MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Tarih (https://www.msxlabs.org/forum/tarih/)
-   -   Cezayir ve Cezayir Tarihi (https://www.msxlabs.org/forum/tarih/10415-cezayir-ve-cezayir-tarihi.html)

kompetankedi 3 Ekim 2006 11:51

Cezayir ve Cezayir Tarihi
 
2 ek

Cezayir

Alıntıdaki Ek 52397

resmî adı CEZAYÎR DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ,
Arapça EL-CUMHURİ YETÜ’L CEZAİRİYETÜ’D DEMOKRATİYETÜ’Ş ŞA’BİYE, Afrika’nın kuzeydoğusunda, Akdeniz kıyısında ülke.

Yüzölçümü 2.381.741 km2’dir. Dünyanın onuncu, Afrika’nın da ikinci büyük ülkesidir. Kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 2.000 km boyunca uzanır; doğu-batı doğrultusunda en geniş yeri 1.800 km’ye varır. Doğusunda Tunus ve Libya, güneydoğusunda Nijer, güneybatısında Mali ve Moritanya, kuzeybatısında ise Fas yer alır. Kuzeyde Akdeniz yoluyla Avrupa’ya, güneyde Büyük Sahra üzerinden Siyah Afrika’ya bağlanan Cezayir, tarihi, dili, dini ve gelenekleriyle Arap dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. Fransız sömürge yönetimine karşı 1954-62 arasında verdiği bağımsızlık savaşıyla Üçüncü Dünya ülkeleri arasında saygın bir yer kazanmıştır. Başkenti Cezayir, 1991 tahmini nüfusu 25.800.000’dir.

DOĞAL YAPI.


Yüzey şekilleri. Cezayir topraklarının yaklaşık yüzde 85’ini Sahra kaplar. Kuzeydeki dağlar ve bu dağların arasındaki sulak ve verimli ovalar kıyı boyunca dar bir şerit oluşturur. Ülkede iki ayrı coğrafi bölgenin bulunması, farklı jeolojik evrimlerin sonucudur. Başlıca yüzey şekilleri Afrika ve Avrupa tektonik levhalarının çarpışmasıyla ortaya çıkmıştır. Kuzeyde bir set oluşturan genç sıradağlar ile güneyde dümdüz uzanan kayaç tabanlı platform bu iki levhanın kalıntısıdır.

Kuzey bölgesi kuzeyden güneye doğru, hepsi doğu-batı doğrultusunda uzanan beş farklı kuşağa ayrılır: Kıvrılmış kıyı şeridi, kıyı şeridini kuşatan ovalar, Tel Atlasları, Yüksek Platolar ve Sahra Atlasları. Kıyıya sarp yamaçlar biçiminde inen sırtların arasında sayısız koylar bulunur. Kıyı boyunca uzanan kayalıklar, iç kesime doğru uzanan Oran ve Annaba gibi ovalarla kesintiye uğrar. Tel Atlasları’nm batı kesimi, araya ovaların sokulduğu birbirinden kopuk iki dağ sırası biçiminde ilerler; bu nedenle birçok yerde geçit verir. Örta kesimde toplu bir yapı kazanan sıradağlardan kıyıya açılan tek bağlantı Summam Vadisinden geçer. Daha doğuda birbirini izleyen dağ setleri Konstantin (Kosantine) Ovalarını kuşatır.

Tel Atlaslan’mn güneyinde, Fas’taki Hodna Dağlarının uzantısı olan Yüksek Platolar yer alır. Sebha adı verilen kurumuş göl yataklarının parçaladığı bu platolar oldukça kıraçtır. Daha güneyde bir dizi küçük sıradağdan oluşan Sahra Atlasları, genellikle güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunu izler; batıda Eysa Dağıyla 2.236 m’ye ulaşan yüksekliği doğuya doğru alçalır. Sahra Atlasları ile Konstantin Ovaları arasındaki Aures Masifinin dorukları ise 1.800 m’yi aşar. Yüksekliği 900-2.250 m arasında değişen Tel Atlasları bir deprem kuşağı üzerinde yer alır. 1717’deki depremde Oran kenti yerle bir olmuş, 1790’daki depremler 20 bin kişinin ölümüne yol açmıştır. 1954 ve 1980 depremlerinde eş-Şelif’de 5.200 kişi yaşamını yitirmiştir.

Sahra bölgesi
M’Zab denen kuzey-güney doğrultulu bir yükseltinin ayırdığı farklı yükseklikteki iki çöküntü alanından oluşur. Her iki alan da erg adı verilen geniş kum çölleriyle kaplıdır. Büyük Doğu Ergi’nde ortalama yükseklik 400-600 m’yi bulur. Büyük Batı Ergi ise kuzeye doğru alçalarak Aures Masifinin eteklerinde deniz düzeyinin altına iner. Güneydoğuda yer alan görkemli Ahaggar Dağlarının en yüksek noktası Tahat Doruğu 3.303 m’ye ulaşır. Akarsular. Sahra bölgesinde çeşitli vahaların ve su taşıyıcı yeraltı katmanlarının bulunmasına karşın, önemli akarsuların hepsi kuzeyde toplanmıştır. Yağışların mevsimlere göre dengesiz bir dağılım göstermesi nedeniyle, birçok ırmak zaman zaman kurur. Sulamayı yıl boyunca sürdürmek için göletlerden yararlanılır. Kuzeydeki iki ana havzanın sularını toplayan Şelif ve Hamiz ırmakları sulama gereksiniminin ancak üçte birini karşılar.

İklim, bitki örtüsü, hayvan varlığı.


Yağışlar genellikle batıdan doğuya doğru artar, kuzeyden güneye doğru azalır. En çok yağış alan yöre, Akdeniz’in nemli rüzgarlarına açık olan doğu kıyı şerididir. Cezayir kentinin batısındaki Şerşel limanından Tunus sınırına kadar uzanan hat üzerinde 580 mm’yi aşan yıllık ortalama yağış yer yer 1.016 mm’ye ulaşır. Oysa bu hattın batısındaki Şelif Ovasının büyük bölümünde ve Oran yöresinde yağışlar 580 mm’yi bulmaz. Tel Atlasları’nda 400-580 mm arasında değişen yıllık ortalama yağış, Atlaslar’m güneyinde 400 mm’nin altına düşer. Bu sınır aynı zamanda ülkeyi iki farklı tarım bölgesine ayırır. Zengin bir bitki örtüsü olan, ormanlarla kaplı birinci bölgede kuru tarım yapılır. İkinci bölge yalnız tahıl ekimine elverişlidir; ormanlar azaldıkça hayvancılık ağırlık kazanır.

Aralık-mart dönemi düzenli yağmur mevsimidir. Yılın öteki dönemlerinde yağmurlara zaman zaman sert fırtınalar eşlik eder. Sağanakların günlerce sürdüğü yağmur mevsimi dışında iklim sıcak ve kuraktır. Yağış miktarı yıldan yıla olağanüstü farklılık gösterir. Yıllık ortalama yağış miktarı 760 mm olan Cezayir kentine 1847’de 1.270 mm, 1913’te 400 mm yağış düşmüştür. Bu değişkenlik özellikle iç kesimde tarımı olumsuz etkiler. Sahra bölgesinde yağışlar çok düzensiz ve azdır; beş yıl boyunca hiç yağış almayan yerler vardır.

Kıyı kesimi dışında mevsimler arasında büyük sıcaklık farkları görülür. Denizden uzaklaştıkça hava soğur; Tel Atlasları’nda en düşük sıcaklık -13° i C, Yüksek Platolarda -12° C, Oran yöresinde -15° C’yi bulur. Kıyı şeridi, Oran Ovası, Aşağı Şelif Vadisi ve Cezayir kenti yakınlarındaki Mitice Ovası dışındaki kesimlerde don olayı görülür. Kıyı kesiminde doğal bitki örtüsü yalnız belirli alanlarda korunabilmiştir. Konstantin çevresinde mantar meşesi, Oran yöresinde thuga (servi benzeri bir ağaç) ormanları görülür. Bir bozkır görünümünde olan Yüksek Platolarda genellikle otlar ve çalılar yetişir. Geçmişte yabanıl zeytin, sakızağacı, katırtırnağı ve bodur palmiye gibi türlerden oluşan doğal bitki örtüsü, tarla açma çalışmaları yüzünden büyük ölçüde yok olmuştur. Yağış miktarının 300 mm’nin altına indiği yerlerde alfa ve yavşan gibi bozkır bitkileri yaygındır. Sahra’da yağmurlarla birlikte yerleşmeye başlayan tek tük bitkiler yağışlar son bulunca kuruyarak yok olur. Seyrek bitki örtüsü, suya hemen hiç gereksinim duymayan ot türleri ile yer yer akasya ve hünnap gibi ağaçlardan oluşur. Yoksul bitki örtüsü yüzünden hayvan varlığı da çok sınırlıdır. Antilop, ceylan, pars, çita, tavşan, araptavşanı ve yaban domuzu gibi hayvanların yanı sıra bazı kuş, sürüngen ve böcek türleri de görülür.

YERLEŞME DOKUSU


Cezayir’de nüfusun coğrafi dağılımı, toprak verimi ve yağışlarda görülen farklılıklara koşut bir dengesizlik gösterir. Nüfus yoğunluğunun genel olarak km2 başına 5 kişinin altına düşmediği Tel Atlaslan’nda, daha çok ovalarda toplanmış olan yerleşmelerde sulamaya gerek olmaksızın bahçecilik ve tahıl tarımı yapılır. Ekime elverişsiz sarp yamaçlarda çitlerle çevrilmiş sürekli otlaklarda hayvan beslenir. Güneydeki bozkırlarda tahıl üretimi, sulama yapılan alanlarla sınırlıdır; göçebelik giderek ortadan kalkmaktadır. Bu bölgede nüfus yoğunluğu km2 başına 0,4-5 kişi arasında değişir. Seyrek hurma koruluklarının bulunduğu Sahra’da gerçek Bedeviler yaşar; nüfus yoğunluğu km2 başına 0,4 kişinin altındadır.

Nüfus yoğunluğundaki dengesizlik yalnız kentleşme düzeyine bağlı değildir; kırsal kesimde de büyük farklılıklar görülür. Örneğin Tizi Uzu ilinde km2’ye 165 kişi düşerken, Sayda ilinde bu oran ancak 5 kişiye ulaşır. Bununla birlikte kentlere göç eğiliminin nüfus yoğunluğuna etkisi önemini korumaktadır. Fransız sömürge yöneticilerinin bağımsızlık hareketini zayıflatmak için kırsal kesimdeki 1.800 küçük merkeze taşınmak zorunda bıraktığı iki milyon kişinin yaklaşık dörtte biri bağımsızlık sonrasında yeniden kentlere dönmüştür. Bu akınla da hızlanan kentlere göç hareketi hâlâ sürmektedir. Göçün başlıca nedeni, tarım sisteminin nüfus artışının getirdiği yükü taşıyama- masıdır. Kuraklık ve su baskını gibi doğal felaketler ile ulaşım sisteminin gelişmesi de göçleri artırmaktadır. Hızlı nüfus hareketinin toplumsal sonuçlarından biri, Berberi dillerini konuşan köylülerin Araplaşmasıdır. Ekonomik sonuçlar arasında otlakların yok olması, hamesat adı verilen kiracılık sisteminin çökmesi ve göçebe yaşam biçiminin ortadan kalkması sayılabilir.

NÜFUS.


Cezayir toplumunun belirleyici özelliği, birbiriyle sıkı bağları olan farklı toplulukların birliğine dayanmasıdır. Bu çeşitlilik halkın yaşadığı konutlara da yansımıştır: Aures ve M’Zab yörelerinde taraçalı evler, Kabiliye’de kiremit damlar, Suf’ta kubbeli evler, kentlerde ise Magrip mimarisi baskındır. Yerleşik topluluklar iç içe evlerden oluşan mahallelerde yaşamayı yeğlerken, göçebeliği yeni terk edenler dağınık ve birbirinden uzak yerleşim düzenleri oluşturur. Bütün bunlara karşın Cezayir’in uzun ve karmaşık tarihi, kesin etnik sınırlar çizilmesini güçleştirir. Nüfusun yüzde 80’den fazlasını oluşturan Araplar, Kabiliydiler ve Mzablılar gibi değişik toplulukları da barındırır. En büyük azınlık olan Berbe- rilerin çoğu Arapça da konuşur. Göçebe çobanlıkla uğraşan Tuaregler Sahra’nın güneydoğusundaki Ahaggar ve Adrar dağlarında küçük vahalarda yaşar. Siyah kökenli bir Sudan halkı olan Haratlar ülkenin her yanma yayılmış vahalarda oturur. Nüfusun geri kalan bölümü Fransız, İspanyol ve Italyan gibi küçük Avrupalı topluluklardan oluşur.

Berberi dillerinin konuşulduğu Kabiliye ve Aures gibi dağlık yörelerde yaşayan halk İslam etkisinden bir ölçüde sıyrılmış, özgün bir yaşam biçimi sürdürür. M’Zab yöresinde de toprağa bağımlılıktan, zor üretim koşullarından kaynaklanan değişik bir hukuk anlayışı ve eşitlikçi bir toplum yapısı gözlenir.
Arap kabilelerinin toprak mirasına dayalı aristokratik yapısı ile Berberi topluluklarının soy bağını temel alan örgütlenme biçimi, bu toplulukların kimliklerini koruma çabalarına karşın, uyumlu ilişkiler geliştirmelerini önlememiştir. Yoğun kültür alışverişi, pazar ilişkileri, kentleşmenin yaygınlaşması ve Müslümanlık, birleştirici etkenler olarak önemli işlev görür.

Cezayir’de ortalama nüfus yoğunluğu (1991) km2 başına 10,9 kişi düzeyindedir. Kentlerde yaşayanların oranı (1987) yüzde 49,7’ye ulaşmıştır. Doğum ve ölüm oranları (1988) sırasıyla binde 33,2 ve binde 4,9’dur. Nüfus bileşimi oldukça gençtir; 15 yaşın altında olanların oranı (1987) yüzde 43,9 düzeyindedir. Ortalama ömür (1987) erkeklerde 65,8, kadınlarda 66,3 yıldır. Yüksek doğum oranı nedeniyle ana ve çocuk sağlığına büyük önem verilir. Hükümetin bu alanda yürüttüğü çalışmalar, Birleşmiş Milletler Nüfus Faaliyetleri Fonu’ndan önemli mali destek görür.

EKONOMİ


Gelişme yolundaki Cezayir ekonomisi, merkezi planlamaya dayanmakla birlikte özel sektöre de yer verir. Petrol çıkarımı, madencilik, ağır sanayi, ulaşım, maliye ve dış ticaret devlet denetimindedir; petrol ve doğal gaz sanayisi hükümet kuruluşu Sonatrach’ın elindedir. Tüketime dönük hafif sanayiler ile konut yapımında özel sektör ağırlıktadır. 1989 verilerine göre gayri safi milli hasıla (GSMH) 53,12 milyar ABD Doları, kişi başına düşen ulusal gelir ise 2.170 ABD Doları’dır. Büyük ölçüde petrol ve doğal gaza dayanan ekonomide şarap, mantar ve hurma üretimi ve ihracatı da önemli yer tutar. Çoğu Fransa’ya yerleşmiş olan 850 bin Cezayirlinin ülkelerine gönderdiği kazançlar da Cezayir ekonomisini rahatlatıcı etkide bulunmaktadır. 1962’ye değin tarıma dayalı ve Fransa’ya bağımlı olan ekonomi, bağımsızlık sonrasında hızlı bir sanayileşme sürecine girmiştir. 1960’ların ortalarından beri Tunus ve Fas’la birlikte bir Magrip Ekonomi Topluluğu oluşturma yönünde sürdürülen girişimlerden henüz sonuç alınamamıştır.

Doğal kaynaklar.


Afrika’da Libya ve Nijerya’dan sonra en büyük petrol yataklarını barındıran Cezayir’in toplam petrol rezervi 1,1 milyar tondur. 1950’lerde Sahra’da petrol bulunmasından sonra 1958’de üretime geçilmiştir. Cezayir 3,723 trilyon m3 olarak tahmin edilen doğal gaz rezerviyle dünyada Bağımsız Devletler Topluluğu, İran ve ABD’den sonra dördüncü sırada yer alır. Başlıca sıvılaştırma tesisleri Arzev, Skikda ve Bicaye’dedir. Afrika’nın tek cıva üreticisi olan Cezayir’in dünya cıva üretimindeki payı yüzde 10’dur. Uenza’daki yüksek nitelikli, Gara Cebilet’teki orta nitelikli demir cevherinin toplam rezervi ise 4,5 milyar ton olarak tahmin edilmektedir.

Öteki önemli mineraller arasında kurşun, çinko, bakır, gümüş, barit, alçıtaşı, çakıl, kum, tuz ve çeşitli piritler sayılabilir. Ahaggar’da SSCB’nin yardımıyla yürütülen arama çalışmalarında kalay, nikel, kobalt, krom ve uranyum damarlarına Taşlanmıştır. Yörede tungsten, altın, platin ve elmas yataklarının bulunması olasılığı yüksektir. Uranyum yatakları 1980’lerin başlarında işletilmeye başlamıştır.
Tunus sınırında düşük nitelikli fosfat çıkarılır. Debbag Dağında önemli kaolin damarları, aynca mermer ve oniks yataklan bulunmuştur.

Yağışların olağanüstü düzensiz oluşu hidroelektrik enerji üretimini önemli ölçüde kısıtlar. 1989 verilerine göre 15,3 milyar kW-sa olan elektrik üretiminin yüzde 95’i termik, geri kalanı hidroelektrik santrallardan sağlanır. 1962 öncesinde kurulmuş toplam 1,5 milyar m3 kapasiteli 20 kadar baraja, bağımsızlık sonrasında yeni barajlar da eklenmiştir. Günümüzde barajların suladığı alanlar 344.000 hektarı bulmaktadır.

Tarım, ormancılık, balıkçılık.


Cezayir topraklarının yalnızca yüzde 3’ü ekime elverişlidir; üçte ikiye yakın bölümünde ekim yapılan bu alanların ancak yüzde 7’sinde sulamadan yararlanılır. Ekili alanlar Fransızlar döneminde yerleşime açılan ve bağ, meyve, turunçgil bahçeleri ile çiftliklerin kurulduğu dar kıyı şeridiyle sınırlıdır. En verimli çiftlikler doğuda Bicaye ve Annaba dolaylarında, Cezayir kentinin güneyindeki Mitice Ovasında ve Oran’ın ötesinde Sidi Belabbas’tan Tlimsen’e uzanan yörededir.

Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı (1987) yüzde 14,9 olan ve toplam işgücünün yüzde 13,6’sını istihdam eden tarım sektörü, ülkenin gıda gereksiniminin ancak yüzde 30’unu karşılar. Başlıca tarımsal ürünler buğday, arpa, yulaf gibi kış tahıllarıdır. Pamuk, tütün, zeytin, hurma, başta portakal ve üzüm olmak üzere meyve ve sebze üretimi de tarımda önemli yer tutar; ayrıca az miktarda bezelye, mercimek, fasulye, tütün ve şeker pancarı yetiştirilir.

İklim hayvancılık için elverişli değildir. Otlakların büyük bölümü kıraç çayırlardan oluşur. Koyun, keçi ve sığırın yanı sıra at, katır, eşek ve deve de beslenir. Yönetimin 1971’de başlattığı toprak reformu çerçevesinde özel mülkiyet altındaki büyük çiftlikler bölünerek topraksız köylülere dağıtılmış ve kooperatifler biçiminde örgütlenmiştir. Büyük ölçüde tahıl ekilen bu tarlalardan yüzde 50’si 5 hektardan, yüzde 98’i 50 hektardan küçüktür. Tarımsal üretimin önemli bölümünü karşılayan devlet çiftliklerinde şarapçılık yapılır, sebze ve turunçgil yetiştirilir. 1962’de Fransızların elinden alınan çiftlikler önce bağımsız işçi komitelerince işletilmiş, daha sonra merkezî denetim altına alınmıştır. Başta tahıl olmak üzere tarım ürünlerini geliştirme ve üretimi artırma çalışmaları sürmektedir. Fransa hükümetinin kendi üreticilerini korumak amacıyla şarap ithalatını kısıtlaması üzerine, düşük verimli bağlar başka amaçlarla kullanılmaya başlamıştır.

Bağımsızlık Savaşı sırasında büyük bölümü yok olan ormanlarda yeniden ağaçlandırma çalışmaları başlatılmıştır. Sahra Atlasları boyunca Tunus’tan Fas’a kadar genellikle Halep çamından oluşan bir orman kuşağı yaratma programı 1967’den beri yürütülmektedir. Geniş mantar meşesi korulukları, Cezayir’in mantar üretiminde dünyada ilk üç ülke arasında yer almasını sağlar. Kıyı şeridinin uzunluğuna karşın balıkçılık gelişmemiştir. Devlet yeni avlanma donanımları sağlayarak balıkçılığı geliştirmeye çalışmaktadır.
Alıntıdaki Ek 52398

Madencilik.


Ülkenin başlıca madencilik merkezleri Tunus sınırındaki Uenza ve Onk Dağı ile Fas sınırındaki el-Abed ve Bukait, Ayn Berber ve Beşar’dır. Bu yörelerden birincisi Annaba’daki, İkincisi Oran’daki işletmelere demiryoluyla bağlanır. Uenza’ da yılda 3 milyon ton yüksek nitelikli demir cevheri çıkarılır; bunun bir bölümü Onk Dağından çıkarılan fosfatla birlikte ihraç edilir. Çelik ve gübre komplekslerinin tamamlanmasından sonra ülke içinde işlenen demir ve fosfat cevherinin oranı artmıştır. Beşar kömür ocaklarında çıkarılan kok kömüründen de çelik üretiminde yararlanılması planlanmaktadır. En önemli çinko ve kurşun yatakları el-Abed’dedir.

Sanayi.


Bağımsızlık öncesinde imalat sektörü daha çok gıda, dokuma, sigara ve giyim eşyası gibi ürünleri kapsıyordu. 1967’ den sonra ağır sanayiye büyük bir ağırlık verilerek, devletin öncülüğünde çelik işletmeleri, petrol antma ve gaz sıvılaştırma tesisleri, gübre ve plastik fabrikaları kuruldu. Bu arada yabancı petrol şirketleri millileştirilerek petrol ve doğal gaz üretimine yöneük büyük yatırımlar gerçekleştirildi. Petrol ve doğal gaz yataklarını Akdeniz’e bağlayan bir dizi boru hattı yapıldı. Bugün ülkenin sanayi gelirlerinde birinci sırayı, sıvılaştırılmış doğal gaz ve arıtılmış petrol ürünleri alır. Öteki önemli sanayi ürünleri çimento, ham çelik, pik demir, nafta ve gübredir. Başlıca hafif sanayi ürünleri arasında seramik, boya, polyester dokuma, ayakkabı, un, yemeklik bitkisel yağ, şarap ve sigara sayılabilir. Son yıllarda makine, taşıt araçları, elektrikli eşya, kağıt üretimi ve başka hafif sanayi dalları ile konut inşaatına ağırlık verilmiştir. Ayrıca demiryolu hattının Yüksek Platolara uzatılması, liman tesislerinin geliştirilmesi ve karayolu yapımı gibi yeni projelere hız verilmiştir.

Maliye ve ticaret.


Cezayir’in para birimi, 100 santime bölünen Cezayir Dinarı’dır. 1962’de kurulan Cezayir Merkez Bankası para basmaya yetkili tek kuruluştur. 1967-72 arasındaki kamulaştırmalar sonucunda, ülkede yalnızca devlete ait dört ticaret bankası etkinlikte bulunmaktadır. 1983’te sanayi, imalat ve hizmet sektörlerine yönelik bir banka daha kurulmuştur.
Cezayir’in ihracat gelirlerinin yüzde 95’i aşkın bölümü petrol ve doğal gazdan sağlanır. Fransa’yla ticaret hacmi 1961 sonrasında yüzde 80’den yüzde 20’ye düşmüştür. Sosyalist ülkelerle ticareti artırma girişimleri ise beklenen sonucu vermemiştir.
İhracat yapılan başlıca ülkeler ABD, Fransa, Almanya ve İtalya’dır. İthalatın büyük bölümü makine ve ulaşım araçları, yarı işlenmiş mallar, gıda maddeleri ve kimyasal ürünlerden oluşur. İthalat içinde en büyük pay Fransa, Almanya ve İtalya’ya aittir.

Ulaşım.


Karayollarının toplam uzunluğu (1986) 81.648 km’yi bulur. Tel Atlasları yöresinde bakımlı ve gelişmiş bir karayolu ağı vardır. Sahra’ya da karayoluyla yolcu ve yük taşınır. Sahra’daki petrol kuyuları limanlara karayollarıyla bağlanır. Kara taşımacılığı, bir devlet kuruluşu olan Ulusal Kara Taşımacılığı Şirketi’nin (SNTR) elindedir.

Tunus sınırından Fas sınırına kadar uzanan ana demiryolu hattı, ara yan hatlarla önemli limanlara bağlanır. Ayrıca kıyı kesiminden içerideki bazı kentlere bağlanan hatlar da vardır. Demiryollarını Cezayir Ulusal Demiryolu Şirketi (SNCFA) işletir.
Ülkenin başlıca limanları Cezayir, Oran, Annaba, Arzev, Bicaye, Cicelli (Gazavet) ve Mosteganim’dir. Skikda’dan petrol ihraç edilir. 1982’de Cenden’de çelik ihracatı için bir liman yapımına başlanmıştır. Havayolu şirketi Air Algerie, devletten büyük mali destek görür. Cezayir Darü’l-Beyda Uluslararası Havaalanı, Avrupa ile Afrika’nın güney kesimi ve Amerika ile Doğu ülkeleri arasında sefer yapan uçakların başlıca duraklarından biridir.

kaynak: Ana Britannica


ThinkerBeLL 21 Mayıs 2009 23:12

1 ek

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR.


Devlet yapısı.


Bağımsızlıktan sonra Cezayir’de Ûlusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) dayalı tekpartili bir sistem kuruldu. Büyük ölçüde ordunun desteğiyle ayakta duran ve sosyalist devlet yapısını örnek alan bu sistemi parlamenter bir çerçeveye oturtmaya yönelik ilk adımlar 1970’lerde atıldı. Devlet başkanmm geniş yetkileri elinde tuttuğu yeni anayasal düzende beş yıllık bir dönem için seçilen Ulusal Halk Meclisi’ne de yer verildi. Yönetime karşı gelişen yoğun muhalefet sonunda Şubat 1989’da köklü anayasal değişikliklerle birlikte çokpartili siyasal yaşama geçişin yolunu açtı. Başlıca muhalefet odağı olan İslami Selamet Cephesi (FIS) Aralık 1991’de yapılan genel seçimlerin ilk turunda büyük başarı gösterdi. Olası iktidar değişikliği karşısında Yüksek Güvenlik Konseyi Ocak 1992’de ordunun desteğiyle ikinci tur seçimleri iptal ederek yönetime el koydu. Ardından yeni iktidar organı olarak Devlet Konseyi oluşturuldu. 1992’nin ikinci yarısına gelirken Cezayir’de siyasal sistemin geleceği belirsizliğini koruyordu.
Alıntıdaki Ek 52399

Yargı.


Cezayir’de gelenek hukuku ile İslam hukuku arasında sömürge döneminden beri süren yargısal ikilik 1965’te gerçekleştirilen reformla sona erdirilmiş, ceza hukuku, medeni hukuk ve yargılama usûlleri alanında yeni yasalar çıkarılmıştır. Devlete karşı işlenen suçlara bakmak üzere 1966’da oluşturulan üç özel mahkemenin kararları temyiz edilemez. Ayrıca 1975’te siyasal davalara yönelik Devlet Güvenlik Mahkemesi kurulmuştur. Yargı yönetimiyle ilgili işleri, yürütme, yargı ve parti temsilcilerinin oluşturduğu ve adalet bakanının başkanlık ettiği Yargıçlar Yüksek Kurulu yürütür.

Eğitim.


Cezayir’de okuryazarlık oranı (1987) ancak yüzde 50’yi bulur. Geçmişte eğitim dili olan Fransızcanın yerini giderek Arapça almıştır. Öğretmen sayısı okul çağındaki nüfusun artışına ayak uyduramadığından, öteki Arap ülkelerden öğretmen getirilmektedir. Eğitimde radyo ve televizyondan da yararlanılır. Ortaöğretim kurumlan yetersizdir. Tarımla ilgili ilk teknik enstitü 1970’te Mosteganim’de açılmıştır. Bağımsızlık öncesinde Kuzey Afrika’nın başlıca yükseköğretim kurulu olan Cezayir Üniversitesi, Fransız üniversite sistemiyle bağlarını sürdürerek nitelikli eğitim düzeyini korumuştur. 1982’ye değin dokuz yeni üniversite daha kurulmuştur.

Sağlık ve sosyal yardım.


Cezayir koruyucu hekimliğe dayalı bir sağlık politikası izlemektedir. Yapılan sağlık reformlanyla yeni mezun doktor, cerrah, eczacı, dişçi ve ebelere devlet sağlık kuruluşlarında bir süre hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Çeşitli hastanelerde parasız tıbbi bakım birimleri vardır. Özellikle kırsal kesimleri içine alan yaygın bir devlet eczaneleri ağı kurulmuştur. Verem, zührevi hastalıklar, sıtma ve trahom hâlâ yaygındır.

Kentlere göçün yol açtığı konut açığı, ülkenin en önemli toplumsal sorunlarından biridir. Bağımsızlık sonrasında hükümet var olan pek çok yapının bakım ve onarı- mının yanı sıra, yarım kalmış konut projelerini sürdürmeyi de üstlenmiştir. Kırsal kesimden kentlere göçün hızını kesmek için, 1972’de başlatılan Bin Sosyalist Köy projesiyle 3 odalı çağdaş konutlardan oluşan 200 haneli, 1.500 nüfuslu köyler kurulmuştur. Düşük kiralı konut yapımı da devletçe desteklenmektedir.
Ülkedeki tek işçi örgütü, devletle sıkı ilişki içinde olan Cezayir Genel İşçi Sendikaları Birliği’dir (1956). Cezayir Ulusal Köylü Birliği, bütün çiftçileri temsil eder. Sosyal sigorta sistemi yaşlı ve sakat aylığının yanı sıra çocuklu ailelere yardımı da öngörür.

Kültürel yaşam.


Sömürge döneminde yoğun baskı altında tutulan geleneksel Arap kültür mirası özellikle bağımsızlıktan sonra gösterilen çabalarla canlandınlmıştır. Geleneksel ve çağdaş sanatların en önemlilerinden biri edebiyattır. Cezayir edebiyatında Albert Camus, Emmanuel Robles, Rene-Jean Clot gibi Cezayir’de doğmuş Fransız asıllı yazarların yapıtları önemli bir yer tutar. Yerli yazarların, Fransızca yazılmış olmakla birlikte Cezayir’e özgü bir hava taşıyan yapıtları, sömürge döneminden çok farklı olan çağdaş koşullan yansıtır. Aynca Arapça ve Berberi dillerinde yazılmış şiir ve oyunlar da vardır. Halıcılık, kuyumculuk ve ağaç işleme günümüzde de sürdürülen önemli geleneksel sanatlardır. İslam dini geçmişle kültürel bir bağ kurulmasına olanak sağlar. Ülkede çok sayıda etnografya ve arkeoloji müzesinin yanı sıra, bir Ulusal Güzel Sanatlar Okulu vardır. Ülkedeki pek çok cami, erken dönem İslam mimarisinin zarif örneklerini oluşturur.

TARİH.


ilkçağ, Arap ve Osmanlı egemenliği. Cezayir’deki arkeolojik kazılarda 200 bin yıl öncesine tarihlenen yerleşmelerin kalıntıları bulunmuştur. Fenikeli tüccarlar 1Ö 1. binyılda bugünkü Cezayir’in Akdeniz kıyılarına yerleştiler. Şimdiki Tunus sınırları içinde yer alan Kartaca, Fenikelilerin en önemli kenti, daha sonra da aynı adla kurulan imparatorluğun başkenti oldu. İÖ 146’da Kartaca’yı ele geçiren Romalılar İS 40’a doğru en azından kıyı kesiminde egemenliklerini pekiştirdiler. Cezayir, Romalıların Mauretania Caesariensis adını verdiği eyaletin bir parçası durumuna geldi; ama iç bölgeler Roma denetiminin dışında kaldı. Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesinden sonra bölgeyi önce Vandallar, ardından BizanslIlar işgal etti. Bu dönemde Kuzey Afrika Hıristiyanlığın etkisi altına girerken, Latince de yaygınlaştı.

7. yüzyılda başlayan İslam akınları sonunda bütün Kuzey Afrika 711’de Emevilerin denetimi altına girdi ve yerli Berberi kabileleri arasında Müslümanlaşma süreci hızlandı. Kuzey Afrika halkları, Hariciliğin etkisiyle 740’ta Emevilerin bölgedeki egemenliğine son verdiler. Ardından bir dizi Berberi devleti kuruldu. Bunların en önemlisi olan Murabıtlar (y. 1054-1130) egemenliklerini Ispanya’ya kadar genişlettiler. Gene büyük bir devlet kuran Muvahhidlerin (1130-1269)
egemenliği, genellikle yerleşik düzene geçmiş olan kabileleri yeniden göçebeliğe döndüren Bedevi göçmenlerin akınlan sonucunda yıkıldı.

Kuzey Afrika’da Osmanlı egemenliği 16. yüzyılda başladı. Bu gelişmede Oruç Reis ile kardeşi Hızır Reis’in (Barbaros Hayreddin Paşa) önemli katkısı oldu. Oruç Reis daha 1514’te Cezayir’de Cicelli’de bir Türk yerleşmesi kurmuştu. 1516’da Cezayir kentini ve Tümsen’i de ele geçirince İspanyolların saldırısına uğradı. Bunun üzerine yardım istediği I. Selim (Yavuz) onu beylerbeyliğine atayarak emrine asker verdi. Kardeşinin ölümünden sonra yerine geçen Barbaros Hayreddin beylerbeyliğinin sınırlarını genişletti ve İspanyolları sürerek Cezayir’i kendisine başkent yaptı. Kuzey Afrika’nın OsmanlIlara bağlı olan bölümünü 1587’ye değin bu kentte oturan beylerbeyleri yönetti.

Bölge 1587’de “Garp Ocakları” denen üç eyalete bölündü: Cezayir, Tunus ve Trablusgarp. Askeri nitelik taşıyan Cezayir Eya- leti’nin yapısı hem yerel korsanlara, hem yeniçerilere dayanıyordu. Berberi korsanlar özellikle 17. yüzyıl sonlarında güçlenerek Cezayir kentini büyük bir köle ticareti merkezi durumuna getirdiler. Nüfusu 60 bini bulan Cezayir kenti Ispanya’dan gelen bazı Magriplilerin yerleşmesiyle daha da büyüdü.

Eyaletlerin yönetiminden sorumlu paşalar kısa bir süre sonra denetimi yitirdiler. Yönetim önce “ağa” adı verilen askeri komutanların, sonra da dayıların eline geçti. 18. yüzyılda dayılar, eski eyalet yönetiminden geriye kalan merkezî yapının başına geçtiler. Eyalet üç beyliğe, bu beylikler de kait ya da şeyhlerin yönettiği daha alt birimlere bölündü. Böylece eyalet, Osmanlı askeri yöneticilerine bağlı biçimde eski kabile düzenine döndü.

Cezayir’de OsmanlIlar yeni camiler yaptır dılar ve Hanefiliğin fıkıh sistemini yerleştirdiler. Ama Maliki mezhebi halk arasındaki yaygınlığını sürdürdü, Murabıtlık da köklü bir değişikliğe uğramadan varlığını korudu. Mimaride İspanyol-Magrip klasik süsleme tarzının yerini Doğu kökenli yeni tür çiçekli süsleme tarzı aldı.

19. yüzyıl. Berberi korsanların Akdeniz ticaretini geriletmesi sonucunda Cezayir giderek önemini yitirdi. Bu durum, askeri bir başarı yoluyla X. Charles’m konumunu güçlendirmek isteyen Fransa’nın bölgeye girişini de önemli ölçüde kolaylaştırdı. Fransız hükümeti 1830’da konsolosun^ hakaret edildiğini öne sürerek Cezayir kentine saldırmaya karar verdi. Bu sırada Cezayir dayısı, korsanlık gelirlerinin azalması üzerine vergileri artırma yoluna gittiğinden, Cezayir halkı arasında büyük bir hoşnutsuzluk vardı. Arapça yayımladıkları bir bildiriyle Arapları Osmanlı boyunduruğundan kurtarıp kendi ülkelerinin efendisi yapmak için savaş açtıklarını bildiren Fransızlar, Temmuz 1830’da 37 bin kişilik bir kuvvetle Cezayir kenti yakınlarında karaya çıktılar ve kısa sürede Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattılar. Daha sonra kıyı kesimini denetim altına alarak, iç kesimdeki kabileleri işbirliğine zorlamaya çalıştılar. Ama 1832’de Abdülkadir Cezayiri’nin önderüğin- de güçlü bir direniş hareketi başladı. Fransız- lar ülkenin batı kesimine egemen olan Ab- dülkadir’i Tafna Antlaşmasıyla (1837) emir Dİarak tanıdılar. Buna karşılık Ahmed Bey’ in elindeki Konstantin’i 1836’daki başarısız girişimin ardından almayı başardılar. Bir süre sonra da öteden beri tasarladıkları kolonileştirme programını uygulamaya koydular. Fransızların anlaşmayı çiğnediklerini gören Abdülkadir 1839’da saldırıya geçerek bu program çerçevesinde kurulmuş çiftlikleri yıktı. Ertesi yıl gerekli askeri donanımı sağlayan Fransız generali Bugeaud acımasız bir misillemeye girişti. Bunu yedi yıl süren ve birçok Cezayir köyünün yok olmasına, binlerce kişinin açlıktan ölmesine yol açan çatışmalar izledi. Fas sınırına kadar geriletilen Abdülkadir 1844’te Fas sultanına sığındı. Fransız gemilerinin Tanca ve Mogador limanlarını topa tutmaları üzerine Fas sultanı, Abdülkadir’i geri vermek zorunda kaldı. Kurtulmayı başararak direnişini iki yıl daha sürdüren Abdülkadir’in teslim olmasından sonra yer yer patlak veren ayaklanmalar ancak 1884’te bütünüyle bastırılabildi. Bunu ülkenin iç kesimlerinin denetim altına alınması izledi.

1880’lere gelindiğinde, kıyı şeridinde yaşayanların çoğunluğunu artık Avrupa kökenli Hıristiyanlar oluşturuyordu. Oran ve çevresinde Ispanyollar, orta ve doğu kıyı kesiminde ise Fransızlar, İtalyanlar ve Maltalılar çoğunluktaydı. Kolonileşmenin ilerlemesiyle ülke Fransız yönetim sistemine göre illere ayrıldı. Yerli halk üzerinde tam bir siyasal, ekonomik ve toplumsal baskı kuruldu. Küçük bir azınlık dışında Cezayirli Arapların çoğu ikinci sınıf yurttaş durumuna düşürüldü. Özellikle I. Dünya Savaşı’ndan sonra çok sayıda Cezayirü işçi olarak Fransa’ya yerleşmeye başladı.

Fransız yaşam biçimi ve kültürünün egemenliğine ve Fransa’yla sıkı bağlar kurulmasına karşın, 20. yüzyılın ortalarına doğru Cezayir milliyetçiliği giderek güçlendi. Fransa’da yaşayan Cezayirliler Ahmed Messali Hac önderliğinde Cezayir Halk Partisi’ni kurdular. Cezayir’de de Şeyh Abdülhamid bin Bedis’in öncülük ettiği Cezayir Ulema Cemiyeti güçlü bir ulusal kültür hareketi başlattı. Fransa’daki Halk Cephesi hükümetinin Cezayir’le tam bir birleşme sağlama yönündeki girişimleri 1937’de Fransız kolonicilerin muhalefeti yüzünden sonuçsuz kaldı.

II. Dünya Savaşı ve bağımsızlık hareketi.


Fransa’nın II. Dünya Savaşı’mn başlarında Almanya’ya yenik düşmesi üzerine, İngiliz ve ABD küvetleri 1942’de Kuzey Afrika’yı işgal etti. Savaşan tarafların bölge halkının desteğini kazanmak için yürüttüğü yoğun propaganda bağımsızlık akımını daha da güçlendirdi. EsKİden özümleme politikasından yana olan Ferhad Abbas, Aralık 1943’te yayımladığı Cezayir Halkının Manifestosunla Fransa’dan ve Müttefikler’den Cezayir’e siyasal özerklik verilmesini istedi. General de Gaulle’ün, savaşta gösterdikleri bağlılıktan dolayı Fransa’nın Kuzey Afrikalı Müslümanlara borçlu olduğunu açıklamasından sonra Mart 1944’te bazı Müslüman gruplara da Fransız yurttaşlığı hakkı verildi. Ama Cezayir’de Fransızlar ile Müslüman Araplar arasındaki sürtüşme giderek tırmandı. Fransız Ulusal Meclisi, 20 Eylül 1947’de Cezayir için özel bir yönetim yapısı öngören ve okullarda Arapça okutulmasını kabul eden bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre, nüfusun ancak altıda birini oluşturan AvrupalIlar ile çoğunluktaki Arapların eşit olarak temsil edileceği 120 üyeli bir Cezayir Meclisi kurulacaktı. Müslümanlar Fransız yurttaşı sayılacak, dinsel inançlarını koruyabilecek ve Fransa’da çalışabilecekti. Bu yasa tam anlamıyla uygulanmadıysa da karışıklıklar önemli ölçüde yatıştı.

Demokratik Özgürlüklerin Zaferi Hareketi


(MTLD) adını almış olan Cezayir Halk Partisi 1950’de Fransız yönetimine karşı eylemlere başladı. 1952’de önemsiz bir suçtan yargılanan Ferhad Abbas’m davası, yönetimi hedef alan bir propaganda aracına dönüştü. MTLD ve Cezayir Ulema Cemiyeti yöneticileri de Arap devletlerinden destek sağlama çabalarını yoğunlaştırdılar.
Messali Hac’ın önderliğinden hoşnut olmayan bir grup gencin oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) 31 Ekim 1954’te Betna ve Aures’te başlattığı ayaklanma yoğun bir tutuklama kampanyasına yol açtı. Ertesi yıl Ayn Abid’de ve el-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, AvrupalIlara yönelik bir kıyım hareketine dönüştü; yönetim buna idamlarla karşılık verdi. 1956’da Fransa’da iktidara gelen hükümetin genel valiliğe atadığı Röbert Lacoste, direniş hareketini zorla bastırma politikasına yöneldi. Ülkenin iç kesimlerinde giderek denetimi sağlayan FLN’nin etkisini kırmak amacıyla Cezayir’e 500 bin kişilik bir Fransız ordusu gönderildi. Bu sırada daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN’ye katılmaya başladılar.

Bağımsızlığına yeni kavuşan Fas ve Tunus’un Cezayir sorununa bir çözüm bulmak amacıyla 1956’da görüşmeye çağırdığı Cezayirli önderlerin yakalanarak hapse atılması, ayaklanmanın daha da genişlemesine neden oldu. Ertesi yıl direnişçiler şiddet eylemlerine başladı. Cezayir’e gönderilen Fransız paraşütçü birlikleri bu girişimleri engelledi ve yoğun bir işkence uygulaması başlatıldı. Direnişçilerin sızmalarını önlemek için Cezayir’in Tunus ve Fas sınırına dikenli tel örgüler çekildi. Bu engelin gerisinde kalan 30 bin kişilik Cezayir ordusunun saldırılarını sürdürmesi üzerine, Fransızlar Şubat 1958’de bir Tunus sınır köyünü bombaladı. Bu olay Fransa-Tunus ilişkilerinin gerginleşmesine ve İngiltere ile ABD’nin arabuluculuk girişimlerine yol açtı.

Nisan 1958’de Tanca’da toplanan Magrip Birliği Kongresi’nde alınan bir kararla Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) oluşturuldu. Bu sırada Avrupalı Cezayirlilerin Fransa ile birleşme amacıyla yürüttüğü mücadele de kızıştı. Gerginliğin Fransa’da yol açtığı bunalım sonucunda geniş yetkilerle iktidara gelen de Gaulle, Cezayirli Fransızların baskısına karşın, soruna siyasal bir çözüm bulmaya yöneldi. Arap devletleri ile sosyalist ülkelerden destek gören GPRA ile Mayıs 1961’de resmî görüşmelerin başlamasından sonra, Fransız göçmenlerin kurduğu Gizli Ordu Örgütü (OAS) sivil halka yönelik acımasız şiddet eylemlerine girişti. Altı aylık bir aradan sonra yeniden başlayan görüşmeler 18 Mart 1962’de anlaşmayla sonuçlandı. Geçici bir hükümetin gözetiminde yapılacak bir referandumda onaylanmak koşuluyla, Cezayir’in bağımsızlığı tanındı. Ayrıca bağımsızlıktan sonra Fransa ile ilişkilerin sürdürülmesi ve AvrupalIların uyruk belirlemede serbest bırakılması öngörüldü. 1 Temmuz 1962’de yapılan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık lehinde, 16 bin kişi aleyhte oy kullandı.

Üç gün sonra ülkede iktidarı teslim alan GPRA içinde çok geçmeden bölünmeler baş gösterdi. Kısa süren bir çatışmanın ardından Albay Huari Bumedyen’in desteklediği Ahmed ben Bella ile FLN genel sekreteri Muhammed Hıdır yönetime egemen oldular. Ben Bella devlet başkanı, Bumedyen genelkurmay başkanı oldu; Hıdır ise parti örgütünün başında kaldı.
Altı yıl süren Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda 10 bin Fransız subay ve eri ile 250 bin Müslüman yaşamını yitirirken, 2 milyon kadar köylü de toprağını terk etmek zorunda kaldı.

Bağımsızlık dönemi.


AvrupalIların ülkeyi terk etmesiyle yüksek kamu görevlerinin, yönetici ve teknik kadroların çoğu boşaldı. Yalnız 10 bin kadar Fransız öğretmen ülkenin en ücra köşelerinde görevlerini sürdürüyordu. Posta, demiryolu ve elektrik dağıtımı gibi hizmetlerde önemli aksama olmamıştı. Ama çiftlik ve fabrikalarda yönetim boşluğu yüzünden üretim düşmüştü. İşsizlik ve işçi bulma önemli sorunların başında geliyordu. Kısa süre önce Sahra’da bulunan petrol ve doğal gaz, yeni devletin en önemli dayanağı olacaktı.

Nisan 1963’te görevinden istifa eden ve FLN’nin paralarıyla birlikte yurtdışma kaçan Hıdır bir süre sonra Madrid’de öldürüldü. Bunu Ben Bella ile Bumedyen’e karşı olan siyasal önderlerin teker teker saf dışı edilmesi izledi.

Ordunun yönetimdeki ağırlığına son vermeye yönelen Ben Bella Haziran 1965’te Bumedyen’in düzenlediği kansız bir darbeyle devrildi. Bumedyen ordunun desteğini arkasında tutarak sağlam adımlarla yönetimini pekiştirdi. FLN’yi yeniden örgütleme girişimlerinde önemli ölçüde başarıya ulaştı. Yerel konularda geniş bir özerklikten yararlanan komünlerin temel birimi oluşturduğu yeni bir yönetim yapısı kurdu. Seçimle işbaşına gelen halk meclislerinin yönettiği bu komünler bir üst birim olan illere bağlıydı. İllerde ise halk meclisinden çıkan yürütme konseyinin başında merkezî hükümetçe atanan bir vali vardı.
Kasım 1976’da referandumla kabul edilen yeni anayasanın yürürlüğe girmesiyle 1977’de Ulusal Halk Meclisi için seçimler yapıldı. Aralık 1978’de ölen Bumedyen’in yerine FLN’nin adayı Albay Şadli Bencedid geçti. Bencedid’in devlet başkanlığı Şubat 1979’da yapılan referandumla onaylandı. Yeni yönetimle birlikte ülkede başlayan siyasal yumuşama, 1965’ten beri evinde gözaltında tutulan Ben Bella’nın ertesi yıl serbest bırakılmasını getirdi.

Ekonomik alanlarda karşılaşılan güçlükler, FLN’nin Aralık 1983’te yapılan 5. Kongresi’nde kalkınmada tarıma mutlak öncelik tanınması görüşünün benimsenmesine yol açtı. Ocak 1984’te yeniden devlet başkanlığına seçilen Bencedid yönetiminin Araplaştırma politikasına karşı Berberi nüfustan kaynaklanan tepkilerin yanı sıra, ülkede bir İslami düzenin kurulmasını isteyen dinsel muhalefet ciddi boyutlara ulaştı. Ocak 1985’te Ben Bella ve FLN’nin kurucularından Ay t Ahmed, Londra’da FLN’ye karşı bir birleşik cephe kurduklarını ilan ettiler.

Muhalefetin demokrasi talepleri


Ekim 1988’de ülke çapındaki gösterilerle geniş bir destek buldu. Bunun üzerine siyasal çoğulculuğa olanak veren ve özgürlükleri genişleten yeni bir anayasa hazırlandı. Bu anayasanın Şubat 1989’daki referandumda kabul edilmesinden sonra, çok sayıda parti ortaya çıktı. İzleyen dönemde çeşitli yasalarla getirilen kısıtlamalara karşın, demokratikleşme süreci büyük bir hız kazandı. Köktendinci bir alana dayanan İslami Selamet Cephesi (FIS) Haziran 1990’daki yerel seçimlerde beklenmedik bir başarı elde etti. Seçimlerden sonra FLN içinde önemli ayrılıklar baş gösterdi. Bu arada FIS içindeki radikal kanat kitlesel eylemlere yöneldi. Sonunda Ulusal Halk Meclisi’ni yenilemek için Aralık 1991’de yapılan genel seçimlerin ilk turu FIS adaylarının kesin üstünlüğüyle noktalandı. FLN ise çok düşük bir oy oranıyla üçüncü sırada yer alabildi. Bu gelişmeye karşın demokratikleşmeyi sürdürmekten yana olan Bencedid Ocak 1992’de ikinci turdan birkaç gün önce devlet başkanlığından istifa etti. Ardından Yüksek Güvenlik Konseyi “anayasal darbe” olarak nitelendirilen bir girişimle seçimleri iptal ederek yönetime el koydu. Yeni iktidar organı olarak bütün yetkiler Devlet Konseyi’nin elinde toplandı. Bunu FIS önderlerine yönelik geniş çaplı bir sindirme kampanyası izledi. Devlet başkanlığını üstlenen bağımsızlık hareketi önderlerinden Muhammed Budiaf’ın Haziran 1992’de “karanlık” bir suikast sonucunda ölmesi ülkedeki siyasal bunalımı daha da artırdı.

Bağımsızlığın ardından Üçüncü Dünya’da yer alan Cezayir, özellikle 1965’ten sonra sosyalist ülkelere yakınlaşmakla birlikte pragmatik ve milliyetçi bir çizgiye dayanan bir dış politika izledi. Filistin sorunu, Afrika’da sömürgeciliğin sona erdirilmesi, gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler gibi konularda radikal bir tutum benimsedi. Bununla birlikte ABD ve öteki Batılı ülkelerin özel şirketleriyle ortak yatırımlara girişmekten kaçınmadı. Bu eğilim ekonomide merkezî planlamanın terk edildiği 1980’lerin sonlarında daha da belirginleşti.

Cezayir ile Fas arasında demir cevheri yatakları yüzünden 1963’te çıkan sınır savaşı Afrika Birliği Örgütü’nün müdahalesiyle kısa sürede son buldu. İki ülkenin daha sonra geliştirdiği ilişkiler 1975’te Fas’ın Batı Sahra’yı ilhak etme girişimiyle yeniden bozuldu. Cezayir ilhaka karşı direnen Polisario gerillalarına verdiği desteği ısrarla sürdürdü.

kaynak: Ana Britannica


ThinkerBeLL 21 Mayıs 2009 23:19

1 ek

Cezayir


Cezayir’in ortakuzey kesiminde il (vilaye).



Tel Atlasları’nın bir bölümünü oluşturan Sahel Tepelerini kaplar. Kuzeyde ve batıda Akdeniz’e kıyısı vardır; doğuda Tizi Uzu, güneyde ise Buyra ve Buleyde illeriyle çevrilidir. 786 km2 yüzölçümüyle ülkenin en küçük ilidir. Yıllık yağış toplamı 750 mm’yi bulur; il merkezi Cezayir kentinin çevresindeki banliyölerin yerel adları hep suyun bolluğunu yansıtır. Tepe yamaçlarındaki başlıca uğraş bağcılık ve mandıracılıktır. Daha yükseklerde başta arpa ve buğday olmak üzere tahıl yetiştirilir. İlk kez Fransızların başlattığı çiçek yetiştiriciliği, Şeraga kasabası yakınlarında ekonomik açıdan büyük önem taşır. İlin batı kıyısında Sidi Ferruş ve Zeralda gibi dinlence kasabaları bulunur. Doğusunda ise petrol arıtma, kimya, metal işleme ve makine yapımı gibi dalları kapsayan bir ağır sanayi kompleksi vardır. Bumerdas kentinde 1981’de bir teknik üniversite açılmıştır. Nüfus (1984 tah.) 2.442.303.

Cezayir,

Alıntıdaki Ek 52401

Fransızca ALGER,

Cezayir’in başkenti ve en önemli limanı.



Kıyıya paralel Sahel Tepelerinin yamaçlarında, Cezayir Körfezi boyunca uzanır. Arapçada “ada” anlamına gelen adını, körfezde eskiden var olan küçük adalardan almıştır. Günümüzde, biri dışında bu adaların tümü ya anakaraya bağlanmış ya da liman yapımı sırasında ortadan kalkmıştır.

Cezayir, Fenikelilerin Kuzey Afrika kıyılarında kurdukları kolonilerden biriydi. Kartacalılar ve Romalılar kenti Icosium olarak adlandırıyordu. İstilalar sonucunda yıkılan kent, 10. yüzyılda bir Berberi hanedanmca yeniden kuruldu ve Akdeniz’in ticaret merkezlerinden biri oldu. 16. yüzyılda bir süre İspanyolların elinde kaldı. 17. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne bağlandıktan sonra daha da gelişerek Akdeniz’deki ticaret gemilerini soyan korsanların üssü durumuna geldi. Son iki Osmanlı dayısmın sürekli konutu, körfeze egemen bir konumda, kayalık tepelerde kurulan Kesbe Kalesi’ydi. Fransızlar 1830’da Cezayir’i ele geçirerek sömürge imparatorluklarının askeri ve yönetsel merkezi yaptılar.

Dar ve dolambaçlı sokaklarla dolu eski Müslüman kentinin çevresinde gelişmiş olan yeni Cezayir, tepeler ile körfez arasında sıkışıp kalmış gibidir. Ana caddeler rıhtıma paralel olarak kuzey-güney doğrultusunu izler. Kentte 11. yüzyıldan kalma bir Maliki ve 17. yüzyıl yapısı güzel bir Hanefi camisi vardır. Ana meydanın batısındaki bir yol, Fransız yönetimi sırasında katedrale dönüştürülen Osmanlı döneminden kalma Keçava Camisi ile dayılara ait Cenine Sarayı’nın kalıntılarına gider. Kentte ayrıca Cezayir Üniversitesi ile bir bölümü 1798’den kalma bir Magrip sarayında bulunan ulusal kütüphane vardır.

Cezayir, II. Dünya Savaşı’nda Kuzey Afrika’daki Müttefik kuvvetlerinin karargâhı, kısa bir süre de Özgür Fransız Hükümeti’ nin geçici başkenti oldu. 1950’lerde Fransa’ ya karşı girişilen ayaklanmanın merkezi olarak önemli rol oynadı. 1962’de ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra, yeni hükümetin geri kalmış bir sömürgeyi modern bir sosyalist topluma dönüştürme çabaları sonucunda köklü değişiklikler geçirdi.
Cezayir, günümüzde daha çok hammadde, sanayi ürünü ve genel ihtiyaç malzemesi ithal edilen bir liman kentidir. Başlıca ihraç ürünleri şarap, turfanda sebze, portakal, demir cevheri ve fosfattır. Darü’l-Beyda Havalimanı kentin doğusundadır. Nüfus (1987) 507.241.

Cezayir Anlaşması


İran ile Irak arasında 6 Mart 1975’te yapılan anlaşma. Amacı iki ülke arasında süregelen bazı sorunları çözüme bağlamaktı. 1958’de krallığın yıkılması ve cumhuriyetin ilanından sonra Irak’ta sol rejimlerin egemen olması, Batı’ya bağlı bir politika izleyen İran’ı tedirgin ediyordu. Irak da 1970’te İngiltere’nin çekilmesinden sonra şahın İran Körfezi adını verdiği Basra Körfezine tümüyle sahip çıkmak istemesine tepki gösterdi. İran’ın Irak’ta Kürt ayaklanmalarını gizlice destekleme çabası, Saddam Hüseyin Takriti’nin 1970’te Kürdistan Demokrat Partisi lideri Molla Mustafa Barzani ile Kürtlere özerklik tanıyan bir anlaşmayı imzalamasıyla önceleri sonuçsuz kaldı. Ama anlaşma uygulamada bazı ciddi sorunlar yaratıp Irak’ta iç savaş başlayınca İran el altından Kürtleri destekledi. Açık savaş tehlikesi üzerine, OPEC toplantısı sırasında Cezayir devlet başkanı Bumedyen’in aracılığıyla iki ülke arasında Cezayir Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Irak ve İran’ı ayıran Şattü’l-arap sınırı yeniden saptanıyor, İran da Kürtlere yardımı kesme yükümü altına giriyordu.
Cezayir Anlaşması 1913 İstanbul Protokolü’nde olduğu gibi, Şattü’l-arap’da Thahveg çizgisini İran ile Irak arasında sınır olarak kabul etmekteydi. Anlaşmaya göre taraflar iyi komşuluk ilişkileri kuracak ve karşılıklı işbirliğinde bulunacaklardı. Kurulan iyi ilişkiler Şubat 1979’da İran’da Humeyni rejiminin başlamasıyla kötüleşmiş, iki devlet arasında ortaya çıkan soğuk savaş Eylül 1980’de sıcak savaşa dönüşmüştür.

Cezayir Ulema Cemiyeti


Arapça CEMÎYE- TÜ’L-ULEMAÜ’L-CEZAİRÎYE
Fransızca ASSOCIATION DEŞ OULEMA REFORMISTES ALGĞRIENS,
Fransız yönetimi sırasında, kökleri İslam ve Arap geleneklerine dayalı bir Cezayir ulusu oluşturmayı öneren Müslüman din bilginlerinin kurduğu dernek.

1931’de temelleri atılan ve Şeyh Abdülhamid bin Bedis’in öncülüğünde 5 Mayıs 1935’te resmen kurulan örgütün görüşlerinde, reformcu İslam düşünürü Muhammed Abduh’un (1849-1905) büyük etkisi vardı. Cemiyet, İslamın temelde esnek bir din olduğunu ve sonradan eklenmiş hurafelerden arındırıldığında modern dünyaya ayak uydurabileceğini savunan Muhammed Abduh’un öğretisi doğrultusunda, halk arasında yaygın olan hurafelere ve bazı tarikatlara karşı geniş çaplı kampanyalar açtı. Amaca ulaşmak için modern eğitimden de yararlanmanın gerektiği inancıyla ülkede ortaçağ düşüncesini ayakta tutan köhnemiş eğitim sistemini değiştirme yönünde çalışmalarda bulundu. En büyüğü Konstantin kentinde olmak üzere 200’ü aşkın okul açtı. Buna karşılık, bir İslam üniversitesi kurma tasarısını gerçekleştiremedi. Arapça öğretimine büyük önem veren Cezayir Ulema Cemiyeti, resmî dilin Fransızca olduğu ülkede ilk ve ortaöğretim kurumlarında Arapçanm zorunlu ders olarak okutulması için yoğun mücadele verdi. Cemiyetin temel amacı, Cezayirli Müslümanlara, kökleri İslam ümmetine dayalı, Fransız sömürgeciliğinden bağımsız bir kimlik kazandırmaktı. Müslümanların Avrupa kültürünü benimsemesine karşı çıkan Şeyh bin Bedis, 1938’de bu doğrultuda resmî bir fetva çıkardı. Cemiyet, iki önemli muhalefet odağıyla karşılaştı. Arap kökenli olmakla birlikte eğitim yoluyla Fransızlaşmış Cezayirli Müslümanlar (evolues), Fransa’yla bütünleşmenin İslama aykırı olmadığı görüşündeydi. Cezayir ulusu kavramına karşı çıkan bu çevreler, Cezayir’in ekonomik ve kültürel ilişkiler bakımından yüzyıllardır Fransa ile bütünleştiğini öne sürüyordu. Öte yandan geleneksel Müslüman çevreler de cemiyete karşıydı. Tarikatlar, İslamın özüne dönmeyi kendileri için doğrudan bir tehdit sayıyorlardı. Buna karşılık imam, kadı ve müftü gibi din görevlileri cemiyetin eğitim reformuna ve Fransız karşıtı eğilimine olumlu gözle bakıyordu.

Cezayir Ulema Cemiyeti, bütün bu engellere karşın halk arasında büyük destek gördü. Cemiyetin gitgide artan etkisini kırmaya çalışan Fransız yönetimi, cemiyet üyelerinin camilerde vaaz vermesini yasaklayan bir genelge (circulaire Michel) yayımladı. Ama, 1938’de bin Bedis’in tutuklanmasından sonra da cemiyetin çalışmaları durmadı. 1940’ta ölen bin Bedis’in yerini Şeyh Talib el-Beşir Brahimi aldı. Cemiyet, Fransa’ya karşı yürütülen bağımsızlık savaşı sırasında (1954-62), Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle (FLN) işbirliği yaptı. Örgütün genel sekreteri Tevfik el-Medeni, 1962’de bağımsızlığın kazanılmasından sonra kurulan geçici hükümette görev aldı.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi


(Front de Liberation Nationale-FLN), 1962-89 arasında Cezayir’in tek yasal partisi. Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşını (1954-62) yöneten devrimci örgütün devamıdır.

FLN, Cezayirli bir grup genç militanın Mart 1954’te oluşturduğu Devrimci Birlik ve Eylem Komitesi (CRUA) tarafından kuruldu. CRUA, bağımsızlık hareketi içinde birbiriyle mücadele eden hizipleri birleştirmeyi ve Tunus ile Fas’taki milliyetçilerle birlikte bütün Kuzey Afrika’da Fransız varlığına karşı savaşmayı amaçlıyordu. 1956’mn ortalarına doğru, Cezayir’deki hemen bütün milliyetçi örgütler FLN’ye katılmıştı. FLN bunun üzerine bir hükümet çekirdeği oluşturacak biçimde yeniden örgütlendi; beş kişilik bir yürütme organı ve il (vilaye) baştanlarından oluşan bir yasama organı kuruldu. Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi ülkelerde çalışmaya başlayan FLN önderleri, Kuzey Afrika ve Pan-Afrika konferanslarına Cezayir adına katılmanın yanı sıra New York’ta Birleşmiş Milletler nezdinde de bir heyet oluşturdular.

Kesintisiz gerilla saldırıları, şiddet eylemleri, grev gibi yöntemlerle sürdürülen bağımsızlık savaşı, direniş hareketi karşısında tutunamayan ve gitgide artan bir uluslararası baskıyla karşılaşan Fransa’nın, 18 Mart 1962’de Evian-les-Bains’de Cezayirlilerle bir ateşkes antlaşması imzalamasıyla son buldu. Fransa, bu antlaşmayla Cezayir’le ekonomik ve toplumsal işbirliğini sürdürmeyi de üstleniyordu. Cezayir halkı, 1 Temmuz 1962’de yapılan referandumda ezici bir çoğunlukla kendi kaderini özgürce belirleme yönünde oy kullanarak Evian Antlaşması’m onayladı.

3 Temmuz 1962’de Cezayir’in bağımsızlığının ilan edilmesinin hemen ardından, FLN içinde bir iktidar mücadelesi başladı. Ahmed Ben Bella, Albay Huari Bumedyen ve Muhammed Hıdır’ın oluşturduğu Siyasal Büro, “İslam sosyalizmi” ideolojisi ve etkili propagandasıyla halkın geniş desteğini kazandı ve Mayıs 1963’te Ben Bella’nın başkanlığa getirilmesini sağladı. 1965’te Ben Bella’yı deviren Bumedyen, yaşamının sonuna (Aralık 1978) değin partiyi ve hükümeti sıkı denetimi altında tuttu. Ertesi yıl FLN yeniden örgütlendi ve “sosyalist” bir parti olduğunu programında açıkça belirtti; Sadli Bencedid genel sekreterliğe seçildi.
1989 yılında yeni anayasayla çokpartili sisteme geçilene değin Cezayir’in tek yasal siyasal partisi olan FLN, 1990 yılında yapılan yerel seçimlerde yeni kurulan tslami Selamet Cephesi’nin (FIS) karşısında ağır yenilgiye uğradı.

kaynak: Ana Britannica


ahmetseydi 29 Mayıs 2009 18:53

Cezayir Bağımsızlık Savaşı
 
1 ek

CEZAYİR


ar Berrül-Cezâ’ir,
Kuzey Afrika'da devlet, Akdeniz kıyısında, Tunus ve Fas arasında,
2 376 391 km2;
24 700 000 nuf. (1990).
Başkenti Cezayir.
Resmi dili arapça.
Alıntıdaki Ek 52402

COĞRAFYA


Cezayir, iki büyük coğrafya alanının birleştiği noktada yer alır; Akdeniz bölgesi ve Büyük Sahra. Yüzey şekillerinin kabaca B. 'dan D. 'ya doğru uzanan büyük şeritlere bölünmesi, K.'den G.'e doğru birbirini izleyen çeşitli doğal çevreler arasındaki farklılığı daha da belirginleştirir. Akdeniz kıyı şeridi yumuşak ye oldukça yağışlı bir iklimin etkisindedir. iç kenarında Tel sıraları yükselir, yüzey şekilleri çoğunlukla sarptır (Küçük Kabile doruğu gibi). Ama aynı zamanda, yakınlarında başlıca kentlerin gelişmiş olduğu kıyı ya da kıyı yakını ovalara açılır. Tel sıradağları, Akdeniz'in hemen kenarında, aşağı yukarı kesintisiz biçimde birbirlerini izler. Bununla birlikte, iç kesimde küçük ovalarla ya da kıyıya yakın ovalarla nöbetleşe uzanan bu dağlar görünümü, B.'dan D.'ya doğru büyük değişik görünümler alır.

B.’da, Oran yöresinde, yüzey şekilleri, birçok havzaya ve yükseltileri 1 500 m'yi çok ender aşan (Traralar, Tessala, Tlemsen, Sayda vb. dağları) dağlara bölünür. Akdeniz iklimi, temeli kuraklığa dayanan ikincil bir özellik kazanır; genellikle yılda 500 mm'nin altında olan yağışlar, ovalarda ırmakların denize ulaşamadan yitip gitmelerine, dağlarda da ağaçlı bitki örtüsünün gerilemesine neden olur.

Orta kesimde. Oran yöresi ile Cezayir bölgesi arasında, yüzey şekilleri, kıyı bölgesinin hemen yanında yükselen tepeler (Dahra, Cezayir Sahil'i), iç ova koridorları (Şelif vadisi) ya da kıyıya yakın koridorlar (Mitice) ile başlıca doruklarının yükseltisi 2 000 m'yi bulan büyük dağ kütleleri (Uarsenis, El Buleyde [Blida] Atlası) arasında bölünür. Akdeniz ikliminin çelişkileri, yüzey şekillerindeki çelişkileri de artırır; yağışlı ve ormanlık dağlar ile daha kurak, kışın iyi akaçlanmayan, eskiden bataklık, günümüzdeyse zengintarım bölgeleri olan ovalar birbiriyle çelişir.

D. 'da Tel Atlasları'nın en dağlık, en kütlesel ve en yağışlı bölümü yer alır. Deniz ile iç ovalar arasında Büyük Kabiliye ve Küçük Kabiliye kütlelerinin yükseltisi, 2 000 m’yi aşar. Yılda 1-2 m yağış alan bu büyük kütleler ülkenin en güzel ormanlarıyla (silisli yamaçlarda mantar meşeleri, en yüksek doruklarda sedirağaçları) örtülüdür.

YüksekOvalar, Tel Atlasları ile Sahra Atlasları'nınoluşturduğu iki dağ sırası arasında uzanır. Oldukça yüksek (500-1 200 m) dağ kütleleriyle (başlıcası Hodna) az ya da çok parçalanmış bu ovalar, sert bir iklimin etkisindedir; yağışlı ve soğuk kışlar, sıcak ve çok kurak yazlar. Yağışlar genellikle yıl örtüsünü, bozkır (alfa ya da miskotu gibi kuraklığa uyarlanmış bitkiler) oluşturur Ama kuraklık D.'dan B.'ya doğru Konstantin bölgesinden Oran bölgesine, K. 'den G. ’e doğruysaTel yakını ovalarından Sahra önü havzalarına doğru giderek azalır.

Sahra Atlasları, Yüksek Ovalar'ı G.'e doğru sınırlar, kıvamlanmış kireçtaşlı ve marnlı bir dizi dağ sırasından oluşur: B'dan D.'ya doğru Ksur dağları, cebel Amür, Uled Neyil dağları, Ziban dağları, büyük ve yüksek Avras kütlesi. Nemenşa ve Tbessa dağları. Komşu ovalardan daha çok yağış alan bu kütlelerin çalılık yamaçlarının eteğe yakın kesimlerinde birkaç yeşil meşe ve Halep çamı ormanı gözlenir.

G de Büyük Sahra, Cezayir topraklarının en büyük bölümünü kaplar. İkliminin aşırı kuraklığı, çıplakalanlarınıntekdüzeliği (kumlu ergler, taşlı hamadalar), güneydeki büyük engebelerinin (bu arada Hoggar) geniş ve yaşanması son derece güç bir yer olmasına karşın, yüzyıllardan bu yana birkaç insan topluluğu barındırmaktadır; yeraltı nda petrol ve doğal gaz (çağdaş Cezayir'in büyük kozları) vardır.

nüfus ve toplum


Hızla artan nüfus önemli bir olaydır. Bağımsızlığa kavuşulmadan önce yapılan son nüfus sayımında (1954) Cezayir’in nüfusu 8 milyonken, o günden bu yana üç kat artmıştır. Yıllık nüfus artış hızı yaklaşık % 3'tür (yılda yarım milyon kişi). Aynı artış hızı sürerse, ülkenin nüfusu 2000 yılında en az 35 milyonu bulacaktır. Bu büyük artış (dünyada en yüksek değerlerden biridir), oldukça düşük yıllık ölüm oranı (%o 8) ile çok yüksek doğum oranının (%. 33'ün üstünde) sonucudur. Bu iki etkenin diğer sonuçları, nüfusun çok gençleşmesi (toplam nüfusun yarıdan çoğu 18 yaşından küçüktür), eğitim sorunlarının son derece önem kazanması, iş pazarının ve iktisadın büyük ölçüde zorlanmasıdır (her yıl çok sayıda işçinin ülkeden göçmesini açıklar).
Cezayir halkı, son otuz yıl içinde yepyeni bir toplumsal gerçeklik haline gelmiştir. Kuşkusuz, geçmişin bazı izleri silinmedi: kırsal kesimde göçebeler ve yerleşikler arasındaki geleneksel karşıtlık; arapça (% 75) konuşanlara oranla berberice (% 25) konuşanların (özellikle Kabiliye ve Avras'ta) azlığı; nüfusun çok eşitsiz biçimde dağılışı (güneye doğru ilerlendikçe yoğunluk azalır).

Ama bağımsızlı ksavaşı, bir Cezayirli kimliği bulunduğunu ortaya koymuş ve bu kimlik 1962'den bu yana sürekli pekişmiştir. Çağdaş toplumda, bazı geleneklere bağlılık ile modernleşme eğilimleri bir arada görülür. Geleneklere bağlılık, aile bağlarının sağlamlığında, bir aile içi ve kişisel ahlak anlayışı çerçevesinde İslam dinine bağlılıkla yansır; bunun kaçınılmaz sonucu da nüfusun artması ve öğretim ile yönetimde arapça kullanılmaya başlanmasıdır. Modernleşme eğilimleriyse, öğretimin toplumun katlarına yayılması, kadınların kamu yaşamına günden güne daha çok katılmaları, çok güçlü bir kentleşme hareketi, ülke ekonomisinin bütünüyle değişmesi ve halkın günden güne daha çok hareketlilik kazanmasıyla kendini göstermektedir.

ekonomi


Cezayir ekonomisi, bağımsızlıktan önce, sömürge tipi bir duruma özgü olarak, simetriden yoksun bir nitelik taşıyordu. Bir yanda, gelişmemişliğin damgasını taşıyan ve Cezayir nüfusunun büyük bir çoğunluğunu kapsayan geleneksel bir tarım ekonomisi; öbür yanda, AvrupalIlar tarafından işletilip yönetilen çok daha modern ve özellikle tarım ürünleri ihracatı bakımından (narenciye, turfanda meyve ve sebze ve en başta da şarap)tümüyle metropole dönük bir kesim yer almaktaydı. Sömürgecilik döneminin sonlarına doğru hazırlanan Konstantin planı, bu şemada ancak pek kısmı bir değişiklik yapabilmişti.
Bağımsızlığı izleyen bir bocalama döneminden sonra, Cezayir, başkan Bumedyen'in kişisel çabaları ve tek parti olan FLN'nin yönetimi altında, geçerliliğini bugünde hâlâ koruyan, yeni bir gelişme modeline yöneldi.

Gelişmenin temelini sanayinin oluşturması gerekiyordu; ve Cezayir, Sahra'nın önemli petrol (Ecele, Zarzaitin, Tin Fuye ve özellikle Flassi-Mesut) ve doğal gaz (Flassi R'Mel) kaynaklan sayesinde bu konuda gerekli olanaklara sahipti. Cezayir, 1971’de, petrol şirketlerini millileştirerek, üretimini kendi egemenliği altına aldı. Ülkenin ilksanayi işletmesi olan güçlü devlet şirketi SONATRACH, hidrokarbürlerle ilgili bütün etkinliklerin sorumluluğunu üstlendi. Yıllık petrol üretimi 1990’da 56 Mt'a ulaştı (büyük bir bölümü dış ülkelere satılmaktadır). Bundan başka Cezayir, dünya çapında bir sıvı gaz satıcısı oldu (1989’da 48,4 milyar m3). Petrolden çok (1 260 Mt) doğal gaz rezervleri (3 000 milyar m3) yönünden zengin olan Cezayir, OPEC içinde "sert" bir politika izleyerek, hidrokarbürlerin dışsatımından en yüksek düzeyde gelir sağlamanın yollarını aramaktadır.
Fakat, bütün sanayi petrol çevresinde toplanmış değildir. Göz ardı edilemeyecek- başka birçok maden kaynakları da işletilmekte (demir cevheri [Cebel El Vanza (Vanza)] ve özellikle fosfat) ve bunlara belli bir miktar hidroelektrik potansiyeli eklenmektedir.

Bu temeller üzerinde, Cezayir, iddialı bir sanayileşme politikası bina edebildi. Sanayiye dönük yatırımlar büyük ölçüde arttı. Ancak, petrol gelirlerinin devlet ya da banka kredileriyle tamamlanması zorunluluğu giderek kendisini daha çok hissettirmektedir. Hidrokarbürler konusundaki SONATRACH gibi, millileştirilmiş bazı büyük şirketler, belli başlı üretim kesimlerine egemen durumdadır. Bu "devlet sosyalizmi"nin, sanayide çalışan işçilerin, işletmelerin yönetimine katılmaları ile tamamlanması gerekmektedir.

Petrol arıtımı ve sıvı gaz üretiminden, Arziv, Cezayir, Bicaye, Skikda ve Annaba limanlarında kurulmuşpetro-kimya tesisleri yelpazesinden sonra, Cezayir, özellikle demir-çelik endüstrisini (Annaba), madeni donatım sanayilerini (Ruviba'dan kamyon, Annaba'da vagon, Konstantin'de Kasentina makine, vb.), çimento ve inşaat malzemesi üretimini ve oldukça geniş bir yelpaze oluşturan çeşitli sanayi kollarını (özellikletekstilde ve tarım-besin alanında) geliştirdi. Kıyıdaki büyük gelişme merkezleri, özellikle Arziv, Skikda ve Annaba, orta büyüklükteki kentlerde ya da iç bölgelerdeki küçük kentlerde kurulan hafif sanayilerle tamamlandı.

Sanayi kesimindeki değişiklikleri, ticaret vehizmetler kesimindeki değişiklikler izledi. Diğer Akdeniz ülkelerinden farklı olarak, Cezayir, turistik etkinliklerini, kesinlikle sahip olduğu imkânlara rağmen, henüz oldukça az geliştirebilmiştir. Üçüncü sektörün bütün dallarında, devlet ya da büyük ulusal şirketler tarafından yönetilen modern bir sektör, giderek yavaş yavaş geleneksel etkinliklerin yerini almaktadır.

Engözalıcı, "ileri atılım", bir "kültür devrimi" olarak nitelendirilebilecek ölçüde olmak üzere, okul ve üniversite alanında gerçekleştirildi. Kalite yönünden bazı eksikliklerine karşın, Cezayir’in öğretim alanındaki çabaları olağanüstü olarak nitelendirilebilir. 1978'de, 6-14 yaşlarındaki çocukların % 76'sı, 14-16 yaşlarındaki ergenlerin de %45'i okula gidiyordu. Bugün Cezayir kentinde beş yeni üniversite daha açılmış bulunmaktadır.

Ticaret alanında, büyük ulusal şirketler, dış ticaret ile bir bölüm toptan ticaretin denetimini ellerinde tutmaktadırlar. Ama, perakende ticaretin millileştirilmesi, sessiz bir direnişle karşılaşmaktadır.
Dış ticaretin bünyesi büyük değişikliğe uğradı. Dış ticaret, başlangıçta tümüyle Fransa’ya yönelikken, bugün Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleriyle çeşitli ilişkileri içermektedir. Cezayir’in belli başlı dış ticaret partönerleri, alıcı olarak ABD ve Almanya, satıcı olarak da Fransa ve Almanya'dır.

Daha yirmi yıldan kısa bir süre önce başhca etkinlik alanı olan tarım kesimi, bugün ekonominin yoksul akrabası durumuna düşmüştür. Tarım devriminin birbirini izleyen evreleri sonunda, tarım, üç tür yapıyı bünyesinde birleştirir duruma geldi:
1. sömürgecilik döneminden kalma, kendi kendini yöneten kesim;
2. kooperatifçi kesim;
3. fellahların geleneksel tarım biçimini sürdüren bir özel kesim.

Yapılan başlıca üretimler, hissedilir bir daralma gösteren bağcılık ile dağ düzlüklerinde narenciyecilik ve bostancılık, Yüksek Ovalar'da kuru tahıl tarımı ve koyunculuk, dağlık bölgelerde de meyve ağacı yetiştirimi ve sulu tarımdan oluşur.
Ancak, tarım, yetkili organların gayretlerine karşın, ne diğer etkinlik kesimlerinin gelişmesine, ne de nüfus artışına ayak uydurabilmiştir. Çoğu kez çetin doğa şartları ve değişinim geçiren yapılar içinde yaşayan fellahlar, hiçbir zaman çağdaş üretim tekniğini tam olarak benimseyemediler. Bu nedenle, bostancılık ve tavukçuluk gibi bazı üretim dallarının gelişmesi yeni ihtiyaçların karşılanması bakımından yeterli olmadı. Cezayir, gitgide dışalıma dahaçok başvurmak zorunda kaldı. Halkın beslenme ihtiyaçlarının karşılanması sürekli olarak zorlaştı. Nitekim, 1969’da ulusal tarım ürünleri, nüfusun beslenme ihtiyacını % 73 oranında karşılarken, 1988’de bu oran % 25'e düşmüş bulunmaktadır. Bu duorfitrum, uygulanmakta olan deneyimin uğradığı en ciddi başarısızlıktır.

Cezayir ekonomisi, inkâr edilemez bir biçimde ve genellikle kendine özgü formüllere göre gelişmektedir. Ne var ki, sanayileşmeye ve eğitime tanınan öncelik, bugün bazı yeni toplumsal gereksinmeleri ve aynı zamanda yabancı ülkelere iktisadi bağımlılık konusunda bazı yeni tehlikeleri de ortaya çıkarmaktadır. Bu tehlikeler, özellikle, yatırımların finansmanı ve bazı besin gereksinmelerinin dengelenmesi konusunda kendini gösteriyor.

TARİH


Eskiçag’da Cezayir


Fenikeliler, II. binyılın sonundan başlayarak, Orta Mağrib'de iskeleler ve limanlar inşa ettiler. Tirliler’in Kartaca'yı kurmalarından (i.ö. 814-813) sonra, Cezayir kıyılarını ele geçiren Kartacalılar buralarda ticaret tesisleri kurdular ve ülkenin iç kesimindeki numidialı (ya da berberi) önderler arasındaki rekabeti kışkırtmakla ve Kartaca’nın egemenliğini kabul edenleri desteklemekle yetindiler. Roma da, Zama zaferi'nden (İ.Ö. 202)sonra.Kartacayıkılınca- ya (i .0.146) ve Numidia kralı Jugurtha bozguna uğrayıncaya kadar (İ.Ö. 105) aypı siyaseti izledi. Thapsussavaşı'ndan(I.0.46) sonra Sezar, Numidia’yı bir Roma eyaletine dönüştürdü. Octavius, Mauretania'da sömürgeler kurdu, ama ülke ancak İ.S.
42'de ilhak edildi ve Muluya arada sınırolmak üzere, Mauretania Caesariensis ve MauretaniaTingitana olarak ikiye bölündü, imparatorluk yönetimi o tarihten başlayarak ülkenin zenginleşmesini sağladı. Cezayir romalılaştı ve hıristiyaniığı kabul etti. ( Roma AFRİKA eyaleti.) 429'da ülkeye Vandallar egemen oldu, ama 533’te BizanslIlar tarafından püskürtüldüler. Bizans'ın uzak ve fazla güçlü olmayan yetkesi arap baskısına dayanamadı.

müslüman Cezayir


Günümüzde “Cezayir” adıyla bilinen bölgenin Araplar tarafından işgaliTunus ve Fas'ın işgaliyle bir bütün oluşturdu. Ukbe bin Nafi’nin Fas'a kadar uzanması (682), Bizanslılartarafından desteklenen Berberiler'in direnişini kıramadı. Berberiler Kartaca'yı yeniden işgal ettiler, ama bu başarıları geçiciydi. Araplar Batı 'ya doğru ilerlediler ve VIH. yy.’ın ilk yıllarında tüm Mağrib'i aldılar. Ülkenin müslümanlaştırılması yaklaşık 710-720 yıllarına doğru tamamlandı. Araplaştırma süreciyse daha yavaş ve daha yüzeysel bir biçimde gerçekleşti.

Biçimsel olarak Kayrevan’a boyun eğen, valilerin aralıksız değiştiği, Araplar' ın sürekli berberi isyanlarına karşı savaşmak zorunda kaldıkları ülke, belli ölçüde bağımsız emirliklere bölündü. Kendi iç isyanlarıyla uğraşan Doğu Emevileri bu parçalanmayla ilgilenmediler. Oran yöresindeki T ahert, VIII. yy. 'ın sonuna doğru Rüstemi hanedanının başkenti oldu. Yukarı Yaylalar'da hüküm süren Rûstemiler, harici, göçebe ve arap olmayışları bakımından Aglebi emirliği'nden ayrılıyordu. Tahert imamı, Kayrevan'daki ortak düşmana karşı, Cördoba (Kurtuba) emirleriyle birleşti ve onun metbuluğunu kabul etti.
X. yy.'ın başında, Batı Cezayir’deki Rüstemi hanedanı, Fatımiler'in egemenliğine girdi. Şii propagandası, Kotama Berberileri’ni yeni hanedanın kurucusu Ubeydullah’ı desteklemeye yöneltti. Fatımiler nüfuz alanlarını genişlettiler, ama Berberiler kısa süresonraKonstantinveTahert'te, onlara karşı ayaklandılar. 944’te, Abres’te daha da ciddi karışıklıklar baş gösterdi. Harici EbuYezit’in kışkırtmasıyla, Mehdiye şiileri- ne karşı isyan başladı. Fatımi orduları yok edildi, Kayrevan alındı, ama Miliana Berberileri takviye kuvvetleri gönderdiler ve Fatımiler isyanı bastırdılar (947). Cezayir, Miliana’ya kadar egemenlikleri altına girdi ve Oran yöresi bir süre için onların eline geçti.

Fatımiler'in ardılları Ziriler döneminde parçalanma iyice kesinleşti. XI. yy.'ın başında emir Badis'in amcası Hammad, Bicaye’nin güneyindeki bölgeyi has olarak aldı, Tunus'taki ziri akrabalarıyla savaşmak amacıyla Fatımiler'e bağlılığı reddetti ve abbasi egemenliğini tanıdı. OdönemdeZiri ve Hammadi krallıkları, metbularından memnun olmayan Fatımiler'in başlattıkları ve “Hilali isyanı" adıyla bilinen bedevi istilasına uğradılar. Ünce Beni Hilaller, sonra da Beni Süleymler ülkeyi işgal ettiler. Hammadiler, başkentleri Kal at Beni Hammad'ı terk ettiler ve Bicaye kenti kıyısına sığındılar (1090-91). Berberiler verimsiz dağlara püskürtüldü. Başarıya ulaşan bu araplaştırma süreci, Mağrib tarihinin en önemli olayıdır. Bölgede yaygınlaşan göçebelik nedeniyle ekilecek topraklar geçiş yolları durumuna girdi ve Kuzey Afrika'daki ekonomik ve toplumsal çöküşü derinleştirdi. Kent yaşamı, kıyıda ve iç kesimlerdeki bazı büyük yerleşim alanlarında sürdü. 1148'de, Bicaye'ye sığınan Mehdiye Zirileri SicilyalI Normanlar tarafından bu bölgeden kovuldu.

Bu arada batıda, berberi Murabıt hanedanının başarıları giderek arttı. Tlerrsen, Oran yöresi, Uarsenisbunlarınegemenlik- leri altına girdi. Kabiliye kurtarıldı. Ama, ibni Tümert 1120'ye doğru Konstantin'de, Bicaye'de ortaya çıktı. Abdülmümin ile karşılaştı. Murabıtlar hanedanına karşı savaşmak için onunla birlikte, Fas'a gitti. Ziriler'in çağrısı üzerine, İbni Tümert’in halefi ve Muvahhitler hanedanının ilk halifesi Abdülmümin, ifrikiye’yi ele geçirdi. Cezayir kentini, Bicaye’yi, Beni Hammadlar'ın Kala’sını aldı. Sitif yakınlarında, Beni Hilalleri ndi, vb. Birçok limanı ellerinde bulunduran Normanlar karşısında kazandığı başarılar, Mağrib’in birliğini geçici biçimde sağladı.

Balear adalarındaki Muvahhitler’in berberi kolu olan Beni Ganiyeler Bicaye'ye çıktılar. Cezayir kenti, Miliana, Kala alındı. Konstantin kuşatıldı. Beni Süleym Arapları onları D.'ya doğru püskürttüler ve egemenlikleri altına aldılar. Burada da, Tunus'u bir kral naipliği yapan Muvahhitler tarafından yenilgiye uğratıldılar. Tunus, Doğu Cezayir'i bağımlılığı altına alan Hafsi hanedanının ilk çekirdeğini oluşturdu. Batıda Tlemsen emiri bir Orta Mağrib krallığı olan Abdülvadi krallığı’nı kurdu (1235). Bu hanedan Muvahhitler'e karşı savaştı, sonra onlarla birlikte Meriniler’e karşı birleşti. Birçok kez yenikdüştüler ve Tlemsen Faslılar'ın korkunç bir kuşatmasıyla karşı karşıya kaldı, ama sonuna dek direndi (1299-1307). Abdülvadiler Bicaye'yi kuşatmayı denedilerse de Meriniler Tlemsen'i (1337) ve Orta Mağribi ele geçirdiler. Cezayir karışıklık içine düştü. Fas'taki Meriniler ve Tunus'taki Hafsiler Cezayir’i ele geçirmek için çatıştılar.

türk egemenliğinde Cezayir


Cezayir belirli bir siyasal bütünlüğe ancak 1514’te, türk denizcilerinden Baba Oruç ile Hayrettin’in (Barbaros) gelmesi ile kavuştu. Akdeniz’de, hıristiyan gemilerine karşı başarılı savaşlar veren bu iki kardeşten Oruç, kendilerini İspanyol atanlarına karşı koruması İçin, Cezayirliler tarafından çağrılmıştı. Oruç, Miliana, Mödöa, Tenes ve Tlemsen'i aldı, ama bu son kenti kuşatan ispanyollar ile savaşırken şehit düştü. Hayrettin 1518'de Cezayir'i osmanlı padişahı Selim Un himayesi altına soktu, 1518 ile 1536 arasında Collo, Böne, Konstantin, Şerşel kentlerini ele geçirdi, Penon kalesini zapt ederek Cezayir'e sağlam biçimde yerleşti. 1534'ten başlayarak bir osmanlı eyaleti durumuna getirilen Cezayir, 1587’ye kadar, Osmanlı'devletinin atadığı beylerbeyleri tarafından yönetildi. Barbaros Hayrettin Paşa’dan sonra gelen beylerbeyleri İspanyolların akınım püskürttüler (Kari V’in Cezayir önünde yenilmesi, 1541) ve Oran dışında İspanyol kentlerini ele geçirdiler. Batı'da Tlemsen devletini Doğu'da Fas'ı fethettiler. Yarı bağımsız hükümdarlar gibi hareket eden beylerbeylerinin gücünden kuşkulanan Osmanlı devleti, Cezayir'e 1587'dei başlayarak üç yılda bir değiştirilen paşalar gönderdi. Bunlar 1659’dan sonra yerli milis reislerinin (ağa),1671 'den sonra dadayıların gölgesinde kaldılar. Ağalar dönemi (1659-1671) ve onu izleyen dayılar dönemi (1671 -1830) karışıklıklar içinde geçti. Yeniçeriler ve denizci reisler arasındaki rekabet kanlı çatışmalara yol açtı (1659-1671 arasında dört ağa öldürüldü, yirmi sekiz dayıdan on dördü deaynı sonla karşılaştı). Osmanlı yönetiminde Cezayir "darüs-sultan" denilen ve dayının gözetiminde türk kaid'ler tarafından yönetilen yedi vatan ’aayrılan Cezayir bölgesi dışında üç bölgeye (beylik) ayrılmıştı: Doğu (merkezi Konstantin), Batı (merkezi sırasıyla Mazuna, Maskara, Oran), Titteri (merkezi Mödöa). Dayı tarafından geniş yetkilerle atanan beyler kendi bölgelerinde asayişin sağlanması ve vergilerin toplanmasından sorumluydular. Türkler ülkenin yönetiminde başlangıçta kabileler arasındaki düşmanlıktan, daha sonra da tarikatlardan yararlandılar. Ancak, Cezayir'edenizdengeldikleri içindahaçok kıyı şeridi ile ilgilendiler. Ülke gelirinin büyük bölümü Akdeniz'deki korsanlıktan sağlanıyordu. En parlak çağını XVII. yy.'da yaşayan korsanlık, İngiliz ve fransız donanmalarının faaliyetleri sonucu XVIII. yy.'da geriledi.

Kaynak: Büyük Larousse


ener 27 Nisan 2011 13:07

1 ek

Fransa'nın Cezayir’e yerleşmesi(1830-1870)


1798, Fransa'ya buğday satan Cezayirli musevi tüccarlardan Susnach ve Bacri'nin bir alacaklarınıntahsili konusunda 1826 yılında başlayan sert tartışmalar, Fransa' nın Cezayir'i kuşatmasına neden oldu. Fransız hükümetiyle, bu tahsilatla kişisel biçimde ilgilenen Cezayir kenti dayısı arasındaki ilişkiler kısa sürede bozuldu; hatta 1827'de dayı, yelpazesiyle transız elçisi Deval'e vurdu. Başka olayların da patlak vermesi üzerine (1829’da transız gemisi Provence’ın Cezayir kenti kalelerinden top ateşine tutulması), İngiltere' nin muhalefet etmesine rağmen, Charles X ile Polignac, ocak 1830'da Cezayir'e karşı askeri bir harekâta girişmeye karar verdiler.

General Bourmont’un, amiral Duperrd komutasındaki gemilerle taşınan 36 000 kişilik kuvveti, 14-16 haziranda Sidi Frec' de karaya çıktı. Bölgeyi osmanlı hükümeti adına işgaledenîürkler'evedayının damadı İbrahim'intopladığı40 000 süvariye karşı savaşan Fransızlar, Cezayir kentini ele geçirdiler. Dayı 5 temmuzda teslim oldu.
Alıntıdaki Ek 52403

Sınırlı işgal.


Louis-Philippe, önce sınırlı bir işgalle yetindi. Beş yıl boyunca, birbiri ardı sıra Cezayir'de görev yapan Clauzel, Savary, Berthezâne, Voirol ve Drouetd' Erlon gibi generaller de olanakların kısıtlı oluşu nedeniyle Cezayir kentini ve çevresindeki Oran, Böne ve Bicaye’yi işgalle yetindiler. Kumandanlık, asker sayısını artırabilmek için yeni birlikler oluşturdu; zuaflar, lejyon, sipahiler, yerli askerler, avcılar, vb. Bu arada arap büroları da halklarla ilişkiyi sağlıyordu.

Bununla birlikte, 1832'de iki arap lideri, Maskara emiri Abdülkadir ve Konstantin beyi hacı Ahmet Fransızlar'a karşı ayaklandılar. Fransızlar önce sorunu görüşmeler yoluyla çözmeyi denediler ve 26 şubat Zenate prenslikleri 1834 antlaşmasıyla Desmichels, Abdülka- dir’in Batı Cezayirûzerindeki otoritesini tanıdı. Ama general Trezel, emirin kendisine bağlı saydığı aşiretleri koruması altına aldı: Abdülkadir yeniden savaşmaya başladı ve Trezel alayını Makta'da yendi (1835). Bu yenilgi üzerine, Fransa yardım kuvvetleri gönderdi; Clauzel ve OrlĞans dükü, Maskara’yı ele geçirdiler, ama Konstantin önünde başarısız kaldılar. Abdülkadir’i etkisiz kılmakla görevlendirilen Buge- aud, Tafna antlaşması'nı yaptı (1837). Bu antlaşmayla arap önderin limanlar ve kıyı kentleri dışında kalan tüm ülkede yetkesi tanındı. Bununla birlikte, Fransızlar doğuda çabalarını Konstantin üzerinde yoğunlaştırdılar. Burası 15 ekim 1837'de Valöe tarafından ele geçirildi. AncakAbdülkadir iki yılda 50 000 kişiyi aşan gerçek bir ordu kurdu ve Fas sultanının desteğini sağladıktan sonra 18 kasım 1839'da Fransa'ya savaş ilan etti.

işgal.


Böylece, Fransa işgale karar verdi. Bunu, 1840'ta Cezayir valiliğine atanan Bugeaud gerçekleştirdi. Elindeki 100 000 kişiyi hareketli savaşın gereklerine uygun biçimde düzenledi ve hareketli kolların sürekli saldırılarıyla Abdülkadir'i çöle doğru geri püskürtmeye girişti. 1841'den başlayarak egemen olduğu yerlerin tümü ele geçirildi ve zamâlâ'sı Tagin'de, Aumale dükü tarafından 1843’te yıkıldı. Cezayir'den kovulan Abdülkadir, Fas'a sığındı ve sultan Abdurrahman'ın desteğini aldı. Sultan, emiri ülkesinden çıkarmayı reddedince ordusu isli’de Bugeaud tarafından yenilgiye uğratıldı (1844). Bu arada, transız donanması da Tanca ve Mogador'u top ateşine tuttu. Sultan bunun üzerine Abdülkadir'i kovdu. Emir, savaşı üç yıl daha sürdürdü, özellikle fransız avcı kuvvetlerini Sidi Brahim' de kılıçtan geçirdi (1845), ama 1847’de Lamoriciöre'e teslim oldu. Böylece işgal tamamlandı.

Fransızlar'ın yerleşmesi, ikinci imparatorluk, askeri çabasını Berberiler’in yaşadığı bölgeler üzerinde yoğunlaştırdı ve onlara boyun eğdirmeye çalıştı. Zaaça’ nın alınmasından (1849) sonra Saint -Arnaud Küçük Kabiliye’ye saldırdı (1849-1852); Fransa, mareşal Randon hükümeti zamanında, 1857'de işeriden'in alınmasından sonra Fort-Empereur'ü (daha sonra Fort-National) kurarak Büyük Kabiliye'ye yetkesini kabul ettirdi.
Önce güney bölgesine
—Laguat ve Tuggurt (1854) vahalarının işgalinden sonra kâşif Duveyrier, Tuaregler bölgesine girdi
— sonra da Güney Oran yöresine girildi. Burada Beni Snesenler'e karşı yapılan birçok seferin ardından, general VVimpffen 1870 savaşı öncesinde Cezayir-Fas sınırlarını egemenliği altına aldı.

Ama Fransa eritme siyasetiyle bir yarı özerklik siyaseti uygulama arasında duraksama geçirdi. Napolöon III, 1852'den 1858’e kadar, II. Cumhuriyetin sivil yönetimi yerine askeri bir yönetim kurdu ve böylece Cezayir’in Parlamento'da temsili ortadan kaldırıldı. Cumhuriyet tarafından kurulan ve güneydeki askeri topraklar dışında valilerce yönetilen üç yönetim bölgesi (Cezayir kenti, Oran, Konstantin) varlığını korudu. Genel vali Randon sömürgeleştirmeyi kolaylaştırmak üzere yerlileri yerleştirdi; ancak kolonların ordu denetimine düşmanlıkları, müslümanların işine çok yaradığından 1858'de genel valilik kaldırıldı ve yerine bir Cezayir ve sömürgeler bakanlığı kuruldu. Paris'ten yönetilen bakanlığın başına getirilen prens Napolöon başarılı olamayınca bu göreve 1859'da Chasseloup-Laubat markisi atandı.

Eylül 1860'ta Cezayir’e yaptığı bir yolculuk sırasında yerlilerin soyluluğuna hayran kalan ve Avrupa ülkelerinin sömürgeleştirme girişimlerinin aşırılıklarından memnun olmayan Napolöon III, sömürgeleştirmekten vazgeçmeye ve "arap krallığı" düşüncesini gerçekleştirmeye karar verdi. Buna göre, arap krallığı sömürülemeyecek ve anavatan Fransa düzeyine yükseltilecekti (Pölissier’ye 1863 tarihli mektup). Napolöon III bu nedenle genel valiliği ve askeri rejimi yeniden kurdu (F'ölissier, 1863-64 ve Mac-Mahon 1864-1870) ve 1863'teki senato kararıyla arap obalarına işgal ettikleri toprakların mülkiyetini verdi.

Bu siyaset Avrupalılaşın küçük yerleşmelerinin (1860-1870 arasında yalnızca 4 500 yeni kolon), kapitalist büyük yerleşmeler (Setif çevresinde Cenevre şirketi, 1853'ten başlayarak 20 000 hektar, vb.) lehine gerilemesi sonucunu doğurdu.
1870-1919 arasında Cezayir.

Zorluklar,


imparatorluktan cumhuriyete geçiş, gizli güçlükleri ortaya çıkardı: kolonların orduya karşı düşrrjanlığı, musevi sorunu, Kabiliye sorunu. Avrupalılar'ı memnun etmek amacıyla yeniden sivil rejim kuruldu; Cezayir musevileri fransız uyruğuna alındı (24 ekim 1870 tarihli Cremieux kararnamesi); museviler yararına alınan önlemlerle ve fransız bozgunuyla çalkalanan Kabiliye, 14 mart 1871'de başağa Mokrani yönetiminde ayaklandı. Mokrani cihat ilan etti ve 150 000 askeriyle Hodna’ya dek girdi. Ancak mayıs ayında öldürüldü ve amiral Gueydon yedi ay sonunda isyanı bastırdı. Kabiliyeliler’in silahsızlandırması, 36 milyonluk para cezası ve 500 000 hektarlık bir alanın zorla alınması Kabiliye’ye darbe vurdu. Fransız egemenliğinin Güney Cezayir'e doğru genişlemesi Mzab'ın işgaliyle (1882) kendini gösterdi ve Fransa’ ya bu doğrultuda hareket özgürlüğü tanıyan 1890 fransız-ingiliz antlaşmasıyla genişleme kolaylaştı. Fas sınırıysa 1903’te saptandı.

Siyasal ve ekonomik düzen.


Eritme siyasetinden yana olan kolonlar bunu kamu hukukuna sokmaya karar verdiler. 1873’ten başlayarak, bir yasayla, kabilelerin ortak toprakları yerine yerlilerin bireysel mülkiyeti esasa bağlandı. Yerliler Avrupalılaşın satın alma önerilerine karşı koyamadılar. Resmi sömürgeleştirme (Alsace-Lorraine'liler) ve serbest sömürgeleştirme bu yasayla kesin bir hız kazandı. 1871 ile 1881 arasında, Cezayir'e 13 000 kolon yerleşti. Ancak toprak mülkiyeti öylesine hızla el değiştirmeye başladı ki, temyiz mahkemesi yerlilerin tümüyle topraksız kalacakları endişesiyle 1888'de, 1873 tarihli yasayı yürürlükten kaldırdı.

Bununla birlikte, kolonların ve seçtikleri Cezayirlilerin sayısal gücü, bunlara cumhurbaşkanının (1879-1881) kardeşi vali AlbertGrövy'ye "bağlanma" siyaseti uygulatma olanağı tanıdı. Yerel işler, Paris'teki dokuz bakanlık arasında bölüştürüldü. Valinin görevi hükümetin kararlarını yürütmekle sınırlandı. Fransız yasaları Cezayir'deki Avrupalılar'a uygulandı (1881 kararnameleri). 1889’da çıkan bir yasayla Cezayir'de doğan yabancıların tümü, doğrudan fransız uyruğuna geçirildi. Yerlilereyse yerlilik rejimi uygulandı (1881). Baskıcı ve baştan savmacı yargılama sistemi, adli yetke tarafından değil, yönetsel yetke tarafından kamu hukuku kapsamı dışında bırakıldı ve bu durum, tutuklama, toplu ceza gibi cezalarla yürürlüğe kondu. Yerlilere karşı uygulanan yarı-ayrımcılığın tamamladığı merkezileştirme ve siyasal eritme rejimi başarısızlığa uğradı. Jules Ferry 1892 tarihli raporunda bu siyasetin geçersizliğini ileri sürdü. Özetçe, Cezayir’in, Fransa'nın uzantısı olmadığı, ancak bir sömürge olduğu görüşünü savundu.

1896-1902 arasında genel valinin yetkileri güçlendirildi ve vali yalnızca içişleri bakanına karşı sorumlu sayıldı. Cezayir özerk bir bütçeye sahip oldu. Yönetim bölgesi çerçevesinde üç çeşit belediye vardı. Fransız yasası uyarınca yönetilen tam yetkili yerleşim bölgesi; yerlilerin de belediye komisyonlarına katılabildikleri karma yerleşim bölgesi; bir yöneticinin ya da bir subayın denetimi altında geleneklerini koruyan yerli yerleşim bölgeleri. 1919 tarihli bir yasayla yerlilerin yerel meclislere daha geniş ölçekte katılımı sağlandı. Yerlilik rejimi 1914 ile 1944 arasında giderek ortadan kalktı.

Askeri örgütlenme.


1870 savaşı ertesinde Cezayir kenti, Oran ve Konstantin’deki üç askeri tümene bağlı birlikler 19. kolorduyu oluşturdular. Bu kolordu 1946'da genel karargâhı Cezayir kentinde bulunan X. askeri bölge haline geldi. Güney Cezayir toprakları 1902'den başlayarak ayrı bir komutanlığa bağlandı. Komutanı doğrudan genel valiye karşı sorumluydu. Ayn Sefra, Gardaya, Vargla ve Tuggurt çevrelerine bölünen güney toprakları, yerli işlerine bağlı subaylar tarafından yönetiliyordu. Bu subayların emrine 1891'den başlayarak, çöl polisliği yapan sahra birlikleri verildi. Cezayir'de asker toplama ilkesi 1912'de kabul edilmekle birlikte, en azından barış zamanında tam anlamıyla uygulanmadı; ancak Cezayirli askerlerin alay sayısı düzenli biçimde arttı. 1872'de üç olan bu sayı 1914'te dokuza yükseldi. Cezayir, gerek Birinci Dünya savaşı sırasında, gerekse Fas ve Suriye harekâtlarında (1920-1930) ve 1939 seferberliğinde Fransa'nın askeri gücüne önemli ölçüde katkıda bulundu.

1919-1945 arasında Cezayir


iktisadi yaşam.


Sömürge döneminde karayolları açıldı, demiryolları yapıldı, yeni topraklar sürüldü. Tahıl tarımında ve özellikle bağcılıkta hızlı bir gelişme yaşandı. Demir ve fosfat çıkarıldı. Cezayir kenti Fransa’nın ikinci limanı oldu. Kolonların sayısı fazlalaştı ve yabancıların oranı (Konstantin yöresinde italyanlar ve özellikle Oran yöresinde ispanyollar) hiç durmaksızın arttı: böylece özgün kişiliği olan önemli bir avrupalı topluluk oluştu. 1933'te kurulan yerli yardım sandıkları sayesinde geleneksel cezayir-müslüman tarımı, özellikle köyleri verimli kılma sektörleri çerçevesinde gelişti

Muhalefetin artışı.


Fransız kültürüne karşı itme duyan müslüman yerliler, hıristiyan kolonlarla kaynaşmadılar. Ayrıca okul açma çok yetersiz kaldı, hıristiyanlığı yayma girişimleriyse etkili olamadı. Ayrıca transız yönetimi, merkeziyetçilik kaygısı ve bürokratik elverişlilik nedeniyle berberi ülkelerinde müslümanlığın yayılmasını destekledi. Bununla birlikte, 1910'dan başlayarak transız okullarından mezun olan genç Cezayirliler kişisel konumlarının korunması koşuluyla transız vatandaşı olmayı kabul ettiler, ama hem 1939'da Blum -Violette yasa tasarısını ("gelişmiş Cezayirlilere" siyasal haklar tanıyordu)
birliklerin gizlice yeniden silahlanma girişimlerini denetim altına aldı.
Kasım 1941 'de Almanlar'ın isteği üzerine Fransa'ya geri çağrıldı ve başkomutanlığa general Juin getirildi. Juin de Weygand gibi birlikleri her tür saldırıya karşı savaşmak üzere hazırladı.

Kaynak: Büyük Larousse


Misafir 6 Mayıs 2012 09:49

1 ek

KUZEY AFRIKA


çıkarması sonra Cezayir, önce Tunus'ta savaşan ingiliz-amerikan ve transız kuvvetlerinin vazgeçilmez geri üssü haline geldi, sonra da Tunus ve Fas'ta olduğu gibi, yeni bir transız ordusunün kurulmasına katkıda bulundu. Amerikalılar tarafından donatılan bu ordu Korsika'da, İtalya'da, sonra da Provence’ta'savaştı. Yarısı kuzey afrikalı olmak üzere yarım milyonu aşkın insan bu amaçla silah altına alındı. Batı Akdeniz’ deki müttefik kuvvetlerinin sürdürdüğüsız ulusal kurtuluş komitesi’nin Fransa cumhuriyeti geçici hükümetine dönüşümü (3 haziran 1944), Cezayir'i, savaş halindeki Fransa'nın, Paris kurtarılıncaya dek siyasal başkenti yaptı.

Anayasal ve siyasal gelişme (1943-1954).


Fransa’nın 1940 bozgunuyla saygınlığını yitirmesi, Cezayirliler'in kurtuluş komitesi hareketine katılmaları, müslüman siyasal liderleri iktidar sorumluluğunu paylaşma isteğinde bulunmaya yöneltti.
Bu konudaki en büyük girişimi 1938'de, Cezayir halk birliği'ni kuran Ferhat Abbas yaptı. Birlik, avrupalı ve müslüman topluluklar arasında eşitliğe karşı cephe alan Parlamento’nun ve eritmeye karşı çıkan mesalicilerin muhalefetine karşın müslümanların transız uyruğuna alınması için mücadele etti.
Ferhat Abbas, aralık 1942'de transız başarısızlığa uğratan kolonların, hem de her türlü eritmeye düşman ulemaların muhalefetiyle karşılaştılar.
Alıntıdaki Ek 52404

Cezayir ulemalar birliği başkanı şeyh Ibn Badis 1935'ten başlayarak İslamiyet adına Cezayir'i bir ulus haline getirmeyi ve 1789 ilkeleri adına AvrupalIlar ile eşit haklara sahip olmayı ve "Fransa himayesinde demokratik bir ulus" kurulmasını istedi. Bu görüşlerini ölünceye kadar (1940) savundu.

Ama bu düşünceler o tarihte bile daha dinamik partiler tarafından aşılmıştı: 1935'te Villeurbanne kongresi'nde kurulan Cezayir komünist partisi ve bir de Mesali Hac'ın partisi. Bu ikinci partinin kökeni, Ali Abdülkadir tarafından 1926'da kurulan ve başlangıçta Komünist partisi'ne bağlı olan Afrika yıldızı hareketi’ydi.Bu hareket dağıldı ve Mesali Hac tarafından 1929'da Kuzey Afrika müslümanları ulusal birliği adıyla yeniden kuruldu. 1937'de Nanterre'de Cezayir halk partisi’ne dönüştü. Parti üyeleri Paris bölgesinde çalışan ve Cezayir'in tam bağımsızlığını amaçlayan Cezayirli işçilerden oluşuyordu. Ama İkinci Dünya savaşı’nın başında ulusal sorunlar ikinci plana itildi ve Halk partisi dağıldı.

Cezayir ve İkinci Dünya savaşı.


Haziran 1940 silah bırakışmasının ardından Cezayir, Vichy hükümetinin yönetiminde kaldı. 6 eylülde Weygand tüm Fransız Afri- kası’nda hükümet genel temsilciliğine ve başkomutanlığa atandı. VVeygand, Cezayir kentinde ulusal devrim programını uyguladı (Crâmieux kararnamesi'nin yürürlükten kaldırılması), başkentteki amerikan konsolosuyla Weygand-Murphy adı verilen ve Kuzey Afrika'ya yiyecek ve petrol yardımı yapılmasını sağlayan sözleşmeleri imzaladı. Askeri düzlemde alman -İtalyan denetim komisyonlarının etkinliğini azami ölçüde sınırlandırdı. Cezayir'deki askeri etkinliğin (Eisenhovver'ın karargâhı) başkenti olan Cezayir kenti, aynı zamanda ve özellikle savaş halindeki Fransız Afrikasf nın da başkentiydi. Sömürge valilerinin oluşturduğu ve öldürülünceye (24 aralık 1942) kadar Darlan'ın yönettiği imparatorluk konseyi'nin, sonra general Giraud'nun sivil ve askeri komutanlığının merkezi durumuncjpki Cezayir kenti 3 haziran 1943'ten başlayarak Fransız ulusal kurtuluş komitesi’nin merkezi oldu. Önceleri de Gaulle ve Giraud tarafından ortaklaşa yönetilen komitenin başına daha sonra Giraud’yu saf dışı bırakan de Gaulle geçti.

Direniş hareketinin birçok temsilcisinin gelişi, 17 eylül 1943'te Cezayir'de bir danışma meclisinin toplanışı, ardından Fran-
yetkililerine bir bildiri gönderdi. Yanıt alamayınca, 10 şubat 1943'te 28 müslüman temsilciyle transız kültürünü savunan, sömürge hareketini eleştiren ve sömürgeleştirmenin kaldırılmasını isteyen Cezayir halkının bildirisi'nı imzaladı. Bu belgeyle ayrıca müslümanların özgürlüğü, eşitliği ve cezayir hükümetine gerçekten katılmalarını güvence altına alacak bir anayasanın hazırlanması isteniyordu. Ferhat Abbas bu programın yayılmasını sağlamak üzere 1944’te Bildiri dostlan derneği'ni ve 1946'da Cezayir bildirisi demokratik birliği'ni kurdu.

Sömürge halklarının özgürlüklerine kavuşmaları ve “transız birliği” çerçevesine katılmaları vaadinde bulunan Brazzaville konferansı (1944) yeni umutlara yol açtı. Ama Berberiler açısından tam bağımsızlık anlamına gelen özerklik tanınmayınca, ilk ayaklanma mayıs 1945'te Babor Kabiliyesi’nde ve Konstantin yöresinde patlak verdi. Birçok transız kılıçtan geçirildi, buna karşılık ayaklanma şiddetle bastırıldı. Müslümanlara bazı ödünler verildi. 7 mart 1944 kararnamesiyle bazı müslümanlara, kişisel konumlarının korunmasıyla birlikte, transız uyruğuna girme hakkı tanınmıştı; özellikle 20 eylül 1947 tarihli Cezayir organik yapısı yasası ile, yarısı transız vatandaşları (464 000 transız ve 58 000 müslüman transız), diğer yarısı da transız vatandaşı olmayanlar (1 200 000 Cezayirli) tarafından seçilecek 120 üyeli bir Cezayir Meclisi kuruldu. Bu Meclis özellikle mali sorunlarla ilgilenecekti. Siyasal karar yetkisi genel valiye bırakılmıştı. Ama, vali de görevi meclis kararlarının uygulanmasını gözetmek olan bir Hükümet konseyi'nce(6 danışman) denetlenecekti. Çeşitli seçimlerin değişik koşulları yüzünden birçok müslümanın gözünde Meclis tam anlamıyla temsil yeteneğinden yoksundu.

1946'dan sonra milliyetçi hareket, öncelikle Demokratik özgürlüklerin zaferi için hareket tarafından temsil edildi. Başkanı Mesali Hac olan bu hareket aslında Cezayir halk partisi'ni yeniden kuruyordu. Ne var ki birlik çok çabuk bozuldu. Yaşlı liderlerin otoriter kişiliği, merkez komitesi üyelerinin çoğunluğunu içeren bir muhalefetin (merkezciler) gelişmesine neden oldu. Diğer yandan, hareketin Özel kuruluş üyeleri tarafından, özellikle yeraltı görevleri yapan diğer bir devrimci milliyetçi akım oluşturuldu. Yasal milliyetçi hareketin giderek felce uğraması, Özel birlik militanlarının nisan 1954’te devrimci birlik ve eylem komitesi kurmalarına yol açtı. Üyelerden Ayt Ahmet, Bin Bella ve Hıdır, Kahire’de yeni kuruluşun “dış temsil heye- ti"ni meydana getirdiler ve yeraltında kurulmakta olan gruplara silah sağlanmasına yardım ettiler. Cezayir o dönemde beş vilayete bölündü. 10 ekim 1954'te Cezayir’de toplanan vilayet şefleri ayaklanma günü olarak 1 kasımı saptadılar.

Cezayir savaşı


31 ekimi 1 kasıma bağlayan gece ayaklanma patlak verdi ve daha önceki kabile ayaklanmasına benzer bir hareket bekleyen yetkilileri tümüyle gafil avladı. Bu eylem uzun bir sürede hazırlanmıştı.
Çinhindi seferi nedeniyle fransız kuvvetlerinin yetersiz kalması ayaklanmayı kolaylaştırdı; Avras ve Nemenşa dağlarındaki mevzilerden başlayan ayaklanma D.’ya doğru Hobna tepeleriyle birbirine bağlanan Tel ve Sahra Atlasları’nın uzandığı hat boyunca devam etti. Kuzey Konstantin'de, Kabiliye'de ve Güney Cezayir' de hızla yayıldı. Bu arada Cezayir-Fas sınırlarında Rif'ten ya da Şerifiler Fası'ndan gelen silahlı çeteler Trara dağlarına ve Tlemsen'deki sık ağaçlık kütleye yerleştiler.
isyancıların askeri eylemine, geniş toprakları denetimine alan, Cezayir'de bir başkenti olan, Birleşmiş milletler kürsüsünde özgür Cezayir'in sesi gibi sunulabilecek tüm öğeleri kapsayan bir "özgür Cezayir hükümeti" kurmaya yönelik siyasal eylem de eklendi. Hareket tarafından bir "Ulusal kurtuluş ordusu" kuruldu. Bu ordunun bağlı olduğu "Ulusal kurtuluş cephesi” bütün hareketlerin ve 1935'te İbn Badis tarafından kurulan Ulemalar birliği'nin merkez komite üyelerini bir araya getirdi ve komünistler tarafından da desteklendi. Cephe önderleriyle tamamen görüş ayrılığı içinde olan Mesali Hac, Cephe ye katılmadı ve Demokratik özgürlüklerin zaferi partisi'ni, Cezayir’den ve Fransa'dan üye toplayan ve terörizme başvuran Cezayir ulusal hareketi'ne dönüştürdü.

Ulusal kurtuluş cephesi’nin içinde de askerler (Bin Bella). siyasiler (Lahouel, Ferhat Abbas, Ahmet Francis) ve din adamları (el Medani) arasında görüş ayrılıkları vardı. Bununla birlikte, örgütün eylem programı Kahire’de, Fransız Kuzey Afrikası’ndaki üç ülkenin temsil edildiği bir Mağrib kurtuluş komitesi'nin (1955 sonbaharı) ve özellikle Summam kongresinden sonra (ağustos 1956) bir Cezayir devrimi millet meclisinin kurulmasıyla sonuçlandı. Bağdaştırma ve yürütme komitesi adı verilen yürütme organı, Cezayir hükümetine dönüşmek istedi, ama Arap birliği, latin Amerika, İskandinavya devletleriyle komünist ülkeler nezdinde sürdürülen canlı propagandaya karşın, Birleşmiş milletler örgütü'nün desteğini alamadı.

Fransız hükümeti görülmemiş askeri önlemlerle genel ayaklanmayı bastırmaya çalıştı: ihtiyatların silah altına alınması (19 mayıs 1955,11 nisan 1956),Cezayir’ de olağanüstü durum ilan edilmesi (28 ağustos 1955), güvenliği sağlamak amacıyla 400 000 asker gönderilmesi. Kentlerde düzen sağlanınca (Cezayir muharebesi,ocak-şubat 1957)ordu ayaklanan bölgeleri sindirmeye yöneldi.

Siyasal açıdan, toplumsal, tarımsal, yönetimsel ve siyasal bir dizi reform gerçekleştirildi. 1955'te genel vali Jacques So- ustelle'in Cezayir'i Fransa'ya katma doğrultusundaki çabalarından sonra, Guy Mollet hükümeti 1956’da "Cezayir’in varlığının" kabul edilmesine karar verdi ve şubat 1956'dan mayıs 1958'e kadar Cezayir’de cumhuriyet hazırlığı yapan Robert Lacoste’u üç koşulu kabul ettirmekle görevlendirdi: ateşkes, serbest seçim, müzakere. Kurtuluş cephesi'nin önkoşuluysa tam bağımsızlıktı.
İlk çerçeve yasanın (3 eylül 1957) başarısızlığından sonra Fransız millet meclisi fedaratif bir yapıyı öngören bir statüyü oylayıp kabul etti (3 ocak 1958). Ama Tunus'ta Sakiet-Sidi-Yusuf'taki Kurtuluş cephesi üssünün fransız uçakları tarafından bombalanması, bu ülkeyle arasında, uluslararası yankılar doğuran ciddi bir bunalıma yol açtı. Baş gösteren hükümet bunalımının (mayıs 1958) uzaması ve Cezayir'deki Avrupalılar'ın bu ülkeyi terk edilmiş ya da bölüşülmüş görmeleri, Cezayir kentinde 13 mayıs hareketine (Cezayir bakanlık binasının işgali, Halk kurtuluş komitesi’nin kuruluşu) ve sonuçta general de Gaulle’ün yeniden iktidara gelmesine neden oldu.

General de Gaulle tam yetkiyi alınca (2 haziran 1958) ulusal birliği yeniden sağlamak üzere Cezayir'e gitti (4-7 haziran), iktisadi ve toplumsal sorunlara öncelik verdi ve 3 ekimde Cezayir'in, "Konstantin planı" adı verilen beş yıllık gelişme planını hazırlattı. Siyasal açıdan kararsızlık havası sürüp gitmekteydi. Ayaklananlar safında Ferhat Abbas başkanlığında kurulan Cezayir Cumhuriyeti geçici hükümeti eylül ayında bağdaştırma ve yürütme komitesinin yerini aldı. Devlet başkanı de Gaulle'ün 23 ekim 1958'deki "yiğitler barışı" çağrısı yanıtsız kaldı. Buna karşılık, Cezayir’e kendi geleceği konusunda karar verme hakkının verileceğini açıkladığı ve üçlü seçenek —ayrılma, fransızlaşma ya da federasyon— önerisinde bulunduğu 16 eylül 1959 tarihli konuşması büyük yankı uyandırdı. Geçici hükümet kendisini tek muhatap olarak tanıtma girişimini sürdürürken, AvrupalIlar' ın oluşturduğu topluluklar da G. Bidault başkanlığında Fransız Cezayiri için birleşme örgütü'nde bir araya geldiler.

AvrupalI Cezayirliler arasındaki coşkulu ortam, 13 mayısın simgesi olan general Massu'nün Paris'e geri çağrılması üzerine öfkeye dönüştü. Bu kızgınlık 24 ocakta kanlı olaylara yol açtı ve bunu "barikatlar haftası” (25 ocak-1 şubat) izledi. Ancak, bu düşmanlık gösterisi hükümetin siyasetini değiştirmedi. Cezayir'de temsilci kurulları oluşturuldu ve Fransa ile Ulusal cephe arasında, Melun’de resmi görüşmelere geçildi (haziran 1960). Ancak Cezayirliler tutumlarını katılaştırdılar ve Birleşmiş milletler örgütü'ne çağrıda bulunarak, geçici hükümet başkanını Moskova’ya ve Pekin’e gönderdiler, anlaşmazlığı uluslararası platforma çekmeyi denediler.

De Gaulle'ün "Cezayirli Cezayir", hatta “Cezayir Cumhuriyeti" deyimlerinden ne anladığını açıkladığı 4 kasım 1960 tarihli demecinden sonra Cezayir'deki hava daha da sertleşti. Evian'da resmi görüşmelere başlanacağı haberi, ordudaki bazı birliklerin Challe, Jouhaud, Salan ve Zeller gibi generallerin önderliğinde hükümete karşı başkaldırmasına yol açtı (22 nisan 1961). Ama ayaklanma, eratın, çok sayıda subay ve astsubayın asilerin peşinden gitmeyi reddetmesi ve anavatanda fransız halkının büyük çoğunluğu tarafından destek gören hükümetin kararlı tutumu karşısında bastırıldı. “Cezayir Fransızlar'indir" görüşünün yandaşları, OAS (Gizli ordu teşkilatı) bünyesinde toplandılar. Fransa ile Ulusal cephe arasındaki görüşmeler Evian'da (20 mayıs), sonra Lugrin'de (20 temmuz) yeniden başladı. Cephe'nin yüksek organı Cezayir ulusal devrim konseyi'nin Trablus'ta dağılması (ağustos 1961), yeni devletle ilgili projelerin sosyalist doğrultuda yol alışını hızlandırdı ve Bin Hedda'nın geçici Cezayir Cumhuriyeti hükümeti başkanlığına getirilmesine yol açtı.

AvrupalI ve müslüman topluluklar arasındaki çarpışmaların artmasına karşın, Evian'da kendi kaderini kendi tayin hakkının özel koşulları üzerine genel bir anlaşmaya varıldı (18 mart 1962) ve ateşkes uygulamasına geçildi. Antlaşma haberi bir kez daha terörün alevlenmesine (Bab El-Uved'de OAS isyanı [23 mart], Avrupalılaşın gösterisi, Cezayir kentinin isly sokağı'nda kurşunlama olayı [26 mart]) yol açtı.

Bununla birlikte, Cezayir geçici yürütme kurulu’nun, A. Farös başkanlığında 7 nisandan başlayarak çalışmaya başlamasını engellemedi. Kendi kaderini tayin hakkı konusunda yapılan referandum (1 temmuz 1962) büyük çoğunlukla Cezayir'in bağımsızlığı lehinde sonuçlandı. Yine bu sırada Ulusal cephe saflarında ciddi bir bunalım baş gösterdi.

Bin Bella'nın Cezayiri


Gerçekten de, mayıs ayından başlayarak, Bin Hedda ile Bin Bella arasında bir güç gösterisi izleniyordu. Yandaşlarını (Hıdır, Bumencel, Bumedyen) Tlemsen’e yerleşen bir “siyasi büroda" yeniden bir araya toplayan Bin Bella, kendini kabul ettirmeyi başardı. 20 eylülde seçilen bir Ulusal kurucu meclis, Bin Bella'yı ilk Cezayir hükümetinin başkanlığına getirdi (29 eylül). Kısa süre sonra (8 ekim) Cezayir, Birleşmiş milletler örgütü’ne kabul edildi.

Yeni devlet iç muhalefeti (Mesali Hac yandaşları, Komünist partisi ve yeni kurulan Sosyalist devrim partisi) azaltmaya ve aynı zamanda Avrupalılaşın kitleler halinde ülkeden ayrılmalarının doğurduğu ağır iktisadi güçlüklerin üstesinden gelmeye çabaladı. Çalışan nüfusun % 70'i işsizdi (2 milyonu aşkın insan) ve 1 milyon hektardan fazla arazi ekilemiyordu. Böylece, devlet büyük tarım işletmelerinin sorumluluğunu Fellahlar tarafından seçilen “yönetim komiteleri"nin yüklenmesi gibi özgün sosyalist çözümler aramaya yöneldi.

8 eylül 1963'te yapılan referandumla onaylanan anayasayla tek partiye, bir başka deyişle Ulusal kurtuluş cephesi'ne dayalı bir başkanlık sistemi getirildi. Cumhurbaşkanı seçilen (15 eylül) Bin Bella çok geniş yetkilere sahip oldu. Bu yüzden Bin Bella'ya karşı liberal bir muhalefet başladı. Bu muhalefetin önderi Ferhat Ab- bas, anayasa tasarısına karşı olduğu için ağustos ayında Millet meclisi’nden istifa etmişti.

Tizi-Uzu'da Ayt Ahmet tarafından toplanan bir kongrenin ertesinde Kabiliye' de, Bin Bella'nın kişisel yönetimine karşı bir ayaklanma patlak verdi (eylül). Fas ile Cezayir arasında çıkan bir sınır anlaşmazlığı (ekim 1963), durumun yatışmasını kolaylaştıran bir yurtseverlik akımının doğmasına yol açtı. Ülkedeki büyük eğilimlerin ortaya çıkmasını sağlayan Ulusal cephe'nin Cezayir kentindeki ilk kongresinde de (16-21 nisan 1964) aynı yönde görüşler belirdi. Bu konferans ayrıca rejimin radikalleşmesinde yeni bir aşama oluşturdu. Partiyle ordu arasındaki ayrılıklar o tarihten başlayarak tehlikeli biçimde arttı. Bin Bella, Biskra'da patlak veren (temmuz 1964) bir ayaklanmayı durdurdu ve elebaşı albay Şabani’yi idam ettirdi. Ancak albay Bumedyen yönetimindeki askerler Bin Bella'yı devirip (19 haziran 1965) bir Devrim konseyi kurdular. Yeni rejim, Cezayir siyasetini büyük hedeflere yöneltti: içte ekonominin geliştirilmesi ve sosyalist bir devletin kurulması; dışta bağlantısızlığa yönelik bir siyasetin izlenmesi ve arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi.

Bumedyen ve Şadli döneminde Cezayir


Siyasal yaşam.


1967'nin son aylarında hükümet içinde görüş ayrılıkları belirirken rejime karşı muhalefet hareketleri de arttı (Ebülkasım Kerim tarafından kurulan Cezayir'in yenilenmesi için demokratik hareket; Muhammet Lebcevi tarafından yönetilen Cezayir gizli devrim örgütü). Görüş ayrılıkları orduya yayıldı ve Ulusal halk ordusu kurmay başkanı albay Zbiri sendikacıların ve öğrencilerin de desteğiyle hükümeti devirmeyi denedi (aralık 1967); Cezayir, Tizi-Uzu ve Oran üniversiteleri boykot eylemlerine giriştiler (şubat 1968). Bumedyen'e karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunuldu (25 nisan 1968). Muhalefet ortak yönetim sistemine saygı gösterilmesini, yasama görevi de olacak bir kurucu meclisin serbestçe seçilmesini, ayrıca katı sosyalist ideale bağlılığın sürdürülmesini istiyordu.

Bununla birlikte, yönetim, bunalımın üstesinden gelmeyi ve ülkede gücünü giderek sağlamlaştırmayı başardı. Bumedyen 1975'te, iktidarın Devrim konseyi tarafından ele geçirilişinden tam on yıl sonra verdiği bir söylevde 19 haziran 1965 hükümet darbesiyle kurulan rejimi kurumsallaştırmak istediğini açıkladı. 1976’nın ikinci üç ayında ülkenin sosyalist doğrultuda yönlendirilmesine ilişkin geniş bir kamuoyu tartışması açıldı. Tartışma "Ulusal yasa” adlı bir belge üzerinde yoğunlaştı. Bu belgeyle Cezayir deneyiminin bir bilançosu yapılıyor, yönetici kadronun sosyalist doğrultudaki görüşleri tanımlanıyor, yapılmakta olan kurumsal değişikliklerin anlamı ve hedefleri ortaya konuluyordu.

Ulusal yasa 27 haziran 1976’da yapılan bir referandumla onaylandı (°/ö 98,5 kabul oyu). Ulusal yasa'da geliştirilen konular ve kamuoyu tartışmalarından çıkarılan sonuçlar temelinde bir anayasa hazırlandı ve 19 kasım 1976 referandumuyla kabul edildi (% 99,18 kabul oyu). 10 aralık 1976’da Bumedyen cumhurbaşkanlığına seçildi.
Şubat 1977'de Ulusal halk meclisi'nin oluşturulması için düzenlenen seçimlerle, Devrim konseyi tarafından on iki yıldır fiilen yürütülen iktidara, halk desteğini temel alan bir yasallık kazandırıldı.

Rejimin yeniden düzenlenmesinin son aşaması olan Ulusal cephe kongresi’nin hazırlıkları 1978'de başladı, ama Huari Bumedyen'in ölümü üzerine kesildi. Ocak 1979 sonunda kongre toplandı, yeni tüzüklerin kabul edilmesi, parti yönetim kademelerinin belirlenmesi gibi sorunların yanı sıra, ölen cumhurbaşkanı yerine kimin geçeceği üzerinde duruldu.
31 ocakta Devrim konseyi eski üyesi albay Şadli Bencedid, partinin genel sekreterliğine getirildi. 7 şubatta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tek adayı olarak gösterildi. Şubat ayı içinde Cephe'nin çarkları (siyasal büro, merkez komitesi) oluşturuldu. Nihayet 8 mart 1979'da Muhammet Binahmet Abdülgani başkanlığında bir hükümet kuruldu, iktidar içte, bazı çevrelerin araplaştırma sürecinin geliştirilmesine yönelik taleplerini ve Kabili- yeliler'in berberi dil ve kültürüne belli ölçüde yer Yerilmesi ydlundaki isteklerini dikkate almak zorunda kaldı.

iktisadi yaşam.


Albay Bumedyen rejimi, ülkedeki tüm kaynaklara sahip çıktı ve millileştirme hareketlerini hızlandırdı. Cezayir milli bir petrol siyaseti başlattı. İngiliz ve amerikan şirketlerinin tümü devlet denetimine geçti; amerikan şirketleri millileştirildi (ağustos 1967). Bu arada devlet gelirlerinin büyük bölümünü oluşturan petrol vergileri iyice arttı. Yabancı şirketlerin ödedikleri vergileri temmuz 1970'te artıran hükümet, şubat 1971 'de petrol boruhatlarıyla doğal gaz yataklarının tümünün, ulusal SONATRACH'ın denetimindeki fransız CFP ve ERAP şirketlerinin hisse senetlerinin % 51'inin millileştirilmesine karar verdi.

Yeraltı kaynaklarının işletilmesiyle elde edilen gelirlerle gerçekleşen sanayileşme, tarım yatırımlarını geniş ölçüde engelledi. Çalışan nüfusun Vo 40'ını kapsamasına karşın, tarımın ulusal gelirdeki payı ancak % 10'du. Cezayir yetkilileri kasım 1971'de "tarım devrimi"ni başlatma yoluyla bu duruma çare bulmaya çalıştılar. Belirli bölgelerde ve belirli koşullarla büyük arazilerin ve işletmelerin, toprağı yeterince değerlendirmeyen sahiplerinden alınarak millileştirilmesi yoluna gidildi. Tarım devrimiyle ilgili kesim çeşitli türden kooperatifler biçiminde örgütlendi.

Dış siyaset.


Bumedyen ve dışişleri bakanı Büteflika tarafından savunulan eylemci antiemperyalist siyaset Cezayir'i Filistin direnişinden ABD'deki Siyah Panterler'e, Güney Afrika’daki ve Asya'daki milliyetçi gruplara varıncaya dek, dünyadaki tüm kurtuluş hareketlerinin kesişme noktası durumuna getirdi.

FKÖ, kuruluşundan başlayarak Cezayir’den siyasal, mali, askeri ve diplomatik açılardan hatırı sayılır bir yardım gördü. Ürdün'deki "Kara eylül"den (1970) sonra Cezayir, Amman ile ilişkilerini kesti. Ekim 1973 savaşı sırasında petrol ambargosuna katıldı ve savaş cephelerine birlikler gönderdi. Mısır ile birlikte Kara Afrika devletlerini İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmeye teşvik etti. Kasım 1973’te Cezayir’deki Arap zirvesinde FKÛ'nün davasını etkili biçimde savundu. Aralık 1977'de diğer arap ülkeleri ve FKÖ ile Sedat’ın barış girişimlerine karşı koymak üzere "kararlılık cephesi"ni kurdu. Nihayet, filistin halkının kendi kaderini kendisinin tayin etmesi hakkına ters düştüğü gerekçesiyle Washington antlaşması' (mart 1979) reddetti.
70'li yılların başında Mağrib işbirliğini geliştirmeye —Cezayir ve Fas bu amaçla haziran 1972’de önemli bir antlaşma imzaladılar— yönelik çabalar Cezayir'in Polisario cephesi'ne sağladığı askeri ve mali tam destek yüzünden boşa çıktı. Cezayir'e göre Fas’ın Batı Sahra'ya ilişkin emelleri Afrika birliği örgütü'nün 1964'te ilan ettiği sömürge döneminden kalma sınırlara ilişilmemesi kuralının çiğnenmesiydi. Nitekim, Cezayir bu nedenle Eritre ve Somali kurtuluş hareketleri karşısında Etyopya'yı desteklemeyi reddetti.

Cezayir'in benimsediği bağlantısızlık siyaseti, bu ülkeyi bir yandan hiçbir blok içinde yer almamaya, öte yandan da süper güçlerin etkisinden sıyrılmayı sağlayacak bütünler oluşturmaya (örneğin avrupa-arap, arap-afrika diyalogları) yöneltti. Cezayir kendisine sunulan çeşitli olanaklardan yararlanıp (özellikle 1973’ten 1976'ya kadar bağlantısız ülkeler başkanlığı) uluslararası yeni bir düzenin kurulmasını sağlamaya çalıştı. Sanayileşmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki ilişkilerin “yeniden dengelenmesi” konusu, Cezayir'i Petrol ihraç eden ülkeler örgütü (OPEC) içinde katı bir fiyat politikası izlemeye ve “uluslararası yeni bir ekonomik düzen” sorununu görüşmek üzere Birleşmiş milletler genel ku- rulu'nu olağanüstü toplantıya çağırmaya yöneltti (nisan 1974). Üçüncü dünya' nın sanayileşmesiyle ilgili bağlantısız ülkeler konferansı (Cezayir, şubat 1975), OPEC'e bağlı kral ve devlet başkanları arasındaki ilk konferans (Cezayir, mart 1975) ve Uluslararası ekonomik işbirliği konferansı Cezayir'i Üçüncü dünya’nın önderlerinden biri durumuna getirdi.

Cezayir ile Fransa arasındaki ilişkiler fransız petrol şirketlerinin millileştirilmesinden (1971) sonra bozulmaya yüz tuttu. Bu olay Paris ve Cezayir arasındaki “ayrıcalıklı ilişkiler"in son bulmasına yol açtı. Eylül 1973'te Fransa'da çalışan Cezayirli işçilerin maruz kaldıkları birçok ırkçı olay üzerine Cezayir, Fransa’ya işçi göçünü durdurma kararı aldı. Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing'in Cezayir'i ziyareti (nisan 1975) dostça bir ortamda gerçekleşti, ama iki ülke arasındaki ilişkiler iki nedenle yeniden gerginleşti: karşılıklı ticari ilişkilerin Cezayir aleyhine bozulması ve Paris’in Batı Sahra savaşı'nda Fas'ı destekleyen bir tutum benimsemesi. Özellikle fransız uçaklarının Sahra’daki çetecilere karşı giriştiği müdahale iki ülkeyi ilişkileri kopartma noktasına getirdi. Bununla birlikte, Cezayir ile Fransa arasındaki ilişkiler Cezayir'de iktidara Şadli'nin gelmesi, sonra da Fransa’da cumhurbaşkanlığına F. Mitterrand’ın seçilmesiyle iyice düzeldi. F. Mitterrand'ın Cezayir'i ziyaretini (kasım-aralık 1981) Fransa ve Cezayir arasında önemli bir doğal gaz anlaşmasının imzalanması (şubat 1982) izledi.

Tunus ile 20 yıllık dostluk ve işbirliği antlaşması imzalandı (mart 1985). Batı Sah- ra’da özgürlük için çarpışan Polisario örgütü desteklendi. Yurt dışında bulunan eski cumhurbaşkanı Bin Bella, Cezayir demokrasi hareketi adını taşıyan bir par
ti kurdu (1984). 1985 sonunda da kendisi gibi Cezayir kurtuluş savaşı önderlerinden olan Ayt Ahmet ile. iktidardaki FLN'ye karşı "Birleşik cephe"yi kurduklarını açıkladı. Tutucu müslümanların gösterileri, yeniliklere karşı direnişleri iktidar için bir sorun oldu. 1986 sonunda iktisadi bunalımı atlatmak için uygulanan kemerleri sıkma önlemleri, işsizlik ve pahalılıktan bunalan gençleri gösterilere yöneltti. Öğrencileri yönlendirmek için okullara din ve siyaset dersleri konması öğrencilerin tepkileriyle karşılandı.

1986 yılından itibaren, Cezayir’de radi kal İslamcı hareketler ve hükümetin bu kesime karşı aldığı sert tedbirler giderek arttı. 1988 yılının ekim ayında patlak veren olaylar yüzünden sıkıyönetim ilan edildi, ancak olaylar yine de engellenemedi. Resmi makamlarca olaylar sırasında 159 kişinin öldüğü açıklandı, buna karşılık bazı kaynaklar 500'den fazla ölü olduğunu öne sürdü.
1988'de dış politikada gelişmeler kaydedildi: Fas’la 12, Mısır'la 11 yıl önce kesilen diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu.
1989 yılında yapılan referandum sonucunda % 74'lük bir çoğunlukla kabul edilen yeni anayasa ile çokpartili sisteme geçildi, FLN tek parti niteliğini kaybetti.

Ocak 1990'da, başkan Şadlı Bin Cedid, sürgündeki bütün muhaliflerin ülkeye dönebileceğini açıkladı. Bunun üzerine, Sosyalist güçler cephesi (FFS) lideri Hüseyin Ayt Ahmet ve eski başkan Ahmet Bin Bella ülkeye döndüler. 1990'da yapılan ilk çokpartili yerel seçimlerde islami selamet cephesi (FIS) yaklaşık 8,5 milyon seçmenin % 54’ünün oyunu aldı. Bunun üzerine Ulusal halk meclisinin yenilenmesi istendi. Uzun süre direnen Şadli Bin Cedid, 1991 başında, seçime gidileceğini açıkladı. 27 aralık 1991 de yapılan genel seçimlerin ilk turunda FIS 430 sandalyenin 180'inini kazanarak beklenmedik bir başarı elde etti. Bunun üzerine ülkedeki laik güçler demokrasinin korunması için harekete geçtiler, Cezayir şehrindeki gösterilere 1 300 000 kişi katıldı. 11 ocak 1992'de Şadli Bin Cedid görevinden istifa etti. Kurulan Yüksek Devlet konseyi yönetime geçici bir süre için el koydu ve seçimler donduruldu. Şubat 1992’de sıkıyönetim ilan edildi, mart ayında FİS kapatıldı. Yüksek Devlet konseyi’nin başına getirilen Muhammet Budiaf 29 haziranda bir suikast sonucu öldürüldü. Konseyin diğer 4 üyesi, Belaid Abdüsselam’ı hükümeti kurmakla görevlendirdiler. Böylece bir olağanüstü hal rejimi kurulmuş oldu.

Kaynak: Büyük Larousse


Safi 4 Temmuz 2016 03:35

1 ek

KURUMLAR


8 eylül 1963 tarihli Cezayir anayasası, haziran 1965 hükümet darbesinden son Cezayir sokaklarında ra yürürlükten kaldırıldı, 22 kasım FIS militanlarının gösterisi (1992) 1976'da ilan edilen yeni bir temel yasayla on bir yıl süren fiili hükümet dönemi sona erdi. Bu temel yasa, 27 haziran 1976 referandumuyla kabul edilen "Ulusal şart"ta belirtilen ilkelere uygun olarak "Cezayir toplumunun temel örgütlenme ilkeleri" saptadı. Rejimin sosyalizme yöneldiği açıklandı, Ulusal kurtuluş cephesi (FLN) tek yasal siyasal güç oldu ve İslamiyet, devlet dini ilan edildi.

Kurumlar, yetkilerin devlet başkanında toplanmasının derin izlerini taşır. Devlet başkanı, devletin ve (genel sekreteri olduğu) partinin “yönetim birliği"ni temsil eder. FLN’nin önerisi üzerine, genel oyla beş yıl için seçilen devlet başkanı, siyasal ve cezai bakımdan mutlak olarak sorumsuzdur. Cumhurbaşkanı, bir başbakanın "yardımı" ile ülkenin genel siyasetini saptar; icrai karar alma yetkisi vardır ve silahlı kuvvetleri yönetir. Ulusal halk meclisi’ni dağıtabilir, anayasa değişikliği önerme hakkına sahiptir ve “ulusal önem"deki her sorun için referanduma başvurabilir. Ağır bunalım durumunda olağanüstü yetkileri vardır. Bakanlar yalnız devlet başkanına karşı sorumludur. Ulusal halk meclisi'nin elindeki yasama yetkisi oldukça sınırlıdır. Meclis tatildeyken, bu yetki cumhurbaşkanı tarafından kullanılır.
Alıntıdaki Ek 52405

Çok kuramsal bulunan, iktisadi gerçeklere uymadığı ileri sürülen "Ulusal Şart", aralık 1985'te değiştirildi. 16 ocak 1986’ da halkoylamasıyla yürürlüğe giren yeni "Ulusal Şart” ile, "pragmatik sosyalizm" uygulanması, devlet sektörünün tamamlayıcısı olarak özel sektörün desteklenmesi, sosyal adaletin güvence altına alınması, üretici çabaların ödüllendirilmesi ve halkın temel gereksinmelerinin öncelikle karşılanması ilkeleri kabul edildi. Bir yandan devlete yön veren temel ilke olarak islamın rolü belirtilirken, öte yandan da İslam ilkelerinin çağdaş toplumun gereksinimlerine göre uygulanması gerektiği vurgulandı.
1989 yılında yapılan referandum sonucu kabul edilen yeni anayasayla rejimin sosyalist niteliğine son verildi. Kuvvetlerin ayrılığı ilkesi kabul edildi, ordunun yetkileri sınırlandırıldı ve çok partili sisteme geçildi.

EDEBİYAT


Cezayirliler'in transız dilindeki edebiyatı.


Halkın fransızca konuşmaya zorlanması ve öğretim dilinin fransızca olması, yavaş yavaş fransızca yazan Cezayirliler'in yetişmesine yol açtı. Böylece, sözlü arap ve berberi edebiyatıyla yazılı arapça edebiyatın yanı sıra, fransızca dilinde yazılan ancak transız etkisi altında kalmayan bir edebiyat ortaya çıktı. Bu nedenle söz konusu edebiyatın belirgin özelliği vurgulanmak istenirse, yazıda fransız, anlatımda Cezayirli olduğu söylenebilir.

Ben Chörif’in 1920'de yayımlanan Ahmed Ben Mostapha, goumier, adlı yapıtı, Cezayir edebiyatının fransız dilinde yazılan ilk romanıdır. Bunu, Hadj Hamou' nun, Zohra, la femme du mineur (1925) adlı romanı İzledi. Bu ilk dönemin (1920 -1950) romanları, birkaç istisna dışında Fransa ile bütünleşme siyaseti doğrultusundadır. Jean Amrouche (1906-1962) dışındaki şairler, parnasyenlere öykünmüşlerdir.

Yaklaşık olarak 1950-1956 arası, Cezayir halkının ve Cezayirli yazarın kimliğinin araştırıldığı, gerçeklerin görülmeye başlandığı bir huzursuzluk dönemidir. Mouloud Feraoun (1913-1962), ie Fils du pauvre (1950) ve la Terre et le Sang (1953) adlı yapıtlarıyla tanındı. Ama cezayirlilik sorununu ortaya koyan Mohammed Dib oldu (doğm. 1920). Dib’in en ünlü yapıtı, la Grande Maison (1952), l'incendie (1954) ve le Metier A tisser (1957) adlarını taşıyan romanlarının oluşturduğu üçlüdür. Bu kitaplarında Dib, yoksulluk içindeki köylüleri ve dokuma işçilerini ele aldı. Mouloud Mammeri (doğm. 1917), la Colline oubliâe (1952) adlı yapıtında, dağlarda yaşayan genç kuşağın sıkıntısını anlattı. Malek Ouary le Grain dans la meule (1956) adlı yapıtında, Fransızlar gelmeden önce de Cezayir toplumunun değerleri olduğunu ortaya koydu. Cezayirli yazarlar, artık öğrendikleri bir dersi tekrar lamıyor, bir farkı vurgulamaya çalışıyorlardı.

1 kasım 1954'te ulusal kurtuluş savaşının başlamasıyla yeni bir döneme, on iki yıl boyunca sürecek olan mücadele edebiyatı dönemine girildi. Kateb Yacine’in(doğm. 1929) 1956'da yayımlanan ve Cezayir'in kimlik sorununu, hemen hemen psikanalitik sayılabilecek bir düzleme oturtan Nedjma adlı yapıtı, edebi tür kavramını alt üst etti. Aynı yıl Malek Haddad, te Malheur en danger adlı şiir kitabıyla yeni bir şiir akımı başlattı. Henrı Kröa, Jean Senac (1926-1973) [Matinale de mon peuple, 1961], Bachir Hadj Ali (Chants pour le onze decembre, 1961), Boualem Khalfa, Anna Greki (Algerie, capitale Alger. 1963), Hocine Bouzaher ve Djamal Amrani gibi şairler bu akıma katıldılar. Dahası, şiir, roman türünü geri plana itti. Bununla birlikte, M. Haddad, Reda Falaki (te Milieu et la Marge, 1964), Mouloud Mammeri (l'Opium et le Bâton, 1965) ve özellikle, kıyamet gününden söz eder gibi savaşı ele alan Mohammed Dib (Gui se souvient de la mer, 1962) gibi romancılar dikkati çektiler. Aynı dönemde. Assia Djebar kadın hakları için mücadele etmeye başladı (la Soif, 1957; les impatients, 1958; les Enfants du nouveau monde, 1962). Olaylara tanıklık niteliğinde bir edebiyat da bu dönemde doğdu: Djamal Amrani (te TĞmoin, 1960), Mouloud Feraoun (Journal, 1962), 1985’te başbakan olan Ahmed Taleb ibrahimi (,Lettres de prison, 1966). Mostefa Lacne- raf'ın 1'Algerie, nation et societe (1965) adlı denemesi de bu dönemde yayımlandı.

Bağımsızlıktan yaklaşık iki yıl sonra, eski temaların ve tarzların gözden geçirildiği yeni bir dönem başladı, savaş edebiyatı durakladı. Mohammed Dib, son derece kişisel (Dieu en Barbarie. 1968), zaman zaman da zor anlaşılır (Habel, 1977) yapıtlar verdi. Kateb Yacine, bağımlı tiyatro çerçevesinde (te Çerde des reprâsailles, 1959) konuşma diliyle oyunlar yazdı. 1968’den sonra, Mourad Bourboune (doğm. 1938), te Müezzin adlı romanıyla tabuları yıkmaya çalışırken, Rachid Boudjerda, düşünsel ve toplumsal aldatmacaları ortaya koydu (la Röpudiation, 1969; l’Eseargot entâtb, 1977). Nabile Farös, biçimsel araştırmalara ağırlık verdiği romanlarında (Memoire de l’absent, 1974), çoğulculuğu ve dış dünyaya açılmayı savundu. Ali Bouhmadi (le Village des asphodeles, 1970) ve Mouloud Achour (les Dernidres Vendanges. 1975) gibi yazarlar Nabile Farös'in yolundan gittiler. Şairler arasında Noureddine Aba, Hamid Tibouchi, Tahar Djaout, Malek Alloula dikkati çekti. Şairlerin en genç olanları, kimi zaman çiğ bir dille bütün kalıplaşmalara karşı çıktılar. Felsefe ve toplumbilim, Abdallah Mazouni(Culfureet enseıgnement en Algerie, 1969) ve Fadela M'Rabet (les Algeriennes, 1967) ile gelişti. "Ulusal yayınlar”, edebiyat yapıtlarının yanı sıra, arâpça ve fransızca üniversite kitapları da yayımlamaktadır.

Arap dilinde edebiyat.


Sömürgecilik süresince arapça gelişememişti. XIX. yy.’da, emir Abdülkadir (1808-1883), gizemci yazı ve şiirleriyle, klasik arap edebiyatının son temsilcilerinden biridir. XX. yy.'da, 1925-1930 arasında, şiir antolojileriyle ve ibn Badis'in (1889-1940) çevresinde toplanmış reformcu ulemanın çabalarıyla arapçanın rönesansı başladı. Bu dönemde de edebiyat demek, özellikle şiir demekti (Muhammet Leyd Halife, 1904 -1979); bunun yanı sıra birkaç seçkin tarihçi de yetişti: Tevfik el-Medeni (doğm 1899), Mübarek el-Milli (1897-1945).

Kurtuluş savaşı ve bağımsızlık,
arapça edebiyatın gelişimini hızlandırdı. Müfdi Zekeriya (1913-1977), milli marş Kasa man'ı (Ant) yazan Muhammet el-Ekdar Abdülkadir Şeyhi, Abdûlkasım Hammar, Abdullah Şeriat (Cendres [fr. çev.], 1969), Salah Hareli (Atlas des mirades (fr. çev.], Konuları ele alan romancılar içinde en ünlüleri Mirzek Bektaş ve İsmail Gammukat' tır. Oyun yazarlarının sayısı çok değildir: A. Medvi, A. Dudu, T. Vattar. Buna karşılık, Kateb Yacine'in konuşulan arapçayla yazdığı oyunlar, halkın büyük beğenisini toplamaktadır. Üniversite öğretim üyeleri, Cezayir edebiyat tarihi (M. et -Temr) ya da edebi türler üzerine (A. Rakibi, A. Sadullah, Ş. Harafi) arapça kitaplar yayımladılar. Arapçanın sanat ve kültür dili olarak gelişmesi yolunda harcanan sistemli çabalar, Cezayir’i yeni bir müslüman-arap ülke kimliği kazanmaya yönelterek bu edebiyatın zenginleşmesine katkıda bulunacaktır.

1968, Âhlam Müsterhani (Au havre des jours [fr. çev.], 1972), Ahmet Hamdi, Abdülali Razagi, Bahri Hamri, Ömer Ezrec gibi şairler zengin bir edebiyat yarattılar. Hikâye dalında Rıza Huhu (1911 -1956) gibi birkaç yazar başarılı yapıtlar verdiler. Ama asıl yenilik, arapça romanın gelişmesiydi. Abdülhamit bin Hadduka (doğm. 1929), köy yaşamını konu edinen romanlar yazdı (le Vent du sud [fr. çev.], 1971;la Fln cf'lıler [fr. çev ], 1975), daha sonra Cezayir kentini ele aldı (Mirages [fr. çev.), 1980). Sosyalist gerçekçilik, Tahir Vattar (doğm. 1936) ile (l'As [fr. çev.], 1974; le Söisme [fr. çev.], 1974) etkisini duyurdu. Hâlâ Kurtuluş savaşı'nı anlatan birkaç roman görülmekle birlikte, arap romanlarının konusu genellikle güncel sorunlardı: toplumsal değişimler, zihniyet değişiklikleri, iktisadi zorluklar.

SİNEMA


50’li yılların sonuna doğru, Cezayir savaşı sürerken, yeraltında ve direniş örgütleri içinde doğan Cezayir sineması, ulusal bağımsızlığın ilk yıllarında giderek bir altyapıya kavuştu. 1964'te, Ulusal sinema merkezi ile Cezayir sinematek'i kuruldu. 1967’de devlet başkanının bir kararnamesiyle Ulusal sinema merkezi ikiye ayrıldı: genel mevzuat, film denetimi ve sinema programlarından sorumlu Cezayir sinema merkezi ve planlı ulusal film yapımcılığının finansmanından sorumlu Ulusal sinema ticaret ve sanayi bürosu. 1969'da bu örgüte filmlerin yapım ve dağıtım tekelinin sorumluluğu da verildi. 197rt'te buna, o güne dek, 1963’te kurulan Cezayir haber filmleri bürosunun görevi olan haber filmleri yapımı da eklendi. Genç sinemacıların yetişmesinde Cezayir radyo-televizyon kurumu'nun rolü büyük oldu. Bu kurum çevresinde yaklaşık 15 yılda oluşan küçük bir sinemacı çekirdeği filmler yapıldıkça ortaya çıkan kimi çelişkileri çözmeye çalıştı; Cezayir sineması ulusal kimlik arayışı içinde, İslam gelenekleri, sosyalist ilericilik ve batı toplum modelinden etkilendi. 1972'de, bir grup sinemacı, toprak devrimine ilişkin filmler yaparken, kimileri de daha iyi dağıtılan, ama yapım giderleri yönünden tepkiler toplayan pahalı filmlerle Cezayir sinemasının adını duyurdular.

Cezayir sineması 1975'te, Muhammet Lahdar Hamina’nın Ateş yıllarının öyküsü (Chronique des annöes de braise) filmiyle Cannes şenliği büyük ödülü'nû kazandı. Buna karşılık, daha gösterişsiz başka filmler, gelişmekte olan bu ülkede, halka dönük sinema sanatının olgunlaştığını tam anlamıyla kanıtladı. Cezayir, Mısır'dan sonra, arap dünyası ve Afrika'nın film yapım ve gösterim düzeyi en gelişmiş ülkesi oldu. En önemli yönetmenler arasında şu adlar sayılabilir: Ahmet Raşidi (doğm. 1938): l'Aube des damnâs, 1965; l'Opium et le Bâton, 1969; Ali au pays des mırages, 1978; Muhammet Lahdar Hamina (doğm. 1934): le Vent des Aurâs, 1965-66; DĞcembre, 1972; Ateş yıllarının öyküsü (Chronique des annâes de braise), 1975; Vent de sable, 1982; Muhammet Buamari (doğm. 1941); Kömürcü (le Charbonnier), 1972; l'Hâritage, 1974; Seyit Ali Mazif (doğm. 1943): Sueur nolre, 1970; les Nomades, 1975, Lalla et les autres, 1977; Muhammet Süleyman Riad (doğm. 1932): la Voie, 1968, Güney Rüzgârı (Vent du Sud), 1975; AbdülazizTolbi (doğm. 1937): Noua, 1972; Mustafa Bedi (doğm. 1928): l'Ennemi public (le Charlatan), 1969; la Mort de Hassan Tero, 1974; Merzak Alluaş (doğm. 1944): Omar Gatlato, 1976; Ahmet Lallem (doğm. 1940): Zone interdite, 1974; Barriöres, 1977; Lamin Merbah (doğm. 1946): les Spoliateurs, 1972: les Deracinös, 1976; Musa Haddad (doğm.1937): les Enfants de novembre, 1975; Muhammet Zinet (doğm. 1932): Alger in- solite, 1971; Muhammet iftisen (doğm. 1943): Journal dün jeune travailleur, 1972; Ali Galem (doğm. 1943 - Fransa'da yaşıyor): Mektoub, 1970; l'Autre France, 1975

CEZAYİR

,
ar El-Cezair,
Cezayir'in başkenti ve vilayet (il) merkezi.
Nüfusu 1 483 000 (1987), başkent işlevinin sonucu olan üçüncü kesim etkinlikleri, yerleşme alanındaki sanayileri ve Cezayir devletinin kurulmasındaki tarihsel rolü bakımından, ülkenin başlıca kentidir.
Cezayir’de, büyük bir başkentin çeşitli etkinlikleri toplanır: siyasal etkinlikler (bakanlıklar, büyükelçilikler, yönetim organları); kültür etkinlikleri (üniversiteler, yüksekokullar, gazeteler); parasal etkinlikler (büyük devlet şirketlerinin, bankaların merkezleri). Ulaşımın da merkezidir: deniz limanı (günümüzde yetersiz kalmaktadır); karayollarının ve demiryollarının kavşak noktası; uluslararası Darülbeyza havalimanı (yılda 2 milyonu aşkın yolcu). Sömürge döneminin sona ermesinden bu yana kentte ve çevre belediyelerde çeşitli sanayiler gelişmiştir: petrol arıtma; dönüştürme metalürjisi; otomobil yapımı; tarıma dayalı besin sanayisi; yapı sanayisi...

Anakentte ve çevre belediyelerde nüfus süreKİi artmakta ve çoğunlukla elverişsiz koşullarda (eski semtlerde [eski gecekondu semtleri, yeni plansız semtler] yığılma) yerleşmektedir: 1962'den bu yana, 200 000 avrupa kökenlinin göçmesine karşın, nüfusun 3 kat arttığı sanılmaktadır. Bu artış sonucunda, birçok toplumsal sorun (konut sorunu; sağlık koruma ör lemleri sorunu; su sorunu; suçların artması sorunu; trafik sorunu) ortaya çıkmıştır.

Çelişkilerle dolu bir kent olan Büyük Cezayir, Sahil tepelerine yaslanır ve Burç el-Bahri burnuna kadar uzanan geniş bir körfeze bakar. Kent sömürge öncesi dönemden kalma eski semtleri (Kasba), orta kesimde ya da kent yakınında sömürgecilerin kurduğu semtleri (Bab el-uved, Belcourt), körfeze egemen tepelerdeki güzel semtleri, D.'ya doğru da sanayi semtleri ve yakın dönemde kurulmuş işçi banliyölerini (Hüseyin Dayı, El Harraş, Ruviba) kapsar.

TARİH.


Cezayir önceleri küçük bir pön ticaret merkeziydi, daha sonra Romalılar' ın eline geçti, ardından, birbirini izleyen istilalarla yıkıldı. Ziri hanedanından prens Buluggin 980'e doğru kenti yeniden kurdu Huzursuzluklarla dolu bir siyasal yaşama karşın, o tarihten başlayarak Cezayir, Akdeniz’in her yanıyla ilişkisi olan canlı bir ticaret merkezi haline geldi. 1492'ye doğru Gırnatr'dan kaçan moriskoların buraya gelmesi sonucunda, kentte korsanlık gelişti; isoanyollar 1514'te körfezdeki başlıca adacığı (Pehon) ele geçirince, Barbaros kardeşlerden yardım istendi: 1516’da kenti işgal eden Barbaros kardeşler (Baba Oruç ve Hayrettin) OsmanlI imparatorluğu’nun himayesine girince, kent imparatorluğun metbuluğunu büyük ölçüde kabul eden Cezayir devleti'nin başkenti oldu. 1541'de Kari V kenti kuşaftıysa da, almayı başaramadı. Yeniçerilerle denizci reisler arasında bazı çekişmeler patlak vermesine karşın Cezayir, korsanlığın en parlak döneminde (XVII. yy.) büyük ölçüde zenginleşti. Kasaba' daki kalenin eteklerinde uzanan kent, bütün yamaçları kapladı ve saraylarla, camilerle süslü, zengin ticaret semtleri deniz kıyısında yayıldı. 4 temmuz 1830'da Bourmont komutasındaki Fransızlar kenti aldılar, 1830'dan sonra, eski anıtlar yok edildi ve yerlerine Avrupa türü askeri ve yönetsel yapılar kuruldu. Bir süre bir garnizon kenti görünümü alan Cezayir, 1880' den sonra gelişti ve büyük bir şarap pazarı, mali bir merkez ve büyük bir liman durumuna geldi.

ikinci Dünya savaşı sırasında Müttefik kuvvetleri, 7 kasım 1942'de Cezayir'e çıkarma yaptılar. Çıkarmaya pek az direnen transız birlikleri çok geçmeden Müttefik devletler safında savaşa katıldılar.
General Darlan’ın 24 aralık 1942'de öldürülmesinden sonra, general Mirand, Kuzey Afrika'nın askeri ve sivil başkomutanlığına getirildi. Müttefik devletler arasında yapılan Casablanca konferansı sonucunda (nisan 1943), general de Gaulle, 3 haziran 1943'te kurulan Fransız ulusal kurtuluş komitesi'nin ("Cezayir komitesi” denir) başkanlığını Giraud ite paylaştı. Ama çok geçmeden de Gaulle tek başına komitenin başkanı oldu. Cezayir, Fransız Cumhuriyeti geçici hükümetinin, Kurtuluş’tan sonra Paris’e gitmesine kadar (ağustos 1944) "özgür Fransa'nın başkenti” olarak kaldı.

Kent, "Cezayir savaşı" (kasım 1954 -temmuz 1962) sırasında,


Cezayir Ulusal kurtuluş cephesi'nin (FLN) başlıca merkezlerinden biriydi. Bu savaşta Cezayir kentinde geçen başlıca olaylar şunlardır: FLN’nin kentteki yeraltı eylemlerinin, general Massu ve 10. paraşütçü tümeni tarafından denetim altına alınması (ocak -eylül 1957); 13 mayıs 1958'de bir Halk kurtuluş komitesi'nin kurulması sonucu IV. Cumhuriyet'in çökmesi ve general de Gaulle'ün yeniden işbaşına gelmesi; de Gaulle'ün sorunları görüşmelerle çözme siyasetine tepki olarak 24 ocak 1960'ta, kentte barikatların kurulması. General Salan, Challe, Jouhaux ve Zeller'in 22 nisan 1961’de yaptıkları “Cezayir darbe"si, bu siyasete karşı gerçekleştirilen son askeri girişimdi. Darbenin kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Cezayir'deki Fransızlar'ın bağımsızlığa karşı direnmeleri, gizli silahlı örgütün umutsuzca giriştiği terör hareketleri biçiminde kendini gösterdi. 1962 temmuzunda Cezayir kenti, bağımsız Cezayir'in başkenti oldu.

GÜZEL SANATLAR.


Büyük ölçüde Türkler döneminde kurulan bu "arap" kentinde bir bütünlük göze çarpar. Yalnızca, 1006 yılında yapılmış güzel bir minberle süslü Ulucami (XI. yy.) daha önceki döneme aittir. Dinsel yapılar Anadolu ya da İstanbul mimarlık anlayışını yansıtır (Balıkpazarı camisi, 1660). Kare biçiminde, merkezi bir pationun çevresinde akılcı bir düzenlemeyle inşa edilmiş kent konutları ve villalar, hoş bir görünüm sunar. Fayansların ve mobilyaların büyük bir bölümü Avrupa’dan getirtilmiştir. Başlıca müzeler: Tarihöncesi ve etnografya müzesi, Antikçağ ve İslam eserleri müzesi, Güzel sanatlar müzesi.

CEZAYİR


(Vilayet EL-), Cezayir'de il:
272.97 km2;
1 699 043 nüf. (1987).
Cezayir, uzun ya da kırık hava türü bir ağıt (Cezayir marşı) ve bu ağıt eşliğinde, daha çok kadınlar tarafından oynanan karşılama türü bir halk oyunu. Ağıtın sözleri ve oyunun figürleri, Cezayir'e gidip dönmeyenlere duyulan özlemi dite getirir.
Cezayir arap konferansı, ekim 1973 israil-arap çatışmasının ertesinde, Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni durumu incelemek amacıyla 26-28 kasım 1973 arasında toplanan konferansta, toplantıyı boykot eden Irak ve Libya devlet başkalarının dışında, tüm arap ülkelerinin devlet başkanları bir araya geldi. Ürdün, kral Hüseyin'in hükümet başkanı tarafından temsil edildi. Cezayir konferansının aldığı en önemli karar, Ürdün’ün muhalefetine karşın, Filistin kurtuluş örgütü'nü (FKÖ) Filistin halkının tek temsilcisi olarak tanımasıdır.

CEZAYİR BÖLGESİ


Cezayir'de bölge, ülkenin orta kesimini, yani sömürge dönemindeki Cezayir yönetim bölgesini içine alır.
Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti, Cezayir ulusal kurtuluş hareke- ti'nin yürütme organı. 19 eylül 1958'de Ulusal kurtuluş cephesi tarafından kuruldu. Başkanlığına Ferhat Abbas, sonra Bin Hedda getirildi (1961). Geçici hükümet, 1962'de dağıtıldı.

CEZAYİR havzası,


Akdeniz'in batı kesiminde, ispanya, Fransa, İtalya yarımadası ve Cezayir ile sınırlı üçgen havza; 240 000 km2. En derin yeri; 2 800 m. Yakın dönem tortul örtüsü (çok sayıda tuz kubbesinden oluşur) altında, yaklaşık bir km’lik evaporit bulunduğu saptanmıştır.

CEZAYİR KESİMİ


a XVIII. yy.’ın sonlarına doğru Cezayirli gemicilerin giyiminden esinlenerek oluşturulmuş ve Yeniçeri ocağı'nın kaldırıldığı tarihe değin (1826) kullanılmış bir giyinme biçimi.

—ANSİKL. ilkin, gemiciler arasında kullanılan bu giyinme biçimi, giderek her kesimden genç arasında moda oldu. Cezayir kesiminde, başa sarık sarılır, bele hint ya da İran şalından kuşak dolanırdı. Üstte genellikle bürümcükten yapılmış bir gömlek olur, önü iliklenmez bele değin açık bırakılırdı. Üzerine cepken", camadan ya da fermene giyilir, bunlar giyenin durumuna göre kadife, çuha vb. kumaşlardan yapılır, çoğu zaman da sırma, sim vb. ile işlenirdi. Kimi zaman cepken çıplak ten üzerine de giyilir, bu durumda sine’ perçemi bırakılırdı. Altta cepkenle aynı kumaştan ya da ak dimiden, boyu dizi aşmayan, ağı körüklü bir çakşır bulunurdu. Yazın ayaklara bir şey giyilmez ya da ayağa arkası kısa, önü ancak parmak uçlarını örten bir yemeni geçirilirdi. Beldeki kuşağın arasına yatağan bıçağı sokulur, ucu dışarıda dururdu. Bazen, bıçağın hemen yanına bir de tabanca konurdu. Kışın üste yünden yapılmış bir bornoz alınırdı.
Bir tür bıçkın giyimi olarak bir dönem çok moda olan Cezayir kesimi, 1826'dan sonra kullanılmaz olmuştur.

CEZAYİR LEHÇESİ


a. Cezayir'de birçok değişik ağıza ayrılan arap mağrib lehçesi.

Cezayir ocakları,


XVI. yy.'da OsmanlI Türkleri'nin Cezayir ve Tunus'ta kurdukları denizci örgütleri. Asker gereksinimi çeşitli ülkelerden, özellikle Aydın, Antalya yörelerinden ve Rodos'tan toplanan gönüllülerle karşılanan bu ocaklardan çok ünlü denizciler yetişti. Akdeniz’de türk egemenliğinin kurulmasında önemli katkıları olan bu ocakların başında bulunanlar dayı adıyla anılırdı. Önceleri yabancı donanmalara karşı başarılar elde eden ocaklarda, daha sonra merkezi yönetimin zayıflaması ve dayıların bağımsız davranışlara yönelmeleri üzerine disiplin bozuldu. Bu arada, ocaklar da görevlerini yerine getiremeyince, XIX. yy.'dan başlayarak bölge, giderek hıristiyan devletlerin denetimine geçti, ocaklar ortadan kaldırıldı.

Cezayir şairleri,


XVI - XVIII. yy.'larda Kuzey Afrika'da Garp (Mağrib) ocaklarında yetişen türk saz şairlerine verilen ad. XVI. yy.’da, Akdeniz'de dolaşan türk denizcileri arasında saz şairleri de yer alıyordu. Cezayir’deki askeri ocaklarda yetişen bu şairler, önemli tarihsel olayları, deniz savaşlarını konu edindiler. Avrupa donanmalarına karşı kazanılan zaferleri anlattılar. Cezayir kahramanlarına övgü ve cenk şiirleri yazdılar. Anadolu'da ürün veren halk şairleri gibi âşık atışmaları yaptılar. Aralarından yetişen Oğuz Ali, Turgut Reis'in ölümü üzerine bir mersiye yazdı (1565). Geda Muslu, Cezayir gemilerinin bir İspanyol kalyonunu ele geçirmeleriyle ilgili (1609) bir şiir söyledi. Cezayir ocağından Çırpanlı, Armutlu, Kul Çulha Akdeniz’in ünlü kahramanı Murat Reis için şiirler yazdılar: “Bilen Gazi Murat Reis'i der bak / Resulullah sancağını çeker ak / Denizde karada yardımcısı hak / Gerçek Mağrib erlerinin velisi" (Çırpanlı).

Kayıkçı Kul Mustafa Cezayir'e ve Murat Reis'e övgüler yazdı ("Kalktı yelken eyledi Murat Reis / Baş başa düşmana varırım demiş / Vaktinize hazır olun gaziler / Ya ser verir ya ser alırım demiş”). Benli Ali, Fransızlar tarafından Cezayir'e yapılan bir saldırıyı aruzla yazdığı şiirinde konu edildi. Murat IV döneminin ünlü saz şairlerinden Kuloğlu, koşmalarında Cezayir'de katıldığı deniz savaşlarını anlattı. XVIII. yy.'da Garp ocaklarında yetişen en usta âşıklardan sayılan Nakdi, ispanya, Portekiz, Nemçe'nin birleşip saldırmasını anlattı. Seferlioğlu da şiirlerinde aynı havayı yansıttı. Nakdi ile Seferlioğlu’nun deyişlerinden önemli bir kısmı Osmanoğlu Koca Mehmet Paşa'nın Cezayir ocağında dayı olduğu döneme aittir (1766-1791), Mağriplioğlu ve Kara Hamza vb. XVIII. yy.'ın tanınan Cezayir şairlerindendir.

Cezayir ulusal hareketi,


aralık 1954'te Mesali Hac tarafından kurulan Cezayir’deki ulusalcı parti. 1946’da kurduğu "Demokratik hürriyetlerin zaferi için harekef'in, ağustos 1954'te bölünmesinden ve transız makamları tarafından 5 kasım 1954'te feshedilmesinden sonra "Ulusal kurtuluş cephesi” önderleriyle çatışmaya giren Mesali Hac, Cezayir ve Fransa'daki yandaşlarını "Cezayir ulusal hareketi" içinde bir araya getirdi. Fransa' ya karşı eylemi, "Ulusal kurtuluş cephesi" ile ortak bir zeminde örgütlemeyi amaçladı; ancak kısa süre sonra “Cezayir ulusal hareketi” ile "Ulusal kurtuluş cephesi” üyeleri arasında Cezayir'de (Meluza katliamı, mayıs 1957) olduğu kadar Fransa’ da da bir çarpışma başladı. "Cezayir ulusal hareketi", etkisini giderek yitirdi, 1962 yılındaki görüşmelere alınmadı.

Kaynak: Büyük Larousse


Safi 4 Temmuz 2016 03:43

1 ek

Cezayir


Cezayir, Afrika'nın kuzeydoğusunda, Ak­deniz kıyısında kurulmuş bağımsız bir cumhu­riyettir. Doğusunda Tunus ve Libya, güney­doğusunda Nijer, güneybatısında Mali ve Moritanya, kuzeybatısında Fas yer alır. Batı Sahra ile batıda dar bir sınırı vardır. Az sayıda doğal limanı olan Cezayir'in Akdeniz kıyıla­rındaki toprakları verimlidir. Hemen bu top­rakların arkasında Atlas Dağları'nın bir kolu olan Tel Atlasları uzanır. Daha iç bölgelerde ise, göller ve bataklıklarla birbirinden ayrılan yüksek ovalar bulunur. Güneye doğru gittik­çe Atlas Dağları'nın bir başka kolu olan Sahra Atlasları, Sahra Çölü'nün kuzey sınırını çizer. Cezayir topraklarının üçte ikisini Sahra Çölü kaplar. Güneydeki bu geniş çorak bölge, 1956'da büyük petrol yatakları bulununcaya kadar boş ve değersizdi. Gelişen petrol ve doğal gaz sanayisi Sahra'yla birlikte tüm ülkeyi büyük ölçüde değiştirdi.
Alıntıdaki Ek 52406

Cezayir'de taşımacılığa ve ulaşıma elverişli olmayan akarsulardan, daha çok sulamada yararlanılır. Şelif Irmağı ülkenin öbür ırmak­ları gibi yüksek ovalardan doğar ve Tel Atlasları arasından geçerek denize ulaşır. Cezayir genelde kurak bir ülkedir. Akdeniz' in nemli rüzgârlarına açık olan kıyı şeridi yağmur alır. Sağanakların günlerce sürdüğü yağmur mevsimi dışında sıcak ve yağışsızdır. Tropik iklimin görüldüğü güney bölgesinde yaz ayları çok sıcak geçer. Tel Atlasları'nda yaprak dökmeyen, kalın kabuklu meşe ağaç­larından oluşan güzel ormanlar vardır. Bir çöl bitkisi olan alfa ve başka ot türleriyle kaplı yüksek ovalarda sürüler otlatılır.

algeriamap
  • Cezayir’e ilişkin bilgiler
  • Yüzölçümü: 2.381.741 km²
  • Nüfus: 23.849.000 (1988)
  • Başkent: Cezayir
  • Yönetim biçimi: Cumhuriyet
  • Doğal yapı: Verimli kıyı bölgesini çevreleyen yüksek dağlar, ormanlar, boş alanlar ve çöller.
  • Başlıca ürünler: Buğday, arpa, tütün, şarap, mey­ve, şişemantarı, demir, çinko, kurşun filizi, apatit taşı, çimento, pik, doğal gaz ve petrol.
  • Başlıca kentler: Cezayir, Oran, Konstantin, Annaba, Sidibel-Abbes, Telemsen, Skikda.
  • Eğitim: 6-14 yaş arası çocukların yüzde 60'ı okula gitmektedir.
Cezayir'de panter, çakal, sırtlan, yabandomuzu gibi yabanıl hayvanlar ile çeşitli ceylan türleri bulunur. Sahra Çölü'nde boynuzlu engerek yılanları ve akrepler oldukça boldur.

Nüfusun yüzde 80'ini Araplar oluşturur. En büyük azınlık olan Berberiler Cezayir'in en eski halkıdır. Gerek Araplar, gerek Berberi­ler Müslüman'dır. Nüfusun küçük bir bölü­münü de Fransızlar, İspanyollar ve İtalyanlar oluşturur. En yoğun yerleşim kıyı düzlükle­rinde ve Tel Atlasları'ndadır. Sulak olan bu bölgelerde bahçecilik ve tahıl tarımı oldukça gelişmiştir. Birçok insanın geçimini hâlâ çift­çilikle sağlamasına karşın, kentlere doğru yavaş ama sürekli bir göç vardır. Daha güneyde, Sahra Çölü'ndeki vahalarda göçebe kabilelere rastlanır. Avrupalılardın büyük bir bölümü, Cezayir 1962'de bağımsızlığını ka­zandıktan sonra, ülkeden ayrıldı. Resmi dilin Arapça olduğu Cezayir'de Fransızca da ko­nuşulmaktadır.
Cezayir'in başlıca ürünleri buğday, arpa, yulaf gibi tahıllar ile tütün, üzüm ve zeytindir. Devlet çiftliklerinde şarapçılık yapılır ve zey­tinyağı üretilir. Ayrıca incir, portakal ve kayısı gibi meyve türleri de vardır.

Fosfat, cıva, demir, çinko ve kurşun ülke­nin başlıca madenleridir. Bunlardan başka zengin petrol ve doğal gaz yatakları bulunur. Başta petrol ve doğal gaz olmak üzere, bazı madenler ve şarap dış ülkelere satılır. Bunlara karşılık pamuklu ve yünlü dokumalar, demir-çelik, kömür ve işlenmiş ürünler alınır. Bu ticaretin çoğu modern bir liman kenti olan başkent Cezayir, Oran ve Annaba liman­ları üzerinden yapılır. Başlıca ihraç ürünü olan petrol borularla Arzev, Bejaia, Skikda ve Tunus'taki Skhira limanlarına ulaştırılır. Doğal gaz ise Arzev, Oran, Skikda ve Ceza­yir'e pompalanır. Demiryolları Fas sınırın­dan Tunus'a kadar uzanır.

Tarih


Fenikeli tüccarlar İÖ 1200'de Cezayir'in Ak­deniz kıyılarına yerleştiler. Bugün Tunus sı­nırları içinde kalan Kartaca Fenikeliler'in en önemli kentiydi; daha sonra Kartaca İmparatorluğu'nun başkenti oldu. Kartaca'yı ele geçiren Romalılar Cezayir'i denetimleri altına aldılar. Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda çö­künce, Vandallar ve Bizanslılar bölgeyi ele geçirdi. Böylece Kuzey Afrika'nın bu kesimi Hıristiyanlık etkisine girdi. Ne var ki, İS 7. yüzyılda Araplar'm gelmesiyle İslam dini yaygınlaştı. 16. yüzyılda Oruç Reis ve kardeşi Hızır Reis'in katkısıyla Osmanlı egemenliğine giren Cezayir 300 yıl boyunca Osmanlı İmpa­ratorluğu'nun bir eyaleti oldu. O yıllarda, Cezayir kenti başta olmak üzere, kıyılar Berberi korsanların egemenliğindeydi. Ber­beri korsanlar özellikle 17. yüzyılda güçlene­rek Cezayir'i bir köle ticareti merkezi duru­muna getirdiler. Ama bunların gücü zamanla kırıldı. Cezayir 1830'da Fransızlar'ın eline geçti ve 1848'de Fransız toprağı ilan edildi. Fransızlar ile Cezayirli yurtseverler arasında kanlı çatışmalar oldu. Yıllarca süren bu çatış­malarda çok sayıda insan öldü, birçok Cezayir köyü yakılıp yıkıldı. Zamanla kıyı şeridinde oturanların çoğunluğunu Avrupalı Hıristiyan­lar oluşturdu. Fransızlar yerli halk üzerinde ekonomik, siyasal ve toplumsal baskı kurdu­lar. Cezayir'in Fransız kültüründen etkilen­mesine ve Fransa ile kurulan sıkı bağlara karşın, 20. yüzyılın ortalarına doğru Cezayir yurtsever hareketi hız kazandı.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladı.


Fransız ordusuna karşı girişilen kanlı savaşlar­da 150 bin kişi öldü. 1958'de Cezayir sorunu nedeniyle Fransa'da yaşanan siyasal bunalım, General de Gaulle'e başbakanlığın, bir yıl sonra da cumhurbaşkanlığının yolunu açtı. Sa­vaşın sürmesini isteyen bazı Fransız generalleriyle göçmenlerinin kurduğu Gizli Ordu Ör­gütü ülkede acımasız bir kıyıma girişti. De Gaulle Cezayir'e iki seçenek tanıdı: Bağım­sızlık ya da Fransa'ya bağlılık. 1962'de yapı­lan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık­tan yana, 16 bin kişi ise bağımsızlığa karşı oy verdi. Bundan sonra Fransa ile olan bağlantılar azaldı, ama iki ülke arasındaki ticaret ilişkileri bugün de sürmektedir.

Başkan Huari Bumedyen'in 1978'de ölmesin­den sonra onun yerine geçen Şadli Bencedid 1984'te yeniden başkan seçildi. Cezayir'in ekonomik sorunlarına çözüm getirmek amacıy­la, yönetimdeki Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) kongresinde tarıma öncelik verilmesi kararı alındı. Ama, bir yandan Bencedid yönetiminin Araplaştırma politikasına karşı Berberiler'in tepkisi, öte yandan İslami bir düzen kurulmasını amaçlayan dinsel muhale­fetin ciddi boyutlara ulaşması ülkedeki ger­ginliği artırdı.

1988'de muhalefetin demokrasi talebiyle başlattığı gösteriler ülkede geniş destek bul­du. Bunun üzerine siyasal çoğulculuğa olanak veren bir anayasa hazırlandı. Anayasanın Şu­bat 1989'da bir halkoylamasıyla kabul edilmesinden sonra ortaya çok sayıda yeni parti çık­tı. Şeriat düzeni kurmayı amaçlayan İslami Selamet Cephesi (FIS) Haziran 1990'da yapı­lan yerel seçimlerde beklenmedik bir zafer kazandı. Bunun sonucunda FLN içinde ciddi görüş ayrılıkları belirdi. FIS'ın radikal kanadı ise kitlesel eylemlere yöneldi.

Aralık 1991'de yapılan seçimlerin ilk turun­da FIS ezici bir basan kazandı, FLN ise düşük oranda oy alarak üçüncü sıraya düştü. Bu ge­lişmeler karşısında Bencedid seçimlerin ikinci turundan önce istifa etmek zorunda kaldı. Ar­dından, Yüksek Güvenlik Konseyi seçimlerin ikinci turunu iptal ederek yönetime el koydu. Bu bir "anayasal darbe" olarak nitelendirildi. FIS önderlerine karşı baskılar yoğunlaştırıldı. Bağımsızlık hareketinin önderlerinden Muhammed Budiaf devlet başkanlığına getirildi. Budiaf'ın Haziran 1992'de bir suikast sonu­cunda öldürülmesi üzerine ülkede siyasal bu­nalım daha da arttı. FIS içinde radikaller ile ılımlılar arasındaki görüş ayrılıkları sonunda parti fiilen ikiye bölündü. Yönetimin radikal dinci hareketin yok edilmesi amacıyla sürdür­düğü baskılara karşın, güvenlik güçleriyle ra­dikal İslamcı güçler arasındaki çatışmaların hızı 1992 sonlarına doğru hâlâ kesilmemişti.

Uzun yıllar bağımsızlığı için savaşmış olan Cezayir, ba­ğımsızlıklarını yeni kazanan öbür Afrika ülke­leriyle yakın ilişkiler içindedir. Sömürge dö­neminde baskı altında tutulan Arap kültürü­nün canlandırılmasına, okuma yazma oranı­nın çok düşük olduğu ülkede okuryazar sayısının artırılmasına çalışılmaktadır.
Cezayir'de bugüne kadar, tarım, sanayi ve sağlık hizmetlerini kapsayan büyük değişik­likler olmuştur. Devlet başkanı ile devrim konseyi tarafından yönetilen bu ülkede sana­yi kuruluşlarının büyük bir bölümü devletçe işletilmektedir.

Başkent: Cezayir


Cezayir'in başkenti ve en önemli limanı olan aynı adlı kent, Cezayir Körfezi ile Sahel Te­peleri arasındaki dar alanda kuruludur. Ceza­yir limanından dış ülkelere şarap, portakal, sebze, demir cevheri ve fosfat satılır. Güne­yinde bulunan Hassi R'Mel'de dünyanın en büyük doğal gaz yatakları vardır. Gaz bura­dan bir boruhattı ile kente ulaştırılır.Araplar ve Berberiler'den oluşan halkın büyük çoğunluğu Müslümandır. Cezayir ba­ğımsızlığına kavuşmadan önce, Avrupalılar kentin körfez boyunca uzanan modern bölü­münde yaşarlardı. Eski kent tepelerin etekle­rinde kuruludur. İç içe geçmiş evleri, dar ve dolambaçlı, taş döşeli sokakları vardır. 11. yüzyıldan kalma Maliki Camisi ile Fransız­lar'ın katedrale dönüştürdüğü, Osmanlı döne­minden kalma Keçava Camisi ilgi çekicidir. Fenikeliler'in Afrika kıyılarında kurdukları ilk kolonilerden biri olan Cezayir çeşitli isti­lalar sonucu yıkıldıktan sonra, 10. yüzyılda Berberiler tarafından yeniden kuruldu. 1518'de Türkler'in eline geçti. Sonraki 300 yıl boyunca ticaret gemilerini soyan korsanların ana üssü oldu. 1830'da Cezayir'i alan Fransız­lar, kenti 1962'ye kadar ellerinde tuttular. Bağımsızlık savaşında Fransa'ya karşı giri­şilen ayaklanmanın merkezi oluşu, Cezayir'in önemli çatışmalara sahne olmasına yol açtı.

MsXLabs.org & Temel Britannica


Safi 4 Temmuz 2016 03:45

1 ek

Cezayir ve Cezayir Tarihi


(Ar.: El-Cezair, Fr.: Algérie, İng.: Algeria), Kuzeybatı Afrika'da, "Atlas Ülkeleri"nden biri olan devlet.
Alıntıdaki Ek 52407

Kuzeyde Akdeniz; batıda Fas; güneyde Moritanya, Mali, Nijer; doğuda Libya ve Tunus ile sınırlanır. Akdeniz'de 1.000 km.lik kıyısı vardır. Bu kıyılar genellikle kayalık ve yüksek olmakla beraber, nüfusun önemli bölümü yine de burada, dar kıyı ovalarında ya da kıyı ile hemen gerisinde uzanan Tel Atlasları arasında toplanmıştır. Tel Atlasları 2.000 metreyi aşmazlar. Daha güneyde, yine batı-doğu doğrultusunda uzanan Sahra Atlasları yer alır. Bu iki dağ sırası arasında da, yüksekliği 700-1.400 m. arasında olan geniş bir plato yayılır. Tel'lere dek Akdeniz iklimi egemen olduğu hâlde bu platoda koşullar değişir; kuraklık ve karasallık, başlıca özellik durumuna gelir. Akarsular "uved" tipinde, kışın taşkınlara yol açan, fakat yılın uzun bir bölümünde kuru yataklar haline dönüşen ırmaklardır. Atlaslar'ı inerek esen güney rüzgârları "sirocco" bu kuraklığı daha da artırır. Irmakların çoğu denize ulaşamaz; "şot" adı verilen tuzlu göllerde son bulurlar. Sahra Atlasları'nın güneyinde ülkenin en geniş alanı olan çöl başlar. Büyük Sahra'nın bir parçasını oluşturan bu geniş bölge, aslında birkaç yüz metre yükseklikte bir platodur; üzerinde yer yer volkanik kitleler yükselir: Örneğin Hoggar Masifi gibi (3.000 m.). Bütünüyle çöl olmakla birlikte, Sahra Atlasları'nın eteğinde yeraltı sularından yararlanılarak tarım bakımından zengin bir bölge yaratılmıştır. Çöl, ya "erg-kum" ya da "hammadda-taş" çölü tipindedir. Nüfus başlıca iki etnik gruptan oluşur.

Ülkenin asıl yerlileri olan Berberîler ve buraya 7. yüzyıldan beri gelip yerleşmiş olan Araplar. Bu iki etnik grup, bugün çok yerde birbirine karışmıştır. Ancak, Kabil bölgesi halkından, çölde göçebe yaşamı sürdüren Tuaregler ve Berberîler saf kalmışlardır. Halkın yarısı Berberî lehçesiyle konuşur. Bağımsızlık için yapılan son çarpışmalardan önce (bağımsızlık çarpışmalarının geçmişi eskidir, sonuncusu 1945'te başlamıştı), çoğu Fransız olan Avrupalıların sayısı 1,2 milyonu buluyordu. Bu sayı 1968'de 150 bine indi. Avrupalıların çoğu savaş sırasında ve bağımsızlıktan sonra (1962) ülkeyi terk etti. Buna karşılık Fransa'da yerleşmiş olan bir kısım Cezayirliler ülkelerine döndüler. Başlıca kentler; Oran, Constantine, Annaba, Blida, Setif. Toplumsal ve ekonomik alanda birçok sorunları bulunan Cezayir, petrol ve doğal gaz (dünya yedeklerinin %10'una sahip olduğu sanılıyor), fosfat ve başta yeraltı kaynaklarına sahip olmakla birlikte temelde bir tarım ülkesidir. Ancak tarım, bir yandan sulamayı başarmak, öte yandan da erozyon ve çöl yayılmasına karşı savaşmayı gerektirmektedir. Ayrıca, gerek tarımsal ve gerekse hayvansal üretim yeterli bir düzeyde değildir. Kimi ürünler ulusal gereksinimi bile karşılayamaz (örneğin buğday üretimi 1.2 milyon ton). Dışsatımın yüzde 80'ini petrol ve doğal gaz, %6'sını da şarap oluşturur. 1962 yılında bağımsızlığını kazandı. Günümüzde Cezayir olarak bilinen topraklarda, İ.Ö. 1200 yıllarında Fenike egemenliği söz konusuydu. İ.Ö. 2. yüzyılda ülke, bir Roma kolonisi oldu. Daha sonra Vandalların istilâsına uğrayan Cezayir, 6. yüzyılda Bizans, 7. yüzyılda da Arap egemenliğine geçti. 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Bu dönemde, Akdeniz korsanlığının yatağı olarak ün yaptı. Cezayirli korsanlar 1815 yılında Amerikalı filo komutanı Stephen Decatur tarafından bozguna uğratıldılar. İngiltere de, Cezayir köle ticaretine büyük bir darbe indirdi. Cezayirli korsanların eylemlerini gerekçe gösteren Fransa, 1830'da Cezayir'i işgal etti. Ülkede Fransızların denetiminde askerî bir idare kuruldu, daha sonra da Cezayir, resmen bir Fransız bölgesi ilân edildi. Fransa, 1898'de Cezayir'de iki danışma meclisi oluşturdu ve yerli halkın da bu meclislere girebilmesine izin verildi. 1900-1945 yılları arasındaki dönemde, sömürgeciler tam anlamıyla bir denetim kurmayı başardılar.

1930'larda güçlenmeye başlayan Arap milliyetçiliği bütün Orta Doğu'yu ve Kuzey Afrika'yı etkiledi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Cezayir halkı içindeki hoşnutsuzluk, açık bir isyan biçiminde kendini gösterdi. 1945 yılında geniş ayaklanmalar oldu. Fransız halkından da destek gören bu ayaklanmalar sonucunda, 1947 yılında tüm Cezayirlilere Fransız vatandaşlığı hakkı verildi ve Fransızlar ile yerli halkın eşit ölçüde temsil edildiği bir meclis oluşturuldu. Ancak bu ödünler sonuçsuz kaldı ve 1954 yılında Cezayir Devrimi patlak verdi, devrimin önderliğini, Ulusal Kurtuluş Cephesi yapıyordu. Devrimci güçler, 1958 yılında, birçok Afrika ve Asya ülkesi tarafından tanınan geçici bir hükümet kurdular. Fransa'nın bu başarısızlığı, Fransa'da ciddî bir bunalıma yol açtı ve General de Gaulle yeniden iktidara çağrıldı. Geçici hükümet, giderek artan bir destek görmeye başladı. 18 Mart 1962'de Fransız Hükümeti ile Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında Evian'da bir ateşkes antlaşması imzalandı. 1 Temmuz 1962'de yapılan referandum sonucunda, %91'lik bir oranla Cezayir'in bağımsızlığı kabul edildi. Aynı yılın Eylül ayında Ahmet Bin Bella cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönem, 8 yıllık bir savaşın yarattığı sorunları çözümlemekle geçti. 1963'te hazırlanan ilk anayasadan sonra yeniden cumhurbaşkanı seçilen Bin Bella, 1965 yılında Huari Bumedyen liderliğinde bir darbeyle görevinden uzaklaştırıldı ve tutuklandı. Bumedyen, orduyu güçlendirdi ve İsrail'e karşı Arap davasının ısrarlı savunucularından biri oldu.

1978 yılında ölen Huari Bumedyen'in yerine Bin Cedid Şadli devlet başkanı seçildi. Siyasî alanda bir liberalleşme dönemi olarak adlandırılabilecek Şadli döneminin en önemli olaylarından biri, eski başkan Bin Bella'nın serbest bırakılması oldu. Şadli Bin Cedid, Ocak 1984'te yeniden devlet başkanı seçildi. Haziran 1990'da 28 yıldan sonra ilk kez serbest yerel seçimler yapıldı. Seçimde İslâmi Selamet Cephesi % 53 oy oranıyla çoğunluğu sağladı. % 34 oyla ikinci parti durumunda kalan Ulusal Kurtuluş Cephesi 28 yıldır süren yerel iktidar tekelini yitirmiş oldu. İslâmî Selamet Cephesi'nin 1990 belediye seçimleri ile milletvekili seçimlerinin ilk turunda büyük başarı göstermesi, Şadli Bin Cedid'in 1992'de istifasına yol açtı; seçimler iptal edildi; ulusal meclisin feshinden sonra ülkede iç düzeni sağlamak üzere, Muhammet Budiaf'ın başkanlığında, bir devlet yüksek konseyi kuruldu ve bu konseyin himayesinde ordu yönetime el koydu. Muhammet Budiaf'ın öldürülmesinden (Haziran 1992) sonra, konsey başkanlığına 1994'e kadar Ali Kafi geçti. Ocak 1994'te Ali Zerual cumhurbaşkanlığına getirildi.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs



Saat: 14:18

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık