Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra meydana gelen gelişmeler nelerdir? Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra meydana gelen gelişmeler nelerdir? |
1 ek http://sosyalbilgievi.forumotion.net/_.gif Mondros Ateşkes Antlaşması ve SonrasıMondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devleti'nin I. Dünya savaşı sonunda İtilaf Devletleriyle imzaladığı ateşkes antlaşmasıdır.Anlaşma, Limni Adasının Mondros Limanında Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey ile İtilaf Devletleri adına Amiral Calthorpe tarafından imzalanmıştır. 1. Dünya savaşı deman ederken İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya Osmanlı Devleti'nin topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı. Anlaşmanın maddeleri Osmanlı Devleti için çok ağır şartlar içermektedir. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın maddeleri
Mondros'tan sonra yapılan işgaller şunlardır;
Paris Barş Konferansı (18 Ocak 1919) İtilaf Devletleri yenilen devletlerle yapacakları barış görüşmeleri için Paris'te bir konferans topladı. Konferans'a Yunanlılar da katıldı. Sahte belgeler ileri sürerek Ege Bölgesi'nde hak iddia eden Yunanlılar İngilizler tarafından desteklendi.İngiltere, Batı Anadolu'yu savaş sırasında yapılan gizli görüşmelerle İtalya'ya vermesine rağmen kendi sömürgeleri tehlikeye girebilir düşüncesiyle daha zayıf olan ve kolayca kontrol altında tutabileceği Yunanistan'ı desteklemiş ve Batı Anadolu'nun Yunansitan'a verilmesini sağlamıştır. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karar verildi.Yenilen devletlerle imzalanacak barış anlaşmaları hazırlandı. Paris Barış Konferansında yenilen devlerle şu anlaşmalar imzalandı:
İzmir'in İşgali (15 Mayıs 1919) Paris Barış Konferansı'nda Batı Anadolu'nun Yunanlılara verilmeis kararlaştırılmıştı. İngilizlerin dersteğini alan Yunanlılar 15 Mayıs sabahı İzmir'e asker çıakrdı.İşgale karşı Türk halkı tepki gösterdi. Yunan işgaline karşı ilk kurşunu Hukuk-i Beşer gazetesi yazarı Hasan Tahsin sıktı.Yunanlılar İzmir'in işgalinde çok sayıda Türk'ü şehit ettiler. İzmir'in işgali, Türk halkında milli bilincin uyanmasını sağlamıştır. |
Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir. 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır. İtilaf Devletleri’nin desteği ile başlayan Yunan genel taarruzu, siyasi anlamda da sonuç verdi. 1920 tarihinde imzalanan Sevr Anlaşması hükümlerine göre Saruhan Sancağı 5 yıllığına Yunanistan’a bırakılıyordu. Yunan genel taarruzu, 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde Milli Mücadelenin dönüm noktası olan Sakarya Savaşı ile noktalandı. 26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz başladı. 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Savaşı’nı kaybeden Yunan ordusu İzmir istikametinde çekilmeye başladı. Yunan ordusunun Saruhan sancağı sınırları içinde ilk terk etmek zorunda kaldığı yer Demirci oldu. İkinci sırada ise Gördes, Eşme ve Selendi yer aldı. Türk birlikleri durmaksızın ilerleyerek ve çarpışarak Ordumuz 4 Eylül’de Alaşehir ve Kula’ya girdi, 5 Eylül’de Salihli,6 Eylül’de Kırkağaç,Soma ve Akhisar, 7 Eylül’de Turgutlu, 8 Eylül’de Manisa’ya askerimiz girdi. Yunanlılar kaçarken her yeri yakmışlardı. iki gün sonra bile dumanlar ve kül yığınları duruyordu. 11.337 evden 10.700’ü içindeki eşyalar ile tamamen yanmıştı.13 camii,2.728 dükkan,19 han,3 fabrika,5 çiflikte yananlar arasında idi. İşgali en uzun süre yaşayan Manisa şehri, Ermeni ve Rumlardan oluşan yangın müfrezelerinin çıkardığı yangınla alevler içinde iken, 8 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtuldu. Saruhan sancağının kurtuluşu en geç yaşayan ilçeleri Kırkağaç ve Soma oldu. Bu iki ilçe 10 Eylül 1922’de Yunanlılar tarafından boşaltılmakla beraber, Türk ordusunun kontrolüne 13 Eylül’de geçmiştir. Yangından, katliamdan ve türlü zulümden kaçmak için şehri boşaltan halk, iki gün boyunca yüzyılların mirası şehrin kül oluşunu, dağlardan acıyla izledikten sonra kolordu eşliğinde Manisa’ya girdi. Başta Manisa olmak üzere yanan ve yıkılan kasabalarıyla Saruhan sancağı Batı Anadolu’nun en mamur beldelerine sahipti. Tarihi yapılar ve mimari eserler bakımından Bursa’dan sonra geliyordu. Saruhanoğulları’nın başkenti, şehzadeler şehri, bir ilim ve kültür merkezi olan Manisa’da, yalnızca insanlar ve binalar yanmamış, yüzyılların birikimi de yok olmuştur. 1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. BAKINIZ Antlaşmalar - Mondros Mütarekesi (Mondros Ateşkes Antlaşması) |
Mondros ateşkes antlaşması'nı kolaylaştıran gelişmeler nelerdir? Balkan Savaşı’nı izleyen 1. Dünya Savaşı, 1 Ağustos 1914 günü başladı. Avrupa’nın en kuvvetli ülkesi durumunda bulunan İngiltere’ye karşı Almanya büyük bir silahlanma yarışına girmiş, kara ordusunu ve donanma gücünü çoğaltmıştı. Her iki ülke de bir savaş için ortam bekliyordu. Bu savaşta, bir yanda Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu, öbür yanda İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, ABD, Japonya, Çin, Brezilya ve daha başka küçük devletler yer aldı. Almanya’nın önderliğini yaptığı gruba İttifak Devletleri (Bağlaşık Devletler), İngiltere’nin yaptığı gruba İtilaf Devletleri (Anlaşma Devletleri) adı verildi. Avusturya-Macaristan Veliahtının Saraybosna’da öldürülmesi, savaşın başlamasına neden oldu. Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş açması üzerine Almanya, Fransa’ya ve savaş hazırlığı içinde bulunan Rusya’ya karşı savaş açtı. Önce Almanya ve Avusturya-Macaristan ile İngiltere, Fransa, Rusya ve Sırbistan arasında başlayan savaş Osmanlı Devletinin ve Bulgaristan’ın katılmasıyla yaygınlık gösterdi. I. Dünya Savaşı başladığı zaman Osmanlı Devleti’nin ne gibi bir tavır alacağı merak edilmekteydi. Çünkü Osmanlı Devleti coğrafî bakımdan önemli bir mevkideydi. Rusya’nın Akdenize inebileceği tek yol olan boğazları elinde tutması sebebiyle büyük devletlerin ilgisini çekiyordu. Bu sırada ülkeye İttihat ve Terakki Partisi hakim olup bu partinin liderleri olan Enver, Talat ve Cemal paşalar iktidarı ellerinde tutmaktaydılar. Enver Paşa hemen Almanya’nın yanında savaşa katılmak arzusunda, Talat Paşa ise tereddüt içerisinde idi. Almanya’nın savaşı kazanacağından emin olan Enver ve arkadaşları savaş sonunda Balkan savaşında ve 93 Harbinde kaybettiğimiz toprakları geri almayı ummaktaydılar. Başlangıçta Osmanlı Devletini üçlü ittifaka kabul etmeyen Almanya, sonradan boğazları kontrol altında tutmak ve savaş cephesini genişleterek rakiplerinin gücünü dağıtmak niyetiyle Türkiye’nin kendi yanında savaşa girmesi için yoğun bir çaba içerisine girdi. Bu çabalarının semeresini almakta gecikmedi ve 2 Ağustos 1914’te Enver Paşa Almanya ile gizli bir antlaşma imzaladı. Antlaşmadan sadece Sadrazam Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa ve Meclis Başkanı Halil Bey’in haberi vardı. Bunların dışında ne meclis ne padişah ve ne de diğer hükümet üyeleri haberdardı. Bu antlaşmanın ikinci maddesine göre, Almanya’nın savaşa girmesi halinde Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması gerekiyordu. Ancak Osmanlı hükümeti hemen savaşa girmeyip, sadece seferberlik ilan etti. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi birbirini takip eden iki oldu bitti ile gerçekleşecekti. Bu cümleden olarak İngilizler’den kaçan 2 Alman savaş gemisi Çanakkale Boğazı’nı geçerek Türkiye’ye sığındı. İngilizler tarafsızlığını ilan etmiş olan Osmanlı Devleti’nden bu gemilerin Türk sularından çıkarılmasını istediler. Ancak 11 Ağustos sabahı gemilerin Marmara Denizi’ne girmesine müsaade eden Osmanlı Hükümeti bu gemileri satın alınmış olarak gösterdi. Nitekim çeşitli kaynak ve hatıratlarda değişik biçimde anlatılmasına rağmen bir süre sonra bu gemiler Türk bayrağı altında Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını topa tuttular. (29 Ekim 1914) olaydan sadece Enver, Talat ve Cemal Paşaların haberi vardı. Böylece Osmanlı Devleti fiilen savaşa girmiş oldu. Enver Paşa I. Dünya savaşında Almanlar yanında yer alıp, yeryüzündeki son Türk İmparatorluğunun başını yemiştir. Dünya görüşünden ve fikir çilesinden mahrum olan ittihatçıların Almanlara olan yakınlığı ve tarafsız kalabilmemiz imkanı varken Almanlar yanında savaşa katılmaları mevzuu incelenirken Almanya’nın İmparatorluğumuzla alakalı niyetlerinin bilinmesinde fayda vardır. Bu husus çeşitli Alman gazete ve dergileriyle kitaplarında bilahare açıklanmıştır ki, bu yazılanlar tek kelime ile korkunçtur. Ve bu korkunç ifşaat, Almanya İmparatoru’nun Enver’e gösterdiği yakın alakanın sebeplerini bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Devlet-i Aliyye’yi Balkan komitacılarından öğrendikleri usullerle idareye kalkan İttihat ve Terakki başındaki gafiller Almanların bu korkunç niyetlerinden habersiz bir halde 14 Aralık 1913 Pazar günü “Alman Heyeti Askeriyye-i Islahiyyesi”ni yurda getirmişler ve İtilaf-ı Müselles” denilen İngiltere, Fransa, Rusya devletlerinin protestolarına rağmen, zamanla bu askeri mütehassısları daha da artırarak orduyu Alman subayları eline teslim edivermişlerdir. Ordunun ıslahı gayesiyle yapıldığı yazılıp söylenen bu hareketin gaflet mi, ihanet mi, yoksa iddia edildiği gibi hizmet mi olduğu geleceğin gerçek tarihçisinin himmetine kalmıştır. Devlet-i Âliyye’nin başına çöreklenen İttihatçı üç çılgından biri olan Enver Paşa, I. Dünya Savaşı’nın mesulleri arasındadır ve bu adamın askerî değeri, bizzat dostlarınca da itiraf edildiği gibi sıfırdır. Tecrübe ve tahsilden mahrum olan bu haline rağmen Napolyonluğuna inanıp aldığı çılgınca kararlarla nice büyük felaketlere yol açan Enver Paşa adlı gafilin müthiş çılgınlıklarından biri de Kafkas Cephesindeki meşhur Sarıkamış harekatıdır. Yüzbin kişilik ordumuzun Ardahan-Sarıkamış hattına taarruzu, Onbirinci Kolordumuzun geri püskürtülmesine, Dokuzuncu Kolordunun geri çekilmeyerek esir olmasına yol açmış, Onuncu Kolorduyu zorla Sarıkamış’a sevk eden Enver Paşa’nın bu çılgınlığı 90 bin Türk evladının hayatına mal olmuştur. I. Dünya Savaşı’nda Moskof ordusuna Doğu Anadolu kapılarını açan adam Sarıkamış harekatının kahramanı (!!!) Enver Paşa, harekat sonunda Moskof’un karargahımıza çok yaklaştığını yaralı bir askerden duyduğu an, son süratle kaçıp soluğu evvela Erzurum’da, sonra da İstanbul’da almıştır. Rusları yeni bir cephede oyalamak ve böylece Almanlar’ın işini kolaylaştırmak gayesiyle girişildiği söylenen Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekatı tarihimize “facia” olarak geçmiş ve Napolyonluğuna inanan Enver’in “çılgınlığı” şeklinde yazılagelmiştir. Neticede savaş 4 yıl sürdü. Karada, havada ve denizde çok şiddetli çarpışmalar oldu. Çok insan öldü. Kan döküldü. Birçok kentler yıkıldı. Dünya Savaşı, Almanya’nın önderliğini yaptığı ittifak devletlerinin yenilgisi ile sona erdi. Bulgaristan, 30 Eylül 1918’de imzaladığı antlaşmayla bitmeden önce savaştan çekildi. Kral ülkesinden kaçtı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, iç kargaşalıklar nedeniyle parçalandı. Bu imparatorluğu oluşturan uluslar, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu arada Almanya da savaşa dayanamayacağını anladı. Bu durumlar sonucu Almanya ve Avusturya 4 Ekim 1918 yılında savaş bırakma önerisinde bulundular. Bu arada Avusturya ve Almanya’da rejim değişikliği oldu. Cumhuriyet ilan edildi. Hükümdarları ülkesinden kaçtılar. Her iki devletle savaş bırakışması 11 Kasım 1918’de imzalandı. Osmanlı Devleti de savaşı sürdürmenin güçlüklerini ve yararsızlığını görerek 30 Ekim 1918’de acı bir fatura ile Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak savaştan çekildi. Bu antlaşma Avrupalıların vatan bütünlüğümüzü parçalama ve Türk yurdunu tamamen işgal etme niyetlerini açıkça gösteriyordu. Sonuçları:
Dünya Savaşı bir yıkımdı. Osmanlı devleti parçalandı. Bir çok İslam ülkesi esarete düştü. İslam kültürünün yok edilmesi için her şey yapıldı. Yeni bir savaş çıkarsa, müslüman ülkeler bu savaşta zararlı mı, kazançlı mı olur? sorusu, sorulmaya değer bir sorudur. Bu sorunun cevabını müslümanlar sağlıklı verirlerse böyle bir savaşın çıkmasına sebep olacak davranışlardan kaçınacaklardır. Müslümanlar savaş arzu etmeyecektir. Ama bir savaşın çıkışından da korkmayacaklardır ve savaştan en kazançlı çıkacak olan müslümanlar olduğu umudunu hiçbir zaman yitirmeyeceklerdir. İster bir savaş çıksın, ister çıkmasın. Müslümanlar bir savaş hem de en yakıcı bir savaş çıkacakmışcasına hazır olmak zorundadır. Müslümanlar birbirlerine yaklaşmak, birbirlerini anlamak, dinlemek, anlaşmak zorundadır. Birbirinin gerçek kardeşleri yalnız onlardır. Sulhta da, savaşta da müslümanların ilk düşüneceği şey Hz. Peygamberin eşsiz hadisinde denildiği gibi, muhteşem bir yapıdaki taşlar örneği, birbirlerine sıkı sıkıya kaynaşmak olmalıdır. |
Saat: 04:12 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık