MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Fizik (https://www.msxlabs.org/forum/fizik/)
-   -   X Işınları (Röntgen Işınları) (https://www.msxlabs.org/forum/fizik/167660-x-isinlari-rontgen-isinlari.html)

Safi 6 Kasım 2006 17:24

X Işınları (Röntgen Işınları)
 
1 ek

X ışınları


RÖNTGEN İŞİNLARİ olarak da bilinir, yüklü parçacıklann hız yitirmeleri ya da atomlardaki elektronlann bir enerji düzeyinden daha düşük enerjili bir düzeye geçmesi sonucunda salınan çok kısa dalga- boylu elektromagnetik ışınım. X ışınlannın dalgaboylan yaklaşık 0,05 angström ile birkaç yüz angström arasındadır (1 angström = 108 cm). Öteki elektromagnetik dalga türleri (gamma ışınları, morötesi ışınım, görünür ışık, kızılötesi ışınım ve radyo dalgalan) gibi, X ışınlannın da boşluktaki hızı saniyede 3xl010 cm’ye eşittir; dalga hereketlerine özgü girişim, kınnım ve kutuplanma gibi olgular X ışınlarında da gözlenir.
Alıntıdaki Ek 57234
X ışınlan 8 Kasım 1895 günü Almanya’nın Würzburg kentinde Wilhelm Conrad Röntgen tarafından keşfedildi. Röntgen bu buluşunu katot ışınlannın etkileri üzerindeki araştırmalan sırasında gerçekleştirmişti (katot ışınlan, içinde düşük basınçh bir gaz bulunan elektrik boşalmalı lambada negatif elektrottan [katot] salınan elektronlardan oluşur). Katot ışınlannın özellikleri daha önce de birçok bilim adamı tarafından incelenmişti, ama bu araştırmacılann gözden kaçırmış olduğu bir etkiyi ilk kez gözlemleyen Röntgen oldu. Boşalmah lamba yakınında bulunan baryum platinosiyanür kaplı bir yüzey, flüorışıma yoluyla ışık salıyordu; bu olgu, boşalmalı lambadan yayılan görünür ışık ve morötesi ışınımın, araya bir engel yerleştirilerek flüorışıl yüzeye ulaşması engellense bile ortaya çıkıyordu. Röntgen, boşalmalı lambada gözle görülemeyen bir ışınım oluştuğu ve flüorışıma olayına bu ışınımın yol açtığı sonucuna vararak bu yeni ve niteliği bilinmeyen ışınıma X ışınları adını verdi.

X ışınlarının etkileri. Bir maddeden X ışınları geçtiğinde, maddenin kendisi de ikincil X ışınları ve elektronlar salar. İkincil X ışınları oluşmasından dolayı birincil ışınların bir bölümü soğurulur. İkincil ışınımlar birincil ışınıma oranla daha zayıftır, aynca ikincil ışınımın bir bölümü de soğurulmaya uğrar.

Bir maddeye X ışınlan düştüğünde iki tür ikincil X ışını oluşur. Bunlardan birincisi saçılmış X ışınları olarak adlandırılır, bunların enerjisi birincil ışmlann enerjisine yakındır; birincil ışınlara oranla daha zayıf olan ikinci tür ikincil ışınlar ise flüonşımayla oluşan ışınlardır. Saçılmış X ışınlan, maddeden geçişleri sırasında doğrultulan (ve bir ölçüde enerjileri) değişime uğrayan birincil ışınlardan oluşur. Birincil ışmlann dalgaboyu flüonşıma oluşturmaya yetecek kadar kısa ise flüonşıl X ışınları da ortaya çıkar; bunlann dalgaboylan, içinde oluştuklan maddeye özgü bir değerdedir ve birincil X ışınlannın dalgaboyundan bağımsızdır.
Saçılmış X ışınlannın oluşması, X ışmların parçacık niteliği göz önünde tutularak kolaylıkla açıklanabilir. Foton olarak adlandmlan X ışını parçacıkları bir elektronun yakınından geçerken doğrultu değiştirerek saçılıma uğrarlar; bu saçılım sırasında X ışınlan enerjisinin bir bölümü elektrona geçebilir.

Üzerine X ışını düşürülen maddedeki atomlann bir bölümü elektron salarak iyonlaşmış (elektron kaybetmiş) duruma geçerler. Bu atomlar normal enerji durumlarına geri dönerken flüonşıl X ışınları biçiminde enerji salarlar. Flüonşıl X ışınlan, K ve L türü belirtken (karakteristik) X ışınları olarak adlandmlan iki türe aynlır. Her elementin saldığı belirtken X ışınlan belirli bir enerjiye sahiptir; bu enerji, elementin atom numarası yükseldikçe büyür. K türü X ışınları, atoma en sıkı biçimde bağlı elektronlann fırlaması sonucunda oluşur; bunlar en yüksek enerjili belirtken X ışınlandır. Üzerine X ışınlan düşürülen bir madde, ikincil X ışınlarının yanı sıra ikincil elektronlar da salar. Bu elektronlar iki çeşittir: Geritepkime elektronları ve fotoelektronlar. Geritepkime elektronlarının birincil X ışınlanndan enerji sağlama mekanizması, X ışınlan saçılımımn parçacık kuramıyla açıklanabilir; fotoelektronlar ise ışığın fotoelektrik etkisinde söz konusu olan süreçle ortaya çıkar.

Xıişınlan gazlar tarafından soğurulduğunda gazın atomlarından fotoelektronlar fırlar. Bu elektronlar gaz moleküllerinin iyonlaşmasına yol açar; böylece birincil X ışmlan- nın etkisi katlanarak büyür. Bu süreç canlı dokuda gerçekleşirse, karmaşık organik moleküllerden fırlayan fotoelektronlar dokudaki hücrelerin harap olmasına yol açar. X ışınlarının ikili niteliği. X ışınlanyla gerçekleştirilen ilk deneyler, bu ışmlann dalga nitelikli olduğunun kabulünü gerektirmişti. Ama başka deneyler X ışınlannın parçacıklardan oluştuğu sonucunu verdi. Bu ikili nitelik yalnızca X ışınlarına özgü değildir, bütün enerji ve madde biçimlerinin genel bir özelliğidir. X ışınlan (ve elektromagnetik ışınım türlerinin tümü) hem parçacık hem de dalga niteliği gösterirler; bir başka deyişle, bu ışınlar kuvanta ya da foton olarak adlandmlan elektromagnetik dalga paketlerinden oluşur.

X ışınlarının dalga niteliği. Klasik elektro-magnetizma kuramı uyannca elektronların hız yitirmesi (yavaşlaması) sonucunda elektromagnetik ışınım ortaya çıkar; bu olgu, bir verici antende, elektronlann hızlanması sonucu olarak radyo dalgalan oluşmasına benzer. X ışınlarının magnetik alanda sapmaya uğramadığının belirlenmesi, bu ışınların dalga nitelikli olduğu görüşünü desteklemiştir. X ışınlarının kırınım ve girişime uğradığının gösterilmesi dalga niteliğinin kesin olarak ortaya konması anlamına gelecekti; kutuplanma olgusunun gözlenmesi ise bu ışınların enine dalga olduğunu ortaya koyacaktı. X ışınlarının bulunduğu yıllarda bu olguların ışık için geçerli olduğu bilinmekteydi. Röntgen’in o yıllarda gerçekleştirdiği deneyler ise X ışınlarının bu niteliklerini ortaya çıkarmaktan uzak kalmıştı.

İngiliz fizikçi Charles Grover Barkla, karbonun belirli bir doğrultuda saçılıma uğrattığı X ışınlannın kutuplanmış duruma geldiğini gösterdi. Böylece bu ışmlann enine elektromagnetik dalgalar olduğunu kanıtlama yolunda önemli bir aşama kaydedilmiş oldu. Xışınlannın çok ince bir yarıktan geçirilerek kırınıma uğratılmasım amaçlayan deneyler bu ışınların dalgaboyunun 1 angström dolaylarında olabileceğini gösteriyordu. 1912’de Alman fizikçi Max von Laue, X ışınlannın dalgaboyunu ölçmek amacıyla bir yöntem geliştirdi. Kristallerde atomlann, aralarında yaklaşık 1 angströmlük uzaklık olmak üzere düzenli bir biçimde dizilmiş olduklarını göz önüne alan Laue, bir kristaldeki bu atomlann X ışınlan için kınnım ağı işlevi görebileceği sonucuna vardı. Laue ve çalışma arkadaşları, bir çinko sülfür kristaline ince bir Xışım demeti düşürerek, kristalin arkasına yerleştirilmiş bir fotoğraf filminde ortada koyu bir benek ile bunun çevresinde bakışımlı bir biçimde dizilmiş beneklerden oluşan bir kınnım deseni elde etmeyi başardılar. Ortadaki benek, kristalden, doğrultusu değişmeksizin geçen Xışınlarına, öteki benekler ise kristaldeki atomlann kırınıma uğrattığı X ışınlan- na karşılık geliyordu. Bu deneylerleXışınlarının yaklaşık 1 angström dalgaboylu dalgalar olduğu ve kristallerde atomların örgü olarak adlandmlan düzgün yapılar biçiminde dizilmiş olduğu belirlenmiş oldu.

Laue’nin bu deneylerinden kısa bir süre sonra İngiliz fizikçi William Lawrence Bragg, kristallerdeki atom düzlemlerinin X ışınlarını en yoğun biçimde yansıtmasını sağlayan geliş açıları, bu düzlemleri birbirinden ayıran uzaklık ve gelen X ışınının dalgaboyu arasındaki ilişkiyi belirleyen yasayı ortaya koydu. Bragg yasası olarak adlandırılan bu yasadan yararlanarak X ışınlarının dalgaboyunu kesin bir biçimde belirleyebilen Bragg, X ışınlannın biri çizgili, biri de sürekli olmak üzere iki tür tayf oluşturduğunu saptadı. Çizgili tayftaki çizgiler, X ışınının üretildiği lambadaki anotun yapıldığı maddeye özgü olan belirtken dalga- boylanna karşılık geliyordu; bu dalgaboylan ise, yaklaşık olarak, söz konusu maddenin atom ağırlığının karesi ile ters orantılıydı.

ABD’li fizikçi Arthur Holly Compton, 1923’te X ışınlarını parlatılmış cam yüzeyinden yansıtmayı başardı. X ışınlannın dalga niteliğine ilişkin son kanıt, bu ışmlann sık, eşit aralıklı paralel çizgilerden oluşan bir kırınım ağı aracılığıyla kınnıma uğratılmasıyla elde edildi (1925). Çizgiler arasındaki uzaklık kesin olarak bilindiği için, bu yöntemle X ışınlannın dalgaboyunun mutlak olarak belirlenmesi olanaklı oldu.

X ışınlarının parçacık niteliği.


X ışınlarının parçacık niteliği fotoelektrik etki ve Compton etkisiyle ortaya konmuştur. Einstein, fotoelektrik etkiyi Max Planck’ın 1900’de ortaya koyduğu enerji kuvantumu kavramından yararlanarak 1905’te açıklamayı başarmıştı. Fotoelektrik etkide elektromag- netik enerji soğuran bir maddenin elektron salması söz konusudur. Einstein’m, ışınımın enerji kuvantumuna eşdeğer kesikli (ayrık) parçacıkların (foton) hareketi olarak ele alınabileceği görüşünden yola çıkarak ulaştığı fotoelektrik etki denklemi, salman elektronun, soğurulan ışınımın enerjisi (bu enerji ışınımın frekansı ile Planck sabitinin çarpımına eşittir) ile elektronu maddenin dışına çekip çıkarmak için gerekli enerjinin (iş fonksiyonu) farkına eşit bir kinetik enerjiye sahip olarak maddeden dışarı çıkaracağını belirliyordu. Bu denklem başlangıçta görünür ışık için ortaya konmuştu, ama geçerliliği sonradan X ışınlan için de kanıtlandı.

Compton’m 1922-23’te gerçekleştirdiği deneyler X ışınlannın parçacık niteliğini belirleyen ikinci bulguyu ortaya çıkardı. Compton bu deneylerde bir X ışınlı spektrometre- den yararlanarak hafif elementlerce saçılı- ma uğratılan X ışınlannın dalgaboylannı ölçtü ve saçılan X ışınlan arasında birincil ışınlarla aynı dalgaboydaki ışınların yanı sıra, dalgaboyları değişime uğrayan ve daha uzun bir dalgaboyunda yoğunlaşan ışınlann da yer aldığını gözlemledi. Bu ışınlann şiddeti ve dalgaboylan saçılım açısına bağlı olarak değişiyordu. Günümüzde Compton olayı olarak bilinen bu olayın açıklaması Compton ve ondan bağımsız olarak HollandalI fiziksel kimyacı Peter Debye tarafından ortaya kondu. Bu açıklamada birincil X ışmlanndaki fotonlar küçük bir küre olarak düşünülüyordu; bir foton, ışınlann düşürüldüğü maddedeki bir elektronla (kütleleri farkh düzgün ve esnek iki topun çarpışmasına benzer biçimde) çarpışıyordu. Enerjisinin bir bölümünü geri tepen elektrona veren fotonun enerjisi azalıyor, bir başka deyişle dalgaboyu büyüyordu. Foton ile elektron arasındaki bu çarpışmada enerjinin ve momentumun (kütle ile hızın çarpımı) korunduğu varsayımından yola çıkan Compton ve Debye, saçılan Xışmlanndaki dalgaboyu kaymasını hesaplamayı başardılar.

X ışınlarının sezilmesi ve ölçümü. BirX ışını demetinin iki özelliği vardır: Işınlann şiddeti ve ışınım enerjisinin dalgaboylanna göre dağılımı (tayf dağılımı). Bu özellikleri ölçmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. X ışınlannın sezilmesi için yaygın olarak kullanılan iki yöntem vardır. Birinci yöntemde X ışınlannın fotoğraf filminde oluşturduğu fotokimyasal değişmeden yararlanılır. Filmde ortaya çıkan kararma, X ışınlanrıın şiddeti ile filmi etkilediği sürenin çarpımına bağlıdır; bu kararmanın film üzerindeki yeri ve koyuluğu optik yöntemlerle belirlenir.

X ışınlannın sezilmesinde kullanılan ikinci yöntemde bu ışınlann gazları ve katılan iyonlaştırma ya da kristallerde flüonşıma oluşturma özelliklerinden yararlanılır. Bu yöntemlerin kullanıldığı ve genellikle elektronik detektör olarak adlandırılan aygıtlar arasında en yaygın biçimde kullanılanlar iyonlaşma odası, kırpışım sayacı ve yaniletken ışınım detektörüdür. Bu aygıtlar soğurulan her foton için bir gerilim darbesi üretirler; bu darbeler sayılarak foton sayısı belirlenebilir. Detektörlerin tümünden gelen gerilim darbeleri, darbe yüksekliği çözümleyicisi olarak adlandırılan ve darbeleri sayarak enerji düzeylerine göre ayıran bir aygıta verildiğinde ışınımın tayf dağılımı elde edilir.

Yukarıda anılan sayıcı türleri X ışınlı kırınım spektrometrelerinde de kullanılır. X ışınlı spektrometrede bir X ışınlan kaynağı, bu ışınlan kınnıma uğratan bir madde ve bir detektör sistemi bulunur. Böyle bir spektro-metre, dalgaboyu bilinen X ışınlanndan yararlanılarak kristal yapısının incelenmesi amacıyla kullanılabileceği gibi, yapısı bilinen bir kristalden yararlanılarak X ışını tayfının incelenmesi amacıyla da kullanılabilir.

X ışınlarının uygulamaları. X ışınlarının tıpta, sanayide ve bilimsel araştırmalarda pek çok uygulama alanı vardır. Bunlar arasında soğurma ölçümleri, kristallerin kırınım yoluyla incelenmesi, flüonşıma aracılığıyla belirtken ışınımlann saptanması ve X ışınlarının biyolojik etkilerinin belirlenmesi sayılabilir.
X ışınlanndan ilk olarak tıpta yararlanılmıştır. Tıpta X ışınlan tanı ya da tedavi amacıyla kullanılır. Tanı amacıyla kemik kınklannın, vücutta yabancı maddelerin, diş çürüklerinin, kanser ve benzeri hastalıklı durumların belirlenmesinde yararlanılan X ışınlan, tedavi amacıyla da özellikle kötü huylu (habis) urların yayılmasının engellenmesinde kullanılır.

Sanayide dökme parçalann içindeki çatlak ve benzeri kusurlann hasarsız belirlenmesinde ve malzeme kalmhklannm ölçülmesinde yaygın olarak kullanılan X ışınlanndan, kalınlığı bilinen malzemelerin kanşım oranlannı belirlemekte de yararlanılır.

Flüonşıma yoluyla X ışınları ortaya çıkması olgusundan malzemelerin nicel ve nitel çözümlemesinde yararlanılır. Bu yöntemde birincil demet olarak X ışınlan, gamma ışınlan, elektronlar ya da başka yüklü parçacıklar kullanılabilir; flüonşıma yoluyla oluşan X ışınlannın enerjisi, örneği oluşturan maddelere özgü (bir başka deyişle belirtken) olduğundan bu maddelerin neler olduğu saptanabilir. Uygun standartlardan yararlanılarak nicel belirlemeler de gerçekleştirilebilir. Bu yöntemden elektron mikro-sondası (ya da elektron sondalı mikroçö- zümleyici) olarak adlandmlan aygıtta da yararlanılır; bu aygıtta, örneğin bileşimi incelenecek bölgesine çok ince (çapı yaklaşık 0,0001 cm) bir elektron demeti gönderilir. X ışınlarından tarayıcı elektron mikroskopunda da yararlanılır.

kaynak: Ana Britannica


Tiglon 1 Ekim 2007 09:02

X Işınları (Röntgen Işınları)
 
X IŞINLARININ BULUNUŞU:
X ışınları 19. yüzyılın sonunda Röntgen tarafından bulundu . Bu ışınlar havası boşaltılmış lambaların (Crookes lambası , akkor katotlu lambalar vb .) dışında da yayılırlar . Ampul yüzeyinin katot ışınlarıyla bombardıman edilen kısımlarında meydana gelirler . Röntgen bulduğu bu ışınların yapısını bilmediğinden bunlara X adını verdi . X ışınları yaygın olarak x ışını tüplerinde ve son zamanlarda büyük hızlandırıcılarda (senkrotron ışıması) üretilmektedir . Bunlar,özellikle madde içine girme özellikleri bakımından kullanılır .

X IŞINLARININ YAPISI:

X ışınları ışık ışınlarıyla aynı özelliktedir,fakat frekansları daha büyük olan elektromagnetik ışımalardır . Dalga boyları mor ötesi ışınlarından daha küçüktür ve 0.03 ile 20 angström arasında değişir . X ışınlarının yapısını 1912’de alman fizikçisi Von Laue tespit etti;bu amaçla billur bir lam yardımıyla X ışınlarının kırınımını gerçekleştirdi;bu deney aynı zamanda, billurlar için ağ biçiminde kafesli bir yapıyı öngören Bravais teorisinin de doğrulanmasına yaradı . Bunu izleyen yıllarda,X ışınlarının tayflarından yararlanarak baba ve oğul Bragg’lar ve fransız Maurice de Broglie pek çok ölçme yaptılar .

X IŞINLARININ ÜRETİLMESİ:

Normal ışık gibi X ışıması da ,atomun bir elektronunun bir halden daha düşük enerjili bir başka hale hale kuvantal bir geçiş yaptığı bir atom sürecinden kaynaklanır . Tek fark ilgili elektronun enerji düzeyleri sıralamasındaki konumundan ileri gelir: görünür ışık yayımından sorumlu elektronların , atom çekirdeğine zayıf bir şekilde bağlı dış elektronlar olmasına karşın, X ışıması yayımında, atom çekirdeğine çok kuvvetli bir şekilde bağlı iç elektronlar söz konusu olur .
X ışınlı bir lamba,bir elektron kaynağı (katot),bu elektronları hızlandırıcı bir düzenek ve elektronları frenliyerek X ışınları yayım kaynağı vazifesi gören madeni bir engel veya bir antikatotu bulunan basıncı düşürülmüş bir kaptan meydana gelir . Eskiden Crookes lambası veya soğuk anotlu lamba kullanılırdı;bugün Coolidge lambasından veya sıcak anotlu lambadan yararlanılır . Bu lamba,iç basıncı sıfır olan bir cam ampuldür . Elektronlar,uçlarına ısıtma devresi bağlanmış bir tungsten filamandan yayılır . Elektron demetinin yoğunluğu filamanın sıcaklığıyla orantılı olarak artar . Serbest elektronlara yeterli hızı verebilmek için filamanın çevresine mutlak değeri büyük,negatif gerilim taşıyan bir silindir geçirilir . Ve bütün donatım bir elektron tabancası meydana getirir . Antikatot, tungstenden yapılmış içi oyuk bir kütledir ve su ile soğutulur;filamanın bir sm yakınına yerleştirilmiş ve bir yüksek gerilim kaynağının pozitif kısmına bağlanmıştır . Katotun yaydığı elektronlar hızlandırma potansiyeli katot ile anota doğru hızlanarak hedef metale çarparlar . Hedef metal (anot) yumuşak yapıda bir metalden oluşturulduğu için çarpan bu elektronlar metale gömülürler yani yavaşlar . Gerçekleşen bu olaylar sonucunda elektronlara büyük bir negatif ivme verilmiş olur . Elektronlar bu negatif ivme sonucunda durur ve dururken kaybettiği kinetik enerji ivmelenme bölgesinden X ışını olarak yayılır . Bir başka şekilde elektriksel bir uyarılmayla atom çekirdeğine çok kuvvetli bir şekilde bağlı olan iç elektronlardan biri ilk halin dışına fırlatılır . Atom elektronlarının elektron durumlarında oluşan bu “boşluk” yine içte bulunan ama çekirdeğe daha zayıf bağlı bir başka elektronun bu “boş” duruma geçişiyle doldurulur .Bu iki düzey arasındaki enerji farkı bir foton biçiminde ortaya çıkar . İşe karışan enerjinin büyüklüğü dikkate alındığında bu fotonun,görünür fotonlardan 10.000 kez daha fazla enerjiye sahip olduğu anlaşılır . v frekansını fotonun E enerjisine bağlayan (Planck sabiti h aracılığıyla) temel bağıntı E=h.v=h.c /X fotonlarının angström düzeyinde dalga boylarına denk düştüğünü gösterir .Üretilen X ışınları,10 mikron kalınlığında alüminyum yaprakla örtülü bir açıklıktan çıkar . Debi,filamanın ısıtma akımını değiştirmekle ayarlanır . Her elektron anota çarpıp duruncaya kadar bir X ışını dalgası yayılacağından X ışınlarının periyodu elektronların durma süresine eşittir . Elektronların duruncaya kadar metal içinde aldığı yol:
Hareket sabit ivmeli olduğundan burada ortalama hız alınır;buna göre frekans: ise olduğundan dir .

GAZLARDAKİ IŞIMA,DOZ TAYİNİ:
X ışınları içinden geçtikleri gazları iyonlaştırma özelliği taşır . X ışınlarının deteksiyonu ve şiddetinin ölçülebilmesi için bu ışınlar biri altın yapraklı bir elektroskoba bağlanmış iki tablası bulunan gaz dolu bir kaptan,yani iyonlaşma odasından geçirilir . Elektroskop yapraklarının düşüş hızı iyonlaşma derecesini ve dolayısıyla bununla orantılı olan ışıma şiddetini ölçer . Bu şiddet röntgen cinsinden değerlendirilir .

X IŞINLARININ NÜFUZ ETME ÖZELLİĞİ:
Bir X ışınları demeti saydam olmayan bir cisimden geçerken , yavaş yavaş enerjisini bırakır . Soğurulan enerji geçilen kalınlıkla artar ; enerji kaybı , ışınları dalga uzunluğunun (dalga boyu kısa ışınlar daha çok nüfuz edebilir ) ve geçilen elemanın atom numarasının küpü ile ( ağır elementler daha çok enerji yutar ) doğru orantılıdır. Eğer söz konusu elementin soğurma tayfı incelenirse , dalga boyunun bazı değerleri için ani değişimlere uğradığı görülür . Bu özel değerler, atom çekirdeğini çevreleyen farklı elektronların enerji seviyeleri ile ilgilidir. Bu sebeple , X ışınlarının tayfları incelenerek atomların yapısı kesinlikle tespit edilebilir .

X IŞINLARININ TEMEL ÖZELLİKLERİ:
1. Yayılma hızı ışık hızıdır .2. Elektronların yavaşlama süresi çok küçüktür .Bu yüzden X ışınlarının frekansı çok büyüktür.3. Dalga boyları çok büyüktür.(Yaklaşık 1 angström )4. X ışın fotonlarının enerjileri çok yüksektir.5. Gazları yoğunlaştırırlar .6. Saydam olmayan maddelerden geçebilirler . Kurşun levhalarca tutulabilirler.

TIBBİ UYGULAMALAR:
Maddenin içine işleme kabiliyetleri fazla olduğu ve çeşitli organik maddeler tarafından büyük ölçüde soğurulduğu için X ışınlarının tıpta çok önemli uygulamaları vardır;özelikle insan vücudunun incelenmesinde kullanılır . Ayrıca X ışınlarının canlı dokular üzerindeki biyolojik etkilerinden yararlanılır . Bu tedavi,ya yok etme (tümör ve yeni oluşumlarda ) veya ağrılı ve iltıhablı bazı gelişmeleri değiştirme ( kan çibanı , bez iltıhabı , siyatik vb. ) şeklinde yapılır.

X ışınlarının Kullanıldığı Bazı Alanlar:
RADYOSKOPİ: Fluoresan bir ekran yardımıyla bir organ veya cismin X ışınlarıyla muayenesidir . Radyoskopi,baryum platinosiyanür veya tungstenle fluoresan hale getirilmiş bir ekran üstünde X ışınlarının meydana getirdiği gölgelerin incelenmesidir. Radyoskopi,bütün vücudun süratle muayenesini,her duruş şeklinde ve her açıdan organların incelenmesini sağlar .

RADYOGRAFİ: Yalnız X ışınlarını geçiren bir kutudaki hassas bir film üzerinde X ışınlarının iz bırakması ve bu özellikten
faydalanarak resim çekilmesidir . (Bu iş için kullanılan kutu alüminyum gibi hafif bir madenden yapılır ).
Radyografi,için kullanılan röntgen filmi genellikle X ışınlarının etkisiyle fluorışıl hale gelen iki levha arasına yerleştirilir . Bu levhalar X ışınlarının etkisini fazlasıyla arttırır ve poz süresinin kısaltılmasını sağlar . Radyografi akciğer hava peteklerinde bulunan havanın sağladığı kontrast sayesinde özel bir hazırlığa ihtiyaç duymadan göğsün ve kalbin görüntülerini verir . Kalsiyumla yüklü olan iskelet Radyografide çok iyi belirir,içinde fazlaca kalsiyum tuzu bulunan anormal oluşumlar da (böbrek ve safra taşı,kireçlenmiş lenf düğümü vb.) çok iyi görülür .

RADYOMETALOGRAFİ: Madeni parçaların bileşimini veya yapısını bozmadan incelemeye yarayan radyografidir .
Tıbbi radyografi ile aynı fizik ilkeler üzerine kurulmuştur . Gerek kimyasal bileşim değişikliklerini,gerek madenin iç yapısındaki kusurları meydana çıkarmak için madeni bir parçanın çeşitli kısımlarının X ışınlarını farklı şekilde soğurması özelliğinden yararlanılır . Özellikle X ışınımlarını daha az soğurarak film üzerinde normal bölgelerden daha koyu lekeler halinde görülen boşlukların ve az yoğun kısımların belirlenmesini sağlar . Aynı şekilde parçaya karışmış olan ve soğurma kat sayısı parçanın yapıldığı madenden farklı olan yabancı maddeler de film üzerinde daha açık veya daha koyu lekeler halinde görülür . Ayrıca radyometalografi sayesinde bakır alaşımlarındaki bazı bileşenlerin veya madenlerin(soğurma gücü yüksek olan kurşun gibi) yapısal ve kimyasal bakımdan homojen olup olmadıklarını denetlemek kolaylaşır .

TOMOGRAFİ: Bir organ ve organizma kesitinin röntgenle filmini çekmeye yarayan usuldür . Gerçekte 1-2 cm kalınlığında ince bir dilimin filmi söz konusudur . Böylece belli bir organ,mesela akciğer art arda dilimler halinde yatay veya enine ve boyuna dikey düzlemler üzerinde incelenebilir .
Tomografi yapmak için X ışınları üreten tüpe ve hassas filme çeşitli yer değiştirme hareketleri yaptırılır,öyle ki sadece bu yer değiştirme hareketinin eksenine rastlayan belli bir düzlem üzerinde bulunan şekiller filmde gözükür ; belli düzlemin önünde,arkasında,üstünde,altında vb. Bulunan şekiller açıkça gözükmez . Yani hassas filmi hemen hiç etkilemez ancak çok silik çizgiler halinde belirir.

RADYOTERAPİ: X ışınlarının biyolojik etkisine dayanan tedavi usulüdür .


KisukE UraharA 17 Mayıs 2008 20:13

1 ek

X Işınları (Röntgen Işınları)


Alıntıdaki Ek 14074

X-ışınları (veya Röntgen ışınları), dalgaboyu 10 ile 0,01 nm olan elektromıknatıssal dalgalardır. 30 ile 30.000 PHz (1015 hertz) aralığındaki titreşim sayısı aralığına eşdeğerdir. X-ışınları özellikle tıpta tanısal amaçlarla kullanılmaktadırlar. Yükünleştirici ışınım sınıfına dahil olduklarından zararlı olabilirler. 1895'de Wilhelm Röntgen tarafından bulunduğundan sıkça Röntgen ışınlarından söz edilir.

X Işınları
Doğadaki görünür ışık yada radyo dalgalarına benzeyen bir elektro magnetik ışınım biçimidir. Öbür ışınım türleri gibi X ışınları da, boşlukta (vakumda) yol alabilen ve ancak bazı maddelerin içinden geçebilen enerji dalgalarından oluşur. X ışınları gözle görülemez ve elektro magnetik tayfın moröte­si ışınları ile gamma ışınları arasında kalan kesiminde yer alırlar. X ışınlarını 1895'te, Alman bilim adamı Wilhelm Conrad Röntgen keşfetti. Bu yüzden bu ışınlara Röntgen ışınları da denir. Röntgen, havasının çoğu boşaltılmış bir vakum lambasının için­den geçirdiği elektrik akımıyla deney yapar­ken iki olay gözlemledi. Bunlardan birincisi, katottan (eksi kutup) anota doğru, çok küçük parçacıklardan oluştuğu düşünülen ışınların aktığı ve bu ışınların lambanın öbür ucuna sıvanmış fosfor katmana çarptığında camda yeşil bir flüorışıma yarattığıydı. Aslında bu, o dönemde bilinen bir olguydu.

Kendisine bugünkü ününü kazandıran öbür gözlemi ise Röntgen'in, akım geçişi sırasında vakum lambasında garip bir ışınımın oluştu­ğunu bulmasıydı. Deneyi yaptığı tezgâhın üzerinde, lambanın yakınlarında, baryum platinosiyanür bileşiğiyle kaplı bir ekran vardı; lamba siyah kâğıtla kaplı olduğunda bile bu ekranın üzerinde bir flüorışıma oluşuyordu., Röntgen bu ışımaya, lamba üzerindeki yeşil flüorışıma bölgesinden siyah kâğıdı geçip gelen ışınların yol açtığı sonucunu çıkardı. Ayrıca, lamba ile ekran arasında yer alan cisimlerin gölgelerinin de ekranın üzerine düştüğünü fark etti ve buradan da bu ışınların bazı maddelerden siyah kâğıttaki kadar kolay geçmediği sonucuna ulaştı. Bu çalışmasıyla 1901'de ilk Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan Röntgen, bu yeni ve gi­zemli ışınlara X ışını adını verdi. Röntgen, katottan gelen ışınların çarptığı herhangi bir katı cismin X ışınları saldığını da buldu. Katot ışınlarının, elektron adı verilen çok küçük parçacıkların akışı olduğu daha sonra ortaya çıkarıldı. Lambaya katot ışınlarının akış yolu üzerine metal bir hedef yerleştirildiğinde, hareket halindeki elektron­ların aniden durdurulması sonucunda oluşan X ışınlarının miktarı, bu elektronların yalnız­ca lambanın çeperlerine çarpmasıyla ortaya çıkan X ışınlarının miktarından çok daha fazla olduğu da sonradan bulundu.

X ışınlarının elektro magnetik enerji dalga­ları olduğu ancak 1912'de kanıtlandı. Işık ya da radyo dalgalarına benzemekle birlikte, X ışınlarının dalga boyu öbür elektro magnetik ışınım biçimlerininkinden çok daha kısa­dır. X ışınlarının dalga boyu 1 nanometrenin onda biri ile 100 nanometre arasında değişir. (1 nanometre 1 metrenin milyarda 1’idir.) X ışınları ayrıca çok yüksek enerjiye sahiptir. Bu ışınların maddenin içine işleyebilmesi de bu özellikten kaynaklanır.

X Işınlarının Üretilmesi
X ışınları, vakum lambasındaki hedefin elek­tronlarla bombardıman edilmesi sonucu elde edilir. X ışınlarının maddenin içine işleyebil­me gücüne "sertlik" denir. Bu ışınların sertliği başlıca iki şeye bağlıdır. Bunlardan birincisi, lambadaki havanın yada gazın ne derece boşaltılmış olduğudur. Lambada kalan gaz moleküllerinin sayısı ne kadar azsa, bu mole­küllerle çarpışarak hedeften sapan elektronla­rın sayısı da o kadar az olur. İkinci etken tüpe uygulanan gerilimin şiddeti, yani elektrik basıncıdır. Gerilim ne kadar yüksekse, hedefe çarpan elektron akımının darbe etkisi de o ölçüde büyük olur.

Bugün kullanılmakta olan X ışını lambala­rının çoğu Coolidge lambasıdır. Bu lamba türünü ABD'li bilim adamı William David Coolidge (1873-1975) geliştirmiştir. Son dere­ce yüksek bir vakum düzeyine sahip olan bu lambalarda elektronlar, radyo lambalarında olduğu gibi sıcak bir filamandan (ince bir telden) yayılır. Katottan çıkan ve 1 milyon volta kadar ulaşabi­len yüksek bir gerilimle hızlandırılan elek­tronlar tungstenden yapılmış ağır bir çubuğa çarptırılır. Tungsten, elektron bombardıma­nının neden olduğu yüksek sıcaklıklara erime­den dayanabilir. Tungsten çubuğun filamana yakın olan ucu belirli bir eğimle kesilmiştir; bu uca hedef denir. Hedeften X ışınları yayılır, ama lamba belirli bir açıklık dışında kalın bir kurşun katmanıyla sıvanmış oldu­ğundan X ışınları yalnızca bu açıklıktan dışarı çıkar, bu yüzden de bir demet halinde yol alır.

X ışınları insanın iç organlarının resmini çekmek için kullanılabilir. X ışınları insan vücudundan geçerken, bazı dokular tarafın­dan başka dokulara oranla daha çok soğuru­lur (emirilir). Örneğin kemikler kaslara göre daha çok X ışını soğurur. Bu tür soğurma farklarından kaynaklanan bilgiler, yorumlan­mak üzere düşürülebilir ya da bir film üstüne kaydedilebilir. Eğer bir fotoğraf filmi X ışın­larının yolu üstünde tutulursa, filmin vücuttan daha çok X ışınının geçtiği kesimleri kararır. Böylece vücudun iç organlarını gösteren bir "gölge resmi" (radyografi) elde edilir.

Film yerine plastikle kaplanmış beyaz kâğıt da kullanılabilir. Selenyum gibi yarıiletken bir maddeden yapılmış bir levha elektrikle yükle­nir ve X ışınına tutulursa, ışınım gören kesim­lerindeki yük ortadan kalkar, ışınım görme­yen kesimleri ise yüklü kalır. Ardından, alıcı selenyum levha her parçacığı elektrik yüklü çok ince bir çivit tozu bulutundan geçirilir ve böylece toz parçacıklarının levha üzerindeki karşıt elektrik yüklerince çekilmesi sağlanır. Sonra bu toz parçacıkları plastik kaplı beyaz kâğıt üzerine aktarılır, böylece kuru bir radyografi elde edilir.

Flüorışıl bir ekranın X ışınlarına tutulma­sıyla hareketli resimler elde edilebilir. Ekran, vücudun en az sayıda X ışını geçirdiği yerler­de en parlak olur. Ekranın X ışını çarpan bölgelerinde flüorışıma oluşur; bu yüzden bu muayene yöntemine flüoroskopi denir. X ışınlarının taşıdığı bilgi videobant yada film üzerine kaydedilebilir. Bilgisayarlı tomografi taramasında, fotoğ­raf filmi yerine son derece duyarlı algılayıcı­lardan yararlanılır. Bu yöntemde vücuda ince bir X ışını demeti tutulur; soğurulmayan ışınım vücuttan algılayıcıya geçer. Daha sonra bir bilgisayar bu bilgiyi vücuttan alınmış çapraz bir kesit biçiminde yorumlar.

X Işınlarının Tıpta Kullanılması
Çeşitli hastalıkların tanı ve tedavisinde, başta X ışınları olmak üzere çeşitli ışınım türlerin den yararlanılmasına dayalı tıp dalma radyo­loji denir. Doktorlar yada radyologlar, X ışınlarıyla çekilen filmleri, yani röntgen film­lerini inceleyerek vücudun pek çok bölümünü gözden geçirebilirler. Akciğerlerde herhangi bir enfeksiyon, kanser yada başka bir hasta­lık belirtisi bulunup bulunmadığı bu yolla saptanabilir. Kemiklerdeki kırıklar da rönt­gen filmlerinde görülebilir. Diş hekimleri dişlerin, diş köklerinin ve çevresindeki doku­ların sağlıklı olup olmadığını anlamak için X ışınlarından yararlanırlar.

Doktorlar sindirim kanalını inceleyerek ta­nı koyabilmek için hastaya baryum sülfat içirirler. Et ve kemik dokusundan daha yo­ğun, X ışınlarını geçirmeyen bir madde olan baryum sülfat flüorışıl ekran üzerine koyu bir gölge biçiminde yansır ve sindirim sisteminde aşağı doğru inerken izlenebilir. Işınım, içinden geçtiği hücreye her zaman belirli bir zarar verdiği için büyük bir dikkatle kullanılmalıdır. Yüksek enerjili öbür ışınım biçimleri gibi X ışınları da tehlikeli olabilir. Ama öte yandan X ışınları dokuları tahrip edebildiği için, kanser gibi hastalıklı hücrele­rin yok edilmesinde kullanılabilir.

Sanayide X Işınları
Sanayide X ışınları metal parçaların, özellikle de dökümlerin ve kaynaklanmış parçaların sağlamlığının denetlenmesinde kullanılır. Çok sayıda parçadan oluşan malzemelerin, örneğin elektrikli aletlerin montajının doğru yapılıp yapılmadığı da X ışınlarıyla incelene­bilir. Polis ve gümrük memurları yolcu valiz­lerinde yasadışı bir maddenin bulunup bulun­madığını anlamak için X ışınlarından yararla­nırlar. X ışınları bugün kullanılmakta olan pig­mentlere (renk verici maddelere), eski res­samların kullanmış oldukları pigmentlere oranla daha kolay işler. X ışınlarının bu özelliğinden yararlanan sanat uzmanları, eski bir ressama ait olduğu iddia edilen bir yapıtın sahte olup olmadığını, üzerinde herhangi bir değişikliğin yapılıp yapılmadığını saptayabilir­ler. Tabloların alt katmanlarının X ışınlarıyla incelenmesiyle, ünlü ressamların yapıtlarını nasıl ortaya çıkardıklarına ilişkin pek çok şey öğrenilmiştir. X ışınlarının farklı maddelerde farklı renklerde flüorışıma oluşturma özelli­ğinden, gerçek değerli taşlan yapaylarından ayırt etmekte de yararlanılır.

Bilimsel Araştırmalarda X Işınları
X ışınları canlı hücrelerdeki genetik maddele­rin değişim hızını artırmak için kullanılabilir. Böylece bilim adamları yeni canlı türleri yaratmak ve belirli genlerin kalıtım modelini incelemek için X ışınlarından yararlanabilir­ler. ABD'li genetikçi Hermann Joseph Mul­ler, X ışınlarının değişim yaratıcı (mutajenik) özellikleri üzerindeki çalışmalarıyla 1946 Nobel Tıp yada Fizyoloji Ödülü'nü almıştır. X ışını kristalografisi, maddelerin kristal ve molekül yapısını incelemekte kullanılan bir yöntemdir. Görünür ışıktan farklı olarak X ışınları, içinden geçtikleri mercek, prizma ve aynalarda önemli bir doğrultu değişikliğine uğramaz. Ama öte yandan kristallerdeki atomlar düzenli bir yerleşim içindedir ve X ışınlarını kırılmaya uğratacak kadar birbirleri­ne yakındır, bu yüzden de belirli bir kınnım deseni oluşturur). Çözümlenecek kristal örneğin üze­rine X ışını demeti düşürülür ve ortaya çıkan kırınım deseninin filmi çekilir. Bu desendeki beneklerin konumları çözümlenerek kristalin atom yapısı konusunda bilgi edinilir. X ışını kırınımına dayalı inceleme yöntem­leri, biyoloji açısından önemli moleküllere ilişkin bilgilerimizin artmasında yaşamsal bir rol oynamıştır. Örneğin, DNA olarak anılan deoksiribonükleik asidin X ışını kırınımıyla incelenmesi, DNA moleküllerinin ikili sarmal yapısının belirlenebilmesine yardımcı olmuş ve böylece bilim adamları genetik şifreyi ve bunun kalıtım sürecindeki rolünü öğrenebilmişlerdir. X ışını kırınımı yöntemi metallerin, kay aç­ların, minerallerin incelenmesinde ve cevher çökellerinin yerlerinin saptanmasında da uy­gulanır. X ışınları tarayıcı elektron mikros­koplarında da kullanılır.

X Işını Astronomisi
X ışını astronomisi, dış uzaydaki X ışını kaynaklarının incelenmesini konu alan bir bilim dalıdır. X ışınları Dünya atmosferinde soğurulduğundan yerdeki aletlerle kolayca toplanıp gözlemlenemez. Bu nedenle X ışını teleskoplan ve algılayıcıları roketlerle, balon­larla çok yükseklere çıkartılır yada bir uyduyla Dünya yörüngesine oturtulur. X ışını astronomisiyle, aralarında yıldızların, super­nova kalıntılarının ve kuvazarların da bulun­duğu binlerce X ışını kaynağı ortaya çıkartıl­mıştır. Kuğu X-1 adı verilen güçlü ve önemli bir X ışını kaynağının, görünmeyen yoldaşıyla birlikte ortak bir kütle çekimi merkezi çevresinde dolanan, görünür bir yıldız olduğu sanılmaktadır. Yoldaşının görünür yıldızdan madde çeken bir kara delik olduğu ileri sürülmüştür. Bu varsayıma göre, yıldızdan çekilen madde kara delikte yok oldukça, kara delik X ışınları salmakta ve astronomlar da bu ışınları gözlemlemektedir.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica


_Yağmur_ 2 Temmuz 2011 11:47

X IŞINLARI


Elektromanyetik tayfın morötesi bölgesiyle gamma ışınları arasında yer alan yüksek enerjili ışınım.

Dalga boyu 0,1 pikometre ile 1 nanometre (0,1 x 10-12- 1 x 10-9 metre) arasındadır. X ışınları, genellikle, havası boşaltılmış bir elektron tüpüyle elde edilir. Tüpün katotu ısıtılır ve bundan çıkan elektronlar, büyük bir tungsten ya da molibden anota doğru, elektrotlar arasına uygulanan 1 milyon volt dolayındaki bir potansiyel farkı altında hızlandırılır.

Anota çarpan elektronlar, enerjilerini anota aktararak bunun X ışınları yaymasına neden olurlar. X ışınları, fosforlu ekranlarla ya da geiger sayacı gibi özel sayaçlarla gözlenebilirler. Bu ışınlar Röntgen tarafından bulunduğu (1895) için Röntgen ışınları adıyla da anılır. Dalga boylarının son derece küçük olmasından ötürü, X ışınlarının dalga özelliği çok sonra anlaşılabildi. Bu özelliği, Max T. F. von Laue, X ışınlarının kristal örgüsünde kırınıma uğradıklarını göstererek ortaya koydu (1911).

X ışınları tıpta teşhis ve tedavi amacıyla, mühendislikte de yapı elemanlarındaki gözle görülemeyen malzeme bozukluklarını bulmakta kullanılırlar. Örneğin yüksek basınçlara maruz kalacak bir sanayi kazanı yapımında kullanılacak bir sacın içinde katmerler olup olmadığı X ışınlarıyla kolayca bulunur. Bu deneyden geçirilmeyen bir malzeme, güvenli biçimde kullanılamaz. X ışını tüpleri, radyasyonun canlı dokularda ciddî tahribata yol açmasından ötürü, çevreye radyasyon vermeyecek biçimde mahfaza içine alınmalıdır.


MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


nötrino 18 Mayıs 2012 18:25

X Işınları
 

X Işınları / X Işını Enerjisi


X ışınları, on dokuzuncu asrın sonlarında Röntgen tarafından bulunmuştur.Özellikleri, ışık ışınları ile hemen hemen aynıdır. Fakat yüksek frekanslı elektromağnetik radyasyonlardır. Mor ötesi ışınlarının dalga boyu 3000-4000 angstrom arasında olmalarına karşılık X ışınlarınınki 20 angstromu geçmez.

Bir X ışını… demeti, şeffaf olmayan bir cisimden geçerken enerjisini yavaş yavaş bırakır. Absorbe edilen (yutulan) enerji, geçilen madde kalınlığı ile doğru orantılı olarak artar. Şâyet bir elementin yutma tayfı incelenirse dalga boyunun bazı değerleri için ânî değişimlere uğradığı görülür. Bu özel değerler, atom çekirdeğini saran farklı elektronların enerji seviyeleri ile alâkalıdır. Bu sebepten X ışınlarının spektrumları (tayf) incelenerek atomların yapısı hakkında gerçekçi bilgiler elde edilebilir.

X ışınlarının maddenin içine işleme kâbiliyeti fazladır. Muhtelif organik maddeler X ışınlarını büyük ölçüde yutarlar. İşte bu özellik X ışınlarının tıpta büyük ölçüde kullanılmasına sebeb olmuştur. Bilhassa insan vücudunun incelenmesinde kullanılmaktadır. X ışınlarının insan vücudunda biyolojik etkileri de vardır. Tümör (kanserli bölge) gibi zararları yok edebileceği gibi kan çıbanı, bez iltihabı, siyatik şeklindeki ağrılı ve iltihaplı kısımları da iyileştirme işleminde kullanılabilirler.

Kaynak : Rehber Ansiklopedisi


bekirr 28 Mayıs 2012 13:52

X-ışınlarının tanısal amaçla sistemli olarak kullanıldığı ilk savaş hangisidir?

1897 Türk-Yunan Savaşı. Türk yaralılarda Türk ve Alman hekimler, Yunan yaralılarda İngiliz hekimler tarafından kullanıldı. 28 Aralık 1895’te bilim dünyasına tanıtılan X-ışınları, ilk kez Mayıs 1896’da Dr. Guiseppe Alvaro tarafından, Etyopya’da yaralanan birkaç askerde kullanıldıysa da tanısal amaçla sistemli olarak ilk kez 1897 Türk-Yunan Savaşı’nın iki cephesinde yaralanan askerlere uygulandı. 17 Nisan-20 Mayıs 1897 tarihlerinde cereyan eden bu savaşta operasyon gerektiren ağır yaralılar Istanbul’da Seyyar Yıldız Askeri Hastanesi ile Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde tedavi ediliyordu.

Seyyar Yıldız Askeri Hastanesi’ne başcerrah olarak atanan Opr. Dr. Cemil Paşa (Topuzlu, 1866-1958), yaralıların vücutlarındaki kurşun ve humbara parçalarının x-ışınlarıyla belirlenebileceğini anlatıp iç hastalıkları muallimi Salih Bey ile deneme mahiyetinde radyografik çekimler yapmakta olan tıp öğrencileri Esat Feyzi ve Rıfat Osman’ın Yıldız Hastanesi’nde görevlendirilmelerini sağladı. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de (Askeri Tıp Okulu) toplama yöntemiyle hazırladıkları röntgen düzeneğini hastaneye götüren öğrenciler, Dr. Salih Bey ile birlikte 18 Mayıs 1897 günü X-ışınlarıyla bir erin ayak ve bacağındaki kurşunların yerini belirledi.

Hastanede görevli Alman Kızılhaç Heyeti doktorları radyografik çekimin bilimsel kurallara göre yapıldığını onaylayıp bu yeni keşfin Türkiye’de uygulanmasından duydukları hayret ve hayranlığı gizlemediler. Dr. Küttner de Alman Kızılhaç Heyetinin Almanya’dan getirdiği röntgen cihazıyla, kendi koğuşlarındaki yaralıların radyografilerini çekti. Yunan cephesindeki yaralılara yardım amacıyla Atina’ya giden İngiliz hekimler ise hastaneye dönüştürülmüş bir villada yanlarında getirdikleri röntgen cihazıyla 1897 Haziran’ı ortalarında radyografik görüntüleme yaptılar.


Kaynak: Cahillikler Kitabı


Safi 6 Kasım 2016 18:39

X ışını lambası


RÖNTGEN LAMBASİ olarak da bilinir, X ışınlan üretmeye yarayan lamba.

Bu lambada X ışınlan, güçlü bir elektrik alanında hızlandınlan elektronların bir anota çarptınlması yoluyla elde edilir. X ışınlannın katı cisimlere girebilme özelliği olduğu için bu ışınlar tıpta, diş hekimliğinde, katilarda kristal yapılannm incelenmesinde ve başka birçok bilimsel araştırmada yaygın olarak kullanılır. X ışını lambası, havası boşaltılmış bir cam tüp içine yerleştirilmiş bir katot ile bir anottan oluşur.

Katot genellikle akkor filamanlıdır, anot ise katotun karşısına yerleştirilmiş tungstenden bir levhadır. Katottan çıkan elektronlann büyük bir hızla anota çarpmalan sonucunda X ışınlan oluşur. X ışını lambasının sonradan geliştirilen türleri ABD’li mühendis William D. Coolidge’in 1913’te gerçekleştirmiş olduğu lamba model ahnarak yapılmıştır.

kaynak: Ana Britannica


nötrino 17 Aralık 2016 18:28

X Işınları Teknolojisi!


X ışınları nötron yıldızı ve karadelik gibi egzotik gök cisimlerinin çevrelerinde oluşur. Enerjisi yüksek X ışınları oluşturmak için milyonlarca derecelik sıcaklıklar, Dünya’daki laboratuvarlarda oluşamayacak patlamalar (süpernova) ya da manyetik alanlar gerekir. X ışınları ve daha yüksek frekanslı ışımalar söz konusu olduğunda genelde dalga boylarından değil enerjilerinden bahsedilir.

X ışınlarının yüksek enerjisi, merceklerle kırılarak odaklanmalarına müsait değildir. Parabolik aynaları da kullanamayız, çünkü X ışınları kritik bir açıdan (1 derecelik) büyük bir açı ile bir yüzeye çarptıklarında yansımazlar, ya emilirler ya da yüzey inceyse etkileşmeden geçerler. Bu yüzden 10 keV’a kadar olan X ışınları odaklamak için küçük açı yansıtmalı teleskoplar (yüzey alanını genişletmek için iç içe geçmiş metal silindirler) kullanılır. Tipik X ışını enerjisi 1 kilo elektron volt (keV), 0,12 nm dalga boyuna karşılık gelir.

10 keV’ın üzerinde küçük açı yansıtmalı teleskop kullanmak istenirse teleskopların yüzeyini özel, ince filmlerle kaplamak gerekir. Bu yöntemle 60 keV’a kadar çıkmak mümkün olmakla beraber, şu anda bu teknoloji ile çalışan teleskoplar yapım aşamasındadır. Odaklanan X ışınları, X ışını CCD’leri üzerine düşer. X ışını CCD’lerinin temel prensibi görünür bölgede çalışan CCD’lere benzer, ama önemli bir avantajları gelen ışığın enerjisini doğrudan tespit edebilmeleridir. Böylece görüntüleme yaparken aynı anda bölge içindeki tüm kaynakların tayfı da alınmış olur.

Yumuşak X ışınları gibi sert X ışınları da (20 -100 keV) çok enerjili patlamaların, egzotik gök cisimlerinin ışıması sonucu ortaya çıkıyor. Bunları yansıtmak ve kırmak çok zor olduğu için kodlanmış maske tekniği denilen bir yöntemle görüntüleri alınabiliyor. Maske çoğunlukla bir metalin üzerine işlenmiş bir desendir, boş ve dolu kısımlardan oluşur. Boşluk kısımlardaki X ve gama ışınları algılayıcının yüzeyine düşer (algılayıcı yüzeyinde maskenin gölgesi oluşur). Gölgenin şekli gelen fotonların yönüne bağlıdır. Çeşitli matematiksel dönüşümler yardımıyla gölgeyi kullanarak her kaynağın pozisyonu ve parlaklığı bulunabilir.

X ışınları teknolojisine dair uzay bilimleri alanında kullanılan dört X ışını uzay teleskobu var. Bunlardan XRT (X-ray Telescope) alçak yörüngede, gama ışını patlamalarına hızlıca yönelen SWIFT uydusunun üzerinde. Gama ışını patlaması tespit edildikten birkaç dakika sonra tayfı alınabiliyor. Ayrıca ESA’nın XMM-Newton ve NASA’nın Chandra uyduları eliptik yörüngede birbirlerini tamamlayan teleskoplar taşıyor. XMM-Newton geniş alanı ile sönük cisimleri incelememize ve zamansal analiz yapmamıza izin verirken, Chandra çok iyi görüntü ve enerji çözünürlüğü ile çalışıp parlak sistemler hakkında ayrıntılı bilgi edinmemizi sağlıyor.

Japon uydusu Suzaku üzerindeki teleskop da XMM-Newton’daki teleskoba benzer özelliklere sahip. SWIFT üzerindeki BAT ve INTEGRAL uydusu üzerindeki tüm algılayıcılar, yüksek enerjili ışınların gözlenmesinde kullanılan özel nitelikte bir algılayıcı ile maske sistemi kullanmayı gerektirir. Enerji arttıkça kullanılan maskenin ve algılayıcının da kalınlığının artırılması gerekir. Yoksa yüksek enerjili fotonlar etkileşmeden algılayıcının içinden geçebilirler.

Kaynak: Bilimnet


nötrino 13 Ocak 2018 23:56

Sürekli X-Işınları!


X-Işınları 1895 yılında Alman Fizikçi Wilhelm Röntgen tarafından keşfedildi. İlgili ışınlar aslında oldukça kısa dalgaboylu elektromanyetik dalga niteliği taşırlar. X-Işınlarının dalgaboyu Angstrom ( A ) olarak ifade edilir. Söz konusu ışınlar gama ışınları ile ultraviyole (mor-ötesi) bölge arasında kalırlar.

X-Işınları bölgesi de kendi içinde yumuşak (az girici) ve sert (çok girici) X-Işınları olarak 2'ye ayrılarak incelenebilir.

X-Işınları ya da diğer adı ile Röntgen ışınları hastanelerde geniş bir uygulama alanına sahiptir. İlgili ışınların üretiminde elektronları yeterince hızlandırmak için oldukça yüksek bir voltaj ( V ) kaynağına ihtiyaç vardır.


nötrino 9 Mart 2018 10:51

Elektromanyetik Dalgalar / X Işınları!


Dalga boyları yaklaşık (10)-9 m ile (10)-13 m aralığındadır. Metal bir hedefe çarpan yüksek enerjili elektronların aniden yavaşlatılması yani ivmeli hareket yapması sonucu oluşur. Röntgen ışınları olarak da anılan ilgili ışınlar, tıpta tanı ve kanser tedavisinde kullanılır. Söz konusu ışınlar canlı dokulara zarar vereceğinden mümkün olduğunca bu ışınlardan uzak durmak gerekir.



Saat: 00:29
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık