Cenap Şahabettin Cenap Şahabettin (1870-1934) Edebiyat-ı Cedide'nin önde gelen temsilcilerinden, Türk yazar. 1870'te Manastır'da doğan Cenap Şahabettin edebiyata yakın ilgi duyan bir aileden geliyordu. Kendisi de küçük yaşta şiir yazmaya başladı; ilk şiirleri Saadet gazetesinde yayımlandı. Feyziye İdadisi'ni, Askeri Tıbbiye'yi bitirdikten sonra ihtisas için Paris' e gönderildi (1890). Dönüşünde (1894) Mersin ve Rodos'ta doktorluk, Hicaz' da sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914'te emekliye ayrılarak Darülfünun'da müderrisliğe başladı; Batı edebiyatı ve Fransız dili okuttu. Fransız şiirinin havasını kaynağında solumuş, Verlaine'e yakınlık duymuştu. Yenilikçi bir şairdi. Çok süslü ve ağdalı bir dille, sonnet biçiminde yazdığı aşk ve doğa şiirleriyle sembolizmin öncüsü sayıldı. Servet-i Fünun'un Tevfik Fikret' ten sonra en etkili şairiydi. 1908'den sonra düzyazıya ağIrlık verdi. Tanin, Hürriyet, Kalem ve Hak gazetelerinde çıkan makalelerinde Genç Kalemler'in “sade dil” anlayışına karşı Osmanlıcayı savundu. Karşıtlarını eleştirirken alaycı bir üslup kullandı. Ona göre "istihza zekanın en tabii hakkı"ydı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu hareketine karşı yazılar yazdı; Cumhuriyetin ilanıyla birlikte görüşlerini değiştirdi. Şiirleri ölümünden sonra kitaplaştırılan Cenap Şahabettin’in gezi (Hac Yolunda, Avrupa Mektupları ve Afak-ı Irak), makale (Evrak-ı Eyyam ve Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh), tiyatro (Yalan, Körebe, Küçük Beyler) kitapları sağlığında basılmıştı. Cenap Şahabettin 12 Şubat1934'te beyin kanamasından öldü; ünlü şiiri "Elhan-ı Şita"yı anımsatan yoğun bir kar yağışı altında toprağa verildi. 14 Şubat'ta, sade bir törenle Bakırköy Mezarlığı'nda, kızı Destine Hanım'ın yanına gömüldü. Meslektaşı ve dostu Mazhar Osman (Usman), kara ve fırtınaya karşın bir konuşma yaparak onu “dahi şair” olarak selamladı. Ertesi günkü Cumhuriyet'te de Abdülhak Hamit’in Yunus Nadi'ye yolladığı başsağlığı mektubu yayımlandı: “Yazıklar olsun! Yalnız ona değil; onu bilenlere ve sevenlere yazık, en büyük üstatlarından bulunduğu edebiyatımıza yazık, hatta Cenab’ın öldüğünü duyduğum için bana da yazık!” Cenap Şahabettin'in hayatı, sanatı ve eserlerine ilişkin bir kitap Ahmet Özdemir tarafından hazırlanarak Toker Yayınlarının MEB'ndan tavsiyeli 100 Edip Şair dizisinde yayınlanmıştır. |
1 ek Cenab ŞAHABEDDİN (1870–1934) Önceleri yenilik yanlısı olan Cenab Şahabeddin daha sonra dilde, edebiyatta eskiyi sürdüren bir tavır almış, siyasal alanda da tutuculuğu benimsemişti. Anadolu'da başlayan Kurtuluş Savaşı'na karşı olumsuz tutumunu gösteren yazılarını Peyam-ı Sabah gazetesinde yayımlıyordu. Öğrencileri bu tutumuna tepki gösterince 1921'de okulu bırakmak zorunda kaldı. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan sonra tutumunu değiştirdiğini gösteren yazılar yazdıysa da inandırıcı olamadı. Bundan sonra siyasetten uzak, yalnız bir yaşam sürdürdü. Fransızca, Arapça, Farsça bilen ve yabancı dil öğrenmeyi bir tutku haline getiren Cenab Şahabeddin yaşamının bu döneminde Almanca, İtalyanca ve İngilizce de öğrendi. Türkçe sözlük hazırlığı beyin kanamasından ölmesiyle yarıda kaldı.MsXLabs.org & Temel Britannica Cenab Şahabeddin Edebiyat-ı Cedide Akımı'nın Tevfik Fikret'ten sonra en ünlü şairidir (bak. Servet-i Fünûn Edebiyatı (Edebiyat-ı Cedide)). Manastır'da doğan Cenab Şahabeddin, babası Binbaşı Osman Şahabeddin Bey Plevne Savunması'nda şehit düşünce annesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Babası gibi asker olmak istediğinden öğrenimini askeri okullarda sürdürerek 1880'de Gülhane Askeri Rüştiyesi'ni, 1889'da Askeri Tıbbiye'yi bitirdi ve hekim yüzbaşı oldu. Başarılı bir öğrenci olduğundan uzmanlık eğitimi için Paris'e gönderilerek burada dört yıl deri hastalıkları konusunda çalışma yapması sağlandı. Yurda dönüşünden sonra Karantina İdaresi'nde, Mersin'de, Rodos'ta ve Cidde'de hekimlik yaptı. Ama Cenab Şahabeddin'in amacı, genç yaşlardan beri ilgi duyduğu edebiyatla ve özellikle de şiirle uğraşmaktı. Son görevi sıhhiye müfettişliğinden 1914'te kendi isteğiyle emekli oldu. Daha sonraki yıllarda Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi'nde çeviri, batı ve Osmanlı edebiyatı dersleri verdi. 1918'de gazeteci yazar Süleyman Nazif ile birlikte Hadisat gazetesini çıkardı. Cenab Şahabeddin'in şiire ilgisi tıp öğrenci-siyken başlamıştı. O yıllarda şair Muallim Naci ile tanışmış ve şiir sanatının, özellikle de Divan şiirinin inceliklerini öğrenmeye koyulmuştu. 15 yaşındayken şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Daha 17 yaşındayken de ilk ve tek şiir kitabı olan Tâmâfı çıkardı. Bu ilk şiirlerinde olduğu gibi sonraki şiirlerinde de Cenab Şahabeddin için ana tema doğadır ve doğadaki sesleri şiirlerinde yansıtmak gibi ilginç bir amacın peşindedir. Cenab Şahabeddin, Divan şairlerinden esinleniyordu ama, aynı zamanda Fransız sembolist (simgeci) şiirin etkisindeydi (bak. Sembolizm). Bütün şiirlerini aruzla yazmasına karşılık, tek bir aruz kalıbına bağlı kalmıyor, her dizede başka kalıplar kullanıyordu. Serbest müstezat denilen bu şiir biçiminin Tevfik Fikret'ten sonra başarılı bir uygulayıcısıydı. 1891'de yayımlanmaya başlayan Servet-i Fünun dergisinin yönetimini 1895'te Tevfik Fikret aldıktan sonra Cenab Şahabeddin de bu derginin yazarlarından biri oldu. Cenab Şahabeddin, içerik yönünden Türk şiiri için yenilik sayılan tutumunu Edebiyat-ı Cedide topluluğu içinde de sürdürdü ve yazılarıyla savundu. Öte yandan hece veznini küçümseyen, dilde yenileşmeye şiddetle karşı çıkan yazıları da yayımlandı. Türk şiirinde ilk kez bir Fransız şiir biçimi olan sorae'yi kullanan şair olarak da tanınan Cenab Şahabeddin son şiirlerinde yalınlaşmaya özen gösterdi. Cenab Şahabeddin gezdiği yerlerle ilgili izlenimlerini, Hac Yolunda (1909), Afak-ı Irak (1915), Avrupa Mektupları (1919); makalelerini Evrak-ı Eyyam (1915) adlı kitaplarında topladı. Ayrıca şairin Yalan (1911'de yazıldı, 1913'te oynandı ama basılmadı), Körebe (1917), Küçük Beyler veya Derse Devam Edelim (daha sonra Züppeler adıyla operet oldu) adlı oyunları, Vilyam Şekspiyer (1931) adlı William Shakespeare üzerine bir incelemesi vardır. |
Cenap Şahabettin Vikipedi, özgür ansiklopedi Cenap Şahabettin http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/e/ef/Cenab.gif/130px-Cenab.gif
1870'te Manastır’da doğdu. Babasının Plevne'de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul'a geldi. İlköğrenimini Tophane'deki Fevziye Mektebi'nde yaptı. Gülhane Askeri Rüşdiyesi 'ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi 'nden sonra Askeri Tıbbiye 'den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu. Paris’te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914’te emekliye ayrıldı. Darülfünûn ’da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye’ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra Cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı. İlk şiiri 1885’te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayınlandı. Önceleri Muallim Naci’nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan’dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi. Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil’le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu. Gelenekçi şairlerin en çok saldırdığı yenilikçi şairdi. Diğer Servet-i Fünun’cuların tersine bireysel şiiri tercih etti. Edebiyat-ı Cedide’nin en aşırı örneklerini verdi. Şiire "nesir-musikisi" dedi. Şiirlerinde kullandığı "Sâât-i semenfâm", "çeng-i müzehhep", "nay-i zümürrüt" gibi deyimler, imgeler döneminin sanat dünyasında önemli tartışmalar yarattı. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Bu tarzda yazdığı en iyi iki örnek: "Yakazat-ı Leyliye" ve "Elhan-ı Şita" şiirleridir. 12 Şubat 1934’te beyin kanaması nedeniyle İstanbul’da yaşamını yitirmiştir. Kabri Bakırköy'dedir. (Ahmet Özdemir- Cenap Şehabeddin, Toker Yayınları 1975) Edebi kişiliği Türk şairlerine sembolizmi ve parnasizmi öğreten Şahabettin sanat sanat içindir anlayışını benimsemiştir. Aruz ölçüsüyle yazdığı eserlerininde ahenge ve müzikaliteye önem vermiştir. Eserleri Şiir
|
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs Cenap Şahabettin (1870 Manastır-1934 İstanbul), şair. Babası Binbaşı Şahabettin Bey'in ölümü üzerine ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Ortaöğrenimini Eyüp ve Gülhane askerî rüştiyelerinde, yükseköğrenimini Askerî Tıbbiye Mektebi'nde tamamladı (1889). Dört yıl Paris'te ihtisas yaptı. Mersin, Rodos ve Cidde'de karantina doktorluğu, sıhhiye müfettişliği görevlerinde bulundu. 1914'te Osmanlı edebiyat tarihî müderrisi olarak girdiği Edebiyat Fakültesi'nden Rıza Tevfik ve Ali Kemal'le birlikte istifa zorunda bırakıldı (20 Eylül 1922). İlk şiiri, Saadet gazetesinde yayımlanan (3 Aralık 1885) bir gazeldir. Bu döneminde Muallim Naci'yi taklit etmiş, Hâmid ve Recaizade'nin etkisinde kalmıştır. Fransa'da bulunduğu dört yıl, Verlaine ve Mallarmé'yi okumuş, Hazine-i Fünun dergisinde yayımladığı şiirlerde yeni biçimler aramış, bu şiirleri Hüseyin Cahit ve Tevfik Fikret övgüyle karşılamışlardır. Mektep dergisinde yayımlanan "Ağlasam" redifli şiirini Fikret'in "tanzir" etmesi edebiyat ve çevrelerinde adı üzerinde yankı uyandırmasına yol açmıştır. Edebiyatı Cedideciler ile birleştiği bu dönemde dergide 47 şiir, 11 makale ve "Hac Yolunda" adıyla gezi notları yayımlamış, Edebiyatı Cedide akımının benimsediği ilkelerin savunucusu olmuştur. Mütareke yıllarında, Ali Kemal'in Peyam gazetesinde Kurtuluş Savaşı bilincine ve Anadolu'daki harekete karşı yazılar yazması, edebiyat ve Darülfünun çevrelerinde tepkiyle karşılanmıştır. Belli bir incelik ve duyarlığın şiirlerini yazmayı başaran şair, Osmanlı dil, beğeni ve dünya görüşünün yarattığı karşıdevrimci tutumla dilin arınması yolundaki çalışmaları benimseyen edebiyat adamlarının karşısına çıkmıştır. Ali Canip, Ruşen Eşref, Fuat (Köprülü) ile yaptığı tartışmalarda Arapça ve Farsçayı savunmuş, Türkçülük akımını "İşittiğim ve bildiğim tarihî yalanların en büyüğü budur" diye nitelemiştir. 1908'den 1927'ye kadar Serveti Fünun dergisinde 85 şiir ve edebiyat yazısı yayımlayan Cenap Şahabettin, Cumhuriyet'ten sonra büyük bir dönüş yapmış, Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı bir yazıda (16-19 Mayıs 1933) "mazi ahtapotunun kollarından ruhlarını kurtaramayanların inkılâbın yüksekliğini kavrayamayacaklarını" ileri sürmüştür. Yapıtları:
|
Saat: 13:24 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık