MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Müslümanlık/İslamiyet (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/)
-   -   İslam Dininde Dargınlık ve Küskünlük (https://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/340519-islam-dininde-darginlik-ve-kuskunluk.html)

_Yağmur_ 4 Aralık 2010 11:47

DARGINLIK

Dargın olma, küsme, gücenme hâli; kırgınlık, konuşmama.

İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).

Bu, alelâde günlük vakalar içindir. Ayrıca, "yüz çevirme" denilen bir dargınlık türü de vardır ki, asîler ve fasıklara karşı yapılır. Dârü'l İslâm' da yaşayanlardan müslümanlar arasında kesinlikle ayrılık söz konusu olamaz. Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefslere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).

Hz. Peygamber de şöyle buyurur:

"Bir kişinin kardeşini üç günden fazla küs bırakması helâl değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII 145)

Yüz çevirmeye gelince; bu, asî, fasık, zalim kimselere karşı yapılacak bir davranıştır. Tebük gazasına katılmayıp geride kalan Kâ'b ibn Mâlik, Mürâre İbn Rebî' ve Hilâl İbn Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber'in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm bile verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güleryüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı. Kâfirlere karşı düzenlenen cihat harekâtından geri kalan bu üç kişiden Kâb, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle anlatır:

"...Sonra Rasûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve manasız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tevbe etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında şu âyeti indirdi:

"Ve Allah savaştan geri kalan o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber yeryüzü başlarına dar gelmiş canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tövbesini kabul Buyurdu ki tövbe etsinler. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. " (et-Tevbe, 9/118).

Bu âyet indikten sonra, kendilerinden yüzçevirilen üç sahâbî büyük bir sevinçle ümmetle bütünleşmişlerdi. (Hadîsin ve olayın tam metni için bk. Buhârî, Meğâzî, Gazvetü Tebük

Bu olay göstermektedir ki, İslâm toplumunda müslümanlar bir vücût teşkil ederler. Onlar, birlik ve bütünlük içinde topluca Allah'ın şerîatına sarılırlar, Ümmete aykırı düşenler hemen toplum dışına itilirler. Ka'b ve arkadaşlarının başına gelen olay ayrıca İslâm toplumunun samimi bir iletişim düzeni kurmasının önemini; Allah rızası için dostluk kardeşlik bağı ile bağlı olan müminlerin cemâat anlayışında bulunması gereken aşıklık ve netliği: davanın mükellefiyetlerine göğüs germe, verilen emirlere değer verme ve müşrûiyyet dairesinde itirazsız itaat etmenin ehemmiyetini; müslümanlardan ayrı düşüldüğünde nasıl pişman olunduğunu da anlatmaktadır.

Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların birbirine buğz etmelerini, arka çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır. (Buhârî, Edep 57; Müslim, Birr, 24, 28; Tirmizî, Kıyâme, 54) Rasûlullah, İslâm toplumunda da insanlar arasında türlü geçimsizliklerin çıkacağını bilerek müminlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir. Rasûlullah, müminlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının onları kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve doğal olarak zıtlaşmanın çatışmalara bile yol açacağını haber vermiştir.

Küskünlükler, bir münakaşada kızgınlık sebebiyle ve sarfedilen kelimelerle; eline, beline, diline sahip olmayan şuursuz müminler arasında görülebileceği gibi, bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle, karşılıklı vuruşma, sövme gibi sebeplerle meydana gelmektedir. Günümüzde mezhep, meşrep vb. görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da ümmet fertleri arasında ayrılıklar görülmektedir. Netîce itibariyle her kim Rasûlullah'ın en güzel yoluna uymuşsa, cahilî, ilkel, kaba yobaz, ham softâ tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riayet eden müslümanlar asla dargın kalmazlar. (Ayrıca bk. Takvâ, Sulh, Hased, Kibir, Âdâb, Ahlâk).

Sait KIZILIRMAK
İslam Ansiklopedisi


_Yağmur_ 26 Temmuz 2013 16:00

Küs ve Dargın Durmak
MsXLabs.org

Sual: Küs durmanın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Erkek olsun, kadın olsun, dünya işleri için, müminin mümine darılması, onu terk edip uzaklaşması, aradaki bağlılığı, ilgiyi kesmesi caiz değildir.

Müslüman olan ve dine uygun yaşayan akrabayı ise, hiç olmazsa haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir.

Uzak memlekette ise, mektupla, telefonla veya haber göndererek gönlünü almalıdır. Dargın olsa da ziyareti ve gönlünü almayı ihmal etmemelidir.

Akrabası gelmezse, cevap vermezse de, giderek veya hediye, selam göndererek, yahut mektup ile, telefon ile yoklamaktan vazgeçmemelidir. Allahü teâlâ, müslüman olan ve salih olan akrabayı ziyareti emrediyor. Bunun tersi olanları ziyaret etmeyi emretmiyor. Hele kendilerinden zarar gelecek günahkâr akrabadan uzak durmak gerekir.

Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün izin verilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün geçtikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar devam eder. Hadis-i şerifte, (Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!) buyuruldu.(İbni Ebiddünya)

Üç günden fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azap görecektir. Günah işleyene, ona nasihat olmak niyeti ile ondan uzak durmak iyidir. Allahü teâlâ için darılmak olur.

Birbirine dargın olanları barıştırmak gerekir. Hadis-i şerifte, (Hastanın halini sormak için 2 km git, küs olan kimseleri barıştırmak için 4 km, bir din kardeşini ziyaret etmek ve ilim adamından bir mesele öğrenmek için de 6 km git!) buyuruldu.

Hazret-i Musa, (Ya Rabbi, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin? diye sordu. Hak teâlâ, (Kıyamet gününde selamet verir, korktuğu şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm) buyurdu.

Dargın olanların, bayramı veya başka bir günü beklemeyip, hemen barışması gerekir.

Hoşgörülü olmalı
Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven kimse, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, yani mümin herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır.

Bir kusurundan dolayı iyi bir kimseye darılmamak gerekir. Dargınlık olsa bile 3 günden fazla sürmemelidir. Bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müminin din kardeşiyle üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını alırsa, birlikte, sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu Davud]

(İki kişi, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.)
[İbni Hibban]

(Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha girer.)
[Beyheki]

(İnsanların amelleri, pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya arz olunur. Hak teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu mağfiretten birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Cenab-ı Hak,
“O iki kişi barışıncaya kadar amellerini getirmeyin” buyurur.) [İ.Malik]

(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir müslümanın diğer kardeşine darılarak 3 günden çok uzaklaşması helal değildir.)
[Buhari]

(Birbirine dargın iki kimseden, hangisi önce selam verirse, günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, bu selamı melekler alır. Selam almayan kimseye de şeytan, sevinerek iltifatta bulunur.)
[İbni Ebi Şeybe]

(Müslüman kardeşine, üç günden fazla dargın duran kimse, ölünce Cehenneme gider.)
[Nesai] [Cehennemde günahı kadar ceza çektikten sonra çıkar.Yahut şefaate veya affa uğrarsa hiç Cehenneme girmez.]

Ara bulmak ve yalan
Müslümanların birbirine olan haklarından biri de iki kişinin arasını bulmak, küsleri barıştırmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nafile namaz, oruç ve sadakadan daha faziletli amel iki kişi arasını bulmak ve düzeltmektir. Çünkü ara bozukluğu dini kökünden yıkar.)
[Tirmizi]

Peygamber efendimiz, bir gün gülümsedi. Bunu gören Hazret-i Ömer sebebini sual etti. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ümmetimden iki kişi, ahirette hesaplaşırlar. Biri (Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al) der. Allahü teâlâ, ötekine, (Bu adamın hakkını ver) buyurur. Adam, (Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim) der. Allahü teâlâ hak sahibine, (Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın) buyurur. Adam (Öyle ise günahlarımı alsın) der. Bu arada Peygamber efendimiz ağlayarak (O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun insan kendi günahının yükünü çekemez) buyurdu.

Allahü teâlâ, hak sahibine, (Başını kaldır da, Cennetin şu muhteşem köşklerine bak) der. Hak sahibi baktıktan sonra, (Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi peygamberin veya hangi şehidindir) der. Allahü teâlâ, (İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir) buyurur. Adam, (Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir ki?) der. Allahü teâlâ, (Sen ödeyebilirsin) buyurur. Adam, (Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?) der. Allahü teâlâ, (Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke sahip olursun) buyurur. Adam hemen, (Bağışladım ya Rabbi) der. Allahü teâlâ, (Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin) buyurur. Peygamber efendimiz aleyhisselam devam ederek buyurdu ki:
(Allah’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Çünkü Allahü teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Haraiti]

Karı-kocanın veya dargın iki kişinin arasını düzeltmeye çalışmak çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını düzeltmek, nafile oruç ve namazlardan daha faziletlidir.) [Taberani]
[Bazı kimseler, namaz kılmayıp, oruç tutmayıp, "Ben iki dargını barıştırdım, çok sevap aldım" derler. Namaz kılmayanın böyle iyiliklerine sevap verilmez. İyiliklere sevap verilebilmesi için doğru iman etme ve namaz kılma şartı vardır.]

Yalan büyük günah olduğu halde birkaç yerde, hayra, iyiliğe vesile olduğu için caizdir. Harpte, düşmanların zararından korunmak için, iki müslümanı barıştırmak için birinden diğerine iyi söz getirmek için caizdir. Ölmemek için leş yemeye benzer. Çünkü bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını bulmak için hayırlı söz söyleyen yalancı değildir.) [Müslim]

Bunların haricinde şakadan bile olsa yalan söylememeli. Bu konudaki bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin her kabahati yapabilir. Ama hıyanet edemez ve yalan söyleyemez.) [İbni Ebi Şeybe]

Sual:
Dinimizde küs durmak caiz mi, müslüman bir arkadaş benimle konuşmuyor. O benimle konuşmadığı için günaha sadece o mu giriyor ben de günaha giriyor muyum?
CEVAP
Dinimizde küsmek, dargın durmak caiz değildir, günahtır. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azap görecektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir müminin din kardeşiyle üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu Davud]

(Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.)
[Ebu Nuaym]

Bir de küs durmanın sebebi nedir? Bu önemlidir. Alacak verecek meselesi midir, para meselesi mi? İtibar meselesi mi? Konuşmaz ama kin gütmezse küs duranların günahını yüklenmez. Nefret etmemek şartı ile ondan zarar gelir diye konuşmazsa küs durma günahına girmez.

Günah işleyene, büyüklük taslayana, kendini beğenene, sizinle alay edene nasihat olmak niyeti ile ondan uzak durmak iyidir. Allahü teâlâ için darılmak olur. Hâlini düzelt demek olur.

Sual: Hadis-i şerifte (Birbirinizi sevmedikçe, imana kavuşamazsınız) buyuruluyor. İnsanbiriyle küsünce kâfir olmaz mı?
CEVAP
Hayır, kâfir olmaz. İnsan dünya işleri için bir müslümana kızar, onunla küsebilir. Üç günden fazla dursa da, yine kâfir olmaz. Yani insan günah işlemekle kâfir olmaz.

Dargınlar barışmalı
Sual:
Bir iki arkadaş bana dargın, konuşmuyorlar. Ne yapmam uygun olur?
CEVAP
Müslümanların dargın durması kötüdür. Dargınları barıştırmak sevabdır. Dargın durulmayıp barışmalı. Hoşlanılmayan kimseyle de samimi olmamalı; ama rastlayınca selamlaşma ihmal edilmemelidir. Yani konuşmamakla dargın durmak farklıdır. Zararı gelecek kimseyle konuşmak gerekmez; ama rastlayınca selam vermelidir.

Küs durmak
Sual: Bazı arkadaşlarla konuşmuyorum, ama hiçbirine kinim, düşmanlığım yok. Konuşunca zararları dokunuyor. Yanlarına gitmekten çekiniyorum. Hiç onlara darılmadan uzak durmam, konuşmamam günah olur mu?
CEVAP
Madem size zararı dokunuyor, kin beslemeden mesafeli durmak günah olmaz. İhtiyaç olmadıkça konuşmamanın da mahzuru olmaz. Ama görüşüldüğü zaman, yine ihtiyaç kadar konuşmalıdır.



_Yağmur_ 11 Temmuz 2014 15:04

Küsmek, darılmak kırgınlık
MsXLabs.org

Küsmek; darılmak, kırgınlık, konuşmamak, gücenmek, bütün münâsebetleri kesmek mânâlarına gelir.

Genel olarak ise, bir beklentinin karşılıksız kaldığı durumlarda gösterilen bir tür davranış çeşididir.

Kırgınlığın şiddetine göre, kişi kendine, dostlarına, hattâ tüm dünyaya küsebilir ve bu duygusal tepkiyi, kısa veya uzun süre gösterebilir.

İnsanı kıran ve acı veren sebepler arasında üç temel faktör vardır: Kötülükler, hatalar ve gerçekler.

Küsmeye sebep olan bu üç faktör (âmil), birbirleriyle iç içe bir irtibat hâlindedir. Meselâ, gerçekler bizi kırabilir, ama hatalı ve rencide edici şekilde yüzümüze vurulduğu zaman, kötülüğe ve acıya dönüşebilir, bu da nihayetinde küsmeye yol açar. Kezâ bize hak ettiğimiz bir kötülük yapılabilir; fakat “bunu hak etmiş olmamız” gerçeğine rağmen yine de bizde acıya ve kırgınlığa sebep olur. Ayrıca, hatalar hem kötülükleri, hem de birkaç gerçeği birden ortaya çıkarabilir.

Kırgınlık, duyguların en yanıltıcı olanıdır. Bu, kendisini gizleyebilmesinden ve kolayca sevgi, sempati, saygı ve özveri gibi diğer duyguların postuna bürünme yeteneği olmasından kaynaklanır. Birine içten içe küstüğümüz hâlde, yalan bir sevgi ve saygı gösterdiğimiz durumlar, kırgınlığın bu maskesini kullandığı anlardır.

İnsanın çok şiddetli acılara dayanabilmesi de bu duygunun bir bukalemun gibi rengini değiştirebilme özelliğine sahip olmasındandır. Kırgınlık, acıları bir şekilde aklîleştirerek, dayanılır hâle getirebilmemizi sağlar.

Karşılaşılan durum her ne olursa olsun, şurası bir gerçektir ki, bu durum İslâmî bir kimlik taşıyan Müslümanın şahsiyetine yakışmayan bir harekettir.

Küsmenin Âzamî Süresi:

Hadis-i Şerifte; “Birbirinizle münâsebeti kesmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allâh’ın kulları, kardeş olun! Bir

Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.” buyrulmuştur. (Buharî, Edeb, 57; Ayrıca bkz: Müslim, Birr, 23)

Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- dargınlığın en fazla süresini “üç gün” olarak belirtmiştir. Zamanın üç gün olarak geniş tutulması müslümanlara bir güçlük olmaması içindir. Çünkü gazap ve öfkelenmek insanoğlunun fıtratında vardır. Bundan ötürü, gazap hâlinin yatışması için kısa bir süre küsmeye müsamaha gösterilmiştir.

Müslüman olan ve dîne uygun yaşayan bir kimse, İslam’ın emir ve yasakları husûsunda hassâsiyet gösterir. Böyle bir kimse için İslâm’ın emir ve yasakları kendi doğrularının ve kendi nefsinin önüne geçmiştir. Hâlbuki küsen kimse, kendi nefsini İslâm’ın önüne geçirmiş olmaktadır.

Küskünlüğü uzatmak, yani üç gün geçtikten sonra da dargınlığı devam ettirmek yasaklanmıştır.

Ebû Hırâş es-Sülemî -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-;“Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer.” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, Edeb, 47)

Başka bir rivâyette de, bu kimselerin bir süre cehennemde azap gördükten sonra cennete girebileceklerinden bahsedilir.

Ancak bu kimselerin cennete girseler bile kesinlikle “birbirleriyle karşılaşamayacakları” da belirtilmişir. (İbn-i Hibban)

Dargınları Barıştırmak

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Bir kimsenin kardeşine üç günden fazla küs kalması helal değildir. İki mü’min karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Hâlbuki bu iki mü’minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır.” (Buharî, Edeb, 62; Tirmîzî, Birr, 21)

Hadîs-i Şerîf’te “selam vermeye teşvik edilerek” dargınlığın araya kimse girmeden, bizzat küs olan kimseler arasında hâlledilmesine işaret edilmiştir; bu iki kişiden “en hayırlı olanı” ise, barışmakta acele davranan olarak vasıflandırılmıştır.

Rasûlullâh -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Her Pazartesi ve Perşembe günü, ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allâh’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır.

(Meleklere): «Şu iki kişiyi, birbiriyle barışıncaya kadar te’hir edin (erteleyin).» buyrulur.” (Müslim, Birr, 36)

Ancak kırgınlık uzamış ve nefsî bir hâl kazanmış ve Hadis-i Şerif’te verilen süre aşılmışsa, müminlere düşen Allâh’ın şu emrini tatbik etmektir:

“Muhakkak ki, mü’minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin.” (el-Hucurat,10)

Hadîs-i Şerîflerde buyrulur:
“Nâfile namaz, oruç ve sadakadan daha fazîletli amel; iki kişi arasını bulmak ve düzeltmektir. Çünkü ara bozukluğu dini kökünden yıkar.” (Tirmizî)

“İki kişinin arasını bulmak için hayırlı söz söyleyen yalancı değildir.” (Buhârî, Sulh, 2; Müslim, Birr, 101)
“Sadakanın en fazîletlisi, dargınların arasını bulup düzeltmektir .” buyrulmuştur.

Rivâyet edildiğine göre Hazret-i Mûsâ:
“–Yâ Rabbi, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin?” diye sorduğunda, Hak Teâlâ:
“–Kıyamet gününde selâmet verir, korktuğu şeylerden emîn, umduğu şeylere nâil eylerim.” buyurdu.

Küsmenin (Yüz Çevirmenin) Yasak Olmadığı Kimseler
Âsi, fâsık (günahkâr, itaatten çıkmış kimse) ve zâlim olan kimselere karşı yapılan dargınlık meşrû ve câiz görülmüştür. Çünkü umûmî olan yasak, küsmesi için meşrû bir sebebi olmayan kimselere mahsustur.

Söz gelimi mâsiyete giren insana, bundan vazgeçmesi için küsülebilir. Buhârî, bu maksatla küsmeye, Tebük Seferi’ne katılmayan Ka’b bin Malik, Mürâre bin Rebî’ ve Hilâl bin Ümeyye’nin durumlarını örnek olarak gösterir.

Öyle ki, bu üç sahabî ile Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm verilmemiş, hatta selâmları alınmamış, onlara güler yüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı.

Sonra, toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olup yaptıklarına tevbe etmişlerdi.

Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında âyet (Tevbe, 11 indirdi. Âyet indikten sonra, kendilerinden yüz çevirilen üç sahâbe, büyük bir sevinç içinde ümmetle bütünleşmişlerdir.
Velhasıl fâsık ve bid’at ehline küsme meşrû iken, kâfire küsülmemesi, zâhiren îzahı zor bir durum ortaya koymaktadır. Çünkü kâfir, küfrü sebebiyle fâsığın fıskından daha şiddetli bir cürüm işlemiş olmaktadır. Fâsık ve bid’at ehli, ne de olsa tevhid ehlidir.(Taberi)

Bu sebepledir ki, bazı âlimler küsmeyi iki kısımda inceler:
1) Kalple olan küsme,
2)Dille olan küsme,

Kâfire karşı olan küsme kalpledir. Bu da sevgi, yardımlaşma ve dayanışmanın terkidir.

Şu hâlde kâfirlerle konuşmayı kesmek sûretiyle küsme meşrû olmaz. Çünkü küsme, onu küfründen vazgeçirecek değildir. Ancak müslüman âsî öyle değildir. Zîrâ o, küsme sebebiyle çoğunlukla hâlini düzeltir. (Kâfirlerle “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker” maksadıyla konuşulmasında ise, bir mahzur yoktur.)

Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in Küsmeyi Yasaklamasının Sebepleri
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mü’minlerin birbirlerine buğz etmelerini, sırt çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır.(Buharî)

Bu da açıkça gösteriyor ki, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İslâm toplumunda da insanlar arasında geçimsizliklerin çıkacağını bilerek, mü’minlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir.

Nitekim bununla Rasûl-i Ekrem Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mü’minlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının, onları, kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve tabiî olarak zıtlaşmaların çatışmalara bile yol açacağını haber vermek istemiştir.

Oysa İslâm toplumunda müslümanlar, tek bir vücut teşkil ederler. Onlar ki, birlik ve bütünlük içinde topluca Allâh’ın dinine sarılırlar, ümmete aykırı hareket edenler ise hemen toplumun dışına itilirler. Mü’minler Allah için sever, Allah için buğzederler.

Netice itibariyle her kim Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in en güzel yoluna uymuşsa, câhil, kaba, yobaz, ham softa tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riâyet eden müslümanlar da asla dargın kalmazlar.

Cenâb-ı Hak cümlemize, zâtıyla, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile ve mü’minlerle ülfetini hiçbir zaman kesmeyenlerden olabilmeyi nasib etsin! (Âmin)




Saat: 03:00

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık