MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Mimarlık (https://www.msxlabs.org/forum/mimarlik/)
-   -   Camiler - Süleymaniye Camii (https://www.msxlabs.org/forum/mimarlik/278466-camiler-suleymaniye-camii.html)

nünü 24 Eylül 2008 10:21

Camiler - Süleymaniye Camii
 
1 ek

Süleymaniye Camii

Alıntıdaki Ek 54115

Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biri olan Süleymaniye Camisi, İstanbul'da Süleymaniye semtinde, Halic'e, Marmara'ya ve Boğaziçi'ne bakan bir tepenin üzerindedir. Cami, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Mimar Sinan tarafından 1550-57 yılları arasında yapılmıştır. Yapımına 60 yaşında başladığı ve "kalfalık yapıtım" dediği yapı ikinci önemli camisidir. Süleymaniye Camisi, çevresindeki binalarla birlikte yaklaşık 60 dönümlük bir alana kurulmuş olan ve külliye denen, değişik işlevdeki yapılar topluluğunun merkezindedir.

Süleymaniye Camisi'nin planı dikdörtgen biçimindedir. İç avluya giriş üç kapıdan sağlanır. Anıtsal ve yüksek bir taç kapı biçiminde olan kuzeydeki kapı, kitabeleri ve yarım sütunlarıyla görkemli bir yapıttır. Yerleri mermer döşeli olan iç avlu, 28 mermer ve pembe granit sütunu bağlayan sivri kemerlere oturtulmuş 28 kubbeli revakla çevrilmiştir. Kubbeleri daha yükseğe yerleştirilmiş olan son cemaat yerindeki pencerelerin üstünde yer alançiniler avlu bölümünün en önemli süslemeleridir. Avlunun ortasında, oymalanve bronz bezemeleriyle dikkati çeken ve üstü kırma çatılı bir kubbeyle örtülü olan şadırvan bulunur. Süleymaniye Camisi'nin dört tane minaresi vardır. İç avlunun köşelerine yerleştirilen bu minarelerden öndeki iki tanesinin iki şerefesi vardır. Camiye bitişik olan arkadaki iki minare ise üç şerefelidir ve öndeki iki minareden daha uzundur. Mimar Sinan minare sayısı ile Kanuni Sultan Süleyman'ın İstanbul'un fethinden sonraki 4., şerefe sayısı ile de 10. Osmanlı padişahı olduğunu belirtmek istemiştir. İnce ve uyumlu boyutlarıyla minareler caminin kütlesel görünümüne bir hafiflik verir. Gövdeleri yivli olan minarelerin yivleri arasına oyma süsler yapılmıştır.

Asıl caminin planı kareye yakın dikdörtgen şeklindedir. Boyutları 63x68 metre olan ana mekânın üstü yerden 53 metre yüksekliğinde, 26,5 metre çapında bir kubbeyle Örtülmüştür. Bu büyük kubbeyi birbirlerine dört büyük askı kemeriyle bağlarımış dört fil ayağı taşır. Askı kemerlerinden öndeki ile arkadaki, üstlerine yarım kubbeler dayandığı için dışarıdan görünmezler. Öbür iki askı kemerinde ise üçer sıra pencere vardır ve yan sahınları örten irili ufaklı beş kubbenin üzerinden yükselerek Süleymaniye Camisi'nin Haliç'ten bakıldığında göze çarpan o ünlü görünümünü yaratırlar. Ana kubbenin kuzey ve güney yönlerini birer yarım kubbe örter. Doğu ve batı doğrultusundaki ince uzun sahınların üstünde ise bir sıra üstüne dizilmiş beşer kubbe vardır. Büyük kubbeyi taşıyan dört fil ayağından biri Baalbek'ten, öbürü İskenderiye'den, üçüncüsü Eski Saray avlusundan, dördüncüsü Fatih'teki Kıztaşı'ndan getirilmiştir.

Süleymaniye Camisi çok kalabalık bir cemaatin toplu olarak ibadet edebileceği geniş ve rahat bir alana sahiptir. Caminin içine girer girmez bu özelliği hemen dikkati çeker. Ayrıca caminin akustiği de son derece iyidir. Büyük kubbenin yanında çıkarılan hafif bir ses öbür taraftan kolayca duyulur. Akustiği sağlamak için Mimar Sinan büyük kubbeye, ağızları içeriye doğru açık, 50 cm derinliğinde, 64 küp yerleştirmiştir. Ayrıca caminin zemininde de sesi yansıtma özelliği olan tuğlalar kullanılmıştır. Süleymaniye Camisi' nin bir başka özelliği de havasının temizlenmesi için yapılmış olan düzenlemedir. Ana kapının içeri açılan bölümünün üstündeki küçük odanın altında, içeriye ve dışarıya doğru açılan dörder tane küçük aralık vardır. Bunların tümü açık tutulduğunda oluşan hava akımı caminin havasını çabucak temizler.

Süleymaniye Camisi'nin bezemeleri de son derece güzel ve göz kamaştırıcıdır. Mihraptaki çiniler motifleri, renkleri ve teknikleriyle 16. yüzyıl Osmanlı çiniciliğinin önde gelen örneklerindendir. Çevresini ve üst bölümlerini kaplayan bu çinilerin ortasında yer alan mermer mihrap tek parça olarak yapılmıştır. Minber, müezzin ve hünkâr mahfilleri de döneminin en ince ve yalın taş işçiliğinin örnekleridir. Ayrıca iç avludaki revak kubbelerinin içi ile ibadet yerindeki kubbeler son derece güzel kalem işiyle bezenmiştir.

MsXLabs.org & Temel Britannica
BAKINIZ Mimar Sinan


BiRuMuT 1 Kasım 2009 19:48

1 ek
Alıntıdaki Ek 54116

Süleymaniye Külliyesi


İstanbul’da, aynı adı taşıyan semtte, Haliç’e bakan bir tepe üstünde I. Süleyman’ın (Kanuni) yaptırdığı cami, iki türbe, dört medrese, darüttıp, darüşşifa, darülhadis, darülkurra, sıbyan mektebi, imaret, tabhane, hamam ve dükkânlardan oluşan külliye. Mimar Sinan tarafından 1550-58/59 arasında yapılmıştır. Fatih Külliyesi’yle birlikte Osmanlı mimarlığının en büyük yapılar topluluğudur. To- pografik yapıya da başarıyla uyarak araziye çok akılcı bir biçimde yerleşmiştir.

Külliyenin ana yapısını oluşturan cami 144 m x 216 m boyutlarında, duvarla çevrili bir dış avlunun içindedir. Öbür yapılar batı,
kuzey ve doğudan bu avluyu “U” biçiminde çevreler; avluyla bu yapılar arasında yollar yer alır. Caminin planı 61 m x 70 m büyüklüğünde, kareye yakın bir dikdörtgen biçimindedir. Bunun ortası, çapı 26 m’yi aşan bir kubbe ve (kıble aksı üzerinde) önde ve arkada iki yarım kubbeyle örtülmüştür. İki yandaki (doğu ve batı) ince uzun sahınlann örtüsünü ise, bir sıra üstüne dizilmiş beşer kubbe oluşturur. Bunlardan iki uçlardaki ile ortadaki büyük (çapı y. 10 m), aralardaki ikişer tanesi ise daha küçüktür (çapı y. 7 m). Merkezî kubbeyi dört filayağı taşır. Filayakları birbirlerine dört büyük askı kemeri ile bağlanmış, kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Bu askı kemerlerinden öndekiyle arkadaki, üstlerine yarım kubbeler dayandığı için dışarıdan görünmez. İçleri üçer sıra pencere ile delinerek hafifletilen iki yandakiler ise, yan sahmları örten büyüklü küçüklü beş kubbenin üzerinde yükselerek caminin Haliç’ten görünen ünlü siluetinin en önemli parçasını oluşturur. Kemerlerin basamaklı üst örtüsü ve iki uçlarında yer alan, üzerleri dilimli bir kubbeyle örtülü ağırlık kuleleri de bu siluetin önemli öğeleridir.

Filayaklan beden duvarlarına da kemerlerle bağlanmıştır. Bu noktalarda duvarların kalınlaştırılmasıyla oluşturulan payanda ayaklan, dört yönde kubbeden gelen itme kuvvetini karşılar. Kuzeydekiler hariç, ayaklar duvarlardan dışanya taşırılarak belli edilmiştir. Doğu ve batı cephelerinde bu ayaklann arasında yer alan iki katlı, üzerleri bir saçakla örtülü revaklar, caminin yan görünümlerine hareketlilik kazandırır.

İç avlu camiden biraz daha küçük bir dikdörtgen biçimindedir. Ortasında kırma çatılı küçük bir şadırvan vardır, dört yanını kubbeyle örtülü revaklar çevreler. Caminin kuzey duvarı önündeki revak daha yüksek yapılarak son cemaat yeri haline getirilmiştir. Dört minareden ikisi bu son cemaat yerinin iki ucunda, yani caminin kuzey köşelerinde, öbür ikisi ise iç avlunun kuzey köşelerindedir. Camiye bitişik minarelerin üçer, öbürlerinin ikişer şerefesi vardır.

Süleymaniye Camisi bezeme sanatı bakımından da önemli bir yapıdır. İç avluyla caminin cümle kapılarındaki alınlık ve kemer kavsarası gibi öğelerle, şadırvanın saçaklığı, sütun başlıkları, mihrap, minber, müezzin ve hünkâr mahfillerinde dönemin zarif taş işçiliğinin yalın örnekleri yer alır. Kıble duvarında, mihrabı çevreleyen renkli camlı pencerelerin bazısı caminin yapıldığı dönemden kalmıştır. İç avlu revak kubbelerinin içi, ibadet mekânında da pandantiflerle yarım kubbeler zarif kalem işleriyle kaplıdır. Bunlar 1961-67 arasında özgün biçimlerine uygun olarak onarılmıştır. Kaynaklarda, camideki yazıların çoğunun Ahmed Karahisari’nin öğrencisi Haşan Çelebi tarafından yazıldığı belirtilmektedir.

Caminin kıble duvarının arkasındaki hazirede I. Süleyman’ın ve karısı Haseki Hurrem Sultan’m türbeleri yer alır. Hurrem Sultan Türbesi sekizgen prizma gövdeli, kubbeyle örtülü bir yapıdır. Dört sütunun taşıdığı geniş saçaklı bir giriş sundurması vardır. Girişin iki yanı ve iç duvarlar
dönemin çok güzel İznik çinileriyle kaplıdır. Kanuni Sultan Süleyman Türbesi külliyenin bitmesinden sonra, 1566/67’de yapılmıştır. Planı sekizgen, kubbesi çift çeperlidir. İç kubbesi sekiz somaki sütuna, dış kubbesi beden duvarlarına oturur. Türbe dışarıdan bir revakla çevrelenir. Sekizgenin her kenarında beş sütuna binen dört kemerin oluşturduğu bu revak, türbenin yarı yüksekliğinde, tek eğimli, kurşun kaplı bir çatıyla örtülüdür. Bu plan şemasının, Akdeniz çevresi mimarlıklarında Antik Çağdan beri görülen, çevresi galerili, daire ya da çokgen planlı yapılara benzemesi ilginçtir. Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde de girişin iki yanı ve iç duvarlar çok değerli 16. yüzyıl İznik çinileriyle kaplanmıştır. Haziredeki üçüncü yapı, güney duvarına bitişik darül- kurradır. Kubbeyle örtülü, kare planlı bu yapıya güney cephesinde, avlu duvarı dışında kalan iki kollu bir merdivenden girilir.

Süleymaniye Külliyesi’nin ünlü medreselerinden evvel (birinci) ve sani (ikinci) cami avlusunun batısında, salis (üçüncü) ve rabi (dördüncü) doğusunda yer alır. Bunlar ikiz yapılar olarak düzenlenmiştir. Temelde hepsinin plan şeması dörtgen bir avluyu çevreleyen revaklarla bunların arkasında sıralanan hücrelerden ve batı kenarlarının ortasındaki birer dershaneden oluşur. Evvel ve sani medreselerinin karşılıklı girişleri aralarındaki dar sokağın batı ucundan verilmiştir. Evvel medresesinin güneyinde sıbyan mektebi, sani medresesinin kuzeyinde de darüttıp yer alır. Sıbyan mektebinin kubbeyle örtülü bir dershanesi, bir de bunun önünde çevresi açık, üzeri gene kubbeyle örtülü bir hayatı vardır. Darüttıp bir sıra üzerine dizili 12 hücreden oluşmaktadır. Arazinin eğiminden yararlanılarak, sıbyan mektebi, evvel ve sani medreseleri ve darüttıbbın alt katlarına, cami avlusunun batı kenarında uzanan sokak boyunca dükkânlar yapılmıştır. Bu dükkânlar Tiryaki Çarşısı adıyla anılır. Bugün evvel ve sani medreseleri Süleymaniye Kütüphanesi(*), sıbyan mektebi bu kütüphanenin çocuk bölümü, darüttıp da avlusuna eklenen yeni bir yapıyla birlikte sağlık merkezi olarak kullanılmaktadır.

Külliyenin kuzeybatı köşesinde, darüttıbbın yanındaki darüşşifa, arka arkaya iki avlulu bir yapıdır. Enlemesine dikdörtgen planlı ilk avlu dört yandan revaklarla çevrilidir. Buradan geçilen ikinci avlunun da dört yanı revaklıdır; ilk avludan farkı, bu revakların arkasında üç yanda hücrelerin dizili olmasıdır.

Darüşşifanın doğusunda, cami dış avlusunun kuzey ucundaki sokak boyunca yan yana imaret ve tabhane yer alır. Her ikisi de genelde bir orta avluyu çevreleyen revaklarla bunların arkasındaki hücrelerden oluşan yapılardır. Darüzziyafe olarak da anılan imaretin kuzeybatı köşesinde, dört kubbeyle örtülü ve dışa doğru bir çıkıntı yapan mutfak bölümü bulunur. Uzun süre Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet görmüş olan imaret, bu kurumun 1983’te Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmasından sonra Süleymaniye Kültür Merkezi olarak kullanılmaya başlamıştır. İmaretin doğusundaki tabhanenin ilginç yanı, doğu ve batı köşeleriyle kuzey kenarının ortasındaki üç eyvanıdır. Bunlardan ilk ikisi birer çift kubbeyle, avlu kapısının tam karşısına gelen üçüncüsü ise ortada bir kubbe ve iki yanda birer yarım kubbeyle örtülüdür. Bu yapı da bugün Başbakanlık Arşivi’nin deposudur. İmaret ve tabhane birlikte bir kervansaray oluşturmak üzere düşünülmüştür. Arazinin bu noktada kuzeye doğru eğimli olmasından yararlanılarak imaretin alt katına da kervansarayın ahırları getirilmiştir. Eğimden dolayı buranın girişi arkadaki sokaktadır.

Arazi doğuya, Haliç’e doğru da eğimli olduğu için, cami dış avlusunun tabanı, doğusundaki sokaktan 3-4 m yukarıda kalır. Bu yükseklik farkından yararlanılarak sokak boyunca avlunun altına dükkânlar yapılmıştır. Sokağın karşı (Haliç) tarafında bulunan dükkân sırası ise bugün ortadan kalkmıştır. Zamanında karşılıklı bu iki dükkân sırası Bakırcılar Arastası’m oluşturmaktaydı. Aynı sokağın biraz daha ilerisinde, Haliç tarafında yer alan ikiz salis ve rabi medreselerinin en ilginç yanı, eğimden dolayı hem avlularının, hem de revak ve hücrelerinin kademeli düzenlenmiş olmasıdır. Gene aynı eğim, her iki yapının doğu kenarında bir, alt katta da bir sıra medrese hücresi yapılmasına olanak vermiştir.
Rabi medresesinden sonra sokak, cami dış avlusunun güneydoğu köşesine ulaşır ve 45 derece güneybatıya doğru döner. Bu köşede solda hamam, sağda da dış avluya çıkan bir rampayla bir merdivenin girişi vardır. Bu girişten sonra sağda sokak boyunca uzanan dükkânların üst katında da, gene bir sıra hücreyle bir dershaneden oluşan darül- hadis yer alır. I. Süleyman döneminin ünlü şeyhülislamı Ebussuud Efendi adına yapılmış olan bu darülhadisin hücreleri arka taraftaki ince uzun bir avluya açılır. Darülhadisin ilginç bir yanı, kurşun kaplı, kırma bir çatıyla örtülü olmasıdır.

Külliyedeki küçük ama çok etkileyici bir yapı da Sinan’ın kendi türbesidir. Dış avlunun kuzeydoğusunda, sokağın köşesinde yer alan türbe yoldan biraz yüksekte, mermer şebekeli bir duvarın arkasındadır. Sinan’ın mermer sandukası, sivri kemerlerle birleştirilmiş altı ayağın taşıdığı bir kırma çatının altına, açığa yerleştirilmiştir. Önünde, sokağın köşesinde bir de sebil bulunmaktadır.

kaynak: Ana Britannica


asla_asla_deme 17 Aralık 2009 13:21

1 ek

SÜLEYMANİYE CAMİİ

Süleymaniye, onu yaptıran hü­kümdar kadar muhteşem! İstanbul'­un yedi tepesinden birinin yamacın­da, o tepeyi aşan bir dağ gibi heybet­li. Yalnız çevresine değil, bütün İstan­bul'a hükmediyor. Bütün İstanbul'u kucaklıyor.
Alıntıdaki Ek 54117

Bugün İstanbul'da yükseklikleri Süleymaniye’yi aşan binalar, hanlar, apartmanlar var. Ama bütün bunlar Süleymaniye'ye nispetle ne ka­dar silik, ne kadar küçük! Çünkü Sü­leymaniye'nin ihtişamı yalnız boyut­larında değildir.
Dünyanın en kudretli hükümda­rının emriyle, dünyanın en büyük mi­marı tarafından, dünyanın en güzel şehrine yaptırılan anıt, elbette böyle­sine muhteşem olacaktı. Kanuni Sul­tan Süleyman böyle olmasını istemiş­ti. Yaptıracağı caminin dünyanın her­hangi bir yerinde daha evvel yapılan camilerle ve öteki mabetlerle ölçülemeyecek kadar muhteşem olmasını arzu etmişti.
Mimarbaşı Koca Sinan bu emri alınca, Ayasofya'dan daha güzel bir mabed yapma fırsatı bulduğu, bu imkâna kavuştuğu için, kıvançla, şevk ve heyecanla işe koyuldu. Önce, bu büyük eserin yerini tespit etti. Bu, bu­günkü üniversitenin bulunduğu yer­deki sarayın kuzeyinde, İstanbul'un üçüncü tepesinin yamacı idi. Sonra, hayal ettiği mabedin resmini çizip pa­dişaha gösterdi ve boyutları hakkın­da yaklaşık bilgiler verdi. Kanuni ta­sarıyı beğenmişti.

En usta sanatkârlar ve mimarlar İstanbul'da, Mimarbaşı Koca Sinan'­ın emrine verildi. Bir yandan da, imparatorluğun her tarafından eserin inşaasına yarayacak malzemenin to­parlanmasına başlandı.
1549'da temel kazısına başlandı. Kaya zemine ulaşma ve temelleri tut­turma işi üç yıl sürdü. Üç yıl da te­mel hizasındaki inşaat için çalışıldı. Bundan sonra inşaata bir yıl ara ve­rildi. Bu, temelin iyice oturması, bü­tün ağırlık binince hiçbir yerinden en ufak bir çöküntü olmaması içindi.

İnşaata bu maksatla ara verilme­si dünyanın bazı ülkelerinde, İslâm âleminin en büyük mabedi olacak bi­nanın yapılmasından vazgeçildiği şek­linde yorumlandı. Böyle düşünenler arasında İran Şahı da vardı.
Muhteşem eser, temellerin atılma­sından sonra bir yıllık bekleme süre­si de dâhil olmak üzere sekiz yılda ta­mamlanmıştı. Sekiz yıl sonra, daha açılış merasimi yapılmadan, en büyük İslâm mabedinin yapıldığı haberi bü­tün dünyada duyulmuştu.
Gerçekten, İstanbul'un en muhte­şem abidesi olan Süleymaniye, kub­besinin çapı ve yüksekliği dışında bir­çok bakımdan Ayasofya'yı aşıyordu.

Ayasofya'nın kubbesi, yanlarda­ki dörder çapraz tonozla desteklen­mişti. Sinan ise Süleymaniye'de asıl kubbenin iki tarafına aynı büyüklükte olmayan dörder kubbe oturtmuştu. Bu, yapıya harikulade bir zerafet ve­riyordu.

Süleymaniye'nin boyutları


İç ve dış avlular olarak geniş bir alanı kaplayan caminin esas binası 57 metre genişlikte ve 60 metre uzunluk­ta, yani kareye yakın bir alan işgal eder. Kubbesinin çapı 25.5 m., yerden yüksekliği ise 53 metredir. Kubbe dört filayağma dayanan dört büyük keme­re ve bu kemerler arasındaki dört as­kıya oturtulmuştur. Sinan'ın deyimi ile bu dört somaki sütun Muhammed dinini sembolize eden kubbeyi tutu­yordu.
İç avluya üç kapıdan girilir. Or­tadaki büyük kapının üzerindeki mer­mer işçiliği, Selçuk sanatının devamını ve gelişmiş ince ustalığını yansıtır.

Süleymaniye'nin dört minaresi ve bu minarelerin toplam 10 şerefesi var­dır. Bu, Kanuni Sultan Süleyman'ın 10. Osmanlı hükümdarı oluşunu sem­bolize eder. Büyük minarelerin yük­sekliği 74 metredir.
Minare sayısının dört oluşunu da Kanuni'nin fetihten sonra 4. padişah oluşuna bağlayan tarihçiler vardır. Bu görüşe ilk defa, içinde bulunduğumuz yüzyılda, E. Mamboury tarafından yer verilmiştir. Galatasaray Lisesi'nde uzun yıllar Matematik öğretmenliği yapan Mamboury aynı zamanda bir mimarlık tarihçisidir. Yabancılar için ilk büyük İstanbul rehberini de o yazmıştır.

Akustik


Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayılması ve duyulması için harika bir teknik kullanmıştır. Bunun için bütün kubbeleri çift kubbe şeklinde yapmış­tır. Ayrıca, ortadaki büyük kubbeye, içeriye doğru açık durumda, derinlik­leri 50 metreye ulaşan, ağızların 5 metre olan 64 küp yerleştirmiştir. Bu küplerden, küçük kubbelerin köşelerine ve sarkıtlarin altına da koymuştur.
Bundan başka, zeminde, sesi yansıt­mak için tuğlalardan boşluk bırakmış­tır, işte bu sayede Süleymaniye hari­ka bir akustiğe sahip olmuştur.

Karınca Kaptan'ın Armağanı


Caminin inşaatına yarayacak malzemenin İstanbul’dan ve imparatorluğun diğer eyaletlerinden de toplandığını söylemiştik. Büyük kubbeyi tutan dört somaki sütundan biri Baalbek harabelerinden, biri İskenderiye’den getirilmiş. İkisi de İstanbul’daki yıkık Bizans eserlerinden alınmıştır. (Evliya Çelebi'ye göre Mısır’dan getirilen sütunların sayısı dört idi. Bunlardan ikisi revaklarda kullanılmış olabilir.) Beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil mermerler Arabistan'dan getirilmişti.
Evliya Çelebi dört büyük sütunun İstanbul’a getirilisini şöyle anlatıyor:
''...Caminin sağında ve solunda dört adet somaki mermer sütun vardır ki her biri onar Mısır hazinesi değerindedir. Mısır diyarında eski bir şehirden Nil yoluyla İskenderiye’den getirilmiş. Karınca Kaptan bunları orada sallara yükleyip, uygun rüzgâr kollayarak İstanbul’da Unkapanı’na ulaştırmış. Unkapanı’ndan Vefa Meydanı’na, oradan da Süleymaniye'ye getirerek, Sultan Süleyman'a, ''size layık nemiz var ki, bu fakirane hediyeyi kabul eyle'' diye sunmuştur. Bundan memnun kalan Süleyman Han da, Karınca Kaptan'a Yılanla Ceziresi sancağını hediye etmiştir.''

Süleymaniye'nin Harcına Karıştırılan Mücevherler


Süleymaniye'nin temelleri atıldıktan sonra, iyice oturması için yapıya ara verince, yukarıda da söylediğimiz gibi, ağır masraflar yüzünden inşaata ara verildiğini sananlar olmuştu. Böyle zannedenlerden biri de İran sahi Tahmasp Han idi. Ona adamları böyle haber vermişti. Oysa o bu haberi aldığı zaman, Mimar Sinan’ın temelin oturması için hesapladığı süre dolmuş, inşaata başlanmıştı. Yüzlerce amele, usta ve süsleme isini yapan sanatkârlar, harıl harıl çalışıyordu. Bundan habersiz olan Sah Tahmasp, inşaatın devamı için mali yardımda bulunmak istedi. Istanbul sefiri ile kıymetli mal yüklü bir kervanı ve içi değerli taşlarla, mücevherlerle dolu bir kutuyu Kanuni Süleyman'a gönderdi.
Görünüşte dostça bir yardım olan bu davranışı ile kendi kudret ve zenginliğini göstermek, sonunda büyük eserin ancak kendi yardımı ile meydana geldiğini söylemek, övünmek istiyordu. Kanuni'ye bu hediyeleri gönderme sebebini açıklayan mektubunda da şunları yazıyordu:
''…Haber aldık ki camiyi tamamlamaya kudretiniz yetmeyip, yapılmasından feragat etmişsiniz. Size, dostluğumuza dayanarak bu kadar mal ve hazine ve bu kadar cevahir gönderdik. Bu mücevherleri inşaatını bitirmeye çalışan ki bizim dahi hayratınızda hissemiz ola.''
Bu mektuba, mektuptaki üsluba sinirlenen Kanuni, getirilen malları elçinin gözleri önünde bahşiş olarak dağıttıktan sonra, mücevher dolu kutuyu da Mimar Sinan'a vererek söyle dedi:
''…Bu gönderdiği taslar benim camiimin taşları yanında pek kıymetsizdir. Tez bunları al, öteki taşlara karıştırıp bina eyle!''
İran sefiri gördüklerine ve duyduklarına şaşıp kalmıştı. Getirdiği mektubunun cevabını böylece alarak Revan'a döndü.
Öte yandan Mimar Sinan, padişahın emrini yerine getirmiş, değerli mücevherleri minarelerden birinin taşları arasına maharetle yerleştirmişti. Güneş ışığında elmaslar pırıl pırıl parladığı için bu minareye “Cevahir minaresi” adı verildi. Evliya Çelebi bu taşların zamanla ''Hararet şiddetinden bozulduğunu ve pırıltılarının kaybolduğunu'' yazıyor.

Süleymaniye elbette sadece bir heybet, sadece bir mimarlık şaheseri değildir. İçerideki süsleri ile de bir harikadır. Minber ve mihrap mermer oymacılığının; vaiz kürsüsü ve abanoz kapılar tahta oymacılığının en güzel örnekleridir. Askılar, billur kandiller, tunç samdanlar essiz güzelliktedir. Caminin 138 pencerecimden giren ışık, ''Sarhoş İbrahim'' adıyla anılan ünlü sanatkârın döktüğü renkli camlardan içeriye süzülüyor ve anlatılmaz bir şekilde insanları büyülüyor.
Mihrabın iki yanını süsleyen Kütahya çinileri de çok güzeldir. Hele Katahisarli Şemseddin Ahmet Efendi'nin kubbeyi ışıldata hattı ruhları da aydınlatıyor. Bu har, ''Allah gökleri aydınlatmıştır'' mealindeki ayetin yazısıdır.
Bu yazılara göz nuru döken büyük sanatkâr, ayetin anlamından ve kubbeye verdiği ihtişamdan gözleri kamaşmış gibi, isinin sonlarına doğru iyi göremez oldu. Yazıları, onun öğrencisi olan Hasan Çelebi tamamladı.

Sultan ''BİTSİN'' Emrini Veriyor


Artik, Sultan Süleyman’ı da, Koca Sinan’ı da ölümsüzleştirecek, Türk mimarlık sanatının üstünlüğünü gösterecek eser bitmiş sayılırdı. Halk gibi hükümdar da açılısı sabırsızlıkla beklemekteydi. Fakat Mimar Sinan titizlik gösteriyor, yapının hiçbir kösesinde en ufak bir ihmal görülmemesi, hiçbir şeyin unutulmaması için çalışıyordu. Sinan’ı çekemeyen bazı kişiler de Sultan'a, onun isini ihmal ettiğini, kubbesin durmasından da şüphe ettiklerini söylemek küçüklüğünü gösterdiler. Açılısın gecikmesine, isin bir an önce bitirilmemesine gerçekten cani sıkılan Sultan Süleyman bir gün camie gitmiş, Mimar Sinan’ı minber ve mihrapta bazı rötuşlar yaparken görmüş ne ona söyle demişti:
''-Niçin benim camiim ile meşgul olmayıp mühim olmayan işlerle vakit geçirirsin? Ceddim Sultan Mehmet Han’ın mimari sana yeter bir numune olsun, bana, bu bina ne zaman biter, tez haber ver!''
Mimar Sinan, Sultan’ın bu hitabı karsısında sasırmış ama sükûnetle su cevabi vermişti:
''-Saadetlu padişahımın devletinde inşallah iki ayda tamam olacaktır.''
Gerçekten iki ay sonra muhteşem yapı tamam oldu. Fakat eserin bir an önce tamamlanmasını isteyen Sulta Süleyman, caminin kapısını bizzat açmak için acele etmedi. Ayasofya’yı açan Justinianus gibi, Hz. Süleyman'ı ve onu yenmiş olmak gururuna da kapılmadı. Cami kapısını kendisinin mi yoksa daha layık olduğuna Odabaşısına sormaktan da çekinmedi. O da, '' Bunu en layık kulunuz emektar Mimar Ağadır'' cevabını verdi.

16 Ağustos 1557 günü, yeni ve muhteşem caminin kapısına gelen Kanuni Sultan Süleyman, orada toplanan büyük kalabalığın huzurunda, Koca Mimar Sinan’ı yanına çağırdı ne ona söyle dedi:
''-Bina eylediğin beytullahi, sidk-u safa ve dua ile senin açman evladır!''
Ve Koca Sinan, dua ile anahtarı çevirdi. Böylece, gelecek çağlara bir devrin san ve şöhretini, sanat kudretini ulaştıracak olan mabedin kapıları açıldı.

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi


asla_asla_deme 29 Ocak 2010 19:48

1 ek
Alıntıdaki Ek 54111

Süleymaniye Camii


İstanbul’un siluetini minareler ve kubbeler süsler. Şehrin en büyük ve görkemli camii Süleymaniye Camiidir. Dış ve iç estetiği, fevkalade muntazam, göz okşayıcı proporsiyonları seyredeni büyüler. Süleymaniye Camii bir mimari şaheserdir. 16. yy., Türk Osmanlı İmparatorluğunun her bakımdan gelişmiş ve ilerlemiş olduğu bir devirdir. 36 Osmanlı Sultanı arasında 47 yıl ile en uzun hüküm süreni Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bu büyük şöhretli Sultan, kendi adına yaptırtacağı camii Koca Mimar Sinan’a havale etmişti. Mimarlık dünyasının bir dehası olan Mimar Sinan, camii ve etrafını saran büyük kompleksi 1550-1557 yılları arasında tamamlamıştır.

Türk sanatının klasik döneminin kurucusu ve geliştireni Mimar Sinan, sanatının üstünlüğünü burada da ispat etmişti. Caminin avlusunun etrafını çevreleyen büyük komplekste okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkânlar bulunur. Süleymaniye’nin dış güzelliğini seyredebilmek için yapıdan uzakta olmak gerekir. Galata Kulesi’nden veya Haliç’in Galata kesiminden, bu imparatorluk eseri bütün haşmeti ile görülebilir.

Dört minaresi olan caminin esas mekânını büyük bir kubbe örter. Caminin ana girişi etrafı revaklarla çevrili, ortasında şadırvanı olan iç avludandır. İç mimarideki açıklık, bütünlük, ölçülü bir süsleme buranın haşmetli etkisini güçlendirir. 53 metre yüksekliğinde 26.50 m. çapındaki merkezi kubbeyi fil ayağı denilen dört büyük paye taşır. Mekânın bütün elemanları uyumlu bir armoni içerisindedir. Statik bakımından da yapının dengesi kusursuzdur. Zaman içinde İstanbul şehrini sarsan depremler burada tek bir çatlağa bile sebep olamamıştır. Kubbenin içi geçen yüzyılda yapılmış barok tesirli dekorasyondur. Yerdeki el yapısı tek örnek, mihraplı halı 1950’li yıllarda yerleştirilmişti. İçerideki en göz alıcı yer mihrap duvarındaki 16. yy. orijinal, fevkalade renkli, Türk motifleri ile süslü vitraylardır. Gayet sade mevlithanlar balkonu ve minber yanında, yine mermerden yapılmış mihrap nişinin etrafı çinilerle süslüdür. Sultan locası mihrabın solunda bulunur. Duvarlar Kuran’dan alınan ayetlerle süslüdür. Bunlar Türk kaligrafi sanatının çok güzel örnekleridir. Giriş ve yan cephelerde kadınlara ayrılmış balkonlar yer alır. Girişin sağında bronz kafesli bölme 18. yy. Türk maden işçiliğinin güzel bir örneğidir. Caminin arka avlusunda Sultan Süleyman’ın, bunun yanında da çok sevdiği karısı Roksana’nın büyük türbeleri bulunur. Etrafta değişik asırlarda yapılmış önemli kişilerin mezarları vardır.

Süleymaniye kompleksinin bir ucunda küçük ve gayet mütevazı bir mezar bulunur. Burası 99 yıl şan ve şöhret ile yaşamış 50 yıl süre ile İmparatorluk baş mimarlığı yapmış, büyük usta Mimar Sinan’ın mezarıdır. Koca Sinan çalışkan ve verimli bir mimardı; uzun yaşamı boyunca 400’den fazla eser tamamlamıştı. Kurucusu olduğu klasik Türk mimarisinin en önemli temsilcisi de oydu. Eğittiği öğrencileri diğer İslam ülkelerinde de eserler üretmişlerdi.


pennywise 23 Temmuz 2010 09:33

Süleymaniye Camii


Kanunî Sultan Süleyman adına Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yılları arasında yapılan cami. Boğaz ve Haliç'e bakan bir tepede kurulmuş olan Süleymaniye Külliyesi'nin içindedir. Kesme taştan yapılmış olup 3 sahınlıdır. Kareye yakın bir plân gösterir. Merkezî kubbenin yerden yüksekliği 53 m.'dir. Pandantifler üzerine oturur.

Mihrap ve ana kapı yönünde iki yarım kubbe, merkez kubbeyi destekler. Mihrap beyaz mermerden yapılmıştır. 4 minaresi vardır. Minarelerin aynı boyda olmaması, camiye bir piramit havası vermektedir. Yan neflerin üzeri 5 kubbeyle örtülmüştür. Mihrabın çini dekoru ve hünkâr mahfilinin mermer işçiliği, göze çarpıcıdır.

Kubbeye yerleştirilen içi boş küpler ve caminin zeminindeki tuğladan boşluklar, başarılı ve etkileyici bir akustik düzen yaratmaktadır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


Efulim 20 Ağustos 2013 16:49

2 ek

Süleymaniye Camii'nin Sırlı Şifreleri


Mimar Sinan’ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehasını anlatmak istedik sizlere...
Sizleri, büyük ustanın kalfalık eserim dediği Süleymaniye’nin şifreleriyle tanıştıralım ister misiniz?

Akıllara durgunluk verecek gizemli bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?.
Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi. Bu görev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan’a verildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a.

Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ‘’ Bu ne iştir Mimarbaşı ‘’ diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni’de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı. Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi… Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.

Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. Tekrar altını çiziyorum, bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.

Son bir şifre daha var..


Hani oyuklar var dedim ya isin bir odada toplanmasını sağlayan , hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz.

Bu düşüncelere durgunluk verecek sanat eseri karşısında insanın Da Vinci'nin şifresi de neymiş diyesi geliyor...
Ne dersiniz?!

süleymaniye camisindeki yumurtanın sırrı....


Alıntıdaki Ek 54113
Mimar Sinan'ın kalfalık eseri olan Süleymaniye Camii ve külliyesi, Osmanlı klasik mimarisinin en önemli eserlerinden biridir. Bütün İstanbul siluetini hala etikleyen bir tasarımı vardır. Camideki mimari inceliklerin yanı sıra yapı, tarihi boyunca geçirdiği onca depreme karşın 457 yıldır çatlak bile almadan sapasağlam ayakta duruyor. Mimar Sinan'ın usta olduğu konulardan birisi de bu sağlamlık. Ayasofya bugün hala ayakta duruyor ve biz onu ziyaret edebiliyorsak bu Mimar Sinan'ın yaptığı destek çalışmaları sonucudur.(Bir de o zamanki teknolojik koşulları düşünürsek bu yapı başlı başınasanat.)
Osmanlı külliyeleri içinde Fatih Camii Külliyesi'nden sonra en büyük 2. külliye olan Süleymaniye Camii'nde 4 minare vardır.Bunun nedeni Kanuni'nin; İstanbul'un fethinden sonraki 4. padişah, minaredeki on şerefe de Osmanlının 10. padişahı olduğuna işarettir.
Külliyenin bahçesinde Sultan Süleyman'ın ve Hürrem Sultan'ın kabirleri bulunmaktadır. Caminin kubbesinin büyüklüğü o zamanki en büyük kubbeli yapı Ayasofya'yı geçmektedir. Bu durum aynı zamanda bir güç gösterisidir. Kanuni, zamanın en büyüğü olduğunu bu yapıyla somutlaştırıyor.
Peki Mimar Sinan'ın her yapısında bulanan sırlar Süleymaniye'de yok mu ?

İs Odası


Alıntıdaki Ek 54114
Caminin içi hem ışığın hem de sesin dağılması için çok incelikli düşünülmüş. Caminin içinde nadide çiniler bulunmakta. Peki 457 yıl geçmesine rağmen bu çiniler, levhalar, yazılar nasıl bu kadar canlı kalabilmiş ?
O zamanlar camilerde elektrik olmadığı için mekan kandiller ile aydınlatılıyor. Bu kandillerden çıkan siyah isler cami içindeki çinilere zarar veriyor. Mimar Sinan bunu engellemek için zekice bir hamle yapıp mihrabın tam karşısına is odası inşa ediyor. Odaya 4 pencere açıp camii içindeki hava akımını bu yöne veriyor.
Eğer siz balonla Süleymaniye Camii'nin içine girip onu hava bırakırsanız, balon dimdik yukarı gitmez. Tam aksine arka giriş kapısına yönelir ve balon is odası pencerelerinden geçmeye çalışır. (Ben böyle dedim diye sizi Süleymaniye'de balonla gezerken görmeyeyim.)
İs odası duvarlarına yapışmış isler de boşa gitmiyor. Duvarlardaki isler kazılarak toplanıyor ve mürekkep elde ediliyor. Dönemin fermanları bu mürekkeple yazılıyor. Bu mürekkepler o kadar verilimli ve sağlam ki üstüne bir şey dökseniz dahi yazılar bozulmuyor.

Deve kuşu yumurtası


Camideki ses akustiğinden, ışığından hatta kandillerden bahsettik peki bu kadar büyük yapı nasıl temiz tutuluyor?
Mimar Sinan, camideki kandillerin yanına deve kuşu yumurtalarını koydurtmuş. Aradan 400 yıl geçtiği için o yumurtaların çoğu kırılmış veya çalınmış. Geriye sadece 30 tane kalmış.(Şu anda yenilendiği için yeterli sayıda var)
Yumurtanın koyulmasının sebebi ise nerdeyse yüzyıllar sonra ortaya çıkmış. Kurumuş deve kuşu yumurtası insanların algılamadığı bir koku yayıyor. İnsanın duymadığı bu koku akrep, örümcek gibi haşeratları mekandan uzak tutuyor.
Eskiler bunu rivayet olarak kabul ederdi. Fakat yakın zamanda deve kuşu yumurtalarının örümcekleri uzak tuttuğu kanıtlandı. Hem de Türk öğrenciler tarafından. Deneyde 2 tane üzüm bağı oluşturuldu, birisine deve kuşu yumurtaları konuldu diğerine konulmadı. Deneyin sonucunda yumurtaların örümceleri uzak tutmakda %50 etkili olduğu kanıtlandı.Şu anda Süleymaniye Camii'nde bulanan deve kuşu yumurtalarının üzerine sürülen ilaçlar ile bu etki %100'e çıktı. Görünen o ki bir 457 yıl daha Süleymaniye'de örümcek ağları görülmeyecek.


Safi 15 Ağustos 2016 15:55

1 ek

Süleymaniye Külliyesi


Mimar Sinannın Kanuni Sultan süleymanın emri üzerine 13 haziran 1550 yılında yapımına bağşladığı Süleymaniye Camii’nin çevresinde hamam, Kütüphane, medrese, imaret, dükkanlar, hazire ve Süleymaniye Camii ile birlikte her biri Süleymaniye Külliyesinin birer parçasıdır.

Yapımında 1713 Müslüman olan toplamda 3523 işçi emek vermiştir. İzmit, Mut, Ezine, Bozcaada, Lübnan ve Gazze gibi farklı şehirlerden taşları İstanbul’a getirtmiştir. Süleymaniye Külliyesiin yapımında kullanmak için İmparatorluk topraklarından çeşitli malzemeler getirtilmiştir.
Alıntıdaki Ek 54108


Safi 15 Ağustos 2016 16:02

1 ek
Alıntıdaki Ek 54109

Mimar Sinan Süleymaniye Camii


Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1558 yılları arasında İstanbul’da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir.

Süleymaniye Camii 1551-1558 yılları arasında Kaununi Sultan Süleymanın isteği üzerine İstanbul Eminönü Semtinin Süleymaniye bölgesinde Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.
Mimar Sinan’ın 85 yaşında yaptığı bu eseri kalfalık eseri olarak bilinmektedir.

Süleymaniye Camii’nin çevresinde Kütüphane, hamam, medrese, imaret, dükkanlar ve hazire bulunmaktadır. Süleymaniye Camii ile birlikte her biri Süleymaniye Külliyesinin birer parçasıdır.

Mimar Sinan’ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazireve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.

Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden biridir . Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya’da da görüldüğü gibi,iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami,içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.
Fil ayağı destekli ana ve destek kubbeleri

28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman’ın ve eşi Hürrem Sultan’ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir.

Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi’dir.

Süleymaniye camiinin 4 minaresi vardır.[3] Bunun nedeni Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefininde Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.

Osmanlı külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi’ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir. Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan’ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı’nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.

“Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların imaretleri, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mimar Sultan Külliyesi’ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır”
Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra,( kudret kemeri) diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir.

Süleymaniye Camii Mimari Özellikleri


Süleymaniye Camii Osmanlı dönemi Mimarisinin en önemli eserlerinden ve örneklerinden biridir. Yüzyıllardır istanbulda yüz üzerinden deprem olmasına rağmen Süleymaniye Camii’nin üzerinde tek bir çatlak yoktur. Kubbesi 53m. yüksekliğinde ve 27.5m çapındadır. Bu büyük kubbe tıpkı Ayasofya’da olduğu üzere yarım kubbe ile dayanıklaştırılmıştır.

Camiinin avlusunun 4 köşe noktasında minareler mevcuttur. Minarelerin boyutları birbirinden farklıdır. Avlunun kuzey bölümünde bulunan minareler ikişer şerefeli ve 56 m. boyutunda inşa edilmiştir, bu iki minare son cemaatin giriş cephesi duvarının köşesindedir. Diğer iki minare ise camiye birişik olarak inşa edilmiştir. Üçer şerefeli olup yükseklikleri 76 metredir. Caminin ana kubbe kasnağında Mimar Sinanın hesaplarına göre en iyi aydınlatmayı sağlamak üzere 32 adet pencere açılmıştır.

Mimar Sinanın üstünde Mimarlık yeteneği ve zekası sayesinde düşünmüş olduğu bir bölüm ise Camii içindeki yağ lambalarından çıkan isleri bir bölgeye toplayacak hava akımını hesaplayarak, Caminin ana giriş kapısının üzerinde bir odaya toplamıştır. Bu isler Caminin içersini çevreleyen Tezyinat İşlemeler için mürekkep yapımında kullanılmıştır.

Camii avlusunun çevresinde toplamda 28 revak bulunmaktadır. Dikdörtken bir şema üzerinde kurulan bu avlunun tam ortasında caminin şadırvanı bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ile eşi Hürrem Sultanında bulunduğu bir hazire bulunmaktadır.


Safi 15 Ağustos 2016 16:06

1 ek

Evliya Çelebi anlatımıyla Süleymaniye Camii

Alıntıdaki Ek 54110

Evliya Çelebi’nin anlatımıyla caminin yapımı şöyle olmuştur: “Bütün Osmanlı ülkesinde ne kadar bin mükemmel üstad mimar yapı ustası işçiler ve taşçılar ve mermer işleyenler varsa hepsini toplayıp üç yıl bütün ayakları bağlı forsa temelini yerin altına indirdiler.üç senede binanın temeli yeryüzüne yükselip bina meydana çıktı. Bir yıl o halde kaldı…Bir yıldan sonra Sultan Bayazıdı Veli’nin presesine (hiza ipi) göre mihrab kondu. Dört tarafına duvarlarını kubbe aralarına varıncaya kadar 3 yıl yükselttiler. Ondan sonra metin güçlü dört paye üzerine yüksek kubbeyi yaptılar. Süleymaniye Camii’nin ne yolda şekillendiği, bu ulu camiin kubbenin mavi tasının ta üst tepesi Ayasofya kubbesinden yuvarlak ve yedi meliki arşın yüksek cihanı kaplayan bir kubbedir. Bu eşsiz kubbenin dört ayağından başka camiin solunda ve sağında dört tane somaki mermer sütun vardır ki her biri onar Mısır hazinesi değerindedir…Ama Allah bilir bu kırmızı renkli dört somaki sütunun cihanın dört köşesinde benzeri yoktur, ellişer arşın yüksekliğinde güzel sütunlardır…Mihrab ve minber üzerinde olan renk renk camlar Serhoş İbrahim’in işidir. Her cam parçasında nice kerre yüzbin parçanın renk renk hurda camlarla çiçekler ve Allah’ın güzel adlarıyla süslenmiş camlardır ki, bunlar kara ve deniz seyyahları arasında dünyaca övülmektedir, felekte bunların eşi görülmemiştir…mermeri işleyen üstad ince sütun üzerine bir müezzin mahfili yapmıştır ki guya cennet mahfillerindendir…mihrabın üzerinde Karahisari hattıyla Zekeriya ne zaman bulunduğu mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu (Ali İmran: 37) ayeti zehebi laciverd ile yazılmıştır.

Ve mihrabın sağında ve solunda burma, zıh zıh yapma sütunlar ve yine orada bir adam boyu halis bakır ve halis altunla cilalanmış şamdanların üzerinde yirmişer kantar kafuri balmumları.camiin sol köşesinde sütun üzre bir yüksek makam, Hünkar Mahfili vardır, …dört sütun payelerin köşelerinde dört tane aşırhan maksurecikleri var… camiin iki tarafında yan suffaları var…yine bu suffalara eş ince sütunların üzerinde deryaya nazır ve sağ tarafı çarşuya bakan katlar…cemaat çok olduğu zaman bu suffalarda ibadet ederler…mübarek gecelerde kandiller yakarlar hepsi yirmi iki bin kandil ve asılmış avizeler. Bu camiin içinde geride Kıble Kapusu tarafındaki iki payelerde bir çeşme vardır. ve bazı taklar altında Üst Hazine Maksureleri.

Bu caminin içinde ve dışında olan Ahmed Karahisari hattı bugün de ne yazılmıştır ne yazılsa gerektir. İlkin büyük kubbenin ta ortasında Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun sıfatı sanki içinde bir çerağ bulunan bir hücredir. O çerağ bir sırça içindedir. O sırça kandil de sanki bir inci gibi parıldayan bir yıldızdır ki güneşin doğduğu yere de battığı yere de nisbeti olmayan mübarek bir ağaçtır, zeytundan tutuşturulup yakılır. Onun yağı kendisine bir ateş dokunmasa da hemen ışık verir ki nur üstüne nurdur. Allah insanlara meseller irad eder. Allah herşeyi hakkıyla bilendir’ ayetini yazmada yedi beyzasını göstermiştir. (Nur 35). Mihrab üzerindeki yarım kubbenin içinde… (Enam 79) ayeti. Ve dört payelerin köşesinde Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin yazılmıştır. Ve minberin sağındaki pencere üstünde… (Cin 18) ayeti yazılıdır. Üst pencereler üzerinde Allah’ın güzel adları yazılıdır.

Camii şerifin adı geçen babı saadetlerine ve haremi latifin üç tane yüce kapusuna ayak taş merdivenle çıkılır ve inilir…ve bu avlunun dört yanına nazır hepsi.. adet pencerelerdir, demirci ustası Davudi sanat gösterüp öyle örs vurmuş ki, bu zamana kadar cilasına bir zerre toz tesir etmeyüp puladı nahçevani gibi parlak pencerelerdir. Ve bu pencereler üzere bütün camlar…ortasında ibret verici bir havuz vardır… avlunun kıble kapusu bütün kapulardan yüksek bir sanatlı babı saadettir ki yeryüzünde bu kapuya benzer beyaz ham mermer eşikli ve kat kat girişme zıhlı çengelli ve medeneli bir kapu görülmüş değildir, bütün ham mermerdir…Ve bu camiin dört tane minarelerinin evsafı var ki her biri bir ezanı Muhammedi makamıdır…dört minare on tabaka…sol taraftaki üç şerefeli minareye Cevahir minaresi derler…ve bu camiin iki tarafında kırkar tane abdest tazeleycek muslukları vardır.

Temelinin atılışındaki metanet ve köşesinde olan zarafet ve güzellik eserleri ve her türlü sanatlar insanı büyüleyen görünüşü, bu camiin içinde ve dışında vardır. Hatta bina tamamlanınca Koca Mimar Sinan şunu der: ‘Padişahım sana bir cami inşa ettim ki kıyamet gününde Hallacı Mansur yeryüzünde Makalidi Cibal Demavend dağlarını Hallacın yayından pamuk gibi attığında bu caminin kubbesinde Mansur’un yay kirişi önünde çevgan topu gibi bu rütbe senasını medh eder.

Mihrab önünde bir ok atımı yerde bir gülistanı nısfı cihen hıyaban içinde, Süleyman Han’ın meşhedi -toprağı nur olsun-bir yüksek kubbe altında görülür.

Caminin üç tarafında bir kat dış avlu daha vardır ki iki yanı birer at menzili kum sahrasıdır, türlü türlü ulu çınarlar, salkım söğütler, servi ve ıhlamur ve karaağaçlar, dışbudak ağaçları ile süslenmiş bir büyük avludur ki üç yanı hepsi pencereli duvarlar ve hepsi on adet kapu…Şark tarafına bakan hamam kapusu..merdivenle hamama varılır amma bu tarafta avlunun duvarı olmayup İstanbul şehrini temaşa için bir kenarset alçak duvar çekilmiştir. Cümle cemaat orada durup Hünkar Sarayı, Üsküdar’ı, Boğazhisar’ı, Beşiktaş’ı, Tophane ve Galata ve Kasımpaşa ve Okmeydanı boydanboya görülür.

Bu camiin sağında ve solunda dört mezhep şeyhülislamları içün dört adet büyük medreseler vardır ve bir darülhadis ve bir darülkurra ve ayrıca bir tıp ilmi medresesi, bir sıbyan mektebi ve bir darüşşifa ve imaret ve bir yemekhane, bir tavhanei müsafirin, gelip gidenler için bir kervansaray, bir yeniçeri ağası sarayı, bir kuyumcular dökmeciler ayakkabıcılar ve nısfı cihen aydınlık hamamı tetimmei şuhan bin adet hizmetliler evi…

Süleymaniye Camii tamam oldukta bina emini ve nazırı ve mutemedinin hisaplarına göre, 8 kerre 100.000 ve doksan bin üç bin üç yüz seksen üç yük flori.”

kaynak: mimarsinan.gen



Saat: 06:21

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık