MsXLabs
Sayfa 1 / 3

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   İslam dininde matematikçilerin matematiğe katkıları nedir? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/223203-islam-dininde-matematikcilerin-matematige-katkilari-nedir.html)

Ziyaretçi 2 Ocak 2009 15:21

matematikcilerin matematığe karsı konuları


Keten Prenses 3 Ocak 2009 02:24

müslüman matematikçiler

müslüman matematikçiler hakkındaki yazılar:



Ömer Hayyâm ve Bilim



http://www.hafif.org/imaj/chattagush/khayam.jpg
Ömer Hayyâm
Ömer Hayyam denince akla önce rubaileri gelse de ben Ömer Hayyam’ın meşhur edebi yönünden değil de matematikteki ve astronomideki başarılarından söz edeceğim.
Ömer Hayyam, “Binom açılımı” olarak bilinen formülün katsayılarının kolayca elde edilmesine yarayan Pascal Üçgeni’ni Pascal'dan önce keşfedenler arasındadır. Pascal ise Ömer Hayyam’dan yaklaşık 400 yıl sonra aynı üçgen ile karşımıza çıkar. Zaten bu üçgeni “Hayyam Üçgeni” adıyla ananlar da yok değil.

http://www.hafif.org/imaj/chattagush/hayyam-ucgeni.png
hayyam veya paskal üçgeni


Keten Prenses 3 Ocak 2009 02:28

Bu konuda ki ilk matematikçimiz;

ALİ KUŞCU
Türk-İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri'nde, astronominin önde gelen bilgini sayılır. "Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır." Öyle ki; müsteşrik W .Barlhold, Ali Kuşcu'yu "On Beşinci Yüzyıl Batlamyos'u" olarak adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey'in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet'tir. Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir. Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul'da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çelebi'nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu'ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır.
Uluğ Bey'in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant'ta ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matematiğe geniş ilgi duymuştur. Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu'in al-Din el-Kaşi'den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid'in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi'nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu'yu görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc'inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi'nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han'a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu'nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur.
Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu'yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz.

ESERLERİ:
Ali Kuşcu'nun özellikle, matematik ve astronomi ile ilgili eserleri, gerçek ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu eserlerinin adları şunlardır;
Risale-i fi'l Hey'e (Astronomi Risalesi)
Risale-i fi'l Fehiye (Fetih Risalesi)
Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)
Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder)
Tecrid'ül Kelam (Sözün Tecridi)
Risale-i Adudiye
Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım)
Vaaz
İstiarad


HARİZMİ (780-850)
Harizmi kentinde doğan Harizmi, bugünkü cebir ve trigonometrinin kurucusu sayılır. Avrupa'lıların en çok yararlandığı bir matematikçidir. Çalışmalarını bir süre Bağdat'ta sürdürdükten sonra Afganistan'a, oradan da Hindistan'a geçti. Hint'li bilginlerle tanıştı ve Hindistan cebiri ile ilgilendi.. 830 yılında, çalışmalarını daha önce çalıştığı Halife Me'mun'un kitaplığında sürdürdü. Cebir üzerinde çok sayıda eser verdi. Bunların birçoğu Latince'ye çevrilmiştir. Descartes'e kadar batı bilim dünyasında egemen olan Harizmi ve Harizmi cebiriydi. Bu nedenle Harizmi dünya çapında bir matematikçidir. Batılı kaynaklar da bunu böyle yazmaktadır. En önemli eseri, "Cebir ve Mukayese Hesabı" dır. Deneyler, enlem ve boylam kitapları vardır. Ayrıca bir de gökyüzü atlası vardır. Hindistan matematiğini dünya ya tanıtan yine Harizmi'dir

GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ (1730-1790)

1730 yılında Aydın'ın Saruhan Sancağının Kırkağaç kazasının Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail'dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır.
Gelenbevi'nin ataları, Gelenbe kasabasında müftü, müderris olarak ilim ve irfan yaymış olmalarına karşın, Gelenbevi'nin babası olan Mahmut Efendi'nin ölümü üzerine annesinin elinde öksüz kalan zavallı çocuk okumaya başlayamamıştı. Bir gün arkadaşlarıyla sokakta ceviz oyunu oynarken, babasının yakın dostlarından biri bu durumu görmüş. "Yazık sana! Baban ve deden ilim adamları olsun da, sen böyle sokaklarda başı boş oyun oyna" demiştir. Gelenbevi bu sözden çok alınmış ve mahcup olarak oyunu bırakmıştır. Bu söz üzerine de öğrenime başlamıştır.
Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul'a gelmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlandı ve matematiğini oldukça ilerletti. Müderrislik sınavına girerek kazandı ve otuz üç yaşında müderris oldu. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verdi.
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit Paşa ve Kaptanı Derya Cezayirli Hasan Paşa'nın istekleri üzerine, Kasımpaşa'da açılan Bahriye Mühendislik Okuluna altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönüyle bir rahatlık getirdi. Fakat, hocası Müftüzade Mehmet Efendi ile Palabıyık Mehmet Efendi bu atamadan biraz hoşnut olmamışlarsa da, sonradan Reis Efendi bu problemi ve aralarındaki çekememezliği zararsız bir biçimde çözmüştür. Gerek Palabıyık ve gerekse hocası Mehmet Efendi hiç bir eser bırakmadıklarından, onların bugün sadece adları kalmıştır.
Bazı silahların hedefe vurmaması, padişah III. Selim'i kızdırmış ve Gelenbevi'yi huzura çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Hedefe olan uzaklığı tahmin ederek gerekli düzeltmeleri yapmış ve topların hedefe vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi'nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah tarafından ödüllendirilmiştir.
Gelenbevi'nin bu başarısını kıskanan Hamdizade Mustafa Efendi, bir yolunu bulup bir işten dolayı Gelenbevi'nin kendisine ağır bir ceza vermiştir. Bu cezanın etkisi ile zavallı Gelenbevi' ye felç gelmiştir. Gelenbevi'ye verilen bu ceza da haksızdı. Okuldan uzakta olması bir görev nedeniyleydi. Fakat, kıskançlığın ne kadar kötü bir duygu ve düşünce olduğu bu örnekle de görülmektedir. Bir ilim adamını felce kadar götürebilecektir. Bu felçten kurtulamayan zavallı Gelenbevi, 1790 yılında ölmüştür.
Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye'ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendidir. Onu felç edenlerinse hiç bir eseri yoktur.


Keten Prenses 3 Ocak 2009 02:29

ULUĞ BEY (1393-1449)

Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Fakat o, daha çok Uluğ Bey adı ile ünlü olmuştur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semirkent'te bulunuyordu. Semirkent ve Maveraülnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semirkent'te bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semirkent'e çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşit'e vermiştir. Cemşit, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. Zeyç Kürkani bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür


dora 29 Mart 2009 17:20

çok güzel sağolun


Misafir 17 Kasım 2009 22:12

islam da matamatiğin yeri varmıdır?


Misafir 17 Kasım 2009 22:23

islamda matamatiğin yeri varmıdır
 
islamda matamatiğin yeri varmıdır


Misafir 6 Mart 2010 16:11

daha ayrıntılı bilgiler verseniz benim işim bitti..........................


nötrino 6 Mart 2010 16:53

Alıntı:

islam da matamatiğin yeri varmıdır?
Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1570496)
islamda matamatiğin yeri varmıdır

İslam dini, her zaman ilmi teşvik etmiştir Kuranda ilmin önemine dair bir çok ayet ve Peygamberimizin(s.a.v) özellikle üzerinde durduğu ilim ve ilim yapmanın önemiyle ilgili de bir çok hadis bulunmaktadır İslamda tüm ilimlerin ayrı ayrı ele alınıp değerlendirildiği ve ilme büyük bir önemin verildiği, Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin ilme verilen önemi yazılarında belirtmesiyle daha iyi anlaşılır Bediüzzaman Said Nursi'nin üniversite projesi;Sultan Abdulhamid'e verdiği dilekçe, kendisinin memleketteki bazı meselelerle ve özellikle de eğitimle yakından ilgilendiğini göstermesi açısından önemlidir. Söz konusu dilekçede Van,Siirt ve Bitlis gibi illerde açılacak okullarda devlet tarafından masrafları karşılanmak suretiyle öğrencilere eğitim verilmesini talep ediyor ve bu okullarda dini ilimlerle birlikte müsbet ilimlerin okutulmasını teklif ediyordu. (Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman Said Nursi Yeni Asya yayınları 4. baskı istanbul 1976 sayfa: 64)

Bediüzzaman'ın risalelerinde geçen;''Vicdan’ın ziyası (ışığı),ulum-i diniyedir (din bilgileridir). Aklın nuru (ışığı), funun-u medeniyedir (medeni ilimlerdir). İkisinin imtizacıyla (birleşmesiyle) hakikat (gerçek) tecelli eder (ortaya çıkar). O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit (ayrıldıklarında), birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder (doğar).'' (Külliyat Münazarat 2,1956) ifadesi aynı zamanda onun ilim hakkındaki düşüncelerini ve ilme verdiği önemi yansıtır.




Misafir 14 Mart 2010 14:35

diğeralimleridegönderin



Saat: 10:41
Sayfa 1 / 3

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık