MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Tarihi bir olay yazılırken nelere dikkat edilmelidir? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/208727-tarihi-bir-olay-yazilirken-nelere-dikkat-edilmelidir.html)

E.m.l izmir 8 Kasım 2008 16:08

Tarihi bi olay yazılırken nelere dikkat edilmelidir?
Zamana göre sıralamadanelere dikkat edilmelidir?
Tarihi zamana göre sıralandırmanın sonuçları nelerdir?
Tarih öneminin önemi nedir?


Hi-LaL 8 Kasım 2008 17:14

Mesajınız onaylandı ancak maalesef cevap için diğer üyelerin katkılarını beklemek durumundasınız...


Keten Prenses 8 Kasım 2008 17:22


Tarih ve Tarih Bilimi
Mübahat S.Kütükoğlu
(Tarih Araştırmalarında Usûl, 1998, s.1-35 - özet)
Tarih en basit ifadeyle "geçmişin bilimi" olarak tarif edilir. Ancak tabii ki bu eksik bir tariftir. Tarih, insanların, toplumları etkileyen faaliyetlerinden doğan olayları; zaman ve yer göstererek anlatan, olaylar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimlerini gösteren bir bilim dalıdır. Tarih, geçmişin olaylarını, kaynak malzemelerin eleştirel bir incelemesine dayanarak, kronolojik bir tutarlılık içinde irdeler, genellikle bunların nedenleri konusunda açıklamalarda bulunur.
Tarihçi olayları bizzat görme imkanına sahip değildir. Yani bir fizikçi veya bir kimyager gibi laboratuvarda gözlemleme imkanından mahrumdur. Ancak, olayları gözlemleyenlerin bıraktıkları belgelere dayanarak takip etmek mümkündür. Geçmiş ise herkese farklı bir ışık altında görünür. Tarihçi yazmış olduğu eserinde mutlaka kendi duygu ve düşüncelerine de yer vermiştir.
Tarihin konusu tabiatıyla geçmiş zamandır. Bizden önce yaşamış insan topluluklarının yaşayış biçimleri, yapmış oldukları savaşlar, barış ve antlaşmalar tarihin başlıca konularıdır. Bilim ve sanat dallarındaki gelişmeler ile toplumların din ve inançları gibi konular da tarihin inceleme alanına girmektedir. Tarihin asıl konusu gelişmelerdir. Eğer insanoğlu yeryüzünde ortaya çıktığı ilk haliyle kalsaydı tarih de olmazdı. Çünkü bu durumda incelenecek bir konu olmadığı gibi bunu sonraki kuşaklara aktaracak yazı ve diğer kültür ürünleri de olmazdı.
"Tarih bilimi geçmişteki olaylarla ve bu olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenir" tanımlaması, tarihin konusunun belirlenmesi bakımından yeterli değildir. Çünkü dünyadaki olaylar sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bir de tabiat olayları vardır ki bunlar insanın iradesi dışında meydana gelirler. Tarih ise insanların faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir. Tarih bilimi, sadece bir olaylar dizisini değil, insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zamanla ortaya çıkan olayları; insanların yönlendirdiği sosyal gelenekleri konu edinir. Bunları şekillendiren kanunları bulmayı, gelişme-çöküş, tekamül-yozlaşma sebeplerini ve aşamalarını açıklığa kavuşturmayı amaç edinir.
İnsanlar farklı ruh yapılarına sahiptir ve tarihi olayların meydana gelmesinde insanların ruhi hallerinin rolleri bulunduğu inkar edilemez. Şu halde tarihçi, sadece fikirlere ilgi duymayıp, bu fikirlerin içinde duygu ve heyecanın köklerine de inmelidir. Ancak insanlar, farklı ruh yapılarına sahip oldukları için, her yeni durumda ve meydana gelen olayda, insanların ruhi halleri de farklılık gösterir. İnsanların farklı psikolojik yapıları olduğu gibi, toplumların da farklı psikolojik yapıları vardır. Tarihçilerin toplum psikolojisini de gözden uzak tutmaması gerekir.
Tarih biliminde, neden-sonuç ilişkisi büyük önem taşır. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir. Çünkü her tarihi olayın mutlaka bir nedeni ve sonucu vardır. Tarihçi olayları neden-sonuç ilişkileri içinde ele alır. Elbette tarihi olaylarda zaman ve yer çok önemlidir. Fakat tarih bilimi sadece tarihi olayları bir zaman cetveliyle ortaya koymak değildir. Tarihçi incelediği dönem ve kişileri kendi çağlarının koşulları içinde anlayabilmelidir. Tarihçi sadece olayları ve bu olayların neden ve sonuçlarını ortaya koymakla yetinmez. Tarihi olayların dünden bugüne ve yarına aktığının bilincinde olan tarihçi mutlaka tarihte bir "eğilim" arar. Eğilim, olayların akış yönüdür. Tarihin eğilimleri tarihçinin dünü, bugünü ve bir geleceği anlamasında önemli ipuçları verir.
Tarih sadece geçmişteki olaylar dizisi olmadığı gibi, tarih bilimi de boş yere zaman harcanan basit bir uğraş değildir. Tarih bilimi, insanlara doğru sonuçlara varmaları için yön veren bir düşünce tarzıdır. Geçmişini bilmeyen, kendisini tanımayan bir toplum, tıpkı hafızasını kaybetmiş bir insan, ırmağın akıntısına kapılmış bir dal parçası gibidir. Bütün insanların veya toplumların, geçmişten cesaret almaya, onu öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Gerek tek tek bireyler, gerekse toplumlar, ne olduklarını ve nereden geldiklerini bilmeye, öğrenmeye merak ve ihtiyaç duyarlar. Tarih biliminin, bu ihtiyacın giderilmesiyle sağladığı manevi tatminin yanında, birtakım pratik faydaları da vardır. Zira insanlar kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden istifade ederler. Bu da onların yazıp bıraktıkları belgelerle, yani tarihi kaynaklar sayesinde olur. Eski tecrübeler ise mevcut duruma ve geleceğe ışık tutar, yeni gelişmelere yön verirler. Geçmişin bilinmesi, bugünkü değerlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Ayrıca tarih bilimi, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp, manevi değerlerin gelişmesinde rol oynar. Aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkan hazırlar.
Tarih bilimi, insanlara milletlerin geçmişteki yaşantılarını ve diğer devletlerle olan ilişkilerini öğretir. Geçmiş uygarlıkları tanıtır. İnsana, geçmişini değerlendirme ve geleceğini daha iyi biçimlendirme konusunda yardımcı olur. Geçmişini iyi bilen toplum, geleceğini daha sağlıklı bir şekilde biçimlendirebilir. Tarih, insanlığın belleğidir. Ortak duygular yaratır ve geçmiş ile gelecek arasında bağ kurar.

TARİH YAZICILIĞININ TÜRLERİ
1. Hikayeci (Rivayetçi) Tarih

Bu tarz ilk olarak eski Yunan'da ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ağızdan ağıza dolaşan hatıralar şairler tarafından nazım tarzında söylenmekte ve bunlara "epos" adı verilmekteyken, Logograflar tarafından hikayeleştirilerek nesre çevrilmişler ve arşivlerdeki malzemenin de ilavesiyle içlerine birtakım gerçekler de karışmıştır. Fakat yine de, Strabon'un ifadesiyle bunlar "epos" olmaktan kurtulamamışlardır. Logografların eserleri ne edebi, ne de tarihi eserlerdir. Sadece ilmi araştırma yolunu açan "basit kronikler"dir.
"Tarihin Babası" adıyla bilinen Heredotos her ne kadar Logografların yolundan gitmişse de, insanı merkez haline getirmiş olması ve kavrayış üstünlüğüyle onlardan ayrılır. Herodotos da hikayeci tarih tarzını kullanmıştır. Fakat olayları peş peşe sıralamakla kalmamış, onları bir düzen içinde nakletmiş ve bir kompozisyon örneği vermiştir. Eserinde az da olsa siyasi görüşler vardır. Tenkit düşüncesine sahip olmamakla birlikte, gördükleri ile duydukları arasında bir ayrım yapmıştır.


2. Öğretici (Pragmatik) Tarih
Geçmiş olaylardan ders almak, gelecekteki yolu doğru çizebilmek, okuyucuya ahlaki ve milli duygular aşılayabilmek maksadıyla yazılan bu tarz eserler, öğretici bir mahiyet arz ettiklerinden "öğretici" veya "pragmatik" denilen tarihçilik akımı içinde yer alırlar. Bu tarzın önderliğini yapan kişi Thukydides'tir. Gerçek anlamda tarihçilik, onun "Pelopennesoslular ile Atinalıların Savaşı" adlı eseriyle başlamıştır. Bu eser sadece edebi bakımdan değil, metod ve zihniyet bakımından da daha önceki eserlerden çok farklıdır. Bu fark, eserin gerek konu, gerekse muhtevasında kendini göstermektedir. Eser zaman ve mekan bakımından sınırlandırıldıktan başka, sadece müellifin yaşadığı devrin olaylarına tahsis edilmiş; devlet, tarihi realitenin merkezi olarak görülerek, esas yerine getirilmiştir. Devlet düşüncesinin esasını siyaset teşkil etmesi dolayısıyla da Thukydides bir siyasi tarih yazıcısı olmuştur. Thukydides yetişme tarzı sebebiyle de, araştırmaya yeni bir anlam getirmiştir. Bu da "siyasi öğretim de faydalı olmak"tır. Böylece ilk defa olarak tarih biliminin sosyal bilimler içindeki yeri de tayin edilmiştir.
Burada amaç, faydalı olmak, tarih yoluyla tecrübeyi arttırıp bilgiyi çoğaltarak geliştirmek ve insanı başarılı kılmaktır. Bunun şartları ise: 1) gerçeğe tamamen sadık kalmak, 2) olay ve durumları anlatırken, aralarındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Geçmişi öğrenerek, bu bilgilere dayanarak şu anki durum ve gelecek hakkında hüküm vermek anca bu şekilde mümkündür. Tarih yazıcılığında bu tür, Thukydides'den sonra diğer eski Yunan ve Roma tarihçilerince de benimsenmiş; Polybios, Plutarkhos, Tacitius, Machiavelli gibi yazarlar onun izinden gitmişlerdir. Pragmatik tarih yazıcılığının en belirgin özelliği, tarihte ün yapmış şahsiyetlere geniş yer verilmesi, bu kişilerin idealleştirilmesi, hatta adeta insan üstü varlıklar haline getirilmesidir. İslam tarihçiliğindeki "Siyer" kitapları bu tarza örnek olarak gösterilebilir. Thukydides'in açtığı çığır, tarihi gerçekleri ortaya koymak hedefini güttüğü halde, örnek olmak prensibiyle de hareket ettiğinden, bunu benimseyen müelliflerin eserlerinde hep zaferler ve parlak olayların işlenmesine özen gösterilmiş, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları karşısında sessizlik tercih edilmiştir. Bu da öğretici tarzın en büyük zaafını teşkil etmiştir.

3. Araştırmacı Tarih
XIX. yüzyılda tarih yazıcılığı tarzında ciddi bir hamle yapılmış, olayların sade anlatım ve geleceğe matuf öğreticisi vasfı yanında, çıkış sebepleri, bunları hazırlayan amiller, çeşitli olayların sebep ve sonuç ilişkilerinin araştırılmasına başlanmıştır ki, böylece tarih bir bilim olma kimliğini kazanmıştır.
Dünyada cereyan eden olaylar, sadece yeri ve zamanı bakımından değil, cereyan tarzı, rol oynayan kişiler bakımından da farklılıklar gösterir. Şartların müsait olması halinde "benzer" olaylar cereyan edebilirse de "tarih tekerrür etmez". Yani, tarihi olaylar hiçbir zaman, aynı cins ve miktarda malzemelerin kullanıldığı laboratuvar deneyleri gibi değildir. Her birinin özel şartları, değişik mekanları vardır. Bu olaylara karışan kişilerin karakterleri, olay sırasındaki halet-i ruhiyeleri, dış tesirler birbirinden farklıdır. Şu halde, gerçek manada bir tahlil için, bütün bunların derinliklerine inilip ayrı ayrı araştırılması gerekir.
Olayın oluşuna sebebiyet veren şartların araştırılması da ayrı bir önem taşır. Bir olayı sadece tek bir sebebe bağlamak hatalıdır. Coğrafi, sosyal, siyasi, iktisadi vs. şartların iyi incelenmesi gerekir. Bunların birinin görülüp, diğerlerinin ihmal edilmesi yanlış sonuçlara götürebilir. Yani, tarihin bir bilim sıfatını kazanabilmesi için tarihin diğer sosyal bilimlerle olan ilişkilerinin her zaman göz önünde bulundurulması, yerine ve zamanına göre onlardan yardım istemesi gerekir.

TARİHİN BÖLÜMLENMESİ
İnsanlığın tarihini var oluşundan günümüze kadar bir bütün halinde incelemek oldukça güçtür. Bu neden tarih, çeşitli bölümlere ayrılarak incelenir. Fakat bu bölümlemeler bütünü bozucu bir özellik taşırlar. Bu nedenle araştırma ve incelemeyi kolaylaştırma yararından başka mutlak bir değerleri yoktur. Bu bölümlemeler sayesinde elde edilen bilgilerin bütün bir tarih bilinci içinde değerlendirilmesi gerekir.


1. Zamana Göre Bölümleme
Bu bölümlemede tarih, kronolojik dilimlere ve çağlara ayrılır: ilkçağ, ortaçağ, yeniçağ vs. Bu tip bölümleme kullanışlı, hatta kaçınılmazdır. Fakat tartışmalıdır. Çünkü bütün dünyanın kabul ettiği zamana göre bölümleme ortaya konulabilmiş değildir. Sözgelimi, bugün tarihte belirlenmiş çağlar, Akdeniz havzası ile Batı Avrupa'nın tarihsel gerçekliğine uygun düşmekte fakat Hint, Japon veya Çin kültürleri için bu bölümleme fazla bir şey ifade etmemektedir.

2. Bölgeye Göre BölümlemeBu tür bölümlemede kıtaların, ülkelerin, kentlerin, hatta köylerin tarihi söz konusudur. Avrupa tarihi, Türkiye tarihi, Ankara tarihi vs. Bu tür bölümlemenin de asıl amacı genel tarihe ulaşmaktır. Çünkü tarihi sadece yerel tarihe indirgemek, parçayı bütünden koparmak olduğundan hiçbir zaman bizi sağlıklı bir sonuca götürmez. Günümüzde bütün devletler milli tarihlerini dünya tarihi çerçevesinde yerleştirerek öğretmektedirler.

3. Konuya Göre BölümlemeBuna analitik (çözümleyici) bölümleme adı da verilir. Bu tür bölümlemede, toplumların değişik yönlerinin incelenmesi söz konusudur. Sözgelimi: sanat tarihi, iktisat tarihi, düşünce tarihi, bilim tarihi vs. Bu tür incelemelerin de büyük yararı olmakla birlikte, incelenen alanın açık ve kesin bir şekilde sınırlandırılamaması bazı sorunlar yaratmaktadır. Sözgelimi dinî tarihi sosyal tarihten ayırmak son derece güçtür.

TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİMLERTarih biliminin başka ilimlerle ilişkisi olmaksızın gelişmesi düşünülemez. Hangi bilimlerle, ne oranda alakası bulunduğu, onlardan ne gibi hususlarda faydalanacağı hakkında fikir sahibi olan Tarihçi bir problemle karşılaştığında hangi bilim dalının yardımına başvurabileceğini bilmelidir.

1. FelsefeFelsefe, doğru ve bilinçli düşünmeyi, belirtiler arasındaki genel bağları kurmayı öğreten, dünya görüşlerinin kavranmasına imkan hazırlayan bir bilim dalıdır. Tarihî düşünüş ve münasebetleri gösteren kolu ise "Tarih Felsefesi"dir. Olayların doğru tahlili ancak o devrin felsefesinin bilinmesiyle mümkün olur.

2. SosyolojiSosyoloji toplumdaki sosyal kanunları ortaya koyar. Tarih ise geçmişteki olayları bu kanunları göz önünde bulundurarak inceler. Tarih araştırmalarında doğru sonuçlara varılabilmesi için sosyoloji kanunlarının bilinmesine ihtiyaç vardır.

3. İktisatBirçok tarihi olayın temelinde iktisadi faktörler vardır. Bu olayların kanunları iktisat bilimi tarafından ortaya konur. Tarih ise onun tasviri ile meşgul olur. Fakat bütün tarihi olayların iktisadi sebeplerden kaynaklandığı görüşüne de saplanmak hatalı bir yoldur.

4. AntropolojiAntropoloji "insanin tabiî tarihidir" şeklinde tarif edilen bu bilim dalı "fizik antropolojisi" ve "kültür antropolojisi" şekline ikiye ayrılır. Fizik antropolojisi, insan ırkının oluşumunu araştırırken; kültür antropolojisi ise, kültürlerin, yazının icadından önceki devirlerden başlayarak bugüne kadarki gelişimini inceler.

5. ArkeolojiKültür antropolojisinin bir kolu olarak gelişmiş bir bilim dalıdır. Özellikle belgelerin bulunmadığı devirler için, tarihin en önemli yardımcılarındandır. Kalıntılar, özellikle kültür ve medeniyet tarihi açısından büyük kıymet taşırlar. Hatta arkeolojik buluntular yanında yazılı kaynaklar bazen ikinci plana düşebilir.

6. Etnografi ve Etnoloji

Etnografi ile etnoloji arasındaki fark, antropolojinin kalbi sayılan etnografi tek bir kabile veya topluluğun hayatının ana unsurları olan yaşayış, örf, adet ve geleneklerini konu alarak incelerken; etnoloji ise iki veya daha fazla sayıda kültür arasında mukayeseli çalışmalar yapan bir bilim dalıdır.

7. Sosyal Antropoloji
Etnolojinin bir kolu olan sosyal antropoloji bilimi; 1) toplumun dini, siyasi, iktisadi ve sosyal müesseselerini, 2) müzik, dans, halk edebiyatını içine alan folklor araştırmaları, 3) etnoloji ile tarih, etnoloji ile psikoloji arasındaki ilişkileri konu alan mukayeseli çalışmalar yapar.

8. Filoloji
Bir toplumun dili bilinmeden tarihinin bilinmesi de mümkün değildir. Bunun içindir ki tarihi araştırmaların ilk şartı o toplumun dilinin öğrenilmesidir. Bu da filoloji denilen dil bilgisi sayesinde olur. Ne var ki, tarihi araştırmalarda basit bir dil bilgisi çok zaman yeterli değildir. Kelimelerin sözlükteki karşılıkları dışında, çeşitli devirlerde ve kullanılış yerlerine göre ifade ettikleri anlamların da bilinmesi gerekir. Aksi halde büyük hatalara düşülebilir.

9. Sanat TarihiSanat tarihi kısmen arkeolojinin metodlarını kullanmakla birlikte son zamanlarda gelişme göstermiş bir bilim dalıdır ve özellikle kültür tarihi açısından ihmal edilemez.

10. CoğrafyaBütün tarihi olaylar coğrafi bir mekan içinde geçer. Mekanın tasviri, olayların değerlendirilmesi açısından önemlidir ki bunu da coğrafya yapar. Coğrafi şartlar tarihe şekil verir ve gelişmesine yardım eder. Deniz kıyıları, nehir ve göllerin çevreleri, vahahar gibi topraklar insanların yerleşmeleri için en elverişli sahalar olmuş, büyük medeniyetler burada doğmuştur. Beşerî coğrafya, tarih bilimine, fizikî coğrafyadan daha çok yakındır. Çünkü beşerî coğrafya kanunlar teklif etmek yerine, toprağın iskan edilişinin şartları ve sonuçları hakkında bilgi verir. Beşerî coğrafyanın, tarih bilimine en çok yardımcı olduğu sahası, iktisadi ve sosyal tarihtir.

11. PaleografyaBir toplumun dilini bilmek, tarihî araştırma için yeterli değildir. Dille birlikte kullanılan yazının da bilinmesi gerekir. Mısır tarihini araştırmak için hiyeroglif yazısını, Mezopotamya tarihini araştırmak için çivi yazısını, Orta Asya Türk tarihini araştırmak için Orhun ve Uygur yazıları ile Çin yazısını, Osmanlı, İran ve Arap tarihi için Arap yazısını, Slav milletlerinin tarihi için Kiril yazısını, Avrupa milletlerinin tarihini araştırmak için de Latin yazısını bilmek gerekmektedir. Ancak çoğu kez mesele bununla da çözümlenemez. Çünkü bu yazıların da birtakım çeşitleri vardır. Bunların her birinin kullanılış yerleri de farklıdır. Gerekli yazıların okunması öğrenilmeden hiçbir zaman ciddi bir tarihi araştırma yapılması mümkün değildir. İşte, yazıların tanınması ve özellikleriyle ilgilenen bilim dalına paleografya adı verilir.

12. DiplomatikToplumun dili bilinip kullandığı yazı okunsa bile, belgelerin ifade ettikleri anlam bilinmeden değerlendirilmeleri mümkün değildir. Belgelerin cins ve şekil olarak değerlendirmelerini yapan bilim dalı Diplomotik'tir. Belgelerin çeşitleri çıktığı ve ulaştığı yere göre, yazılma gayesine göre pek çok değişik adlar alırlar. Sözgelimi, hükümdar tarafından gönderilen emirler için: "ferman, emir, hüküm" adı verilir; bir şeyin kullanılma hakkı, bir vazifenin tevcihi gibi vesilelerle verilenlere: "berat" adı verilir; sadrazam, beylerbeyi gibi üst kademe görevlilerinin emirlerine "buyruldu" adı verilir; hükümdarın diğer bir devletin tebaasına veya kendi tebaasından bir gruba bahş ettiği hakları göstermek için yazılan belgelere "ahidnâme" adı verilir; iki devlet arasında karşılıklı tekeffülü ihtiva eden belgele "muâhede" adı verilir. Bu belgelerin her birinin özelliği vardır. Bu özellikler bilinince bazen metnin tamamının okunmasına bile gerek kalmadan hangi grup içine gireceği tespit edilebilir.

13. EpigrafiMüstakil kitabeler olsun, bir yapı üzerine monte edilmiş bulunanlar olsun, ihtiva ettikleri bilgilerin doğruluğu dolayısıyla tarihçinin vazgeçemeyeceği kaynaklardan biri de epigrafi malzemesidir. Ancak bunların okunması ayrı bir ihtisas işidir. Bu kitabelerin okunmasıyla uğraşan bilim dalına epigrafi adı verilir. Küçük kitabelere "epigram" denilirken, büyük kitabelere "epigraf" adı verilir.

14. NümizmatikNümizmatik, paraların tanınmasıyla uğrayan bir bilim dalıdır. Para ise gerek siyasi, gerekse iktisadi tarihin bazı noktalarının açıklığa kavuşturulması bakımından tarihçinin faydalandığı bir kaynaktır.

15. MühürlerMühürler ve armalar da bazı meselelerin aydınlatılmasında tarihçiye yardımcı olmasından dolayı tarihin yardımcı bilimlerinden biri olarak sayılmaktadır.

16. Şecereler"Ensab cedveli" ve "geneoloji" şeklinde de bilinen şecereler, tarihçi için gerekli ve faydalı cetveller olmakla birlikte kendisine asil bir soy hazırlama merakında olan, böylece toplum içindeki yerini sağlamlaştıracağını umanlarca uydurma şecereler de tanzim edilmiştir. Günümüzde bu merakın hala devam ettiği görülmektedir. Muhteviyatını dahi bilmediği halde sahaftan bir ferman veya berat alıp aile yadigarı olarak gösterenlere rastlamaktadır. Bu hususlar göz önüne alınarak, her rastlanan şecereyi doğru kabul etmek yanlıştır.

17. Kronoloji (Takvimler)Bir olayın geçtiği zaman çok önemlidir. Zamanı tespit edilemeyen bir olayın diğer pek çok şartları da bilinemeyeceğinden doğru olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Zamanın tayini için çok eski devirlerden itibaren çeşitli takvimler yapılıp kullanılmıştır. Bu takvimlerin birbirlerinden farklı olmaları sebebiyle aynı olaylar için değişik kaynaklarda başka başka şekillerdeki takvimlendirmeleri tek bir tarihe, bugün kullanılan miladi takvime icra edebilmek için, bunların birbirlerine geçişlerinin iyi bilmek lazımdır.

18. Onomastik
Tarih bilimi için yer adlarının, sadece belli mevkileri ifade eden birer ad olmaktan öte çok büyük önemi vardır. Eskiden, yeni bir köy veya kasaba kuruluşunda, oraya yeni bir ad aramaya ihtiyaç kalmaksızın, yerleşen topluluğun adı verilmiştir. Anadolu bunun en güzel örnekleriyle doludur. Bu adlar bize, aynı adı taşıyan boy, aşiret, cemaat gibi grupların nasıl bir yayılma gösterdiklerini anlatır. İşte bu yerleşme yerleri ile uğraşan bilim dalına "toponimi"; deniz, nehir, göl gibi su adlarıyla uğraşan bilim dalına "hidronomi"; şahıs adlarıyla uğraşan bilim dalına da "antroponomi" adı verilir.
turkoloji.com.tr.tc






tarih öneminin önemi haricindeki diğer şıklar makalenin içindedir



Pasakli_Prenses 8 Kasım 2008 20:10

Tarihin Önemi


Tarihin önemini vurgulamak için söylenmiş sözler vardır.
*Tarih yazmak, yapmak kadar önemlidir.
*Geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez.
*Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkumdur

Tarihin tanımı:
Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim.

hatırlama refleksi insanı tehlikelerden koruduğu gibi gelişmesinide sağlayan bir yetenektir. eğer hatırlama yeteneğimiz olmasaydı dün sokakta takılıp düştüğümüz kasise bugünde takılıp düşerdik. hatırla eylemi sayesinde bu riskten kurtuluruz. ya da yaşadıklarımızı hatırlayamasaydık her an öğrendiğimiz şeyleri unutur ve tekrar öğrenmek için zaman harcardık. böylece hiçbir zaman kişisel olarak gelişemezdik.

tarih ise toplumların ve insanlığın hatıra defteridir. insanoğlunun bıraktığı her iz bir sonraki kuşağın yolunu aydınlatır. yeni kuşağın yapması gereken sadece bu izleri doğru yorumlamaktır. böylece öncekilerin yaşadıklarını tekrar yaşamak zorunda kalmadan yaşam standardını daha ileri götürebilirler. ancak işte bu noktada tarihin yani hatırlamanın önemini anlayamamış toplumlar tarihi doğru yorumlamaya çalışmadan sadece günlük seyrin rüzgarına göre hareket ederek daha önce yapılmş bir hatayı tekrar yaşayabilirler. böylece hem kendilerine hem sonraki nesillere zaman kaybı ve acı yaşatırlar. bu anlamda tarih bir tecrübedir.

tarihi yazıtları ve izleri çok olan toplum güçlü bir toplumdur. bu yazıtlardan ve izlerden en iyi şekilde yararlanan toplum medeni bir toplumdur.

insan bir engelle karşılaştığında geriye doğru giderek hız, güç ve açı kazanarak koşar ve atlayarak engeli geçer. tarihte toplumların önüne çıkan engelleri aşabilmesi için geriye yani tarihine dönmesi ve oradan güç ve hız alarak önündeki engeli kolayça aşmasını sağlaması bakımından önemlidir.

Mehmet DAĞDELEN


tarihin önemi üzerine diğer bir makale:

Şu cümle çok sık tekrarlanmaktadır: Milletlerin geleceği için tarih yazmak, yapmak kadar önemlidir. Bu söz öyle açık bir gerçeği ifade ediyor ki, ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın değeri aşınmaz.
Dönemimizde ileri milletlerin hayatlarına bakınca, milli kudret ve medeniyet hamlelerini tarih şuuruyla yaptıklarını müşahede ediyoruz. Bu sebeple şunu rahatça söyleyebiliriz ki, tarihi yazıp, onu bir kültür ve şuur kaynağı haline getirmedikçe, toprak altında kalan yeraltı zenginlikleri gibi hiçbir anlam taşımaz. Tarihte ne kadar göz kamaştırıcı bir mevkiye sahip isek de, onu araştırmada, kültür hazinesi olarak hayatımıza katmada aklın alamayacağı kadar geri kaldık.

İki türlü tarih yazılır. Birincisi belgeleri, kalıntıları yorumlayarak yazılanlardır. İkinci tür ise kitaplardan yararlanıp kaleme alınanlardır. Bizim yazdıklarımız ikinci türdendir; yani eserleri doğru kabul ederek yazıyoruz. Daha çok da Batılı kaynakları kullanıyoruz. İlim hasbidir, denir; ama aslında hasbi ilim yoktur; bugün hiçbir şey beklemeden ilim ürettiğini söyleyenin, günün birinde bu bir işe yarayacaktır düşüncesi beyninin bir köşesinde saklıdır. Batılı, dilimizi, eski harflerimizi, geçmişteki mantalitemizi, geleneklerimizi mümkün mertebe öğreniyor, ömrünü heba ederek tarihimize dair eserini veriyor. Ciddi bir emeli bulunmasa, bu zahmete katlanmasının mantığı olabilir mi?

İki bin yıl önce egemenliğini kaybeden Yahudiler, yok olmamış, tekrar milletler camiasında yerlerini almışlarsa, tarih bilgilerinin onlara verdiği şuura sahip olmalarındandır. Bizim bu konudan niçin yeterince yararlanamadığımızın üzerinde durmamız gerekir. Pek çok milletten Alman tarihi uzmanı yetişmiştir; fakat Alman tarihini rakipsiz olarak en iyi yazan Almanlardır. Bu, bütün Batılı milletler için böyledir. Ama biz, Batılı tarihçilerin kitaplarını kaynak alıyor, tarihimizi onlara göre yazıyoruz. İngiliz devlet adamı Gladstone "Dünya yüzünden Türklerin kötülüklerini kaldırmanın bir tek çaresi vardır ki, o da dünya yüzünden kendi vücutlarının kaldırılmasıdır." derken, kuşaktan kuşağa böyle bir hava içinde yetişen Batılı bilim adamları Türk tarihine dair araştırmalarında ne kadar objektif olabilirler? Bu gerçeği dile getirmek için Arthur Sharaton "Mimar Sinan Biyografisi"nde Türk tarihiyle ilgilenen Batılıların ortak bir yanlarının bulunduğunu, onun da bizi tarihimizden soğutmak olduğunu söylemiyor mu? Tarihimiz konusunda Batılıları kaynak almakla, çocuklarımıza, objektif, tarafsız, tarihimizi öğretmek yerine, onların dünyaya bakışını Avrupa adına çarpıtmış olmuyor muyuz? Avrupa'nın dünyada son yüzyıllardaki gelişmenin beşiği olmasında tarih biliminde bugünkü anlayışa kavuşmalarının müstesna bir rol oynadığında şüphe yoktur. Biz kendi tarihimizi yazarken olayların mihrakına milletimizi oturtmalıyız; bunu yaparken de tarihin inandırıcı olmasını şiar edinmeliyiz; çünkü bir milletin tarihinden yararlanmaması ne kadar eksiklikse, gereksiz abartmalarla yeni nesilleri şartlamaya çalışması da o kadar tehlikelidir. Nasıl olsa er geç doğruyu öğrenecekler; bu da onlarda aşağılık kompleksinden kaynaklanan tedavisi gayri kabil yaralar açacaktır.

Ciddi bir kültür ve medeniyete sahip olmak istiyorsak, ilk kaynaklardan tarihimizi doğru yazmak zorundayız. Böylece ne yapmamız, yeni nesilleri yetiştirirken nelere dikkat etmemiz gerektiği ortaya çıkacağından, sorumluluğunu bilen insanımıza kavuşacağız. Fizikçimiz, kimyacımız, romancımız dünyadaki emsallerinden geri kalırlarsa, görevini yapmamış olmanın ızdırabını duyacaklardır. Bu insan tipine kavuşmadan sarf edeceğimiz bütün gayretler suyun üzerine nakış işlemektir; zira insan, özelliklerine göre dünyasını kurar.

Mehmed Niyazi


RivaN 3 Haziran 2010 18:36

Tarih, diğer bilim dallarında olduğu gibi ancak kendi bilimsel özellik ve yöntemini geliştirmesi sayesinde bağımsız bir bilim dalı olarak gelişmiştir. İnsanlığın geçmişi hakkında doğru bilgiye ulaşmak tarih biliminin en önemli amacıdır. Bu nedenle tarihten günümüze kalan izlerin, kalıntıların ve belgelerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Maxicep.com - Tarih Biliminin Yöntemi ? Bir olayı araştıran araştırmacı: Kaynak (belge) bulur, Kaynakları sınıflandırır (Tasnif) , İçeriği hakkında bilgi sahibi olur (Tahlil), Kaynak eleştirisi yapar (Tenkit) ,Kaynaklar arasında bağlantı kurar (Terkib) ,Tarafsız (objektif) değerlendirme yapar.
Tarihi olaylar, aynı özelliklerle tekrar etmez. Bu nedenle tarih bilimi deney ve gözlem metodunu kullanamaz.
Tarihi olayları araştıran bir tarihçi sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular
I.KAYNAK ARAMA (Belge Bulma) : Önce olayla ilgili kaynaklar aranır.
Geçmişten kalan ve tarihi bir olay hakkında bilgi veren her türlü malzemeye kaynak (belge) denir.
Bir malzemenin kaynak olarak nitelendirilebilmesi için:
1. İçinde bulunduğu devirde veya bu devre yakın bir zamanda yazılması,
2. Devrinin kaynaklarından yararlanarak oluşturulmuş olması gereklidir.
Kaynaklar iki gurupta incelenir:
A-Kapsadıkları Bilginin Değerine Göre Kaynaklar
1.Ana Kaynaklar (Birinci el kaynaklarhttp://www.maxicep.com/images/smileyler/yellow%20%289%29.gif Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır.
2.İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır.
B-Bilgi Veren Kaynağın Cinsine Göre Kaynaklar
1.Sözlü Kaynaklar: Bunlar; tarihsel öyküler, şiirler, söylenceler, destanlar, menkıbeler, fıkra ve atasözleridir.
2.Yazılı, Sesli ve Görüntülü Kaynaklar: Bunlar, korundukları yerlere göre üç gruba ayrılır:
a)Arşiv Malzemeleri: Fermanlar, beratlar, kanunnameler, ilâmlar gibi resmî mühür ve imza taşıyan yazılı belgelerdir. Ayrıca; resim ve fotoğraflar, filmler, plâklar, video ve teyp kasetleri, bilgisayar disketleri ile görüntülü ve sesli belgeler de arşivlerde saklanır.
b)Kütüphane Malzemeleri: Şecereler, takvimler ve yıllıklar, vakayinameler, yaşam öyküleri (biyografi), hatıralar, seyahatnameler, gazete ve dergi gibi süreli yayınlardan oluşan malzemelerdir.
c)Müzelik Malzemeler: Kitabeler, abideler, heykeller, mezar taşları ve lâhitler, madalyalar, paralar, insan iskeletleri, ev eşyaları, aletler, silâhlar ile arkeolojik ve etnografik malzemelerdir.
Ayrıca kaynakları YAZILI ve YAZISIZ kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz:
Yazılı Kaynaklar: Fermanlar, Antlaşma metinleri, paralar, kitabeler… vs.
Yazısız kaynaklar: Destanlar, atasözleri gibi sözlü belgelerin yanında, kullanılan araç-gereçler, giyim eşyaları, barınaklar ve iskeletlerdir. )
Bu tür belgeler özellikle tarih öncesi dönemleri açıklamada büyük öneme sahiptir.

II.VERİLERİ TASNİF, TAHLİL VE TENKİT ETME
a)Tasnif(Sınıflandırma Tasnif, sınıflandırma demektir. Tarihsel kaynaklardan verilerin elde edilmesinden sonra bunların tasnif edilmesi gerekir. Elde edilen bilgiler zamana, mekâna ve konuya göre tasnif edilir. Verilerin sınıflandırılması ve mantıklı bir düzen içerisinde sıralanmasıyla, eserin bölümleri oluşturulur. Bu bölümlerin de kendine göre alt başlıkları olacaktır. Böylece hazırlanmakta olan yapıtın plânı ortaya çıkar.Sınıflandırma işlemi verilerin önemine, güvenirliliğine veya kronolojik sıraya göre yapılabilir.
b)Tahlil(Analiz=İnceleme: Çözümleme) : Elde edilen verilerdeki bilgiler değerlendirilir. Bilgilerin inceleme konusu hakkında yeterli olup olmadığı kontrol edilir. Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi? Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir.
c)Tenkit(Eleştiri Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir.
Eleştiri, dış eleştiri ve iç eleştiri olmak üzere iki şekilde yapılır.
Dış Eleştiri: Bir kaynağın adı, türü, sahte veya orijinal olup olmadığı, yazılış tarihi, yazarının belirlenmesi gibi kaynağın dış özelliklerine ilişkin yapılan eleştiridir.
İç Eleştiri: Kaynakta verilen bilgilerin güvenirliğini ve değerini ortaya koymak için yapılan eleştiridir.
Kaynak Eleştirmesi: Kaynakların birbirleriyle karşılaştırılarak kontrol edilmesine "Kaynak Eleştirisi" denir.
Bu eleştirinin amacı:
01.Doğruyu yanlıştan ayırmak,
02.Sağlıklı yorumlar yapabilmektir
III.SENTEZ (BİRLEŞTİRME)
Kaynaklardan elde edilen bilgiler düzenlenerek yazılması aşamasıdır. Elde edilen bilgilerin bir araya getirilmesine sentez denir. Bu yolla elde edilen bilgiler kullanılarak yeni tarihi hükümlere varılabilir.
Çözümleme ve tenkit yoluyla olaylara ait birtakım güvenilir bilgiler elde edildikten sonra, birleştirme aşamasına gelinmiş olunur. Birleştirme; çok sayıdaki kaynaktan elde edilen bilgilerin özümsenip yeni bir sonuca ve yargıya ulaşılmasıdır. Birleştirme, araştırmanın en önemli aşaması sayılır.
Atatürk'ün "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur. Yazan, yapana sadık kalmazsa hakikat, içinden çıkılmaz bir hâl alır." sözü, bu aşamada ne kadar titiz ve tarafsız olmanın gerekliliğini anlatır.
Tarihi Olaylar İncelenirken Uyulması Gereken Kurallar
(Araştırma ve Belgelerin Değerlendirilmesinde Dikkat Edilecek Özellikler)
1-Olayın üzerinden belli bir zaman geçmelidir. Böylece olayların sonuçları daha belirgin hale gelmeli ve olayda rolü olan kişiler objektif olarak değerlendirilmelidir.
2-Olayın meydana geldiği yerde araştırma yapılmalıdır. Örneğin Osmanlı ve Bizans kültürleri için İstanbul’da araştırma yapılması gibi.
3-Belgeler doğru olarak değerlendirilmeli ve objektif olarak açıklanmalıdır.
Objektifliğin sağlanması için şunlara uyulmalıdır:
a)Olayın üzerinden belli bir süre geçmelidir.
b)Olay, geçtiği günün değer yargıları içinde incelenmeli günümüzün değer yargıları ile yorumlanmamalıdır. Geçmişte meydana gelen olaylar, olayın geçtiği dönemdeki gelişmişlik düzeyi ve değer yargılarıyla açıklanmalıdır. Günümüz değer yargılarıyla ve ideolojileriyle yapılacak değerlendirmeler yanlış sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Olaylar yorumlanırken tarafsız olunmalı ve olayın geçtiği günün şartları daima dikkate alınmalıdır
c)Kaynak taraması yapılmalıdır.
d)Olaylarda rolü olan kişilerin değerlendirilmesi, olayın geçtiği zamanın şartlarının bilinmesine bağlıdır.
4-Olaylar birbirlerini etkiledikleri için olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurulmalıdır.
5-Olayla ilgili değişik belgelerden yararlanılmalıdır. Böylece daha objektif değerlendirmeler yapılabilir.
6-Tarihi olaylarla ilgili kural koymak, genelleme yapmak mümkün değildir.
7-Günümüzdeki olaylarda, geçmişteki yaşanmış olayların katkısı düşünülmelidir.
8-Tarihi olaylar meydana geldiği dönem ve toplumun kültürünü yansıtır, o dönemi karakterize eder.
Birleştirme yapacak bir tarihçide şu özelliklerin bulunması gerekir:
a)Olayları, neden - sonuç ilişkisi içerisinde ortaya koyarken onlara etki eden sosyal, psikolojik ve doğal etkenleri kavrayabilmelidir.
b)Yıpranmış ve eksik olan belgeleri düzeltip tamamlamayı bilmelidir.
c)Olayların incelenip aydınlatılmasında tarafsız olmalıdır.
d)Belgelere dayanarak gerektiğinde bilimsel genellemelere ve sonuçlara varabilmelidir. Birleştirmeye ulaşarak bilimsel bir yapıt oluşturmakta olan tarihçinin anlatımı, akıcı ve anlaşılır olmalıdır.


Misafir 22 Kasım 2010 16:21

tarihi olayların yazılmasında nelere dikkat edilmelidir:? cevap istiyorum acillll.....:(:):(:):(:):(:):(:):(:):(:):(:)


embeguner 22 Ekim 2011 12:03

tarih yazıcılığı
 
hikayeci tarih yazıcılığına öğretici ve araştırcı tarih yazıcılığına örnek verirmisiniz?


Misafir 6 Ekim 2014 10:32

doğru bilgi yazmaya dikkat edilmelidir



Saat: 07:49

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık