MsXLabs
Sayfa 1 / 5

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Türkiye Cumhuriyeti (https://www.msxlabs.org/forum/turkiye-cumhuriyeti/)
-   -   Mafya (https://www.msxlabs.org/forum/turkiye-cumhuriyeti/4771-mafya.html)

Misafir 10 Nisan 2006 22:20

Mafya

Mafya, kendi çıkarlarını korumak için her türlü yola başvuran, gizli ve hiyerarşik bir teşkilatlanmaya dayalı zorla para almak, kumar, kaçakçılık ve fuhuş gibi kanundışı işlerle uğraşan azılı gizli birlikler şebekesidir.

Yakın tarihte mafya


lehçesinde de aynı manayı ifade etmektedir. Mafya şeklinde de söylenen bu kelime, ortaçağ sonlarında kullanılmaya başladı. Ortaçağ sonlarında Müslüman ve İspanyol idarelerini devirmeye yönelik bir teşkilat olarak ortaya çıkan mafyanın kökü mafie denen küçük silahlı gruplara dayanır. Bu gruplar Sicilya'daki toprak sahiplerinden ürünlerini koruma karşılığında haraç almaya başladılar. İdarecilerin keyfi tutum ve davranışlarından yılmış olan halk da mafyaya sığınmaya başladı. Sicilya'nın batısındaki köylerde yerleşik çeşitli mafya aileleri ve aile grupları bir konfedarasyon altında birleştiler. 1900'lü yıllarda kendi yörelerinde ekonomik faaliyetlerin hemen hepsini denetim altına aldılar. Mafya Sicilya'daki büyük toprakların idaresini hızla ele geçirdi. Mafya üyeleri Fransızca'da gizli teşkilat manasına gelen mafia veya maffia kelimeleri SicilyaBenito Mussolini'nin baskıcı idaresi zamanında geniş çapta tutuklandılar. Pekçok mafya üyesi uzun süreli hapis cezasına çarptırıldı. Ağır bir darbe indirilen mafya mensupları İkinci Dünya Savaşından sonra serbest bırakıldılar. Yeniden toparlanan mafya, Sicilya'nın orta ve batı kesimlerindeki kırsal alanlarda tutunamayarak Palermo'ya yöneldi. Burayı kendine merkez üssü olarak seçti.

Sanayi, ticaret ve inşaat sektörlerine, ayrıca rüşvet, şantaj, haraç ve kaçakçılık işlerine girdi. İtalya'dan ABD'ye olan göç hareketi sırasında Amerikan Suç Teşkilatlarıyla yakın münasebet kuran mafya, ABD'ye gönderilen eroyinin işlenmesi ve taşınması işiyle uğraşmaya başladı. Bu işten elde edilen yüksek miktarda para, mafya içindeki çeşitli gruplar arasında şiddetli bir rekabet doğurdu. Bunun neticesinde cinayetler arttı. Resmi makamlar mafya üyelerinin üzerine yeniden gittiler. Sicilya ve İtalya'dan göç eden gruplar içindeki mafya üyeleri, ABD ve Güney Amerika ülkelerinde benzer bir teşkilatlanmaya girdiler. Bu ülkelerde meydana gelen kanundışı faaliyetler, mafya tarafından yürütüldü. İçki yasağının kaldırılmasından sonra Amerikan mafyası; kumar, sarı sendikacılık, dolandırıcılık, tefecilik, uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuş gibi işlere girdi. ABD'deki en büyük ve en güçlü suç teşkilatı durumuna gelen mafya, kanundışı yollarla kazanılan paraları otel, lokanta ve eğlence yeri gibi yerlere yatırdı.

ABD idaresi mafya hakkında yaptığı takibat ve soruşturma neticesinde, ülkenin dört bir yanına dağılmış pekçok bağımsız grup veya aile tarafından mafya faaliyetlerinin yürütüldüğünü tesbit etti. Buna göre her şehirde bir veya birkaç aile hakimdir. Her ailenin başında bulunan don adı verilen patronlar ve her patronun altında yardımcılık vazifesini yürüten bir ikinci don ile kurmay olarak güçlü ve nüfuzlu konumu olan bir consigliere (danışman) bulunur. Patron yardımcısına bağlı olarak çalışan coporegimeler (teğmen), patronun teşkilatın kanundışı işleriyle doğrudan ilişkiye girmemesini sağlar. Ailenin kanuni olan işleri, otomatik satış makinaları (marketler, lokantalar vb.) ile fuhuş, kumar ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi kanundışı işleri caporegimelere bağlı mangalar tarafından yürütülür.

Bugün çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren mafyanın ABD'deki ağırlığı giderek azalmaktadır. İtalyan ve Sicilyalı azınlıkların ABD toplumuyla kaynaşması ve mafyanın kolayca eleman bulamaması bu neticeyi doğurmuştur.

Mafya'nın geçmişi

1282 yılında Fransızların İtalyayı işgal etmesiyle fransız halkının başlattığı direniş örgütünün adı. Mafya adı direniş sloganından gelmektedir M.A.F.I.A('morte alla francia, italia aneta' yani 'italya, fransa'ya olum diye haykiriyor' diğer bir rivayet 'morte alla francia italia anelia' yani 'zulum yapan fransizlara olum'). Sonraları devletleri yıkmak için kurulan gizli örgütler mafya adını almıştır.


Misafir 10 Nisan 2006 22:26

ATO'DAN ''HAYATIMIZ MAFYA'' RAPORU



http://195.155.145.1/turkce/bulten/20020624.gif



ATO’DAN “HAYATIMIZ MAFYA RAPORURAPORA GÖRE TÜRKİYE’DE MAFYANIN CİRİT ATTIĞI 100’ E YAKIN FAALİYET ALANI BULUNUYOR.




YERALTI EKONOMİSİNİN BÜYÜKLÜĞÜ MİLLİ GELİRİN DÖRTTE BİRİ OLAN 60 MİLYAR DOLARI BULUYOR.




RAPORA GÖRE ÜST DÜZEY MAFYA ÜYELERİ METROSEKSÜEL. İYİ GİYİNİYOR, İYİ YAŞIYOR, MAFYA DİZİLERİ İZLİYORLAR.




ATO BAŞKANI AYGÜN: MAFYA, SON YILLARDA TÜRKIYE’NIN IÇ TEHDITLERINDEN BIRI HALINE GELDI. -




BİR KAMU YATIRIMI İÇİN KOYULAN HER DÖRT TUĞLANIN BİRİ, YASA DIŞI ORGANİZASYONLARA GIDIYOR.




Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Marziye, Yılan Hikayesi,Tatlı Kaçıklar, Ana, Alacakaranlık gibi en çok izlenen dizilere konu olan Mafya, hayatımızın her alanına nüfuz ederek, neredeyse el atmadık sektör bırakmadı. Yanına üç -beş hemşehrisini alıp beline silah takan herkes mafya babası oluyor, mafya gibi yaşıyor.




Demokrasinin en kutsal mabetlerine kadar girmeye cüret eden mafyanın ve mafya ekonomisinin ulaştığı boyut Ankara Ticaret Odası (ATO)’nın son raporuna konu oldu. Türk mafyanın içyüzünü ortaya koyan ''Hayatımız Mafya'' raporuna göre Türkiye’de mafyanın cirit attığı 100’e yakın faaliyet alanı bulunuyor. Mafyanın el attığı bu sektörler arasında ne yazık ki eğitim yuvası okullar, şifa dağıtan hastaneler, keyifle izlediğimiz futbol bile var.




Rapora ilişkin ATO’dan yapılan yazılı açıklamada 1 trilyon dolar olduğu tahmin edilen dünya örgütlü suç ekonomisinden Türkiye’nin de payını aldığı belirtiliyor. Türkiye’de yeraltı ekonomisinin büyüklüğünün 238 milyar dolar olan milli gelirin dörtte birine ulaştığı ve 60 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor. Bu rakam Türkiye’nin 2004 yılı bütçesinin yarısını aşıyor.




İTALYAN MAFYASINA TAŞ ÇIKARTIYOR




Rapora göre Türkiye organize suç örgütleri tarafından dört bir yandan sarılmış durumda. 1998-2002 yılları arasında yaklaşık 17 bin kişi çete üyesi olmaktan polis tarafından yakalandı, küçük bir ülkenin ordusunu donatacak kadar silah ele geçirildi. Polisin Türkiye genelinde yaptığı çalışmalarına göre, mafya toplam 3 bin 12 olaya karıştı. Yine 9 bin 53’ü İstanbul’da olmak üzere 17 bin 105 kişi gözaltına alındı, 4 bin 182 kişi tutuklandı, 118 Kalaşnikof ele geçirildi.




MAFYANIN BAŞKENTİ İSTANBUL




Rakamlar, mafyanın başkentinin İstanbul olduğunu gösteriyor. 1998’de kurulan İstanbul Organize Şube Müdürlüğü ekipleri, 2002 yılı sonuna kadar 454 suç örgütünü çökertti, 325 çete liderini yakaladı. Aynı dönemde çeteler sadece İstanbul’da 1.637 olaya karıştı. Bu rakam gösteriyor ki, adına mafya da desek, çete de desek, Türkiye’deki organize suçların neredeyse yarısı İstanbul’da işleniyor. Raporda; mafyanın yoğun olarak faaliyet gösterdiği iller ise şu şekilde sıralanıyor: Adana, Ankara, Aydın, Antalya, Balıkesir, Bursa, G.Antep, İçel, İzmir, Kayseri, Kocaeli ve Samsun.




EN YAYGINI OTOPARK MAFYASI




Mafyanın en yaygınını otopark mafyası oluşturuyor. Mafya, özellikle büyük şehirlerde cadde ve sokakları parselleyip görevlendirdiği değnekçiler aracılığıyla otopark ücreti topluyor. Para vermeyenler dövülüyor, arabalar çiziliyor, lastikler yarılıyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi üç büyük ilimizde 2 milyona yakın otomobil bulunduğu ve bu kentlerdeki otopark ücretlerinin 2-10 milyon lira arasında değiştiği dikkate alındığında sadece otopark mafyasının yıllık cirosu trilyonlarla ifade ediliyor.




Özellikle İstanbul’daki otopark mafyası şu sıralar tarihi evleri hedef alarak yürek burkan bir başka kıyıma neden oluyor. Mafya adına çalışan kundakçılar çoğu ahşap olan tarihi evleri yakıyor, daha sonra bulundukları arazileri ucuza kapatıp otoparka dönüştürerek büyük rant elde ediyor. Türk insanı da mafya yüzünden, otopark ücreti olarak Avrupa ülkelerine kıyasla üç-beş kat fazla para ödüyoruz.




BOŞ BULDUĞU HER ALANDA AT KOŞTURUYOR




Mafya, hayatın her alanına nüfuz ederek, el atmadık sektör bırakmadı.




Arazi mafyası, yeşil ve kamu arazilerini gasp ediyor, gerektiğinde kendilerine yer açabilmek için gözlerini bile kırpmadan orman yakıyor.




Çek - senet mafyası, Silah zoruyla yaralama ve adam kaçırma yoluyla tahsilat yapıyor. Çekin sahibinden "masraf" adı altında para alınıyor. Bu oran işin riskine göre yüzde 50’ye kadar yükselebiliyor.




Organ mafyası, yoksul ve paraya ihtiyacı olan kişilerden düşük bedellerle, zaman zaman ise bedelsiz olarak temin ettiği organları 50-100 bin euro fiyatla yurtiçi ve dışındaki zenginlere satıyor.




Çocuk mafyası, özellikle varoşlardan kaçırılan fakir ve yaşları küçük çocuklar, çocuğu olmayan zengin ailelere satılıyor, okul çağındaki çocukları zorla dilendirilip çalıştırılıyor.




Önceleri rakip firmaları korkutarak ihaleden çekilmeleri için ikna yöntemlerine başvuran ihale mafyası ise, son yıllarda bizzat ihaleye giriyor. Ardından firmalardan yüzde alarak çekiliyor.




Belli başlı diğer mafya türleri ise şu şekilde sıralanıyor: Uyuşturucu Mafyası, Kumar Mafyası, Altın-pırlanta mafyası, Kira-Tahliye Mafyası, Fuhuş Mafyası, İcra Mafyası, Nakliye Mafyası, İnşaat Mafyası, Ehliyet mafyası, Sigara mafyası, Silah Mafyası, Odun-Kömür Mafyası, Hal-Pazar Mafyası, İlaç Mafyası, Sahil Mafyası, İthalat-İhracat Mafyası, Bebek-Çocuk Mafyası, Boşanma-Evlenme Mafyası, Dilenci Mafyası, Vize ve Pasaport Mafyası, Döviz Mafyası, Gecekondu Mafyası, Turizm Mafyası, Kapıcı Mafyası, Hamal Mafyası, Seyyar Satıcı Mafyası, Plaka Mafyası, Fırın Mafyası , Çayhane Mafyası, Kantin mafyası, Nükleer-maden-Civa Kaçakçılığı Mafyası, Ulaşım (taksi, dolmuş, okul servisi, iş servisi) Mafyası, Nakliyat Mafyası, Oto Çekici Mafyası, Oto Kaçakçılığı Mafyası, Otogar Mafyası, Orman Mafyası, Futbol Mafyası, Kaldırım mafyası, Pazaryeri Mafyası, Su Mafyası, Insan Mafyası. Pornografi Mafyası, Reçete Mafyası, Özelleştirme Mafyası, Milli Emlak Mafyası, İş Takip Mafyası, Kokoreç-Balık ve Simit Mafyası, Balık Pazarı Mafyası, Yedd-i Emin ve İcra Mafyası, Hırsızlık Malı Pazarlama Mafyası, Müzik Mafyası, Kitap Mafyası, Bilet Jeton Mafyası, Kumar Mafyası, Kapıcı Mafyası, Kıraathane Mafyası, Göçmen Mafyası, Silah Ticareti Mafyası, Tarihi Eser Kaçakçılığı Mafyası, Kalpazanlık, Yetkisiz Para Ticareti ve Tefecilik Mafyası, Kimyasal Atık-Çöp ve Çevre Suçları Mafyası, Koruma ve Haraç Mafyası, Bilişim Suçları Mafyası, Telefon Dinleme ve İzleme Mafyası, Hapisane Mafyası, Naylon Fatura Mafyası, Gümrük Mafyası.




Yaşam alanları giderek yaygınlaşan mafya dünyasını adlandırmakta çok sayıda ifade kullanıldığına dikkat çekilen araştırmada bunların başlıcaları şu şekilde sıralandı: Mafya Ekonomisi, Yeraltı Ekonomisi, Suç Ekonomisi, Kurşun Ekonomisi, Karapara Ekonomisi, Yasa Dışı Ekonomi.




BİLDİK AMA ETKİLİ YÖNTEMLER




Adam kaçırma (Adam kaldırma), Öldürme (Temizleme), Yaralama (Topuktan vurma vs.), Dövme, Ev ve işyeri basma, Tehdit, Tecavüz, Silah zoruyla el koyma, Şantaj, kurşunlama, kundaklama gibi yöntemler kullanıyor. Çete üyeleri arasında adam dövmek, yaralamak, veya öldürmek nedeniyle sabıkalı olmak yükselmek için önemli bir avantaj yaratıyor.




TÜRK TİPİ MAFYA




Raporda Türk tipi mafyanın klasik özelliklerine de yer verildi. Buna göre, organize suş örgütlerinin yapısı bir şirket ya da holding yapısına çok benziyor. Örgüt, pramit şeklinde yapılanıyor. En yetkili karar mercii olan baba bir holdingin yönetim kurulu başkanı gibi doğal olarak pramitin en tepesinde bulunuyor. Daha altta ise orta kademe baba yardımcıları yer alıyor. Özendirme ve terfi müessesesi yasal örgütlerden farksız. Mafya üyesi eğitimi, başarıları ve tecrübesi ile rutbe alıyor. Suçu üstlenmek örgütte kalmanın en önemli unsurlarından sayılıyor. Zorda kalmadıkca güvenlik kuvvetlerine yönelik herhangi bir eylem yapılmıyor. Devlet mekanizması içerisinde bir çok unsuru kullanmak ve aracılık yapmak en büyük özellikleri arasında yer alıyor. Yakın çevre, akraba ve dostlara sürekli aylık, hediye verilmesi liderliğin gereği olarak kabul ediliyor. Sicili temiz kişilere şirket kurdurarak kara para aklıyor, küsleri barıştırarak komisyon alıyorlar. İlk yapılanma aşamasında güvenlik teşkilatından ayrılma veya emekli kişileri istihdam edilerek bunların güçlerinden yararlanılıyor. Örgüt içinde Lüks bir yaşam sergilinerek örgüt yapısını tanımayanları örgütün içine çekilmeye çalışılıyor.




Rapora göre Türk mafyasının yazılı olmayan kuralları var. Üyelerden lidere karşı mutlak itaat beklenir. Örgütün genişlemesinde hemşehricilik önemli yer tutuyor. Aranan şahıslar pasaportlarını sicili temiz kişiler üzerine çıkarıyorlar. Mal varlıklarını ise genellikle başkaları üzerine kayıtlı. Eylem yaparken kullandıkları arabalar ise genel olarak kiralık ve sahte plakalı.




HALKLA İLİŞKİLERİ PEKİYİ




Raporda mafya örgütlerinin etkili halkla ilişkiler faaliyeti yürüterek topluma hitap eden yöntemler kullandıkları belirtiliyor. Toplumsal değerlere saygı gösteren tavırları, kurdukları yardım vakıfları, adalet dağıtıyor görüntüsü veren davranışlarının yanısıra tanınmış sanatçılarla kol kola olmaları mafya imajının yumuşamasına neden olduğu vurgulanıyor.




Medyanın, haber programlarında, mafyadan sözederken kullandığı Ünlü Baba, Yeraltı dünyasının tanınmış ismi, Ünlü kabadayı, Çete reisi gibi tanımlamalar ise üstü kapalı olarak övgü içerdiği kaydedilen raporda bu terimlerin, izleyicilerin bir kısmında korku, bir kısmında ise özenti yarattığı ifade ediliyor.




DİZİLER ÖZENDİRİYOR




Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Marziye, Yılan Hikayesi, Tatlı Kaçıklar, Ana, Alacakaranlık gibi televizyon dizilerinin uzmanlar tarafından özellikle çocuklar üzerinde özendirici etki yarattığına ve iyi mafya kavramı yerleştirdiğine dikkat çekildiği belirtilen raporda, mafya babalarının Robin Hood gibi gösterilmesinin de yanlışlığına vurgu yapılıyor.




Olaylara mafyatik yaklaşım tarzının giderek yaygınlaştığına dikkat çekilen raporda, buna örnek olarak çocuk bezi reklamlarında bile mafya tiplemesinin kullanıldığı vurgulanıyor.




MAFYA DA METROSEKSÜEL




Rapora göre, Yöneticiler yasal örgütlerde olduğu gibi iyi giyimli, ciddi, prensip sahibi bir görüntü çiziyor. Uyuşturucu satıyor ancak kendisi kullanmıyor. Ancak bu “mafyaseksüel imaj” aşağılara indikçe değişiyor. Giyim kötüleşiyor, konuşma bozuluyor, dile ağır bir mafya jargonu yerleşiyor.




Rapora göre mafya üyesinin bağlı olduğu örgüte aidiyet duygusu yasal organizasyonlardaki çalışanlardan daha fazla. Diğer yandan bir mafya üyesi, örgütüne daha fazla güven duyuyor. Çünkü hapse girdiğinde geride bıraktığı ailesine ve kendisine örgüt liderinin bakacağını düşünüyor.




MAFYA DİZİLERİ İZLİYORLAR




Raporda mafya konusunda bilimsel çalışmalarıyla tanınan Mahmut Cengiz adlı bir emniyet mensubunun mafya üyeleri arasında yaptığı bir ankete de yer veriliyor. Buna göre mafya üyelerinin yüzde 54’ü evli, dörtte üçü en az dört kişilik bir aileden geliyor ve yüzde 10’u üniversite mezunu. Mafya üyelerinin en çok izlediği televizyon dizisi ise Kurtlar vadisi gibi mafya dizileri. Ankete göre Mafya üyelerinin eğitim şansı bulmaları halinde en çok bürokrat ve mühendislik olmak istiyorlar. Aralarında ciddi sayıda polis ve asker olmak isteyenlerin olması anketin en ilginç bulguları arasında yer alıyor.




MAFYA YASALARI




Raporda mafyanın kendi yasaları ve inanışları, stratejileri ve yaşam felsefelerine de yer veriliyor. Buna örnek olarak Omerta Kuralı adı verilen Bilip Susmak, Partito adı verilen Üst düzey ilişkilerle sorunu çözmek, Cosca adı verilen Sorunu şiddetle çözmek ve Solidariti adı verilen dayanışma yasaları gösteriliyor.




ATO BAŞKANI AYGÜN




Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, mafyanın son yıllarda Türkiye’nin iç tehditlerinden biri haline geldiğini söyledi. Sistemdeki aksaklıklar ve boşlukların sürekli suçlu ve mağdur ürettiğini dile getiren Aygün, işsizlik, kentsel ve yaşamsal hizmet ve ihtiyaçların yeterince karşılanmaması sonucu mafya ekonomisinin ur gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Aygün şunları söyledi:




Namusuyla kazanmanın, üstün ahlakın, erdemin yerini (para kazan da nasıl kazanırsan kazan), (gemisini yürüten kaptan), (köşeyi dönmek), (namuslu olmak enayiliktir), gibi yozlaşmış değerlerin aldığı dönemden geçiyoruz. Ne yazık ki bu ülkede, okulda, hastanede, otoparkta, hergün en az bir kere mafya ile karşılaşıyoruz. Mafya ekonomisi ülke ekonomisine ciddi maliyetler yüklüyor. Bir kamu yatırımı için koyulan dört tuğlanın biri, yasa dışı organizasyonlara gidiyor. Devlete alınan her 4 kalemden biri, bu tür organizasyonların hanesine gelir olarak yazılıyor. Rüşvetin, yolsuzluğun maliyeti kamu kurumuna maliyet olarak geri dönüyor. Bu ülke beyaz yakalılar tarafından işin kitabına uydurularak soyuluyor. Namuslu tüccarlarımız artık kamu ihalelerine girmek istemiyor. Düzen hepimizi bozdu. Namusuyla iş yapmak enayilik olarak görülüyor. Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal dengelerin bozulması mafyanın faaliyet alanını patlattı. Enflasyonist ortam, ekonomik kargaşa, para piyasalarındaki spekülatif hareketler, kayıt dışı ekonominin motoru durumundaki mafya ekonomisinin ekmeğine yağ sürüyor. Mafya, devletin boş bıraktığı hiç bir alanı kaçırmıyor ve bu boşlukları süratle dolduruyor.”






GusinapsE 10 Nisan 2006 22:32

Mafya Kapitalizmin Hamurundadır

Nazım Yıldırım


Hatırlanacaktır, üzerinden uzun zaman geçmedi. Tam da Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ilişkin kritik kararının hemen öncesine denk gelen bir zamanda, gerekçeleri hiç de anlaşılmaz olmayan manevralar egemen sınıflar tarafından yürürlüğe konmuş; herkesçe tanınan mafya babaları tutuklanıp, kimileri de yurtdışından getirtilmişti. Hatta gazetecilerden başlayan ve kimi bürokratları da kapsayan uzun listelerle, ucu Yargıtay Başkanına bile uzanan, mafyanın bazı “karanlık” ilişkileri ortaya serilmişti. Düzenlenen bu ilginç isimli operasyonlar esnasında yine şahit olduk ki, önde gelen devlet yetkilileri ve burjuva medya, mafyaya karşı sistematik bir mücadele yürütülüyormuş izlenimi yaratmaya bayılıyor. Halbuki emniyetin yaptığı tutuklamaların tozu dumanı ortalığı sardığında, sayfalarca haberin konusu mafya olmasına rağmen, bunların içeriğinde magazin ağırlıklı dedikodulardan başka bir şey de yoktu.
Düzenli aralıklarla olmasa bile bu türden müsamereleri egemen sınıflar dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bizlere izletiyorlar. Ve bu müsamereler, çoğu kez, medyanın sağduyu sahibi kalemlerinin ve sistemin aklıselim akademisyenlerinin olmazsa olmaz bir çağrısıyla tamamlanıyor: mafyaya karşı hukuk devletini güçlendirilelim!
Tıkır tıkır işleyen bir hukuk sistemi ve “basiretli” yöneticilerle mafyayı yok etmek gerçekten de mümkün mü acaba? Mesele bu kadar basit mi? Yoksa daha derinlerde yatan sebepler, o hukuku ve o yöneticilerin ne yapacaklarını belirleyen daha temel faktörler midir mafyayı da yaratan?
Ankara Ticaret Odasının yaptırdığı araştırmada, bugün Türkiye’de yeraltı ekonomisinin büyüklüğünün, 238 milyar dolar olan milli gelirin dörtte birine ulaştığı, yani 60 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor. Bu rakam Türkiye’nin 2004 yılı bütçesinin yarısından fazladır. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı bir rapora göre ise, çokuluslu suç örgütlerinin yasadışı faaliyetlerinden elde ettikleri gelir yıllık 1 trilyon dolar civarında. Yani neredeyse dünyadaki en yoksul 3 milyar insanın toplam geliri kadar. Bu devasa rakamlar da ortaya açıkça koyuyor ki, mafya ne Türkiye’de ne de dünyada istisnai ya da arızi bir olgudur. Bu yüzden reformistlerin bu türden çağrıları boşuna ve ikiyüzlüdür. Mafyaya karşı mücadele hukuk devletiyle sağlanacakmış! Kimin devletinde? Kimin hukuku ile?


Mafya nereden doğar?
Kapitalist üretim genelleşmiş meta üretimidir. Bu yüzden kapitalizm mümkün olan her şeyi metalaştırır. Ancak kendi geleceğini tehlikeye sokacak, istikrarsızlık yaratacak ürünler ya da faaliyetler için bazı kısıtlamalar da getirmek zorundadır. Bu kısıtlamaları ve yasakları da kendi zor aygıtı, yani devleti aracılığıyla uygular. Uymayanlar cezalandırılır. Yine de, yukarıda belirtilen rakamların ortaya net bir biçimde koyduğu gibi, kapitalizmin uzun vadeli yararı ve istikrarı için yasakladığı ve kısıtlılar listesine aldığı mallar, hizmetler, birilerince üretilir ve pazarlanır. Yani tek tek kapitalistler için sistemin genel çıkarıyla uyumlu olmayan çıkarlar söz konusu olabilir ve onlar bunu hayata geçirmekten kaçınmazlar. Çünkü kâr ve sermaye birikimi, kapitalistler arasında rekabeti, rekabet ise yasal ya da yasadışı her türlü yolu kullanmayı gerektirir.

Bu durum, kapitalizmin çelişkili yapısı içinde anlaşılmaz değildir. Sonuçta kapitalist ekonominin doğası anarşiktir ve bir kapitalistin her şeyden önce gelen motivasyonu kendi sermayesini büyütmek için mümkün olan en yüksek kârı en kısa süre içerisinde elde etmektir. Bu yüzden yasal alanda faaliyet gösteren kapitalistlerin yasadışı ilişkilere bulaşmayacağını varsaymak budalalık olur. Kapitalistler açısından yasal ya da yasadışı alanın arasında bir ayrım yapmak anlamsızdır. Yasadışı faaliyetleri ile belirli bir düzeye geldikten sonra işlerinin bir bölümünü yasal alanda sürdürmeye başlayanlar olduğu gibi, ihtiyaç duyduğunda yasadışı yollarla etkinliğini sürdüren kapitalistler de söz konusudur. Zaten mafya ekonomisinin ulaştığı düzey başka türlü açıklanamaz; kapitalistler faaliyetlerini, olabildiği ölçüde yasal, olmadığı yerde yasadışı yollarla gerçekleştirmektedirler.


Mafya Ne Tip Faaliyetlerle İştigal Eder?

Mafya dendiğinde akla ilk gelen faaliyetler; uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi işler olsa da, ithali yasaklanan ya da kısıtlanan malların ülkeye sokulmasından, sendikal anlaşmazlıklarda patronların sendikayı sindirme faaliyetlerine kadar pek çok alanda bu örgütler arz-ı endam ederler. Hele ki “küreselleşme çağı”nda mafyanın faaliyetleri iyice çeşitlenmiştir; nükleer madde kaçakçılığı, teknoloji hırsızlıkları, marka taklitleri, kara para operasyonları, insan kaçakçılığı bunlardan sadece birkaçıdır.
Birçok kapitalist, “geciken tahsilât” sorununu “çek-senet mafyası”yla çözer. Burjuva devletin yargı organlarına intikali halinde pis kokuların yayılacağı, rüşvet vb. şeyler içeren işlerinde de patronlar hakem olarak “mafya”yı arabulucu yaparlar. Denetim altında tutulan, dolayısıyla kazancı yüksek olan, kumarhane, genelev ve benzeri yerlerin işletmeciliğinde de mafya patronlarının hâkimiyeti görülür.
Mafyanın bir diğer önemli faaliyet alanı devlet eliyle dağıtılan rantlarla ilgilidir. Devlet ihalelerinde, devlet bankası kredilerinin dağıtılmasında, ihracat, üretim teşviklerinde, özelleştirme ihalelerinde mafya, ihaleye girişleri engellemek ya da ihalenin belli bir firmada kalmasını sağlamak üzere devlet görevlilerini “ikna etmek” suretiyle çeşitli etkilerde bulunur ve payını alır. Ya da, devlet bankası kredilerinin belli kişilere kullandırılmasında aracılık etmek, anlaşmalara hakemlik etmek, sırasında bizzat kredi kullanmak yoluyla da devletin sağladığı ranttan nasiplenir. Hazine arazilerine el konulması ve bunların pazarlanması, ya da inşaat izni olmayan yerler için hileyle ruhsat alınması, mafyanın devlet üzerinden elde ettiği kazanç kapılarıdır. Bütün bu işleri gerçekleştirebilmek için elbette mafya bürokrasi içinde kendisi ile işbirliği yapan unsurlarla da birlikte çalışır.
Kapitalist toplumda zor kullanma tekeline, kapitalistler adına onların devleti sahiptir. Diğer kapitalistlerden farklı olarak mafya, yasadışılığı gereği, silahlanmak durumundadır. Ancak bu durum her koşulda devletle mafyayı karşı karşıya getirmez. Siyaset erbabı, polis, savcı vb. ile işbirliği halinde faaliyetlerini sürdüren mafya, kapitalistlerin genel çıkarlarının savunucusu ve kollayıcısı devletle de iç içe geçmiştir. Çünkü yasadışı işlerini sürdürülebilir hale getirebilmek için devletin içinde yuvalanmak zorunda olan mafya gibi, devlet de, kendi bekasını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu kimi yasadışı işleri hayata geçirirken mafyayı kullanır.
Terörle mücadele adı altında sürdürülen kontrgerilla faaliyetlerinde kullanılan paramiliter grupların bir ayağının mafyada bir ayağının da devlet içinde olduğu, dünyada da, Türkiye’de de iyi bilinmektedir. Örneğin Güney Amerika ülkelerinde mücadele eden devrimcilerin karşısına çıkarılan karşı-devrimci güçlerin, uyuşturucu ticaretinden elde edilen gelirlerle finanse edildiği, ABD mahkemelerinde bile belgelenmiştir. Benzer örnekler Kürt halkına karşı yürütülen savaş sırasında Türkiye’de de yaşanmıştır. Başbakanlığın örtülü ödeneğinden trilyonlarca liranın kimseye hesap verilmeksizin aktarıldığı kontrgerilla içinde görev almış ülkücülerin, uyuşturucu trafiğinde köşe başlarını tuttukları herkesin malumudur. Bir kısmı PKK karşıtı kontrgerilla faaliyeti finansmanında kullanılmak bir kısmı da şahsi hesaplara geçmek üzere, mafyatik ekonomik ilişkilerle sağlanan gelirler devletin koruyucu kanatları altında elde edilmiştir.
Mafya örgütleri ve dolayısıyla üyeleri sanıldığı gibi başıboş değillerdir. İstediklerini keyiflerince yapan haydutların devri çoktan kapanmıştır. Kapitalizm haydutluğu da kendisi için yaptırır. Dünyadaki bütün gizli servisler, başka bir ifadeyle devletler, hiyerarşik bir biçimde örgütlenmiş olan mafya örgütlerini tepeden kontrol ederler.


Mafya Sadece Az Gelişmiş Kapitalist Ülkelere Özgü Bir Sorun Değildir!

Bir dünya sistemi olan kapitalizm kendi bağrında taşıdığı mafyatik özü her yere götürmüştür. Gelişmiş kapitalist ülkelerde mafya yok mu? Elbette var. Hem de diğerlerine göre kat kat büyüğüyle var. Örneğin, mafyanın isim babalığını yapan İtalya’da, mafya ekonomisinin büyüklüğü milli gelirin yüzde yirmisine yakın. Milano Ticaret Odasının araştırmasına göre, mafyanın İtalya’daki yıllık cirosu yaklaşık 133 milyar dolar.

Dünya mafyasının kontrol ettiği toplam sermayenin 8,4 trilyon dolar olduğu ve bunun %70’inin ABD mafyası tarafından kontrol edildiği tahmin ediliyor. Dünyada kara para dolaşımının ve aklanmasının sağlandığı 55 mali cennet var. Örneğin Cayman Adaları dünyanın beşinci büyük bankacılık merkezi. Bu adadaki banka ve şirket sayısı, nüfustan bile fazla. Bu malî cennetlerden yönetilen para hacminin en az 3 trilyon dolarla dünyanın toplam gelirinin yüzde 15’ini bulduğu sanılıyor.

Büyük bankalar da, off-shore bankacılığı adı verilen sistemle, hem yüksek komisyonlar karşılığı kara para aklıyor hem de bu yolla elde edilen gelirlerle mafya örgütlerini finanse ediyor. Kara para bankacılık sisteminde aklanarak dolaşıyor ve hem yasal faaliyetlere (yani kapitalizmin güya temiz para kazandığı faaliyetlere) hem de yine yeraltının finansmanına akıyor. Kara paranın makbul yatırım araçları arasında devlet tahvilleri, hazine bonoları var. Pek çok ülkede mafya örgütleri devletin önemli borç kaynağı durumunda ve böylesi araçlar vesilesiyle hükümetlerin kısa vadeli ekonomik politikalarını belirlemede dahi etkili oluyorlar.

Tayland’da uyuşturucudan elde edilen milyarlarca dolar mafya tarafından tekstil sanayiine yatırım yapılarak değerlendirilmiş durumda. Çin mafyası kara parayı serbest bölgeye akıtıyor ve yıllık iş hacmi 200 milyar dolar civarında. Rusya’da 1300 civarında olduğu tahmin edilen, birbirlerine karmaşık ilişkilerle bağlı mafya örgütleri ekonominin yüzde 40’ını, 35-40 bin işletmeyi, en az 400 bankayı kontrolünde tutuyor. Kimileri bu yüzden Rusya’daki sisteme “mafya kapitalizmi” diyor. Bu tanımlama gerçekliğin bir yönüne işaret etse de Rusya’da, Kolombiya’da ve daha pek çok ülkedeki mevcut sistemleri “mafya kapitalizmi” olarak niteleyenler aslında mafya ve kapitalizmin genelde nasıl iç içe geçtiğini anlamıyorlar.

Tüm bu anlatılanların ve yukarda belirtilen verilerin işaret ettiği gerçeklik, sistemin niteliği gereği oluşan ve kısaca mafya adı verilen yapıların kapitalizmin hamurunda var olduğu ve kapitalizm yıkılmadığı sürece ortadan kalkmayacağıdır. Bugün mafya ve kapitalist devletler aynı bütünlüğün parçalarıdır ve birbirlerinden ayrılamazlar. Yani mafya örgütlerinin faaliyetleri devletlerin engellemek isteyip de engellemeyi başaramadığı faaliyetler değildir. Mafyaya yönelik çeşitli dönemlerde düzenlenen operasyonlarsa mafyayı ortadan kaldırmak amacıyla değil, devletin mafya üzerindeki denetimini pekiştirmek için yapılır. Yıllardır yapılan tutuklamalara ve “çökertilen” mafya örgütlerine rağmen yeraltı faaliyetlerinin artarak sürmesi, kapitalistlerin niyetlerinin mafyayı ortadan kaldırmak olmadığının en açık göstergesidir.

Kapitalist sistemin lümpenleştirdiği ezilen kesimlerin bağrındaki öfkeyi kullanarak yine sistemi besleyen bir mecraya akıtan mafya örgütleri özellikle kapitalizmin kriz dönemlerinde popülerleşirler. Kapitalizm kendisine yönelecek tehdidin bir bölümünü böyle kontrol etmeye çalışır. 1930’ların Amerika’sında etkinliği yükselen mafyanın bu durumu tesadüfî değildi. Bu yüzden bugün de, sefaletin ve toplumsal adaletsizliğin kırbacı altında yaşayan yoksul gençler, kurtuluşlarını, televizyon dizilerinden görerek özendikleri, delikanlılıklarıyla mafyada boy gösterebilenler gibi olarak sağlayacaklarını sanıyorlar. Gerçek hayatta buna yeltenenlerin her birinin, sırası geldiğinde böcek gibi ezildiklerini bile bile üstelik. Sebebi de çok açık. Çünkü bugün onların yanılsamalarını dağıtacak ve mafyanın yerine onlara umut olacak başka bir güç ortada yok.

İşçiler içinde yaşadıkları insanlık dışı toplumsal sistemi değiştirmedikçe, hiçbir şekilde kendi yaşam koşullarını da değiştiremezler. Bu yüzden, bu toplumda var olan her türlü melanetle mücadelenin kapitalizme karşı mücadele denizine akmadıkça bir sonuç elde edilemeyeceği iyi kavranmalıdır. Gün geçtikçe insanlığı daha büyük sorunlarla yüz yüze bırakan kapitalist sistemin ideologları ne kadar yanıltmaya kalksalar da, mafyayı da kapitalizm yaratmıştır. Mafyasız bir kapitalizm olamaz. Devleti mafyayla daha yoğun bir mücadeleye çağırmak devleti de mafyayı da anlamamaktır. Bilmeliyiz ki, mafyanın varlığını, iyi işlemeyen hukuk düzenine ya da ahlakı bozuk yöneticilerin rezilliğine dayanarak açıklamak masum bir yanılgının sonucu değildir. Kapitalizmin papazları, pis kokuların ayyuka çıktığı böylesi zamanlarda sistemin iyileştirilebilir olduğu yanılsamasını işçilerin zihninde yaygınlaştırmak için bu görüşleri dillendirmektedirler.

Yaşlı kapitalizm çürüyor ve kapitalizm dâhilinde hiçbir sorunun gerçek çözümünün sağlanamayacağı gerçeği insanlık için tek kurtuluş yolu olan sosyalizme olan ihtiyacı yakıcılaştırıyor. Geçen yüzyılın başlarında sosyalistlerin öngördükleri ikilemin bugün en somut halleriyle yüz yüzeyiz. Kapitalizm insanlık arabasının yönünü barbarlığa doğru kırmıştır ve uçurumdan aşağı son sürat sürmektedir.



Mystic@L 10 Nisan 2006 22:41

http://www.sabah.com.tr/2004/10/12/im//035443B83B96724695DA47DCb.jpg http://www.sabah.com.tr/i/1_pix_beyaz.gif http://www.sabah.com.tr/i/1_pix_beyaz.gif ...Ve Peker cezaevinde

Çete kurmaktan aranan Sedat Peker dün adliyeye teslim olmaya gelirken polis tarafından 10 dakika gözaltına alındı. Sonra savcılığa çıkarılan Peker Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi.

Sedat Peker cezaevinde

Sedat Peker ve ağabeyi Atilla Peker teslim oldu. Gıyabi tutuklama kararı vicahiye çevrilen Peker, Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi.

Çıkar amaçlı suç örgütü oluşturduğu iddiasıyla 35 adamıyla birlikte gözaltına alınıp delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılan, daha sonra hakkında gıyabi tutukluluk kararı çıkarılan Sedat Peker teslim oldu. Hakkında arama kararı çıkarılan ve yurtdışına kaçma ihtimaline karşı tüm sınır kapıları uyarılan Sedat Peker, dün saat 15.15 sıralarında beraberinde avukatları Mehmet Doğurga, Bülent Kılıç, Turgay Özdoğan ile Beşiktaş'ta bulunan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne geldi. Bu sırada aynı kapının girişinde bekleyen Organize Suçlar Bürosu dedektifleri Peker'i gözaltına almak istedi. Peker, teslim olacağını söyleyerek, direnmek istedi ama dedektifler, Peker'i gözaltına aldılar. Kısa süre sonra ise mahkeme binasına Peker'in ağabeyi Atilla Peker ile aranan sanıklardan Hüseyin Nalbantoğlu geldi. Atilla Peker ve Nalbantoğlu içeri girerek teslim oldu. Yaklaşık 10 dakika sonra ise Organize Suçlar Bürosu ekibi, Sedat Peker'i adliyeye getirdi. Nöbetçi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkartılan Peker kardeşler hakkındaki giyabi tutuklama kararı vicahiye çevrildi. Zanlılar tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi. Önceki gün de aynı operasyonunda gözaltına alınan zanlılardan Atilla Ekser adliyeye gelerek teslim olmuştu. Hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Alibin Kalkan, Hakan Öztürk ve Ali Şahin Gürman ise aranıyor. Bu arada Peker'in eğlence kulüplerinin güvenliğini ele geçirmek için görevlendirdiği Boğaç Kaan Murathan'ın, Rize Valisi Enver Sedatoğlu'na kendilerini işadamı olarak tanıtarak silah ruhsatı almayı başardığı iddia edildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün durumu bildirmesi üzerine ruhsatın iptal edildiği ileri sürüldü.


Misafir 10 Nisan 2006 22:47

İzmit'te mafya savaşı
gönderen: anti-mafya Monday March 13, 2006 at 04:35 PM

Geçtiğimiz Cuma İzmit'te, Susurluk olayında Kocaeli Çetesi olarak adı geçen çetenin elebaşı Hadi Özcan'ın da içinde bulunduğu ve ülkü ocakları başkanına ait olan otomobile, minibüs yolunda kalaşnikofla açılan ateş sırasında yoldaki bir yolcu minibüsü de isabet aldı. minibüs şoförü de dahil, 9 kişi yaralandı. Minibüs'te yaralananlardan İnci Ercan şu an kafasında bir mermiyle Kocaeli Üni. Hastanesi'nde yoğunbakımda bulunuyor. Hadi Özcan'ın bulunduğu arabada yine kafasından vurulan bir kişi de yoğun bakımda ve umut kesilmek üzere. İnci Ercan yaşam savaşında, ama umutlar gün geçtikçe tükeniyor, çünkü durumu değişmiyor, zaman geçiyor..
Olayda ateş açan "kar maskeli kişiler"in kullandığı otomobil daha sonra seri numaralrı silinmiş ve yakılmış olarak bulundu. Bu, olayın profesyonel ellerce, daha da ötesi devlet eliyle gerçekleştirildiği şüphesini yaratıyor. Henüz bir fail bile yakalanmış değil..

Derin devlet mi deniyor? Devlet her zaman derin!
Susurluk devlettir! Şemdinli devlettir!


GusinapsE 10 Nisan 2006 22:51

PKK’da mafya çatışması

PKK’dan ayrılan eski örgüt militanları silah kaçakçılığı, uyuşturucu, çek senet tahsilatı işine girdi. PKK kendisinden kopan ve mafyalarla birlikte çalışan mensupların peşini bırakmıyor. Öte yandan, çözülen PKK’nın parçaları artık bağımsız hareket ediyor.
http://www.aksiyon.com.tr/resim/556/50.jpg

PKK, silahlı eylemlere yeniden başladı. Her geçen gün saldırıların şiddeti artıyor. Yollara mayınlar döşeniyor, vur-kaç taktiğiyle güvenlik güçlerine zarar verilmeye çalışılıyor. Terör örgütü, bu eylemlerle “ben de varım” demek istiyor. Ancak, kendi içinde önemli sorunlar da yaşamıyor değil. Özellikle, tek merkezden yönetilen katı hiyerarşik sistemin bozulmasının bir sonucu olarak örgütün küçük gruplar halinde bağımsız hareket etmesi gözlerden kaçmıyor. Aslında söz konusu bölünme örgütün taktiksel planı değil. Daha çok kendi içindeki parçalanmanın bir delili. Nitekim, dağda eli silahlı teröristler arasında başlayan çözülme şehirlerde mafyalaşma olarak karşımıza çıkıyor. “Mafya, çete” gibi kavramlarla ifade edilen bu rant kavgası, farklı grupları karşı karşıya getiriyor.

Örgüt içindeki çıkar çatışması eski HADEP Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan’ın öldürülmesiyle iyice gün yüzüne çıktı. Fırat Aydınkaya, Özgür Gündem gazetesinde yer alan bir yazısında, cinayetin Kürt cephesindeki değişik çetelerin işi olabileceği şüphesinin değişmediğini söylüyor. Aydınkaya’nın kullandığı “çete” ibaresini İmralı’daki terörist başı Abdullah Öcalan da açıklamalarında kullanarak, artan bölünmeleri ve ayrılığı mafyalaşma olarak tanımlıyor. Öcalan, örgütte liderlik ve rant kavgasının yaşandığını, bu durumun da hizipçiliği körüklediğini söylüyor: “Bunlar Şemdin (Şemdin Sakık’ı kastediyor) tarzıyla gençlerimizi ölüme götürmeyi bir yanlışlık görmeyecek kadar mafyalaşmışlardır.”

Öcalan’ın altını çizdiği mafyalaşma PKK’da son bir yılda iyice kendini belli ediyor. Silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, haraç alma, çek senet tahsilatı ve insan kaçakçılığı gibi organize işlerden büyük paralar kazanan örgüt mensupları, PKK’dan bağımsız ama PKK adına hareket ederek oluşturdukları gruplarıyla rant sağlıyor. PKK’nın dağdaki sorumluları ise bu işlerden elde edilen paraların kendilerine ulaşmamasından rahatsız. Bu nedenle onlara karşı ciddi bir savaş başlatmış durumda.

Örgüt kaynaklarına ve bildirilerine yansıyan bilgilere göre PKK’lılar, Türkiye’de özellikle sahil kesiminde ve kısmen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Kıbrıs ve Avrupa ülkelerinde mafyalaşmış vaziyette. Kandil’de bulunan terörist Murat Karayılan zaman zaman yaptığı açıklamalarda, bazı örgüt üyelerinin mafyalaştığını, uyuşturucu, kadın ticareti, insan kaçakçılığı gibi alanlardan elde ettikleri paralarla kendilerine lüks hayatlar sağladıklarını dile getiriyor. Karayılan, “Bizden ayrılan hainler gidip kendileri gruplar oluşturuyor. Bunlarda dava yok, tamamen kendi çıkarları var. Artık mafya olmuş bunlar. Kıbrıs’talar, Avrupa’dalar. Sahil şehirlerinde keyif çatıyorlar.” diyor.

Türkiye ve Avrupa’da Kürtlerden zorla toplanan paraların Kandil’e ulaşmaması üzerine sorunun halledilmesi için geçmiş dönemlerde terörist Rıza Altun’un görevlendirildiği, Altun’un kayıp paralarla ilgili kapsamlı soruşturma yürüttüğü ve paraları kendi zimmetine geçiren veya kendi şahsi çıkarı için kullanan çok sayıda örgüt sorumlusunun cezalandırılması yönünde rapor hazırladığı belirtiliyor. Bu raporlarda ismi geçenlerin mafyalaştığı ve kendi başına hareket ettikleri vurgusu yapılarak öldürülmeleri gerektiği şerhi düşülüyor. Musul’dan Suriye’ye giderken Senpal kasabası yakınlarında öldürülen Meysa Baki, Himmet Toprak, Nebo Ali, Hacı Cumali ve Zekerya İbrahim’in PKK tetikçileri tarafından paraları örgüte teslim etmedikleri gerekçesiyle cezalandırıldığı ileri sürülüyor. Aynı akıbeti PKK’nın Ermenistan’daki kasası olarak bilinen ve Ermeni mafyası ile işbirliği içinde olan Murat Yücel ve sevgilisi Mizgin kod adlı örgüt mensubu da yaşadı. Söz konusu kişilerin, PKK’dan talimat alan Kargo Süleyman kod adlı tetikçi tarafından başları kesilerek öldürüldükleri belirtiliyor.

Yine terör örgütü adına uzun yıllar çalışan ancak sonradan PKK’dan ayrılarak bulundukları ülkelerdeki mafyalarla işbirliği içine giren örgütün Avrupa kasası Salih Tatoğlu, Rusya Federasyonu sorumlusu Nuran Uçar infaz edilirken bunları Almanya’da Mustafa Günaydın, Ermenistan’daki mali işler sorumlusu Murat Bayun, Karabağ’da 300 bin dolar alarak kaçan İran sorumlularından Muhammed Aslan, Urumiye’de 400 bin Euro’yu zimmetine geçiren örgütün mali işleri sorumlularından Kemal Durmaz’ın Belçika’daki infazları takip ediyor.

Türkiye, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransa hattı üzerinden insan kaçakçılığı yapan ve Murat Karayılan tarafından “insan mafyası” olarak tanımlanan Celal Güneş ve ekibi geçtiğimiz aylarda Romanya’da yakalandı. Celal Güneş Romanya Organize Suçlarla Mücadele Birimi’ndeki ilk ifadesinde örgütün mafyalaşması ile ilgili önemli bilgiler veriyor: “Kendi adıma çalışıyorum ve bu ticaretten büyük para kazanıyorum. Eskiden PKK adına çalıştım. Benim gibi olan başkaları da var. Artık herkes kendi grubuyla birlikte hareket ediyor.” Romanya ve Türkiye emniyet birimlerince hazırlanan raporda da Celal Güneş’in önceleri insan kaçakçılığından topladığı paraları Kuzey Irak’a aktardığı ancak son dönemlerde elde edilen paraları kendisi için kullandığı kaydediliyor.

Örgütten ayrılıp kendi oluşturdukları gruplarıyla mafyacılığa başlayan PKK’lılar haricinde mafya gibi hareket eden ve tamamen PKK’daki bölünmüş gruplar adına çalışan örgüt mensupları da var. Bunlar, silahlı gruplar adına hareket ediyor ve Kürtlerden haraç topluyor. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu’daki silah, uyuşturucu ve mazot kaçakçılığından da pay alıyor. Elde edilen gelirler de silahlı militanlar için harcanıyor. Terörün şehirdeki kolu olan ve bir mafya grubu gibi hareket eden teröristler PKK’dan ayrılan ve mafyalaşan gruplara karşı da mücadele ediyor.

PKK paramparça

PKK’daki parçalanmanın giderek arttığına dikkat çeken Emniyet yetkilileri, örgüt içinde Abdullah Öcalan’a muhalif 1500 kişinin kamplarda infaz edildiğini söylüyor. Terörist başı Öcalan’ın talimatı ile infazı gerçekleştirilen 50’ye yakın üst düzey örgüt yöneticisi bulunduğu belirtiliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün PKK ile ilgili bir raporunda terör örgütünün yediye bölündüğüne dikkat çekiliyor. Raporda, PKK’lı teröristlerin bugün sadece sekizi Kandil Dağı’nda olmak üzere örgüte ait Irak ve İran topraklarında yer alan toplam 24 farklı kampta örgütsel faaliyetlerine devam ettiği vurgulanıyor.

Raporda terör örgütü PKK’nın içinde, Mehmet Can Yüce ve Meral Kıdır’ın başını çektiği Devrimci Çizgi Savaşçıları Grubu; Sait Çürükkaya, Yıldırım Kaya ve Ayhan Çiftçi’den oluşan Özgürlük İnisiyatifi; cezaevinde yatan Ferhat Güllü’nün de aralarında bulunduğu Kürt Aydın Grubu; Vejin M. Cahit Şener, Cihangir Hazır ve Abdurrahman Kayıkçı’nın öncülüğündeki 4. grup; Hamili Yıldırım, Orhan İlbay ve Haydar Alpaslan Kayıkçı’nın öncülüğündeki 5. grup; Selahattin Çelik, Şükrü Gülmüş ve Baran Funderkan’ın bir araya gelerek oluşturdukları 6. grup ile en son Osman Öcalan’ın da içerisinde yer aldığı bir grup üst düzey örgüt mensubu tarafından kurulan Demokratik Barış İnisiyatifi diye 7 ayrı grubun bulunduğu belirtiliyor.

2-5 Ağustos 2004 tarihinde yaptığı kongre ile PWD (Partiya Welatparez Demokratik) Demokratik Yurtsever Parti isimli partiye dönüşen 7. grubun içinde, 6 Temmuz günü Diyarbakır’da öldürülen Hikmet Fidan da yer alıyordu. Ama emniyet raporunda ele alınmayan ve dağdaki asıl grup içinde de bölünmenin olduğu örgütün kendi kaynaklarında ortaya çıkıyor. Murat Karayılan ile Cemil Bayık grubu arasında ciddi bir tartışmanın olduğu ve iki grubun birbirinden bağımsız hareket ettiği belirtiliyor.

Dağda şiddet yanlısı PKK ile PKK Devrimci Çizgi Grubu sonuna kadar silahlı mücadeleyi savunuyor. Devrimci Çizgi Grubu daha çok Tunceli kırsalında faaliyet yürütüyor. Bu grup çoğunlukla üniversite eğitimi almış kişilerden oluşuyor. Pek çoğunun Kürtçe bilmediği PKK Devrimci Çizgi Grubu, zaman zaman PKK’dan bağımsız olarak silahlı eylemde bulunuyor. Terörist Murat Karayılan’ın kaçırılan er Coşkun Kırandi’yi teslim etmeye hazır olduklarını açıkladığı sırada Bingöl’ün Yayladere İlçesi Belediye Başkanı Haşim Akyürek’in kaçırılması bir tezat olarak algılandı. Ancak Belediye başkanını PKK Devrimci Çizgi Grubunun kaçırdığı ve Karayılan’dan bağımsız hareket ettikleri belirtiliyor.

Bu gruplar haricinde emniyetin raporuna yansımayan iki grup daha bulunuyor. Üniversite öğrencilerinden oluşan Demokratik Gençlik (Dem-Genç) daha çok gençleri örgütleme ve şehirlerde gösteri ve yürüyüş eylemleri düzenliyor. Haziran ayında emniyet birimlerince Ankara ve Sivas’ta yapılan operasyonlarda toplam 21 kişi tutuklandı. Diğer bir grup ise Dem-Genç’in aksine silahlı eylemi savunan ve şehirlerde daha çok patlayıcı madde kullanarak eylem yapmak isteyen Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK). Bunlar Kandil’den emir aldıkları gibi çoğu zaman da bağımsız hareket etmeyi yeğliyorlar. Çeşme ve Kuşadası’ndaki patlamaları gerçekleştiren örgüt kendi eylemlerine devam edeceklerini de belirtiyor.





Mystic@L 10 Nisan 2006 22:52

Abdullah Çatlı
Nevşehir'de 1956 yılında doğdu. 1977 yılında Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı, 1978'de Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) Genel Başkan Yardımcısı oldu.

Çok sayıda siyasi cinayet, bombalama, kahve tarama ve hapisten adam kaçırma gibi olayların örgütleyicisi olarak suçlandı.

25 Ağustos 1978'de Sakarya'da Nevzat Bor ve Mustafa Pehlivanlı'yla birlikte gözaltına alındı. İstanbul'a götürülen Çatlı, daha sonra serbest bırakıldı. Ankara polisi tarafından tekrar gözaltına alınan Çatlı, tekrar serbest bırakıldı.

Çatlı, ÜGD Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, ÜGD'nin yerine Ülkü Yolu Derneği'ni Nevşehir'de kurdu. 11 Temmuz 1978'de Ankara'da işlenen Doç. Dr. Bedrettin Cömert cinayetinin faili olarak arandı.

7 TİP'li genç cinayeti
9 Ekim 1978'de Ankara Bahçelievler'de Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi yedi gencin öldürüldüğü olayın düzenleyicisi ve baş sorumlusu olarak hakkında 1982 yılında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.

Çatlı, daha sonra İstanbul'a yerleşerek Hasan Kurtoğlu sahte kimliğiyle yaşadı ve birçok eyleme karıştı. Bu dönemde, silah ve uyuşturucu kaçakçılarıyla yakın ilişki kurdu.

Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılması olayının organizasyonunda yer aldığı, Ağca'yı evinde sakladığı ileri sürüldü.

12 Eylül'den sonra Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden sağladığı sahte pasaportla yurtdışına çıktı. 13 Mayıs 1981'de Ağca tarafından gerçekleştirilen Papa suikastının düzenleyicileri arasında yer aldığı öne sürüldü.

22 Şubat 1982'de İsviçre'de Mehmet Saral adına düzenlenmiş bir pasaportla, Mehmet Tarol adına düzenlenmiş sahte pasaport kullanan Oral Çelik ve Durmuş Unutmaz adına düzenlenmiş sahte pasaport kullanan Mehmet Şener'le birlikte yakalandı. Çatlı serbest bırakılırken, Mehmet Şener tutuklandı.

ASALA ve Papa

MİT'in resmi belgelerinde, 22 Ekim 1983'te Paris'te MİT'le temasa geçtiği ve ASALA'ya karşı beş ayrı eylemde yer aldıktan sonra 24 Ekim 1984'te uyuşturucuyla yakalandığı gerekçesiyle ilişkisinin kesildiği yer aldı.

22 Ekim 1984'te Paris'te 450 gram eroinle yakalandığı için Fransa'da 4.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu dönemde Papa suikastını kendisinin planladığını, Oral Çelik'i bulabileceğini, bildiklerinden dolayı iki kez öldürülmek istendiğini, serbest kalmak garantisiyle herşeyi anlatabileceğini söyledi. Ancak mahkemede verdiği ifadede söylediklerini reddetti.

Uyuşturucu bulundurmak suçuyla yedi yıl ceza aldığı İsviçre'ye iade edildi. Bu dönemde Türkiye'nin iade talebi, idamla yargılandığı gerekçesiyle Fransa tarafından reddedildi. 21 Mart 1990'da İsviçre Bostadel Cezaevi'nden kaçtı.

Türkiye'ye gizlice geldikten sonra Şahin Ekli ismiyle kullandığı pasaportun sahte olduğunun anlaşılması üzerine 1993'te Yeşilköy Havalimanı'nda gözaltına alındı ancak serbest bırakıldı.

İşadamı Mehmet Özbey
Çatlı, 3 Ekim 1994'te İstanbul'da yabancı plakalı kaçak durumdaki araç ile yakalandı ve Mehmet Özbey kimliğiyle çıkarıldığı savcılık tarafından kayden işlem yapılarak serbest bırakıldı.

Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay sahte kimliğiyle Baysa İnşaat, GSC Tekstil Ürünleri, Limon Lokantacılık, Japet Et Mamülleri, Sultan Tekstil ve Gülden Tekstil adlarında altı şirkette ortaklığı olduğu ortaya çıktı.

Çatlı; Mehmet Özbay, Mehmet Özbey, Abdullah Çatalı, Abdullah Çaltı, Mehmet Saral, Hasan Dağarslan, Hasan Kurtoğlu ve Şahin Ekli sahte isimlerini kullanıyordu.

Çatlı, 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında, DYP Milletvekili Sedat Bucak, polis şefi Hüseyin Kocadağ ve sevgilisi Gonca Us'un da içinde bulunduğu bir arabada öldü.

Çatlı'nın üzerinden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın imzasının bulunduğu silah taşıma belgesi ve yeşil pasaport çıktı. Çatlı'nın otopsi raporunda ölmeden önce kokain kullandığı belirlendi.




Misafir 10 Nisan 2006 22:54

Dünden bugüne adım adım Susurluk...
Herşey bir trafik kazasıyla başladı ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı!
Susurluk'ta Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarpması sonucu ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunun gündeminden düşmedi.
İstanbul yönüne seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, 3 Kasım 1996 günü saat 19.15 sıralarında Susurluk'un Uçakyolu Mevkii'nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada, özel otomobilde bulunan 4 kişiden 3'ü ölürken, 1'i ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
Buraya kadar her şey normal bir trafik kazası gibi görünürken, aradan geçen saatler içerisinde kazada ölen kişilerin İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden ''Mehmet Özbay'' adına düzenlenmiş kimlik çıkan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us, yaralanan kişinin de DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak olduğu anlaşılınca olay Türkiye gündemine adeta ''bomba gibi'' düştü.
''Temiz toplum, temiz siyaset'' anlayışını savunanların ''Milat'' olarak kabul ettikleri 3 Kasım 1996 tarihinden sonra ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunda değişik boyutlarıyla tartışılır hale geldi.

İlk ceza kamyoncuya
Kazadan bir gün sonra ''Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına yol açmak'' suçundan tutuklanan kamyon şoförü Hasan Gökçe, kazada 8'de 6 oranında kusurlu bulunduğu için 26 Mayıs 1997'de Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi'nce 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı.
Hapis cezası 6 milyon 420 bin lira ağır para cezasına çevrilen Gökçe, ayrıca Hüseyin Kocadağ'ın eşi Kıymet Kocadağ'a da 100 milyon lira tazminat ödemeye mahkum edildi. Uzun süre Denizli'nin Buldan İlçesi'ndeki evinde olayın şokunu atlatmaya çalışan Gökçe, daha sonra şoförlüğe geri döndü, ancak 1 Temmuz 1998'de Manisa'nın Ahmetli İlçesi'nde başka bir kamyonla çarpıştı.
Bu kazaya ilişkin Ahmetli Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Gökçe, olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

DGM çete soruşturması başlattı
Medyanın kazadan sonra olayı ''Siyasetçi-polis-mafya'' üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da, ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' suçundan soruşturma başlattı.
Soruşturma sırasında, milletvekili Sedat Edip Bucak'ın resmi korumalığını yapan özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'ın, kumarhaneci Ömer Lütfü Topal'ın 28 Temmuz 1996'da Sarıyer'de öldürülmesinden sonra gelen bir telefon ihbarı üzerine Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'le birlikte İstanbul Emniyeti'nce gözlem altına alındığı, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın talimatıyla Ankara'ya gönderilerek serbest bırakıldığı ve daha sonra Bucak'a koruma olarak verildiği ortaya çıktı.
Ataköy'deki evinde yeşil pasaport, Mehmet Ağar imzalı Emniyet Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak görev yaptığını gösterir belge ve silahlarla yakalanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz'ün de, yine aynı şekilde Ankara'dan gelen talimatla serbest bırakıldığı anlaşıldı.
Bu arada, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı'nın, Özel Tim'de görevli polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu'nun oğlunun sünnet düğününde dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve polis memuru Ayhan Çarkın'la oynarken çekilmiş fotoğrafları da basında yer aldı.
Silivri'de otomobili terk halinde bulunan MİT eski görevlisi işadamı Tarık Ümit'in kaybolmasından da, bazı özel tim mensupları ve polis şeflerinin sorumlu oldukları öne sürüldü. Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcıları Aykut Cengiz Engin, Ahmet Gürses ve İrfan Özliyen, bildiklerini dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e şifai olarak anlatan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ve MİT eski görevlisi olan Emniyet Genel Müdürü Müşaviri Korkut Eken'in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi dinledi.
Savcılar ayrıca, talimat yazısıyla Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Dilaver Kahveci'nin, 4 Aralık 1996'da milletvekili Sedat Edip Bucak'ın Ankara'daki lojmanında ifadesinin alınmasını sağladılar.

Dava açılıyor
Soruşturma aşamasında özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy'u 13 Ocak, Mustafa Altunok ve Enver Ulu ile Bucak'ın şoförü Abdülgani Kızılkaya'nın da 14 Ocak 1997 tarihinde ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' suçundan tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilmesini sağlayan savcılar, 27 Ocak 1997'de savcılık sorgusunun ardından mahkemece tutuklandığını anlayınca DGM'den firar eden polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu ile Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, polis memuru Ayhan Akça, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, Topal'ın iş ortakları Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan hakkında da gıyabi tutuklama kararları çıkarttılar.
Bu kişilerden Yaşar Öz'ün gıyabi tutukluluğu 8 Nisan 1997, İbrahim Şahin'in 11 Mart 1997, Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça'nın 12 Mart 1997, Ali Fevzi Bir'in 9 Ekim 1997 ve Sami Hoştan'ın da 6 Şubat 1998 tarihinde vicahiye çevrildi. Soruşturmayı 6 Mart 1997'de tamamlayan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ziya Bandırmalıoğlu, Abdülgani Kızılkaya, Yaşar Öz ve Korkut Eken hakkında ''Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak'' ile ''Hakkında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişiyi yetkili mercilere haber vermemek'' suçundan 5 ile 9'ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açtı.
Kazada öldükleri için Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gonca Us hakkında dava açılmasına gerek görmeyen başsavcılık, daha sonraları yakalanan Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan ve Haluk Kırcı'yı da ek iddianamelerle davanın sanıkları arasına kattı.

İddianame: "Kontroldan çıkmışlar"
Susurluk'taki kaza, ortaya atılan iddialar, sanıkların ilişkileri ve ele geçirilen delillerin detaylı olarak irdelendiği 42 sayfalık ana iddianamede, ''Türkiye'de katliam sanığı olarak aranan silahlı eylemci ile bu kişiyi yakalamakla görevli üst düzey bir emniyet mensubu, polis memurları ve bir milletvekilinin bir arada olmasının, ruhsatlı silahlarının yanı sıra saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılan vahim silahlar ve mermileri yanlarında bulundurmaları, basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir'' tespitine yer verildi.
"Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları'' iddiasının da yer aldığı iddianamede, ''Bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür'' denildi.
İstanbul 6 No'lu DGM'de açılan davanın ilk duruşması, 2 Haziran 1997 tarihinde yapıldı.

Erken gelen bayram
Yargılama aşamasında bu sanıklardan Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290, Mustafa Altunok 204, Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184'er, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119 ve Sami Hoştan da 31 gün tutuklu kaldıktan sonra kutlamalar eşliğinde Metris Cezaevi'nden tahliye edildiler.
Başka bir dava kapsamında tutuklu bulunan Yaşar Öz ise, bu davadan 105 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Sonradan yakalanan Haluk Kırcı da, bu davada 155 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.


Misafir 10 Nisan 2006 23:19

Alphonse Capone (17 Ocak1899-1947), Brooklyn doğumlu İtalyan asıllı mafya lideri.
Amerikan ekonomisinin zor günler yaşadığı 1930'larda güç kazanmaya başlayan Al Capone dönemin yasakları ve bu yasakların doğurduğu fırsatları son derece profesyonel yöntemlerle karşılamış, böylece hem maddi hem de politik güçlerini artırmıştır.
Büyük Buhran yıllarında neredeyse hükümet kadar söz sahibi olan ünlü gangster Al Capone suç işlemeye çocukken başladığını şu sözlerle açıklamıştır;
Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.
Al Capone' un işlediği en kanlı olay rakibi Bugs Moran çetesinden 7 kişiyi polis kiyafeti giymis adamlarına öldürttüğü katliamdır.Amerika'da cok meshur olmustur. 14 Şubat'a denk gelmesi enteresan bir tesadüftür.
Amerikalı gangster Al Capone, 17 Mayıs 1929'da ruhsatsız silah taşımaktan bir yıl hapis cezası yedi.
İşlediği diğer suçlardan dolayı bir türlü ele geçmeyen Al Capone, vergi kaçakçılığından 22 Ekim 1931 tarihinde 11 yıl hapis cezası aldı.Vergi kaçakçılığından yakalanarak ünlü Alkadraz hapishanesine atılan Capone orada hastalanmış ve çıktıktan kısa bir süre sonra ölmüştür.


Mystic@L 10 Nisan 2006 23:28

Sedat Peker Kimdir?

Sedat Peker ile ilgili operasyonun isimleri bile ilginç. Birincisi Avrasya, ikincisi ise Kelebek operasyonu olarak kayıtlara geçti. İşin şaşırtıcı yanıysa ilk verilen intiba, sanki Sedat Peker'i en yakın ağaca asacaklardı. Görsel ve yazılı medyanın ilk sırasına oturan Peker'i mahkeme serbest bırakınca o bile şaşırmıştı. Gerçi akabinde Savcı'nın itirazı üzerine gıyabi tutuklaması çıkmış ve Sedat Peker bir ambulansla Adliye'ye gelip teslim oldu. Fakat Sedat Peker'in polisler arasında ilk Adliye'ye götürülürken 'Bana Komplo kurdular' diye sürekli bağırmasının nedenini çok yönlü araştırıp bu kitapta detaylı olarak yazdım. Türkiye'de Organize Suçlar ilk kez 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmaya başladı. Demokrasi, Liberal Ekonomiyi, Liberal Ekonomiyse yer altı dünyasının gelişimini hızlandırdı.1980'ler Turgut Özal'ı, Özal ise serbest ekonomiyi ve yurt dışındaki kara paranın hayali ihracatla Türkiye'ye akışı hızlanmasını sağladı. Yeraltı dünyasının tanınmış isimleri fabrikalar almaya, Akdeniz Bölgesinde Turizme el atmaya başladılar. Sedat Peker Operasyonu sıradan bir Operasyon olmayıp, o ve onun gibilerini kızağa çekerek meydanı başkalarına mı bırakıp, bırakmadıklarını hep birlikte göreceğiz.




Saat: 09:33
Sayfa 1 / 5

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık