MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Psikoloji ve Psikiyatri (https://www.msxlabs.org/forum/psikoloji-ve-psikiyatri/)
-   -   Obsesif Kompulsif Bozukluk (https://www.msxlabs.org/forum/psikoloji-ve-psikiyatri/18575-obsesif-kompulsif-bozukluk.html)

kompetankedi 26 Ocak 2007 00:01

Obsesif Kompulsif Bozukluk
 
1 ek
Alıntıdaki Ek 56172
Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen, bireyi tedirgin eden, benliğe yabancı, bilinçli çaba ile kovulamayan, tekrarlayıcı düşüncelerdir. Kompülsüyon (zorlantı) ise çoğu kez saplantılı düşünceleri kovmak için yapılan, irade dışı yineleyen hareketlerdir. Örneğin namaz kılarken inatla gelen tanrıya küfür düşünceleri yüzünden kişinin okuduğu duayı tekrar tekrar baştan okuması. Kişi bu saplantının aklına gelmemesi için ya da zorlantılı hareketler yapmamak için kendisini zorlar; fakat zorladıkça istenmeyen düşünceler gene gelir, istenmeyen hareketler tekrar tekrar yapılır.
Bu tür saplantılar kişinin kendisine de aşırı derecede anlamsız, hatta saçma sapan gelir. Kişi bu tür dürtü, düşünce veya düşlemlerine önem vermemeye ya da bunları baskılamaya çalışır. Ancak bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalıştıkça bunlar aksine kişinin zihnine daha çok gelirler. Bu tür dürtü ve düşünceler başka bir düşünce ya da davranışla etkisizleştirilmeye çalışılır.

Israrlı, yineleyici, görünüşte bir amaca yönelikmiş izlenimini veren ya da kalıplaşmış her türlü davranış (örneğin; el yıkama, kontrol etme) yada zihinsel eylemler (örneğin; sayı sayma, bazı sözcükleri sessiz bir şekilde söyleyip durma) zorlantı olarak tanımlanır. Zorlantı (kompulsiyon) saplantıların (obsesyon) yarattığı sıkıntıdan kurtulmaya veya korku yaratan olaydan ya da durumdan korunmaya yöneliktir. Ancak zorlantılar kişiye haz ya da doyum sağlamaz. Başlangıçta kişi yapmaya doğru itildiği zorlantıyı yerine getirmemek için bir direnç gösterir. Ancak saplantının oluşturduğu gerilim, zorlantının gerçekleştirilmesiyle kısa sürelide olsa atlatılmış olur. Bu saplantı ve zorlantılar kişinin zamanının önemli bir bölümünü (günde bir saatten daha uzun zaman alır) boşa harcamasına yol açar.

Saplantılar içinde en sık karşılaşılanı bulaşma ve kuşku saplantılarıdır. Hastaların büyük bir çoğunluğunda herhangi bir kişi ile tokalaşma, kapı kolu ve benzeri birçok eşya ile temastan sonra herhangi bir hastalık ya da kirlilik bulaşabileceğine ilişkin kaygılar ortaya çıkar. Bunu izleyerek yıkama, yıkanma ya da kirli olduğu düşünülen objelerden kaçınma zorlantısı ortaya çıkar.

Korkulan nesneler dışkı, idrar, toz ya da mikrop gibi çoğu zaman kaçınılması zor olan bir nesnedir. Kişiler ellerini defalarca yıkayabilirler. Ancak zamanla temizlenme sayısı artar ve süresi uzar. Bir kez yıkamak, temizlenmek için yeterli değildir. Çoğunlukla eller belli bir sayıda yıkanır. Hatta kendilerince belirlemiş oldukları sayı kadar yıkayıp yıkamadıklarından emin olamadıklarında belirlenmiş bu sayıların (örneğin; üç defa ya da üçün katlarınca) katlarınca ellerini yıkarlar. Temizlenme amacıyla sabun, sabun tozu, deterjan, hatta sulandırılmış tuz ruhu kullananlar dahi vardır. Sabunla aşırı yıkanma sonucu eller bembeyaz olabilir, el derisi yüzülebilir ve bu kişilerde temizlik ürünlerine aşırı maruz kalma nedeniyle cilt problemleri görülebilir. Bu kişiler genellikle temiz ve giyimlerine özen gösteren bireylerdir. Kişiler arası ilişkilerde resmi, soğuk ve uzak oldukları izlenimini verebilirler. Konuşmaları ileri derecede ayrıntılıdır.

Bozukluk çocukluk döneminde başladığında erkek çocuklarında, kız çocuklarına kıyasla daha fazla görülür. Ancak yaşın biraz daha ilerlemesi ile kız çocuğundaki sıklığın artışına bağlı olarak aradaki fark kapanır ve bozukluk erişkinlerde her iki cinste de eşit sıklıkta saptanır.

Ortalama başlangıç yaşı 20'li yaşlardır. Yaşam boyu yaygınlığı %2-3 dolayındadır. Çoğu zaman sinsi başlar, kronik alevlenip yatışan bir gidişi vardır. Bu alevlenmeler çoğunlukla stresle ilişkilidir.

Dört ana belirti grubu vardır :


  1. Bulaşma ( kontaminasyon ) : En yaygın görülenidir. Kişi sürekli olarak idrar, dışkı, toz ya da mikrop bulaşacağını düşünür. Bu bulaşmanın kişiden kişiye, nesneden nesneye geçtiğine inanır. Bu durumun yarattığı sıkıntıyı azaltmak için temizleme eylemlerine girişir, ya da onlardan kaçınmaya çalışır .
  2. Kuşku : Kişi bazı işleri yapmadığına, unuttuğuna, ihmal ettiğine inanır. Kapıyı kapattığından, ocağı kapattığından bir türlü emin olamaz bu nedenle kontrol etme kompulsiyonları başlar. Defalarca ocağı, musluğu, kapıyı kontrol etmeye çalışır.
  3. Cinsel ya da saldırgan eylem düşünceleri : (Çocuğuna zarar vereceği, öldüreceği, cinsel tacizde bulunacağı gibi düşünceler)
  4. Simetri - Kuralcılık : Bazı durumların belli bir düzen içinde olmasını isteme şeklindedir. Masanın üzerindeki eşyaların belli bir düzene göre yerleştirilmesi, bu düzendeki en küçük bir değişikliği fark etme ve tekrar eski haline getirme.
Tedavide ilk adım bu düşünceleri hastalığın bir ürünü olarak kabul etmektir. Bu hastanın kötü ya da günah saydığı obsesyonlar sebebiyle duyduğu kaygıyı azaltır. Hasta bu durumu grip hastalığında olan bir ateş olarak algılamalıdır. Çünkü saplantı zorlantı bozukluğunun tek belirtisi obsesyon değildir. Zorlantılar, ikirciklilik, kararsızlık, herşeyi tanımlama isteği, kendini sürekli kontrol etme gibi başka belirtileri vardır. Tedavi tüm bu belirtilerin kaldırılmasını içerir. Çünkü her bir belirti bir diğerini besler.

Obsesyonların üstüne gitme yenmeye ,en azından bu hastalığın hayatını engellemesini önlemeye çalışma yararlıdır. Ayrıca hastalığın psikodinamik kökenlerini araştırıp yok etmeye çalışan psiko analitik tedavi yöntemleri denenmektedir


_PaPiLLoN_ 18 Kasım 2007 00:03

Obsesif-kompülsif Bozukluk
 
2 ek
Alıntıdaki Ek 56173

Obsesif Kompulsif Bozukluk


Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB)


Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla suren bir psikiyatri bozukluğudur

Obsesyon Saplantı - Nedir?


Kişinin isteği dışında gelen Kişinin kabul etmek istemediği uygunsuz olarak düşünülen , belirgin sıkıntıya neden olan sürekli düşünceler , dürtüler ya da göz önüne getirilen görüntü seklinde düşlemlerdir.Bunlar Kişinin kendi denetiminde değildir

Kompulsiyon zorlantı Nedir?


tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sesiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir.
Kompulsiyonlar sıkıntıyı gidermek amacı ile yapılmaktadır , bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedir.Sıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır

En sik görülen depresyonlar pislik ve bulaşma korkularıdır (dokunulan yere mikrop , hastalık bulaşacağı seklinde ) , yineleyen kuşkular ( elektriği acık bırakılıp bırakılmadığı gibi bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda tereddüt etmek gibi ) , bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmasına gerek duyma , saldırgan korkunç dürtüler ( kendine veya çevresine zarar verme , yaralama düşünceleri , çevresindekilerin basına bir kaza geleceği çevresindekilere kotu , uygunsuz şeyler söylenebileceği düşünceleri gibi ) ve cinsel düşüncelerdir ( gözünün önüne tekrarlayarak gelen cinsel görüntülerdir).

Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir , ellerini , vücudunun diğer bölgelerini deterjanlarla yıkayıp , cildine zarar verebilir , her gün temizlik yapıp , herkesi kendi kurallarına uymaya zorlayabilir, ibadetlerini tam olmuyor veya yanlış yapılıyor diyerek tekrar tekrar yapabilir , belli yerlere basmadan yürümeye çalışıp , yolunu uzatabilir , yakınlarının veya kendisinin basına kotu bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ) , bir şeyi yapıp yapmadığını , olup olmadığını defalarca başkasına sorma gibi , kendini üzen bir düşüncenin etkisini gidermek için ısrarla dua etme veya başka bir şey düşünme ihtiyacı gibi durumlar gözlenebilir.

Ne sıklıkta görülür?


%1-1,8 arasında görüldüğü saptanmıştır.Hafif şekilleri de dahil olmak üzere hayat boyu rastlanma orani %5,9 olarak bulunmuştur.

Obsesif kompulsif bozuklukta başlangıç yaşı


Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında baslarken çocukluk yaslarında da başlayabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yasinden önce baslar.% 15 ten az vakanın ise 35 yas sonrasında başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır

Kalıtımın rolü var mıdır ?


Bu kişilerin birinci derece yakınlarında % 35 oranında benzer bir rahatsızlığa rastlanmıştır.

Hastalık nasıl başlamakta ve sürmektedir ?


Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir. % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir. Zaman zaman artıp, azalmalar seklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir. Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiğinden bahsedilmektedir

Bu rahatsızlıga ait örnekler


Temizleme seklinde zorlantılar kadınlarda, kontrol etme seklinde olan zorlantılar erkeklerde daha çoğunluktadır. Kişiler hastalıklarını gizlemeye, mantıklı açıklamalar yaparak önemsememeye eğilimlidirler. Ancak temizlik zorlantları sebebiyle temizlik maddesi harcamaları yüklü bir tutar oluşturmakta ,ayrıca komşuları ile hali silkeleme, gece yarısı temizlik nedeni ile gurultu yapmaları sonrasında tartışmalara neden olmaktadırlar.

Emin olamadığı için çok uzak yerlerden evine donup,kapısını, elektriğini, tüpünü kontrol eden kişiler bulunmaktadır.
Zarar verme zorlantısı olanlar çatal, makas, kibrit, bıçak,ip, hatta tırnak makası gibi kesici ve cinayet filmlerinde rastlanabilecek sahneleri anımsatacak araçlara dokunamazlar,bakamazlar. Çocuklar ve karşıt cinsiyetteki kişilerle ayni ortamda kalamayabilirler.

Bir diğer görünüm de istifleme ve zorlantılı satın almadır. Kişi çok ucuz olduğu için ,elinde fazla olsa da ,gereksinimi olmasa da gördüğü bir mali almadan edemez. Ev bir hurdacı dükkanına dönebilir. Kişiler tatile giderken bir araba dolusu tamir malzemesini de beraber götürebilirler öyle ki giyeceklere zor yer bulunur. Otomobili olmayan bir kişi otomobil lastikleri alıp, bir kenara koyabilir, bir gün gelip araba alırsam, lastiği patlarsa diye düşünebilir. Çok eski tarihe ait faturaları biriktirir, bir gün gelir de bana milyarlık borç çıkarırlar diye 20 yıllık senetleri atamazlar.

İçinden dine yönelik küfürler geçmesi seklinde zorlantıları olan kişiler toplu olarak dinsel ibadetlerden kaçınabilirler. Tekrar tekrar abdest alma,namaz kılma ,tövbe etme gibi girişimlerde bulunabilirler.

Günlük hayatta nasıl adlandırılmaktadır?


Halk arasında vesvese olarak bilinmektedir. Dinle ve temizlikle aşırı uğraşıların olduğu ve sözcüğün kökenini Kuran dan aldığı waswasa (beynin şeytani düşünce ve kararsızlıklarla haşir nesir olup, ibadetleri yapamamak) tan gelmektedir.

SZB (OKB) neden oluşmaktadır ?


Beyinde bazı bölgelerden salgılanan serotonin ve dopamin denen kimyasal maddelerin rol aldığı sistemlerin aşırı çalışması ile ilişkili bulunsa da başka maddelerin de etkili olduğu düşünülmektedir. Gene bu kişilerin beyinlerinin bazı bölgelerinde kan akimi ve metabolizmada artışların olduğu görülmüştür

SZB olan hastaların kişilik yapıları


Bu hastaların % 25 inde obsesif kompulsif kişilik bozukluğu özellikleri bulunmaktadır. Bu kişiler çevreleri üzerinde denetim oluşturmaya eğilimlidirler. Daima olculu,tedbirli olup dışarıdan soğuk ve sert olarak nitelenebilirler. Temizliğe düşkün,dakik ve düzenlidirler. Çok tutumludurlar ve başkalarına hediye vermeleri, paylaşmaları çok kısıtlıdır. Kendi istedikleri yapılmayıp, karsı çıkıldığında inatçı ve sinirli olabilmektedirler. Konuşmalarını uzatmaya bazen de gereksiz ayrıntılara dalmaya ve dinleyen Kişinin rahatsız olmasına yol açabilirler
  • Hastalığın gidisini kotu etkileyen belirleyicilerzorlanıların ileri derecede anlamsız olması
  • beraberinde majör depresyonun bulunması
  • eslik eden bir kişilik bozukluğunun bulunması.
  • hastalığın çocuklukta başlaması
  • Saplantılara direnememe (bir zorlantıya yol açması)
  • Hastalığın gidisini iyi etkileyen belirleyiciler
  • bir stres sonrası başlaması
  • Kişinin çevresi ile sağlam ,iyi ilişkiler içinde olması
  • yakınmalarında artıp,azalma ve yoklamalar seklinde dalgalanmaların olması
  • SZB ve diğer psikiyatrik rahatsızlıklar
  • Hastalık en çok depresyon ile bir arada bulunmaktadır. Yaklaşık üçte bir hastada SZB ile birlikte majör depresyon bulunmaktadır

SZB niçin önemlidir

Alıntıdaki Ek 56181
  • Aşırı temizlik nedeniyle ciltlerinde bozukluklar,yaralar açılabilir.
  • depresyondaki gibi SZB da da intihar riski vardır
  • ileri dönemlerde çevreleri ile iletişimleri bozulur,eve kapanıp, çevreden uzaklaşabilirler, evde de hep ayni şeylerle vakit geçirmekten başka is yapamayabilirler.
  • cinsel ilişkiden kaçınabilir, olabilecekse bile bunu bir kurallar silsilesi haline getirip, ayrılık ve boşanmalara zemin hazırlayabilirler.
  • islerini çok yavaş yaptığından ve belirli kalıpların dışına çıkamadığından is verimi düşüp,mesleki sorunlar yasayabilir çevrelerini etkileyip ,çocukları ve esinin hayatlarını kısıtlayabilir.

SZB tedavisi :


İlaç tedavisi: Depresyonda da kullanılan ve antidepresan denen ve serotonin sistemine etkili ilaçlarla tedavi,psikiyatrist kontrolünde yapılmalıdır. İlaçların bağımlılık potansiyeli yoktur.
Davranışçı tedavi: Kişiye saplantılarının miktar ve şiddetine göre verilen ödevlerle zorlantılarını yerine getirmeleri engellenir. % 60-75 hastada basarili sonuçlar vermektedir


_PaPiLLoN_ 2 Ocak 2008 22:19

1 ek
Saplantı-Zorlantılı (Obsesif-Kompulsif) Kişilik Bozukluğu
Alıntıdaki Ek 56174
Kontrol edilemeyen ama sürekli tekrar edilen mantıksız alışkanlıklar ve huylar

Nedir?
Bu psikolojik hastalığa sahip kişiler kontrol edemedikleri ama sürekli tekrar ettikleri alışkanlıklar ve huylar geliştirirler. Çoğu kez bu zararsız ama garip huylar kişinin kafasındaki yoğun karışık duygularını kontrol edebilme ve düzenleme amacı ile başlar. Tekrar eden davranışlar ve düşünceler kişi için büyük bir endişe ve mutsuzluk kaynağı olmaya başladığı zaman ve kişinin normal yaşamını belirgin bir şekilde aksatmaya başladığında hastalık ortaya çıkar. Her ne kadar Obsesif-Kompulsif kişiliğe sahip hastalar sahip oldukları bu düşüncelerin, dürtülerin ve ihtiyaçların hiç bir mantıklı sebebi olmadığını bilseler ve durdurmaya çalışsalar bile kontrolleri olmadığını hissederler

Yaygın saplantılar aşağıda verilmiştir
  1. Bulaşıcı hastalıklar ve mikroplardır, kişi tokalaşmak ile hastalık kapmaktan korkar.
  2. Sürekli endişe etmektir, örneğin ocağı açık unutmak, ütüyü üzerinde bırakmak, kapıyı kitlemeyi unutmak gibi.
  3. Aşırı düzen ve temizlik, örneğin kişi her gün evin her tarafının tozlarını alır ve eğer bir yer eksik kalırsa büyük bir sıkıntı ve rahatsızlık yaşar
  4. Zarar verilmesi, örneğin sürekli olarak birisinin çocuğuna zarar vereceğinden korkmak
  5. Seks. Sürekli zihinde belli seks görüntülerinin yer alması sonucu kişinin bu düşüncelerin dışarı yansımasından korkması.
Sürekli olarak bu tür endişe ve korkuları kafasından uzaklaştırmaya, umursamamaya yada bastırmaya çalışırken kişi zorunlu olarak yaptığı alışkanlıklar geliştirir. Hastalık kapmaktan korkan bir kadın ellerini günde yüzlerce defa yıkamaya başlar. İş yerinde seks ile ilgili bir lafın ağzından kaçmasından korkan bir adam sayısız defa 100’den geriye saymaya başlayabilir. Belirtiler stresli zamanlarda daha da kötüleşir.

Belirtiler
1..Sürekli istenmeyen düşüncelerin, görüntülerin, dürtülerin, kuşkuların ve fikirlerin kişinin zihnini meşgul etmesi. Çoğunlukla bu düşüncelerin temizlik, hastalıklar ve mikroplar, güvenlik ve seks ile ilgili olması.

2..Karşı konulmaz bir şekilde sürekli el yıkamak, saç çekmek, temizlik yapmak, ortalık düzenlemek, kontrol etmek gibi mantığı olmayan davranışları tekrarlamak yada saymak, dua etmek, kelimeleri sessizce tekrar etmek, hesap yapmak gibi zihinsel aktiviteler yapmak

Tedavisi
Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kişinin kökleşmiş davranış şekline, yaklaşımlarına, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kapasitelerine değinilmesi gerekir. Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir.

Bazı zamanlar, özellikle kriz anlarında kişi intihar teşebüssünde bulunabilir. Bu durumda kişinin kısa bir süreliğine hastaneye yatırılması gerekebilir. Eğer kişinin hastalığı ilerlerse ve evde ihtiyacı olan bakım ve ortam sağlanamıyorsa, daha uzun süreli olarak hastanede kalması istenebilir.

Araştırmalar bazı kişilik sorunlarının kişide devam ettiğini ama bazılarının yok olduğunu göstermektedir. Görünüşe göre hayat tecrübeleri ile birlikte kişi karakterinin temel özelliklerini değiştirmeyi öğreniyor. Tedavi uygulandığı zaman ise hastalığın gelişmesi hızlanıyor. Özellikle kişi tedaviye gönüllü olarak geliyorsa, iyileşmek için çaba sarfediyorsa ve problemlerinin sorumluluğunu üstleniyorsa hastalığın iyileşmesi daha hızlı oluyor. Ama diğer tarafta kişi sorunlarının başkalarından yada çevresinden kaynaklandığına inanıyorsa, sorumluluğunu üstlenmeyi reddediyorsa ve problemlerini çözemeyecek kadar güçsüz ve zayıf olduğunu iddia ediyorsa iyileşme süreci biraz daha uzun zaman alıyor.


Aynacan 12 Ekim 2008 12:31

1 ek
Alıntıdaki Ek 56175
OBSESSİF-KOMPULSİF BOZUKLUK NEDİR?

İstenmeyen zihne zorla giren sıkıntı doğuran bireye yabancı aşırı, tekrarlayıcı mantık ve düşünme ile silinemeyen, devamlı düşüncelere obsesyon adı verilir. Obsesyonlar (vesvese) istenmeden gelir ve kişinin zihnine yabancıdır; ancak kişi bu düşünceleri kendi zihninin ürünleriymiş gibi değerlendirip sıkını duyabilir. Kompulsiyon ise yineleyici davranışlar (el yıkama, sıraya koyma, kontrol etme gibi ) yada zihinsel eylemelerdir (dua etme yada sayma, sözcükleri sessiz bir şekilde tekrarlama gibi.) Kompulsiyonların amacı obsesif düşüncelerin ortaya çıkardığı sıkıntıyı kaldırmaktır. Obsesif kompulsif bozukluk ise zamanın boşa harcanmasına sebep olacak derecede ağır olan (yani günde 1 saatten fazla zaman alan) yada günlük işlevsellikte bozulmaya sebep olan tekrarlayıcı obsesyon yada kompulsiyonların varlığından söz edilir. Örneğin kontrol etme obsesyonlarında en sık kapının kilitlenip kilitlenmediği, ocağın söndürülüp söndürülmediği ile alakalı zorlayıcı düşünceler tabloya hakimdir. Yaşanılan zorlanmanın getirdiği sıkıntıyı bastırmak için kapıyı kilitlediğinden emin olsa bile kişi tekrar tekrar kilidi açıp kapatabilir. Hatta en üst kattaki evine defalarca inip çıkabilir. Bu tür obsessif-kompulsif bozukluk vakalarında kişiler düşüncelerinin saçma olduğunu bilirler ancak onu yenmek için çaba sarf etmek yerine düşüncelerine teslim olmak zorunda kalırlar; çünkü bu durumda kişi daha rahatlayacaktır. Obsesyonla mücadele etmenin doğuracağı sıkıntı ile mücadele etmek zor gelmektedir. Bir kişide obsessif kompulsif bozukluk var demek için şu şartların varlığı gereklidir. Obsesyonlar ya da kompulsiyonlar kişinin hayatında belirgin olarak vardır ve bunlar kimi zaman istenmeden gelen ve uygunsuz olarak yaşanan ve belirgin sıkıntıya neden olan yineleyici ve sürekli düşünceler, dürtüler ya da düşlemeler ve sıradan yaşam olaylarının getirdiği üzüntü ve sıkıntılarda değillerdir. Kişi bunlara önem vermemeye ya da bunları baskılamaya çalışır yada başka bir düşünce ya da eylemle bunları etkisizleştirmeye çalışır. Ancak kişi, obsesyonel düşüncelerini, dürtülerini ya da düşlemlerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür bu nedenle de sıkıntıları fazladır.

OBSESSİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞUN TANI ÖLÇÜTLERİ
A. Obsesyonlar ya da kompulsiyonlar vardır: Obsesyonlar aşağıdakilerden (1),(2),(3) ve (4) ile tanımlanır: Bu bozukluk sırasında kimi zaman istenmeden gelen ve uygunsuz olarak yaşanan ve belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan yineleyici ve sürekli düşünceler, dürtüler ya da düşlemeler... Düşünceler, dürtüler ya da düşlemler sadece gerçek yasam sorunları hakkında duyulan aşırı üzüntüler değildir. Kişi, bu düşünceleri, dürtüleri ya da düşlemlerine önem vermemeye ya da bunları baskılamaya çalışır yada başka bir düşünce ya da eylemle bunları etkisizleştirmeye çalışır. Kişi, obsesyonel düşüncelerini, dürtülerini ya da düşlemlerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür (düşünce sokulmasında olduğu gibi değildir) Kişinin, obsesyona bir tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar (örn: el yıkama, düzene koyma, kontrol etme) ya da zihinsel eylemler (örn: dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessiz bir biçimde söyleyip durma). Davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıya azaltmaya yada korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir: ancak bu davranışlar yada zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi ya da korunması tasarlanan şeylerle gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkça çok aşırı bir düzeydedir. B. Bu bozukluğun gidişi sırasında bir zaman kişi obsesyon ya da kompulsiyonlarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul eder. Not: Bu çocuklar için geçerli değildir. C. Obsesyon ya da kompulsiyonlar belirgin bir sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına yol açar (günde 1 saatten daha uzun zaman alırlar) yada kişinin olağan günlük işlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) işlevselliğini ya da olağan etkinliklerini ya da ilişkilerini önemli ölçüde bozar.

KOMPULSİYONLARIN ÖZELLİKLERİ
Kişinin, obsesyona bir tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar (örn: el yıkama, düzene koyma, kontrol etme) ya da zihinsel eylemler (örn: dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessiz bir biçimde söyleyip durma) davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıya azaltmaya yada korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir: Ancak bu davranışlar yada zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi ya da korunulması tasarlanan şeylerle gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkça çok aşırı bir düzeydedir. Mesela kapıyı 3 kere çalmazsam ailemden birinin başına kötü bir şey gelecek düşüncesi gibi. Bu bozukluğun gidişi sırasında bir zaman kişi obsesyon ya da kompulsiyonlarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul eder. Not: Bu çocuklar için geçerli değildir. Obsesyon ya da kompulsiyonlar belirgin bir sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına yol açar (günde 1 saatten daha uzun zaman alırlar) yada kişinin olağan günlük işlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) işlevselliğini ya da olağan etkinliklerini ya da ilişkilerini önemli ölçüde bozar.

HASTALIĞIN SIKLIĞI
Daha önceleri obsesif kompulsif bozukluk genel topluma göre nadir olduğu düşnülürkenson zamanlarda yapılan toplum çalışmaları ile bunun yaşam boyunca görülme sıklığının %2,5 olduğu bulundu. Bir yıl içerisinde toplumda görülme sıklığının ise % 1,5-2,1 olduğu bulunda. Yani toplumda insanlar bir yıl içerisinde araştırılsa 1000 kişiden 15-21 tanesinde obsesif kompulsif bozukluk varlığı tespit edilebilecektir. Ancak hastalığın şiddeti azaldıkça sorun olarak algılanma oranı da azalmakta olduğundan bu oran klinik araştırmalarda ortaya çıkar. Pratik olarak insanların % 1 inin obsesif kompulsif bozukluk olduğu söylenebilir.

HASTALIĞIN GİDİŞİ
Hastalık genellikle ergenlik dönmende başlarsa da çok erken yada çok geç başlangıçlı olanlarda vardır. Erkeklerde ortalama olarak 6-15 yaşlarında başlayan hastalık kadınlarda biraz daha geç başlamaktadır. (20-29 yaşlarında) Hastalık genellikle yavaş yavaş şiddetini artırarak seyreder. Birden bire başlayan vakalarda vardır. Bu seyir içerisinde belirtilerin alevlendiği ve aşrı sıkıntı verdiği dönemler olabilir. Stresle belirtilerin alevlendiği görülmektedir. Bu kişilerin % 15 inde yaşanan belirtiler toplumsal mesleki işlevselliği bozacak boyuta ulaşabilir. Yine hastaların bir kısmında belirtilerin hiç olmadığı iyileşme dönemleri de bulunabilir.

AİLESEL YAPI
Birinci derecede akrabalarında bu tür bozukluk bulunanlarda hastalık görülme oranı daha sıktır. Tek yumurta ikizlerinde bu durum ispatlanmıştır. Ancak aynı sosyal yapı aynı ortamı paylaşma zaman içerisinde davranışların ve düşünce kalıplarının paylaşılması da bu durumda etkendir. Genetik yatkınlığın payı da vardır.

Obsesif kompulsif bozukluk başka psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikte görülebilir. En sık Major depresyon bu durum karşımıza çıkmaktadır. Diğer sıkıntı ile giden hastalılara da rastlanılabilir. Bunlar Yaygın anksiyete ( sıkıntı) bozukluğu, panik bozukluk, madde bağımlılığı olabilir.

KOMPULSİF KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
İnsanın kişilik özelliklerini anlatırken dünyaya baktığımız renkli gözlüğe benzetmiştik. Bu gün mükemmeliyetçi kişilik özelliği olarak diyebileceğimi obsessif kompulsif kişiliği tanıtmaya çalışacağım. Bazen insanların ayrıntılar üzerine çok uğraşmaktan asıl konuyu yapmaya zaman bulanmadıklarını görürüz.Bu durum belli bir sınırı aştıktan sonra kişinin başkaları ile olan ilişkisini de bozmaya başlar. Kişilik özelliklerinin bozukluk düzeyinde olması için o toplumun genel kabul gören kurallarından farklı bir şekilde düşünme ve davranma gerekir. Obsessif kişiler ayrıntılarla çok fazla uğraştıklarından başarılı olmak bir şeyi başarma konusunda da çok fazla zihinsel meşguliyetleri olur. Bu nedenle performans göstermeleri gereken durumlarda çok kaygı duyarlar ve bu yüzdende zaman zaman başarısızlıklara bile uğrayabilirler. Biz buna performans anksiyetesi (Becerebilme yapabilme kaygısı olarak tercüme edilebilir) diyoruz ki bir sınav yada aşılması gereken engeller karşısında normalden çok kaygılanırlar. Bu kişilik özellikleri az seviyede iken tertipli ve düzenli insanlar olarak karşımıza çıkarlar ama sınırlar aşılınca işlerin önünü tıkayan uyum sağlanması zor insanlar olup karşımıza çıkarlar.


_Yağmur_ 16 Ağustos 2009 18:14

Obsesif kompulsif bozukluk


(SAPLANTI ZORLANTI BOZUKLUĞU,OKB)

OKB anksiyete bozuklukları içinde gruplanır. Günlük hayatta batıl inancı olan, en ufak şeylerden kaygı duyan veya şüphelenen insanlar çoktur. Bu gibi belirtileri gösteren herkes hasta olarak kabul edilemez, ancak bu düşünce ve davranışlar aşırıya kaçtığında obsesif kompulsif bozukluktan söz edilir. Bazı kişiler aklına kötü bir şey geldiğinde bir tahtaya vurarak “allah korusun” der veya evden çıkarken dış kapının kilitli olup olmadığını bir kaç defa kontrol eden sıktır, bu tür davranışları obsesif kompulsif bozukluk olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu hastalığın en önemli özelliği kişilerin takıntılı düşüncelerinin ve davranışlarının farkında olmasıdır. Bu kişilerde akla takılan düşünceler istemli olarak uzaklaştırılamaz veya saçma olduğunu bile bile aynı davranış çok defa tekrar edilir(uzun süre el yıkamak veya kapının kilitli olduğunu bilerek tekrar tekrar kontrol etmek gibi). Bu hastalığa yakalanmış kişilerin günlük işlevlerini yerine getirmesi güçleşir, iş hayatı ve sosyal ilişkileri genelde bozulur.

OKB bir hastalık olarak tek başına görülebileceği gibi bir belirti olarak başka psikiyatrik hastalıklara eşlik edebilir. OKB sıklıkla depresyonla bir arada görülür. Hastanın değerlendirmesinde buna dikkat etmek gerekir.

Yapılan araştırmalarda bu hastalığın toplumda %2-3 oranında görüldüğü tespit edilmiştir. Ancak tahmin edilen değerler bunun çok üstündedir.Bu hastalık herhangi bir yaşta başlayabilir. Okul öncesi çocukluk döneminde veya yaşlılıkta ortaya çıkabilir, ortalama çıkış yaşı 40’dır.

Çeşitli nedenlerle hastaların OKB tanısı alması gecikebilir. Bunun değişik nedenleri olabilir; hastaların yaşadıklarının hastalık olduğunun farkında olmaması veya hekimler ayırt edici tanıda bu hastalığı düşünmemeleri bu nedenlerden bazılarıdır. Bazen depresyon, iş ve aile sorunları gibi başka tanılarında bu hastalıkla bir arada bulunması OKB tanısını güçleştirebilmektedir. Tedavide gecikmenin en büyük sakıncası depresyonun veya iş ve aile sorunlarının ortaya çıkma riskinin artmasıdır.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK BELİRTİLERİ NELERDİR?


Genelde obsesyon ve kompulsiyonlarla karakterizedir, ancak sadece obsesyon veya kompulsiyon yakınmaları olan hastalar da olabilir. Obsesyonlarda kompulsiyonlarda düşünce şeklinde olabilir. Ancak genelde obsesyonlar düşünce kompulsiyonlarda davranış şeklindedir.

Obsesyon (takıntı): kişinin kontrolü dışında tekrarlayan düşünce ve uyaranlardır. Hastalar bunun çok anlamsız olduğunu, kendilerini çok rahatsız ettiğini ancak bu düşüncelerden kurtulamadıklarını belirtirler. Bu takıntılar hastada iğrenme, korkma, şüphelenme veya anksiyete gibi duyguları da beraberinde getirir. Hastalar bu düşüncelerin kendi beyinlerinin ürünü olduğunun farkındadır. Sık görülen obsesyonlar şunlardır:
  • Kirlilik :çevreden kan, tükrük, mikrop veya semen gibi kir bulaşması veya kişinin çevreye kir bulaştırması
  • Kendi başına veya yakınlarının başına bir kötülük geleceği düşüncesi
  • Kontrolünü kaybetme ve saldırgan davranışta bulunma korkusu
  • Tekrarlayan ve kontrol edilemeyen cinsel düşünceler
  • Dinle ve ahlaki değerlerla aşırı uğraşma v.b.
Kompulsiyon (tekrarlayan davranışlar): hastalar takıntılı düşüncelerden kurtulmak için akıllarına başka düşünceleri getirirler veya bazı davranışlarda bulunurlar bu tür düşünce ve davranışlara kompulsiyon denir. Takıntılı düşünceler anksiyete artışına neden olurken kompulsiyonlar anksiyeteyi azaltır. Ağır OKB hastalarında bazen bu kompulsiyonlar tüm günü alabilir. Sık görülen kompulsiyonlar şunlardır:
  • Temizlik: saatlerce el yıkama, banyo yapma veya tekrar tekrar ev temizleme gibi. Bu şekilde el yıkayarak günde bir kalıp sabun bitiren veya çamaşır suyu ile elini yıkayan hastalar sıktır.
  • Tekrarlama: takıntılı düşünce ile oluşan sıkıntıyı gidermek için tekrarlayan davranışta bulunma veya akıldan başka düşünceleri geçirme gibi. Yakınlarının başına kotü bir şey geleceğini düşünen bir hasta bunun olmaması için halen yapmakta olduğu davranışı ikinci kez yaparak bu düşünceden kurtulabilir (yolda yürürken aynı yolu geri dönüp tekrar yürümek gibi)
  • Kontrol etme: evine bir şey olacak veya yangın çıkacak korkusu ile tekrar tekrar kapıyı veya tüpün kapalı olup olmadığını kontrol etmek gibi.
  • Biriktirme: işe yaramayan bir çok eşyayı biriktirmek gibi. Örneğin bazı kişilerde yeterli yerleri olmadığı halde gazeteler, boş kavanozlar veya konserve kutuları gibi işe yaramayan şeyleri atamama davranışı görülebilir. Son birkaç yıldır yurdumuzda gazetelere yansıyan çöplük evler buna en güzel örnektir.
  • Sayma: yolda yürürken kaldırım taşlarını sayma veya araba plakalarını okuma, günlük işleri yaparken belli sayılarda tekrar etme v.b.(örneğin kazağını beş kere giyip çıkarma veya aynı yere üç kere gitmeme gibi)
  • Tamamlama: bu kompulsiyonu olan hastalar bir dizi davranışı mükemmel olana kadar tekrar tekrar yaparlar. Örneğin kirlilik takıntısı olan bazı hastalar el yıkamadan önce lavaboyu, musluğu ve sabunu yıkar (genelde belli sayıda) daha sonra belli sayıda elini yıkar ve elini yıkadıktan sonra tekrar aynı işlemi tekrarlar.
Aşırı tertipli ve düzenli olma: örneğin çalışma odasında herşeyin simetrik durması veya masanın üstündeki herşeyin belirli bir sıra ile dizilmesi gibi.
Yukarıda sayılanlar dışında sayı sayma, aşırı liste yapma veya aşırı dua etme gibi başka kompulsiyonlarda olabilir.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUĞUN NEDENLERİ NELERDİR?


OKB’nin bilinen tek nedeni yoktur. Çeşitli etkenlerin bir araya gelmesi ile bu hastalığın ortaya çıktığı belirtilmektedir.

Genetik bir yatkınlıktan söz edilmektedir. OKB’ye neden olan bir gen bulunamamıştır, ancak OKB hastalarının yakınlarında bu hastalığın görülme olasılığı artmaktadır. Aynı ailede görülen OKB semptomlarının aynı olması gerekmez. Örneğin annede kontrol etme kompulsiyonları görülürken kızında sık el yıkama olabilir.

Beyinde kimyasal haberci görevi üstlenen serotonin seviyesinde düşmenin bu hastalığa neden olduğu söylenmektedir. Serotonin seviyesini artıran ilaçlar bu nedenle tedavide kullanılmakta ve tedavi edici etkisi görülmektedir.

Bazı araştırmacılar bu hastalarda beynin ön kısmı olan frontal kortex ile iç yapılardan bazal ganglionlar arasında iletişim kopukluğu olduğunu ileri sürmektedir.

Aile içi sorunlar veya stres yaratan durumlar bu hastalığa yol açmaz ancak var olan hastalığın alevlenmesine yol açabilir.
Obsesif kişilikteki kişilerle OKB’yi ayırmak gerekir. OKB hastalarının hastalık öncesi dönemlerinde genelde kompulsif davranışlara rastlanmaz.OKB hastalarının %15-35’inde hastalık öncesi dönemde obsesif uğraşlara rastlanır.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR?


Tedavide amaç öncelikle var olan hastalığı tedavi etmek sonra da hastalığın tekrarlamasını önlemektir. Bu amaçla iki tedavi yöntemi kullanılmaktadır:
  1. Seçici serotonin geri alım inhibitörleri kullanmak
  2. Bilişsel davranışçı tedavi uygulamak
Hastaların hastalıkları konusunda kendilerini eğitmeleri çok önemlidir.
Tedavinin başlarında bilişsel ve davranışçı tedaviyi oturtmak ve tedavi dozunu ayarlamak amacı ile haftada en az bir kez doktor kontrolüne gitmek gerekir. Hastalık yatıştıkça kontroller seyrekleşir, tamamen düzeldikten sonra da yılda bir kez bile olsa kontrole gitmekte fayda vardır.

İyileştikten sonra belirtiler tekrar başlar ve kognitif davranışçı tekniklerle kontrol edilemez ise, beklenmeyen ilaç yan etkileri görülürse, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi başka ruhsal hastalık belirtileri görülürse veya bir yakınını kaybetmek gibi hastalığı kötü etkileyebilecek önemli bir yaşam olayı ile karşılaşılırsa vakit kaybetmeden psikiyatriste başvurmak gerekir.

Hastalığın tedavisi uzun süreli ve hastayı çok zorlayıcıdır. Tedavi süresince hastanın kendi kaygısını kontrol etmesi gerekir ki bu bazen imkansız hale gelebilir. Böyle yorucu bir tedaviyi geçtikten sonra aniden tedaviyi kesmek kesinlikle önerilmez. Tedavinin seyri sırasında tedavi ile ilgili sorunlar ortaya çıktığında bunun doktor ile paylaşılmasında fayda vardır.

HASTA YAKINLARINA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?


Bu hastaların kendi hastalıkları konusunda genelde iç görüleri yoktur. Bu nedenle bu hastalarla yaşayan kişilere çok iş düşmektedir. Bu hastalığın aslında tedavi edilebilir olduğunu anlatmak ve doktora gelem konusunda bu hastaları ikne etmek genelde yakınlarına düşmektedir. Hastalığın tedavisi yorucudur ve hastayı oldukça gerginleştirir, bu dönemlerde hastanın yanında olmak ve destek vermek çok önemlidir. Belirtileri tartışarak düzeltmek mümkün değildir. Hastalar zaten bu düşünce ve davranışın saçma olduğunun farkındadır, onlarla bunu tartışarak üzerlerine gitmek hastanın sıkıntısını artırmaktan başka işe yaramaz. Bunun yerine onları anladığınızı ve yanlarında olduğunuzu belirterek destek olmak tedavinin seyri açısından oldukça olumludur. Davranış tedavisinde amaç takıntılı düşünceleri ortadan kaldırmak değil hastanın bu düşüncelerle barışık yaşamasını sağlamaktır. Örneğin çöp bidonunun yanından geçerken eline kir bulaştığını düşünerek defalarca elini yıkayan bir hastaya “hayır kir bulaşmadı” demek yerine “eline kir bulaşıp bulaşmadığına karar vermek için çaba harcamamalısın, kir bulaştığını kabul etsen bile elini tekrar tekrar yıkamamak için direnmelisin” düşüncesi aşılanır ve hastanın bunu başarması istenir. Bu nedenle hasta yakınlarının bu düşünceye uymayan yaklaşımları tedaviyi zora sokmaktan başka işe yaramaz. Bu tür yaklaşımlar OKB beliritlerinin artmasına sebep olabilir.

Aile içi sorunlar bu hastalığın sebebi olmaz ancak çoğu zaman hastalığın belirtileri aile içinde sorunlara neden olur. Bu hastalık pek çok hastalıktan daha fazla hasta yakınlarını rahatsız eder. Örneğin yıkanma obsesyonu olan bir hasta gün boyu banyoyu işgal ettiği için, hasta yakınları banyoyu kullanamaz hale gelebilir, veya dışarıdan kir bulaşacak diye obsesyonları olan bazı hastalar sadece kendileri değil ailenin diğer fertlerini de bazı davranışlar yapmaya zorlayabilirler (örneğin dışarıdan gelir gelmez soyunup banyo yapmak gibi). Bu nedenle tedaviye gelindiğinde çoğu zaman hasta yakınları da hastalar gibi yorgun ve tükenmiştir. Yakınları OKB tedavisi gören kişilerin zaman zaman tedaviyi yapan doktoru ziyaret ederek tedavinin seyri konusunda bilgilendirmesi ve ne yapacakları konusunda bilgi alması oldukça faydalıdır.
Uzm.Dr.Sibel Mercan


Misafir 17 Ağustos 2009 00:05

Obsesif kompulsif bozukluk(OKB)


DSM-IV-TR(Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması Ve Sınıflandırılması El Kitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı)’de Anksiyete Bozuklukları başlığı altında ele alınan bir hastalıktır. Obsesif kompulsif bozukluk, istenmeden gelen, uygunsuz olarak yaşanan, belirgin anksiyete ve sıkıntıya neden olan, benliğe yabancı ve yineleyici özellikte sürekli düşünceler, dürtüler (impulslar) veya düşlemler (imajlar) olarak tanımlanan obsesyonlar ve bunlara ikincil olarak gelişen kişinin yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar veya zihinsel eylemler olarak tanımlanan kompulsiyonlarla karakterize bir bozukluktur. Okb, kendine özgü, karışık, heterojen bir durumdur ve hastada zihinsel ve davranışsal belirtilerin aynı anda görülmesini içerir.

DSM-IV- TR’ye Göre Obsesif-Kompulsif Bozukluk Tanı Ölçütleri:


A. Obsesyonlar ya da kompulsiyonlar vardır:
Obsesyonlar aşağıdakilerden (1), (2), (3) ve (4) ile tanımlanır:
  1. Bu bozukluk sırasında kimi zaman istenmeden gelen ve uygunsuz olarak yaşanan ve belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan, yineleyici ve sürekli düşünceler dürtüler ya da düşlemler.
  2. Düşünceler, dürtüler ya da düşlemler sadece gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan aşırı üzüntüler değildir.
  3. Kişi bu düşünceleri, dürtüleri ya da düşlemlerine önem vermemeye ya da baskılamaya çalışır veya başka bir düşünce ya da eylemle bunları etkisizleştirmeye çalışır.
  4. Kişi obsesyonel düşüncelerini, dürtülerini ya da düşlemlerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür (düşünce sokulmasında olduğu gibi değildir).
Kompulsiyonlar aşağıdakilerden(1) ve (2) ile tanımlanır:
  1. Bir tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar (örneğin; el yıkama, düzene koyma, kontrol etme) ya da zihinsel eylemler ( örneğin; dua etme, sayı sayma, birtakım sözcükleri sessiz bir biçimde söyleyip durma).
  2. Davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurutulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya ya da korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir, ancak bu davranışlar ya da zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi ya da korunulması tasarlanan şeylerle gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkça çok aşırı bir düzeydedir.
B. Bu bozukluğun gidişi sırasında bir zaman kişi obsesyon ya da kompulsiyonlarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul eder. Not: Bu çocuklar için geçerli değildir.

C. Obsesyon ya da kompulsiyonlar belirgin bir sıkıntıya neden olur, zamanın boş harcanmasına yol açar (günde 1 saatten daha uzun zaman alırlar) ya da kişinin olağan günlük işlerini, mesleki (ya da eğitimle ilgili) işlevselliğini ya da toplumsal etkinliklerini ya da ilişkilerini önemli ölçüde bozar.

D. Başka bir Eksen I bozukluğu varsa, obsesyon ya da kompulsiyonların içeriği bununla sınırlı değildir ( örneğin; bir Yeme Bozukluğunun olması durumunda yemek konusu üzerinde düşünüp durma; Trikotillomaninin olması durumunda saç çekme üzerinde durma; Vücut Dismorfik Bozukluğunun olması durumunda dış görünümle aşırı ilgilenme; bir madde kullanım bozukluğunun olması durumunda ilaçlar üzerine düşünüp durma; Hipokondriazisin olası durumunda ciddi bir hastalığı olduğu biçiminde düşünüp durma; bir parafilinin olması durumunda cinsel dürtüler ya da fanteziler üzerinde düşünüp durma ya da Majör depresif bozukluk olması durumunda suçluluk üzerine geviş getirircesine düşünme).

E. Bu bozukluk bir maddenin ( örneğin; kötüye kullanılabilen bir ilaç ya da tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
İçgörüsü az olan tip: O sıradaki epizodda çoğu zaman kişi obsesyon ya da kompulsiyonlarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmiyorsa.

Obsesyonlar


Obsesyonun türkçe karşılığı “saplantı”dır. Saplantı, yineleyici, ısrarlı, anksiyete(sıkıntı, bunaltı)ye neden olan ve istenmeden gelen(intrusive), benliğe yabancı(ego distonik) düşünce, dürtü ya da imajlar(düşlem, hayal, zihinsel resim)dır. Obsesyon için günlük dilde şüphe, evham, kuşku gibi kelimeler kullanılır. “Ya kapıyı açık unuttuysam?”, “Acaba elime mikrop bulaştı mı?” vb. düşünceler obsesyonlara örnek gösterilebilir.
Obsesyonlar üç temel formda gerçekleşirler:
  1. Obsesif düşünce(inatçı bir şekilde zihne sokulan, kişiyi rahatsız edici düşünceler)
  2. Obsesif imaj(kişiyi rahatsız edici görsel ya da canlı yaşantılar)
  3. Obsesif dürtü(kişiyi istenmeyen davranışa zorlayan dürtüler)
Obsesyon içerikleri
Okb hastalığı içerisinde çok farklı obsesyonlar ve kompulsiyonlar vardır. Bir hastada bunların sadece biri olabileceği gibi bir kaçı da aynı anda bulunabilir.
  • Bulaşma obsesyonu: Çeşitli çalışmalarda en sık karşılaşılan obsesyon çeşididir. Okb hastalarında bulunma oranı %45-55’tir. Bu obsesyon, kişinin mikrop, pislik, kir vb. araçlarla kirleneceğine dair zorayıcı bir inancı içerir. Bulaşma obsesyonuna sahip kişiler aşırı temizlik yapma gibi kompulsif davranışlara sahip olabileceği gibi mikrop bulaştıracak ortamlardan uzaklaşma gibi kaçınma davranışları da sergileyebilirler. Bu tür obsesyonu olan kişiler anksiyete ile birlikte utanma ve tiksinme duygularını yoğun yaşarlar.
  • Kuşku obsesyonu: Kirlenmeden sonra en sık karşılaşılan obsesyon türüdür. Okb hastalarında bulunma oranı ? . Bu obsesyona sahip kişiler yaptıkları şeylerden emin olamazlar. “Acaba ocağı kapattım mı?”, “Acaba kappıyı kilitledim mi?” vb. sorular zihinlerini sürekli meşgul eder. Bu tür obsesyonlarda yapılan şeyden ya da ihmalden kişinin kendisine ya da başkalarına zarar gelme endişesi söz konusudur. Yaşanılan duygu daha çok hata ve suçluluktur. Bu obsesyonları kontroletme kompulsiyonları izler.
  • Saldırganlık obsesyonu: Kişinin kendine ya da başkalarına zarar verme ile ilgili düşünceleri içerir. Obsesyonlar içindeki yaygınlığı %10-20’dir. Bu tür obsesyonu olan kişiler “Acaba intihar eder miyim?”, “Ya çocuğumu bıçaklarsam?” vb. tarzında düşüncelere sahip olurlar. Bu obsesyonlarla mücadele etmek için, bıçak, makas gibi saldırı aracı olarak kullanılabilecek eşyalardan uzak durma, yüksek yerlerden uzak durma, sevilen kişilerden uzak durma gibi kompulsif davranışlar sergilenebilir.
  • Cinsel obsesyonlar: Okb içindeki yaygınlığı %13-26’dır. Ayıplanacak şekilde, kendisiyle ya da başkalarına dönük cinsel içerikli obsesyonlardır. Çoğunlukla kişinin hemcinsiyle ya da çocuklarıyla cinsel ilişki yaşamasına dönük ortaya çıkarlar. Bu tür obsesyonlara kontrol ve yıkanma kompulsiyonları eşlik eder. Utanma, suçluluk, günahkarlık gibi duygular yoğun olarak yaşanabilir.
  • Dinsel obsesyon: Dini ve ahlaki değerlere(Allah, peygamber vb.) karşı kabul edilemez olarak algılanan düşüncelere sahip olmaktır. Yaygınlığı kültüre göre değişkenlik gösterebilir. Türkiye’deki okb hastakları arasındaki yaygınlığı %11-42 arasında değişmektedir.
  • Simetri obsesyonu: Her şeyin düzenli, yerli yerinde vb. olması gerekliliği ile ilgili düşüncelerdir. Bu obsesyonlara düzeltme, sıraya koyma vb. kompulsif davranışlar eşlik edebilir. Bu tür obsesyonu olan kişilerin sabah hazırlığı çok uzun süreler alabilir.
  • Somatik obsesyon: Kanser gibi hayatı tehdit eden hastalıklarla aşırı düşünme şeklinde ortaya çıkar. Hasta olma korkusu yoğun yaşanılan bir duygudur. Kişiler hastalıklardan korunmak için çeşitli(tetkik yaptırmak, tansiyonu kontrol etmek vb.) yöntemlerle aşırı ilgili olabilirler.
  • Biriktirme, saklama obsesyonları: Kişinin kendisi için maddi ya da manevi değeri olmayan eşyaları saklaması ile ilgili obsesyonlardır.
  • Diğer obsesyonlar: Yukarıda sayılanların dışında bilme ve hatırlama ihtiyacı, belirli şeyleri söyleme korkusu, doğru şeyleri söylememe korkusu, bir şeyleri kaybetme korkusu, uğurlu ve uğursuz sayılar, özel anlamı olan renkler vb. obsesyonlar da vardır.

Kompulsiyonlar


Kompulsiyonun türkçe karşılığı “zorlantı”dır. Zorlantı, obsesyonların verdiği rahatsızlıklarla mücadele etmek için gerçekleştirilen, yineleyici, kişinin yapmaktan kendisini alıkoyamadığı davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Kapının, açık unutulma ihtimaline karşın bunaltıcı derecede kontrol edilmesi, mikrop bulaşma ihtimaline karşın ellerin yıkanması ilgili obsesif düşüncelere karşı geliştirilen kompulsif davranışlardır.

Kompulsiyonların temel amacı obsesyonların ortaya çıkardığı sıkıntıyı azaltmaktır. Ancak ilk etapta geçici bir rahatlık yaşatsalar da uzun vadede OKB hastalığının devam etmesinde en büyük etkeni oluştururlar.
Kompulsiyonların bazıları gözle görülebilen davranışlarken(el yıkamak gibi) bazıları da zihinde gerçekleşen davranışlar(sayı saymak gibi)dır.

Obsesyon ve kompulsiyonlar genelde birlikte görülebildiği gibi sadece obsesyonların olduğu vakalar da vardır.
OKB hastası düşüncelerinin ve davranışlarının saçma ve gereksiz olduğunu bilir; fakat bunları yapmaktan kendini alıkoyamaz.
Obsesyon ve kompulsiyonlar pek çok insanın hayatında zaman zaman olabilir. Araştırmalar normal insanların yüzde sekseninin, zaman zaman OKB hastalarını rahatsız eden düşüncelere benzeyen zorlayıcı düşüncelere kapıldıklarını göstermektedir. Bu düşünce ve davranışlar OKB’li hastalara göre daha kısa süreli, benliğe daha az yabancı, zihinden kolay atılan, belirgin sıkıntı oluşturmadan ve önemli etkisizleştirme (nötralizasyon) çabası gerektirmeden yaşanırlar. Obsesif kompulsif bozukluğundan bahsedilebilmesi için “söz konusu düşünce ve davranışların, sürekli tekrarlayıcı, kişinin günlük hayatını, sosyal yaşamını akademik ve mesleki işlevselliğini olumsuz etkileyecek derecede şiddetli olmalıdır.

OKB’nin Tarihçesi ?


OKB’nin insanlık tarihi kadar eski bir hastalık olduğu kabul edilmektedir. Obsesyon ve kompulsiyonlar ilk kez, 1837’ de Esquriol tarafından melankoli belirtisi olarak tanımlanmıştır. Obsesyon terimi ilk kez 1866’ da Morel tarafından kullanılmıştır. Bununla birlikte 4000 yıl kadar önce Mezopotamya’da görüldüğüne dair bilgiler bulunmaktadır. Kutsal kitaplarda İÖ 11. yüzyılın ikinci yarısında İsrail’ in ilk kralı Saul’ ün sık sık şeytandan gelen zararlı düşüncelere yakalandığı, damadı David’ in arp çalmasıyla yatıştığından bahsedilmektedir. Bir din adamı tarafından yazılmış olan Malleus Maleficarum (Şeytanın Çekici) adlı kitapta orta çağda bir papazın herhangi bir kilisenin önünden geçerken ve dua ederken şeytanın etkisi ile sürekli dilini çıkardığından, kendini rahibi dinlemeye verdikçe şeytanın daha da fazla etkilediğinden sözetmektedir.

1903 yılında Janet fobi, obsesyon ve kompulsiyonları psikasteni başlığı altında toplamıştır. Janet’e göre psikasteni; kişinin düşünce ve davranışlarını denetlemesini engelleyen ruhsal yorgunluk ve irade zayıflaması ile ortaya çıkıyordu. 1878’de Alman klinisyen Wesphal bozukluğun temelindeki anahtar özelliğin bilişsel olduğunu vurgulamıştır. Wesphal, kişinin bu düşüncelerin anlamsız ya da saçma olduğunun farkında olması ile bu hastalığın gerçek delilikten ayrılması gerektiğini belirtmiştir. Freud 1908’de kaleme aldığı yazısında obsesyonel nevrozun anal dönem saplantısı sonucu bu döneme regresyon ile oluştuğunu belirtmiştir.

Pierre Janet’in folie de doubte (kuşku hastalığı) adını verdiği bu klinik tablo daha sonraları anankastik nevroz, obsesif kompulsif reaksiyon, obsesif kompulsif nevroz olarak adlandırılmıştır. DSM-III ‘ten itibaren ve halen günümüzde DSM-IV-TR’de psikiyatrik nozolojide OKB anksiyete bozuklukları içinde sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırmada merkezi rolü; obsesyonlar nedeniyle oluşan anksiyetenin, her durumda OKB’nin temel bir özelliği olması oynamaktadır.

OKB’nin Belirti Ve Bulguları


I- Genel görünüm ve davranış: Okb’li kişiler aşırı titiz, düzenli, kontrollü ve kuracıdırlar. Hastalık ilerledikçe kişinin düzeni bozuabilir ve hareketlerinde bir kararsızlık söz konusu olabilir.
II- Konuşma ve ilişki kurma: Konuşma düzgün ve denetimlidir. Kelime sonlarındaki harflere baskı yapılarak konuşulur. Sözcük seçiminde dikkatli davranılır. Konuşmalarda ayrıntılara vurgu dikkat çekebilir. İlişki kurmada da titizlik, kuralcılık ve zaman zaman sıkıcı derecede saygılılık görülebilir.
III- Duygulanım: Kişi saplantı ve zorlantılarından ötürü çok büyük bir bunaltı(anksiyete) yaşar. Dikkat çekici bir nokta, kişi başından geçen olumsuz yaşantıları anlatırken duygudan yalıtılmış biçimde anlatabilir. Depresyonun eşlik ettiği okb’de depresif duygular(üzüntü, ümitsizlik, çaresizlik vb.) yoğun yaşanabilir.
IV- Bilişsel yetiler: Okb’li insanlar genellikle zeki ve bellekleri güçlü kişilerdir. Olayların ayrıntılarını iyi hatırlarlar. Algı ve yönelim bozukluğu olmaz. Yineleyen saplantıarı nedeni ile bazen dikkatleri dağılabilir. Bazen bir şeyleri yapıp yapmama oktasında tereddütleri olsa da bu bir bellek bozukluğu göstergesi değildir.
V- Düşünce süreci ve içeriği: Okb’li kişilerin düşünceleri düzgün, eksiksiz ve ayrıntıcıdır. Düşünce içeriğinde ise obsesyonlar yer alır. Düşünce içeriğinin ayrıntılarını ise kişinin sahip olduğu obsesyonun türü belirler: kuşkuculuk, suçluluk vb. düşüncelerde ikirciklilik(tereddüt), kararsızlık çok belirgindir. Kişi çok fazla “Ya öyleyse?”, “Acaba…..mı?” vb. şeklinde düşünebilir.
VI- Hareket: Okb’li kişinin hareketlerinde obsesyonların bunaltıcı etkisini gidermek için zorlantılı davranışlar(kompulsiyon) görülür. Belli şeyleri yapmak ya da yapmamak, ellerini abartılı şekilde yıkamak vb. buna örnek oluşturabilir. Bu hareketler zamanla kalıplaşıp törensel bir hal(ritüel) alabilir.
VII- Fizik ve fizyolojik belirtiler: Kişideki fizyolojik belirtiler bunaltıya özgü olarak değişebilir. Mesela ellerini ileri derecede yıkayanlarda deterjan izleri ve yaralar görülebilir.

OKB’nin Epidemiyolojisi(Görülme Sıklığı Ve Yaygınlığı)


OKB sık görülen ve kronik seyirli bir hastalıktır. Yaşam boyu yaygınlığı %1,9-3,3 arasındadır. Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizdeki yaygınlığı %2-3,7 oranındadır. Kadınlarda daha sık olduğunu gösteren araştırmalar olduğu gibi kadın erkek arasında fark olmadığını gösteren araştırmalar da vardır. Hastaların birinci dercede akrabalarındaki yaygınlık %20’dir.
OKB çoğu zaman sinsi başlar ve alevlenip yatışan bir yapı arzeder. Söz konusu alevlenmeler yaşanan stres verici olaylarla ilgili olabilir.
Ortalama başlangıç 21-30 yaş arasındadır. Bazı araştırmalar bunun 18-25 yaş arası olduğunu söylemektedir. Erkeklerde başlangıç yaşı biraz daha erkendir. Bununla birlikte çocuklarda ve yaşlılarda da görülebilir. Olguların %72’sinde sinsi, %28’inde akut başlangıç söz konusudur. Hastaların %25-65’inde hastalık doğum, gebelik ya da aile üyelerinden birinin ölümü gibi stresli yaşam olayları ortaya çıkarıcı rol oynarlar.

OKB’nin Etyolojisi(Hastalığın Oluşum Sebepleri)


OKB’nin oluşumuna etki eden faktörler net bir şekilde belirlenememiştir. Bununla birlikte hastalığın oluş sebepleri arasında aşağıdaki faktörler belirtilmiştir:
  • Biyolojik etkenler: OKB 20-30 yıl öncesine kadar ruhsal kökenli bir hastalık olarak kabul eidlirdi. Ancak yakın zamanda yapılan çalışmalar OKB’ye biyolojik ve nörolojik yapılanmanın etki ettiğini göstermektedir.
  • Sosyal etkenler: OKB hastalığına, kişinin içinde doğup büyüdüğü ortamın etkili olduğu düşünülmektedir.
  • Psikolojik etkenler: Bu grupta kişinin geliştirdiği kişilik yapısı(mükemmelliyetçi, titiz vb.), sahip olduğu öğrenmeler(ebeveynden görme gibi)in önemli olduğu kabul edilmektedir.

OKB’de Prognoz (Hastalığın Seyri)


Yapılan bazı çalışmalarda hastaların %20-30’unda belirgin bir düzelme, %40-50’sinde orta derecede bir düzelme, %20-40’ında da aynı kalma ya da kötüleşme bildirilmektedir.
OKB’de kötü sonlanışın belirtileri arasında hastalığın erken başlaması, hastalığın şiddetli başlaması, evli olmama, hastalığın uzun ve süreğen olması, büyüsel düşüncenin, sanrıların, kişilik bozukluklarının olması, bipolar bozukluğun ve yeme bozukluğunun eşlik etmesi, kötü sosyal uyum, sosyal becerilerin yetersiz olması, ailede OKB hastalığının ve depresyonun olması sayılabilir.
Hastalığın iyi sonlanışının göstergeleri arasında iyi sosyal ve mesleki uyum, ortaya çıkartıcı bir olayın olması ve belirtilerin epizodik seyrine bağlıdır.


Hi-LaL 19 Aralık 2009 10:19

1 ek

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Alıntıdaki Ek 56176
Obsesif Kompulsif Bozukluğu hastalığı olanların sayısı, Türkiye’de tam olarak tespit edilmemişken, bu rakam Almanya’da bir milyondan fazladır. Araştırmalara göre toplam nüfusun sadece % 10 -15 lik kısmı, hayatları boyunca bu hastalığın belirtilerini hiç göstermemektedir.

İndiği merdivenleri tekrar çıkarak kapıyı örtüp örtmediğini kontrol etme, diğerlerine göre her şeyi daha düzenli yapma, daha fazla şüphecilik ve ikilem, düşünce ve davranışlarında tereddütte kalma, düşüncelerine zaman zaman hayret etme, amaların önemi gibi davranış ve eğilimler, sık karşılaşılan sağlıklı bireylerdeki davranış farklılıklarıdır. Bu tür davranışlar ve bireyler arası farklılıklar, kişilik ve düşünce yapımızın yansımasıdır. Ancak eğer bütün bunlar aşırı derecede gerçekleşiyorsa, en istekli olunan zamanlarda bile anlamsız kalıyorsa, günlük hayatı ve fonksiyonlarımızı aksatıyorsa, bu durumda obsesif kompulsif bozukluktan söz edilebilir.

Obsesif kompulsif bozuklukların iki yönü ve iki şekli bulunmaktadır ki; bunlar hastalığın ifade edilişinde de yer almaktadır. İstem dışı ortaya çıkan, kişiye yabancı ve onu rahatsız eden, negatif olarak değerlendirilecek anlama sahip, bilinçli çabalarla atılamayan, sürekli tekrarlanan düşüncelere Obsesyon ( Saplantı) denir. Düşüncelerimizi çok ender durumlarda kontrol edebiliriz, birşeyleri düşünmemeyi başarmak oldukça zordur. Beynimiz bilgisayar değildir ve kolaylıkla bilgileri silemeyiz. Eğer biz belirli düşünceleri düşünmeyi önlemeye var gücümüzle çalışırsak, bu tür düşüncelerin zihnimize yerleşmesine ve sürekli tekrarlanmasına yol açarız. Obsesyon dediğimiz bu tür düşünceler hemen hemen her zaman üzücü ve rahatsız edicidir ki, hastanın bu düşünceleri önleme çabaları genelde başarısız kalacaktır. Düşünceler her ne kadar istemsiz ve irade dışı olsa da, genellikle nahoş ve sevimsiz bulunsa da, kişinin kendisine ait olarak yaşanmaktadır. Bunlar bireyleri huzursuz ve gergin bir hale getirerek, davranış ihtiyacı ortaya çıkarır ki, kısa süreli bir normalleşme ve rahatlama sağlamaya yöneliktir. Bu tür düşünceleri atmak veya ortadan kaldırmak için yapılan istem dışı davranış ve hareketler de Kompulsyon ( Zorlantı) olarak adlandırılmıştır ki, tekrarlayan ve rahatsız edici düşüncelerin ortaya çıkışını bitirir. Ancak bu sonlanma mevcut durumun iyileştirilmesi anlamında sadece kısa süreli bir rahatlama sağlar. Bu kısa süreli rahatlamanın ortaya çıkışı, davranışların da tekrarlanmasına yol açar ki, bu da kompulsyonların yerleşmesine imkan sağlayacaktır. Daha da önemlisi, hastalığın gelişim sürecinde hasta, koşulları önlemeyi, obsesyon yada kompulsyonları ortaya çıkarmayı öğrenir. Kompulsyonlar yada tekrarlayan davranışlar, sürekli tekrarlanmak zorundadır. Bu davranışlar ya uygun ve kabul edilebilir bulunur yada, yararlı görevleri yerine getirmeye yardımcı olur.

Hastalık bireylerde sadece obsesyon yani düşünce olarak bulunabildiği gibi, obsesyon ve kompulsyonlar ile beraber de yer edinebilir ki, sıklıkla bu ikinci türü oluşmaktadır.

Bu tür bir rahatsızlık durumunda, kişi yemekten önce yada tuvalete gittikten sonra bakterileri yada kirliliği yok etmek için ellerini iyice yıkamakla kalınmaz, saatlerce elleri yıkamak için zaman harcar. Sıklıkla ellerindeki deriler örselenene kadar bu işlemlere devam eder. Konserve şişelerini dolapta tam olarak uygun yerine koymak için saatler harcayarak, korkularını önlemeye çalışır. Oturduğu binanın etrafını akşamları 4 tur yaparak, herhangi bir kaza olmadığını kontrol etmektedir. Bu rahatsızlığı olan bireyler, yapmalarının zorunlu olduğu hareket yada davranışları tam olarak yerine getiremezlerse, panik haline girerek, kendileri üzerindeki kontrolü kaybetmekten korkarlar. Bazıları yasaklanmış düşüncelerin gerçekleşmemesi için sürekli dua etmek zorundadır, bazıları ise diğer insanlara kötü bir şeyler yapmaktan sürekli korku duyarlar. Küçük kırmızı bir noktayı kan lekesi olarak düşünüp, bu kan lekesinden bulaşıcı hastalıklar bulaşabileceğini düşünür. Kapı kolunu tutmaktan yada birinin elini sıkmaktan mikrop taşıdığı korkusuyla kaçınırlar. Eğer bunlar olmuşsa, muhakkak ellerini yıkamak zorunda hissederler. İçlerinde huzursuzluk ve korku oluşur. Bu huzursuzluk ve gerginliği azaltmak için, ellerin yıkanması gerekmektedir. Bazı durumlarda da huzursuzluk ve gerginlik sadece tekrarlayan düşüncelerle kendisini gösterir ve kişi, sayılar veya zihninde tekrarlayan düşünceleri engellemeye çalışır. Bu türden tekrarlayan düşünce yada davranışlar, birey tarafından sıklıkla yapıldığında, kısa süreli bir rahatlama ve tatmin oluşmasına rağmen, maalesef temel korkuların kronikleşmesine ve yerleşmesine sebep olmaktadır: “Eğer ellerimi yıkamayacak olursam, AİDS bana bulaşır” veya “Eğer sadece 13’e kadar sayarsam, rahatlayabilirim”. Bu şekilde tekrarlana tekrarlana durumlar daha da kötüleşir, tekrarlayan davranış yada düşünceler artar ve kompulsif davranış çıkmazı başlamış olur.

Bu tekrarlayan davranış veya düşünceler sıklıkla koruyucu olarak kabul edilir. Obsesif kompulsif bozukluğu olan çoğu kişi, hayatlarını büyük oranda kısıtlamış ve engellemelerle donatmışlardır. Ağır kompulsif bozukluğu olanlar genellikle çalışamaz ve ikili ilişkilerini de düzenli ve sağlıklı olarak yürütemezler. Genelde tüm günü kompulsif davranışlar yoluyla belirlenmektedir. Kontrol, yıkama, çeşitli tür ve şekillerdeki tekrarlayan kompulsyonlar ve korkuları ile, ikincil olarak bunlara eşlik eden depresyon bireylerin hayatını yaşanmaz hale getirmekte, tüm gününü bu şekilde belirlediği gibi, çoğu zaman geceleri de bu bozukluk nedeniyle rahat geçirilmemektedir. Bu hastalar sıklıkla korkuları ve tekrarlayan davranışları tarafından hapsedilmiş durumdadır ve başka bir şey de yapabilecek durumda değildir.

Panik atak ve obsesif-kompulsif bozukluklar, sıklıkla beraberlerinde depresyon geliştiriler (Belirli bir anda % 30 –40, hayat boyu ise % 50 –60, bazı verilere göre ise % 70 oranında depresyon gelişir). Obsesif kompulsif bozukluklarla beraber % 50’ye yakın oranda kişilik bozuklukları da görülür. Bunlar sadece obsesif kompulsif kişilik bozuklukları olmayıp; korku, bağımlı, pasif – agresif, seyrek olarak histrionik ve borderline kişilik bozuklukları görülür. Obsesif kompulsif bozuklukluğu olanlar herşeyden önce korku ve çekingenlik özellikleri gösterirler. Kendilerine olan güven duygusunun azlığı, sosyal tanınma ve kabul ihtiyaçlarının çok belirgin bir şekilde kendini göstermesine neden olur. Yalnız kalma ve terkedilme korkuları nedeniyle kişisel ihtiyaçlarını, diğer sosyal ihtiyaçlarının altına alarak, verici bir davranış içine girerler.

Kompulsyonlar ile bağımlılıklar arasında, aynı sürecin tekrarlanmasına yönelik güçlü bir baskı nedeniyle, benzerlikler bulunmaktadır. İkisinde de hastalık derecesinde kusur bulunduğuna ilişkin bilinç mevcuttur. Bağımlılıkların daha fazla kişiye özgü olması, kompulsyonların çoğunlukla anlamsız bulunması, ikisi arasındaki farkı oluşturur.

Obsesif kompulsif bozuklukların yarısından fazlasında sorunlar, çocukluk çağında başlamaktadır. Ortalama olarak ilk teşhis 9 yaşından sonra konulmakta, herhangi bir tedavi görmedi ise 17 yaşından sonra çok daha belirgin bir hale gelmektedir. Mümkün olan en erken dönemde teşhis edilmesi, uygun antidepresanların davranışçı terapilerle beraber tedavide kullanılması, çoğunlukla çözüm sağlayabilmektedir. Psikoterapilerde hastalar, davranışları tekrarlamadan korkularını kontrol altına almayı öğrenirler. Özellikle bu bozukluklarda kullanılan antidepresanlar, sinir iletim bölgelerindeki enzimler üzerinde etki sağlayarak, bu enzimlerin düzeyini normalleştiriler. Maalesef bir çok hasta utanma ve çekinme nedeniyle tedaviye gelmemekte veya yanlış ve yetersiz tedavi görmektedir.

Genellikle hastalık zararsız ve basit belirtilerle başlar. Teşhis koymaya yetmeyen basit belirtiler, sağlıklı bireylerde bile oldukça sık görülebilir.

Obsesif Kompulsif Kişilik Özellikleri


Obsesif kompulsif kişilik özelliklerinde, kişiye ve karakterine özgü olan kontrol davranışı ön plandadır. Bireyler bu davranışlarından dolayı kendileriyle gurur duymakta, çoğu zaman da diğer insanların aynı konularda benzer şekilde davranmadıklarını da anlayamamaktadır. Obsesif kompulsif bozukluğunda kişiler, düşünce ve davranışlarından rahatsızdırlar. Obsesif kompulsif kişilikte ise, ikilem duyguları, mükemmeliyetçilik, abartılmış titizlik, sürekli kontroller, inatçılık ve iddiacılık, dikkatlilik ve katı tutumların yer aldığı bir kişilik bozukluğundan söz edilmektedir. İstenmeyen ve rahatsızlık verici düzeyde düşünce yada uyarılar ortaya çıkabilir, fakat bunlar obsesif kompulsif bozukluktaki kadar ağır değildir. Kişilik bozukluğunda bireyler genellikle (obsesif kompulsif bozukluğunun tam tersi bir şekilde) çevrelerinden rahatsızlık duymaktadırlar.

Sık Karşılaşılan Obsesif Kompulsif Bozukluklar ve Düşünce – Davranışlarına Özgü Örnekleri


Bulaşma:
(Tehlikeli bulunan kir, mikrop, ürin, pislik, kan, ışın, zehir gibi zarar vermesinden korkulan maddelerle kontakt) Buna ilişkin obsesif düşüncelere örnek olarak; berberin fırçası yada tarağı AİDS virüsü taşıyor düşüncesi verilebilir. Bu düşünceye yönelik Kompulsyon ise; AİDS virüsüne ilişkin tahlil yaptırmak, el ve saçları yıkamak, diğer insanların elledikleri yada dokunduklarını düşündükleri herşeyi steril bir şekilde temizlemek.

Fiziksel Şiddet:
(Kendisine veya başkalarına, kendisinin veya başkalarının zarar verebileceği). Bununla ilgili obsesif düşünce; bebeğime kötü bir şey yapacağım, kompulsif davranış ise; bebği veya çocuğu ile yalnız kalamama, bıçak ve plastik torba gibi, zarar vermede kullanabileceği eşyaları ortadan kaldırma.

Ölüm:
Ölüm ile ilgili obsesyona; sevgilisinin veya eşinin ölebileceği düşüncesi, kompulsyona da; bu kişinin sürekli yaşadığının kontrolü örnek olarak verilebilir.

Tesadüfi Şanssızlıklar:
Örneğin; kazalar, hastalık, vb. Bu alanlara yönelik obsesyonlara; araba ile birine çarpabileceği düşüncesi, kompulsyon olarak da; hastane yada polisi aramak, yolu tekrar gidip gelmek örnek olarak verilebilir.

Uygunsuz Sosyal Davranışlar

(Örneğin; müstehcen şeyler söylemek, kontrolü kaybetme korkusu) Bu konuya ilişkin obsesyonlara örnek olarak; ahlaksız şeyler söyleme düşüncesi, kompulsyon olarak da; kontrolü elinde tutma denemeleri, sosyal ortamlara girmeyi engelleme, sürekli olarak başkalarına; davranışının belirli durumlarda kabul edilebilir olup olmadığını sorma verilebilir.

Seks
(Uygunsuz bir şekilde seksüel organları ile meşgul olma, kabul edilmeyen seksüel davranışlar). Bu alana yönelik obsesif düşüncelere; birilerine tecavüz etme düşüncesi, kompulsif davranışlara ise; potansiyel kişilerle aynı ortamda yalnız kalamama örnek olarak verilebilir.

Din
(Örneğin; Tanrı’ya küfretme, dini ikilemler) Bu alana ilişkin obsesif düşüncelere; Tanrı’nın yok olduğu veya inaç yokluğu, kompulsyonlara ise; sürekli dua etmek, dini yardım arama, vb. örnek olarak verilebilir.

Düzenlilik
(Örneğin; eşyaların doğru yerlerinde olma zorunluluğu, davranışların doğru bir tazda (belirli bir örneğe uygun veya belirli sıklıklarla) yapılması). Bu alana ilişkin obsesyonlara; eğer dişlerimi doğru bir şekilde ve düzende fırçalamazsam, doğru yapana kadar tekrar önden başlayarak devam etmeliyim, kompulsyonlara ise; bir davranışın aynı sıklıkta tekrarlanması veya yapılması, tekrarların kendini iyi hissedene kadar sürdürülmesi. Bu kategorideki tekrarlayan davranışlara, kötü yada berbat düşünceler sonucunda yapılan hareketler de eklenmelidir. Merdivende iken aklına kötü düşünceler gelen bir hasta, tekrar iyi veya olumlu düşünceler gelene kadar merdiveni inip çıkmaya devam ediyor olabilir.

Kaybetme:
Sağlıklı bireyler için bile önemli bir şeyleri kaybetme korkusu yada cüzdanının yerinde olup olmadığını kontrol etme davranışı anormal değildir. Bazı obsesif kompulsif hastalar böyle düşünceler ve devamındaki kontrollerle saatler boyunca ayrıntılarla uğraşabilirler. Örneğin bir hasta, giyim eşyalarını yıkamak üzere banyoya getirdiğinde, yıkamaya atmadan önce ceplerinde önemli şeyler unutmamak için bir ceketi veya pantolonu 30 kez kontrol edip, çırptığını ifade etmektedir. Bir diğeri parayı defalarca kontrol edip silkeledikten sonra, başka bir kağıt paranın yapışık olmadığınına kesin inanmasından sonra kağıt parayı bir başkasına verebilir. Bu bireyler için alış veriş neredeyse imkansız hale gelebilmektedir.

Anlamsızlık:
Örneğin; anlamsız ifadeler ve deyimler, resimler, melodiler, kelimeler ve sayılar. Bu kategoriye ilişkin obsesyonlara; bir iş yaparken (örneğin kitap okurken), bir televizyon serisinin melodisinin işitilmesi örnek olarak verilebilir. Aynı obsesyona yönelik kompulsyon ise; kafasında bu melodi yok olana kadar parağrafın tekrar tekrar okunmasıdır.

Bilgi Gizliliği:
Daha önce gözden geçirilmiş diğer korkular gibi, kişisel ve özel bilgilerin suistimal edilme korkusunu içeren obsesyon ve bunu takip eden kompulsyonlar da azımsanmayacak kadar çoktur. Göndermek istediği bir mektubun bir yabancı tarafından ele geçirilerek görülme düşüncesi, evine gelen misafirlerin kişsel ve özel bilgilere ulaşabileceği korkusu bu tür obsesyonlara örnek verilebilir. Bu tür kompulsyonlara ise; sürekli kişilerin takibi, özel veya kişisel bilgileri saklamak için saatler süren çabalar verilebilir.

Bir çok hasta, obsesyon ve kompulsyonları hakkında konuşmaktan hastalık derecesinde korkarlar. Bu tür konuşmaların hastalıklarını daha kötüye doğru götüreceğini, daha gerçek bir hale getireceğini ve hatta düşüncelerini gerçeğe dönüşebileceğine inanırlar. Burada düşünce ve davranış veya hareketleri birbirinden ayırt etmemiz gerekmektedir. Biz kendiliğinden ortaya çıkan düşüncelerimizi kısa dönemde çok az kontrol edebiliriz. Eğer bir düşünceyi bastırmayı denediğimizde, bu düşünceyi kafamızdan atmamız neredeyse imkansız hale gelir. Dolayısıyla bir düşünce ile sürekli meşgul olmak, bu düşüncelerin iyice yerleşmesini sağlamaktadır. Bu nedenle biz düşüncelerle nasıl yaşanabileceğini öğrenmeliyiz. Öncelikle beraber yaşamayı öğrenebilmenin ilk şartı, bu kendiliğinden ortaya çıkan düşüncelerimizi kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Bu düşünceler genellikle duygularımız ile ilgili oldukça sınırlı bilig içermektedir. İstenmeyen bu obsesif düşünceler; bir başkasının sperminin bulaşması düşüncesinde olduğu gibi, oldukça utanç verici de olabilir. Özellikle çok sayıda kompulsif davranışların yol açtığı ağır problemleri olan hastalar, bu kompulsyonlarının fazlalığı nedeniyle utanç içinde de olabilirler. Tekrarlayıcı düşünceleri, kontrolü kaybetme korkuları yaşatabilmesine rağmen, hastaların çoğu bu saplantılı düşüncelerinin anlamsız olduğunun farkındadırlar.

Hastalar bazen sahip oldukları bu tekrarlayıcı ve rahatsızlık veren düşüncelerinin şizofreni hastalığının bir işareti olduğunu düşünerek korkuya kapılırlar. Eğer obsesif düşünce yada uyarılar şiddet yada diğer yasal olmayan ve ahlak dışı objeler içeriyorsa, genellikle hastalar terapist yada doktorlarının bunları bilmesi durumunda, kendileri hakkında suç duyurusunda bulunacakları ve hapse girebilecekleri korkusunu yaşarlar. Şizofreni gibi psikotik rahatsızlıklarda, obsesif kompulsif bozuklukların tersine, gerçeklik ve kendi düşünceleri arasında bir ayırım yapılamaz. Tedavi edilmemiş akut şizofreni hastası; komşusu tarafından elektrik şoku ile kendisine zarar verileceği yada diğerlerinin kendi düşüncelerini rahatlıkla okuyabileceği ve düşüncelerini etkileyebileceği saplantılarını, tam bir gerçek olarak değerlendirir. Obsesif düşüncelere sahip olan kişi, en azından geçici olarak da olsa, bu korkularının abartılı olduğunun farkındadır.

Obsesif Kompulsif Bozukluktaki Karekteristik Özellikler:

1. Genellikle davranış yada hareketlere bir korku duygusu eşlik etmemekte, bunun yerine tiksinti ve nefret duygusu yer almaktadır. Sıklıkla hastalarda sinirlilik veya hafif bir felaket ifadesi ortaya çıkmaktadır. “Eğer kompulsif davranışları yerine getirmezlerse ne olabilir” sorusuna hastalar, belirgin ve somut bir cevap verememektedir. Bir hastalığın kendilerine bulaşma korkusu gibi bir obsesyonu olan hasta, aslında bu korkusu ile davranışlarını rasyonel ( ikincil Rasyonelizasyon) hale getirmeye, kendisi ve gösterdiği davranış şekli için makul bir neden oluşturmaya çalışmaktadır.

2. Problem, sorumluluğu alabilecek bir başka kişinin varlığı durumunda ortadan kalkar.

3. Hastalar obsesif kompulsif oluşan durumlarda bütünlük duygusunda azalma ve parçalanmışlık hissi duyduklarını ifade etmektedirler. Bunun dışında herşeyin gözünün önünde yokolduğu veya kaybolduğu bir tür dalgınlık ifade etmektedirler. Örneğin; ellerin otomatik olarak hareket ettiği hissi gibi.

4. Hastalar uygulayabilecekleri tüm kriterlerin, örneğin; bir davranışın tamamlandığına ilişkin değerlendirmede, kendilerine çok mesafeli ve abartılı geldiği hissine kapılmaktadır.

5. Hastalarda davranış belleği bozulmuştur. Yapılan ve ön görülen davranışları birbirinden ayırmada zorluk yaşayabilirler. Bu daha derin kognitif bir bozukluğa işaret ediyor da olabilir.

6. Hastalar konuşma, ritim veya duvarlarda ok gibi yardımcı işaretler geliştirerek, kompulsyonlarını mümkün olduğunca tam ve mükemmel yerine getirmeye çalışırlar.

7. Kritik davranışların yapılmasının ardından, bir takım gerginlikler ortaya çıkarak, hastanın dikkati bunlara yönelir: “Belki tam olarak doğru yapamadım”. Bunun üzerine davranışı tam olarak doğru yaptığına dair içsel bir açıklık ve rahatlama oluşuncaya kadar davranışı tekrarlamaya devam eder. Böylece kişi davranışı gerçekten ve doğru olarak yaptığına dair güven duygusuna ulaşmaya çalışır.

Genellikle etrafında bulunan birileri, güven duygusunun oluşması için, hastanın sterotipik sorularına cevap vermek zorundadır. Bazı durumlarda hastalar kendilerini uyaracak ve kompulsyonlardan çıkmalarına yardımcı olabilecek uyarıcı niteliğinde kendilerini basit düzeyde yaralayıcı araç-gereç ve madde kullanabilirler.

8. Hastaların kontrol davranışları niceliksel değil, niteliksel olarak farklıdır. Bir okb hastası etrafını kontrol davranışını, kendinden veya başkalarından oluşabilecek belirgin bir zararı önlemek için değil, tehlikenin yayılma duygusunu aşmak için yaparlar.

9. Hastalar onlara; neden gerekli olmadığını yada günde yüzlerce kez ellerini yıkamalarının gereksiz olduğunu kanıtlama veya ispatlama çabalarını boşa çıkarır ve dikkate almazlar.

10. Kontrol kompulsyonları oldukça yavaş ve sinsice ilerleyen bir tarzda ortaya çıkarlar. Bulaşma ve pislenme korkuları ile bunlarla ilişkili temizlik kompulsyonları ise genelde ani bir başlangıç gösterir.

Obsesif Kompulsif bozukluk ne yazık ki nadir rastlanan bir rahatsızlık değildir. Toplumun %1 –2 si bu hastalıktan etkilenmektedir. Üstelik bu hastalardan çoğu ya tedavi olmamakta yada yetersiz tedavi uygulandığından sürekli bu sorunla yaşamak zorunda kalmaktadır. Epidemolojik çalışmalar bu hastalıkta ömür boyu yakalanma riskinin tüm toplumda %2,5, 1 yıllık süreç içinde ise %1,5 – 2,1 olduğunu göstermektedir. Erkeklerde ortalama başlangıç 6 –15 yaşlarına dayanmakta iken, bayanlarda başlangıç yaşı 20 –29 arasındadır. Tedavi edilmediğinde kronik bir hale dönen hastalık, gün geçtikçe de belirtilerini kötüleştirmektedir. Bu hastalıkla beraber bazen; fobiler, tik bozuklukları ve depresyon da ortaya çıkabilmektedir


_PaPiLLoN_ 27 Ocak 2010 16:39

Temizlik Takıntıları
 
2 ek
Alıntıdaki Ek 56177

Temizlik Takıntıları

En 'meşhur' takıntı türü temizlik takıntılarıdır. Herhalde hepimizin pislik korkusuyla yaşayan yakınlarımız vardır. Dakika başı musluğa koşanlar, banyodan çıkmak bilmeyenler, tuvalet sonrası tahareti yarım saat sürenler her okuyucunun sanıyorum aşinasıdır. Emile Zola muhibbi, natüralizm sevdalısı büyük yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın daktilosunu eldivenle kullandığı; Boğaziçi mehtaplarını ölümsüzleştiren, İstanbul aşıklarından Abdülhak Şinasi Hisar'ın uzlete çekildiği Gümüşsuyu'ndaki evinde hayatını temiz kalmaya adadığı edebiyat çevrelerinde anlatılır.

Bir başka ünlü 'temiz', Amerikalı film yapımcısı, sanayici, havacı Howard Hughes idi.Büyük serveti sayesinde, kendisini herkesten ve herşeyden tecrit ettiği bir hayat kurmuştu. Hazindir, kirlenme korkuları yüzünden, geçirdiği bir hastalığın tedavisini görememiş, bu yüzden hayatını kaybetmişti. 1905'te başlayan hayatı 1976'da sona erdiğinde uzun süredir yapayalnızdı. Kendisini hapsettiği otelde ölüsü bulunmuştu. Yüzü hastalık tesiriyle öylesine değişmişti ki, kimse kendisini tanıyamamış, kendisini teşhis edebilmek için parmak izleri alınmıştı. Her ceset kötüdür, ama Cehennem Melekleri (Hell's Angels), Yaralı Yüz (Scarface), Kanun Dışı (The Outlaw) gibi filmlerin yapımcısı, arkasında 2 milyar dolar bırakan bu adamın cesedi gıdasızlıktan, susuzluktan kurumuş, eğri büğrü bir hal almıştı.

Temizlik takıntıları olan kişiler ellerini iyi yıkayıp yıkamadıklarını, kirli bir şeye (her türlü eşya, hayvan, metal, yiyecek, yağ, cam kırığı, yün, kumaş, mürekkep, gazete...) değip değmediklerini, elbiselerinde bir leke olup olmadığını, en son kimle tokalaştıklarını, bir taraflarını bir vücut salgısı (kan, idrar, dışkı, tükürük, ter...) bulaşıp bulaşmadığını düşünüp dururlar. Kalkıp orasını burasını yıkamayanın bile kafası hiç rahat değildir.

Elini Cebine Sokmayan Adam
Baer ve Jenike'nin naklettiği bir vaka şudur:
30 yaşında bir erkek, kirli olduğunu düşündüğü nesnelerden kendisine pislik bulaşması korkusuyla doktora başvurur. 'Kirli' nesneleri ellemeden önce üstlerini kağıt havluyla örtmektedir. Yine de kirli çamaşırlarına, yatağına, lokantaların kapı kollarına, arabasının benzin deposunun kapağına dokunmak zorunda kalırsa kirlendiği hissine kapılır, huzursuz olur. Bu durumda uzun uzun ellerini yıkar, bununla da yetinmez, kirli nesneyle temas ettiğini düşündüğü elbiselerini de yıkar. Bir elini daima 'temiz' tutar, bu eliyle pantolonunun cebine sokmaz, bu eliyle tokalaşmaz. Zamanla işinde tam mesai çalışamaz olur. Çünkü kirli nesnelerden uzak kalmak ve temizlenmek için harcadığı zaman akıl mantık sınırlarını aşmıştır. Her gün saatlerini temizlenmeye harcadığı için, giderek sosyal hayattan da kopar.

Her Yerde Kan Var!
Bazı kişilerde birden fazla takıntı türü görülebilir. Veya bir takıntı düzelir, yerini başka bir takıntıya bırakabilir. Tedaviye iyi cevap veren hastalarda ilaç kesildikten sonra hastalık nüksedebilir. Bütün bunlara iyi bir örnek olması açısından, Osman'ın hikayesini anlatmak istiyorum.

Osman 27 yaşındaydı, İstanbul'daki bir üniversitenin işletme fakültesini bitirmiş, yüksek lisansını tamamlamıştı. Bize ilk geldiği sırada İstanbul'da yedek subay olarak askerliğini yapıyordu. Ailesi Erzincanlıydı ama İzmit'te oturuyorlardı. Takıntı hastası olduğu, odamdaki sehpada cep telefonuna yer beğenmemesinden belliydi. Telefonu bir oraya koyuyor,bir buraya koyuyordu; oradan alıp şuraya, şuradan buraya yerini değiştirip duruyordu.

Takıntıları 17 yaşında başlamıştı. Başarılı bir eğitim hayatı geçirmişti. Henüz üniversiteye giriş imtihanı sonuçları açıklanmamakla birlikte, yüksekçe bir puan bekliyordu. İlkokul, orta, lise derken koca delikanlı olmuş, nihayet üniversite kapısına dayanmıştı.

İzmit'te okuduğu lisenin mezuniyet balosu yapılacaktı. Osmanların evi, balonun yapılacağı yere yakındı. Balodan bir gece önce, şehre uzakça bir yerde oturan arkadaşını evine çağırdı Osman. Berbere gidilecek, şık kıyafetler giyilecek... Arkadaşının yollarda ziyan olmasını istemedi, misafirperverliğini gösterdi.

Ama tatsız bir olay, mezuniyet gecesini kabusa çevirdi. Balonun yapılacağı yere giderken, otobüsün biri arkadaşına çarptı, ortalık kan gölüne döndü, Osman derhal arkadaşını yüklenip hastaneye koşturdu. İki genç, geceyi balo salonunda değil, hastanenin acilinde geçirdiler. Arkadaşı hayati tehlike yaşamadan, sakat da kalmadan kurtuldu, hatta ertesi gün hastaneden taburcu oldu.

Fakat Osman, arkadaşının kana bulanmış gövdesini omuzladığını, kendi ellerinin ve yüzünün arkadaşının kanıyla kıpkırmızı olduğunu unutamıyordu. Çok sevdiği birinin sıcacık kanını teninde hissetmiş, bundan çok etkilenmişti. Bir daha kana dokunmaya tahammülü yoktu. Asla kan değmemeliydi Osman'ın hiçbir yerine.

Kan korkusu zihnini çok uğraştırıyordu. Nereye baksa kan olup olmadığını kontrol ediyordu. Postaneye gitse bankoların üstünü, mağazalarda yazarkasaların tuşlarını, evlerde kapıları, başladığı üniversitede sıraları uzun uzun inceliyordu. Bir masanın üstünde, bir kapının kolunda, bir mağazanın vitrininde koyu renkli bir nokta görse 'Acaba kan mı?' endişesine kapılıyordu. Ya o mekandan uzaklaşıyor veya –mutlaka orada bulunmaya mecbursa- büyük bir sıkıntı çekiyordu. Bir akrabasının yazıhanesine, evine, dükkanına ziyarete gitse hızla bütün koltukları gözleriyle tarıyor, en lekesiz görünen koltuğa oturmaya çalışıyordu. Elbette koltukları fazla inceleme fırsatı bulamadığından, oturmaktan çok rahatsız oluyordu. Otururken önündeki sehpada gördüğü küçücük siyah bir leke, Osman'ı öyle huzursuz ediyordu ki, vedalaşırken o akrabasıyla el sıkışmak istemiyordu. Ama takıntılarını insanlara açıklayamadığından ister istemez koltuklara oturuyor, tanıdıklarla el sıkışıyordu. Sonra da kendisini evine atıp 20 dakika kadar el yıkıyordu. Hatta bazen, sadece biriyle el sıkıştığı için banyo yapıyordu. Ceket, pantolon alacağı zaman kumaşın her noktasını didik didik ediyordu. Ama baktığı şey kumaşın kalitesi değil, üstünde kan lekesi olup olmadığıydı. O zamanlarda çok daha yaygın kullanılan umumi telefonlara mendiliyle dokunuyor, ahizeyi yüzünden mümkün olduğu kadar uzak tutuyordu. Yürürken gözü yerlerdeydi. Bastığı yere dikkat ediyordu. Kana asla basmamalıydı çünkü. Babasının ifadesiyle, adeta yere para düşürmüş de onu arıyor gibi yürümeye başlamıştı. Sokağa çıkmak, bakkaldan gazete almak, okula gitmek, otobüse binmek işkenceye dönüşmüştü.

Mübarek Ramazan ayı geldi, oruç tutmaya başladı Osman. Temizlik takıntılarına bir takıntı daha eklendi. 'Ya durduk yerde cinsel boşalma olursa da orucum bozulursa?' Orucun, ibadetin huzurunu yaşayamıyor, bütün dikkat ve gayretini orucunun bozulmamasına harcıyordu. Orucun bozulması korkusu, hem de cinsel boşalmayla bozulması korkusu, oruçtan duyulacak mutluluğun önüne geçmişti.

Sonra bütün sıkıntıları başlatan şeyin, mezuniyet gecesi olduğunu düşünmeye başladı. Keşke balo salonuna o yoldan gitmeseydik, keşke evden bir dakika erken çıksaydık, keşke o berbere değil bu berbere gitseydik, keşke gömleğimi düğmelerken biraz daha acele etseydim de kazadan saniye farkıyla kurtulsaydık... gibi milyon türlü düşünce Osman'ın zihninde dans ediyordu.

Sonunda dayanamayarak bir psikiyatriste gitti, ilaç tedavisiyle düzeldi. Birkaç yılı rahat ve mutlu geçirdi. Üniversitenin üçüncü sınıfında, bir ev tutarak tek başına yaşamaya başladı. Bir gün kendisine bir kot pantolon aldı, evine gelip denediğinde paça boyunun kısa olduğunu düşündü. Gidip pantolonu uzunuyla değiştirdi. Uzun pantolonun da bedeni uymadı. Onu da değiştirdi, bu defa kasıklardan potluk yaptı. Kotçuyu kapı komşusu yaptı Osman. Bir kot daha denedi, beğendi, ama evde giydiğinde, bedeni de paçaları da iyi durmakla beraber belden biraz sakil durdu. Yine kotçuya yollandı, eskisini verip sonunda kusursuz olduğunu düşündüğü bir pantolon aldı. Evde tekrar giyip ayna karşısına geçince rengini beğenmedi.

Bir türlü uygun kotu aldığından emin olamıyordu. Mağazada pantolonu giyiyor, uzun uzun inceliyor, 'Tamam, bu galiba iyi,' diyor, ama akşam eve dönünce içine bir kurt düşüyordu. Pantolonu bacaklarına yeniden geçiriyor, mutlaka bir kusur buluyordu.

Bütün günü artık İstanbul'un kot mağazalarında geçiyordu. Okula falan gittiği yoktu. Hatta sosyal hayattan, arkadaş çevresinden de kopmuştu. Her sabah kalkıp işe gider gibi kotçulara gidiyor, o çarşı senin bu çarşı benim, o dükkan senin bu dükkan benim dolaşıyordu. İstanbul'un kotçular camiasında tanınan biri olmuştu Osman.

Psikiyatristin yolunu tuttu, reçete yazıldı, ilaçları kullandı, kısa sürede düzeldi, İşletme Fakültesi'nin üçüncü sınıfını bitirdi, bir sonraki sene üniversiteden mezun oldu, yüksek lisansa girdi. Bir arkadaşıyla yeni bir ev tuttu. Her şey yolunda gidiyordu. Kız arkadaşıyla tatile çıktı. Güneyin kızgın güneşinden yanan gövdesini havuza attı, dinlendi, eğlendi, yüksek lisans programına başladı.

Tatilinin son günlerinde önemsiz bir sağlık sorunu ortaya çıkmıştı. Penisinde bir kızarıklık oluşmuştu. Osman bunu ciddiye almamış, havuzda çok kalıp kız arkadaşıyla çok sık cinsel ilişkiye girmesine bağlamıştı. Ancak kızarıklık geçmeyince İstanbul'da bir cilt uzmanına başvurdu. Cilt uzmanı da kızarıklığın önemli olmadığını, tahrişe bağlı olduğunu düşündü, bir merhem verdi. Şanssızlık bu ya, merhem yan etkiye yol açtı, Osman'ın cinsel organındaki kızarıklık daha da arttı, penis derisi inceldi. Merhem değiştirildi, Osman da birkaç hafta içinde bu illetten kurtuldu. Fakat bu esnada epey endişelenmiş, üzülmüştü.

Daha önce dert etmediği halde, ev arkadaşının mantar hastalığı Osman'ı korkutmaya başladı. Arkadaşının kasık bölgesinde mantara bağlı cilt yaraları vardı. Osman, kendisine de mantar hastalığı bulaşmasından kaygı duyuyordu. Giderek kaygısı şiddetlendi. Ev arkadaşının dokunduğu hiçbir şeye dokunmak istemiyordu. Tabii ki aynı ev içinde bu oldukça zordu. Televizyonun uzaktan kumandası, dokunulmazlar arasındaydı. Ortak arabalarını, arkadaşının eli direksiyona değdi diye kullanmıyordu. Ne yapıp edip arkadaşından önce banyo yapmaya çalışıyordu.

Kasık, penis, mantar, cinsellik derken sperm bulaşma korkuları ortaya çıktı. Aynı evde iki erkek kalıyorlardı. İki genç erkek. Osman, arkadaşının erkeklik sıvısının bulaştığı bir yere elini sürüyor muydu acaba? Arkadaşının erkeklik sıvısı Osman'ın çamaşırlarına, çantasına, terliklerine değiyor muydu? Arkadaşına dokununca, onunla el sıkışınca meni kendi eline geçebilir miydi?

Tıp fakültesinde öğrenci olan bir arkadaşından spermin dış ortamda yedi saat yaşayabileceğini duydu. Bu bilgi, Osman'da yeni sıkıntılar doğurdu. Bekar evi İstanbul'da, ailesinin evi İzmit'teydi. İstanbul-İzmit arası bir saatti. Sık sık ailesinin yanına gidiyordu Osman. 'Acaba arkadaşımdan bulaşan meniyi eve taşır mıyım?' şüphesi genç adamın hayatını kabusa dönüştürmüştü. 'Arkadaşımın sperm hücrelerini eve taşırsam, benden de anneme bulaşırsa, annem hamile kalırsa...'

Umumi tuvaletler de Osman'ın huzursuzluğunu ayyuka çıkaran yerlerdi. Umumi tuvaletten Osman'a meni bulaşabilir, Osman annesini elleyince, annesi umumi tuvaletten taşınan meniyle hamile kalabilirdi. Hafta sonları kirli çamaşırlarını, havlularını yıkatmak için İzmit'e götürüyordu. Ama yedi saat geçmeden kirlilerini kimseye elletmiyordu. Gözü saatte sperm hücrelerinin ömrünü tamamlamasını bekliyordu. Çamaşırları, İstanbul'daki evinden çıktıktan yedi saat sonra yıkanabiliyordu. Sürekli ellerini yıkıyor, bununla da yetinmeyip dokunduğu yerleri de yıkıyordu. Dokunduğu her yer annesinin felaketi olabilirdi. Zamanla terliğini ve havlusunu atmaya başladı. Kirlenen havlusu yıkanmıyor, çöp tenekesini boyluyordu.

Ardından, evdeki insanlara her türlü hastalığı bulaştırma korkusu başladı Osman'da. Öyle ya, umumi tuvaletlerde, konuştuğu, tokalaştığı insanlarda, sinemalarda, kahvelerde sadece meni değil bin türlü hastalık vardı. Bu defa 17 yaşında olduğu gibi kan değil, özellikle sümük ve tükürük bulamasından korkuyordu. Osman'a göre, belki de meniye kıvam ve renk açısından daha yakın olduğu için sümük ve tükürük korkusu almıştı kan korkusunun yerini. Üstelik kan her yerde yoktu, ama sümük ve tükürük her yerde vardı. Yüzünü, yanaklarını, burnunu elleyen yüzlerce insanla el sıkışmak, küçücük hücresini öksürürken saçtığı tükürük zerrecikleriyle dolduran biletçilerden bilet almak, milyonlarca insanın ellediği kapı kollarını ellemek zorunda kalıyordu. Eskiden yerde para arar gibi kan lekesi ararken, şimdi kağıt mendil aramaya başlamıştı. Kağıt mendil sümük demekti, kesinlikle kağıt mendile basmamalıydı.

Daha önce psikiyatristlere gitmiş, verilen ilaçlarla takıntıları düzelmiş, ama sonra yeniden başlamıştı. Psikiyatriye inancı zayıflamıştı. Hastalığı düzeliyor, ilaçları kesince tekrarlıyordu. Psikiyatri doktoruna gitmedi Osman.

Takıntıları daha da yaygınlaştı. Evdeki insanlara 'hastalık bulaştırma' korkusu, aile fertlerine 'zarar verme' korkusuna dönüştü. Elektrikli cihazları ne zaman kullansa, 'Benden sonra kullanan zarar görür mü?' endişesi beynini yakıyordu. Saç kurutma makinesi, tost makinesi, radyo, televizyon... Aklınıza ne gelirse kullandıktan sonra, başkasına zarar vermemek için defalarca kontrol ediyordu. Kendisinin bozduğu bir alet yüzünden aileden birinin yaralandığını, sakat kaldığını, öldüğünü düşünüyor, muazzam bir suçluluk duygusuna kapılıyordu. Ailenin arabasını kullanırken ne zaman bir çukura girse, 'Benden sonra arabayı ağabeyim kullanır da kaza yaparsa,' vehminden kurtulamıyordu.
Herhangi bir tedai görmeden askere gidince, takıntıları yoğunlaştı ve bize başvurdu.

Çeşme Başında Boşanan Hıçkırıklar
Burcu, banka memuru bir babayla ev hanımı bir annenin kızıydı. Bize ilk geldiğinde 22 yaşındaydı. Üniversitede tekstille ilgili bir bölümde okuyordu. Kendisinden üç yaş büyük bekar bir ablası, 17 yaşında lise öğrencisi bir erkek kardeşi vardı.

Aile bağları oldukça kuvvetliydi. Anne ve baba çocuklarını, kardeşler birbirlerini seviyorlardı. Çocuklarına müşfik davranan, anlayışlı, güler yüzlü bir anneleri vardı. Babaları Rıfat, evlatlarıyla son derece ilgili, onların her şeyini düşünen bir adamdı. Çocuklarından biri öksürse, Rıfat'ın gözüne sabaha kadar uyku girmiyordu. Öylesine aşırı şefkatli bir adamdı ki, davranışları farkında olmadan baskıya dönüşmüştü. Çocuklara asla kötü davranmıyordu, hep tatlı dilliydi, çocukların isteklerini anlayışa karşılıyor, mümkün olduğu kadar yerine getirmeye çalışıyordu. Kesinlikle 'Kız kısmı gezmez, evde oturacaksın, annene yardım edeceksin,' yaklaşımı sergilemiyordu. Kızları olsun, oğlu olsun, çok mantıksız değilse istedikleri izni koparabiliyorlardı Rıfat'tan. Fakat 25 yaşındaki büyük kızının bile ne kadar yemek yediğine dikkat ediyor,
-'Kızım az yedin, sebze yemedin, çikolatayı fazla kaçırdın, hadi şu tavuktan da ye,' türü nasihatlerle çocuklara lokmalarını yutarken bile gözetlendikleri hissini uyandırıyordu. Hatta sofraya oturur oturmaz, daha kaşıklar ele alınmadan müdahaleler başlıyordu:
-'Oğlum eti iyice çiğnemeden yutma, Burcu senin yüzün biraz solgun, ıspanağı bol ye, hanım çorbayı fazla ısıtma çocukların dişlerine zararlı, kızım dur bakayım senin pilavında taş mı var yoksa...'
Müdahaleler elbette sofrayla sınırlı kalmıyordu. Her şey Rıfat'ın ilgi alanındaydı. Eşinin, oğlunun ve kızlarının yapacağı her şeyi Rıfat önceden düşünüyor ve söylüyordu:
-'Oğlum çantanı hazırladın mı? Aman kitaplarından birini unutma. Getir bakayım ders programını yarın ne dersleri varmış? Ayakkabıların biraz tozlanmış galiba, boyamadan okula gitme. Matematik, edebiyat, tarih... Dur getir çantanı ben hazırlayayım, unutursun şimdi. Burcu sen bugün erken yat canım, çok yoruluyorsun. Uykun mu yok? Yatarsan uykun gelir güzel kızım. Yarın hava soğuk olacakmış, siyah çizmelerini giy. Hanım dur, öyle yer mi silinir, belin çıkacak...'
Evde son derece iyi niyetli, ama hiç susmayan, her şeye karışan bir adam vardı. Burcu, bu sevgi dolu aile ortamında, ama müdahaleci bir babanın kanatları altında büyüdü.

Çok ayrıntıcı, her şeyi uzun uzun ve inceden inceye düşünen bir insandı Burcu. Bu yüzden insanlara karşı gayet zarifti. Herkese iyi davranırdı. Ağzından çıkacak söze çok dikkat eder, kimseyi kırmamaya çalışırdı. Aşırı derece dürüsttü. Hatta ahlaki konularda katıydı. Hiçbir canlıya en küçük bir haksızlık yapmamaya çalışırdı. Kuşlara yem atar, ağaçtan yaprak koparmaz, yerlere çöp atmazdı. Otobüste giderken aksırsa, yolculara hastalık bulaştıracak olmanın vicdan azabını yaşardı. Dini inançları kuvvetliydi. Namaz kılar, oruç tutardı.

Çok teferruatçıydı. Teferruatçılığı, kılık kıyafetinden bile ilk bakışta belli olurdu. Son derece şık giyinirdi. Gömleğinin düğmesinden ayakkabısının tokasına kadar her giydiği büyük bir uyum içindeydi. Saçına, makyajına büyük özen gösterirdi. Kaşlarını aldırsa, iki kaşı arasındaki milimetrik bir asimetri, huzurunu kaçırırdı. Geceleri uykuya dalmadan önce baş parmağıyla diğer tırnaklarının keskin tarafını muayene eder, tırnaklarında küçük bir çıkıntı hissederse yataktan kalkar tırnak törpülerdi.

Bize geldiğinde 13 yıllık öğrenciydi, ama hayatında bir kere bile okul tuvaletine girmemişti. Ömrü boyunca sadece birkaç kere umumi helaya girmek mecburiyetinde kalmış, bunu da büyük bir iğrenme hissiyle yapmıştı. Her yerde yemek yiyemezdi. Misafir olduğu bir evin sahibini yeterince titiz bulmadıysa, mutfağı Burcu'ya göre kafi miktarda temiz değilse, sofraya oturmaktan kaçınırdı. Ev sahipleri ısrar ederse, yalandan nefret ettiği halde, yalan söylerdi. Açlıktan karnı zil çalsa bile,
-'Tokum, biraz evvel yedim, boğazım ağrıyor, dana eti alerji yapıyor...' türünden bahaneler uydururdu yemekten imtina maksadıyla. Eğer mutlaka yemek zorunda bırakılırsa, büyük zorlukla katlanırdı buna. Kaşığı tabağa sallar, ama fazla doldurmaz ve ağır hareket ederdi. Ev sahipleri de hakikaten tok veya iştahsız olduğunu kabule mecbur kalırlardı.

Burcu'nun özellikle uzak durduğu gıdalar, açıkta duranlardı. Üstü sıkı sıkı örtülmemiş yemekler tozlanabilirdi, her türlü kirin bulaşmasına açıktı. Sürahinin her tarafı iyice kapalı olmalıydı. İğrendiği bir canlı türü sineklerdi. Bir yere girdiği zaman sinek olup olmadığını tetkik eder, sineklerin nerelere konabileceğini, hangi deliklere nüfuz edebileceğini hesaplardı. Lokantaya pek gitmez, gittiği zaman da bardak kullanmaz, suyu pet şişeden içerdi. Masadaki çatal bıçağı, çantasından çıkardığı kağıt mendille silerdi.

Cisimlerin yamuk durmasından aşırı rahatsız olurdu. Gazetenin katlanıp rasgele bırakılmasına kızardı. Okunmuş gazeteleri alır, çok düzgün biçimde katlar, sayfa kenarlarının dışarı taşmamasına özen gösterir, bayideki haline getirip öyle sehpaya bırakırdı. Sehpada da rasgele durmamalıydı gazete. Nasıl danteller, kül tablaları, şekerlikler sehpayı tam ortalıyorsa, gazete de belli bir konumda bulunmalıydı. Perdenin kıvrımlarında bir milimetre dahi potluk olmamalıydı. Sık sık perdeleri kontrol eder, potlukları düzeltir, kapatıp açar, olmazsa yeniden kapatıp açardı. Raflarda bardaklar aynı hizada bulunmalıydı. Sık sık raf düzeltirdi. Bardaklar altlarındaki peçeteleri ortalamalı, peçeteler de aynı hizada bulunmalıydı.

Bize gelmeden iki sene evvel tatsız bir olay yaşamıştı. Eski mahallelerinde oturan, vaktiyle çok sevdiği ama uzun süredir görüşmedikleri bir kızın, öldüğünü öğrenmişti. Ölüm haberini alma şekli feciydi. Koltuğuna gömülmüş televizyon seyrederken, spiker Haliç Köprüsü'nün o gün acı bir trafik kazasına sahne olduğunu, iki kişinin hayatını kaybettiğini söylemişti. Burcu, arkadaşının adını duyar duymaz, yıllardır görüşmediği halde, olumsuz ihtimalleri fazla düşünen kafa yapısının etkisiyle, büyük bir heyecana kapılmıştı. Evet, ölen arkadaşıydı. Koltuğunda donakaldı, ekrandan geçen kaza görüntülerini seyretti. Arkadaşı, neredeyse kafası kopmuş halde cansız yatıyordu.

Bu olayın ardından takıntıları arttı Burcu'nun. Su içmeden önce bardağı defalarca çalkalıyordu. Yine de bardağın temizlendiğinden emin olamıyordu. Çay demlemeden önce demliği yıkayıp suyu lavaboya boşaltıyor, aklına da şu şüphe takılıyordu:
-'Lavabodan sıçrayan su damlaları demliğin içine girerse...'
Demliği tekrar çalkalıyordu bunun üzerine. Ama takıntıdan kurtulamıyordu:
-'Lavabonun şurasına bir damla sıçradı, o da demliğin şurasına sıçradı, lavabo pis, demlik de kirlendi.'
Demlik çalkalamaların bir türlü sonu gelmiyordu. Bulaşık yıkaması da çok uzun sürüyordu. Yıka, çalkala, yıka, çalkala, bir kısır döngüdür gidiyordu.

Eşyalarını evde annesi dışında kimseye elletmiyordu. Kitapları, çantası, gömlekleri, kazakları, pantolonları, çamaşırları, takıları ancak annesinin elleriyle temas edebilirdi. Kardeşleri, babası ellerini bir yerlere sürüp yıkamadan Burcu'ya ait şeyleri ellemek gafletinde bulunabiliyorlardı. Halbuki annesi Burcu'nun takıntılarına 'saygı' gösteriyordu. Temizlenmeden Burcu'nun hiçbir şeyini ellemiyordu.

Hele çatal, bıçak, kaşık ve tabaklarını annesine bile elletmiyordu. Sofra hazırlanırken Burcu'ya ait yemek takımlarını mutlaka Burcu taşıyordu. Herkes ortadaki salata tabağına çatal sallarken Burcu kendi önündeki küçük salata tabağından yiyordu. Şekerliği bile ayrıydı. Kapağı her zaman sıkı sıkı kapanan özel şekerliğinden evde hiç kimse çayına şeker atamıyordu. İyi yıkanmamış eller korkulu rüyasıydı.

Derken aptes almalarının sonu gelmez oldu. Ağzına üç kere su alıyor, hemen ardından kendi kendine soruyordu:
-'Acaba gerçekten üç kere mi ağzıma su aldım, iki kere mi?'
Üç kere daha su alıyordu ağzına almasına da, şüphesi yatışmıyordu:
-'Acaba üç mü oldu, iki mi?'
Ağzına belki 30 kere su aldıktan sonra burnuna geçiyor, aynı 'üç mü iki mi' tereddütleri bu defa burunda yaşanıyordu. Yüz, sağ kol, sol kol... Sular akıyor, uzuvlar yıkanıyor, tereddütler bitmiyordu. Kulak, ense ve baş bölgelerinde rahattı, çünkü bu bölgelerin birer kere yıkanması yeterliydi. Adeta ancak bire kadar sayabilen, akli melekelerini yitirmiş biriydi. Üçe kadar sayması gerektiğinde, altından kalkılamayacak kadar karmaşık bir hesap yapmış da sonuçtan emin değilmiş gibi oluyordu.
Üçer defa yıkanması gereken azaları otuzar kırkar defa yıkadığı gibi, aptes bittikten sonra sonuçtan tatmin olmayıp yeniden aptes almaya başladı zamanla. Her aptes tekrarında üç mü iki mi tereddütleri de yineleniyordu tabii. Yarım saat süren bir aptesi, yarım saat süren bir aptes daha takip ediyordu.
Buna bir çare buldu: Aileden birini, aptes alırken başına dikiyordu. O kişi de genellikle annesi oluyordu. Annesi:
-'Tamam Burcu, üç oldu,' deyince, yine de içine sinmemekle birlikte, aptesini kısa sürede bitirebiliyordu. Ama bu defa aptes alabilmek için başkalarına bağımlı hale gelmişti.

Ellerini 3, 5, 7 veya dokuz kere yıkıyordu. Yani tek sayılar kadar. Giderek el yıkama sayısı artmaya başladı. Genellikle 21 kere, 23 kere veya daha fazla el yıkıyordu. Lavabodan 20 dakikadan önce çıkamıyordu. Bir yandan da lavabodan çıkamadığı için ağlıyordu. Ağlaya ağlaya parmak aralarını, el sırtlarını, bileklerini sabunluyordu. Banyonun önünde kuyruklar oluşuyordu. Lavabodan çıkar çıkmaz akıl almaz şüphe beyninde parlıyordu:
-'Galiba ellerimi yıkamadım.'
Evet, ellerini yıkadığını biliyordu, çok iyi biliyordu, ama adeta kısa süreli bir hafıza kaybı yaşıyordu. Daha banyodan dışarı adımını attığı anda, yeniden banyoya dönüp sabuna sarılma ihtiyacı hissediyordu. Ama tekrar banyoya girerse yine çıkamayacaktı. Yirmi dakika, yarım saat daha sabunla ve suyla boğuşurken heba olacak, elleri kızaracak, şişecekti. Banyonun önünde öyle dakikalarca duruyordu:
-'İçeri girsem mi girmesem mi?'
Kalp atışları hızlanıyordu. Büyük bir tedirginlik, huzursuzluk duyuyordu. Banyoya girse geçici bir süre huzursuzluğu azalacak, kalp çarpıntısı geçecek, ama kısır döngü yeniden başlayacaktı.

El yıkarken aklına kötü bir şey geldiyse mutlaka yeniden el yıkamak zorundaydı. Evin bir odasından başka bir odasına girerken aklına kötü bir şey geldiyse çıkıp yeniden girmek zorundaydı. Bulaşık sırasında bir kapı çalkalarken aklına kötü bir şey geldiyse yeniden çalkalamak zorundaydı. Çamaşırını, gömleğini, pantolonunu, eteğini giyerken aklına kötü bir şey geldiyse çıkarıp yeniden giymek zorundaydı. Sevdiklerinin başına bir şey geldiğini, sınavda başarısız olduğunu, küçük de olsa bir günah işlediğini, babasının işsiz kaldığını düşünürse o sırada yapmakta olduğu fiili kesinlikle tekrarlamalıydı. Ta ki o fikri kafasından atana kadar. Evde bir kapının eşiğinde durup onlarca kere ileri geri adım atan biri!

Giderek giyinmelerinin de sonu gelmez oldu. Kazak giy, aklına kötü bir fikir geldi, çıkar baştan giy, olmadı baştan giy. Pantolonu bacaklardan geçirip fermuarını da çek, kardeşin şehir dışındaysa ve hava da yağmurlu olup kazaya müsaitse, aç fermuarı çıkar pantolonu giy pantolonu çek fermuarı...
Çıkarıp baştan giyme takıntılarını yenebilse bile, öte yandan temizlik uğraşları giyinip evden çıkmasını son derece zorlaştırıyordu. Üstüne giydiği her parçadan sonra banyoya koşup ellerini yıkıyordu. Gözüne far sürüyor elini yıkıyor, kirpiğine rimel çekiyor elini yıkıyor, dudaklarını rujluyor elini yıkıyor, saçına toka takıyor elini yıkıyordu.
Alıntıdaki Ek 56178

Burcu son derece dürüst, duyarlı, sevecen bir insan olmasının yanı sıra zeki ve yetenekliydi de. Çok güzel resim yapardı. Daha öğrenciyken çizdiği kıyafet tasarımları, piyasada rağbet görüyordu. Ama takıntılar yoğunlaştıkça bırakın resim yapmayı, hobilere vakit ayırmayı, temizlik dışında bir şeyi düşünemez olmuştu. Giderek kabiliyetlerinin köreldiğini hissediyor, mutsuz oluyordu.
Bu çaresizlik içinde psikiyatri uzmanına başvurdu, ilaç yazıldı, başka herhangi bir tedaviye ihtiyaç kalmadan, birkaç ay içinde takıntılarından büyük ölçüde kurtuldu.

Ağzının İçini Sabunla Yıkayan Genç
Gökhan, 28 yaşındaydı. Bekardı. Tarih mezunuydu, ama takıntıları yüzünden çalışamaz haldeydi. Şikayetleri 18 yaşındayken başlamıştı. Üniversite imtihanında başarılı olmuş Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanmıştı. Hukuk okumakta pek hevesi olmadığı halde, o zamanki adıyla Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı gibi bir kabustan alnının akıyla çıkmanın rahatlığı içinde, ailesinin ve çevresinin de desteğiyle, babasının görevli olduğu Tekirdağ'dan ayrılmış, Ankara'ya yerleşerek üniversite hayatına başlamıştı.

Başlangıçta her şey çok güzeldi. Kültürlü, entelektüel bir gençti Gökhan. Okuyor, dünyada olan bitene kafa yoruyordu. Siyasete ilgisi vardı. İdealistti. Ankara'da bir kızı sevdi, kız da Gökhan'ı sevdi. Mutlulukları fazla uzun sürmedi, tanıştıkları yıl ayrıldılar. Kız arkadaşının ayrılık arifesindeki davranışları, Gökhan'ın kalbini çok kırmıştı.

Bu acılı ayrılıktan kısa bir süre sonra, Gökhan'da temizlik takıntıları başladı. Çok iyi yıkandığı halde, bir türlü temizlendiğine inanamıyordu. Üç saat banyoda kalıyor, çıkmak istiyor, ama içinden bir ses 'Temiz değilsin' deyince suyun altından bir türlü ayrılamıyordu. El yıkaması gerektiğinde en az 15-20 dakika musluk başında kalmak zorundaydı.

Hukuk Fakültesi'ni sevemediği için, Ankara Gökhan'ın gözünde artık çekiciliğini kaybettiği için, ailesine yakın olmak için, okulu bıraktı, tekrar üniversite imtihanına girdi, İstanbul'da sevdiği bir bölüm olan tarihi kazandı.
Takıntılarının belirgin biçimde azaldığı dönemler olmakla birlikte, zaman zaman oldukça ağırlaşıyordu. Ev dışında her yere dokunabiliyordu, ama eve gelip de ellerini yıkadıktan sonra kendi özel eşyaları dışında hiçbir şeye elini süremiyordu. Şöyle düşünüyordu:

-'Dışarıda ne varsa kirli. Kapılar kirli, okuldaki sıralar kirli, otobüslerdeki tutamak yerleri kirli, insanların elleri kirli... Ama benim de ellerim kirli. Halbuki evime dönüp de ellerimi yıkayınca, bir daha kirlenmeye tahammülüm yok.'

Kendi evlerindeki elektrik düğmelerine dokunamıyordu. Teybi açıp müzik dinleyemiyordu. Kendine ait bir volkmen edinmişti, ona da kimsenin el sürmesine izin vermiyordu. Sık sık bir tören havası içinde volkmenin kulaklıklarını siliyordu. Özel eşyalarına aileden biri dokunduğu zaman öfkeden deliye dönüyordu. Annesi bardakları ne kadar yıkarsa yıkasın temiz olduğuna emin olamadığı için, plastik bardak kullanıyordu. Televizyonun uzaktan kumandasına dokunması ise imkansızdı, çünkü herkes dokunuyordu ona. Televizyon seyredecek olsa kumandanın üstüne bir kat kağıt (tuvalet kağıdı veya peçete) örtüyor, yine dokunamıyor bir kat daha kağıt örtüyor, yine dokunamayıp 15 kat kağıtla artık kumandayı kullanması iyice zorlaşınca kanal değiştirmek üzere annesini çağırıyordu.

İdrar dışkı ihtiyacını gördükten sonra helanın lavabosunda ellerini yıkıyor, bir kağıtla musluğu kapatıyor, evde sadece kendisinin kullandığı başka bir muslukta tekrar ellerini yıkıyordu. Umumi tuvaletlere ise hiç giremiyor, yolda izde hacet gidermesi icap ettiğinde bir ağaç veya duvar dibi arıyordu.
Derken yemek yağlarından tiksinmeye başladı. Yağların dişetlerine, dudaklarına, diline, ellerine yapışıp gitmeyeceğini düşünüyordu. Özellikle de sıvı yağlar ve margarinler yapışkanlık hissi uyandırıyordu. Yemekten sonra bir saat ellerini yıkıyordu. Yine de yağdan tiksinme duygusunu yenemeyince, önce sıvıyağı ve margarini terk etti, tereyağlı yemeye başladı. Fakat yemek ardından bir saat el yıkama süresi kısalmadı. Günün birinde yemekten yağı tamamıyla kaldırdı. Sebzeleri suyla haşlayıp yiyordu. Etle bütün alakasını kesti. Peynir, yoğurt gibi süt ürünlerini de yağ ihtiva ettiğinden dolayı sofrasından kaldırdı.

Bir gün karşısında yemek yiyen insanların tükürük sıçratabileceği, yağlı tükürüklerin üstüne başına sıçrayabileceği hissine kapıldı. Artık aileyle masaya oturmuyor, hatta yemek yenen odada bile durmuyor, yemek saatlerinde köşe bucak kaçıyordu. Arkadaşlarıyla gezerken karınları acıksa, birinin çıkıp da döner, köfte gibi şeyler yemesine var gücüyle engel olmaya çalışıyordu. Seyahat sırasında babasının peynirli börek yemesini istemiyordu. Yiyecekse sade börek yemeliydi.

Yağdan uzaklaşmak için verdiği savaş, Gökhan'ı bir türlü rahatlatmıyor, tam tersine kıskıvrak bağlıyordu. Ağzının içini de sabunla yıkamaya başladı. Suda haşlanmış sebzeden başka bir şey yemediği halde karnı doyunca lavaboya koşup ağzını sabunlu suyla 15-20 dakika çalkalıyordu. Bu ağız çalkalama da bir merasim ciddiyeti içinde, son derece kurallı olarak uygulanıyordu. Önce sağ tarafa su verilip, kafa sağa ve öne doğru belli açıyla eğiliyordu. Kafanın hangi açıyla sağa ve öne eğileceği belliydi. Suyun, ağzın sağ tarafına en iyi şekilde yayılacağı açıydı bu. Ardından gerdan arkaya doğru kırılarak suyun yeni alanlara ulaşması sağlanıyordu. Sonra ağzı sol tarafı sulanıyor, baş bu defa sola ve öne, sola ve arkaya eğiliyordu.

İnsanların ağızlarından çıkan tükürüklerin üstüne başına sıçramasından duyduğu endişe giderek arttı. Öksürüp aksırana şiddetle tepki veriyor, bağırıp çağırıyordu. Eskiden beri duşakabinde her gün uzun uzun yıkanırdı. Babasının banyoda öksürdüğünü gördü. O günden sonra ne zaman banyoya girse duşakabine dokunduğunu hissediyor, her tarafına tükürük bulaşmış duygusuna kapılıyordu.

Sokaklarda da tedirgindi. Minibüste otobüste otururken arkasında birilerinin konuşmasından son derece rahatsız oluyordu. Yanlış anlamayın, gürültü veya gevezelik değildi Gökhan'ı rahatsız eden. Ensesine tükürük sıçrama ihtimaliydi. Toplu taşıma araçlarında mutlaka en arka koltukta oturmak mecburiyetindeydi artık. Durakta minibüs bekliyor, arka koltuğu boş olmayan minibüslere binmiyordu.

Bir Pazar günü kahvede maç seyrediyordu. Futbol meraklıları kahveyi doldurmuştu. Gökhan'ın arkasında oturan adam, ateşli bir taraftar olacak ki, kaçan gollere hayıflandığını bağırarak ifade ediyordu. Gökhan ensesine tükürük sıçradığı takıntısını yenemedi, maçı yarım bıraktı, eve gidip yıkandı. Sonraki haftalarda, arkası duvara dayalı sandalyelerde maç seyretti.
Yüzünde ıslaklık hissetmese bile, mikron boyutundaki damlaların sıçrayabileceği düşüncesini bir türlü aklından atamıyordu. Bir yaz ayında tükürük sıçrama kaygıları ve yağdan tiksinme had safhaya ulaşmıştı. Plajda köfte yiyen bir ihtiyar adam gördü. Şöyle düşündü:
-'İnsanlar köfte yiyip denize giriyorlar. Ben de denize girince üzerime köftenin yağları bulaşabilir.'

Gökhan, denizle ve yüzmeyle alakasını da kesti. Muslukların temizliğinden de şüphe eder oldu. Musluklarda suyun aktığı yeri uzun uzun sabunluyordu. İnsanlarla yanak yanağa temas edip öpüşmeye katiyen tahammül edemediğinden, çalışmayı düşünemiyordu bile. İşsizlik canına tak dediğinde, kimseyle fazla yüz göz olmadan nasıl çalışma hayatını yürütebileceğinin planlarını yapıyordu.
Acısı o kadar büyüktü ki, 'Ateist olduğum için herhalde Allah beni cezalandırıyor,' diye düşünüyordu.


_Yağmur_ 2 Kasım 2010 20:48

Kompulsiyon (Zorlantı)
 
Kompulsiyon
Kompulsiyonun türkçe karşılığı “zorlantı”dır. Zorlantı, obsesyonların verdiği rahatsızlıklarla mücadele etmek için gerçekleştirilen, yineleyici, kişinin yapmaktan kendisini alıkoyamadığı davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Kapının, açık unutulma ihtimaline karşın bunaltıcı derecede kontrol edilmesi, mikrop bulaşma ihtimaline karşın ellerin yıkanması ilgili obsesif düşüncelere karşı geliştirilen kompulsif davranışlardır.

Kompulsiyonların temel amacı obsesyonların ortaya çıkardığı sıkıntıyı azaltmaktır. Ancak ilk etapta geçici bir rahatlık yaşatsalar da uzun vadede OKB hastalığının devam etmesinde en büyük etkeni oluştururlar.

Kompulsiyonların bazıları gözle görülebilen davranışlarken(el yıkamak gibi) bazıları da zihinde gerçekleşen davranışlar(sayı saymak gibi)dır.

Obsesyon ve kompulsiyonlar genelde birlikte görülebildiği gibi sadece obsesyonların olduğu vakalar da vardır.
OKB hastası düşüncelerinin ve davranışlarının saçma ve gereksiz olduğunu bilir; fakat bunları yapmaktan kendini alıkoyamaz.

Obsesyon ve kompulsiyonlar pek çok insanın hayatında zaman zaman olabilir. Araştırmalar normal insanların yüzde sekseninin, zaman zaman OKB hastalarını rahatsız eden düşüncelere benzeyen zorlayıcı düşüncelere kapıldıklarını göstermektedir. Bu düşünce ve davranışlar OKB’li hastalara göre daha kısa süreli, benliğe daha az yabancı, zihinden kolay atılan, belirgin sıkıntı oluşturmadan ve önemli etkisizleştirme (nötralizasyon) çabası gerektirmeden yaşanırlar. Obsesif kompulsif bozukluğundan bahsedilebilmesi için “söz konusu düşünce ve davranışların, sürekli tekrarlayıcı, kişinin günlük hayatını, sosyal yaşamını akademik ve mesleki işlevselliğini olumsuz etkileyecek derecede şiddetli olmalıdır


pesimist 15 Mayıs 2011 16:56

Obsesif – Kompulsif Kişilik Bozukluğu
  • İnatçılık boyutlarında ısrarcılık görülür.
  • Duygulara dayanan kararlarda kararsızlıkları çoktur.
  • Kendilerini ve bulundukları ortam ve koşulları denetim ve kontrolleri altında tutmaya çalışırlar.
  • Kişiler arası ilişki kurma olaylara gülüp geçme sıcaklık duyma gibi becerilerden yoksundurlar.
  • Otoriter bir tutum içindedirler. Mekanik ve duygudan uzak tavır içindedirler.
  • Esas amacı gölgeleyecek kadar ayrıntılar kurallar listeler sıralama ve organizasyon işleriyle meşgul olurlar.
  • İşin tamamlanmasını zorlaştıracak kadar mükemmeliyetçilik gösterirler.
  • Sosyal ilişki faaliyet ve hobilerine zaman ayıramayacak kadar iş ve üretkenlikle ilgilenirler.
  • Ahlak doğruluk değerler ve sistem ile ilgili konulara aşırı hassasiyet gösterir ve esneklik sağlayamaz.
  • Nesneleri biriktirir eskimiş ve değersiz şeyleri kolayca elden çıkaramazlar.
  • Diğerlerinin işi kendisi gibi yaptığına ikna olmadıkça görev dağılımı yapma ve birlikte çalışmaya karşı çıkar.
  • Para harcama konusunda cimri davranır. Gelecekteki kötü günler ve felaketler için biriktirilmesi gereken bir araçtır.
  • Erkeklerde daha sık görülür.
  • Genetik faktörler etkin olmasına rağmen ailede katı bir disiplin ile yetişenlerde daha sık görülür.



Saat: 07:37
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık