MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Deniz Bilimleri (https://www.msxlabs.org/forum/deniz-bilimleri/)
-   -   Denizaltı Gemiler (https://www.msxlabs.org/forum/deniz-bilimleri/200231-denizalti-gemiler.html)

Daisy-BT 11 Ocak 2009 23:35

4 ek

denizaltı

Alıntıdaki Ek 67258

su altında hareket edebilen deniz aracı.

Denizaltılar, I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın bu aracı deniz ticaretini engelemek amacıyla kullanmasıyla, deniz savaşlarının başlıca unsurlarından biri durumuna geldi. II. Dünya Savaşı’nda da denizaltılar, özellikle Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanustaki savaşlar sırasında bu özelliklerini korudular. 20. yüzyılın son çeyreğinde geliştirilen, su altında aylarca kalabilen ve deniz yüzeyine çıkmadan orta menzilli nükleer füzeler atabilen, nükleer reaktörlü denizaltılar, en güçlü stratejik deniz savaş araçları olarak kabul edilmektedir.

Deniz altında seyredebilecek bir tekne tasarımını ilk olarak 1578’de İngiliz matematikçi William Bourne geliştirdi. Bourne’ün tasarladığı araç, her yanı deriyle kaplı ve kürekle hareket edebilen bir kayık biçimindeydi. Onun bu tasarımı hiçbir zaman gerçekleşmedi, ama 1620’lerde Felemenkli mucit Cornelis Drebbel, suya dalıp çıkabilen bir tekne geliştirdi ve aracıyla Thames Irmağında birkaç başarılı deneme yaptı.

Savaşta kullanılan ilk denizaltı olan “Turtle”ın tasarımını, Saybrook’lu David Bushnell geliştirdi. Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında kullanıma sokulan “Turtle”, Eylül 1776’da Amerikan koloni kuvvetleri tarafından, New York limanında demirli İngiliz sancak gemisi “Eagle”a karşı kullanıldıysa da başarılı olamadı. İlk defa bir denizaltının başka bir savaş gemisini batırışı, Amerikan İç Savaşı sırasında gerçekleşti. 17 Şubat 1864’te Güney Birliği denizaltısı “Hunley” Güney Carolina’daki Charleston limanında demirli “Hausatonic” korvetini havaya uçurdu.

Kullanışlı bir itme sistemine sahip ilk denizaltıyı, İrlanda asıllı ABD’li mucit John P. Holland geliştirdi. 1900’de ABD Deniz Kuvvetlerince satın alınan “Holland” adındaki bu gemi, su üstünde içten yanmalı bir motor, su altında ise elektrik motorlarının yardımıyla seyrediyordu. New Yorklu gemi tasarımcısı Simon Lake’in yaptığı 12 m boyundaki “Argonaut” adlı denizaltı, 1898’de Virginia’daki Norfolk’tan New York’a kadar 300 millik bir yolculuk yaptı. On yıl sonra benzinli motorlardan daha güvenli olan dizel motorlarının geliştirilmesiyle uzun erimli seferlerin yapılması olanaklı duruma geldi. Su altında hareket için ise elektrik motorları hâlâ gerekliydi.
I. Dünya Savaşı sırasında denizaltılar, tümüyle birer savaş aracı durumuna dönüştüler. En büyük denizaltı filosuna sahip olan Almanya, “U-boof’larıyla 10 milyon tonun üstünde Müttefik ve tarafsız ülke gemisini batırdı.

1939’da II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, denizaltılar daha da etkili savaş araçları durumuna geldi. Bu savaş sırasında Almanlar, dönemin en gelişkin dizel ve elektrik motorlarıyla donatılmış, 75 m uzunluğunda ve 1.600 ton ağırlığındaki “XXI Tipi” denizaltıyı geliştirdiler. Bu denizaltı, su altında saatte 17,5 deniz mili (knot) hızla seyredebiliyor ve su altında saatte 6 deniz miliyle iki gün, çok yavaş bir hızla da dört gün süreyle yol alabiliyordu. Ayrıca bu denizaltılar, su yüzeyine çıkmadan hava bataryalarını doldurabilecekleri şnorkel (schnorchel) aygıtlarıyla donatılmıştı. Şnorkel sayesinde denizaltı periskop derinliğinde kalıyor ve böylece düşman radarları tarafından belirlenme tehlikesi ortadan kalkıyordu. 1933’te HollandalI Yüzbaşı Jan J. Wichers tarafından geliştirilen şnorkel donanımı, karadan ya da su üstündeki öteki araçlardan uzatılan havalandırma borusu ile pompa aygıtlarından oluşuyordu. Öte yandan iki dünya savaşı arasında denizaltılara karşı birçok silah ve aygıt geliştirilmişti. Bunların en önemlileri denizaltı mayınları, radarlar, torpil ağları ve gürültü yapıcılardı. Gemilerin arkasına bağlanarak çekilen gürültü yapıcılar sesle yönlendirilen torpilleri gemiden uzaklaştırıyordu.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler, Almanların denizaltı teknolojisindeki ilerlemelerini uygulayarak, peroksit türbiniyle çalışan “Explorer” ve “Excalibur” adlı deney denizaltılarım yaptılar. Ama hidrojen peroksitin özelliklerinin yetersizliği ve ABD’nin nükleer enerjiyi itme sistemlerine uygulama alanında elde ettiği başarılar nedeniyle bu tür denizaltıların yapımından kısa bir süre sonra vazgeçildi.
Alıntıdaki Ek 67259

Nükleer reaktörlü denizaltıları geliştirme çabaları ilk kez 1939 baharında Washington’daki ABD Deniz Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı’nda başlatıldı. Araştırmacılar, nükleer güçle çalışan motorların, yakıt olarak oksijene gereksinim duymamasının, denizaltılar için büyük öneme sahip olduğuna inanıyorlardı. Sonunda nükleer güçle çalışan motorların ilk örneği geliştirildi ve “Nautilus”a yerleştirildi. 98 m uzunluğunda, 3.530 ton ağırlığında olan, ön tarafında 6 torpil kovanı bulunan ve bu özellikleriyle geleneksel denizaltılara benzeyen “Nautilus”, 17 Ocak 1955’te suya indirildi. Su altında ve üstünde saatte 20 deniz mili hız yapabilen ve bu hızda hemen hemen sınırsız uzaklıklara gidebilen bu denizaltı, çağdaşı olan dizel-elektrik motorlu denizaltılardan oldukça üstündü. ABD’de “Nautilus”a ek olarak, hem güdümlü füze rampası hem de radar üssü görevi yapan yedi nükleer denizaltı daha yapıldı. 1957’de “Nautilus”a takılan ilk nükleer çekirdek, denizaltının 100.681 km; 1959’da takılan ikinci çekirdek 146.968 km; 1964’te takılan üçüncü çekirdek yaklaşık 240.000 km kesintisiz seyrini olanaklı kılmıştı. Günümüzde bu nükleer çekirdekler ABD nükleer denizaltılarına yaklaşık 640.000 km’lik erim sağlamaktadır.

Geleneksel denizaltılardaki ilk silahlar, özitmeli torpillerdi. Modern denizaltılarda ise 53 cm çapında, 6,4 m uzunluğunda torpil ateşleme kovanları bulunur. Bu kovanlar elektrikle ya da mekanik olarak elle ateşlenir. Günümüzde en gelişkin torpiller denizaltılara karşı kullanılanlardır. Bu torpiller, içlerine yerleştirilen sonarların yardımıyla hedeflerini akustik olarak bulmakta ve elektronik kumandayla güdümlenerek hedefe ulaşmaktadır. Denizaltıdan denizaltıya atılan bir başka torpil de Subroc'tur (denizaltı roketi). Savaştan sonra ABD ve SSCB deniz kuvvetleri, jet ya da roket itmeli güdümlü saldırı füzeleri geliştirdiler. Bu füzeler denizaltının üst bölümünde yer alan su geçirmez bir bölmede taşınmakta ve ateşlendikten sonra su üstüne çıkmaktadır. Bunlar değişik yörüngelerde uçarlar ve temel olarak deniz yüzeyindeki düşman gemilerini hedeflerler. 1950’lerin sonlarına doğru, SSCB Deniz Kuvvetlerinin geleneksel denizaltıları kısa erimli balistik füzelerle donatıldı. Bu sırada ABD Deniz Kuvvetleri, “George Washington” denizaltısına stratejik füze yerleştirdi. Bu denizaltı, nükleer başlıklı ve 2.220 km erimli 16 tane “Polaris A-1” füzesi taşıyordu. Nükleer füzelerle donatılmış denizaltılar deniz altı savaşı anlayışında önemli değişikliklere yol açtı. Artık denizaltıların görevi, düşman gemilerini batırmaktan çok, düşman sınırlarının çok gerisindeki kara hedeflerine nükleer füzeler atmaktı. Uzun süre su altında kalabilen ve yüzeye çıkmadan füze atabilen denizaltılar, artık yerleri belirlenemeyen hareketli füze rampaları durumuna gelmiştir.

Yapım özellikleri.


Denizaltıların gövde bölümü,mürettebatı, makineleri ve donanımı suyun basıncından koruyabilmek için yüksek basınçlara dayanıklı sert çelikten yapılır. Bu bölüm çoğunlukla çift duvarlıdır ve duvarların arasına safra suyu ve yakıt tankları yerleştirilir. Çift duvarlı gövde denizaltıyı, denizaltısavarlardan atılan mermilerin teknenin çok yakınında patlaması sonucunda oluşan basınçtan da korur. Gövdenin üstünde, tekne boyunca uzanan ve denizaltı su üstüne çıktığında iskele olarak kullanılan güverte bölümü bulunur. Ama son yıllarda geliştirilen, son derece hızlı modern dizel-elektrik motorlu ve nükleer denizaltılarda, tekneye su altında daha hızlı bir seyir olanağı sağlayacak bir profil kazandırmak amacıyla bu bölüm artık bulunmamaktadır. Nükleer denizaltılarda çift duvarlı gövde yapısı da kaldırılmıştır; çünkü bu denizaltılarda yalnızca yardımcı motorlar için gerekli olan dizel yakıtı miktarı çok azdır, bu nedenle de yakıt tankları ile safra suyu bölmeleri teknenin içine yerleştirilmiştir.
Alıntıdaki Ek 67260
Denizaltının gövde bölümünün üzerinde kumanda kulesi ya da seyir dairesi bulunur Eski denizaltılarda bu su geçirmez kumanda kulesi, çarpışma sırasında komuta merkezi olarak görev yapardı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen denizaltılarda ise kumanda kulesinin yerini, aerodinamik profilli ve içinde ayrıca su geçirmez bir bölmesi bulunmayan seyir dairesi aldı. Periskop, radar ve telsiz antenleri ve şnorkel borusu donanımlarının yer aldığı kumanda ve seyir bölümleri, denizaltı yüzeye çıktığında gözetleme yeri ve seyir subayları için köprü olarak kullanılır.

Denizaltı suya dalarken, önce safra suyu tanklarını doldurarak, suyun itme gücüne eşit bir ağırlık kazanır ve ardından ileri hareketlenerek kıç tarafındaki küçük dalış dümenlerinin yardımıyla derinlere yönelir. Çoğu denizaltıda, döner kanatlara benzeyen bu dalış dümenlerinden, baş ve seyir kulesi bölümlerinde de birer çift bulunur. Denizaltı su üstüne çıkarken, gene ileri hareketlenerek dalış dümenlerini kullanır ve bu arada safra tanklarındaki su basınçlı havayla boşaltılır. Basınçlı hava, denizaltının içinde oluşturulabileceği gibi önceden tanklarda da depolanabilir. Denizaltı derinlere indikçe artan basıncın, deniz suyu sıcaklığı ya da tuzluluğunda görülen değişikliklerin ve torpil atımından sonra teknenin ağırlığında ortaya çıkan değişikliklerin etkisiyle, teknenin hacminde beliren değişmeleri karşılamaya yönelik olarak, safra suyu tankları doldurulur. Böylece tekne üzerindeki deniz suyunun kaldırma kuvveti ile ağırlık dengelenir.
Alıntıdaki Ek 67271

Modern denizaltılarda kumanda bölümü, teknenin seyrini ve aynca silahların kullanımını merkezî olarak denetler; tasarım sırasında da bu görevleri en etkili biçimde yürütebüeceği bir yere yerleştirilir. Bu denizaltılarda, düşmanın yerini belirlemek ve ona saldırmak için artık periskoplardan değil, sonarlardan yararlanılır. Öte yandan bu araçlar, seyir için gerekli olan konum bilgilerini, herhangi bir dış kaynağa gereksinim duymadan ve yalnızca yerçekimi ile Yer’in kendi çevresindeki dönüşüne ilişkin verilerden yararlanarak, son derece gelişkin aygıtlarla, duyarlı bir biçimde elde ederler. Su altında bulunan iki denizaltının haberleşmesi ise radyo dalgaları üretilemediğinden oldukça zordur. Bu nedenle radyo bağlantısı kurabilmeleri için, denizaltılarm antenlerini su üstüne çıkarmaları gerekir.
Modern denizaltılarm içi oldukça konforludur; çeşitli elektronik aygıtlarla sürekli havalandırılır, nemliliği ve sıcaklığı, mürettebatına ferahlık sağlayacak biçimde denetlenir. Elektrikli gereçlerle donatılmış mutfakları, yatak odaları, yemek ve sinema salonları bulunur. Öteki gemilerde olduğu gibi denizaltılarda da, erat ile subayların kendilerine ait çalışma ve dinlenme bölmeleri vardır.
kaynak: Ana Britannica


ThinkerBeLL 23 Mart 2009 20:45

3 ek

Denizaltı Gemiler


Denizaltı, suyun üstünde olduğu gibi altın­da da yol alabilen bir tür gemidir. İlk kez I. Dünya Savaşı sırasında (1914–18) büyük ölçü­de kullanılan denizaltılar bugün deniz kuvvetlerinin en etkili savaş aracıdır. Ayrıca, bilim­sel araştırma ve sualtı mühendisliğinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Denizaltı bildiğimiz suüstü teknelerinden birçok yönden farklıdır. Gövdesi su yüzeyinin yüzlerce metre altındaki çok büyük basınca dayanabilecek sağlamlıkta olmalı, motorları sualtında hava kullanmadan çalışabilmelidir. Görevlilerin soluyacakları havayı içinde taşı­malı, sualtındayken "gözü, kulağı" olacak özel aygıtlarla donatılmalıdır.
Denizaltı sualtındayken göze görünmeyeceği gibi, radar ya da sonarla izlenmesi de zordur. Günümüzün nükleer denizaltıları üslerine dönmeden aylarca de­nizde kalabilir; haftalarca hiç su yüzüne çık­madan yol alabilir. Mayın döşeyebilen, torpil atan ya da uzun menzilli füze fırlatabilen denizaltılar bütün bu özellikleriyle deniz kuv­vetlerinin en etkili silahı olmuştur.

İlk Denizaltılar

Çok eski zamanlardan beri insanlar denizin altında gidebilecek bir aracı düşünmemişlerdir. Ama Eski Yunanlılar'ın "dalma çanı"yla dal­mayı denemelerinden sonra, dalma teknikle­rinin ve dalgıç elbiselerinin gelişimi oldukça yavaş olmuştur. 1620'lerde Cornelis Drebbel adlı bir Hollandalı ilk de­nizaltı olarak kabul edilen bir tekne yaptı.

Alıntıdaki Ek 15498
Bushnell'in tek kişilik denizaltısı Turtle her dalışta yarım saat kadar su altında kalabilirdi.

Bu, kürekle hareket eden, her tarafı su geçirmez deriyle kaplı, tahtadan yapılmış bir tekneydi. Drebbel denizaltısını, İngiltere'de Thames Irmağı'nda yaklaşık 4 metre derinlik­te yol alarak sergiledi. 18. yüzyıl boyunca benzer denizaltı denemeleri yapıldı. Bunlar­dan biri, istenince suyla doldurulabilen torba­ların safra tankları olarak kullanıldığı, ustaca yapılmış bir modeldi. Torbalar suyla doluy­ken denizaltı suya dalıyor, torbalardaki su dı­şarı atıldığında tekne yeniden su yüzüne çıkıyordu.
Denizaltı kullanarak bir gemiyi batırma girişimi ilk kez 1776'da Amerikan Devrimi' nin başlarında oldu. David Bushnell adlı genç bir Amerikalı Turtle adını verdiği denizaltısıyla İngiliz savaş gemisi Eagle'ı batır­mak istedi. Bushnell, New York limanında demirli olan Eagle'ın gövdesinin altına barut yerleştirerek gemiyi batırmayı tasarlamıştı. Patlayıcıyı tekneye tutturacak vidalar gövde­nin bakır kaplamasına işlemeyince girişim başarısızlıkla sonuçlandı.
Başka bir Amerikalı, Robert Fulton 1800'de Fransızlar için Nautilus adlı bir de­nizaltı yaptı. Suyun üstünde gitmek için bir direği ve yelkeni olan Nautilus'un suyun altındaki hareketini el pedalıyla çevrilen bir pervane sağlıyordu. Camla kaplanmış, lom­bar biçiminde ilkel bir "komuta kulesi" bile vardı. Dalması gerekince suyla doldurulan safra tankları bulunan Nautilus dört kişiyi taşıyabiliyordu. Fulton'un bu denizaltısı de­nemelerde başarılı oldu, ama deniz kuvvetle­rinin ilgisini çekmeyi başaramadı. Fulton da­ha sonra, buhar gücüyle hareket eden büyük bir denizaltı yapmayı tasarladı; ama tasarladı­ğı tekneyi tamamlayamadan öldü ve sonunda teknesi demirli olduğu yerde battı.
Alıntıdaki Ek 67263
Amerikan İç Savaşı'nda her iki taraf da uzun direklerin ucunda patlayıcı maddeler taşıyan ilkel denizaltılar kullandı. Düşman gemisini mahmuzlayarak, gemiye çarpan di­reğin ucundaki patlayıcının patlamasına daya­nan bu sistem çok ender olarak başarılı oldu.
Denizaltıların yapımında başlıca sorun de­nizin altında kullanılmaya uygun bir motor bulmaktı. Çünkü buharla ya da sıkıştırılmış, basınçlı havayla çalışan motorlar başarısız olmuştu. Sualtında hareketi sağlamak için elektrik motorunun, su üzerinde gitmek için de dizel motorunun geliştirilmesiyle bu sorun çözüldü ve böylece 20. yüzyılın denizaltı filoları ortaya çıktı. 1880'lerde İngiliz, Fran­sız, Alman ve Amerikalı mühendisler çeşitli denizaltılar yaptılar. Tasarımını Amerikalı John P. Holland'ın yaptığı, gerçekten başarılı ilk denizaltı olan Holland 1900'de ABD Donanması'nda kullanılmaya başlandı. Hol­land'ın elektrik ve benzin motorları vardı.

Savaşta Denizaltılar

Dizel motorunun Almanya'da gelişmesi, Al­manya İmparatorluk Donanması'nın 1914'te I. Dünya Savaşı'na güçlü denizaltılarla girme­sini sağladı. Bu denizaltılar Müttefik gemileri için büyük bir tehdit oluşturdu. 1917'ye gelin­diğinde savaş, Almanlar'ın Müttefik ticaret gemilerini batırma, Müttefikler'in de batanla­rın yerine yenisini yapma yarışına dönüştü. Denizaltının Almancası olan Unterseeboote'un kısaltılmış biçimiyle U-Boot olarak adlan­dırılan Alman denizaltıları 60 kadardı. Ama Müttefikler'in savaştaki tüm gemi kaybının yaklaşık onda dokuzuna bu 60 denizaltı neden oldu. O dönemde sualtındaki denizaltıların yerini belirlemek için gerçekten etkili bir yöntem yoktu. Müttefikler ticaret gemilerini savaş gemilerinin eşliğindeki konvoylar halin­de göndererek kayıplarını azaltabiliyorlardı.
1. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere'de, daha sonra sonar adı verilen bir aygıt gelişti­rildi. Sonar gönderdiği sesüstü dalgaların yankılarını kaydeder ve bu yankıların yönü ve süresi belirlenerek dalgaları yansıtan denizaltının yönü ve uzaklığı bulunur. Ama sonarın bulunması 2. Dünya Savaşı'nda (1939-45) U-Boot tehdidini ortadan kaldırma­ya yetmedi. 1.162 denizaltı yapan Almanya, ABD ve Kanada ile İngiltere arasında gidip gelen ticaret gemilerini batırarak bu savaşta İngiltere'yi yenmeye çalıştı. U-Booflar kon­voylara gruplar halinde saldırıyordu. Bu sal­dırı biçiminde, bir denizaltı düşman konvoyu­nu gölge gibi izliyor, konvoyun hareketini öteki denizaltılara radyoyla bildiriyor ve bü­tün grup genellikle geceleyin hep birlikte konvoya saldırıyordu.
Alman denizaltılarına karşı yürütülen ve Atlantik Savaşı adı verilen mücadeleyi Mütte­fikler güçlükle kazanabildiler. Ticaret gemile­rine eşlik eden savaş gemilerinin iyileştirilme­si bu mücadelenin kazanılmasında büyük rol oynadı. Denizaltıların yerlerini belirleyip on­lara saldırmak için uçaklardan, suyun üstüne çıkan denizaltıları izlemek için de radardan yararlanıldı. Savaşın sonuna doğru, derindeki suyun basıncıyla patlayan sualtı bombaları yerine, denizaltılara karşı çok daha etkili olan havan topu tipinde silahlar kullanılmaya başlandı.
2. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen ve genellikle limanlardaki gemilere saldırmak için kullanılan "Minidenizaltı"ların iki ana türü vardı:
  1. İnsanlı torpiller
  2. Mürettebatı dört beş kişiden oluşan cüce denizaltılar ya da cep denizaltıları
İnsanlı torpiller genellikle limanın dışında bulunan bir denizaltıdan suya bırakılıyordu. Torpilin üstüne oturan iki kur­bağa adam onu hedefe yöneltiyor, torpilin savaş başlığını düşman gemisine bağlayıp başlığı patlatacak zamanlama aygıtını çalıştırı­yor ve geri çekiliyordu. Cüce denizaltılar ise, patlayıcı gücü yüksek maddelerden yapılmış ve bir zamanlama aygıtıyla donatılmış büyük bombalan düşman gemisinin altında patlaya­cak biçimde deniz dibine bırakıyordu.

Nükleer Denizaltılar

Denizaltıların hareketini sağlayan güç sistem­lerinde 1950'lerde büyük bir ilerleme oldu ve denizaltılarda güç kaynağı olarak nükleer reaktörler kullanılmaya başlandı. Nautilus, ABD Donanması için yapılan ve 1955'te denize indirilen ilk nükleer denizaltıydı. Nautilus 1958'de, Kuzey Buz Denizi'ni örten geniş buz tabakasının altında 2.900 km yol alarak Kuzey Kutbu'nu sualtından geçti. 1960'ta başka bir Amerikan deniz­altısı Triton dünya çevresini sualtından dolaştı.
Günümüzün denizaltı filoları dizel ve elek­trik motorlarıyla çalışan geleneksel denizaltı­lar ile nükleer denizaltılardan oluşur. Gele­neksel denizaltılar daha çok sığ sularda, kıyı devriye görevlerinde kullanılır. Nükleer deniz­altılar ise ya düşman denizaltı ve gemilerine karşı avcı görevi için ya da binlerce kilometre ötedeki kara hedeflerine karşı kullanılan ba­listik füzeleri taşıyıp fırlatmak üzere tasarlan­mışlardır. Balistik füze taşıyan ilk denizaltı 1960'larda ABD Donanması'nda hizmete gir­di. Bu denizaltılardan her biri, nükleer savaş başlıklarıyla donatılmış 16 Polaris balistik füzesi taşır ve bu füzelerin tamamı denizaltı dalmış durumday­ken 15 dakikada fırlatılabilir. İlk Polaris füzeleri 2.000 kilometreye ulaşabilirken, daha sonra geliştirilen Polaris A-3 füzelerinde bu uzaklık 4.500 kilometreye çıkmıştır. Balistik füze taşıyan nükleer denizaltılar 2. Dünya Savaşı'nda kullanılan destroyerlerin büyüklü-ğündedir. Suya daldığı zaman 7.000 ton suyun kapladığı kadar yer kaplayan ve uzun süre sualtında kalabilen bu denizaltılar hemen hemen sürekli olarak denizde olduğu için, gemi mürettebatı 60 günde bir değişerek görev yapan iki ekipten oluşur.
Denizaltı sualtındayken kıyıdaki üslerle çok düşük frekanslı radyo dalgaları aracılığıyla haberleşilir. Sualtında gi­derken denizaltının bulunduğu yeri belirleye­bilmek için kaptan uzaydaki bazı özel uydu­lardan yararlanır. Bunun yanı sıra denizaltıda bulunan bazı aygıtlar da su yüzeyine çıkma­dan geminin konumunu tam olarak belirleyebilmeyi sağlar.
İngiltere'nin ilk Polaris denizaltısı olan HMS Resolution 1967'de hizmete girdi. Aynı türden ama Fransız yapımı füzelerle donatıl­mış bir Fransız denizaltısı olan Le Redoutable da aynı yıl denize indirildi. Daha sonraları Amerikan denizaltıları çok daha güçlü Posei-don füzeleriyle donatıldı. İlk kez 1980'lerde hizmete giren Trident denizaltıları sualtındayken 18 bin ton suyun hacmi kadar bir hacim kaplar ve 7.000 kilometreden daha uzaktaki hedefleri vurabilen, birden fazla savaş başlıklı füzeler taşır. SSCB dünyanın en büyük deniz-altısı olan 24 bin tonluk Tayfun sınıfı denizal-tılara sahiptir. Dünyanın en büyük denizaltı filosu da SSCB'ninkidir.
Alıntıdaki Ek 67264

Denizaltılar Nasıl Çalışır?

Denizaltının gövdesi basınca dayanıklı ve dış yüzeyi çift katlı olarak yapılmış, iki kat arasın­daki boşluk bölümlere ayrılarak "ana safra tankları" oluşturulmuştur. Denizaltı suyun üstündeyken boş olan bu tanklar denizaltı da­lacağı zaman suyla doldurulur. Tanklara alı­nan suyla ağırlaşan denizaltı bir balık gibi su­ya dalar ve pervanelerini kullanarak su içinde hareket eder. Uçağın kanadındakilere benze­yen kanatçıklar denizaltının su içindeki hare­ketini aşağı ya da yukarı yönelterek denizaltı­nın istenen derinliğe ulaşmasını sağlar. Deniz­altı sualtında hareketsiz dururken ya da düşük hızda giderken dikkatle yönetilmelidir; yoksa tekne kolaylıkla başı ya da kuyruğu yukarı gelecek biçimde düşey bir konuma geçebilir. Denizaltı sığ sularda deniz tabanına oturtula­bilir. Suya dalmış olan denizaltıyı yeniden su yüzeyine çıkartmak için, safra tanklarındaki su tanklara basınçlı hava gönderilerek dışarı atılır.
Denizaltı suyun üstünde ya da periskop de-rinliğindeyken (periskopun su yüzeyine çıkarı­labileceği derinlik) dizel motorları kullanılabi­lir. Dizel motorlarının tükettiği hava, ucu su yüzeyinin üstüne çıkan ve snort adı verilen özel bir boruyla alınır. Motorların egzoz gazlan da benzer bir boruyla su yüzeyine ulaştırılır.
Daha fazla derinlikte dizel motorlarının durdurulması gerekir ve pervaneleri akülerin beslediği elektrik motorları döndürür. Boşa­lan aküler denizaltı yüzeyde ya da peris­kop derinliğindeyken yeniden doldurulabilir. Aküleri doldurmak için gerekli olan elektrik, dizel motorlarıyla döndürülerek bir dinamo gibi çalıştırılan elektrik motorlarıyla üretilir.
Nükleer denizaltının güç kaynağı çok bü­yük bir ısı üreten nükleer reaktördür. Reaktö­rün çekirdeği, içinde su dolaşan borularla sa­nlıdır. Reaktörün çekirdeğinden ısı alan ve radyoaktif olduğu için çok tehlikeli olan bu su bir kaynama kazanı­nın içinden geçen borulara pompalanır ve ısı­sını kazan içinde bulunan suya aktararak onun buharlaşması sağlanır. Bu yolla elde edilen buhar denizaltının pervanelerini çevi­recek olan buhar türbinlerini döndürür. Bu buhar türbinleri nükleer denizal­tıyı hem sualtında hem de suüstünde hareket ettirir.
Elektrik ve dizel motorlanyla çalışan denizaltılarda teknenin orta bölümünde gövdeden dışarı uzanan ve komuta kulesi adı verilen su geçirmez bir kule vardır. Nükleer denizaltılarda yelken ya da yüzgeç adı verilen ve çok da­ha büyük olan bu bölümde su tankları da var­dır. Denizaltı suyun üstündeyken yüzgecin üst bölümünde bulunan komuta yerinden, su­altında ise yüzgecin tam altında bulunan ko­muta odasından yönetilir.
Basınca dayanıklı gövde su geçirmez duvar­larla bölmelere ayrılmıştır. Bu bölmeler ara­sındaki basınca dirençli kapılar mürettebatın bir bölmeden öbürüne geçebilmesini sağlar. Denizaltının makine dairesi ile cephaneliği, depoları ve mürettebat odaları bu bölmelerde yer alır.
Suyun üstündeki gemileri denizaltının ken­disi görülmeden sualtından gözleyebilmek için periskop kullanılır. Peris­kop komuta odasından yukarı doğru uzatıla­bilen, yaklaşık 15 metre uzunluğunda ince bir borudur. İçine yerleştirilmiş olan mercek ve prizmalar yardımıyla, denizaltı periskop de-rinliğindeyken komuta odasından su yüzeyini görebilmeyi sağlar.
Denizaltılarda kullanılan silahlardan biri torpildir. Torpiller genellikle denizaltının ön tarafında bulunan torpil kovanlarından fırlatı­lır. Denizaltıda bulunan çok sayıda torpil ko­vanlardan peş peşe fırlatılabilir. Hareketli he­deflere doğru olarak yöneltilebilmesi için, torpiller denizaltı periskop derinliğindeyken atılır. Hedef alınan geminin pervanelerinin çı­kardığı sese yönelerek hedefini kendi bulan torpiller de vardır. Torpil kovanlarından suya mayın da bırakılabilir. Torpil ya da mayının torpil kovanından fırlatılmasında basınçlı ha­va ya da hidrolik sistemler kullanılır.

Denizaltıların Barışçı Kullanımı

1940'lardan önce denizaltılardan barışçı amaçlarla yararlanmak pek düşünülmemişti. Daha sonraları, okyanusların derinliklerini araştıran bilim adamları çok büyük derinlik­lerde kullanılabilen özel denizaltı araçları ge­liştirdiler. İsveçli bilim ada­mı Auguste Piccard'ın yaptığı batiskaf bu tür bir araçtır. Çok derine dalabilen mini denizal­tılar günümüzde sualtı araştırmalarında bü­yük bir rol oynar. 4.000 metreden daha derine dalabilen, üç kişilik Amerikan denizaltısı Aluminaut bunlardan biridir.
Bu tür araçlardan deniz yatağındaki onarım ve yapım işlerinde yararlanılır. Örneğin, Ku­zey Denizi'ndeki açık deniz petrol alanlarında bu tür denizaltılar kullanılmaktadır. Deniz di­bine döşeli telgraf kablolarının onarılması, deniz dibine boru hattı döşenmesi, köprü ya da iskele gibi yapıların sualtında kalan bölüm­lerinin yapımı, batık gemilerin ya da bunlar­daki aygıtların deniz dibinden çıkarılması, okyanus tabanında bulunan değerli cevher ve madenlerden örnekler almak gibi işlerde bu denizaltılar başarıyla kullanılır. Robot kollar ve otomatik ölçüm aygıtlarıyla donatılmış de­nizaltılar dalgıçlar için çok tehlikeli olan koşullarda rahatça çalışabilir. Bu denizaltılar bi­lim adamlarının deniz yatağını ve deniz yata­ğındaki canlıların yaşamını incelediği sualtı laboratuvarları olarak da kullanılabilir.
Yeryüzünün yüzde 70'ini kaplayan okya­nusların ortalama su derinliği yaklaşık 4.000 metredir. Ama tüp kullanan bir dalgıcın çalı­şabileceği en büyük derinlik bunun çok altın­da, 100 metre dolayındadır. Dalgıç giysisiyle dalan bir dalgıç da 180 metrenin çok fazla altı­na inemez. Bu nedenle bugüne kadar okyanusların çok küçük bir parçası keşfedilebilmiştir. Okyanusların derinliklerinin keşfinde denizaltı araçlarının kullanımı gelecek için he­yecan verici olanaklar sunmaktadır.

MsXLabs.org & Temel Britannica


AndThe_BlackSky 12 Haziran 2011 00:21

2 ek
Alıntıdaki Ek 67267
Denizaltı
, sualtında ve üzerinde hareket kabiliyetine sahip olan bir deniz aracıdır.


Tarihsel gelişimi


Denizlerin altına inmek, deniz içi ve deniz dibi nimetlerinden yararlanmak düşüncesinin insan muhayyelesini uğraştıran binlerce yıllık bir geçmişi vardır.Fakat denizlerin gizleyici ve örtücü niteliğinden yararlanılarak denizaltı gemilerini Deniz Kuvvetlerine bir vurucu güç unsuru olarak katılması fikrinin Büyük İskender ile başladığı rivayet edilir. Aristo, İskender’in Tyre şehrinin alınmasında kendisine 7 ay mukavemet eden bu denizci ve muharip insanları yenebilmek için fıçı şeklindeki su altı silahlarından istifade ettiğini yazmaktadır.1465'te Kyeser'in Almanya'da,1531'de De Lorena'nın İtalya'da Nemi Gölü'nde birer saat ve Osmanlı'da da saray eğlenceleri kapsamında timsah biçimli bir tekne ile bir süre su altında kaldıkları olmuştur.Ayrıca insan aklının denizler için ülkeler arası sınırlar koyamaması denizin sadece üstünden değil altından da korunması düşüncesi denizaltılar için ana düşüncelerden olmuştur. 2.dünya savaşının belirleyici güç unsurlarından en büyük etken kullanılan denizaltıların manevra kabiliyet ve yeterlilik konularında gelişmiş olmalarıdır
Teknolojinin gelişimiyle birlikte derinlik ve basınç konularının basite indirgenmesiyle yapılan denemelerde ve güdümlü füzelerin eklenmesiyle denizaltılarında bir kruvazor görevi yapması savaşlarda caydırıcı bir unsur olmustur.

Statik dalış


Denizaltının dalışını oluşturan esaslardan biridir.Denizaltı hareketsiz durumundayken; dizayna göre değişen, altı denize açık veya bir valfla kapatılabilen Dalma Sarnıçlarına , tepesindeki valf açılıp içindeki hava kaçırılarak su alınması ve yüzme kuvvetinin azaltılması sağlanır. Ancak sarnıçların dolması, botun bünyesini etkilemesi çok uzun bir aşamadır. Sadece aşağı-yukarı hareket vardır.

Dinamik dalış


Denizaltının dalışını etkileyen bir diğer unsurdur; denizaltının baş-kıç ve sancak-iskele bordalarındaki Kanat benzeri dümenlere ve denizaltının kendisine açı-meyil verdirilerek , bunlarla denizaltının ileri hareketiyle oluşan su akışının etkilerinin kullanılması ile yapılan dalıştır. Denizaltı gemilerinde dalış ve su içindeki duruş açısını oluşturmak için kullanılan dümenlere; baştakilere "Baş ufki dümenler", kıçtakilere "Kıç ufki dümenler" denir.
Alıntıdaki Ek 67268

İtici güç


Klasik(Dizelli) denizaltının itici gücü,1890larda geliştirilmiş Ward-Leonard sistemine dayanır. AC Motor-Jeneratör-DC Motor,bu sistemin orijinal halidir.Sistem; motor verimindeki en az kayıp üzerine kurulmuştur. Denizaltıda uygulanışı; Dizel-jeneratör-batarya-dc elektrik motoru şeklindedir.- Denizaltılarda itici güç için dizel motorundan elde edilen elektrik enerjisi kullanılır. Elektrik enerjisi bataryalarda toplanır ve elektrik motorlarına iletilir. Su altında dizel motor çalışamayacağı için (dizel motorun çalışması için ihtiyaç duyulan hava yüzünden) elektrik motorları ile hareket sağlanır.Bataryalar;tasarıma göre değişen çok sayıdaki pilden oluşur.Öyle ki bazı dizaynların;dalmış tonajının üçte birini bataryalar oluşturmaktadır.
  • - Yüzeye çıkıldığı zaman dizel motorlar çalıştırılır. Böylelikle bataryalar yüklenir. Aynı zamanda dizel motor gücüyle denizaltı hareket ettirilir. Bu seyir kademesine de yastıklama seyri denir. Hem bataryalar şarj olur, hem de elektrik motorları çevrilir.
  • - Daha farklı olan nükleer denizaltılarda, reaktörde açığa çıkan ısı ile yüksek basınçlı buhar üretilir. Bu basınçlı buhar, türbinleri ve bunlara bağlı olan jeneratörleri çevirerek itici gücü oluşturur.

Torpido


1860’ın ilk yarısında silah gelişiminde; silahın su kesimi altında patlamasının gemiye önemli hasar verdiği anlaşılmıştı bu yönde gelişmeler hızlandı.Uzun bir gönder ucundaki mayının Spar Torpido hedefe saplayıp açıldıktan sonra ya da mayını çekerek hedefe çarptırılıp patlatılması şeklinde pratiğe dökülmüş ve David gibi yarı dalar tekneler ile Hunley tarafından savaşta kullanılmıştı. 1865’te Kaptan James Harvey; bir su üstü teknesi tarafından çekilmesi esnasında asimetrik yapısından ötürü dalan ve kamçı hareketiyle su üstüne çıkana kadar su altından giden torpido ile Oberon yelkenlisine hücum ederek deneme yapmıştı. II. Dünya savaşında itici güç taktığı kullanılmıştır.


nötrino 4 Mayıs 2012 17:54

Denizaltı Gemiler / Mikro Denizaltılar
 

Mikro Denizaltılar Denizleri Temizleyecek


Bilim adamları insan saçının kalınlığından on kat daha küçük mikro denizaltıların denizlerdeki petrol kalıntılarını temizlemekte kullanılabileceğini düşünüyor.
Kendi kendini yönlendirebilen mikro denizaltılar petrol parçacıklarını alıp programlandıkları noktaya taşıyacaklar.California San Diego Üniversitesi bilimadamları mikro denizaltılarla yapılan deneylerin ümit verici olduğunu söylüyor.Daha önce benzer teknoloji sayesinde insan vücudunun spesifik bölgelerine dolaşım sistemi aracılığı ile ilaç gönderilmişti.

ACS Nano dergisinde yayınlanan araştırmada mikro denizaltıların petrol kirlenmesi problemine kolay, hızlı ve efektif bir çözüm sunacağı söyleniyor.Denizaltıların ufak motorları hidrojen peroksidin okside olması sonucu ortaya çıkan baloncuklar sayesinde çalışacak.Bu da denizaltının az yakıtla çok hızlı hareket edebileceği anlamına geliyor.Şimdilik sadece laboratuvarda yapılan bir deney olsa da mikro denizaltılar ümit vaadediyor.

Baş araştırmacı Joseph Wang ''Daha önce de buna benzer nano makinalar üretmiştik. Ancak bu sefer makinayı süperhidrofobik bir katmanla kapladık. Bu sayede makinanın petrol parçacıkları ile etkileşime girmesini sağladık'' diyor.Süperhidrofobik maddeler çok zor ıslanıyor ve petrolü emiyor.
Kaynak : BBC /ACS Nano (04 Mayıs 2012,13:55)


nötrino 25 Haziran 2012 11:26

Çin'in Özel Araştırma Denizaltısı : Jiaolong
 

Çin Denizaltısı 7 Bin Metreyi Geçti


Çin'in Deniz Ejderhası diye isimlendirdiği denizaltısı okyanus dalışında 7 bin metreyi geçti.
Çin'in okyanus dibine dalabilen denizaltısı Jiaolong (Deniz Ejderhası), Pasifik Okyanusu'nda Endonezya ile Japonya arasında bulunan Mariana Çukuru'na yaptığı dördüncü mürettebatlı dalışta 7 bin metreyi geçti. Xinhua haber ajansı, 7020 metre derinliğe inen özel araştırma denizaltısının bu alanda ülke rekorunu kırdığını bildirdi.

Dalışa geniş yer ayıran Çin medyası, ülkenin okyanus tabanında mürettebatlı araştırma yürütebilecek teknolojiye eriştiğini ve bu alanda Japonya, ABD, Rusya ve Fransa'yı yakaladığını ilan etti. Adını Çin mitolojisindeki bir ejderhadan alan Jiaolong'un üç görevli taşıdığı belirtildi.

Cameron Tabana İndi
Pasifik Okyanusu'nda Endonezya ile Japonya arasında bulunan Mariana Çukuru, 11 kilometreyle yerkürenin en derin noktası olarak kabul ediliyor. İsviçreli bilim adamı Jacques Piccard ve Amerikalı donanma subayı Donald Walsh, 23 Ocak 1960'da çukura inen ilk insanlar oldu.

Kanadalı ünlü yönetmen James Cameron ise, bu yıl Mart ayında özel denizaltısı 'Deepsea Challenger' ile çukurun tabanına tek başına inmeyi başardı. 156 dakikada dünyanın tabanına inen ve 3 saat kalan Cameron üç boyutlu kameralar aracılığıyla çekimler yaptı. Cameron tarafından bizzat tasarlanıp Avustralyalı mühendislerce inşa edilen denizaltı, dip bölgesindeki 7.250 tonluk basınca dayanıklı olarak üretildi.
Kaynak : Gençbilim / AA (24 Haziran 2012,18:59)


nötrino 29 Haziran 2012 11:24

SeaOrbiter Araştırma Gemisi Konsepti / Denizaltı Denizüstü Araştırma Gemisi
 

SeaOrbiter İnşaatı Ekim 2012′de Başlayacak


Bir bölümü deniz altında olacak ve okyanusta ilerleyecek The SeaOrbiter araştırma gemisi konseptinin endüstriyel tasarım aşaması tamamlandı.
Fransız mimar Jacques Rougerie, SeaOrbiter fikrini bu aşamaya getirene kadar on yılın üzerinde zaman harcadı. Endüstriyel tasarım aşaması da henüz tamamlanan bu konsept denizaltı-denizüstü araştırma gemisinin inşaatına Ekim 2012'de başlanılması bekleniyor. SeaOrbiter, Güney Kore'deki Expo 2012'nin Fransa'ya ayrılan bölümünün odağı durumunda. Bu benzersiz geminin 58 metre yüksekliğinde olması planlandı. Bu da bir futbol sahasının yarısı büyüklüğüne denk geliyor. Beklenen maliyetse 52,7 milyon dolar civarında.

CNN'nin verdiği bilgiye göre ünlü oşinograf Sylvia Earlede projenin destekleyicilerinden. Eski NASA yöneticilerinden Dan Goldin ve astronot Jean-Loup Chretien de diğer destekleyiciler arasında yer alıyor. SeaOrbiter ayrıca European Space Agency (ESA) yani Avrupa Uzay Ajansı'ndan da ihtiyacı olan bütünleşik tasarım ve teknolojilerin geliştirilmesi konusunda destek alacak.

Araştırma ekibi, oşinografik gözlem, sonic ekipmanlar ve yörünge uydularının aracılığı ile gerçek zamanlı okyanus izlemesi yapabilecek.Dikey şekle sahip SeaOrbiter, okyanus yaşamını gözlemleyecek18 okyanus bilimciyi kalıcı olarak barındırabilecek.


Safi 19 Eylül 2018 00:47

1 ek

Denizaltı

Alıntıdaki Ek 67270

Deniz yüzeyinin altında yol alabilen savaş gemisi.

Denizaltı, safra tanklarına deniz suyu alarak dalar ve gerektiğinde bu suyu dışarı pompalayarak yüze çıkar. İlk ve ilkel denizaltıyı Cornelis Drebbel, Thames Irmağı'nda denedi (1620). Yağlanmış deriyle kaplı tahta bir iskeletten oluşan bu kapalı kayık, derisi büzülünce, azalan hacminden ötürü dibe batıyordu. Gerçek anlamda ilk denizaltıysa Amerika'da David Bushnell tarafından yapıldı (1776). Elle çevrilen iki pervaneyle hareket eden bu bir kişilik araç, gemileri alttan matkapla delerek mayınlamayı amaçlıyordu. Denizaltıların geliştirilmesinde en önemli sorun hareketin nasıl sağlanacağıydı.

G.W. Garrett'in ilk buharlı denizaltısı (1800), John P. Holland ve Simon Lake'in yüzeyde benzin, dipte elektrik motoruyla çalışan denizaltıları (1890'lar) ve daha sonra periskop gibi buluşlarla donatılan denizaltılar geliştirildiyse de uzun dalma süreleri sağlanamadı. Bu sorun, hareket sağlamak için havanın oksijenine gerek duymayan nükleer reaktörlü ilk denizaltının (Nautilus) 1955'te ABD tarafından yapılmasıyla çözüldü. 1958 Ağustosu'nda Kuzey Kutup buzul kepinin altından geçen Nautilus, 30 saat dipte kalabildi. Solunumla kirlenen havayı temizleyen, deniz suyundan içme suyu elde eden modern nükleer denizaltılar iki ay dipte kalabilmektedirler.
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


Safi 19 Eylül 2018 01:44

3 ek
denizaltı
Alıntıdaki Ek 67272

Bushnell, Fulton ya da Gustav Zâdâ gibi gözü pek öncülerin girişimlerini göz ardı etmeden, yapıcısı amerikalı mühendisle aynı adı taşıyan Holtand ya da 1899'da suya indirilen, bir çift tekneyle donatılmış ve yüksek bir yüzebilirlik oranı olan Laubeuf'ün yaptığı Narval gibi denizaltıların ortaya çıkışını görmek için XIX. yy.’ın sonunu beklemek gerekir. Tüm bu gemilerde itme sorunu iki motorla çözümlenmiştir. Geminin su üstünde yol alması, yaygınlaşmakta gecikmeyecek bir buharlı motorla ya da bir Diesel motoruyla sağlanmıştır. Ancak yakıcıyı soğurma ve yanmış gazları boşaltma gücü yetersiz olduğundan, geminin dalmış durumda yol alması için bataryalar üzerinde çalışan bir elektrik motoru gereklidir. Periskop gibi çeşitli gelişmeler sayesinde, denizaltı 1914'te askeri harekâtlarda kullanılmaya başlandı ve dünyadaki çeşitli ülkelerin donanmalarında yaklaşık 400 denizaltı hizmete girdi.

Birinci Dünya savaşı, savaş gemisi ve ticaret gemilerine karşı savaş aracı olarak denızaltılara güçlerim artırma olanağı verdi. Dört yıl içinde alman denizaltıları, ticaret gemilerinin 11 milyon tondan fazlasını yok etti ve 1917'de Müttefikler'in savaş ekonomisini felç etme noktasına geldi Bu tehlike, konvoy sisteminin benimsenmesiyle ve yeni silah sistemleriyle donatılmış refakat gemilerinin gelişmesiyle önlenebildi: hidrofonlar, sualtı bombaları vb. iki savaş arasında denizaltıların gelişmesi sınırlı kaldı ve öncelikle motorlar, yardımcı motorlar ve torpidolarla ilgili iyileştirmeler yapıldı Bu yıllarda özellikle 600 t'luk kıyı denizaltılarının ya da 750 ile 1 500 t'luk okyanus denizaltılarının yapımına ağırlık verildi Bu gemilerin silah donanımı çoğunlukla 75 mm lik ya da 105 mm'lık bir top ile sayısı dört ile on arasında değişen torpilsalar kovanlarından oluşuyordu.

1939'da Fransa'nın 87, İngiltere'nin 58, ABD’nin 87, Almanya'nın 20 kadarı sahil muhafaza gemisi olmak üzere 52 denizaltısı vardı. Konvoyların ya da asdic’in başarısı üzerindeki yaygın kuşkuya karşın İkinci Dünya savaşı sırasında denizaltılar askeri harekâtlardaki etkinliklerini yeniden kanıtladı. Yok edilen japon savaş gemilerinin üçte birini ve ticaret gemilerinin üçte ikisini amerikan gemileri batırdı. Alman denizaltıları da Müttefikler’e ait ticaret gemilerinin 12 milyon tondan çoğunu yok etmeyi başardı. Atlas okyanusu savaşı, araçların (refakat gemileri, uçaklar), ileri tekniklerin (radar, asdic vb.) yaygın bir biçimde kullanılması ve haberalma servislerinin yeteneği sayesinde kazanıldı. Müttefiklerin zaferi, dalmış durumda performansı düşük olan o dönemin denizaltılarının temel yetersizliklerine ve bu denizaltıların bataryalarını yeniden doldurmak için yüzeye çıkma zorluklarına da bağlıdır. Bu sakıncaları belli bir süre önlemek için, Almanlar denizaltının periskop derinliğinde Diesel motorlarıyla yüzeye çıkmadan seyretmesini sağlayan schnorchel'ı yaptı.

Ayrıca tek bir motor üzerinde de çalıştılar (bu motor, nükleer itmenin ya da oksijen peroksitli VValter sisteminin öncüsüdür). Bu araştırmaların zorlukları karşısında. dalmış durumda iki saatte 16 deniz miline ulaşabilen (öncekiler 8 deniz miline ulaşıyordu) ve çok iyi hesaplanmış hidrodinamik biçimlere, çok büyük bataryalara sahip 1 600 ve 800 t'luk XXI ve XXII tipi gemilerin yapımına başlamakla yetinmek zorunda kaldılar. Ancak stratejik bombardımanlar bu gemilerin 1945 mayısından önce hizmete girmesine olanak vermedi.
Alıntıdaki Ek 67273

Savaşın bitiminden itibaren, tüm donanmalar, özellikle de ikinci filolar schnorchei'le ve sürekli olarak geliştirilen algılama aygıtlarıyla donatılmış en son alman moüellerinden türetilen klasik denizaltılar- la ilgilenmeye devam ettiler. Bu denizaltıların en yaygın tiplerinin deplasmanı yaklaşık 1 000 t’dur.

Ancak, 1954’te hizmete giren amerikan Nautilus denizaltısıyla birlikte nükleer motorun yapılması denizaltıların taktik ve stratejik olanaklarının büyük ölçüde iyileşmesini sağlayan gerçek bir gelişimin başlangıç noktası oldu. Tamamen yüzeyden bağımsız bir biçimde seyreden ve hemen hemen sınırsız bir erime sahip olan nükleer denizaltılar, "Uzunkanat tonbalığı" ya da damla biçimleriyle 40 deniz milinden fazla hızı olan en yeni modellere ulaşacak yetenektedir. ikinci bir teknolojik yenilik de tümüyle bağmışız, yani geminin dışıyla iletişimi gerektirmeyen bir seyir sisteminin kullanımına bağlıdır. Nihayet, 50'li yılların sonunda güdümlü füzeler ve nükleer başlıklar teknolojisi 2 200 km erime ulaşabilen, yaklaşık on iki ton ağırlığında ve depolanabilir katı propergoHü füzelerin tasarlanabilmesine olanak verecek düzeye erişti.

Günümüzdeki büyük donanmalarda iki tip denizaltı vardır; bunlar da, maliyet fiyatı çok yüksek olan bu gemileri alabilecek güçte donanmalardır.
Füzeatar nükleer denizaltılar'da, dalmış durumda fırlatılan ve erimi 4 000 deniz mili ya da daha fazla olan güdümlü balistik füzeler bulunur; kimi kez bu füzeler yönlendirilebilir birçok nükleer başlık taşır. ABD'de, kasım 1960'ta, 16 Polaris A1 güdümlü füzesi taşıyan ve ilk füzeatar nükleer denizaltı olan George Washington, askeri harekâtlarda kullanılmaya başlandı. 1984’te ABD, çoğu 50 kt’lik 8 ile 4 başlık taşıyan Poseidon güdümlü füzeleriyle donatılmış 34 denizaltıya sahipti. Yeni “Ohio" serisi denizaltıların dalmış durumdaki deplasmanı 18 000 t'du ve erimi 4 000 deniz mili olan bağımsız yörüngen 8 MİRV başlığı içeren 24 Trident güdümlü füzesi taşıyordu. 6 000 deniz mili erime sahip ve 14 başlıklı Trident II D 5 adlı yeni bir güdümlü füzenin üretimi günümüzde sona ermiştir. Eski Sovyetler birliği füzeatar 80 nükleer denizaltıya sahipti; ancak bu gemilerin çoğu gerek güdümlü füzelerinin sayısı ve erimi gerek performansı bakımından amerikan gemilerinden kesin olarak daha az olanaklara sahipti.

Bununla birlikte Delta II ya da III belli gelişmeler gösterir ve erimi 4 000 deniz milini aşan 20 güdümlü füzeyle donatılmış ve dalmış durumda deplasmanı 27 000 t olan ilk iki “Typhon"uyla eski sovyet donanması dünyanın en büyük denizaltılarına sahipti. ilk füzeatar denizaltıyı yapan Çin'in dışında, iki ikinci filo bir caydırma politikası çerçevesinde füzeatar denizaltılarla donatılmıştı. Royal Navy, amerikan "La Fayette" serisinden türetilmiş "Resolution” tipi 4 birime sahipti. Yüzyılın sonunda, bu gemilerin yerini, ABD tarafından sağlanan 14 Trident II D 5 güdümlü füzesiyle donatılmış ve dalmış durumda deplasmanı 14 8001 olan dört gemi alacaktır. Fransa, 1972 ile 1980 arasında hizmete giren Redoutable, Terrible, Foudroyant, indomptable ve Tonnant adlı beş gemiyle füzeatar nükleer denizal- tıların ilk serisini tamamladı. Bu gemilerin tümü, bir megatonluk termonükleer başlığa sahip ve 3 000 km erimli M-20 güdümlü füzeleriyle donatılmıştır. 1983'te suya indirilen inflexible adlı altıncı denizaltı 1985'te hizmete girdi. Daha öncekilere çok benzeyen bu gemide, ileride, fledoutable dışında tüm gemilere konacak üç nükleer başlığa sahip ve erimi 4 000 km olan M-4 güdümlü füzeleri vardır. Dalmış durumda deplasmanı 15 000 t'a ulaşabilen yedinci bir denizaltının yapımına da karar verilmiştir.

İkinci gemi tipini saldırı amaçlı nükleer denizaltılar oluşturur; bunların taarruz gücü klasik itmeli denizaltılarla karşılaştırılamayacak kadar yüksektir. Bu denizaltılar, uzaktan güdümlü ya da özgüdümlü torpidolarıyla, ortam değiştirebilen aerodinamik roketleriyle ya da Cruise güdümlü füzeleriyle 200 ya da 300 km ve hatta daha fazla uzaklıktaki diğer denizaltılara, su- üstündeki gemilere ya da kara hedeflerine saldırabilecek güçtedir. Ancak, 30 deniz milini aşan hızlarıyla füzeatar nükleer denizaltılardan daha yavaştır ve en fazla 400 m'ye dalabilir. Amerikan donanması 1983'te, en gelişmişleri "Los Angeles" sınıfından olan saldırı amaçlı 85 nükleer denizaltıya sahipti; saatte 40 deniz mili hız yapan bu gemilerin silah donanımı Sub Harpoon tüzeleriyle, Tomahawk Cruise güdümlü füzelerinden oluşur. Eski sovyet donanmasında da, son serileri üstün niteliklere sahip yüz kadar saldırı amaçlı nükleer denizaltı vardı. “Oscar" sınıfı gemilerin deplasmanı 11 000 ile 15 000 t arasındadır ve ortam değiştiren 24 güdümlü füzeyle donatılmıştır; titan tekneli "Alfa" serisi denizaltılar çok derine dalabildikleri gibi saatte 40 deniz milini aşarlar. Royal Navy, amerikan "Skippack”lerinden türetilmiş 11 denizaltılık bir filoya sahiptir. Fransız donanması, dünyanın en küçük saldırı amaçlı nükleer denizaltısı olan 2 500t'luk/?ubıs'i 1983'te aldı. Bu gemi ortam değiştiren Exocet SM-39 güdümlü füzeleriyle donatılacak beş gemilik birinci serinin ilkidir. Çin bir ya da iki saldırı amaçlı nükleer denizaltıya sahiptir.
Alıntıdaki Ek 67274

Türkiye'nin torpido atabilen ilk denizaltısı İngiliz mühendis Carret’nin hazırladığı plana göre 1885’te Ingiltere'de Nordenfeed top fabrikasında yapıldı. 1886'da ısmarlanan iki denizaltı 1888’de Haliç taşkızak tersanesinde monte edildi. Suüstünde 10, sualtında 3 mil hız yapabilen bu denizaltıların her birinin ağırlığı 160 t'du ve genişlikleri 3,66 m, uzunlukları da 30,5 m’ydi. 1910 ile 1915 yılları arasında Fransa'ya, İtalya'ya ve Almanya'ya denizaltıcılık eğitimi görmek üzere birçok subay gönderildi. 1925 yılı sonlarında, Hollanda'ya, İnönü, 1929'da İtalya'ya Sakarya ve Dumlupınar denizaltıları ısmarlandı. 1935'te Almanya'dan Gür denizaltısı satın alındı. 1936'da 4 denizaltı yapımı için Alman Krupp firmasıyla bir anlaşma yapıldı. Bu denizaltılardan Saldıray 1939, Atılay 1940, Yıldıray 1946’da donanmaya katıldı. Daha sonra ABD'den alınan denizaltılarla filonun gücü artırıldı.

1975'te, Almanya'da inşa edilen Atılay denizaltısı hizmete girdi. Aynı yıl Türkiye’nın en modern sualtı gemisi olan “209 tipi” Ay sınıfı ilk türk denizaltısı, Yıldıray' ın yapımına başlandı ve 1980'de denize indirilerek donanmaya katıldı. İ983 yılında ise Gölcük tersanesi'nde Yıldıray denizaltısı'nın eşi olan ikinci bir denizaltı daha yapıldı. Bu Ay sınıfı denizaltılardan Türkiye'de toplam 3 tane inşa edildi. Bu gemiler yüksek sualtı sürati ve etkin silah sistemleriyle donatılmıştır. Sonuç olarak, Ay tipi denizaltılar türk donanmasının gücünü önemli ölçüde artırmıştır. Türkiye klasik gemiler bakımından Akdeniz'in en güçlü denizaltı filosuna sahiptir ve aynı zamanda dünyada denizaltı inşa eden 14 ülkeden biridir. Türkiye’nin sahip olduğu denizaltı sayısı 1993 yılı itibariyle 15'tir.
Kaynak: Büyük Larousse



Saat: 15:47

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık