Arama

Peygamberler Tarihi - Hz. Süleyman

Güncelleme: 15 Aralık 2016 Gösterim: 38.975 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hz. Süleyman İbranice ŞLOMO

Ad:  Hz.Süleyman.JPG
Gösterim: 10333
Boyut:  45.2 KB

(Ü. İÖ 10. yy ortalan)
Sponsorlu Bağlantılar
Hz. Davud’un oğlu ve ardılı olan peygamber.

İsrailoğullarmın en büyük hükümdarı sayılır. Babasından devraldığı güçlü devletin konumunu pekiştirmiş, yönetimi altındaki topraklan askeri gücüyle denetlemeyi başarmıştır. Ama onun döneminde İsrailoğulları arasında olgunlaşan çekişmeler, Hz. Süleyman’ın oğlu Rehoboam döneminde devletin biri kuzeyde (İsrail), öbürü güneyde (Yahuda) olmak üzere iki krallığa bölünmesiyle sonuçlanmıştır.

Hz. Süleyman’ın yaşamıyla ilgili bilgilerin hemen tümü Eski Ahit’ten kaynaklanır. Yer yer efsanevi öğeler içerse de II. Tarihler Kitabı’ndaki bölüm (1-9) genel olarak önemli tarihsel bilgiler içerir. Hz. Süleyman babasından oldukça geniş bir imparatorluk devralmıştı. Ayrıca Fenike gibi askeri ve ticari açıdan çok önemli bir müttefiki vardı. Annesi de Hz. Davud’un Hitit komutanı Uriya’nın eski karısı Batşeba’ydı. Süleyman daha babasının sağlığında kral olarak meshedildi. Tahta çıkar çıkmaz karşıtlarını acımasızca birer birer yok ederek konumunu güçlendirdi. Daha sonra yakın dostlarını önemli askeri, idari ve dinsel görevlere getirdi. Evlilik yoluyla kurduğu ittifaklarla da durumunu sağlamlaştırdı. Pek çok kralın kız kardeşleri ve kızlarıyla evlenerek büyük bir ticaret imparatorluğu kurmak için gerekli askeri ve ticari gücü topladı. Suriye’ye, özellikle de Suriye ile Mezopotamya arasındaki kervan ve vaha kenti Tadmor Palmira’ya başarılı seferler düzenledi. Bölgedeki denetimini pekiştirmek amacıyla askeri, idari ve ticari önlemler alarak koloniler kurdu.

Karmel Dağlarında, kıyı ovasıyla Emek Yizreel’i (Esdailon Ovası) birbirine bağlayan geçitte yer alan Megiddo kenti Hz. Süleyman’ın kurduğu koloni kentlerin günümüzde en iyi durumda bulunan örneğidir. Bu kentte 450 at alabilen bir ahırın kalıntılarının bulunması, I. Krallar Kitabı’nda Hz. Süleyman’ın 1.400 savaş arabası ve 12 bin atı olduğu yolundaki bilgilerin pek de abartılı olmadığını göstermiştir. (Bazı bilim adamları buluntuların bir panayır yerine ait olabileceği üzerinde de durmaktadır.) Hz. Süleyman’ın geniş bir alana yayılan ticaret merkezleri ağı ilk büyük Yahudi Diaspora’ sının çekirdeğini oluşturmuştur.

Hz. Süleyman’ın kurduğu, temelde ticarete dayanan devlet yapısı onun ve dost hükümdarların kara ve deniz ticaretini geliştirmelerine yardımcı oldu. Örneğin Tyros (Sur) kralı Hiram, Akabe Körfezi üzerindeki Elat yakınlarında yer alan Etsyon geber limanını ele geçirmek, buradan da Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusuna ulaşmak istiyordu. Hiram ile Hz. Süleyman’ın ortak deniz ticaret filosu o çağda bilinen denizlerin neredeyse en uç noktala rına ulaştı. Düzenli seferlerin bazıları gidiş dönüş üç yıl sürüyordu.

Hz. Süleyman’ın hükümdarlığının ünlü öykülerinden biri Kuran’ın Nemi suresinde de konu edilen Seba melikesi Belkıs'ın ziyaretiydi. Belkıs’ın Arabistan Yarımadasının güneyindeki, Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusuna açılan ülkesi altın madenleri ile akgünlük ve mürrüsafi bitkileri bakımından zengindi. Hz. Süleyman’ın ticaret ağını koruyabilmesi için Seba ülkesinin ürünleri ve ticaret yolları gerekliydi; Belkıs’ın da mallarını Akdeniz’de pazarlayabilmek için Filistin limanlarına gereksinmesi vardı. İnanışa göre Belkıs, Hz. Süleyman’dan bir de çocuk doğurmuştu. Filistin’de ve devlete bağlı toprakların dört bir yanında surlar ve garnizonlar kurma gereği Hz. Süleyman’ı geniş çaplı bir inşaat programına yöneltti. Ülkesinin zenginliği de öyle bir girişime olanak veriyordu. Ozellikde başkent Kudüs için çök harcamada bulunan Hz. Süleyman burada bir sur, Millo adı verilen bir bina, bir kraliyet sarayı ve ünlü Kudüs Tapınağını yaptırdı. Ayrıca kentin çevresine de başlıca yabancı ticaret toplulukları için tapınaklar ve başka yapılar inşa ettirdi. Tapmak zamanla Yahudiliğin ve erken Hıristiyanlığın tek dinsel merkezi durumuna gelerek fiziksel boyutlarının çok ötesinde bir önem kazandı. Öte yandan Hz. Süleyman döneminde gelişen uluslararası ticaret ağı düşünsel ve tinsel alanlarda evrensellik anlayışının doğmasını sağladı. Maddi yaşamda ortaya çıkan evrenselleşme eğilimi evrensel bir dinin önkoşullarını hazırladı. Ayrıca uluslararası ticaret insanlara zenginliğe kavuşmak için uluslararası barışın gerekli olduğunu öğretti. Ama inşaat programının dev boyutları baskıyı da birlikte getirdi. Kuramsal olarak bu işlerde Kenanlıların çalışması, İsrailoğullarının ise yönetici, rahip ya da savaşçı olması gerekirken, Hz. Süleyman’ın aşırı isteklerini karşılayacak sayıda Kenanlı olmadığından, Israiloğulları da bu “aşağı” işlerde çalışmak zorunda kalıyordu.

Hz. Süleyman, İsrailoğullarının geleneksel olarak 12 kabileye bölünmesinin birliği bozucu olduğunu, kabile ruhunun devletin yararına olmadığını anlamıştı. Bu nedenle büyük ölçüde kabile ayrımlarını gözetmeksizin krallığı 12 yönetim bölgesine ayırdı. Bölge sayısının gene 12 olmasının nedeni, her bölgenin yılın bir ayı boyunca devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olmasıydı. Her bölgeyi kral tarafından atanan bir vali yönetiyordu; 12 vali de bir şefe bağlıydı. Vergiler genellikle zorunlu çalışma biçiminde ya da ayni olarak ödeniyordu.

Hz. Süleyman bilgeliği ve şairliğiyle de ünlenmişti. Bestelediği şarkıların sayısının 1.005 olduğuna inanılırdı. Kitabı Mukaddesteki Süleyman’ın Meselleri’nde ona dayandırılan özdeyişler ve bilgece sözler yer alır. Neşideler Neşidesi’nin giriş bölümünde de kitabı onun yazdığı belirtilir; dillere destan haremi ve aşkları da kitabın ana temalarından birini oluşturur. Hz. Süleyman efsanesinin bir başka yönü de onun doğal ve doğaüstü bütün yaratıklara söz geçirebilme yeteneğidir. Binbir Gece Masallarıında cinleri mühürlü şişelerin içine koyup denize attığından söz edilir. Hıristiyanlar arasında Hz. İsa’nın “Davud Oğlu” olarak anılması, onun yalnızca Hz. Davud’ un soyundan geldiğini değil, aynı zamanda karşısında hiçbir cinin duramayacağını, Mesih’in insanlara ve cinlere hükmeden gerçek bir “Davud Oğlu Süleyman” olduğunu vurgular.

Kuran’a göre de Allah rüzgârı Hz. Süleyman’ın emrine vermiş, cinleri onun kölesi yapmış, hayvanların dillerini öğretmiş, egemenliğini bilimle güçlendirmiştir. Hz. Süleyman cinleri kullanarak olağanüstü büyüklükte yapılar, heykeller ve havuzlar yaptırmıştır. Kuran’a göre Hz. Süleyman bir ara sınanmış, egemenliğini yitirmiş, ama sonradan eski gücüne kavuşturulmuştur.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 15 Aralık 2016 01:24
Biyografi Konusu: Peygamberler Tarihi - Hz. Süleyman nereli hayatı kimdir.
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
20 Ocak 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM


Her hayvanın dilini bilirdi.
Sponsorlu Bağlantılar

İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Dâvûd aleyhisselâmın oğludur. Yâkûb aleyhisselâmın neslindendir. Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu. Hem peygamber hem sultandı. Çocokluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı. On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu. Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi. Dünyâda hâkim olan dört kişiden biridir. Ona peygamberlik verildiği Kur'ân-ı kerimde En'âm sûresi 84. âyette bildirilmektedir. Süleymân aleyhisselâm; ''Yâ Rab! bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle.'' diye duâ etti. Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Sülaymân aleyhisselâma itâat etmeleri emredildi. Kendisine ism-i âzam duâsı, bütün mahlûkâtın dili ve ililerin sırları öğretildi. Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakla ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı. Şehirlerin kurulması, yeryüzünün imârı, yeşillendirilmesi, fen ve sanatta ilerlemesi için emrindekilerin herbirine iş taksimi yaptı. Yolların yapılması, taşların yontulup kazılması, demircilik ve derin sulara dalgıçlık gibi zor işleri cinlere verdi. Çiftçilik, çobanlık, ticâret, sanat gibi işleri de insanlara verdi. Hayvanları da nöbet tutma, yük taşıyıp çekme gibi işlerle görevlendirdi. İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan büyük bir ordu kurdu. Hepsi ona tâbi olup, emrine itaat etti. Süleymân aleyhisselâma verilen bu nimetler Kur'ân-ı kerimde bildirilmektedir.

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadis-i şerifte, onun duâsı hakkında şöyle buyurdu: ''Süleymân aleyhisselâm, Beyt-i Makdis'in binâsını bitirdikten sonra, Allahü teâlâdan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimseye nasip olmayan ir mülk ve saltanat, ilâhi hükme uygun hüküm verme kudretinin bahsedilmesi. Yanlız namaz kılmak için Mescid-i Aksâ'yı kastedip gelenlerin analarından doğdukları gibi günahsız hâle gelmeleri. Allahü teâlâ bunlardan ilk ikisini Süleymân aleyhisselâma vermiştir. Üçüncü dileğinin dekabul edilmiş olmasını umarım.'' Babasının temelini attığı, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'yı yapmaya devâm etti. Yedi senede pek sanatkârâne bir şekilde tamamladı. Daha sonra, Kudüs'te büyük bir saray inşâ etmeye başlayıp, on üç senede tamamladı. Bu binâların yapımı sırasında insanlardan ve cinlerden pekçoğu Süleymân aleyhisselâmın emrinde çalışmışlardı. Süleymân aleyhisselâmın zamânında barış, imâr, sanat ve ilim iyice ilerlemişti. Mescid-i Aksâ inşâedilip, çeşmeler, su kanalları yapıldı. Köprüler, barajlar ve evler inşâ edildi. Hükmetinin ve büyüklüğünün şöhreti bütün dünyâya yayıldı. Zamânındaki bütün pâdişâhları ve ileri gelenleri doğru yola sevk etti. Onun zamânında muhteşem bir saltanata sâhip olan Yemen'de, Sebe şehrinde hüküm süren Belkıs'a mektup yazıp, Filistin'e çağırdı. O da gelip, Süleymân aleyhisselâmla görüşerek imân etti. Belkıs'ın Süleymân aleyhisselâmla mektuplaşması ve Kudüs'e gelmesi Kur'ân-ı kerimde Neml sûresinde uzun beyân olunmaktadır.

Süleymân aleyhisselâm, Akabe Körfezinden Fırat kenarına kadar, kırk sene adâletle hüküm sürdü.Diğer hükümdârlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Ticâret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizinde ticâret yaptırdı. Rüzgâr onun emrine verilmişti. Rüzgâra bibip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi. Makâmına oturduğunda ve meclis kurduğunda kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yanyana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı. Süleymân aleyhisselâm, beyaz tenli, güzel, nûr yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi. Çok edebli, hep Allah'tan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı. Miskin ve fakirlerle oturur; ''Miskinin miskinlerle oturması uygundur.'' buyururdu. Ömrünün son ânına kadar Allahü teâlânın takdir ettiği izzetle insanları doğru yola sevk etti. Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine itiraz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu.

Süleymân aleyhisselâm, bir gün yapılmakta olan büyük bir sarayın inşâsını kontrol etmeye gitmişti. Bu binâ bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı. Ustalar işciler, cinler, sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler. Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yanlız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti. Sonra da balkonun kenarına âsasını (bastonuna) dayanıp durdu ve etrâfı seyrederek tefekküre başladı. Bu sırada ömrü bitip, eceli gelmişti. Azrâil aleyhisselâm gelip; ''Şu an dünyâdaki hayâtının son ânıdır.'' dedi. Süleymân aleyhisselâm: ''Allahü teâlânın takdiri her ne ise o haktır. Rabbime hamdolsun ki, aslâ kimseye zulmetmedim. Rabbimin emrine itaat etmekte gecikmedim. Herkesin dönüşü Allahü teâlâyadır. Görevlendirildiğin emri yerine getir.'' dedi. Süleymân aleyhisselâm asâsına dayandığı halde ayakta vefât edip, uzun bir müddet öylece kaldı. Saray inşâsında çalışanlar ise her gün işlerine muntazaman devâm ediyor, halk da oraya gelip gidiyordu. Süleymân aleuhisselâmı uzakta, ayakta durur vaziyette görüyorlardı. Fakat vermiş olduğu emir üzerine hiç kimse yanına yaklaşmıyordu. Nihâyet asâsının yere temas eden kısmını güve kurdu yiyip asâ kırılınca, cesedi yere yıkıldı. O zaman bu hâlini görenler vefât ettiğini anladılar. Bu husus Kur'ân-ı kerimde Sebe sûresi 14. âyette bildirilmektedir. Süleymân aleyhisselâm her yere hükmettiğinden, zamânında herkes imân etmiş, yeryüzündeki pek az imânsız kimse kalmıştı. Vefâtından sonra, İsrâiloğullarının arasındaki birlik bozuldu, İlyas ve Elyesa aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiler. Kur'ân-ı kerimde Bakara 102; Nisâ 163; En'âm 84; Enbiyâ 81,82; Sebe 12, 21; Neml 15'ten 44'e kadar; Sad 30'dan 40'a kadar olan âyetler Süleymân aleyhisselâm hakkındadır. Süleymân aleyhisselâm, Mescid'i Aksâ'ya Mûsâ aleyhisselâmdan beri nesilden nesile geçerek gelen, Tevrât'ın içinde bulunduğu Ahid sandığını (Tâbût-i Sekineyi) koydu. Çünkü Mûsâ aleyhisselâm, ümmetinin âlimlerinden, Tevrât'ın Ahid sandığına konularak muhâfaza edilmesini istemişti. Bu durum Mescid-i Aksâ'nın Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devâm etti. Buhtunnasar, Kudüs'ü alınca, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksâ'da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp Bâbil'e götürdü. Buhtunnasar'ın Kudüs'ü yağmalaması esnâsında, hakiki Tevrât ve Zebûr yakılıp yok edildi. Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan âyetlerini yazmaları neticesinde, Tevrât isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı.

Milâddan yaklaşık dört yüz sene evvel yaşamış olan Azra bunları topladı ve şimdiki Ahd-i Atik'teki Tevrât'ı yazdı. Süleymân aleyhisselâmın dokuz çeşit mûcizesi vardır.

Mûcizeleri:
  • Sebe sûresi on ikici âyetinde bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı.
  • Süleymân aleyhisselâm denizi geçmek istediği zaman, suyu çekilerek yol açalır, geçtikten sonra yine kapanırdı.
  • Âyet-i kerimede bildirildiği üzere, bütün cinniler emrindeydi. Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlardı.
  • Süleymân aleyhisselâmın bir mührü vardı. Üzerinde ism-i âzam duâsı yazılıydı. O duâ ile her istediği kolay olurdu.
  • Karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlardı.
  • Nereye gitmek istese, rüzgâr emride olduğından, kürsüsünü kaldırır, kürsüsünü berâberinde götürürdü.
  • Cinniler vâsıtasıyla denizdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defineleri bilirdi. Kendisine Allahü teâlâ tarafından bildirilmeyen birşey yoktu.
  • Neml Vâdisinde, maiyetiyle berâber bir dağ üzerine konup, kaldığı esnâda o dağın yeşillik, çimenlik olması için, mübârek ellerine bir miktar su alıp, avucuyla o dağa serpti. Derhâl dağın üzeri çayırlık çimenlik oluverdi.
  • Süleymân aleyhisselâm bir yere gittiği vakit, berâberinde duvarlar da giderdi.

Son düzenleyen Baturalp; 15 Aralık 2016 01:11 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
26 Temmuz 2013       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Hz. Süleyman


(İ.Ö. 10. yüzyıl ortalarında)

Kuran'da adı geçen peygamberlerden biri; İbranilerin üçüncü kralı. Babası Davut'tan sonra kral oldu. 40 yıl kadar hüküm sürdü. Ticarete önem verdi. Komşularıyla iyi geçindi. Mısır firavununun kızını aldı. Saba Melikesi Belkıs ile dostluk kurdu. Bu dostluk din kitaplarına da konu olmuştur. İlk İbrani Kralı Talut sade bir yaşam sürmüştü. Süleyman, babası Davut zamanında başlayan saray hayatını daha da geliştirdi. Çok debdebeli bir biçimde yaşadı. Fenikeli mimarlara Kudüs'teki ünlü Mescidi Aksa tapınağını yaptırdı. Altınlarla süslü bu tapınağın görkemi herkesin gözlerini kamaştırdı. Kuran ve İncil'e göre Süleyman hayvanların dilinden anlıyor, onlarla konuşabiliyordu. Bu nedenle Kuran, Süleyman'dan yalnız insanların değil, hayvanların da peygamberi olarak söz etmiş, Tanrı'nın izniyle hayvanlarla konuşabildiği söylenmiştir. Hükümdarlığının son yıllarında krallığındaki kabileler arasında karışıklıklar çıkmaya başladı ve ölümünden sonra İbrani Krallığı ikiye bölündü.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Baturalp; 15 Aralık 2016 01:14 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Sen sadece aynasin...
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
15 Aralık 2016       Mesaj #4
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Hz. Süleyman

Ad:  Hz.Süleyman1.JPG
Gösterim: 6392
Boyut:  49.0 KB

Tarih, yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi düsünülen Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman, babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir krallik devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti. Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmustu ki, Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin kendisine kazandirdigi bu ihtisam, yüzyillar sonra bile insanlarin hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'in hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanin aklinin ne kadar fazla, ufkunun ne kadar genis oldugunu bütün insanliga gösteren çok çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti, muhtesem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri teknigi kullanilarak üstün bir estetik anlayisi ile insa edilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar, benzersiz bir estetik anlayisi ile yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni, görenlerde büyük hayranlik uyandiriyordu.

Insanlarin bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fitratina en uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda görmeleri olmustur. Zira Hz. Süleyman, yaptirdigi bu görkemli sarayi, imanin nuru ve onun getirdigi üstün bir akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin hangi çagda veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine verdigi imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.

Nitekim Kur'ân-i Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla ayni dönemde asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'in ihtisamli sarayini gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde ögrenmisti:

"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24)

Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'i ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden Sebe halkini, imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti.

"Gerçek su ki, bu, Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adiyla' (baslamakta)dir. (Içinde de) "Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml Sûresi 30-31)

Sebe Melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz. Süleyman'in, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. Ne var ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve Allah'a bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:

"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37)

Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.
Sebe Melikesi Belkis, onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti:

"Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44)

Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkis, Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar gördügünden çok farkli bir estetik ve bir zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap eden büyük bir akla sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in duydugu hayranlik ve saskinlik içine girdigi saraya degil, Hz. Süleyman'in aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara, o dönemin sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir.

Âyette de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkis, islanmamasi için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektigini düsünmüstü. Sarayin muhtesemligi ve görkemi, müslümanlarin ruhlarinda yasadigi zenginligi yansitiyordu. Belkis'in baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in yasadigi mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yasamasina ragmen, pek çok kisi insan fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'in sarayinin her kösesinde görülen zevk, akil ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm degildir. Iste aradaki bu farki daha sarayin girisini görür görmez anlayan Belkis, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin aklinin sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis ve müslümanlardan olmayi kabul etmistir.

Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'in kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya lâyik ve ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel ahlâkli, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve onlarin kalbini Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken halkin karsisina büyük bir zenginlikle çikarak, onlari etkileme yoluna gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ibrahim, görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kilinan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yasadiklari hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemislerdir.

Peygamberlerin bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadigi böyle bir maneviyati ve maddî ihtisami elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi henüz tanimayan insanlar, ilk basta bu zenginligin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapisina karsi duyduklari merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini Islâma isindiran peygamberler, böylece kisa sürede Allah'in izniyle büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir.
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
15 Aralık 2016       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Süleyman

Benzer Konular

14 Aralık 2016 / arwen Dinler Tarihi
14 Aralık 2016 / Misafir Dinler Tarihi
2 Ağustos 2012 / asla_asla_deme Dinler Tarihi
29 Eylül 2011 / KafKasKarTaLi Dinler Tarihi
3 Kasım 2010 / Misafir Dinler Tarihi