MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Siyasal Bilimler (https://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/)
-   -   Türk Savunma Sanayii (https://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/11839-turk-savunma-sanayii.html)

virtuecat 21 Ekim 2006 09:58

Türk Savunma Sanayii
 
13 ek

TÜRK SAVUNMA SANAYİİ

Alıntıdaki Ek 65374

1. SEKTÖRÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ


Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sanayileşme yolunda önemli adımlar atan Türkiye, ekonomisi hızla gelişen bir ülke durumundadır.
GSMH içerisindeki sanayii sektörünün payı 2000 yılında % 27,8 oranında iken, 2006 yılında %29,3 düzeyinde gerçekleşmiştir. Her geçen yıl sayısı artan sanayi kuruluşları, genç ve dinamik bir iş gücüne sahip Türkiye nüfusu için önemli istihdam alanıdır.
Ülkemizin ihtiyacı olan sanayi ürünlerinin yerli üretimle karşılanması, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'nin dışa bağımlılığını azaltmaya yönelik öncelikli bir hedeftir. Ülke ekonomisi açısından da son derece önemli olan bu hedefin korunması ve geliştirilmesi için savunma sanayii sektörü de, büyük çaba sarfetmektedir.

Sektörümüzde, savunma sanayii ürünlerinin dış pazarlardaki rekabet gücünü artıran modern teknoloji ve standartlar uygulanmakta, sanayileşmeyi teşvik edici uygulamalar yaygınlaştırılmaktadır.
Soğuk savaş döneminin 1990'lı yılların başında sona ermesiyle birlikte, Türkiye'nin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının NATO ittifakına dayanan temel varsayımları değişime uğramış ve kendimize özgü ihtiyaçlarımız giderek daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır.
Alıntıdaki Ek 65375

İçinde bulunduğumuz coğrafya barışı ve ülkemizi daima korumaya hazır, güçlü ve caydırıcı bir silahlı kuvvetleri idame ettirmemizi gerekli kılmaktadır. Silahlı kuvvetlerimizin caydırıcılık gücündeki en önemli etken ise, personel gücünün yanı sıra, modern silah, araç ve gereçleri ile teçhiz edilmesidir.

Güç yapısı itibariyle dünyanın önde gelen ordularından birisi olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçları, milli kaynaklarımızdan sistem tedariği için yılda 3 - 4 milyar Dolar mertebesinde bir harcamanın yapılmasını gerekli kılmaktadır.
Söz konusu ihtiyaçların kısa ve orta vadede devam edeceği gerçeğinden hareketle, bu ihtiyaçların milli savunma sanayimizin geliştirilmesi yoluyla karşılanmasına özel bir önem verilmektedir.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), bu hedefin gerçekleştirilmesi maksadıyla 1985 yılında 3238 sayılı yasa ile kurulmuştur. Söz konusu yasa, gayet açık olarak bu hedefi belirtmiş ve TSK modernizasyon ihtiyaçlarının milli savunma sanayii eliyle gerçekleştirilmesini, bir yasal öncelik olarak ortaya koymuştur.
Alıntıdaki Ek 65376

SSM, 2007 yılında başlattığı bir uygulama ile, TSK modernizasyon ihtiyaçlarını öncelikli olarak, tasarım ve geliştirilmesi Türk savunma sanayii tarafından yapılan ürünlerle sağlamayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, geçtiğimiz dönemde toplam bedeli 2 (iki) milyar doları aşan miktarda geliştirme projeleri Türk savunma sanayii şirketlerinde başlatılmıştır. Bu projelerden bazıları; "İnsansız Hava Araçları", "Elektronik Harp Sistemleri", "Komuta Kontrol Sistemleri", "Tanksavar Silahları" ve "Milli Görev Bilgisayarı ve Yazılımları"nın geliştirilmesidir.
Yerli imkanlar ile tasarım ve geliştirme faaliyetlerinin mümkün olmadığı durumlarda projeler, ikincil öncelikle, uluslararası işbirliği ile gerçekleştirilmektedir. Nitekim, özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığı ihtiyaçlarından olan nakliye ve savaş uçakları tedariklerinde, bu yöntem uygulanmaktadır.

Hazır alım çözümüne ise, son alternatif olarak ve mutlaka yerli katkı ve offset şartları ile başvurulmaktadır. Bu tip projeler çerçevesinde de, tedarik için harcanan kaynağın milli sanayimize nitelikli iş payı olarak dönmesi, önem verilen konulardandır.
Uygulanan bu politikalar sayesindedir ki, savunma sanayimizin toplam cirosu 2001 yılından, 2006 yılına kadar % 113 oranında artış göstermiştir. 2007 yılında da, aynı artış eğiliminin devam ettiği değerlendirilmektedir. ihracat alanında da şirket- lerimizce çok ciddi başarılara imza atılmaya başlanmıştır.
Alıntıdaki Ek 65377

Savunma Sanayii Kuruluşlarının Bölgesel Dağılımı


SASAD çatısı altında toplanan ve gerekli belgelere sahip firma, kurum ve kuruluşların sayısı, 2007 itibarı ile, 87'dir (Bölüm 11, Firma Listesi). Bu firmalara ait tesislerin çoğunun İç Anadolu ve Marmara bölgelerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Tesis çoğunluğunun İç Anadolu bölgesinde (Ankara ve civarında) toplanmasının nedeni, tedarik makamlarının genel olarak Ankara'da bulunması ve bürokratik işlemlerde zaman faktörünün önemli rol oynamasıdır. Savunma sanayi tesislerinin ikinci olarak yoğunlaştığı bölge ise, denizcilik firmalarının yoğun olarak bulunduğu Marmara bölgesidir.

İstihdam


2006 yılı itibariyle sektörde istihdam edilen personel sayısı, TSK tesislerinde çalışan personel miktarları hariç, tamamı kalifiye 30.808 kişidir.
Alıntıdaki Ek 65372
Alıntıdaki Ek 65373

İhracat ve ithalat durumu


SASAD'ın 2006 yılı anket sonuçlarına göre 1,720 milyar Dolar'lık ciro yapan sektör, ortalama 3-4 milyar Dolar'lık tedarik harcamasının yaklaşık 1,5 milyar Dolar'ın yurt içinde kalmasını sağlarken, 351 milyon Dolar'lık bir ihracat yapmıştır. 2007 yılında uygulamaya konulan ana sistem ihtiyaçlarının karşılanmasında, ana yüklenici firmaların, yerli firmalar arasından seçimi, özgün teknolojilerin kazanımını teşvik edecek, dışa bağımlılığı önemli ölçülerde azaltacak, yeni pazarlara açılım sağlayacak, ihracat rakamları yükselirken, ithalat rakamları azalacaktır.

Mesleki Eğitim


Sektör içerisinde ana yüklenici olarak görev yapan firma/kuruluşların alt yüklenicileri olarak çalışan firmaların, söz konusu proje kapsamında eğitilmeleri, ve böylece kendilerinden beklenenleri proje gereksinimlerine uygun şekilde yerine getirmeleri sağlanmaktadır.

Üniversitelerimizde, sektöre yönelik kürsüler, bölümler ya da ana bilim dalları olmasa da, münferiden akademisyenler tarafından yapılan bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmaların bir kısmında lisans, yüksek lisans ya da doktora öğrencileri yer almaktadır. Yapılan bu akademik çalışmaların meyveleri, çoğunluğu ulusal seminer, fuar ve sempozyumlarda olmak üzere, sektör çalışanlarına, kullanıcı makamlara ve yöneticilere sunulmaktadır. Sektörün buluşma yeri olarak da yorumlanabilecek savunma teknolojilerine yönelik bu tip platformların sıklığı, sektörümüzün, üniversitelerin ve silahlı kuvvetlerimizin ihtiyacını karşılamaktan henüz uzaktır.
Alıntıdaki Ek 65378

Sektöre yönelik özel eğitimler, öncelikli olarak, savunma sanayi firmalarındaki staj programları olarak sınıflandırılabilir. Sanayi içerisinde yeralan bu programlar, sektöre özel eğitimler için öncelikli ve önemli programlardır. Her yıl, lise ve üniversite seviyesinde açılan staj programlarında öğrencilerin, savunma projeleri hakkında bilgi sahibi olmaları, sektör ve projeler hakkında temel bilgi ve birikime sahip olmaları, potansiyel çalışmalarında sektöre yönelik çözümler üretmeleri beklenmektedir.

Üniversitelerimizde, savunma temeline dayalı ihtiyaçlara yönelik çalışmaların Yüksek Lisans Programlarının bulunması, akademik anlamda yapılan çalışmalara güzel örneklerdir. Savunma teknolojilerine yönelik, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, TÜBİTAK-SAGE Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü gibi bazı kuruluşlar bulunmasına ek olarak, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü gibi, dolaylı olarak sektöre hizmet verme potansiyeli olan organizasyonların varlığı da, sektöre yönelik önemli girişimler olarak değerlendirilmektedir.
MSB SATEM Komutanlığı kursları da, sektör çalışanlarına açık olarak verilen ve sektöre yönelik düzenli eğitimlerdir.

2. SEKTÖRÜN GUÇLU-ZAYIF YANLARI İLE FIRSAT VE TEHDİTLER (GZFT) ANALİZİ


Savunma sanayii, sivil amaçlı sanayiye nazaran kendine has özellikleri olan bir sektördür. Ekonomik dinamiklerinden çok, stratejik boyutları ağır basmaktadır. Sektör, tüm sanayinin teknolojik gelişmesinde önder olması yanında, ülke politik gücüne doğrudan katkı sağlamaktadır.
Bu açıdan savunma sanayi;
  • Yoğun sermaye, ileri teknoloji ve ileri Ar-Ge faaliyetlerine dayalıdır,
  • Özel kalite standartları şartlarına tabidir,
  • Yetişmiş insan gücüne dayanır,
  • Başlangıçta tek alıcının sınırlı ihtiyacına göre üretim zorunluluğu vardır,
  • Güvenlik, gizlilik gerektirir, söz konusu ülkelerle birlikte diğer ülkelerin de milli savunma ve güvenliklerini ilgilendirir.
1950'li yıllardan 1970'li yıllara kadar olan süreçte Türk savunma sanayi ithal ikame ve ortak üretimle ihtiyaçların karşılanması gibi bir modelle çalışmıştır. Diğer bir ifade ile tasarım ve teknoloji yatırımı yerine üretim ağırlıklı yatırımlara yönelmiştir.
Alıntıdaki Ek 65379

1980'li yıllarda Türk savunma sanayinin toparlanmaya, tasarım ve teknoloji edinim modeline doğru bir eğilimin canlanmaya başladığını görmekteyiz. "Joint Venture" olarak isimlendirdiğimiz, kısmen tasarım ve teknoloji edinimini sağlayan bir modelin, yaşanan örneklerle, isdihdam ve teknoloji birikimine katkısı olmakla beraber, gereken hızda ve beklentilere uygun olarak özgün tasarım ve teknoloji üretir duruma gelmekte, beklenen katkıyı yaratmadığı görülmektedir.

2000'li yıllara gelindiğinde, ana platformlar dışında, alt sistemler bazında, Türk savunma sanayinde, bilişim, elektronik ve otomotiv alanlarında, tasarım ve teknoloji ediniminde önemli gelişmeler görmekteyiz. Bunun en önemli nedeni, tedarik politikalarında benimsenen ve uygulanmasına başlanan yerli ana yüklenici kullanımı prensibidir. Sayılan alanlarda sanayimiz önemli özgün tasarım ve teknolojilere sahip olmaya başlamıştır. Lisansı yabancıya ait olan montaj ve üretim, özgünleşmeye başlamakta, tasarım ve Ar-Ge ağırlıklı üretimlere dönüşmektedir. Bu konudaki gelişmelere, ülkemizde gelişmekte olan milli çözüm ve özgün gereksinimlerin Türk savunma sanayii tarafından karşılanmasına olan güvenin büyük katkısı bulunmaktadır.
Bu doğrultuda analiz edildiğinde, sektörün güçlü ve zayıf yanları, fırsat ve tehditleri aşağıda ifade edilmiştir.
Alıntıdaki Ek 65380

Sektörün Güçlü Yanları


  • Özgün ürün, tasarım ve geliştirme çalışmalarına öncelik verilmeye başlanması ve bu doğrultuda, imalat teknolojilerine yapılan yatırımlar ile, tasarım ve teknoloji üretken yapının gelişimine önemli bir temel oluşturulması,
  • Potansiyel, nitelikli genç insan gücünün mevcudiyeti,
  • Sektörde, yazılım, elektronik, roket, füze, bir kısım hava ve deniz platformları, otomotiv ve zırhlı araç alanlarında tasarım yeteneklerinin varlığı,
  • 2005 yılından itibaren Ar-Ge fonunun önemli ölçüde artırılması, (halihazırda GSMH'nın % 0,6'sı olan bu rakam, % 2 olarak hedeflenmiştir),
  • Üniversite, ilgili kurum ve kuruluşlar ve sanayi işbirliği bilincinin artmaya başlaması,
  • TSK'nin ana sistem bazında ihtiyaçlarının azami yerli katkı ile temin edilmesi çabaları ile savunma sanayinin gelişimine destek ve öncülük edilmesi,
  • TSK'nin yıllık ihtiyaçlarının geniş bir yelpazede yeralması ve bu ihtiyaçların özgün tasarımlar ve üretimler sonucu karşılanması,
  • TSK'nin envanterine giren her özgün üretimimizin, Dünya pazarında, Türk savunma sanayi lehine referans teşkil etmesi,
  • Savunma sanayinin ihtiyaç duyacağı bir çok alanda KOBİ'lerin faaliyet göstermeye başlaması.
Alıntıdaki Ek 65381

Sektörün Zayıf Yanları


  • Kritik malzeme üretim yeteneğinin bulunmaması,
  • KOBİ'lerin belirli bir kalite standardına ve sistemine sahip olmaması, KOBİ'lerde ihtiyacı karşılayacak oranda yetişmiş eleman bulunmaması
  • Savunma sanayi alt yapısının imalat yetenekleri üzerine yoğunlaşması, tasarım ve teknoloji geliştirilmesinin sınırlı kalması, uzmanlaşmanın eksikliği,
  • Kendi tasarımlarını gerçekleştiremeyen sektörün, ürünlerini lisans problemi nedeniyle dış pazarlara satmakta zorlanması
  • İhracatın büyük bir kısmının, düşük katma değerli parça imalat ağırlıklı ve offset projeleri ile sınırlı kalması,
  • Savunma sistemlerine olan acil ihtiyaçlara firmaların istenen hızda cevap verebilmesinde karşılaşılan idari ve teknik güçlükler,
  • Dünya pazarında rekabet gücü yüksek firma sayımızın az olması,
  • Her proje için yeni bir şirket kurulması modelinin, zaten küçük olan sektörü çok sayıda şirkete bölerek, her bir şirketin yurt içi ve yurt dışı pazarda etkisiz hale getirmesi, sektördeki rol dağılımının belirsizliği,
  • Temel araştırma ve geliştirme projelerinin gerçek ihtiyaca dayandırılmaması, teknolojinin ne zaman, hangi sisteme, nasıl uygulanacağının belirlenmemesi, Ar-Ge ve tedarik faaliyetlerinin merkezi bir birim tarafından planlanmaması,
  • Tedarik makamlarıncatek tip tedarikyöntemi uygulanması; tüketim malzemeleri ve savunma teçhizatı gibi tedarik usulleri arasında ayırım yapılmaması,
  • Sektörde seri üretime yönelik gereksinimin düşük olmasının, maliyetleri minimize edecek yönde yüksek teknolojili üretim hatlarına sahip nitelikli altyüklenici bulmakta yaşanan sıkıntıları arttırması.
Alıntıdaki Ek 65382

Sektörün Fırsatları


  • SSM'nın yerli ve yabancı ana yüklenici firmaları, yerli alt yüklenici ve KOBİ kullanımı konusunda teşvik etmesi,
  • Böylece KOBİ'lerin belirli bir kalite standardına ve sistemine sahip olmasına ve daha fazla eğitimli ve yetişmiş işgücü istihdam edebilmesi ile ihracatın artırılmasına imkan sağlanması,
  • 2005 yılından itibaren Ar-Ge'ye ayrılan kaynağın önemli ölçüde artırılması, (halihazırda GSMH'nın % 0,6'sı olan bu rakam, % 2 olarak hedeflenmiştir),
  • Özgün ürün tasarım ve geliştirme çalışmalarına öncelik verilmesi,
  • Özgün tasarımların geliştirilmesi için Ar-Ge projelerine TÜBİTAK tarafından 2005 yılından itibaren önemli bir kaynağın tahsis edilmesi,TSK ihtiyaçlarının sürekliliği ve savunma tedarik bütçesinin büyüklüğü,
  • TSK'nin geniş bir yelpazede yeralan ana sistem bazında ihtiyaçlarının azami yerli katkı ile temin edilmesi çabaları ile savunma sanayinin gelişimine destek olması
  • Üniversite, kamu ve sanayi işbirliğinin artmaya başlaması, böylece üniversite ve araştırma kuruluşları dahil, ülkedeki bilgi birikiminin projeler aracılığı ile savunma sanayine aktarılması,
  • İhtiyaç belirleme sürecinde yetenek tabanlı planlamaya geçiş konusunda çalışmalar,
  • TSK ihtiyaçları ile dost ve müttefik silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarının birlikte karşılanması (ortak tedarik projeleri),
  • Uluslararası konjonktürün, firmaların ihracat yapmasına uygun ortam yaratması,
  • TSK'nin ihtiyaçlarının birleştirilmesi.
TSK ihtiyaçları ile dost ve müttefik silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarının birlikte karşılanması (ortak tedarik projeleri) modelinin SSM tarafından desteklenmesi. Bu modelin dikkatli olarak gerçekleştirilmesi ile, hem savunma sanayi ürünlerinin yurtdışına satış imkanlarını, hem de geliştirme maliyetlerinin paylaşılarak azaltılması sağlanabilecektir.
Alıntıdaki Ek 65383

SSM'nin savunma sanayi ürünlerinin yurtdışına satışı konusunda önemli bir desteği mevcuttur. Bu destek sadece uluslararası fuarlara katılım için maddi destek sağlamak şeklinde değil, aynı zamanda ilgili ülke resmi makamları nezdinde lobi faaliyetlerini de kapsamaktadır.

Dünya ülkelerinin savunma bütçeleri toplamı ortalama 1.204 TRİLYON Dolar'dır. 500 milyar Dolar'dan fazla savunma bütçesi ile ABD birinci sırayı alırken Türkiye, yaklaşık 8 milyar Dolar ile, 13 ncü sırada yer almaktadır. Türkiye, GSMH'sının yaklaşık % 2,1'ini savunma harcamalarına ayırmaktadır. Personel, lojistik ve diğer cari harcamalar hariç, Türkiye her yıl ortalama 3-4 milyar Dolar tutarında sistem tedariği ve lojistik destek için harcamaktadır. Bu miktarın yaklaşık 1,5 milyar Dolar'ı yurt içinde kalmaktadır.

Ülkelerin savunma bütçelerinden personel ve cari harcamalar ile yerli savun¬ma sanayi firmaları tarafından sağlanan tedarik kalemleri çıktığında geriye Dünya savunma sanayi pazarı olarak 45-50 milyar dolarlık pay kalmaktadır (2005 yılı verilerine göre - Jane's Defence). Bu pazarın % 95'lik kısmı ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, İsrail ve Almanya tarafından paylaşılmış durumdadır. Türkiye gibi savunma sanayi gelişmekte olan ülkeler, ancak bu % 5'lik paya sahip olabilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65384

Sektörün Önündeki Tehditler


Ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesi yönünde sorumluluk üstlenmiş makamların çalışmaları esnasında, daha çok uygulama farklılıkları ve etkin koordinasyon sağlanamamasına dayalı olarak ortaya çıkan bazı sorunlar, belirlenen hedeflere ulaşılması yönünde sınırlayıcı etkilere neden olmaktadır.
Mevcut tedarik süreci daha ziyade ihale ile hazır alıma dayalı olarak yapılandığı için, yetenek ihtiyaçlarından ziyade sistem şartnamelerinin tespit edilmesi nedeniyle projeler hazır alıma yönelik olmakta, geliştirmeye dönük esneklik içermemektedir
  • Üniversitelerden ve araştırma kuruluşlarından, teknolojik gelişmelerin irdelenmesi ve teknolojinin geliştirilmesi aşamasında yeterli düzeyde yararlanılamamaktadır.
  • Savunma sanayii uluslar arası işbirliği faaliyetlerinden ihtiyaçların ortak karşılanması bağlamında yeterince yararlanılamamaktadır. Gerek ikili, gerekse çok taraflı platformlarda geleceğe yönelik projelerin başlatılmasına ilişkin çalışmalara iştirak edilmesi ve bu konuda öncülük edilmesi önem taşımaktadır.
  • Ürün ihtiyaçlarından, temel araştırma konularının belirlenmesi ve temel araştırma projelerinin başlatılması için de kaynak yaratılması süreçlerinde etkin bir yöntemin belirlenememiş olması.
  • Maliyet bilgilerinin sağlıklı bir şekilde edinilememesi, maliyet/fayda analizlerinin de sağlıklı olarak yapılamamasına neden olmakta, bu da ileride projeksiyonlar ve gerçekleşmeler arasında büyük farkların doğmasına neden olmaktadır.
  • Bütçe ile ilgili büyüklükleri tespit etmekte kullanılan genel ekonomik parametrelerin, ilgili kurumlar tarafından sağlıklı bir şekilde tahmin edilememesi programlama fazını olumsuz yönde etkilemektedir.
  • Kaliteli işgücü temini ve sürekliliğin sağlanması ve eğitiminde yetersizlik söz konusudur.
  • Acil veya kısa vadeli savunma sistemleri ihtiyacı, yurtiçi potansiyelin oluşturulmasına veya kullanılmasına engel oluşturmaktadır.
  • Tedarik makamlarınca tüketim malzemeleri ve savunma teçhizatı tedarik usulleri arasında ayırım yapılmamakta, tedarik ve proje yönetim faaliyetlerinde istenen verim elde edilememektedir.
  • Maliyet-Etkinlik analizi ömür boyu maliyeti dikkate almadan yapıldığı için, tedarik fiyatı düşük olan sistem seçimi tedarik modelini yurtdışından hazır alıma yönlendirmekte, bu da yurtiçi sanayileşmeyi olumsuz etkilemektedir.
  • Teşvik tedbirleri tasarım ve üretim esas alınarak özendirici bir şekilde uygulanamamaktadır.
  • Hazır alımlar sektörün teknolojik gelişim düzeyinin geri kalmasına ve yurtdışı bağımlılığının devam etmesine neden olmaktadır.
  • Mevcut tedarik mevzuatının yorumlanış biçimindeki farklılıklar ve ilgili diğer makamlarla danışma mekanizması çalıştırılmadan getirilen alt düzenlemeler çelişen uygulamalara yol açmaktadır.
  • Acil veya kısa vadeli savunma sistemleri ihtiyacı, yurtiçi potansiyelin oluşturulmasına veya kullanılmasına engel olmaktadır.
  • Hazır alımlar nedeniyle, teknolojiye sahip olunamadığından, işletme ve idamede de yurtiçi imkanlardan faydalanılamamakta, envanterdeki sistemlerin değişen ihtiyaçlara göre adaptasyonu ve modernizasyonu mümkün olmamakta, envantere alınan ürünün teknolojik seviyesinin ihtiyacın gerisinde kalmasına, idame için yurt dışına önemli oranda milli gelir transferine neden olmasına ve, savunma teçhizatı konusunda yurtdışı bağımlılığının devam etmesine sebep olmaktadır.
  • Türkiye'de gerekli teknoloji ve mühendislik alt yapısı Dünya'nın gelişmiş ülkelerine göre alt seviyededir. Söz konusu ülkelerde teknoloji ve know-how birikimi yapılmış ve ürün tasarım, geliştirme, üretme, entegrasyon, test, proje yönetim, satın alma, mevzuat, sistem mühendisliği, yazılım ve üretim mühendisliği süreçleri gelişmişken Türkiye'de çoğu firmada halen geliştirilmekte veya ancak oturmaktadır.
  • Türk savunma sanayi faaliyetleri, katma değeri düşük, emek yoğun ve düşük teknoloji seviyesinde üretime yöneliktir.
  • Savunma sanayiimizin nispeten genç olması TSK ihtiyaçlarının ise ileri teknolojili ürünler ve yoğun bilgi birikimi gerektiren ürünlerle karşılanabilecek özellikte olması nedeniyle, sanayiinin tekrarlanmayan mühendislik giderleri yüksek olabilmektedir.


Misafir 20 Eylül 2007 00:34

21 ek

5. SEKTÖRÜN AB UYUM SURECİNDE GELDİĞİ NOKTA, KARŞILAŞILAN UYUM SORUNLARI


Türkiye'nin savunma sanayii alanındaki en önemli hedeflerinden biri kendi kendine yeterliliktir. Nitekim özellikle 1985 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın kurulmasıyla büyük ivme kazanan bu hedef istikametindeki çalışmalar neticesinde her biri kendi alanda bir boşluğu dolduran kilit niteliğinde savunma sanayii kuruluşları ülkemize kazandırılmıştır. Bununla birlikte, "kendi kendine yeterlilik" bir defa erişilip, sonra bir daha kaybedilmeyen bir statü değildir. Teknoloji baş döndüren bir süratle ilerlerken tehditler de aynı hızla değişmekte ve çeşitlilik arz etmektedir. Savunma sanayii gelişmiş Avrupa ülkeleri, bugün, 30 yıl sonrasına kadar varan dönemin planlamalarını yapmaya başlamışlardır. Yakın bir zaman içinde bu planlamalar AB için de geçerli hale gelecektir. Dolayısıyla işbirliğinin daha projeler araştırma geliştirme safhasında iken başlatılması gereği ortaya çıkmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65412

Savunma Sanayii Sektörünün yakından ilgilendiren İşletmeler ve Sanayi Politikası faslı kapsamındaki topluluk müktesebatı, genellikle tavsiye niteliğindeki yönlendirici normlardan oluşması ve bağlayıcı hükümler içermemesi sebebiyle kolay uyum sağlanan bir müktesebat olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği (AB) kurucu anlaşmasının 296. maddesi hâlihazırda savunma sanayiini her ülkenin kendi düzenlemesine bırakmış olsa da, özellikle 1999 yılındaki Helsinki deklarasyonu sonrasında savunma alanında işbirliğinin hukuki ve kurumsal altyapısı oluşturulmaya başlanmıştır.

AB ile uyum sürecinde savunma sanayii sektörümüz ile ilgili müktesebata uyumda bir sıkıntı yaşanması öngörülmese de Türk Savunma Sanayiinin AB ile rekabet edebilecek düzeye gelmesi büyük önem taşımaktadır. Üyelik müzakere sürecinin, ulusal savunma sanayimizin AB ile rekabet gücüne kavuşturulması için bir hazırlık dönemi olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Avrupa güvenlik politikaları ve savunma sanayii alanındaki yapısını ve stratejisini tamamen değiştirmek ve entegre etmek üzere bir takım adımlar atmakta olması sebebiyle AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamış olan ülkemizin oldukça kritik bir dönem içerisinde bulunduğu değerlendirilmektedir. Avrupa'daki yeniden yapılanma içinde bugünden yerini alamayan Türkiye, gelecekte AB üyesi olsa bile birçok bakımdan geç kalmış olacağı gibi; sadece Avrupa'ya endeksli politikalar da tam üyelik hedefinin gerçekleşmemesi durumunda sıkıntılara neden olabilecektir. Kaldı ki Avrupa'nın gelişmiş savunma sanayiine sahip ülkeleri de Avrupa politikaları ile kendilerini sınırlanmış hissetmemekte, kendi silahlı kuvvetleri için Avrupa kaynaklı olmayan çözümlere kapalı olmadıklarını hissettirmektedirler.
Alıntıdaki Ek 65413

Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının yerine getirilmesi sırasında ihtiyaç duyulacak askeri yetenekler ve bunların karşılanacağı endüstriyel altyapının, buna paralel olarak da savunma sanayiinde ortak tedarik konusunun şekillenmesi beklenmektedir. Diğer taraftan NATO'da soğuk savaş sonrası hızla değişen stratejik hedeflere uygun bir şekilde kendi yapısını da yetenek tabanlı planlamaya en etkin cevap verebilmek üzere transformasyon sürecine sokmuştur. Bu doğrultuda NATO'nun silahlanma konusundaki ajansı CNAD dahil pek çok ajansı da içeren bir teşkilat değişikliği için çalışmalar sürmektedir.
6 ülkenin üyesi olduğu OCCAR ve AB ajansı olduğu için tam üye olmadan içinde yer alamayacağımız EDA, önümüzdeki dönemde Avrupa'da ortak tedarik platformu olmaya yönelik temel kuruluşlardır.

EDA'nın kuruluşundan bugüne Avrupa'da ortak bir savunma pazarının oluşturulması (EDEM), Avrupa Savunma ve Teknoloji Altyapısının tesisi, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın gerektirdiği yetenek ihtiyaçlarının tespiti ve projelendirilmesi, Araştırma-Geliştirme ve Teknoloji konularında başlattığı çalışmalar Avrupa savunma işbirliğinin temel dinamikleri haline gelmiştir. EDA'nın bu faaliyetlerinin yakından takip edilmesi, savunma sanayii sektörümüzün yürütülen çalışmalara dolaylı ya da doğrudan katılım yollarını araştırıp bulması, SASAD'ın üyesi olduğu ASD çatısında yapılan çalışmalara firmalarımızın aktif katılımı büyük önem taşımaktadır.
Alıntıdaki Ek 65414

Bunlara ilaveten AGS, TMD, AWACS gibi büyük hacimli pek çok NATO projelerini yürütmek üzere kurulmuş olan ve halen faal durumdaki NC3A, NAMSA, NAPMA gibi NATO ajansları da Avrupa merkezli ortak tedarik faaliyetleri konusunda önemlerini sürdüreceklerdir.
2006 yılı NATO Bakım ve İkmal Ajansı-NAMSA ile iş yapma kapsamında, Endüstriyel Geri Dönüşüm açısından, Türkiye lehine kazançlı geçmiştir. 2005 yılı ile karşılaştırıldığında, önce inşaat şirketlerimiz, sonra da savunma sanayi firmalarımız, büyük bir sıçrama yapmışlar, NAMSA tedarik bütçesinin % 9.90'nı ihtiva eden ihaleleri kazanmışlardır. İnşaat şirketlerinin anahtar teslimi ihaleleri almaları, savunma sanayi firmalarına alt yüklenici bazında önemli iş imkanları sağlayabilir. Bu kapsamda SASAD bünyesinde faaliyet gösteren NAMSA & NC3A Çalışma Grubu, bu yönlü inşaat firmaları ile savunma sanayi firmalarımızın, alt yüklenici-taşeron firma konumlarında birliktelikleri için gayret göstermektedir.

Savunma sanayii gelişmiş Avrupa ülkeleri arasında ortak tedarik konusunda ibre gün geçtikçe somut projeler üzerinde faaliyet gösteren OCCAR yönüne kaymaktadır.
Alıntıdaki Ek 65415

Esasen OCCAR bünyesindeki en önemli yenilik, projeye katılıma eşit iş paylaşımı ilkesinin terk edilmesi ve bunun yerine uzun dönemli denge (global balance) ilkesinin benimsenmesidir. Zira, geçmişte birçok Avrupa projesinde (FLA örneğinde olduğu gibi) iş paylaşımı tartışmaları sebebiyle büyük gecikmeler yaşanmış ve bazı projeler de hayata geçirilemeden iptal edilmiştir.
Kabul gören bu eğilimin ülkemizce de benimsenmesinin, Avrupa ülkeleriyle ortak işbirliği projelerine girmemizi kolaylaştıracağı ve böylece milli sanayimize iş payı sağlanması açısından daha elverişli imkânlar sağlayabileceği değerlendirilmektedir. Avrupa'nın, bağımsız harekat gerçekleştirebilmeye yönelik olarak ihtiyaç duyduğu kritik teknoloji alanlarındaki projelerine ülkemiz sanayiinin de dahil olmasında, stratejik ve ekonomik açıdan büyük yararlar bulunduğu açıktır.

Ülkemiz sanayiinin Avrupa savunma sanayiindeki yeniden yapılanma içinde yerini alabilmesi ortak projelere girilmesi ile mümkün olabilecektir. Şüphesiz bunun için sadece sanayii ya da tedarik sektörünün vereceği karar yeterli değildir. Ortak kuvvet kullanımından ihtiyaçların uyumlaştırılmasına, ortak tedarikten, firmalar arası işbirliğine kadar her platformda kararlı ve birbiriyle uyumlu politikaların belirlenmesi gereğini ortaya koymaktadır.
Alıntıdaki Ek 65416

Diğer taraftan ülkemizin Avrupa ile işbirliğini daha da ileri götürmesi konusundaki en büyük avantajı ise NATO ittifakı içinde bu faaliyetlere daha yüksek katılım oranlarında iştirak etmek olacaktır. Sadece NC3A bünyesinde halen yürütülmekte olan 70 civarında proje bulunduğu ve bu projeler çerçevesinde gerek alt sistem gerekse ana sistem bazında uluslararası ihaleye çıkıldığı düşünülürse yerli savunma sanayiinin bu alanda daha fazla pay almasının ülke sanayiinin gelişimi açısından önemi rahatlıkla anlaşılacaktır. Kaldı ki NATO kapsamında yürütülen projeler daha yetenek ihtiyacının belirlenmesi aşamasından itibaren ülkemizin savunma, tedarik ve araştırma kuruluşları ve sanayiye açık kanallarda yürütülmektedir.

Sürdürülebilir bir yüksek teknoloji altyapısının korunabilmesi için, maliyetler ve ekonomik gerçekler, büyük bir iç pazarı ya da çok başarılı bir dış satım performansını zorunlu kılmaktadır. Zira gelişmiş teknoloji ürünü ana platform üreten bir firmanın sadece kendi küçük iç pazarına yönelik üretim yaparak ayakta kalması mümkün görülmemektedir. İncelendiğinde savunma sanayii firmalarının Avrupa ve ABD'de askeri üretimlerinin yanında sivil sektörde de üretim yaptıkları görülmektedir. Sivil ürünlerin yurtdışına satışında engellerin daha az olması ve pazarın büyüklüğü sebebiyle sivil ürünlerin dış satımı da kolay olmaktadır. Bu nedenle yerli firmalarımızın da sivil sektöre yönelik ürün geliştirme yönünde yapılanmalarının gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65417

AB-Türkiye Tam Üyelik Müzakereleri sırasında sektörü ilgilendiren başlıklar:
3 Ekim 2005 tarihi itibariyle başlatılan Avrupa Birliği-Türkiye tam üyelik müzakereleri çerçevesinde belirlenen 35 fasıldan ilk etapta
  • Bilim ve Araştırma,
  • Kamu Alımları,
  • Dış Politika Güvenlik ve Savunma,
  • Sermayenin Serbest Dolaşımı,
  • İşletmeler ve Sanayii Politikaları,
  • Kurumlar,
  • Şirketler Hukuku ve
  • Dış İlişkiler
fasıllarının sektörü ve bu sektöre yönelik görev yapan idari yapıları etkileyeceği değerlendirilmektedir.

6. SEKTOREL YAPILANMA


Türk savunma sanayi, 1990 yılına kadar olan süreç içerisinde; TSKGV şirketleri, yerli özel şirketler, yabancı ortaklıklı şirketler (Yatırım Ortaklığı - "Joint Venture" tipi), kamuya ait şirketlerden oluşan kısmen dağınık bir yapı içinde, savunma sanayinin gelişimi için faaliyet göstermiştir.
Alıntıdaki Ek 65418

1990'da SASAD çatısı altında organize olmaya başlamıştır. 2007 yılı itibari ile 70 savunma sanayi firması ve organizasyonu SASAD üyesi olup, 23 firma da savunma sanayi yapısı içinde faaliyet göstermektedir.
SASAD, Türkiye'de özel / sivil bir dernek olup, MSB.lığı'nın Müsteşarlık ve SSM.lığı ile çok yakın bir koordinasyon içinde, görevlerini yürütmektedirler. Dernek yurtiçinde ve dışında üye firma ve kuruluşları temsil etmektedir.
SASAD, dışta NATO'nun bakım ve ikmal teşkilatı NAMSA ile yakın bir ilişki içinde çalışmakta olup, bu teşkilatın açtığı ihaleleri üye ve sanayicilerine zamanlı olarak duyurur. Türk savunma sanayi firmalarının daha fazla mal ve hizmet ihracatı için bilgilendirme dahil önemli destek sağlar.

SASAD, NATO Sanayi Danışma Grubu NİAG'ta NATO ülkelerinin yetenek paketleri için ihtiyaç duyulan bilgi alt yapısının oluşumuna, bünyesindeki firma ve kuruluşlardan uzman personel temin eder.
SASAD, uzmanları ile, "On Yıllık Tedarik Planı"nın (OYTEP) hazırlığında da, teknoloji panellerine, uygun nitelikli personel temin edilmesinde aktif rol oynamaktadır.

2006 yılı Temmuz ayında, TOBB bünyesinde, ilgili kanunla kurulan Türkiye Savunma Sanayi Meclisi (TSSM) ile adeta iç içe faaliyet göstermektedir. 40 üyeden oluşan meclisin üyelerinin hemen tamamı SASAD camiasında bulunan firma ve kuruluşlardan oluşmaktadır. Daha da önemlisi Meclis Başkanı, Başkan Yardımcıları, Meclis Danışmanı da bu platformda, SASAD camiasından yer almıştır. Türk savunma sanayinin yasal konularda çözüm arayan bu platforma gelen görüş, öneri ve istekleri, hem mecliste ve hem de, derneğin genel sekreter yardımcısının başkanlık görevinde olması nedeniyle, yoğun bir katılım ile dile getirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65419

KOSGEB, Türk Savunma Sanayinin temsilcisi olan SASAD'ın bir üyesi olup, yurt genelinde KOSGEB ağı ile, küçük ve orta büyüklükteki sanayiye ulaşma imkanı sağlanmaktadır. KOSGEB aynı zamanda TSSM'de de bir üye ile temsil edilmektedir. Aynı şekilde; Türkiye Makinacılar Birliği'nin SASAD üyeliği ile 400'den fazla makine imalatçılarına ulaşılabilmekte, TSSM'deki üyesi ile de Mecliste temsil edilmektedir.

SASAD, Milli Savunma Bakanlığı yanında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile yakın ilişki içinde çalışmaktadır.
Türk savunma sanayi, yine temsilcisi SASAD vasıtasıyla Avrupa ve ABD'ne yanısıra, diğer ülkelerin DMA (İngiliz), KDIA (Kore), AIAD (İtalya), ilgili dernekleri ile temas halinde olup, ihracatın artırımı, teknolojik gelişmelerin takibi, birlikte iş yapma gibi faaliyetleri sürdürmektedir. Avrupa'da Savunma Sanayi alanında yapılan çalışmalara genelde katılmakta, Türkiye'nin AB'ne üyelik sürecinde sektörü, üyeliğin gerçekleşmesi durumuna hazırlamaktadır.
Alıntıdaki Ek 65420

Türkiye, SASAD ile, Avrupa Havacılık, Uzay ve Savunma Sanayi Teşkilatı (ASD)'nın de faal bir üyesidir. 22 AB üyesi ülkenin 33 derneğinin oluşturduğu bu teşkilat, AB'nin silahlanma komisyonuna ve yeni teşkil edilen AB ülkelerinin ortak tedarik makamı görevini yapan Avrupa Savunma Ajansı (EDA)'nın sektörel bazda danışmanlığını yapar. Yeniden yapılanma çalışmalarında odak noktası olarak faaliyet gösterir. Bu teşkilatta, Türk savunma sanayi SASAD aracılığı ile 7 üye ile temsil edilmektedir.
Diğer sektörler ile entegrasyon, savunma savunma sektörünün gelişimi için kritik ve sektördeki büyümeyi sağlayacak önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Sektör sadece kendi içindeki az sayıda oyuncu ile iş hacmini verimli bir şekilde büyütemeyeceğinin farkındadır. Verimliliğin temel ölçütlerinden en önemlisi olan bir firmada kişi başına düşen cironun dünya ölçütlerinde arttırılması için işler, uzmanlık alanlarında derinleşmiş küçük teknoloji firmaları ile ana yüklenicilerin sinerjik şekilde birlikte ve verimli bir şekilde çalışması ile gerçekleştirilebilir.

7. SEKTÖRÜN REKABET GUCUNUN ARTIRILMASI VE VERİMLİLİK


Sanayimizin, tedarik makamları ile ve birbirleri ile iletişimde olmaya ihtiyacı vardır. Bunu herhangi bir tedarikçi ya da sanayimizin herhangi bir bireyi yapamaz. Tedarik makamlarının, yurtiçi katma değer seviyesini ve niteliğini anlamak adına yerli üreticilere ulaşabilmesi önemlidir. Tedarik sürecinin, yerli katkı lehine işlemesi için merkezi bir değerlendirme ve yorumlama birimi ihtiyacı vardır. Yurtiçi tedarik ve bu amaçla yurtiçi yeteneğin artırılması adına firmaların proje bazlı ya da ticari olarak birlikte hareket etmelerinin, veya yeteneklerini aynı çatı altında birleştirerek değerlendirilmelerinin sağlanması, yine önderlik edilmesi gereken kritik bir alandır. Tanıtım ve lobi faaliyetlerini uluslar arası alanda yürütmek ve tanıtım olanakları olmayan firmaların da önünü açmak adına tanıtım, eşlik, önderlik ihtiyacı bulunmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65421

SSM tarafından, ihtiyaçların karşılanması ve sektörün performansının artmasına yönelik, strateji hedefleri belirlenmiş ve belirlenen hedefler doğrultusunda çalışmalar yürütülmektedir.

Bunlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir;
Hedef 1.1: Kaynakların etkin kullanımının sağlanması ve yatırım tekrarlarının önlenmesi açısından, tespit edilecek sistem projeleri için yapılabilirlik (fizibilite) etütleri gerçekleştirilmesidir.
Hedef 1.2: Tedarik süreçlerinin iyileştirilmesi ve hızlandırılması açısından ihtiyacın SSM'ye bildirilmesinden sözleşmenin imzalanmasına kadar geçen sürenin ortalama %10 azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılmasıdır.
Hedef 1.3: Risk Paylaşımı ve maliyetlerin en aza indirilmesi açısından belirlenecek Ar-Ge ve yurtiçi geliştirme projelerinde Maliyet + sözleşme tipinin uygulanması çalışmasıdır. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için raporlama sisteminin ve etkin bir maliyet denetiminin yapılabilmesi için uygun ortam ve kayıt sisteminin oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Hedef 1.4: Uluslararası standartlarda proje yönetimi ile proje faaliyetlerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi açısından Proje Yönetim Planında belirlenen sanayileşme, takvim ve bütçe hedeflerinin %90 oranında gerçekleştirilmesidir.
Hedef 2.1: Savunma sistem ihtiyaçlarının yurtiçi karşılanma oranının ortalama % 50'ye çıkartılmasıdır. Bu amaçla Savunma Sanayii Stratejisi dokümanı hazırlanmaktadır. Bu dokümanın hazırlığına paralel olarak Sektörel Strateji Dokümanı, Yan Sanayii Entegrasyon Prosedürü çalışmaları da sürdürülmektedir. Özellikle KOBİ iş payının sözleşmeler kapsamında güvence altına alınması yönünden ana yükleniciler tarafından KOBİ'lerin desteklenmesi istenmekte ve 2006 KOBİ iş payının 111 milyon $ seviyesine çıkarılması için, proje yarışmalarının desteklenmesi gibi faaliyetler planlanmaktadır.
Üniversitelerimizin akademik çalışmalarının savunma sanayii ihtiyaçlarına göre yönlendirilmesi açısından Ar-Ge faaliyetlerinin hak ettiği önceliğe kavuşturulması amacıyla SSM tarafından sürdürülen Ar-Ge Yol Haritası çalışmaları devam etmekte olup sektörle ilgili seçilen 12 temel teknoloji alanı için Mükemmeliyet Merkezleri belirlenmiştir. Ayrıca, AB 7. Çerçeve Programı kapsamında SSM tarafından firmaların katılımları teşvik edilmiş ve bu kapsamda teklif edilen 7 projeden 3'ü (ASELSAN, STM, TUSAŞ) kabul edilmiştir. Çerçeve programlarına daha fazla iştirak sağlanması için çalışmalar devam ettirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65422

Hedef 2.2: Savunma ürün ve hizmet ihracatının yıllık 1 milyar dolara çıkarılması olup, bu kapsamda belirlenen hedef ülkelere ihracat ziyaretleri, fuar ve tanıtım faaliyetleri, ihracatı artırmaya ilişkin görüş ve önerilerin oluşturulması faaliyetleri planlı olarak devam etmektedir. SSM tarafından bu kapsamda 218 firma ve yaklaşık 2500 ürünün yer aldığı bir "Ürün Kataloğu" yayınlanmış ayrıca, Offset düzenlemelerine yönelik bir konferans düzenlenerek sektör temsilcileri bilgilendirilmiştir. Sektörel bazda endüstri günlerinin düzenlenmesi ve gerek ihtiyaçlarının yurtiçi karşılanma oranının arttırılması gerekse ihracat oranın arttırılması açısından sanayiye destek verilmesi çalışmaları planlanmaktadır.
Hedef 2.3: Savunma sanayii firmalarının kalite yönetim sistemlerinin SSM kalite politikasıyla uyumlu hale getirilmesi olup bu amaçla destek, iletişim ve paylaşımın artırılması için SSM kalite politikasıkalite kurultayları düzenlenmektedir.
Hedef 3.1: Çok uluslu dört projeye başlangıç aşamasından itibaren katılım sağlanması ve en az bir uluslararası projenin ülkemiz liderliğinde gerçekleştirilmesidir.
Hedef 3.2: NATO savunma projelerinde Türk savunma sanayiinin payının dört katına çıkarılması olup, bu amaçla, NATO tedarik ajansları ile düzenli toplantılar icra edilerek sanayinin katılımının sağlanması planlanmaktadır. NATO Ajansları ihale faaliyetlerinin takibinin yapılması, yerli sanayinin bilgilendirilmesi, tedarik programlarının incelenmesi, raporlanması, ihalelere ilgi gösterilmesi, tekliflere cevap verilmesi, NATO Ajanslarının kaynak arşivlerinin güncellenmesinin sağlanması, süreçte karşılaşılan sıkıntıların SSM'ye iletilmesi, büyük çaplı ihalelerde ortaklaşa teklif verme, NATO ihale sürecine ilk adımda girebilmek için NIAG ve RTO faaliyetlerine önem ve öncelik verilmesi konuları da SSM tarafından çalışılmaktadır.
Hedef 4.1: Stratejik insan kaynakları yaklaşımını esas alan uygulamaların hayata geçirilmesidir.
Hedef 4.2: Müsteşarlık personeline eğitim verilmesi kapsamında savunma sanayii firma stajları planlanmaktadır.
Hedef 4.3: Bilginin etkin ve verimli yönetimini, paylaşımını ve güvenliğini sağlanacak bilgi yönetimi altyapısının kurulması çalışmaları olup, bu kapsamda e-savunma sanayii projesi, savunma sanayii ve tedarik alanlarında konferans ve sempozyum düzenlemeleri planlanmaktadır.
Hedef 4.4: İş akış süreçlerinin tanımlanması ve gerekli iyileştirmelerin yapılması amacıyla yapılan çalışmalardır.
Görüldüğü gibi SSM ihtiyaçların karşılanması ve sektörde performansın arttırılması bakımından, sorumluluklarını değerlendirmiş ve önemli adımlar atmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65423

Bu sorumlulukların yerine getirilmesinde, SSM tarafından sektörden beklenenler ise başlıklar halinde aşağıda verilmektedir;
  • Müşteriye çözüm üretimi,
  • Ürün portföyünün geliştirilmesi,
  • Uluslararası işbirliği, ihracat, Ar-Ge faaliyetleri,
  • Yan sanayii kullanımı,
  • Kabiliyetlerin entegrasyonu,
  • Ana faaliyet alanına odaklanma,
  • Kurumsal verimlilik,
  • Profesyonel insan kaynağı.
Yukarıda yer alan ve SSM tarafından belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi doğrultusunda yürütülmeye başlanan çalışmalara bakıldığında, sektörde yer alan firma, kurum ve kuruluşların da bu çerçevede, rekabet gücü ve verimliliklerini arttırmak için kendi politika ve hedeflerini belirlemelerinin gerektiği açıktır. Ülke çapında strateji, sanayi tarafında da oluşturulmalıdır. Artan rekabet ve bunun getirdiği fırsat, tehlike ve riskleri önceden görebilmek ve doğru seçimleri yapabilmek için stratejik yönetim anlayışının firmalarda uygulanması önem taşımaktadır. Bir çok savunma sanayii firması kendi stratejik planlama çalışmalarını yapmakta ve bu planlar çerçevesinde çözümler üretmektedirler. Bu planlar çerçevesinde ele alınan en önemli unsurlardan birisi de; yaratıcılık, işlevsel bir organizasyon, kaynakların etkin kullanımının yanında, rekabet gücünü belirleyen en önemli etkenlerden birisi olan verimliliktir.
Alıntıdaki Ek 65424

Ar-Ge faaliyetlerine verilen önem, ülkemizde her geçen yıl artarak devam etmektedir. Rekabet edebilirliğin temel taşlarından birisi olan AR-GE projeleri sonucu üretime geçen ürünlerin sayısı da zaman içinde artış göstermektedir. Özellikle teknoparklarda gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerindeki artış, otomotiv, elektronik ve yazılım sektörlerindeki gelişmeler, yetişmiş insan gücü ile artan ülke potansiyeli; ağ merkezli savaş, insansız hava aracı ve hassas güdümlü füzelerin öne çıktığı teknolojik dönüşüm ile savunma sanayiinin yüksek maliyetler gerektiren bir ağır sanayi olmaktan çıkması; proje zenginliğine paralel büyük iç pazar ve alternatif kaynak çeşitliliğinin yaratmış olduğu pazardaki açılım ve geleneksel pazarlardaki değişim savunma sanayiinde büyük bir fırsat yaratmıştır. Diğer taraftan, Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içerisindeki payının artırılması hedefi istikametinde 2005 yılı bütçesinden Ar-Ge için ayrılan 416 milyon YTL'lik kaynağın öncelikli olarak savunma ve uzay araştırmaları amacıyla kullanılması yönündeki kararlılık, güçlü bir ulusal savunma sanayii altyapısının oluşturulması açısından bu fırsatı güçlendirir niteliktedir.

İçinde bulunduğumuz bilgi teknolojileri çağında yaşanan teknolojik gelişmeler, bilgiyi ekonomik gücün kaynağı konumuna getirmiştir. Bu gün dünya ticaretinin büyük bir kısmını elinde tutan sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerdir. Uluslararası büyük rekabet, sermaye yoğun üretim tekniğine geçmiş olan bu ülkeler arasında geçmektedir. Bu sebeple dünya ekonomisi ile bütünleşmek tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Önemli olan bu büyük ülkelerle birlikte küreselleşme sürecinde yer almak ve büyük rekabet yarışına katılabilmektir.
Alıntıdaki Ek 65425

Rekabet gücünün arttırılması ve verimlilik açısından yapılmasının faydalı olacağı değerlendirilen hususlar, sektörde yer alan kurum ve kuruluşlar ile üniversite, araştırma enstitüsü gibi kuruluşlar için aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır.
  • Rekabet gücünün düşük olmasının nedenlerinden birisi, yüksek teknoloji ürünleri ihracatının düşüklüğüdür. Teknoloji ürünlerine sahip olmak kuvvetli bir Ar-Ge altyapısını gerektirmektedir. Ar-Ge faaliyetlerinin yönetiminde, yeni ürün geliştirme süreç ve teknikleri, teknoloji transferi, fikri mülkiyet hakları, endüstriyel tasarım, imalat süreç teknolojileri, değişim yönetimi, pazarlama teknikleri, uluslararası ticaret politikaları, ihracat, bilişim teknolojileri yönetimi ve sürdürülebilir üretim gibi unsurların, yönetim kavramı esas alınarak kurumsal düzeyde yeni ürün geliştirme sürecine odaklanmanın sağlanması gerekmektedir.
  • Ar-Ge faaliyetleri ile yakalanan fırsatın başarıyla hayata geçirilebilmesi için özellikle tedarik sürecine ilişkin sorunların giderilmesi ve sanayinin dünyadaki gelişmeler paralelinde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Böylelikle silahlanma programlarının, dünyadaki örneklerle uyumlu bir şekilde, bütünleşik bir savunma sanayii politikası çerçevesinde modern proje yönetimi teknikleriyle uygulamaya aktarılması, Ar-Ge faaliyetlerinin geniş katılımlı bir yaklaşımla tek elden yürütülmesi, savunma sanayii işbirliğinin proje bazlı bir yaklaşımla ihracat öncelikli uygulanması ve uluslararası normlara uygun kalite yönetim sistemlerinin tek elden yürütülmesi mümkün olacaktır.
  • AR-GE hususunda üniversite, sanayi ve devlet arasında karşılıklı kazanımları tanımlayan bir araştırma yaklaşımının yakalanmasına çalışılmalıdır.
  • Öncelikli tematik alanlar belirlenmelidir, bu alanların belirlenmesinde, oluştu-rulmasında, geliştirilmesinde ve sonuçlanmasında akademik çalışmalarda bulunan sivil ve askeri kesim birlikte çalışmalıdır,
  • Türkiye'nin dünyada marka yaratabilmesi sağlanmalıdır.
  • Sanayicinin önünü görerek yatırımlarını öncelikli alanlar doğrultusunda planlamasını ve bu bilinçle sektörde pozisyon alması gereklidir.
  • Öncelikli alanlarda üniversite, sanayi ve kamunun iştirak edeceği Türkiye çapındaki büyük projeler desteklenmelidir.
  • Savunma harcamalarında Ar-Ge'ye ayrılan pay arttırılmalıdır.
  • Tedarik sürecinde karşılaşılan sıkıntıların giderilmesi, sadece tedarik yönetiminin etkinleştirilmesine bağlı olmayıp, aynı zamanda sektöre yönelik politikaların tek elden bir bütünlük içinde uygulanması ve denetimine imkan veren bir yapılanmayı da gerektirmektedir.
    Alıntıdaki Ek 65426
  • Firmalar ve MKE gibi kurum ve kuruluşlar açısından kalite, maliyet ve fiyat politikaları önemlidir. Rekabet gücünün artırılması için firmalar temel performans göstergelerini iyileştirmeli, değişimi yönetebilirlerdirler. Gerekirse organizasyon, sistem, süreç ve uygulama politikalarında değişiklikler yapılarak performansın yükseltilmesi sağlanmalıdır.
  • Kaliteli üretimin sağlanabilmesi açısından kullanıcının ihtiyaç duyduğu şartları karşılayacak etkin bir gereksinim yönetiminin oluşturulması ve uygulanmasını sağlayan gereksinim yönetimi uygulanmalıdır.
  • Bazı iktisatçılar tarafından rekabet gücü fiyat rekabeti gücü olarak görülmektedir. Hatta rekabet gücünün ölçümü olarak reel efektif döviz kuru ve birim emek maliyeti gibi göstergeler kullanılmaktadır. Maliyetleri oluşturan kalemler içinde, işçilik, yatırım, Ar-Ge giderleri, sosyal güvenlik harcamaları, ihracat harcamaları, enerji, finansman, döviz maliyetleri önemli etkenlerdir. Bunların azaltılması açısından, resmi kurumlarla birlikte çözümler üretilmelidir.
  • Tedarik makamı ve diğer paydaşlar üreticilere ulaşırken, kabul edilmiş ortak bir arayüz kullanabilmeli ve ayrıca üreticiler de bu yolu kullanabilmelidir.
  • Yatırım ihtiyaçlarına göre teknolojik yönelimler seçilebilmeli ve üretim-teknoloji anlamında stratejiler yönlendirilmelidir.
  • Hangi firmanın ne seviyede ve hangi üründe bir diğer firmaya rakip olduğu ya da nasıl bir ihtiyaç için bu firmaların biraraya gelebileceğinin analizi ile, aslında ortak bir çaba göstererek daha nitelikli bir sonuç elde edebilecek firmaların, rekabet yerine birlikte çalışabilirliklerinin sağlanabilmesi adına gerekli yönlendirme ve öncülüğün yapılması gerekmektedir.
  • Bir firma için sorun olan bir konunun, bir diğeri için sorun olmaması, konunun gözardı edilmesi manasını taşımamalıdır. Üye firmaların bir kısmı sorunlarını dile getirmekte zayıf kalabilmektedir. Zaman içinde aynı sorunun belki de büyüyerek, sektörde yer alan diğer firmaların sorunu olabileceği düşüncesi ile sorunların tartışıldığı bir ortak platform oluşturulmalıdır. Bu ortak platformda ihtiyacın, rekabetin, teknolojinin, stratejinin tartışıldığı bir ortam yaratılabilmelidir. Bu platformda, teknolojik ulusal gelişmelerin tartışıldığı, benimsendiği ve ortak politikalar üretilerek uluslar arası rekabetin yakalanması amaçlanmalıdır.
  • İnsan ve bilgi yönetimine önem verilmeli, kaliteli işgücü yetiştirilmesi için önlemler alınmalıdır.
  • Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, dünya savunma pazarı ile entegre olmaya çalışan Cumhuriyetler mevcut alt yapılarını NATO standartlarına uygun hale getirme faaliyetlerine başlamışlardır. Bu durum, Türkiye ile Türki Cumhuriyetleri arasında yeni işbirliği imkânları vermektedir. Bunların zaman geçirilmeden, karşılıklı olarak kazan-kazan prensibi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
  • Sektörün etik kuralları yorumlanmalı ve değerlendirilmelidir.
  • Üniversite ve araştırma enstitülerinden daha etkin yararlanma yoluna gidilmelidir.
  • Bu kapsamda;
  • Üniversite, kamu kurumları ve özel kesimde dağınık bir şekilde yürütülen Ar-Ge faaliyetleri, orta-kısa-uzun vadedeki öncelikler doğrultusunda bütünleştirilmelidir.
  • Üniversite, araştırma enstitüleri, ilgili kamu kuruluşları ve sanayii bir araya getirilerek temel araştırma, teknoloji geliştirme, toplumsal fayda ve ürüne yönelik çalışmaların ulusal amaç ve stratejiler doğrultusunda birbirini tamamlar biçimde bütünleştirilmesi sağlanmalıdır.
    Alıntıdaki Ek 65427
  • Akademisyenlerin kendilerini öncelikli alanlarda uygulanacak metodolojiler konusunda geliştirmesi ve yüksek lisans/ doktora tezlerini bu konularda yönlendirmesi gerekmektedir.
  • Akademik çalışmaların temelini oluşturacak konular, ortak platformlarda alınacak ortak kararlar ile saptanmalı, bunun için çalışma grupları oluşturulmalıdır.
  • Üniversitelerde uygun her teknik anabilim dalı altında Savunma Kürsüsü oluşturulmalıdır,
  • Üniversitelerin her birinde ve ayrıca üniversitelerarası çalışmalarda, resmi ya da sivil yöneticiler eşliğinde öngörü, vizyon, eğilim, yönelim çalışmaları yapılmalıdır,
  • Akademik çalışmalar için standart dışı ayrı bir değerlendirme mekanizması oluşturulmalı, bunun sonucunda uygulama olasılığı olan projelere ekonomik sahiplenme (resmi organizasyonlar tarafından) sağlanmalıdır,
  • Sanayii ve Üniversite temsilcileri, ortak platformlarda buluşturulmalıdır. Bunun için sanayideki ihtisas alanına ve önemine göre araştırma laboratuarları oluşturulmalı (ya da kullanıma açılmalı), karşılık olarak üniversiteler, teknik yeterliliklerini sanayiye açmalıdır.
  • Her üniversitede, her anabilim dalında ya da her bölümde, sanayinin temsilcilerinin görev alabileceği, çalışabileceği, akademik çalışmalara destekte bulunabileceği olanaklar sağlanmalı, yine karşılık olarak sanayii'de üniversitelerden gelebilecek uzmanların çalışabileceği imkanlar yaratılmalıdır,
  • Sanayii, ihtiyaçlarını üniversite ile paylaşmalı, bunları karşılamaya yönelik arge proje ve çalışmaları yürütülerek iki tarafın birden yeteneklerinin gelişmesi sağlanmalıdır,
Gelişmekte olan ülkelerde devlet ekonomide önemli görevler üstlenmektedir. Bu görevlerin kapsamı ve sınırları önem taşımaktadır. Yukarıda belirtilen hususların çözümlerinin üretilmesinde ve geleceğe yönelik rekabet stratejisi oluşturulmasında, devletin üzerine bazı görevler düşerken, sektörde yer alan bütün kurum ve kuruluşların da kendi üzerlerine düşenleri belirlemesi ve hep birlikte kararlı ve hızlı adımlar atması gerekmektedir.
Alıntıdaki Ek 65428

Rekabet gücü ve verimliliğin sağlanması için değişimin farkında olmak gereklidir. Verimlilik artışı değişiklikleri kabul etmeyle başlar. Sektörde değişimlere en fazla uyum sağlayabilen firmalar ayakta kalacak, rekabet gücünü yakalayacaklardır. Değişimlere uyum sağlamak için yüksek performans gerekmektedir. Bu nedenle gerçeği görmek ve kabul etmek gereklidir. Küreselleşen pazarda, rekabetçi olabilmek için yüksek teknoloji, bilgi kullanımı, kaliteli insan, bilimsel finansman yönetimi ve organizasyonlar kurulmalıdır. Rekabetin temelinde değişim vardır.
Rekabet gücünün yakalanması ve verimliliğinin arttırılması için maliyet, ürün farklılığı, kalite avantajını yakalamaya çalışmak gereklidir.

Yüksek seyreden enflasyon, verimlilik düşüklüğü ve toplam istihdam içinde tarım sektörünün payının büyüklüğü Türkiye'nin önemli zayıflıkları olarak ifade edilmektedir. Buna karşın verimlilikte iyileşmenin devam etmesi ve hızlı ekonomik büyüme Türkiye'nin önemli avantajlarıdır. Türkiye izlenecek tutarlı politikalarla, kalkınma hızını istenen seviyeye çıkardığı, enflasyon ile birlikte işsizliği de tek rakamlı seviyelere düşürdüğü, üretimi artırıp, gelir dağılımını daha adil bir noktaya getirebildiği takdirde rekabet gücü orta seviyelerde olan ülkeler arasında kısa sürede yer alması mümkün görülmektedir.
Alıntıdaki Ek 65429

7. GENEL DEĞERLENDİRME


Savunma sanayii, sivil amaçlı sanayiye nazaran kendine has özellikleri olan bir sektördür. Ekonomik dinamiklerinden çok, stratejik boyutları ağır basmaktadır. Sektör, tüm sanayinin mızrak başı olması yanında, ülke politik gücüne doğrudan katkı sağlamaktadır.
Türkiye, bulunduğu coğrafi konumu itibarı ile her türlü tehdide karşı bölge istikrarını sağlayıcı ve caydırıcı güce sahip olması gereği, iç ekonomik dengeleri bozmadan, modern ve güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olma ve bu kuvveti idame ettirebilme mecburiyetindedir. Bu durum, yıllık ortalama 3-4 milyar dolarlık bir savunma sanayii tedarik harcamasını gerektirmektedir. Dünya ülkeleri arasında Türkiye, savunma sanayii bakımından büyük olanaklar sağlayan, bir fırsatlar ülkesidir. Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaclarının mümkün olan ölçeklerde özgün üretimlerle karşılanması, ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmaya yönelik öncelikli bir hedeftir.

Yerli imkanlar ile tasarım ve geliştirme faaliyetlerinin uygun bulunmadığı durumlarda projeler, ikincil öncelikle, uluslararası işbirliktelikleri ile gerçekleştirilmektedir. Nitekim, özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığı ihtiyaçlarından olan nakliye ve savaş uçakları tedariklerinde, bu yöntem uygulanmaktadır.
Hazır alım çözümüne ise, son alternatif olarak ve mutlaka yerli katkı ve offset şartları ile başvurulmaktadır. Bu tip projeler çerçevesinde de, tedarik için harcanan kaynağın milli sanayimize nitelikli iş payı olarak dönmesi, önem verilen konulardandır.
Uygulanan bu politikalar sayesindedir ki, savunma sanayimizin toplam cirosu 2001 yılından, 2006 yılına kadar % 113 oranında artış göstermiştir. 2007 yılında da, aynı artış eğilimi devam etmiştir. ihracat alanında da şirketlerimizce çok ciddi başarılara imza atılmaya başlanmıştır.
Alıntıdaki Ek 65430

2007 yılında uygulamaya konulan ana sistem ihtiyaçlarının karşılanmasında, ana yüklenici firmaların, yerli firmalar arasından seçimi, özgün teknolojilerin kazanımını zorlayacak, dışa bağımlılığı önemli ölçeklerde azaltacak, yeni pazarlara açılım sağlayacak, ihracat rakamları yükselirken, ithalat rakamları azalacaktır.

2003 verilerine göre Türkiye, savunma ürünleri ithalatı açısından 4. sırayı alırken, 2006 yılı verilerinde 10. sırada yer almıştır. 2003 verilerine göre savunma sanayi ürünü ihraç eden ülkeler arasında 28. sırayı alırken, 2006 verilerine göre ilk 10'da yer almamıştır. Ancak, 2000-2004 verilerine göre, ortalama 117 milyon dolar ihracatla, 28. sırada yer alan Türkiye, 2006 verilerine göre ihracatını 3 kat artırmıştır. Bu konuda detaylı bilgiler, SIPRI web sitesinde yer almaktadır.

Dünyadaki örneklerle uyumlu bir şekilde programların, bütünleşik bir savunma sanayii politikası çerçevesinde modern proje yönetimi teknikleriyle uygulamaya aktarılması, Ar-Ge faaliyetlerinin geniş katılımlı bir yaklaşımla tek elden yürütülmesi, savunma sanayii işbirliğinin proje bazlı bir yaklaşımla ihracat öncelikli uygulanması ve uluslararası normlara uygun kalite yönetim sistemlerinin tek elden yürütülmesi mümkün olacaktır.
Alıntıdaki Ek 65431

Raporda ortaya konan sayısal veriler, hiçbir değişiklik yapılmadan, istifade edecek sanayicilerin yorumlarına bırakılmıştır. Dönem öncesi ve 2006-2007 yıllarındaki uygulamalardan çıkarılan hususlar madde başları ile aşağıda sıralanmıştır.
  • Sanayimizin, tedarik makamları ile ve birbirleri ile iletişimde olmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Bunu herhangi bir tedarikçi ya da sanayimizin herhangi bir bireyi tek başına yapamaz.
  • Tedarik makamları da yurtiçi katma değerin seviyesini, değerini ve niteliğini anlamak adına yerli üreticilere ulaşabilmelidir.
  • Savunma ihtiyaçları ve önceliklerine göre teknolojik yönelimler ve buna bağlı yatırımlar belirlenmeli ve üretim-teknoloji anlamında strateji yönlendirilmelidir.
  • Bu amaçla sorunların, ihtiyacın, rekabetin, teknolojinin, stratejinin tartışıldığı ortak platformlar sağlanmalı, tek bir ses ile bu platformlar tesis edilmelidir.
  • Aynı şekilde tedarik sürecinin, yerli katkı lehine işlemesi için merkezi bir değerlendirme ve yorumlama birimi gerekmektedir.
  • Ayrıca sektörün etik kuralları yorumlanmalı ve değerlendirilmelidir.
  • Ülke çapında strateji geliştirilirken, sanayiden gelecek katkıların da dikkate alınması kurumsallaştırılmalıdır.
  • Teknolojik ulusal gelişmelerin tartışıldığı, benimsendiği ve ortak politikalar üre-tilerek uluslar arası rekabetin yakalandığı bir platform oluşturulmalıdır.
  • Yurtiçi tedarik ve bu amaçla yurtiçi yeteneğin artırılması adına firmaların proje bazlı ya da ticari olarak birlikte davranmalarının ya da yeteneklerinin aynı çatı altında değerlendirilmelerinin sağlanması, yine önderlik edilmesi gereken kritik bir alandır.
  • Tanıtım ve lobi faaliyetlerini uluslar arası alanda yürütmek ve tanıtım olanakları olmayan firmaların da önünü açmak adına tanıtım, eşlik, önderlik ihtiyacı bulunmaktadır.
  • Öncelikli tematik alanlar belirlenmelidir, bu alanların belirlenmesinde, oluşturulmasında, geliştirilmesinde ve sonuçlanmasında akademik çalışmalarda bulunan sivil ve askeri kesim bir arada çalışmalıdır.
  • Türkiye'nin dünyada marka yaratabilmesi sağlanmalıdır.
  • Sanayi açısından bakıldığında; sanayicinin önünü görerek yatırımlarını öncelikli alanlar doğrultusunda planlamasını ve bu bilinçle sektörde pozisyon alması gereklidir.
  • Üniversite, sanayi ve devlet arasında karşılıklı kazanımları tanımlayan bir araştırma yaklaşımına gereksinim vardır.
  • Üniversite, kamu kurumları ve özel kesimde dağınık bir şekilde yürütülen AR- GE faaliyetleri, kısa - orta - uzun vadedeki öncelikler doğrultusunda bütünleştirilmelidir.
  • Üniversite, araştırma enstitüleri, ilgili kamu kuruluşları ve sanayii bir araya getirilerek temel araştırma, teknoloji geliştirme, toplumsal fayda ve ürüne yönelik çalışmaların ulusal amaç ve stratejiler doğrultusunda birbirini tamamlar biçimde bütünleştirilmesi sağlanmalıdır.
  • Akademisyenlerin kendilerini öncelikli alanlarda uygulanacak metodolojiler konusunda geliştirmesi ve yüksek lisans/ doktora tezlerini bu konularda yönlendirmesi gerekmektedir.
    Alıntıdaki Ek 65432
  • Akademik çalışmaların temelini oluşturacak konular, ortak platformlarda alınacak ortak kararlar ile saptanmalı, bunun için çalışma grupları oluşturulmalıdır. Üniversitelerin her birinde ve ayrıca üniversitelerarası çalışmalarda, resmi ya da sivil yöneticiler eşliğinde öngörü, vizyon, eğilim, yönelim çalışmaları yapılmalıdır.
  • Akademik çalışmalar için standart dışı ayrı bir değerlendirme mekanizması oluşturulmalı, bunun sonucunda uygulama olasılığı olan projelere ekonomik sahiplenme (resmi organizasyonlar tarafından) sağlanmalıdır.
  • Öncelikli alanlarda üniversite, sanayi ve kamunun iştirak edeceği Türkiye çapındaki büyük projeler desteklenmelidir.
  • Savunma harcamalarında Ar-Ge'ye ayrılan pay arttırılmalıdır.
Bütün bu genel değerlendirmeler ışığında görülmektedir ki, Türk savunma sanayii hızlı bir ivme kazanmaktadır. Bu mevcut sinerjinin devam ettirilmesi, orta vadede sanayimizi layık olduğu konuma getirecektir.


Misafir 20 Eylül 2007 00:34

19 ek

3. YATIRIM ORTAMININ İYİLEŞTİRİLMESİ İLE BÖLGESEL TEŞVİK VE YARDIMLAR

Alıntıdaki Ek 65385

TSK'nin büyük ve önemli bir kullanıcı olması ve savunma sanayinin gelişmekte olması, savunma sanayini önemli bir yatırım ortamı yapmaktadır. Sadece Türkiye'de faaliyet gösteren yerli firmalar değil, yurtdışında faaliyet gösteren ve TSK'ne mal ve hizmet satmak isteyen firmalar da Türkiye'de yatırım imkanlarını değerlendirmektedirler.

Türkiye, müslüman ve Türk Cumhuriyetleri ile olan yakın ilişkileri sebebiyle de yabancı yatırımcıların ilgisini çekmektedir. Bu ülkelere mal ve hizmet satışını hedefleyen firmalar, sadece TSK'ne değil, yakın çevredeki diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerine ulaşmak için de Türkiye'de yatırım yapmaya, Türk savunma sanayi şirketleri ile işbirliklerine önem vermektedirler.
Rekabet edebilir ücretler, kalifiye işgücü ve şirketlerimizin uluslararası üretim sistemleri açısından elverişli olması yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgi göstermesinin ilave sebeplerini oluşturmaktadır.

SSM'da, özellikle yerli yatırımcıları özendirmek amacıyla projelerde ilave teknoloji kazanılması ve yatırım yapılmasını teşvik edici önemler almakta, mümkün olduğunca yatırımcılara yol göstermekte ve yapılan yatırımları projeler kapsamında desteklemeye çalışmaktadır.
Yatırım için fırsatlar çok ve olumlu olmasına rağmen yeterli oranda yerli ve yabancı firmanın savunma sanayine yatırım yapmadığı değerlendirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65386

Milli ve gizli projeler dışında ne yerli, ne de yabancı yatırımcıların savunma sanayi konusunda yatırım yapmalarını engelleyici kısıtlamalar veya sektöre özel bürokratik sıkıntılar bulunmamaktadır.
Savunma sanayiine yatırım konusunda yaşanan sıkıntılar, yerli veya yabancı diğer sektör yatırımcılarının yaşadığı sıkıntılar ile aynıdır.

Genel olarak Türkiye'de yatırımların arttırılması amacıyla 57nci Hükümet tarafından başlatılan ve takip eden hükümetler tarafından da sürdürülen çalışmalar ile Türkiye'de yatırım ortamının iyileştirilmesi analizleri ve çalışmaları sonucunda Yabancıların Çalışma İzinleri ve 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu da olmak üzere on dört yeni kanunun yürürlüğe girmiştir.

Yatırımların iyileştirilmesi yönünde atılan tüm adımlara rağmen, özellikle bürokraside istenilen iyileştirmenin sağlanamaması ve yürürlüğe giren yeni kanun ve yönetmeliklerden kaynaklanan yeni sorunların çözümünde istenilen hızın elde edilememesi sebebiyle yatırımlar için cazip bir ortam sunulamadığı değerlendirilmektedir.
57nci Hükümet tarafından başlatılan, "Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı"nda öngörülen iyileştirmelerin en kısa sürede hayata geçirilmesinin, yatırım, çalışma izni alınması, sinai ve fikri hakların korunması gibi konularda bürokrasinin azaltılması ve hukuk kurallarının hızlı bir şekilde işletilmesi konularına ek olarak, savunma sanayi yatırımlarının da hızlı ve öngörülen oranda artmasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65387

Yabancı sermaye yatırımları özel bir teşvik konusu olmamalıdır, hatta diğer ülkelerde olduğu gibi savunma sektörü gibi kritik olan sektörlerde yabancı sermaye yatırımlarına kısıtlama ve kontrol getirilmelidir.

4. SEKTÖRDE YENİ YÖNELİMLER


Savunma sanayii faaliyetlerinin temel amacı, silahlı kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu her türlü teçhizatın yerli imkanların devreye sokulması suretiyle karşılanabilmesi ve dışa bağımlılığın asgari düzeye indirilmesidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) modernizasyonu ve ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesi açısından üstlenmiş olduğu görev ve sorumluluklarının öneminin bilinciyle faaliyetlerini yürütmekte olan Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında hazırladığı 2007-2011 dönemi Stratejik Plan hedefleri doğrultusunda çalışmalarına yön vermektedir.
Alıntıdaki Ek 65388

SSM Stratejik Plan'ınında yer alan " Stratejik Yol Haritası" kapsamında "Sanayi ve Teknoloji Yönetimi" konusunda "Savunma sanayiini özgün yurtiçi çözümler sunabilecek ve uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmak" amacına ulaşılmak istenmektedir.
Bu stratejik amacın gerçekleşmesi ile, ulusal savunma sanayii imkan ve kabiliyetlerinin stratejik bir seviyeye çıkarılarak, yurt dışı bağımlılığın azaltılması, yurt içinde mevcut olan kabiliyetler için yurt dışına kaynak akışının önlenmesi, savunma sanayiinde mevcut, geliştirilebilir ve erişilebilir üretim, yatırım ve teknoloji imkanlarının analiz edilmesi, değerlendirilmesi ve kendi kendine yeten, uluslararası pazarda rekabet gücüne sahip bir savunma sanayiinin oluşturulması mümkün olabilecektir.
Savunma sanayiini "özgün yurtiçi çözümler sunabilecek ve uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmak" amacına ulaşmak için belirlenen hedefler arasında "2010 yılı sonuna kadar savunma sistem ihtiyaçlarının yurt içinden
karşılanma oranının ortalama % 50'ye çıkarılması" hedefi çok önemli bir yer tutmaktadır.

Savunma sanayii projelerinde bugün gelinen noktada, önümüzdeki yoğun dönemde tamamlanma aşamasına gelecek projelerimizde yerli katkı oranında önemli artışların olacağı değerlendirilmektedir.
Her ne kadar hedef olarak savunma sanayii tedariğinde % 50 yurtiçinden karşılanması düşünülse de bu maliyet bazında bir hedeftir. Türkiye'ye örnek olabilecek ülkelere bakıldığında, G. Kore ve İspanya, listede yer alan ilk isimler olacaktır. Ancak% 50 yurtiçi tedarik hedefinin sadece maliyet bazında değil stratejik yönden de bağımsızlık içermesi sağlanmalıdır.
Alıntıdaki Ek 65389

Burada olması gereken, milli ve kritik teknolojilerin belirlenerek, bunların önceliklendirilmesi ve çalışma planına uygun olarak, milli ve kritik olarak belirlenen teknolojilerin kazanılmasıdır. Yani, TSK'ne dışa bağımlı olmadan harekât yapabilme gücünün kazandırılmasıdır. Bu konuda SSM tarafında yürütülen stratejik çalışmalar halen devam etmektedir.

Bu kapsamda son yıllarda, tersanelerden de savunma sanayii oyuncularının çıkmaya başlaması örnek verilebilir. Yonca-Onuk tersanelerinin yanı sıra, RMK ve DEARSAN gibi tersaneler de savunma sanayi projelerinde görev almaya başlamıştır. Ayrıca bu tersanelere hizmet veren ve aslında denizcilik sektörünün oyuncuları olan yan sanayii firmaları da bulunmakta ve savunma sanayiine hizmet vermektedirler.

SSM Denizcilik Daire Başkanlığı denizcilik sektörüyle birlikte Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın (DzKK) uzun dönem ihtiyaçlarını, platform ve alt sistem bazında karşılamak için gerekli çalışmaları devam ettirmektedir. Alt sistemler de dahil olmak üzere, ihtiyaçların Türkiye'den karşılanmasına yönelik bir strateji oluşturulması, sektörün kabiliyetlerinin belirlenmesi ve yatırım yapılması gereken konular ile ilgili sektörel strateji çalışması gerçekleştirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65390

Bu stratejilerin geliştirilmesinde TSK'nin ihtiyacının uzun dönemi de kapsayacak şekilde belirlenmesi, ihracat potansiyelinin araştırılması, buna göre sanayiinin yönlendirilmesi, gerekli yatırım alanlarının ve Ar-Ge ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve yan sanayii kullanımı gibi önemli hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.

Bununla bağlantılı olarak KOBİ iş payının arttırılması gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak SSM tarafından başlatılan ve yerli geliştirme öngörülen bütün ana sistem projelerinde, ana yüklenici konumundaki şirketlerimizden, savunma sanayii şirketlerimize azami oranda iş payı vermeleri istenmektedir. Ana yükleniciler tarafından gerçekleştirilmeye başlanan iş paylaşımı, giderek artan bir şekilde devam etmektedir. 2006 rakamlarına göre KOBİ'lerimiz 1,7 milyar dolar toplam cironun içinde 111 milyon Dolar'lık bir kısmını gerçekleştirmiştir. Bu miktarın, sektör cirosunun % 30'u seviyelerine çıkması gerekmektedir.
Alıntıdaki Ek 65391

Böylelikle, savunma sanayiimizin bir büyüme çizgisinde olduğu bu dönemde, ana şirketlerimizin sürekli bir kapasite artırımı yerine, kritik teknolojilere ve sistem entegrasyonuna odaklanması temin edilmekte ve ülkemizin genel sanayi altyapısından yararlanarak ihtisas sahibi yan sanayii firmaları ile çalışması teşvik edilmektedir.
Savunma sanayii sektöründen ülkemizin talep ve beklentilerinin artmakta olduğu bu dönemde, beklentilere cevap verebilmek için ülke sanayii ile etkin bir işbirliğinin oluşturulmasına özel bir önem verilmektedir.

Sanayide, ana sistem üreticileri tarafından kalifiye edilmiş taşeron sayısının artırılması için "Yan Sanayii Entegrasyon Yöntemleri" ve "Savunma Yan Sanayii Stratejisi" dokümanlarının yayımlanması SSM tarafından planlanmıştır.
Bu çalışmalar ve destekler neticesinde, önümüzdeki yıllarda savunma sanayii sektörünün istediği kalite ve standartlarda üretim yapan, hizmet veren KOBİ'lerimizin sayısının daha da artmasına ve bu amaç doğrultusunda yeni, nitelikli Organize Sanayi Bölgeleri'nin oluşmasına ve gelişmesine tanık olacağımızı değerlendirmektedir.
Alıntıdaki Ek 65392

Benzer şekilde, üniversitelerdeki akademik çalışmaların savunma sanayii ihtiyaçlarına göre yönlendirilmesi konusunda da çalışmalar bulunmaktadır.
SSM'nın, Sanayi ve Teknoloji Yönetimi stratejik amaçları kapsamında bir diğer hedef ise, 2011 yılında savunma ürün ve hizmet ihracatının yıllık 1 milyar dolara çıkarılmasıdır.
Ulusal savunma sanayii altyapısının geliştirilmesinde sadece ulusal ihtiyaçlar paralelindeki faaliyetlere bağımlı kalınmaması, uluslararası alanda gelişmekte olan teknolojilerin takip edilmesi ve uluslararası rekabet ortamından uzaklaşılmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Ulusal savunma sanayiinin yurt içi ihtiyaçlara odaklanarak yurt dışı pazarlarından ve rekabetinden uzaklaşması, ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu döviz girdisinden mahrum kalınmasına sebep olmakta; sonuç itibariyle kendi kendine yeterli bir savunma sanayiinin oluşumuna engel teşkil etmektedir.

Dolayısıyla, Türk savunma sanayii altyapısının geliştirilmesi istikametindeki çalışmaların başarıya ulaşabilmesi açısından, savunma ihracatını desteklemeye yönelik faaliyet ve girişimlerin koordine edilmesi ve yönlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Alıntıdaki Ek 65393

Savunma sanayiinde temel hedefimiz, öncelik verdiğimiz alanlarda kendi tasarımımızı yapmak ve savunma sanayiini özgün yurt içi çözümler sunabilecek ve uluslararası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılandırmaktır. Bununla birlikte özgün proje/ürün geliştirmediğimiz alanlarda ise uluslararası konsorsiyumlarla tasarım ortaklığı ile katılmaya çalışılmaktadır. A400M Ulaştırma Uçağı Projesi, Müşterek Taarruz Uçağı JSF Projesi F-35 gibi konsorsiyum projelerinde nitelikli iş payları almaktayız. A400M Projesinde orta gövde tasarımı ve iç - dış aydınlatma sistemi tasarımı, Türkiye'de gerçekleştirilmekte olup, F-35 Projesinde ise 2007 yılında 3. Safha olan üretim ve lojistik destek evresine katılım sağlanmıştır. Bu projeden yerli sanayiimize en az proje bedelinin %50 seviyesinde 5-6 milyar dolarlık bir iş payı sağlanması hedeflenmektedir.

Uluslararası işbirliği amacı doğrultusunda "NATO savunma projelerinde Türk savunma sanayiinin payı 2011 yılı sonuna kadar dört katına çıkartmak." hedeflenmiştir.
NATO bünyesindeki Milli Silahlanma Direktörleri Konferansı (CNAD) faaliyetleri silahlanma işbirliği konusundaki en önemli platformlardan biri durumundadır. Bununla birlikte, NATO bünyesinde Ar-Ge çalışmaları Araştırma ve Teknoloji Kurumu (RTO), ülke sanayilerinin tavsiye ve katkılarının alınması, ihtiyaç duyulan sistemlere yönelik mevcut ve geliştirilebilecek endüstriyel çözümlerin araştırılması NATO Sanayi Danışma Grubu (NIAG), lojistik alanındaki çalışmalar ise NATO Bakım ve Tedarik Ajansı (NAMSA) eliyle gerçekleştirilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65393

Halihazırda NATO tarafından yürütülmekte olan büyük çaplı programlar arasında AGS, Bölgesel Füze Savunması (TMD) gibi oldukça ileri teknoloji içeren ve yüksek maliyetli projeler bulunmaktadır. Türkiye, bu projelere katılım konusunda en kısa sürede karar almalı ve endüstriyel katılımın önünü açmalıdır.
NATO bünyesindeki silahlanma ve kabiliyet hedeflerine ilişkin çalışmalara paralel olarak NATO yetenek hedefleri kapsamında ülkemiz sorumluluğuna düşen alanlarda sanayimizin katılımını artırmak, ulusal savunma sanayii politikalarımız için de önemli bir hedeftir.
NATO bünyesinde gerçekleştirilen çalışmalar ile birlikte Avrupa Birliği (AB) 7nci Çerçeve Programına da büyük önem verilmektedir ve savunma sanayi firmalarının bu programa katılımına SSM tarafından çok önem verilmektedir. Savunma sanayii şirketlerimizin etkili olabileceğini düşünülen; havacılık, güvenlik, bilişim, ulaştırma, uzay alanları AB 7nci Çerçeve Programı kapsamında desteklenmektedir. TÜBİTAK'ın koordinasyonunda 2007 yılı itibariyle 7 proje teklif edilmiş olup, güvenlik alanı ilk çağrısında 3 teklif kabul edilmiştir. Başlangıç için başarılı bir oran olarak kabul edilebilecek çalışmalar, SSM tarafından teşvik edilmektedir. 7nci Çerçeve Programlarına katılım, maddi amaçlardan çok, önemli işbirliklerinin oluşturulduğu, önemli ortamlara giriş fırsatları sağlanıldığı ve birtakım teknolojilere giriş fırsatlarının olduğu alanlar olarak düşünülmüştür. Savunma sanayii firmalarının bu programa katılımını desteklemek için SSM gerçekleştirilen çalışmaların offset içinde kullanılmasına imkan sağlamıştır.
Alıntıdaki Ek 65394

Yüksek rekabet gücüne sahip olabilmek ve SSM tarafından belirlenen stratejik hedeflere ulaşmak için ileri teknolojiye sahip ürünleri üretmek ve ihraç etmek gerekmektedir. İleri teknolojilere sahip ürünlere sahip olmak için bu doğrultuda Ar-Ge faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Türk savunma sanayii'nin 2006 yılı cirosu 1.720.405.000 Dolar olarak gerçekleşmiştir. Özet olarak savunma sanayiimiz, 2006 yılında ciroda yaklaşık % 8 civarında bir büyüme kaydetmiştir.

Bu gelişmeye paralel olarak, 2006 yılı savunma sanayi ihracatımız % 5 oranında bir artış ile 351.989.000 Dolar'a ulaşmıştır.
2006 yılında 90.089.000 Dolar olarak tespit edilen Türk savunma sanayi Ar-Ge harcamalarının, hem rakamsal hem de oransal olarak, önemli bir artış olduğu değerlendirilmektedir. Devlet politikası olarak Ar-Ge ve özelllikle savunma sanayi projelerinde sağlanan Ar-Ge desteğinin artarak devam edecek olması Türk savunma sanayiinin gelişmesi, kendi özgün ürün ve teknolojilere sahip olabilmesi açısından önemli bir gelişme ve fırsat olarak değerlendirilmektedir. Ar-Ge harcamalarında görülen artışların nispeten daha yüksek oluşu fevkalade önemlidir. Zira savunma sanayine verilen Ar-Ge görevleri özgün savunma sanayi ürünlerinin geliştirilmesine imkan yaratmaktadır. Özgün ürünlerimizin bulunması ise, Türk savunma sanayi'nin dışa açılması ve ihracatının artması için en önemli unsurlardan birisidir.
Alıntıdaki Ek 65395

2010 yılına kadar, toplam Ar-Ge harcamalarının GSMH'ya oranının, Avrupa oranı olan %2'ye çıkarılması hedef alınmıştır. Halen bu oran % 0.6 seviyesinde bulunmaktadır. Savunma sanayii firmalarımızın, yıllık cirolarının asgari %8'ini Ar-Ge'ye ayırmalarının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Sektörde ihtiyaç olan temel teknolojilerin kazanımına yönelik, sektöre yol göstermek ve sektörde yer alan firmaların aktif katılımının sağlanması amacıyla, SSM tarafından Ar-Ge Yol Haritası çalışması başlatılmış ve yürütülmektedir. Bu çalışma önümüzdeki yıllarda yürütülecek projelerde ihtiyaç olacağı değerlendirilenteknolojilerin kazanımına yöneliktir. Bu amaçla dört temel teknoloji alanı seçilmiştir:
  • Sistem Entegrasyonu
  • Network, Bilgi, Uydu Sistemleri, Sensörler
  • Elektronik Harp
  • Füze, Güdüm, Kontrol
SSM tarafından, öncelikli konularda teknoloji kazanımına yönelik, Ar-Ge çalışmaları kapsamında 12 adet Mükemmeliyet Merkezi alanı belirlenmiştir. Bu merkezlerin içinde, ilgili konularda çalışma yapan kuruluşların yer aldığı, havuz oluşturulmuştur.
Alıntıdaki Ek 65396

Mükemmeliyet merkezi, fiziki bir yapı olmayıp, enstitülerin, üniversitelerin ve uzman şirketlerin yer alacağı birlikteliklerdir. Mükemmeliyet merkezlerinin oluşturulması ile birlikte teknoloji yol haritaları oluşturulacak ve önerilen Ar-Ge projeleri finanse edilerek faaliyetler yürütülecektir.
Mükemmeliyet merkezlerine yönelik temel teknoloji alanları ve genel olarak kapsamları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir;
  • Otonom Sevk ve İdare (OSİ)
  • Merkezi Yönetim, Güdüm, Kontrol/Tahrik, Seyrüsefer, Robotik
  • İleri Malzemeler (İM)
  • İleri Metalik Malzemeler, İleri Seramikler, İleri Polimerik Malzemeler, Kompozit Malzemeler
  • Uzay (UZY)
  • Enerji Üreteci, Uzay Pili, Uzay Elektroniği, Uydu Fırlatma
  • Enerji ve İtki (El)
  • Motor, Yakıt, Pil
  • Algılayıcılar (ALG)
  • RF, EO, Akustik, Manyetik
  • Test ve Kalifikasyon (TK)
  • Sistem Entegrasyon Laboratuarı, Harekat/İşletim Yazılımı (OFP), Rüzgar Tüneli, EMI/EMC, Döngüde Donanım (HITL), Sertifikasyon, Uçuş Test Enstrümantasyonu & Yönetimi, Balistik Test
  • Modelleme ve Simülasyon (MS)
  • Tasarım, Eğitim, Harekât
  • Elektronik Harp (EH)
  • ET, ED, SIGINT, ELINT, Görünmezlik
  • Tahrip Teknolojileri (TT)
  • Yönlendirilmiş Enerji, Kimyasal Enerji, Kinetik
  • Muhabere (MH)
  • Kripto (KR)
  • Alternatif Teknolojiler (AT)
  • Nanoteknoloji, MEMS
Mükemmeliyet Merkezlerinin belirlenme nedenleri aşağıdaki gibi verilebilir;
Alanındaki faaliyetlere liderlik etmek ve koordinasyonu sağlamak, mevcut kaynaklara paydaşların erişimini kolaylaştırmak, savunma Ar-Ge yatırımını artırmak ve kapsama alanını genişletmek, savunma sanayii tedarik zincirinin işleyişini desteklemek, savunma alanında Ar-Ge farkındalığını artırmak, savunma Ar-Ge yol haritasını baz alarak teknoloji gereksinimlerini tanımlamak, sonuç odaklı çözüm ve hizmetler sunmak, alanında tek bir temas noktası olarak görev yapmak, müşteri arayüzü olarak görev yapmak, paydaşlar arasındaki işbirliğini geliştirmek, uluslararası Ar-Ge işbirliği çalışmalarında görev almak, "Teknoloji Havuzu" kavramını somutlaştırmak ve kazanılan bilgiyi canlı tutmak, yinelemeleri önlemek, sivil-askeri teknolojilerin çift kullanım potansiyelini araştırmak, Ar-Ge teklife çağrılarını yayımlamak ve gelen teklifleri değerlendirmek, bağımsız teklifleri değerlendirmek, konferans, seminer ve atelye çalışmaları düzenlemek, yenilikçi fikirleri desteklemek üzere belirli tutarda kaynak sağlamak.
Alıntıdaki Ek 65397

Ar-Ge; yurtiçi geliştirme dahil tedarik süreçlerini destekleyen paralel bir süreç olarak ele alınmakta ve temel araştırma, uygulamalı araştırma ile deneysel geliştirme türü çalışmaları içermektedir. Ar-Ge projeleri ana sistem projelerinin altında eş zamanlı veya daha önceden yürütülebilmektedir. Bu çalışmalarla savunma sistemlerinin yurt dışına bağımlılığının zaman içerisinde asgari düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır. SSM tarafından bugüne kadar yürütülen Ar-Ge çalışmalarıyla çok önemli teknolojik kazanımlar elde edilmiş ve ana sistem projelerini destekleyici bir alt yapı oluşturulmuştur.
"Savunma Ar-Ge Yol Haritası"nın devreye alınmasıyla tedarik sürecinde teknoloji katkısının daha net olarak ortaya konabileceği değerlendirilmektedir.

Savunma sanayii kuruluşlarımızın teknolojiye yatırım konusunda gelişimleri, 2000'li yılların başından itibaren değişmeye başlamıştır. Özellikle savunma tedariğinde "yurt içi geliştirme" yaklaşımının benimsenmesinin ardından savunma şirketlerimizde; imalat yeteneğinden, tasarım yeteneğine, yurt içi ortak üretimden, yurt içi tasarıma, alt sistemlerden, sistem entegrasyonuna, kullanıcı ile koordine olmayan iş yapma şeklinden, çözüm üreten bir yapılanmaya doğru bir yönelim söz konusudur. Savunma sanayi kuruluşlarımız cirolarının belirli bir bölümünü Ar-Ge'ye ayırmaya başlamışlar ve mühendislik-tasarım bölümlerini güçlendirmişlerdir. Bu doğrultuda sanayi kuruluşlarımız ülkemizin de katıldığı uluslararası projelerde (Ör. A400M, JSF) Ar-Ge ve tasarım iş payı alabilecek duruma gelmişlerdir. Türk firmaları büyük çaplı uluslararası savunma sanayii kuruluşlarının tasarım işlerini üstlenmektedirler. Çok sayıda savunma sanayi şirketimiz Ar-Ge faaliyetleri için Teknoparklarda birimler oluşturmakta ve güçlü bir mühendislik kadrosunu bir araya getirmektedir.
Alıntıdaki Ek 65398

Savunma sanayi tarihinin en büyük tedarik programı olarak kabul edilen Çok Uluslu Müşterek Taaruz Uçağı (Joint Strike Fighter - JSF) Programı çerçevesinde üretilecek olan F-35 uçağının orta gövdesinin ABD dışında tek kaynak olarak
TUSAŞ tesislerinde üretilecek olması, kazandıracağı teknolojik kabiliyetlerin yanı sıra yeni yatırımlar yapılmasını zorunlu kılarak istihdam olanağı yaratmıştır.

TUSAŞ'ın F-35 uçağının Orta Gövde üretiminden sağlayacağı teknolojik kazanımlar ise:
  • Hassas toleranslı ileri teknoloji kompozit parça üretimi, tasarım ve imalat süreçleri arasında yüksek seviyede dijital entegrasyon,
  • Robot kontrollü hassas delme, kesme ve bütünleştirme işlemleri,
  • Karmaşık yapılar için otomatik tezgahlar kullanılarak yerleştirme teknikleri,
  • Yüksek teknoloji kullanarak kompozit ve metal yapıştırma teknikleri,
  • Robot kontrollü hassas kaplama ve boyama uygulamaları ile
  • 5. nesil savaş uçakları için gereken yüksek standartlı kalite uygulamalarıdır.
Hükümet tarafından 2005 yılından itibaren Ar-Ge'ye önemli miktarlarda ek kaynak ayrılmakta ve bu kaynak TÜBİTAK'ın koordinasyonunda kullanılmaktadır. Savunma-uzay araştırmaları TÜBİTAK tarafından desteklenecek öncelikli alanlar arasında yer almaktadır. Bu kapsamda TSK, MSB/SSM koordinasyonuyla savunma-uzay öncelikli ve sistem ilişkisi kurulmuş birçok Ar-Ge projesi yürütülmektedir. Savunma sanayiimiz, savunma amaçlı Ar-Ge çalışmaları için diğer kamu fonlarından (Ör., TÜBİTAK-TEYDEB, DPT, TTGV, DTM vb.) da yararlanabilmektedir.
Alıntıdaki Ek 65399

1990'lı yıllardan itibaren, Berlin Duvarının da yıkılması, elektronik ve Bilişim alanında teknolojinin hızlanarak gelişmesi sonucunda; özellikle iletişim olanaklarının gelişmesi ve internet ile birlikte bilgiye ulaşımın da inanılmaz boyutlara ulaşması küreselleşmeyi; küreselleşme ile birlikte sanayide yaşanan teknolojik ilerleme ve gelişmeler de, ticarileşmeyi getirmiştir.
Önceden, askeri standartlarla yapılan geliştirme ve üretimler, bu standartların tavsiye niteliğinde kullanıldığı ticari sivil standartlarla yapılan üretimlere dönüşmüştür. Önceden teknoloji askeri alanda geliştirilip, bunlardan uygun görülenler sivil ürünlere uygulanırken (ikili kullanım), şimdi teknoloji önce sivil alanda geliştirilmekte ve burada gelişen teknolojiye savunma sanayii adapte olmaktadır.

Önceden teknoloji savunma sanayiinde; sıkı bir şekilde kontrol edilen kuruluşlarda ve belirli ülkelerde üretilirken, günümüzde teknoloji sivil fabrikalarda, kuruluşlarda ve dünyanın her tarafında üretilebilmektedir. Özellikle son on yılda teknoloji küreselleşmekte ve ticarileşerek sivilleşmektedir. Bu ortamda, teknolojinin artık ihraç lisansları ile kısıtlanması güç bir hale gelmiştir. Savunmada teknolojik üstünlüğü sürdürmek isteyen gelişmiş ülkeler, bu şartlar altında, tasarım teknolojisine sahip olup, kontrol etmeye veya bu teknolojileri silah sistemine adapte etme bilgisini başkalarıyla paylaşmamaya çalışmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65400

Mevcut silah sistemleriyle uyumlu savaş teknikleri geliştirmek, ya da geleceğin sosyoekonomik dengesizlikleri ve belirsizliklerinin şekillendireceği muhtemel (anti-terör) savaş senaryolarına uygun silah sistemlerinin geliştirilmesi ikileminde; ara çözümlere gidilmektedir.

Türkiye, 1952'den beri, hem değişik teknolojilere nüfuz edebilmek, hem de birçok yeni silah sisteminin müşterek geliştirme ve üretim çalışmalarına katılmak amacı ile, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) bünyesinde oluşturulan ve savunma sanayiinde işbirliğine katkı sağlamayı amaçlayan bir çok komite ve organlarında yürütülen, çok taraflı savunma sanayii işbirliği ve Ar-Ge proje ve programlarında yer alma çabası içerisindedir. Bu tür çalışmaların Türkiye'deki savunma sanayii altyapısının kurulması ve gelişmesinde de önemli katkıları olmaktadır.

MSB SSM.lığı tarafından belirlenen Ar-Ge projelerinin büyük bir bölümü tamamlanmış olup, bu projeler sonucunda edinilen ve kullanılan özgün teknolojiler;
Alıntıdaki Ek 65401
  • Kısa/Orta menzilli füze ve güdümlü füze teknolojisi
  • Kompozit-Seramik esaslı zırh malzemesi ve alaşım yarı iletken üretim teknolojisi
  • Seramik roket motoru teknolojisi
  • Milimetrik dalga elektronik harp teknolojisi
  • Frekans atlamalı askeri telsiz üretim teknolojisi
  • Komuta kontrol bilgi sistemleri yazılım teknolojisi
  • İnsansız hava aracı tasarım ve üretim teknolojisi
  • Kripto cihazı üretim teknolojisi
  • Modelleme-Simülasyon sistemleri teknolojisi
  • Flaman sargı tekniği ile kompozit malzeme üretim teknolojisi
  • NBC (KBR) korumalı elbise üretimine dönük filtre malzemesi üretimi teknolojisi
  • Aviyonik sistem entegrasyonu
  • Çeşitli silah sistemlerine yönelik üretim teknolojisi
Ülkemizde savunma sanayinin stratejik hedeflere ulaşmak doğrultusunda silahlı kuvvetlerin uzun vadeli ihtiyaçlarının yerli imkanlarla karşılanması ve ihracat hedefleri doğrultusunda, dünyada geleceğe yönelik konseptler üst seviyede ele alınmalıdır. Proje bazında gerçekleştirilecek çalışmalara odaklanmak, büyük resmin gözden kaçmasına neden olabilmektedir. Dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmek için savunma sanayii şirketleri ağ merkezli muharebe sistemi başta olmak üzere gelişim stratejilerini belirlemeli ve bu konudaki çalışmalar dünyadaki benzerlerinden geri kalmadan yürütülmelidir. Çalışmalara başlamak için kaybedilen süreler dışa bağımlılığı arttıracaktır.
Alıntıdaki Ek 65402

Bugün dünyadaki modern orduların yaklaşımlarına baktığımızda, Platform Merkezli Muharebe Sistemlerinin Ağ Merkezli Muharebe Sistemine geçilme çalışmalarını görmekteyiz. Platform Merkezli Muharebe sisteminde, algılama, silah ve süreç fonksiyonları her platform için kendi içinde birbiriyle bağlı olarak işlerken, Ağ Merkezli Muharebe sisteminde muharebede yer alan bütün platformların birlikte ele alındığı, algılama, silah ve süreç fonksiyonlarının farklı platformlarla ilişkili olduğu, bilgi edinme, desteği ve sürekliliğinin temel olduğu, bilginin toplanma, işlenme ve akışının kesintisiz olarak ve güvenle yapıldığı, muharebe bazında bir etkinlik söz konusudur.

Bu kavram, Ağ Merkezli Muharebe (Network Centric Warfare) olarak adlandırılmakta olup, temelde bilgi teknolojilerini kullanarak, farkındalığın arttırıldığı ve böylece karar verme süreçlerinin hızlandırıldığı, komuta kontrol kabiliyetinin arttığı, ve sonuç olarak daha etkili harekatların yapıldığı bir ortam hedeflenmektedir.
Ağ Merkezli Yetenek, başta NATO ülkeleri olmak üzere dünyadaki birçok ordu tarafından benimsenmiş ve Ağ Merkezli Yetenek yapısına geçmek için değişim çalışmaları devam etmektedir.
Ağ Merkezli Yetenek yalnızca orduların muharebe kabiliyetinin arttırılması açısından ele alınmamalıdır. Özelikle asimetrik savaşın büyük bir tehdit olarak yaşandığı günümüzde, olaylara bakıldığında, terörizm faaliyetlerinde yalnız silah kullanılmadığı, bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmelerden de yararlanıldığı, hepimiz tarafından izlenebilmektedir. Dolayısıyla yurt güvenliğinde de Ağ Merkezli Yetenekten yararlanma söz konusu olmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65403

Ağ Merkezli Yeteneğin politik, stratejik, operasyonel ve taktik boyutları ve etkileri vardır. Sadece askeri olmayıp sivil otorite ve kurumlar ile bilgi paylaşımı yapılması nedeni ile anayurt güvenliği ve e-devlet ilişkileri de ön plana çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkeler bu sisteme geçme çalışmalarına yıllar önce başlamışlardır. Geçen zaman içinde önemli bir yol almışlardır. Ülkemizde, bu amaçla yapılan çalışmalar yeni başlamış olsa da, hedeflerin iyi belirlenmesi ve planlı çalışmalar ile aradaki zaman kaybını kapatmak mümkün olabilecektir. Bu kapsamda, diğer ülkelerin yaptığı çalışmalar ve kullandığı modellerin değerlendirilerek, ülkemiz şartlarına uygun bir model belirlenmeli ve diğer ülkelerin geliştirme sürecinde yaşadığı yanlışları tekrar etmeden hedefe ulaşma çalışmaları sürdürülmelidir.

Ülkemizde, Ağ Merkezli Yeteneğin geliştirilmesi dahil olacak kurumlar arası uyumun sağlanması, standart ve prosedürlerin, Ağ Merkezli Yetenek ile ilgili stratejilerin belirlenmesi hususlarında ülkemizdeki kurum/kuruluş ve ilgili özel sektör temsilcilerinin katılımı ile oluşturulacak bir konsorsiyumun SSM koordinasyonunda oluşturulması planlanmaktadır.


Misafir 21 Eylül 2007 23:19

6 ek
Alıntıdaki Ek 65433
TÜRK SAVUNMA SANAYİİ
Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK)'nin ihtiyaçları, iç ve dış pazarlardan direkt alım veya ortak üretim programlarına katılım yoluyla karşılanmaktadır. İç pazardan doğrudan satın alımlar; yerli üreticilerin geliştirdikleri veya lisans (teknoloji transferi) suretiyle ürettikleri mamuller şeklindedir. TSK ile yerli üreticilerin araştırma ve geliştirme (ARGE) yoluyla müşterek çalışma sonucunda ortaya çıkardığı mamuller de olup, iç pazardan alımların nihaî hedefini teşkil etmektedir.

Savunma teçhizatı alanında kendi kendine yeterli bir ülke olmayı hedefleyen ve bu amaçla savunma sanayii alt yapısını geliştirmeye çalışan Türkiye, faaliyetlerini hızlandırmış ve bu alanda yoğunlaştırmıştır.

Günümüzün modern savunma teçhizatının üretiminde gerekli olan ileri seviyeye ulaşmak için Türk Savunma Sanayii; ya kendi imkânlarıyla veya müttefik ülkelerle birlikte ortak üretim projelerine katılım yoluyla yada teknoloji transferi yoluyla üretim imkân ve kabiliyetlerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede; NATO veya Batı Avrupa Birliği (BAB) bünyesinde müttefik ülkelerle birlikte yürütülen iş birliği programları, Türkiye'nin savunma sanayii faaliyetlerinde önemli bir yer işgal etmektedir. Bu çabalar sonucunda, Türk Savunma Sanayiinin gelişmesi daha da hızlanmış ve sektörel alt yapısı büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Alıntıdaki Ek 65434

Türkiye'de ana silâh sistem bazında savunma teçhizatının, halihazırda %80'i yurt dışından temin edilmektedir. Bu dağılımı değiştirerek yurt içinden tedarik oranının ülkenin savunma sanayiinde yeterli ve bağımsız kalacağı mertebelere getirilmesi hedeflenmiştir.

TSK'nın ihtiyacı olan her türlü silâh, araç, gereç ve malzemenin azamî ölçüde millî imkânlarla sağlanması; mevcut savunma sanayii temelinin korunup güçlendirilmesi ve istihdam yaratılması açısından önem arz etmektedir.

Türk Savunma Sanayiinin Ana Sektörleri;

- Havacılık ve Uzay Sanayii,
- Roket ve Füze Sanayii,
- Elektronik Sanayii,
- Silâh ve Mühimmat Sanayii,
- Askerî Gemi İnşa Sanayii,
- Askerî Otomotiv ve Zırhlı Araç Sanayii,
- Askerî Giyim Sanayii şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Türk Savunma Sanayii ile ilgili olan firmaların büyük bir bölümü, Savunma Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSaD) ile Savunma Sanayiicileri Derneği (SADER) çatısı altında toplanmıştır.
Alıntıdaki Ek 65435

SaSaD ve SADER, üretici ile müşteriler arasında bir köprüdür. Topladıkları bilgileri tahlil edip, yorumlamakta, üyelerine ve diğer ilgili taraflara göndermektedir. SaSaD aynı zamanda, Avrupa Savunma Sanayii Grubu (EDIG)'nun da üyesidir

Savunma Araştırma ve Teknoloji Projeleri;
  • TSK'nın "Millî Olması Zorunlu" ve "Kritik" kategorisindeki sistemlerinin geliştirilmesine yönelik sistem geliştirme projeleri,
  • Bu sistemlerin dayandığı teknolojilere ilişkin teknolojik alt yapı oluşturma projeleri,
  • Bu teknolojilere yönelik temel araştırma projeleri olmak üzere üç ana grupta toplanmaktadır.
Sistem geliştirme projeleri, sanayi kuruluşları; teknolojik altyapı oluşturma projeleri, sanayi kuruluşları ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu(TÜBİTAK); temel araştırma projeleri ise üniversiteler tarafından yürütülmektedir.
Alıntıdaki Ek 65436

Türkiye'de savunma araştırma faaliyetlerinin finansmanı için savunma bütçesinin yaklaşık %2'si tahsis edilmektedir. Ayrıca savunma sanayii kuruluşları da yıllık bütçelerinin %2 - 10'unu araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ayırmaktadır.

Ancak, ayrılan kaynaklara rağmen, savunma bütçelerindeki kesintiler; her ülkenin tek başına tüm teknoloji alanlarında yeterli altyapı oluşturmasının teknik ve ekonomik olarak mümkün olamaması ve diğer ülkelerle müşterek proje yürütmenin avantajları nedenleriyle; dost ve müttefik ülkelerle müţterek AR-GE projesi yürütülmesi faaliyetine büyük önem verilmektedir.

Bunun yanında, NATO ve Batı Avrupa Birliği (BAB) bünyesindeki müşterek araştırma ve teknoloji faaliyetlerine iştirak edilmekte, ayrıca başta dost ve müttefik ülkeler olmak üzere diğer ülkelerle ikili bazda ortak araştırma ve teknoloji projeleri yürütülmesine yönelik plânlamalar yapılmaktadır.
Alıntıdaki Ek 65437

Batı Avrupa Silâhlanma Grubu (WEAG) Faaliyetleri;
NATO'nun İzlanda dışındaki Avrupalı üyeleri tarafından Avrupa'da savunma teçhizatı konularında iş birliğini geliştirebilmek amacıyla 1976 yılında Avrupa Bağımsız Program Grubu (IEPG) olarak kurulan ve 1992 tarihinde fonksiyonları Batı Avrupa Birliğine devredilen WEAG'da; Türkiye ile birlikte yer alan Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Lüksemburg, Hollanda,Norveç, Portekiz, İspanya ve İngiltere ile sıkı bir iş birliği içinde bulunulmaktadır.

Türkiye, Avrupa silâhlanma alanında iş birliğinin geliştirilmesi bakımından, diğer üye ülkelerle eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu bu foruma, büyük önem vermektedir. Türkiye'nin diğer WEAG ülkeleri ile birlikte katıldığı projeler aşağıdadır.
  • STINGER,
  • M483/M864 155 mm. Geliştirilmiş Topçu Mühimmatı,
  • Geleceğin Büyük Uçağı (FLA).
Ulusal Silâhlanma Direktörleri Konferansı (CNAD) Faaliyetleri;
Alıntıdaki Ek 65438

Türkiye; NATO üyesi ülkeler arasında silâhlanma iş birliğini koordine etmek amacıyla 1966 yılında kurulan ve NATO Konseyine bağlı bir kuruluş olan CNAD kapsamındaki ana grup faaliyetlerine ve önemli görülen alt grup çalışmalarına katılmakta, gerek konsept çalışması ve gerekse bazı ortak üretim ve tedarik projelerinde aktif olarak yer almaktadır. Türkiye'nin CNAD kapsamında hâlen katıldığı projeler aşağıda belirtilmiştir.
  • İttifak Kara Gözetleme Sistemi (AGS),
  • Muharebe Sahası Füze Savunma Sistemi (TMD),
  • Sürekli Tedarik ve Ömür Boyu Destek Sistemi (CALS),
  • Muharebe Sahası Bilgi Sistemleri (BICES),
  • Taktik Haberleşme Sistemleri (TACOMS-POST 2000),
  • NATO Dost Düţman Belirleme Sistemi (NIS).
Türkiye'nin, süratle gelişen savunma sanayii imkân ve kabiliyetleri paralelinde, dost ve müttefik ülkelerle, karşılıklılık ilkesine dayalı iş birliği bağlantılarına girmesi ve gerek teknoloji ve ARGE sahasında, gerekse savunma teçhizatının ortak üretimi ve temini konularında somut iş birliği yapması hedeflenmektedir.

kaynak msb.gov.tr


nötrino 20 Eylül 2017 22:02

1 ek

S-400 Hava Savunma Sistemi!


2007'den beri Rusya'nın silah envanterinde yer alan ve Sovyetler Birliği döneminde S-300 füzelerinin üretilmesinden sonra geliştirilmeye çalışılan S-400 sistemi önemli siyasi, ekonomik ve askeri hedefleri "yüksek etkili koruma" amacıyla tasarlanan bir sistem olarak tanımlanıyor.

Sistem, Balistik Füzeleri ve Hayalet Uçakları İmha Edebiliyor!


Dünya üzerindeki en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak görülen sistemin, savaş uçakları, radar tespit ve kontrol uçakları, keşif uçakları, stratejik ve taktik uçaklar, taktik, operasyonel-taktik balistik füzeler, orta menzilli balistik füzeler, hipersonik hedefler ile diğer gelişmiş hava saldırısı araçlarını imha etmek üzere tasarlandığı belirtiliyor. Aynı zamanda S-400 taburu, en az bir mobil operasyon komuta merkezi, 8 fırlatıcı ve 32 füzeden oluşmakta.

Odaklanan Hedefler Kilometrelerce Mesafeden Sistem Tarafından Algılanabiliyor!


Füzeleri, kısa, orta ve uzun menzillerde eş zamanlı kullanabilen S-400, 600 kilometre uzaklıktaki hedefi algılama özelliğine sahip olup, saniyede 4,8 kilometre hızla füze gönderebilme kapasitesine sahip. Sistem, hedefe 10 saniyeden daha az zamanda tepki veriyor. S-400, çok uzun menzilli 40N6 model füzeyle 400 kilometre, uzun menzilli 48N6 model füzeyle 250 kilometre, orta menzilli 9M96E2 model füzeyle 120 kilometre ve kısa menzilli 9M96E model füzeyle de 40 kilometredeki hedefleri durdurabiliyor.
Alıntıdaki Ek 65338
Sistemin odakladığı hedefler arasında B-2 ve F-117 hayalet uçaklar, B-1, F-111 ve B-52H stratejik bombardıman uçakları, EF-111A ve EA-6 elektronik harp uçakları, TR-1 keşif uçağı, E-3A ve E-2C erken uyarı radar (AWACS) uçakları, F-15, F-16, F-35 ve F-22 savaş uçakları, Tomahawk füzeleri ve balistik füzeler yer alıyor. Söz konusu kabiliyetiyle dikkati çeken S-400 hava savunma sistemleri, pek çok ülke tarafından alınmak isteniyor. İlgili ülkeler arasında Kolektif Güvenlik Anlaşması üyesi ülkeler, Güneydoğu Asya ülkeleri ve Ortadoğu ülkelerinin yer aldığı belirtiliyor.

Kaynak: AA Bilim Teknoloji / Science (20 Eylül 2017)


nötrino 14 Nisan 2018 01:37

1 ek

Türkiye'nin Yeni İnsansız Kara Aracı!


Alıntıdaki Ek 66415
Türk Savunma Sanayii Müsteşarlığı, ASELSAN ve TEAS’ın birlikte geliştirdiği yeni nesil uzaktan kumandalı insansız kara aracının ilk görüntülerini paylaştı. İlgili kara aracına "Tarantula" adı verildi. 2 ton ağırlığa sahip olan söz konusu araç 800 kg yük taşıyabiliyor.

İnsansız Kara Aracının Özellikleri!

  • Elektrikli motor
  • 2 ton ağırlık
  • 800 kg taşıma kapasitesi
  • 8×4 çekiş sistemi
  • 8 saat çalışma süresi
  • 70 km menzil
  • 3 km (Maksimum) kumanda mesafesi
  • ASELSAN SARP UKSS silah sistemi

Kaynak: Ntv Bilim / Millisavunma (6 Nisan 2018)


nötrino 2 Ağustos 2018 00:18

1 ek

ASELSAN Yeni Silahıyla Hız Rekoru Kırdı!


Mühimmatı, ses hızının 6 katı hızla hedefe fırlattığı açıklanan ASELSAN'ın Tufan Elektromanyetik Top Sistemi, testlerde bunu 9 katı hıza çıkardı. Elektromanyetik fırlatma konusunda 2014'ten bu yana çalışmalar yürüten ve elektromanyetik fırlatma sistemlerine yönelik çalışmalarında ulaştığı noktayla dikkat çeken ASELSAN, geçen yıl Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'nda (IDEF), Tufan Elektromanyetik Top Sistemi'ni tanıttı.

Saniyedeki hızı 2000-2500 metre, yani ses hızının 6 katından fazla olduğu belirtilen sistemle geçen sürede atış testleri gerçekleştirildi. Tufan'ın ön prototipiyle Konya-Karapınar'da gerçekleştirilen atışlı testlerde mühimmat, ses hızının 9 katı hızla hedefe gönderildi.

Gerçekleştirilen testlerde, saniyede 3000 metre namlu çıkış hızı sağlanarak rekor kırıldı. Bu değer, barut kullanan klasik silahların mermiyi atma hızının yaklaşık 3 katına karşılık geliyor.

Havada ve Karada Etkili!


Elektromanyetik fırlatma sistemleri, geleceğin hava savunma silahı olarak gösteriliyor. Bu teknoloji kullanılarak geliştirilen ve "railgun" adı verilen silahların çok uzun mesafelerde etkili olması, savunma alanında önemli bir kuvvet çarpanı olarak yer alması öngörülüyor.

Mühimmatın namludan yüksek hızla çıkması, klasik silahlara nazaran çok daha uzun menzillere atış yapılabilmesi anlamına geliyor. Türkiye'de geliştirilecek akıllı mühimmatlar ile birlikte "railgun" sistemleri hem uzun menzilli kara topçu silahı hem de çok etkili bir hava savunma silahı olarak kullanılabilecek.

Alıntıdaki Ek 66898
Elektromanyetik fırlatma sistemleri sayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kimyasal patlayıcı kullanılan konvansiyonel silahlara göre çok daha etkili silah sistemlerine sahip olması sağlanacak.

Hedef Yüksek Enerjiyle Fırlatma!


Elektromanyetik fırlatma sistemlerinin geliştirme çalışmalarının yürütülmesi amacıyla ASELSAN bünyesinde bir Geliştirme Laboratuvarı kuruldu. Bu laboratuvarda sistemin temel bileşenleri üzerinde araştırma ve geliştirme çalışmaları sürdürülüyor.

ASELSAN, ilerleyen dönemde bu teknolojinin tüm alt bileşenlerini geliştirmeyi sürdürerek daha ağır mühimmatların daha yüksek enerjilerle fırlatılmasını hedefliyor. Türkiye, elektromanyetik fırlatma sistemleri konusunda yürütülen çalışmalar sayesinde birçok yeni teknoloji kazanacak. Bu konuda ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa, Çin, Rusya, Güney Kore gibi ülkelerde de çalışmalar yürütülüyor.

Kaynak: AA Bilim Teknoloji / Savunma Sanayi (1 Ağustos 2018)



Saat: 10:25

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık