önlemek amacıyla, 1865'te, Fransa, Belçika, İtalya ve İsviçre arasında Latin para birliği'nin temeli oluşturuldu ve bir parasal anlaşma imzalandı 1868'de Yunanistan da bu anlaşmaya katıldı.
1870'ten başlayarak durum, altından yana döndü. Nevada'daki gümüş madenleri gümüş stoklarını bir hayli yüksek düzeye çıkardı. 1871'de, Almanya altın esasını kabul etti. Bu arada, ticari değer ilişkisi gümüşün aleyhine döndü, altından paralar aranır oldu ve bu kez de altın dolaşımdan kalkma durumuna girdi. Altına oranla gümüşün değer yitirmesi, çift maden para sistemi uygulayan devletlerin serbest gümüş para basımını yasaklamalarına yol açtı. Bu da çift maden para sisteminin sonu oldu.
1878'de, hükümetler için bile olsa, 5 franklık gümüş paranın serbest basımını durduran ikinci Latin para birliği anlaşması imzalandı; ancak, gümüş yine de sınırsız ödeme gücünü korudu. Böylece, tam çift maden para sistemi yerini topal çift maden sistemine bırakmış oldu. ABD'nin ön ayak olması sonucunda, uluslararası görüşmeler yoluyla altın-gümüş ilişkisinin saptanmasından ve uluslararası bir çift maden para sisteminin kurulmasından yana girişimler yapıldı. 1878,1881,1892 yıllarında bu amaçla toplanan konferanslar hiçbir sonuç alınmadan dağıldı. 1816'dan beri altın standardına sadık kalan İngiltere'den sonra birçok devlet daha bu uygulamaya katıldı: 1892'de Avusturya-Macaristan, 1893'te Hindistan, 1897'de Rusya ve Japonya, 1900'de Gold specie Standard ya da Gold Standard Act ile ABD.
Bu durumda, XIX. yy.'ın sonunda tek maden para sistemi zafere ulaştı. 1914'ten sonra bu tek ve çift maden para sistemlerinin yararlılık ve yararsızlıkları ile ilgili tartışmalar önemini yitirdi ve Birinci Dünya savaşı, madeni para saltanatına son verdi. 1927’de Latin para birliği dağıldı.
Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM