MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat ww (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-ww/)
-   -   James Joyce (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-ww/25089-james-joyce.html)

KisukE UraharA 13 Nisan 2007 09:52

James Joyce
 
1 ek

James Joyce, (Auguştine Aloysius)


(d. 2Şubat 1882, Dublin, İrlanda - ö. 13 Ocak 1941, Zürich, İsviçre),
İrlandalı romancı.

Ulysses (1922) ve Finnegans Wake (1939) gibi romanlarındaki deneysel dil kullanımı ve yeni anlatım teknikleriyle önem kazanmıştır. 1904’te İrlanda'dan ayrılan Joyce, yaşamının geri kalan bölümünü Trieste, Paris ve Zürich’de geçirmiştir.
Alıntıdaki Ek 61691

Gençliği ve ilk yapıtları.


Joyce, 10 kardeşin en büyüğüydü. Altı yaşındayken “İrlanda’nın Eton’ı” diye anılan yatılı Cizvit okulu Clongowes Wood College’a gönderildi. Ama sürekli içen, işlerini ihmal eden ve borca giren babasının mali durumu kötüleşince aile yoksul düştü. Çocuklar giderek artan bir yoksulluk içinde büyüdüler; alacaklıların ziyaretlerine, ev eşyalarının sürekli rehine verilmesine, kira ve faturaları ödemeden bir evden öbürüne taşınmaya zamanla alıştılar. Joyce, 1891’de yaz tatilinden sonra Clongowes’a geri dönmedi. İleride adını hiç anmayacağı bir Hıristiyan Kardeşler okuluna gittiği birkaç ay dışında, sonraki iki yılı annesinin yardımıyla kendi kendini eğiterek geçirdi. Nisan 1893’te, erkek kardeşi Stanislaus ile birlikte Dublin’deki Cizvit okulu Belvedere College’a ücretsiz olarak kabul edildi. Derslerinde oldukça başarılıydı. Katolikliğe olan inancını o yıllarda yitirdiği sanılmaktadır.

Daha sonra Joyce, Dublin’deki University College’a girdi. 1879’da çıkarılan Kraliyet Üniversite Yasası’yla etkileri sınırlandırılmış da olsa, bu okulda hâlâ Cizvit rahipler ders veriyordu. Joyce orada ilahiyat ve felsefe yerine dil öğrenimi gördü. Okul dışı etkinliklere ve kitap okumaya zaman ayırdı, özellikle de Cizvitlerce kabul görmeyen kitapları okudu. Ayrıca okulun Edebiyat ve Tarih Derneği’nde aktif olarak çalıştı. Henrik Ibsen’e büyük hayranlık duyuyordu. Oyunlarını aslından okumak için Dan-Norveç dilini öğrendi. Ibsen’in Naar vi dode vaagner (Biz Ölüler Uyanınca) adlı oyunu üzerine yazdığı “Ibsen’s New Drama” (Ibsen’in Yeni Tiyatrosu) adlı denemesi, 1899’da 18. yaşgününden hemen sonra, Londra’da çıkan Fortnightly Review’ da yayımlandı. Genç yaşta kazandığı bu başarı, Joyce’un yazar olma isteğini daha da artırdı; ayrıca ailesinin, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin yazar olabileceğine inanmalannı sağladı. Ekim 1901’de İrlanda Edebiyat Tiyatrosu’nu (sonradan Abbey Tiyatrosu, Dublin) halkın beğeni düzeyine inmekle eleştiren “The Day of Rabblement” (Ayaktakımınm Günü) adlı bir deneme yazdı. Joyce daha önce bu tiyatroyu desteklemiş, William Butler Yeats’in The Countess Kathleen (1892; Kontes Kathleen) adlı yapıtını “heretiklik”i savunduğu gerekçesiyle protesto eden öğrencilere katılmayı reddetmişti.

Joyce bu dönemde sefih bir yaşam sürüyor, bir yandan da bitirme sınavlarını verebilecek kadar ders çalışıyordu. Latince sınavlarını iyi dereceyle vererek 31 Ekim 1902’de üniversiteden mezun oldu. Yazarlığını geliştirmek için çalışmayı da ihmal etmedi. Bir yandan şiirler, bir yandan da “epifanyalar” olarak adlandırdığı kısa düzyazı metinler kaleme aldı. Epifanya (ya da epifani) terimi, Eski Yunan’da tanrıların ilahi özelliklerini ölümlülere göstermesi anlamına geliyordu. Joyce bu sözcüğü, bir kişi ya da nesneyle ilgili asıl gerçeğin birdenbire ortaya çıktığı anlan dile getirmek için kullandı. Deneysel “epifanyalar”ı sayesinde gözlemlerini aynntılı olarak ve özlü bir üslupla yazıya geçirebildi.

Joyce edebiyatla uğraşırken, bir yandan da geçimini sağlamak için hekim olmaya karar verdi. Ama Dublin’de birkaç derse girdikten sonra, borç para alarak Paris’e gitti. Orada okul ücretlerinin peşin ödendiğini ve Dublin’de almış olduğu derslerin yetersiz olduğunu öğrenince, tatil yapmak üzere Dublin’e geri döndü. Paris’e yeniden gittiğinde, tıp okumaktan vazgeçerek kitap eleştirileri yazmaya başladı. Annesinin mali desteğinin yanı sıra, bu yazılardan aldığı ve İngilizce dersleri vererek kazandığı para sayesinde edebiyat çalışmalarını Sainte-Genevieve Kütüphanesinde sürdürdü. Aristoteles, Aquino’lu Tommaso ve Gustave Flaubert’in düşüncelerinden yola çıkarak bir estetik kuramı geliştirmeye çalıştı.

Joyce, annesi ölmek üzere olduğu için Nisan 1903’te Dublin’e döndü. Öğretmenlik gibi çeşitli işler yaptı. Günümüzde İrlanda Joyce Müzesi olan Sandycove’daki Martello Burcu’nda ve birçok başka evde oturdu. Bu arada, kendi yaşamındaki olaylarla ilgili uzun doğalcı romanı Stepken Hero'ya başladı. 1904’te George Russell, Joyce’a The Irish Homestead adlı çiftçi dergisinde yayımlanmak üzere İrlanda’yla ilgili öyküler ısmarladı. Joyce, Russell’ın önerisini kabul ederek Dubliners'da (1914; Dublinliler, 1987, 1990) toplanan öykülerini yazdı. “The Sisters” (“Kızkardeşler”), “Eveline” ve “After the Race” (“Yarıştan Sonra”) adlı öyküleri Stephan Daedalus takma adıyla yayımlandıktan sonra, yayımcısı Joyce’un öykülerinin derginin okurları için uygun olmadığına karar verdi. Bu sırada Joyce, Nora Barnacle adlı bir kıza âşık oldu. Evlenmeye karşıydı; sonunda Nora’yı kendisiyle birlikte İrlanda’dan ayrılmaya ikna etti.

Trieste dönemi.


Joyce ve Nora Ekim 1904’te Dublin’den ayrıldılar. Joyce Avusturya-Macaristan’da, Pula’daki Berlitz Okulu’nda iş buldu. Boş zamanlarında da romanı ve öyküleri üzerinde çahştı. 1905’te Trieste’ye taşındılar, Joyce’un erkek kardeşi Stanislaus da onlara katıldı. Bu arada, iki çocukları oldu. Joyce 1906-07 arasında sekiz ay Roma’da bir bankada çalıştı; oradaki ortamdan hiç hoşlanmadı. Roma’yla karşılaştırdığında, İrlanda’yı daha çok sevmeye başlamıştı. Stanislaus’a yazdığı bir mektupta, öykülerinde İrlandalIların konukseverliğine yeterince önem vermemiş olduğunu ve “The Dead” (“Ölüler”) adlı yeni bir öyküye başlamak istediğini yazdı. Gene bu mektupta, önceki öykülerini Dublin’deki felç olmuş yaşamı anlatmak için yazdığını belirtiyordu. Ama bu öyküler, Joyce’un her sözcüğü ve her ayrıntıyı önemli kılma yeteneğinden kaynaklanan bir canlılığı yansıtır.

Avrupa edebiyatı üzerine yaptığı incelemeler, Joyce’un simgecilere ve gerçekçilere ilgi duymasını sağlamıştı. Yapıtlarında, bu iki karşıt akımın etkilerini kaynaştırmaya başladı. Stepken Hero'da sanatsal denetim ve biçimin eksik olduğuna karar vererek, kitabı “beş bölümlük bir yapıt” olarak yeniden yazdı ve romanda merkezî bir rol oynayan baş karaktere dikkat çekmek amacıyla yapıta A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, 1966, 1989) başlığını koydu.
Dublinliler'i yayımlatmak ve bir sinemalar zinciri oluşturmak amacıyla 1909’da iki kez İrlanda’ya gitti. Ama her iki girişimi de sonuçsuz kaldı. Eski bir arkadaşının 1904 yazında Nora’yla ilişki kurduğunu söylemesi, Joyce’u çok sarstı. Joyce bu olaya duyduğu tepkileri, bugün Cornell Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bir dizi mektupta dile getirmiştir. Bu mektupların yalnızca daha yumuşak bir üslupla yazılmış bölümleri Letters of James Joyce'a (James Joyce'un Mektupları, 1983 Sanatçının Mektupları, 1991) alınmıştır. Bu derleme aynca, erotik edebiyatın en ilginç örneklerinden bazılarını da içerir.

Zürich dönemi.


1915’te İtalya’mn I. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine Joyce ve ailesi Zürich’e gittiler. Stanislaus ise çıkış izni alamadı. Joyce orada özel İngilizce dersleri vermeye ve bir öykü olarak tasarladığı Ulysses’in ilk bölümleri üzerinde çalışmaya başladı. Ama büyük bir maddi sıkıntı içindeydi. Önce Kraliyet Edebiyat Fonu’ndan, daha sonra da Edith Rockefeller McCormick’ten ve The Egoist dergisinin yayın yönetmeni Harriet Shaw Weaver’dan para yardımı gördü. Weaver’ın cömertliği kısmen Joyce’un yapıtlarına duyduğu hayranlıktan, kısmen de onun yoksulluğuna ve yaşamı boyunca süren göz hastalığına üzülmesinden kaynaklanıyordu. Joyce Şubat 1917’den 1930’a değin glokom, katarakt ve iris iltihabı yüzünden 25 ameliyat geçirdi, kısa sürelerle görme yetisini tümüyle yitirdiği de oldu. Buna karşın çalışmayı sürdürdü; hatta yapıtlarının en neşeli bölümlerini sağlığının en kötü olduğu dönemlerde yazdığı söylenebilir.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'ni basacak bir yayınevi bulamayınca, Weaver bu işi kendisi üstlenerek ABD’de kitabın formalarını hazırlattı. Kitabın B.W. Huebsch tarafından yapılan ABD basımı, 29 Aralık 1916’da İngiltere’de yapılan English Egoist Press basımından önce yayımlandı. Romanın ilgi görmesi üzerine ABD’ de çıkan Little Review dergisi Mart 1918’de Ulysses'den bölümler yayımlamaya başladı ve yapıtın Aralık 1920’de yasaklanmasına değin yayımını sürdürdü.

Paris dönemi.


Joyce, I. Dünya Savaşı’ndan sonra birkaç aylığına Trieste’ye döndü. Temmuz 1920’de de Ezra Pound’un daveti üzerine Paris’e gitti. Ulysses “Shakespeare & Co.” adlı kitabevinin sahibesi Sylvia Beach tarafından 2 Şubat 1922’de Paris’te yayımlandı. Sansür gördüğü için daha önce adından söz ettiren kitap, yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi gördü. Fransız eleştirmen Valery Larbaud, Joyce’un isteği üzerine Ulysses'in planı hakkında daha kitap yayımlanmadan bir konuşma yapmış, kitabın Homeros’un Odysseia destanıyla arasındaki simgesel koşutluğa dikkat çekerek şunları söylemişti: “Her bölüm belirli bir sanat ya da bilimle ilgilidir, belirli bir simge içerir, insan vücudunun belirli bir organını temsil eder, belirli bir renge ve tekniğe sahiptir ve belirli bir zamanda geçer”. Aslında Joyce bu planı hiçbir zaman uygulamadı, hatta kitabı bölüm başlıklarını değiştirerek yayımladı. Larbaud’nun sözünü ettiği plan, okurlardan çok, kitabı yazdığı sırada Joyce’a yardımcı olmuş olabilir.

Ulysses'de özellikle de çok övgü toplayan “Oxen of the Sun” (Güneşin Öküzü) bölümünde (II, 11) anlatım teknikleri çok belirgindir. Bu bölümde dil, ceninin ana rahminde büyümesini simgeleyecek biçimde, Anglosakson döneminden günümüze İngiliz düzyazısının gelişimini yansıtır. Bir gazete bürosunda geçen “Aeolus” bölümündeyse (II, 4) retorik sanatı yapıtın simgesel düzeylerinden biri olarak kullanılmış, bu sayede belirli bir anlatım yoğunluğu ve derinliği sağlanmıştır. Joyce bu bölümde retoriğe özgü çok sayıda mecaza yer vermiş, dilsel düzeyde rüzgârlarla ilgili çeşitli göndermeler kullanmış ve son derece canlı bir düzyazı dokusu elde etmiştir. Yatağında uzanan Molly Bloom’un bilinç akışını yansıtan ünlü son bölüm ise, etkisini daha çok noktalama işareti kullanılmadan yazılmış sekiz uzun paragrafa borçludur. Ama kitabın gerçek gücünün, karakter tasvirlerinin derinliğinde ve mizah gücünde yattığı söylenebilir.

Joyce, Paris’te kaldığı sürede Finnegans Wake üzerinde çalıştı. Mayıs 1939’da tümü kitap halinde yayımlanana değin romanın başlığını gizledi ve kitap “Work in Progress” (Üzerinde Çalışılan Yapıt) adıyla bilindi. Bu arada Joyce’un gözlerindeki rahatsızlıklar sürüyordu. Kızının ruh sağlığının bozulması da onun için büyük bir endişe kaynağı olmuştu. Kızının ruhsal durumunun iyice kötüleşmesi üzerine, Joyce onu Paris yakınlarındaki bir akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldı. 1931’de, evlilik konusundaki bütün tereddütlerine karşın, kızının isteği üzerine Londra’da Nora ile evlendi.

Bu arada, yeni kitabı üzerinde çalışmayı sürdürüyor, birçok bölümü içine sinene değin defalarca yeniden yazıyordu. Her sözcüğü, hatta her harfi büyük bir titizlikle yeniden gözden geçiriyordu. Joyce, romanlarında genellikle basit bir öyküden yola çıkıyordu. Örneğin Finnegans Wake, Dublin yakınlarındaki Chapelizod’da yaşayan bir meyhaneci, karısı ve üç çocuğunun öyküsü üzerine kuruludur; ama Bay Humphrey Chimpden Earwicker, Bayan Anna Livia Plurabelle, Shem, Shaun ve Isabel aynı zamanda bütün insanlığın düşlediği aile arketipini temsil eder. Joyce kitabında 18. yüzyıl İtalyan düşünürü Giambattista Vico’nun döngüsel tarih kuramını temel almıştı. Bu kuramı kanıtlamak amacıyla, kitap son sayfada yanda bırakılmış bir cümlenin sonuyla başlar. Düş içinde binlerce düşe yer verilir, çeşitli diller iç içe geçirilir.

Örneğin, Anna Livia’nın saçları Lehçe wJosy (saç) ve İngilizcede aynı anlama gelen hair sözcüklerinin yan yana getirilmesiyle oluşturulan wlosyhair sözcüğüyle anlatılır; gene aynı kitapta geçen a bad of wind tamlaması, Farsça bâd (rüzgâr) ve İngilizcede aynı anlama gelen wind sözcüklerinden oluşur. Aynca kitapta, birçok edebi ve tarihsel kişiliğe yer verilir. Bir başka düzeyde ele alındığında ise, romanın asıl kahramanları Dublin kenti ve sayfalar boyu okuru büyülercesine akan Liffey Irmağıdır. Aynca bütün roman boyunca, şaka yapan, eleştirmenleri alaya alan, kendi kuramlarını savunan, babasını anımsayan ya da keyfine bakan bir yazarın varlığı hissedilir.

Fransa’nın II. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra (1940) Joyce ailesiyle birlikte Zürich’e döndü ve orada öldü. Öldüğünde,
son kitabının ilgi görmemesi yüzünden düş kırıklığı içindeydi. Günümüzde ise, Joyce’un yapıtlarını incelemek amacıyla iki dergi yayımlanmakta ve bunlardan biri yalnızca Finnegans Wake’le ilgili yazılara yer vermektedir.

Ulysses'in ilk basımındaki yaklaşık 5.000 dizgi yanlışını düzelten Ulysses: A Critical and Synoptic Edition (Ulysses: Açıklamalı ve Kapsamlı Basım) 1984’te yayımlanmıştır. Joyce’un Dublinlılefde yer alan “The Dead” adlı öyküsünü John Huston 1987’de aynı adla sinemaya uyarlamıştır. Richard Ellmann’ın James Joyce (1959; yb 1982) adlı yapıtı, Joyce’un en çok başvurulan yaşam- öykülerindendir. Joyce’un şiirleri Türkçeye Giacomo Joyce (1986) başlığıyla çevrilmiştir.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI.
Şiir.
  • Chamber Music (1907; Oda Müziği),
  • Pomes Penyeach (1927),
  • Collected Poems (1936; Toplu Şiirler).
Oyun.
  • Exiles (1918; Sürgünler, 1990).
kaynak: Ana Britannica


ThinkerBeLL 23 Haziran 2009 21:02

1 ek
Alıntıdaki Ek 61692
James JOYCE

(1882-1941)

İrlandalı ya­zar James Joyce, kullandığı dilin özgünlüğü ve romanlarının içeriğinin karmaşıklığıyla, dünya edebiyatının yapıtları en çok tartışılan yazarlarındandır. 20. yüzyıl romancılığında Ulysses (1922) ve Finnegans Wake (1939; "Finnegan'ın Uyanışı") adlı yapıtları bir dö­nüm noktasıdır. Okuyucuyu zorlayan güç bir dille yazılan bu romanların içerdiği çeşitli anlam düzeylerinin kavranabilmesi için, bir­kaç kez okunması gerekir. Joyce, ayrıca şiirler, öyküler ve bir de oyun yazmıştır.

James Joyce, Dublin'de doğdu. 10 kardeşin en büyüğüydü. Cizvit okullarında eğitim gör­dükten sonra dil eğitimini Dublin'deki Uni-versity College'da sürdürdü. Babasının içki içmesine ve ailesini yoksul düşüren borçlara karşın, öğrenciliğini başarıyla sürdüren Joyce, dil öğrenme konusunda da çok yetenekliydi. Üniversitedeyken Ibsen'i okuyabilmek için Norveççe öğrendi ve Ibsen'in oyunlarından biri üzerine bir inceleme yazdı. İncelemesi bir dergide yayımlandı. Bu başarı Joyce'un yazar olma isteğini kamçıladı.

Öğrenim yıllarında Katolik dinine inancını yitirmeye başladı. İrlanda'dan ayrılan Joyce, ölümüne kadar ailesiyle birlikte Triyeste, Zürich ve Paris'te yaşadı. Geçimini İngilizce ders vererek sağlamaya çalıştı. II. Dünya Savaşı'nda Fransa'nın işgali üzerine, Zürich'e döndü ve orada öldü.

Joyce'un Ulysses'ten önce yazdığı en önem­li yapıtı özyaşamöyküsel bir roman olan ve ilk kez The Egoist adlı dergide 1914-15 yıllarında yayımlanan Sanatçının "Bir Genç Adam Ola­rak Portresi"dir (A Portrait of the Artist as a Young Man). Joyce kendisini, Ulysses'in de baş kişisi olan Stephen Daedalus'la özdeşleş­tirmiştir. Romanın özgünlüğü, kahramanın yaşantısını kendi bilinci ve duyarlılığı aracılı­ğıyla sergilemesinden kaynaklanır. Kısa öy­külerden oluşan Dublinliler (Dubliners; 1914) ve tek oyunu olan Sürgünler (Exiles; 1918) ilk dönem yapıtlarındandır.

Çoğu bölümleri bir dergide çıkan Ulysses, 1922'de Paris'te yayımlandı. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi gibi, Ulysses'in de bazı bölümleri cinsellik konusunu ele aldığından kitap yayımlandıktan hemen sonra birçok ülkede yasaklandı. ABD'de mahke­melik olan Ulysses, ancak 1933'te aklandıktan sonra yeniden basılabildi.

Roman, Dublin'de 16 Haziran 1904 günü geçen olayları olağanüstü bir ayrıntı zenginliğiyle anlatır. Homeros'un Odysseia adlı des-tanındaki serüvenleri anımsatan olayların yer aldığı yapıtın tümü, izlenmesi güç biçim de­nemelerini içerir. Joyce bazen hiç noktalama kullanmaz. Ulysses'te "bilinç akımı" tekniğini kullanarak, ki­şilerinin düşünceleriyle bağlantılar kurar.
Joyce'un öbür büyük romanı Finnegan's Wake, Ulysses'ten daha da karmaşıktır. Gö­rünüşte roman, Dublinli bir meyhaneci olan Humphrey Chimpden Earvvicker'in gördüğü bir düşün öyküsüdür. Bu düşün içinde binler­ce başka düşe yer verilir. Joyce, gündelik yaşamdaki sözcüklerden yola çıkarak, sözcük oyunları yapar ve sözcükler türetir.

MsXLabs.org & Temel Britannica


Mavi Peri 15 Ağustos 2012 05:27

James Joyce
 
1 ek
Alıntıdaki Ek 61693
James Joyce

(1882 Dublin-1941 Zürih),
İrlandalı romancı.

Tam adı James Augustine Aloysius Joyce'dur. Yoksul bir ailedendi. İlköğrenimini Cizvitlerin yanında yaptı. Üniversitede okuduğu yıllarda milliyetçi hareketlerin dışında kalıp yabancı dil çalıştı ve yazdı. Fransızca, Norveççe ve Lâtinceyi öğrendi. Bu yıllarda müzikle de ilgilendi. Üniversiteden mezun olduğu 1902 yılına kadar geçen süre içinde giderek İrlanda'dan ve Katoliklikten soğudu ve 1904'te ülkesini terk etti. Pola ve Trieste'de İngilizce öğretmenliği yaparak ailesiyle birlikte yoksul bir hayat sürdü (İrlanda'dan ayrılmadan önce evlenmişti). Bu dönemde şiir, kısa öyküler ve yazmakta olduğu bir roman üzerinde çalıştı. İlkin "Chamber Music" (Oda Müziği, 1907) adı altında şiirleri, sonra bir öykü kitabı olan "Dubliners" (Dublinliler, 1914) yayımlandı. 1914'te ilk romanı "A Portrait of the Artisty as a Young Man" (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi), bir İngiliz dergisinde yayımlandı; 1916'da kitap hâline getirildi.

Yarı otobiyografik olan roman Dublin'i gerçekçi bir biçimde anlatması yanında, Stephen Dedalus'un iç yaşamını, mitolojik göndermelerden de yararlanarak başarılı bir şekilde yansıtır ve aslında yazarın daha sonra yayımlanacak yapıtı "Ulysses"e bir çeşit giriş niteliğindedir. Joyce 1915'te, savaş nedeniyle İsviçre'ye geçti. Bir süre Zürih'te sonra 1919'a kadar Locarno'da kaldı. 1918'de Amerika'da çıkan bir dergide "Ulysses"in ilk bölümleri yayımlanmaya başladı. 1920'de yazarın Paris'e gittiği sırada, müstehcen olduğu gerekçesiyle, mahkeme kararıyla yayımı durduruldu. Daha sonra Paris'te bütün olarak yayımlandı (1922). Büyük bir ilgi çekti; bir yandan övgü; öte yandan yergiyle karşılandı. Dublin'de geçen olayları, Homeros'un Odissia destanındaki olaylarla kaynaştırarak anlatan roman, Stephen Dedalus'un Leopold Bloom ve karısıyla 17 saatlik bir zaman dilimindeki ilişkilerini aktarır.

"Ulysses", bilinç akımı tekniğinin kullanıldığı ilk örneklerden biridir. Çağdaş roman üzerinde büyük bir etkisi olan roman, dili ve karmaşık anlatım tekniği nedeniyle, anlaşılması güç bir yapıttır. 1939'da yayımlanan "Finnegans Wake"de ise Dublin'de yaşayan bir ailenin bireylerinin bütün bir gece boyunca gördükleri düşleri anlatan Joyce, bu yolla insan deneyiminin boyutlarını vermeye çalışmıştır. 60 kadar dilden aldığı ögeleri birleştirerek yarattığı dil ve roman, kendi deyimiyle "bir delinin çılgınca yapıtı"dır. Ama aynı zamanda birçok eleştirmenin görüşüne göre deneysel romanın verebileceği en uç noktalardan biridir. Joyce, II. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine Zürih'e kaçmış ve ömrünün sonuna kadar orada yaşamıştır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


Safi 1 Şubat 2017 20:06

1 ek
JOYCE James
Alıntıdaki Ek 61694

İrlandalI yazar
(Rathgar, Dublin, 1882 - Zürich 1941).

Ayyaş bir babayla, aşırı sofu bir anne arasında, ezik bir çocukluk geçirdi, annesi ölürken yalandan da olsa dine döndüğünü söyleyerek onu rahatlatmayı reddetti. Ailesine benzememek amacıyla, kendini okumaya verdi. Cizvit koleji'nde ve üniversitede, tanrıbilim meraklısı, küstah bir züppe rolü oynadı.Stratejisini "sessizlik, sürgün ve kurnazlık” üzerine kurdu; tek saplantısı "özür dilemek zorunda kalacak şeyler yapmamak”tı; uygulaması, her şeyi not etmek, tek dramı ise gözlerini kaybetmek üzere olmasıydı. Ulusal davayı reddetti: İrlanda, yazarın kahramanı Parnell'a ihanet etmişti.

Ona göre, ülkesi "yavrularını yiyen bir dişi domuz”du. ibsen'in ahlaksal ve sanatsal gücü onu büyülemişti; sanatın reformcu bir değer taşıdığına inanmıyordu; onca, yaşantının sürekliliği sağlanmalıydı; bir yapıtta yer alamayacak hiçbir şey yaşamda da yer almamalıydı. Stepher, Hero’da (daha sonra bu, klasik nitel Me bir anlatı olan Sanatçının bir genç adam olarak portresi'ne [A Portrait of the Artist as a Young Man, 1916] dönüşecektir) amacını saptadı: "Tarihin kâbusundan uyanmak, soyunun yaratılmamış bilincini oluşturmak”. Paris (1902), Dublin (Nora'ya bağlandı, onun yanında mutsuz bir Pygmalion gibi yaşadı, sevgisine karşılık göremediği gibi küçümsendi ve ancak yıllar sonra onunla evlenebildi), Trieste (1905), Zürich (1915, Lenin'in, Jung'un ve dada harekelinin Zürich'i), Paris (1920) ve tekrar Zürich’te (1939) dolandı durdu. Ders vererek geçimini sağlarken, kalemi de elinden düşürmüyor, o arada da fırsat buldukça çekinmeden kardeşi ve hayranlarından para sızdırıyordu. Biraz cılız kalan şiirlerden (Chamber Music, 1907), şefkatle yoğrulmuş gerçekçi öykülere (Dublinliler’ [Dubliners, 1914]) geçti: yavaş yavaş kendini yapıtlarına katmamayı öğreniyordu. Otoportreleriyle, çevresine bir zırh gibi ördüğü tabirinden ve yazarlık taslamalarından kurtuldu.

1914 ile 1922 arasında, müstehcen bulunarak yasaklanacak olan Ulysses"ı yazdı. Alaycı bir açıdan “kendi" kentim, kendi dilini, kendi halkını hep birden yeniden yaratmak, "çoğu kimsenin bir kent yerine koymak istediği bu yarıfelçliyi” ruhuna kavuşturmak istiyordu. İlk yapıtlarında, yazdıklarıyla kendi arasına koyduğu kasıntılı ve korunmalı mesafe, yerini, kendi kendini zaten alaya aldığı için alaya alınmasına gerek kalmayan bir dünyanın en küçük ayrıntılarına sevinçle katılma isteğine bıraktı. Her şey var idi ve var olan her şey de gülünçtü. "Yeni hiç bir şey yok"un bütün tadını çıkaran Joyce artık neşesine kavuşmuş, bütün toplumsal yıldırmalardan (suçluluk, kahramanlık, utanç, iffet) kurtulmuş bir kaderciydi. Ne var ki, "yapıtını uzaktan seyrederek tırnaklarını temizleyen yaratıcının" bu neşesi, dönüşü olmayan evrimlerin karşısında bir balon gibi sönüverdi: birçok ameliyat sonucunda gözlerini yitirmesi ve Jung'un, onun yapıtlarında izlerine rastladığı şizofreniyi yaşayan kızının delirmesi.

1922 ile 1939 arasında Joyce, kendini Finnegans Wake'nın yazımına verdi; yapıt aşırı incelikler yüzünden okunamaz duruma gelirse de dinlenebilir (Joyce, birçok bölümü kendi sesiyle kaydetmişti): gecenin dili dünyanın sayıklamasıyla birleşir; bu dünya, düşman kardeşlerin rekabetiyle dönem dönem sarsılır ve dişi Anna Livia Plurabelle (Liffey ırmağı) ile babası, soğuk ve deli okyanusun karışmasıyla yenilenir. Bu yapıt, hiç durmadan anlamını arayan, ama içinde, her türlü anlamın kaybolduğu evrenin tükenmez söylenmesidir. Joyce’un yapıtı, sayısız algılarımızın tarihin anlamını oluşturmak için bir araya gelmeye çabaladıkları bir dünyanın sonunu belirtir.

Kaynak: Büyük Larousse



Saat: 14:58

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık