tanzimat dönemi siyasi sosyal ekonomik durumu bana açıklarmısınız acil lazım |
TANZİMAT DÖNEMİ’NDE OSMANLI İMPARATORLUĞU Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya’nın temsilcileri 1774’de Bulgaristan’ın Küçük Kaynarca kasabasında Avrupa diplomasi tarihinin en ünlü ve en önemli anlaşmalarından birini imzaladılar. Anlaşmanın üç önemli hükmü Kırım Hanlığı’na bağlı Kuban ve Terek bölgelerinin Rusya’ya bırakılması, Rus ticaret gemilerine İstanbul ve Çanakkale boğazlarından serbest geçiş hakkının tanınması ve Rusya’nın “Ortodoks Kilisesi’ni ve ona hizmet edenleri temsil hakkını” almasıydı. Özellikle bu üçüncü madde ile Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal yapısı içinde bulunan Ortodoks nüfus doğrudan Rusya’nın karışmasına açık bir hale geliyordu. Bunun en önemli hedefi de Doğu Anadolu’da yaşayan Ortodoks Ermeni nüfustu. Ayrıca bu sayede Rusya, Balkanlar’da yaşayan Ortodoks nüfus (Sırplar, Rumlar ve Ulahlar) üzerinde etkinlik kurarak en büyük ülküsü ve politikası olan Akdeniz’e ulaşmak projesini de gerçekleştirme olanağına kavuşacaktı. Rusya’nın bu projesinin bir parçası olmak üzere önce Balkanlar’da 19. yüzyılın hemen başında bir Sırp ayaklanması örgütlendi. Görünürde yerel yöneticilere ve yeniçerilerin halka uyguladığı baskılara karşı bir tepki olarak başlayan ayaklanma, kısa sürede Osmanlı merkezi otoritesinden kopma mücadelesine dönüştü. Osmanlı yönetimi ayaklanmayı bastırmakla birlikte Sırplara ekonomik ve siyasal bazı ayrıcalıklar vermek zorunda kaldı. Rus politikasının ikinci hedefi Rumların Osmanlı idaresinden kopma planını uygulamaya koymak oldu. İonnis Kapodistria’nın başkanlığında, görünürde bir dostluk ve kardeşlik derneği olarak kurulan ve Rus Çarı’nın yaverinin de üye olduğu Filiki Eterya’nın asıl amacı Rusya’nın da desteğiyle Osmanlı yönetimindeki Rumları örgütleyerek büyük bir Rum ayaklanması çıkarmaktı. 1821’de Rum nüfusun en yoğun olarak bulunduğu Mora’da başlayan Yunan ayaklanması, Rumların Osmanlı İmparatorluğu içinde çok geniş bir coğrafyaya dağılmış olmaları nedeniyle kısa sürede genişledi. Yunan Ayaklanması, Avrupa Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun iç işlerine karışması için bir fırsat verdi. Avrupa Devletleri Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle gayrımüslim nüfusu üzerinde etki kurarak Osmanlı yönetiminin gayrimüslimlerin durumunu da iyileştirecek bazı sosyal, siyasal ve hukuksal düzenlemeler yapılmasını dayattılar. Bu durum Tanzimat ve Islahat fermanlarının duyurulmasın hazırlayan dış etkenler olarak ortaya çıktı. Elbette Tanzimat sürecinin açılması, sadece Avrupa Devletlerinin bu baskılarına bağlanmamalıdır. Bu aynı zamanda 18. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan yenileşme dinamiklerinin de ulaştığı bir sonuçtur. Bu dinamikleri su yüzüne çıkaran en önemli göstergelerden biri II. Mahmut’un tutumu olmuştur. II. Mahmut Osmanlı tebaasının din ve etnik farkı olmaksızın hukuk önünde eşit olması isteğini şu sözlerle dile getirmiştir. “Ben tebaanın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Bundan başka aralarında bir tek fark yoktur. Cümlesi hakkında muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır.” TANZİMAT FERMANI VE SONUÇLARI 1839’da Tanzimat Fermanı’nın yayınlanması on yedinci yüzyılda başlayıp süregelen modernleşme akımı içinde en önemli evreyi oluşturur. Tanzimat reform dönemi, 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşit Paşa’nın Tanzimat Fermanı’nı Gülhane Parkı’nda okumasıyla başlamıştır. Sultan Abdülmecit’in tahta çıkar çıkmaz düzeltim hareketini sürdürmek amacında olduğunu göstermesi önemli idi. 3 Kasım 1839’da Sultan Abdülmecid’in sadrazamı Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda yabancı devletlerin elçileri ve büyük bir halk topluluğunun huzurunda okunan, kişilerle devlet arasındaki ilişkilere hukuki yönden yenilikler getiren, şeriata dayanan eski yasaları tamamen değiştirmeyi öngören, Tanzimat-ı Hayriye adı verilen düzeltim hareketi siyasal ve hukuki yönden Osmanlı’da bir ilk idi. Osmanlı siyasal yaşantısının da ilk kazanımıydı. Tanzimat Fermanın her şeyden önce farklı unsurlardan oluşan imparatorluğun dağılmasını önlemek gibi bir amacı olduğu gerçektir ama dönemin reformlarını sadece bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilmiş uygulamalar olarak görmek doğru değildir. Fermanı hukuksal açıdan değerlendirirsek, Ceza Hukuku, İdare Hukuku ve Ticaret Hukuku gibi çeşitli hukuk dallarında hiç de küçümsenmeyecek gelişmelere öncülük etmiştir. Bu fermanla oluşan gelişmeler sayesinde,Osmanlı devletine modern anlamda bir hukuk devleti anlayışı da girmiştir. Fermanda kanunlara aykırı davrananların cezalarını tespit etmek amacıyla bir ceza kanununun hazırlanması belirtilirken, bu kanunla herkesin suçu oranında cezalandırılması esası getirilmek suretiyle Osmanlı devletindeki hukuk eşitsizlikleri kaldırılmıştır. Ayrıca can, mal, ırz, namus güvencesini sağlayıcı anlatımlar kullanılması vergi ve askerlik işlemlerinin adaletle görüleceğinin ifade edilmesi kamu hizmetlerinin doğması açısından önemli bir gelişmedir. Bu ferman, Türkiye’de hukuk devleti kurma yolunda ilk girişim olarak benimsenebilir. Tanzimat Fermanı’nın getirdiği diğer önemli yenilikler şunlardı: Müslüman veya gayrimüslim olan herkesin can, mal, namus güvenliği devlet garantisi altına alınacak, vergiler herkesin gelirine göre düzenli bir şekilde alınacak, askerlik belirli bir düzene göre olacak, mahkemeler herkese açık olacak ve mahkeme kararı olmadan kimse idam edilmeyecek, herkesin mal ve mülk sahibi olması ve bunu miras olarak bırakabilmesi sağlanacak, rüşvet ve iltimas kaldırılacak, kanun gücünün her gücün üstünde olduğu kabul edilecekti. Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti’nde anayasal düzenin başlangıç noktası olarak benimsenebilir. Bu fermanla Sultan Birinci Abdülmecit, kendi gücünün üzerinde bir güç olduğunu kabul ediyordu. Tanzimat ile siyasal rejimde büyük değişiklikler, Avrupa hukuk sistemine uyum sağlayacak köktenci önlemler, dini temellere dayalı hukuk sisteminin, laik temellere dayalı yeni bir yapılanmayı sağlayacak nitelikte bir hüviyet de görülmez. Bu fermanın ilanından sonra da, İslam hukuku ile o hukukun öngördüğü kurumlar, yeni kabul edilen Avrupa hukuk sistemi ile birlikte yürütülmeye çalışılmıştır. On dokuzuncu yüzyıl anayasaları kralların yetkilerini sınırlayan kurallar içerirler. Tanzimat Fermanı’nın en önemli noktalarından biri herkesin yasalar önünde eşitliği ilkesi olup Osmanlı Devleti’nde yasalar karşısında eşitliği getirerek Politik birliğin kurulmasını amaçlamaktaydı. Bu ilke 1856’da yayınlanan Islahat Fermanı’nda da vurgulanmaktaydı. 1876’da onaylanan Anayasada aşağıdaki ilke yer almıştır: “Osmanlı Devleti’nin bütün vatandaşları din ya da mezheplerine bakılmaksızın Osmanlı sayılırlar.” Yasalar önünde eşitlik ilkesinin Batı ülkelerindeki gelişmesi ve Osmanlı Devleti’nde uygulanması imparatorluk içinde yaşayan çeşitli etnik grupların Müslümanlarla her bakımdan eşit konuma gelmesini sağlayarak din ve Devlet işlerinin birbirlerinden ayrılması yolunda ilk adımı oluşturmuştur. Bu dönemde giderek artan sayıda kamu kurumlarının statülerinin İslam hukuku ilkelerinden uzaklaşarak medeni hukuk temellerine doğru kaydığı görülmektedir. Tanzimat Fermanı’nda yer alan ilkeler böylece modern Türkiye’nin anayasal rejiminin temellerini atmış ve laikliğin gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Tanzimat Fermanının Osmanlı’nın klasik siyasal yapısına getirdiği en önemli değişiklik Babıâli bürokratlarının yönetime egemen olması ve padişahtan daha fazla söze sahip olmaya başlamasıdır. Bu durum padişahın yetkisini çok fazla sınırlamamış olsa da bürokratik yapının ve güç dengelerinin değişmekte olduğunun bir habercisi olmuştur. Bu zamana kadar **ber’in patrimonyalizm diye nitelendirdiği, sultanın kişisel ve keyfi olan siyasal baskısını esas alan bir yönetim biçimine tabi olan Osmanlı İmparatorluğu, bu keyfiliği rasyonelliğe dönüştürmek için çabalayan bir bürokrat sınıfı ile modern bir devlet olma yolunda ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Gerçi devlet yöneticilerinin otoriter ve geleneksel despotik tavırlarını korumaları, uygulamaya çalıştıkları demokratik politikalarla çelişkiye düşüyordu ve bu demokratik yönetimi pratikte gerçekleştiremediler ama gerçekleştirmeyi amaçlamış olmaları en azından bürokrasinin zihniyetinin değişmekte olduğunun bir göstergesiydi. Demokrasinin esas amaç olmaktan çok imparatorluğun devamının sağlanması ve gayrı müslim unsurların imparatorluktan kopmasının engellenmesi için araç olması da Tanzimat bürokratlarının yaptıkları reformların siyasal modernleşmeyi hazırladığı gerçeğini değiştirmez. Kısaca, döneme egemen olan stratejik karar, sınırlı bir laikleşmeyi önererek şeriattan bağımsız karar alma alanını genişletmeye yönelmiştir. Ancak, yine de her yeni atılım, son aşamada dini bürokrasinin onayına sunulmak zorundaydı. Tanzimat Fermanı için diyebiliriz ki, düşüncelerde o an için olmasa bile, zamanla ülkenin sosyal ve siyasal durumunun ortaya koyduğu tehlikeyi anlayabilen bir grup çıkarmış, Tanzimat hareketleri ile birlikte meşrutiyet rejiminin kurulabilmesi ortamı hazırlanmıştır. Tanzimat’ın bir başka özelliği, Avrupa’da ortaya çıkan yeni düşüncelerin, XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı sınırları içine girmekle kalmayıp, merkezi otoriteyi de etkilemiş olmasıdır. Modern çağın temel siyasal örgütlenme ilkeleri, Asya’nın öteki bölgelerine ve Afrika’ya geçmeden önce, XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı devletinin sınırları içinde dolaşmaya başlayacak ve böylece, XX. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti binasının oturacağı temele ilk taş konmuş olacaktır. |
Tanzimat edebiyatını etkileyen sosyal, siyasal ve kültürel yapı nelerdir? tanzimat edebiyatını etkileyen sosyal siyasi ve kültürel yapı |
EDEBİYATI’NIN OLUŞUMUNA ZEMİN HAZIRLAYAN SOSYAL OLAYLAR *Deniz Serap YÖRÜKOĞLU (metin yazarı) *Aylin AHMET AHMED (araştırmalar) *Mustafa KAVAL (araştırmalar,kronoloji) *Nazım Oğuz TÜRÜDÜ (resimler) TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI 1860’da ilk özel Türk gazetesi olan “Tercüman-ı Ahval”in çıkışı ile başlayan, Batı Uygarlığı’nın etkisinde gelişen Türk Edebiyatı’nın ilk aşamasıdır. İsmini başladığı dönemin dönüm noktası olan “Tanzimat Fermanı”ndan almıştır. Tanzimat’la ortaya çıkan “orta sınıf”, kullandığı günlük konuşma diline çok yakın bir dili olan kendi edebiyatını yaratır ve onu toplumun hizmetine sunar. Bu yeni edebiyat beraberinde yeni görüşleri ve o güne kadar Türk Edebiyatı’nda görülmemiş olan yeni edebî türleri getirir, “yenileşme” olgusunu edebiyat yolu ile halka benimsetmeye, halkı eğitmeye çalışır. “Eski-Yeni” ikiliğinden kurtulamayarak hedefine tam olarak ulaşamamakla beraber bu edebiyat dönemi Türk Edebiyatı’nda yepyeni bir sayfa açmayı başarmıştır. Peki… Bu edebiyatın getirdiği yenilikler nereden gelmiştir? Bu edebiyata adını veren fermana neden ihtiyaç duyulmuştur? Hedefe ulaşmayı engelleyen bu “ikilik” neydi? Edebiyat’ın en büyük kaynağı beşeriyattır! Bu nedenle Tanzimat Edebiyatını anlamak için önce Tanzimat Dönemi’ndeki sosyal olguları ve yapılanları anlamak en akıllıca iştir! ☺ TANZİMAT DÖNEMİ Tanzimat Osmanlı Tarihi’nde, batılılaşma yolunda köklü değişimlerin yaşandığı dönemin adıdır. Kronolojik olarak bu dönem 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlar ve 1876’da, 1.Meşrutiyet’in ilanı ile son bulur. Osmanlı Devleti 18.yüzyılın başından beri duyduğu yenileşme gereksinimini Lâle Devri’nden başlayarak giriştiği çeşitli reformlarla karşılamaya çalışmıştır. Ancak bunlar ya Patrona Halil (1730) ya da Kabakçı Mustafa (1807) İsyanları gibi tepkilerle karşılaşmış ve sonuçta reformlardan beklenen yararlı gelişmeler gerçekleşememiştir. Öte yandan batının büyüyen gücü ve artan baskısı, üst üste uğranılan askerî yenilgiler, sürüp giden iç düzensizlik, devletin yönetim yapısındaki ve geleneksel Tımar (toprak işletme) sistemindeki bozulmalar, zanaat ve ticaret faaliyetlerindeki gerilemeler Osmanlı Devleti’ni ir kaosa sürüklemiş ve kapsamlı, köklü bir yenilik programının hazırlanıp uygulanmasına olanak bırakmamıştır. Tanzimat’ın ilk adımları II. Mahmud dönemindeki atılımlarla plânsız ve acil çözüm amaçlı da olsa atılmıştı ve bunlar Tanzimat’ın habercisi niteliğine sahip olmuşlardı. II. Mahmud’un vefatı üzerine, 1 Temmuz 1839’da oğlu Abdülmecid tahta geçtiğinde, II. Mahmud döneminde patlak veren Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın etki ve amaçları halen devam etmekteydi. *28 Temmuz 1808 II. Mahmud tahta geçer. *14 Haziran 1826 Yeniçeri ocağının sonu *1827 Tıphane-i Amire kurulur. *1831 İlk saray konservatuarları kurulur. *1 Kasım 1831 ilk gazete Takvim-i Vakayi *1834 Mekteb-i Harbiye kurulur. *1835-1845 arasında ilk halk konserleri Bu kaos ortamında halkın ve batılı devletlerin desteğini kazanmak isteyen Abdülmecid, onu reform yapmanın gerekliliğine inandırmak için yanına gelen Mustafa Reşid Paşa’ya güvenir ve bu konuda ona yetki verir. (Mustafa Reşid Paşa) *1832 Mısır Valisi M. Ali Paşa’nın isyanı *Mayıs 1833 Mısır İsyanı’nın Avrupalı devletleri rahatsız etmesi,M. Ali Paşa’nın uzlaşmaya zorlanması. *8 Temmuz 1833 Osmanlı Devleti’nin güvenliği için Rusya ile Hünkar İskelesi Ant. İmzalaması(Avrupa’nın hoşuna gitmez). *24 Haziran 1839 Osmanlı Devleti’nin Nizip’te mağlup olması. *1 Temmuz 1839 Osmanlı Donanması’nın Mısır’a kaçırılması,Abdülmecid’in tahta çıkışı *NOT:Bu kaos 24 Mayıs 1841’de İngiltere’nin yardımıyla çözümlenir. Mısır veraset sistemiyle M. Ali Paşa’ya bırakılır. BÜYÜK GÜN, 3 KASIM 1839 Mustafa Reşid Paşa, Tanzimat Fermanı’nı ya da diğer bir deyişle Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’nu ilân etmeden önce vasiyetnamesini bile yazmış ve o gün çoluk çocuğuyla helalleşerek fermanın okunacağı yere gitmiştir. Bu yer, Gülhane Köşkü’nün önüdür ve Gülhane parkı olarak da anılır. Sarayburnu’ndan Topkapı Sarayı’nın duvarlarına kadar uzanır. Tanzimat Fermanı, Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu adını bu alanın denize yakın tarafında bulan sıra sıra gül bahçelerinden almıştır. ☺ TANZİMAT FERMANI’NIN TAM METNİ “Benim Vezirim Herkesin bildiği gibi,devletimizin meydana çıkışının başlangıcından beri Kur’an yargılarına ve şeriat kanunlarına yetkin biçimde uyulduğundan,saltanatımızın kuvveti,durumu ve bütün tebaasının dirlik ve güvenliği son dereceye varmışken, yüz elli yıl var ki, birbirini kovalayan gaileler ve çeşitli sebeplerden dolayı ne şeriat ve ne de kanunlara uyulmak yüzünden eski kuvvet ve mâmurluk tam tersine zayıflık ve fakirliğe dönüşmüştür.Halbuki şer’î kanunlarla idare olunmayan memleketlerin pâyidar olamıyacağı belli bir şeydir. Cülûsumuzdan beri eserleri hayırlı düşüncelerimiz sadece meleketin imarı, halkın ve fakirlerin refâha kavuşturulması faydalı meselesine inhisar etmiştir.Memleketimizin coğrafî durumuna, münbit topraklarına ve halkın kaabiliyet ve istidadına göre lüzumlu şeylerin teşebbüs olunduğu takdirde, beş-on yıl içinde Allah’ın yardımıyla istenilen şeylerin hasıl olacağı belli olmakla beraber Allah’ın yardım ve inayetine itimat edip Peygamberimizin rûhani imdâdına dayanarak bundan sonra devletimizin ve memleketimizin iyi şekilde idaresi için bazı yeni kanunlar konulması lüzumlu ve önemli görülmüştür. Bu kanunların esas maddeleri de can emniyeti ile ırz, nâmus ve malın korunması, vergi tahini, lâzım olan askerin toplanış tarzı ve kullanılma süresi meselelerinden ibaret olup şöyle ki: Dünyada candan aziz bir şey olamdığından, bir insanın onu tehlikede gördükçe yaradılış itibariyle hiyanete eğilimli olamasa bile, can ve namusunu korumak için elbette bazı şeylere başvurmayı, bunun da memlekete zararlı olageldiği herkesçe kabul edilmiş olduğu gibi tam tersine can ve namusundan emin olduğu takdirde sadakat ve doğruluktan ayrılmayacağı ve işi gücü hemen devlet ve millete iyi hizmetten ibaret olacağı da belli ve meydandadır. Mal emniyetinin bulunmayışı halinde ise, herkes ne devlet ve ne de millete ısınmayıp, ne de memleketin imarına bakmayıp daima endişe ve ızdıraptan kurtulamayacağı gibi aksi takdirde, yani mal ve mülkü tam emniyet içinde olduğu halde hemen kendi işi ile ve geçim imkânlarını genişletmekle uğraşacağı ve kendisinde günden güne devlet ve millet gayreti ve vatan sevgisi artıp ona göre iyi harekete çalışacağı şüphe götürmez. Vergi tâyini meselesi ise, bir devlet memleketi korumak için elbette askere ve başka lüzumlu masraflara muhtaç bulunup, bu ise para ile idare olunacağına ve para da tebaanın vergisi ile hâsıl olacağına göre bunun da çaresine iyi bir şekilde bakmak çok önemli olup, gerçi ilk zamanlarda gelir sanılmış olan tekelden toplayış belâsından hamdolsun memleketimiz halkı bundan evvel kurtulmuşsa da, memleketi tahrip vasıtası olup hiçbir zaman faydalı sonuçlar vermeyen zararlı iltizam usulü hâlâ mevcud ve bu da bir memleketin siyasi ve mali işlerini bir adamın kendi bildiği gibi kullanmak üzere eline ve zorbalık ve kahredicilik pençesini teslim demek olup, o da zaten eğer bir kimse değilse hemen kendi çıkarına bakarak bütün işi gücü başkasına haksızlık ve zulümden ibaret olduğundan bundan sonra memleket halkından her ferdin malına ve kudretine göre uygun bir vergi tayin edilerek, kimseden fazla bir şey alınmaması ve devletimizin karada ve denizde askerî ve diğer masrafları da lâzım gelen kanunlarla sınırlandırılıp açıklanarak, bunun ona göre yapılması gereklidir. Asker meselesi de yukarıda anlatılan önemli maddelerden olup gerçi vatanın muhafazası için asker vermek ahalinin boynuna borç ise de şimdiye süre geldiği gibi bir memleketin mevcut nüfusu sayısına bakılmayarak kiminden tahammül derecesinden fazla ve kiminden noksan asker istemek hem düzensizliğe ve hem de pek faydalı şeyler olan ziraat ve ticaretin bozulmasına sebep olduğu gibi, askerliğe gelenlerin ömürlerinin sonuna kadar kullanılmaları da hem bıkkınlığa ve tahammülsüzlüğe, hem de neslin çoğalmamasına sebep olduğundan her memleketten gerektiğinde istenecek asker için bazı iyi usuller ve dört veya beş sene kullanıldıktan sonra bir değiştirme usulü konulması gerekir. Netice olarak bu nizamî kanunlar meydana konulmadıkça kuvvet ve mâmurluk, dirlik ve rahatlık elde edilmesi mümkün olmayıp, hepsinin esası bu anlatılan meselelerden ibaret olduğundan, bundan sonra suç işleyenlerin dâvalarını şer’î kanunlara göre açık olarak incelenip görülerek hüküm verilmedikçe, hiç kimsenin hakkında gizli ve açık idâm işlemi câiz olmamak ve hiç kimse tarafından başkasının ırz ve nâmusuna el uzatılmamak ve herkesin mal, mülküne tam serbestlikle sahip ve mutasarrıf olarak hiçbir taraftan müdahale edilmemek ve saltanatımızın tebaası olan Müslümanlar ve öbür milletler bu şahane musaademize istisnâsız mazhar olmak üzere can, ırz, nâmus ve mal meselelerinde şeriâtın hükmü gereğinden olarak memleketimizin bütün ahalisine tarafımızdan tam garanti verilmiş ve öbür hususlara da oy birliği ile karar verilmesi lâzım gelmiş olduğundan, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye üyeleri gereği derecesinde çoğaltılıp ve devletimizin vükelâ ve ricali de tayin olunacak bazı günlerde toplanarak ve hepsi düşünce ve mütalâalarını hiç çekinmeden serbestçe söyliyerek, bu mal ve emniyeti ve vergi hususlarına dair lâzım gelen kanunlar bir taraftan kararlaştırılıp askeri Tanzimat meselesi de Serasker Kapısı Donanma Meclisinde konuşulup her kanun kararlaştırıldıkça, her şeyin Allah’a ait olduğu nisbette, işlerde esas tutulmak üzere Hatt-ı Hümâyûnumuzla tastik olunmak için tarafımıza arzolunsun. Bu şeri’ate uygun kanunlar yalnız din ve devleti, memleket ve milleti canlandırmak için konulacağından, tarafımızdan bunlara aykırı davranış vâki olmayacağına ahd ve misâk olunup Hırka-i Şerif odasında bütün yüksek memurlar vükelâ hazır oldukları halde Allah’a yemin edilerek ulemâ ve vezirlerden ve neticede her kim olursa olsun şer’i kanunlara aykırı hareket edenlerin sabit olan kabahatlerine göre cezalarının lâyık oldukları şekilde ve hiç bir rütbeye, hatır ve gönüle bakılmadan yerine getirilmesi için özel bir ceza kanunu da düzenlensin. Bütün memurların şimdiki halde yeter derecede maaşları bulunup eğer henüz bulunmayanları varsa onlar da yoluna konulacağından,şer’an menfür olup memleketin harap olmasının en büyük sebebi olan tek çirkin rüşvet işinin bundan sonra vukua gelmemesinin de kuvvetli bir kanunla tekit edilmesine bakılısın. Bu anlatılan şeyler eski usulü baştan başa değiştirmek ve yenilemek olacağından şahâne irademiz İstanbul ve bütün memleketimiz ahalisine ilân edilip duyurulacağı gibi dost devletlerin de bu usule inşallah şahit olmaları için İstanbul’da oturan bütün elçilere de resmen bildirilsin. Hemen Ulu Tanrı’mız hepimizi muvaffak buyursun ve bu konulan kanunlara aykırı hareket edenler Ulu Tanrı’nın lânetine uğrasınlar ve edebiyen kurtuluş bulmasınlar, âmin.” Ferman biçimsel olarak geleneksel padişah fermanlarından farksızdı, fakat içerik olarak pek çok yeniliğe sahipti. Bu yeniliklerin en önemlisi ilk defa bir padişahın yetkilerini sınırlıyor ve yargının üstünlüğünü tanıyor olmasıydı. Doğu’ya Batı’yı getirme çabası olarak da nitelendirebileceğimiz Tanzimat Fermanı’nın ana ilkeleri şöyle özetlenebilir: 1.Mahkemeler açık olarak yapılmalıdır, bunun sonucunda da mahkeme kararı olmadan hiç kimsenin özgürlüğüne dokunulamayacağı gibi, herhangi bir cezanın uygulanması da mümkün olmayacaktır. Mahkeme edilmeden kimse idam edilmeyecek, zehirleme yöntemi tamamen kaldırılacaktır. 2.Hiç kimsenin canına, malına ve namusuna dokunulmasına mezhep farkı gözetmeksizin izin verilmeyecek ve buna devlet tarafından tam bir güvenlik garantisi verilecektir. 3.Hristiyan ve Müslüman vatandaşlar arasında mutlak bir hukuksak eşitlik sağlanacaktır. 4.Ulema ve vezirler suç işledikleri takdirde rütbe ve sıfatları göz önüne alınmayarak ceza kanunları hükümlerince yargılanacaklardır. 5.II. Mahmud döneminde kurulmuş olan Meclis-i Vâlâyi Ahkâm-ı Adliye’nin üyeleri çoğaltılacak ve devlet büyükleri ve yüksek memurlar da belli zamanlarda toplanarak kanunlar ve ayrıca bir ceza kanunu hazırlayacaklardır. 6.Hiç kimseden kanunsuzca vergi alınmayacak ve vergiler belirlenirken gelir miktarları göz önünde tutulacaktır. 7.Bir maaşı olmayan memurlara maaşlar bağlanacaktır. 8.Süresiz ve keyfî askerlik usulü kaldırılarak yerine herkesi kapsayan bir yönetim uygulanacaktır. Askerlik hizmeti için belli bir süre ve bir yerin nüfusu oranında yükümlülükler konulacaktır. 9.Rüşvet kesin olarak kalkacak ve buna cesaret edenler şiddetle cezalandırılacaktır. 10.Devlet işleri hakkında yapılacak toplantılarda, katılımcılar fikirlerini özgürce ve çekinmeden söyleyebileceklerdir. Hükümdar, bizzat kendisi bu kurallara uymayı ve bunlara aykırı davranmamayı kabul ettiği gibi, bilginler ve devlet büyükleri de bu konuda yemin edeceklerdir. TANZİMAT FERMANI’NIN B UYGULAMA AŞAMALARI İlân etmeden önce Mustafa Reşid Paşa’ya vasiyetname bile yazdıran Tanzimat Fermanı’nın uygulanma aşaması pek kolay olmamıştır. Zaman zaman duraklamalara ve verilen çeşitli ödünlere karşın yenilikler bakımından oldukça ilerleme kaydedilmiştir. Yenilik yapılan çeşitli alanlar ve en önemli yenilikler şunlardır: A-Hukuksal Alandaki Yenilikler *1840’da İlk Ceza Yasası çıkarılır ve ilk ticaret mahkemesi açılır. *1847’de toprak mülkiyeti ve kullanımıyla ilgili ilk yasa çıkarılır. *Yargı örgütünde büyük yenilik ve değişiklikler yapılır. *1868’de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şurâ-yı Devlet (bugünkü Yargıtay ve Danıştay’ın temelleri) kurulur. B-Yönetim Alanındaki Yenilikler *II. Mahmud’un kurmuş olduğu bakanlıklara (Evkaf, Dahiliye, Hariciye, Maliye) yenileri eklenmiştir (Ticaret ve Ziraat, Maarif, Adliye, Bahriye, Harbiye). *Yerel Meclisler kurulmuştur *Taşra yönetimi Vilayet (İl), Sancak, Kaza (İlçe), Nahiye (Bucak) ve Köy olarak örgütlenmiştir. *1854’te İstanbulda, İlk kez Belediye Örgütü Kurulmuştur. C-Askerlik Alanındaki Yenilikler *1843’te yeni ordu kurulmuştur. *1848’de yeni askerlik düzeni uygulanmaya başlanmıştır. D-Eğitim Alanındaki Yenilikler *Tanzimat’ı uygulayacak yeni bir insan tipinin oluşturulmasına çalışılmıştır. *1845’te Rüşdiyeler(Orta Okul) Darü’l-Fünun’a öğrenci yetiştiren orta dereceli okullar olarak kabul edilmiştir. *1850’de Darü’l-Maarif öğrenime başlar. *1851’de akademik karakterde ilk ilmî dernek olan Encümeni Dâniş açılmıştır. *1857’de Paris’te Mekteb-i Osmanî adında bir okul acılmıştır. *1858’de Kız Rüşdiye Mektebleri(Orta Okul) acılmıştır. *1863’te Darü’l-Fünun’da halka açık serbest konferans şeklinde derslere başlanmıştır. *1864-1876 yılları arasında Paris’e öğrenci yollanmıştır(Tanzimat Edebiyatı’nı oluşturan şair ve yazarların Batı’dan etkilenmelerini sağlamıştır). *1868’de Mekteb-i Sultanî(bugünkü Galatasaray Lisesi) açılmıştır. *1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi(Millî Eğitim Tüzüğü) ile ilk ve orta öğretim düzenlenmiştir. *1870’te Darü’l-Fünun-ı Osmanî açılmıştır, Darü’l-Muallimat açılmıştır. *1872’de Darü’l-Maarif İdadisi(lisesi) kurulmuştur. *1874’te Darü’l-Fünun-ı Sultanî(Hukuk, Mülkiye, Edebiyat fakültelerinden oluşur) açılır. E-Ekonomi Alanındaki Yenilikler *Bu alanda büyük atılımlar gerçekleşememiştir. Dış baskılar nedeniyle çağdaş bir ekonomik yapı oluşturma yolunda ilerlemeler kaydedildi ancak ülke yarı sömürga durumuna düştü. *Ferman ile sözü verilen adil vergi düzenini kurmak adına 1839’da iltizam usulü kaldırıldı, ancak yeni düzenin sağlanamaması nedeniyle 1841-1870 yılları arasında iltizam usulü yeniden getirildi. *1838’de İngiliz tüccarlarına geniş ayrıcalıklar veren “Baltalimanı Ticaret Antlaşması” başta olmak üzere Avrupa ülkeleriyle çeşitli ticarî antlaşmaların imzalanması ülkeyi yabancı sanayi ürünleri için açık pazar durumuna getirmiştir. *1854’te ilk kez dış borç alınmıştır, Avrupa ülkelerine borçlanma dönemi başlamıştır. (bu durum 1881’de Osmanlı Devleti’nin tüm kaynaklarını Avrupa ülkelerinin denetimine bırakan Düyun-ı Umumiye’nin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. |
Tanzimat dönemi siyasi yapı hakkında bilgi veriniz? ARKADAŞLAR ÇOK ÖNEMLİ TANZİMAT DÖNEMİNDEKİ SİYASİ YAPI ACİL KISA OLURSA İYİ OLUR LÜTFEN |
Tanzimat döneminde gerçekleşen sosyal değişiklikler nelerdir? sosyal haytta meydana gelen değşmeler,olaylar ve toplumun genel yapısı |
bunlar dogru dimi? |
tanzimat döneminin sosyal ve siyasi olaylari |
Tanzimat döneminde sosyal, siyasi şartlar nelerdir? TANZİMAT DÖNEMİ SOSYAL VE SİYASİ ŞARTLAR NELERDİR? ÇOK ACİİİLLLL |
tanzimat dönemiyle birlikte siyasi alanda , sosyal hayatta,düşünce hayatnda ne gibi yenilikler olmustur?bu yenilikler hangi padişahlar tarafından yapılmıstır ve toplumun genel yapısı nedir? COK ACİL LÜTFEN |
Saat: 01:41 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık