MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Spor ile fair play arasında nasıl bir ilişki vardır? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/319886-spor-ile-fair-play-arasinda-nasil-bir-iliski-vardir.html)

atakansabotay 29 Nisan 2010 19:14

spor ve fair play arasındaki ilişki nedir?


Misafir 23 Kasım 2010 16:15

sıpor ve fair play arasındaki ilişki nedir


Misafir 12 Aralık 2010 17:20

Evet Cevap Yazarmısınız??


Misafir 20 Aralık 2010 15:20

nedir yaaaa???*


Misafir 22 Aralık 2010 21:19

Anglosakson kökenli olan bu kelime zaman içinde gelişim gösterse de kökleri 15. Yüzyıl şövalye dövüşlerine dayanır. Şövalyeler centilmenlik dışı davranan, birbirlerine sert ve hoş olmayan şekilde müdahalpe eden, oyunların kuralsal yaklaşımına hileli atıflar yapmaya çalışanlar için “faul-play” kavramını kullanmıştır. Hatta William Shakespare 16. asırdaki eserlerinde bu kavramı yazılarına taşımıştır.
Günümüz yaklaşımında ise “dürüst oyun” tanımlaması uygunluk gösterir. Sporda centilmenlik anlamına geldiğini ise dünyanın tüm ülkeleri bilmektedir.
Buradan biraz daha derinlere açılalımpp;
İngilizce kelimede fair = güzel, zarif, hoş, lekesiz, saf, dürüst, adil, anlamına gelir. Bu kavram sporla birleştirildiğinde,
Hakca oyun,
Kurallara bağlılık,
Rakibe saygı,
Haksız avantajdan kaçınma,
Rakibin haksız dezavantajlarından faydalanmama,
Rakibi yenmek değil beraber olmaktan zevk almaya,
Attığın gol kadar, yediğin gole de saygı duymayı ifade eder.
Fair play kavramı sadece sporcu-hakem ya da iki sporcuyu ilgilendirmez. Seyirciden masöre, teknik adamdan top toplayan çocuklara, yöneticiden müsabakayı kaleme alanlara, özetle katılım gösteren herkese yöneliktir.
FAİR PLAY VE SPOR ARASINDAKİ İLİŞKİ BUDUR ARKADAŞLAR


Dely1Shey 2 Ocak 2011 18:52

Spor ve Fair play ın ilişkisi
 
FAIR PLAY VE SPOR ARASINDAKI ILIŞKI

FAIR PLAY ÜZERINE...
Fair-play kavramını duyuyoruz, anlatıyoruz. Yaşıyor ve yaşatmaya çalışıyoruz. Peki ama nedir? Nereden gelir? Neyi anlatır? Ya da anlatmaya çalıştıklarını yeterince biliyor ve algılayabiliyor muyuz?
Anglosakson kökenli olan bu kelime zaman içinde gelişim gösterse de kökleri 15. Yüzyıl şövalye dövüşlerine dayanır. Şövalyeler centilmenlik dışı davranan, birbirlerine sert ve hoş olmayan şekilde müdahale eden, oyunların kuralsal yaklaşımına hileli atıflar yapmaya çalışanlar için “faul-play” kavramını kullanmıştır. Hatta William Shakespare 16. asırdaki eserlerinde bu kavramı yazılarına taşımıştır.
Günümüz yaklaşımında ise “dürüst oyun” tanımlaması uygunluk gösterir. Sporda centilmenlik anlamına geldiğini ise dünyanın tüm ülkeleri bilmektedir.
Buradan biraz daha derinlere açılalım;
İngilizce kelimede fair = güzel, zarif, hoş, lekesiz, saf, dürüst, adil, anlamına gelir. Bu kavram sporla birleştirildiğinde,
Hakca oyun,
Kurallara bağlılık,
Rakibe saygı,
Haksız avantajdan kaçınma,
Rakibin haksız dezavantajlarından faydalanmama,
Rakibi yenmek değil beraber olmaktan zevk almaya,
Attığın gol kadar, yediğin gole de saygı duymayı ifade eder.
Fair play kavramı sadece sporcu-hakem ya da iki sporcuyu ilgilendirmez. Seyirciden masöre, teknik adamdan top toplayan çocuklara, yöneticiden müsabakayı kaleme alanlara, özetle katılım gösteren herkese yöneliktir.
İlke basittir:
“Takımınızı destekleyebilirsiniz, ama karşı takıma hakaret etmeye hakkınız yoktur.”
Bu tanımlamadan yola çıkarak toplumsal bilinci yaratmak ve sporun ana ögesi haline gelen fair-play ruhunu yaşatmak gerekir. Çağımızın en ilgi çeken sporu olan futbola bunu yaydığımızda yüzümüze tokat gibi çarpan bir gerçekle karşılaşırız…
“Futbolun bir ruhu vardır. Ruhlar kırılgandır. Bir süreliğine ayaklar altına alınabilir. Parça parça edilebilir. İnkar edilir, hatta dövülebilir. Ama her darbe onu daha da yıpratır. Yok edilişe sürükler. Ama kaybolmasına izin verilmemelidir. Çünkü kaybolan ruh tekrar bulunamaz. Geride hatıralar, geride özlemler bırakır. Ortada ruhsuz bir futbol kaldığında oyunun milyonlarca taraftarının ne yapacağı meçhuldür”
Ruhunu korumak adına o yapıyı oluşturan ruh kavramını yaratan fair play destekli ögelere sahip çıkılmalıdır. Bunun için dünya, fair-play kavramına sarılmalı ve destek olmalıdır. Türkiye bu konuda adımı dünya ülkeleri ile eş zamanlı atmıştır.
“Uluslararası olimpiyat komitesi (IOC), 1981’de uluslararası fair-play konseyini (CIFP) tanıyıp onu bir kuruluşu olarak kabul etmesinden sonra fair-play, IOC’ye bağlı milli olimpiyat komitelerince gündeme alındı. IOC'nin her komitede fair-play’le ilgili bir komisyon kurulmasını tavsiye etmesine üzerine TMOK da bu konuda çalışmalara başladı. 26 Ocak 1982’de Turgut Atakolun başkanlığındaki TMOK yönetim kurulu fair-play sorumlularını tespit etti.” Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaya çalışırken, futbol federasyonu 1999 yılında bunu Türkiye için yazılı doküman ve uyulması gerek kural olarak değerlendirdi.
Ve bakın 5. Maddede ne dedi:
"Futbol oyununu dürüstlük içinde oynama, rakibine sportmence davranma düşüncesinden hareketle, müsabakalara katılan kulüpler, oyuncular, hakemler, teknik yönetici, öğretici ve eğiticiler ve seyircilerin:
a- oyun ve yarışma kurallarına riayet etmeleri, b- karşı takım oyuncularına, maçı yönetenlere, maçla ilgili diğer görevlilere, seyircilere, basın ve yayın temsilcilerine sportmence davranmaları ve bu konuda her türlü çabayı harcamaları, c- maçlara katılan herkesin, maçtan önce, maç sırasında ve maç sonrasında, maçın sonucuna ve maçı yönetenlerin verdiği kararlara saygılı davranmaları, fair play hareketleridir."
Başarıyı bulmak, bu ruhu korumak adına dünyada her yıl yeni desteksel hamleler şekillenmektedir.
Burdur arkadaşlar


Misafir 3 Mart 2011 12:53

yaaa çabuk olun lazım bna


Theni's 3 Mart 2011 13:23

FAIR PLAY VE SPOR ARASINDAKI ILIŞKI

Fair-Play kelimesi sık sık gündeme gelir. Bu kelimenin, çokça tekrarından olsa gerek, anlamını bildiğimiz halde bir kez daha İngilizce sözlüğe bakma gereksimi duyduk. Türkçe karşılığı Fair (adaletli/dürüst) Play (oyun/eğlence) anlamı taşımaktadır. Yabancı kelimelere duyulan sempati ve özentiye bakıp da garipsemedim desem gerçek dışı olmaz. Öncelikle, kendi öz dilinize yabancı bir kelime sokmak, o özenti içinde olmak zorunda mısınız(?). Kesinlikle hayır.. Futbolcularımızın zaman zaman bu tür centilmenlik/duygusallık içeren davranış sergilemeleri, sahip olduğu değerler bütününden kaynaklanıyor. Burada aklıma, geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazı geldi. Yazar haklı olarak soruyor; ?Osmanlı İmparatorluğu?nun yüzyıllar boyu dünya ülkeleri ile barış halinde yaşaması, hatta rakamlara yansıdığında 25 milyonluk bir neslin, kendisinden on kat daha fazla (yaklaşık 250 milyon) nüfusu idaresi altında bulundurmasının, nasıl bir açıklaması olabilir. Olsa olsa bu, dağıtılan adalet ve hoşgörüden başka bir anlama gelemez?. Bugün eğer o soydan/milletten gelen bir sporcu, oyunun içinde dürüstlük/hoşgörü gösteriyor ise, onun yaptığı bu hareket, geçmişten süregelen değerlerin örf/anane ve inancın, dışa yansımasından başka bir anlam ifade etmez. Cenk?in Beşiktaş-Erciyes maçında yaptığı o hareketi, geçmiş dönemlerde meslektaşları tarafından göze çarpmıştı. Geçtiğimiz sezon Kayserispor-Sebat maçında, Sebatspor savunmasının 3?e 1 yakalandığı pozisyonda topu arkadaşına aktarsa, belki de takımı öne geçecekti. Fakat, Mehmet Topuz?un, arkadaşını düşünerek topu dışarı atması tribünler ve tüm sağduyulu kişilerden alkış aldı. Ne ilginçtir ki aynı oyuncunun bu hareketi, ?Teknik Direktörü Hikmet Karaman tarafından tepki aldı şeklinde? gazete sütunlarına yansıdı. Beşiktaş maçında, takımı 2-1 yenik durumdayken Erciyessporlu oyuncunun gol pozisyonunda, rakip oyuncunun yerde olduğunu görüp topu kale yerine, futbolcunun tedavisini düşünerek dışarı atması, büyük ders çıkarılacak, örnek bir davranıştı. Kendisi olay için, ?Ben o golü atsaydım sevinemezdim? derken, yaptığı hareketten dolayı hocasının kendisini tebrik etmesi, sezonunun en anlamlı olayı ve yorumu idi. Fenerbahçe?nin üçüncü golünün başlangıcına bir bakın.. Benzer bir olay orada da yaşandı. Fakat, Sarı-Lacivertli oyuncuların aynı duyarlığı göstermemesi, garipsenmeyecek bir durum. İdareci/futbolcu ve teknik direktörün yorum farkı var. Kimileri aldıkları paranın karşılığını rakip kaleye atılan golle değerlendiriyor, kimileri ise bununla birlikte asıl önemli olanın insanın sahip olacağı ?insani? değerlerin ön planda tutulması gerektiğini söylüyor. Nitekim, Cenk?in yaptığı o hareketten sonra, takımı adına kazanılan penaltı pozisyonu ve onu gole dönüştürmesi, sporun bir oyun da olsa, bu oyundan çıkarılacak ders niteliği hadiselerin gerçekleşebileceği ve ödüllendirilmesidir. ?Futbolda adalet? olduğuna inananlar için de, bu adalet, belirleyici olan fubolcu/teknik heyet için önemli bir kesit... Güven ve güvensizlik (!) Sizler gibi ben de, sezonun ikinci yarısında genç futbolcularımıza yeteri derecede değer verip, şans tanınmamasına şaşırmadım desem yalan olmaz. Yabancı teknik direktörlerin maharetleri, apaçık ortada.. Bugün ligin flaş ekibi diye tanımlanan (aldığı sonuçlarla öyle) takımın teknik direktörü, hiçbir futbolcusunun alternatifi olmadığı gibi garip takıntı (korkaklık) yüzünden, futbolcusunu (özel uçakla) maça yetiştiriyor. Antalya kampında gençlerin sergiledikleri hafızlarda.. Olcan ve Kerim isimleri, her defasında kendini bir türlü görmek (şans tanımak) istemeyen teknik direktörlerine inat, hazırlık maçlarında oldukça başarılı bir performans sergilemişti. Beklentileri boşa çıkarmadılar ama.. Boşuna (!). Kadro ne kadar zengin, işler mali yönden tıkırında olsa (da), teknik direktörün futbolcular arasındaki tutarsız davranışları, onların hayal kırıklığı dolayısı ile azimlerinin/beklentilerinin kırılmasına neden olacaktır. Daum?un yaptığı yanlışa en güzel/canlı örnek, ayağındaki topu iyi kullanan ve hızlı hücuma çıkan bir futbolcu olan Beşiktaşlı Mehmet Sedef. Bir başka örnek, Song, Saidou, Ergün, Heinz ve Ayhan gibi oyuncuların yokluğunda (zorunlu) ilk defa oynama şansı bulan 17 yaşındaki Aydın?ın attığı nefis golle, Galatasaray?ın zirve yarışından kopmasını önleyen isim olması. İşte güven ile güvensizlik.. Son dakika? da olsa Kendi değerlerimize sahip çıktığımızda nelerin başarılabileceğinin en canlı örneği.

Sporda eğitimin önemini ele alıp incelerken, kişisel ve toplumsal boyutlarını birleştirerek değerlendirmek gerekir. Çünkü toplumlar kişilerin biraraya gelmesiyle oluşur.

Öncelikle eğitim, sporun en önemli boyutlarından birisidir. Spor bu boyutuyla ele alındığında iki şekilde değerlendirilmesi gerekir;

.Spor için eğitim.

.Eğitim için spor.

Spor için eğitimde, spor amaçtır ve sporun en üst düzeyde gerçekleştirilebilmesi için eğitimden yararlanılır. Sporcu eğitimi, antrenör eğitimi, hakem ve spor yöneticilerinin eğitimi, seyirci eğitimi söz konusudur. Bu anlamda eğitim sporun hizmetindedir ve sporun teknik, estetik ve performans düzeyini yükseltmek için vazgeçilmez bir yoldur. Antrenman bilimi, spor fizyolojisi, spor psikolojisi, spor yönetimi ve işletmesi, spor pedagojisi gibi pek çok bilim dalı spor için eğitimde önemli yer tutar.

Eğitim için sporda ise, spor eğitimin hedeflerine ulaşmasında kullanılan araçlardan sadece bir tanesi ama belkide en eğlencelisi ve doğru kullanıldığında da en etkilisidir.

Eğitim, bireyin davranışında bilinçli olarak değişme meydana getirme sürecidir. Bu anlamda bilim adamlarına göre kendini eğitebilmiş kimselerdeki belli başlı özellikler şunlardır;

1.Güzellikleri takdir edebilme,

2.İçten geldiği gibi doğal ve sade davranabilme,

3.Kendini, başkalarını ve doğayı kabul etme,

4.Kendi dışındaki bir soruna yönelebilme,

5.Toplumsal yaşantı ile kendini özdeşleştirebilme,

6.Başkaları ile yoğun ilişkiler kurabilme,

7.Eşitlikçi olabilme,

8.Yanlış ile doğruyu, iyi ile kötüyü, amaç ile aracı ayırt-ede- bilme,

9.Yaratıcı, nüktedan ve kendine has olabilme,

10.Yalnız kalabilme ve bundan hoşlanma.

Bütün bu özellikler insana önce kendini, sonra başkalarını tanıyabilme fırsatını bulabileceği yoğun çalışmalar sayesinde kazanılabilir. Spor bunun en güzel örneklerinden birisidir. Spor ortamı içinde birey kendi yeteneklerini ve başkalarının yeteneklerini tanımayı, eşit koşullarda yarışmayı, yenilgiyi kabullenerek başkalarını takdir edebilmeyi, kazandığı zaman mütevazi olabilmeyi, başkalarına yardım etmeyi, doğayla ve zamanla yarışarak zamanını ve emeğini en iyi şekilde kullanmayı öğrenir. Bu anlamda spor insanı çok yönlü olarak hayata hazırlamayı amaçlayan çağdaş eğitim sisteminin önemli bir aracıdır.

Spor-eğitim ilişkisi kişi yaşamında çok önemli olduğu gibi, toplumun yapılanmasında da buna parelel olarak çok önemli bir yer tutmaktadır. Etkili bir toplumsal olay olan spor, her şeyden önce yukarıda saydığımız özelliklere sahip kişiler tarafından ele alınarak işlenmelidir. Herhangi bir alanda eğitmen olarak görev alan kişiler öncelikle kendileri eğitilmiş olmalılar ki yaptıkları işin gereğini ve önemini daha iyi kavrayabilsinler.

Günümüzde spor alanlarında istenmedik davranışların altında yatan gerçek, yetersiz eğitimdir. Sporu dostluk, kardeşlik, barış ve sağlıklı yaşama biçimi diye anlatmaya çalıştığımız günümüzde spor alanlarında, onu tam tersi bir imajla karşımızda bulmaktayız.

Günümüzde fair-play söylemlerinin de pek yarar sağlamadığı bir gerçektir.

Sporda dürüstlük ve centilmenlik ilkesini eğitim yoluyla vermek zorundayız.

Sporda yetersiz eğitim, en alt birimlerin başarısından, ulusal düzeydeki başarıya kadar bütün kategorileri olumsuz yönde etkilemektedir. Türk sporunun yükselebilmesindeki ana faktörlerin başında eğitimin yetersizliği gelmektedir. Bir an önce bu sorun yetkili kurullarca giderilmeye çalışılmalıdır



Misafir 26 Nisan 2011 14:06

Spor ile fair play arasında nasıl bir ilişki vardır?


Misafir 30 Aralık 2011 18:54

insanlik namına
 
bu sorunlarla karışmak insanı yook eder işte bunun için şunnun için olduguu için buraya geldigim için giremedim



Saat: 17:42
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık