MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Uzay Bilimleri (https://www.msxlabs.org/forum/uzay-bilimleri/)
-   -   Gezegenler - Neptün (https://www.msxlabs.org/forum/uzay-bilimleri/80527-gezegenler-neptun.html)

asla_asla_deme 21 Kasım 2007 11:15

2 ek
Alıntıdaki Ek 46152

Neptün


Güneş'in çevresinde dolanan dokuz büyük gezegenin, Güneş'e uzaklık bakımından sekizinci sırada yer alanıdır. Güneş'in çevresindeki bir tam dolanımını 164,79 yılda tamamlar. Güneş'ten ortalama uzaklığı ise yaklaşık 4 milyar 494 milyon kilometredir. Neptün çıplak gözle görüleme­yecek kadar soluktur. Normal bir teleskopla bakıldığında yeşilimsi küçük bir disk biçimin­de görünür. Yuvarlağın kenarları dikkati çe­kecek ölçüde karanlıktır; bu olguya astrono­mi bilginleri "'kenar kararması" derler. Neptün'e Poseidon da denir. Poseidon, Eski Yunanlılar'ın deniz ve su tanrısının adıydı. Romalılar ise aynı tanrıyı Neptün olarak adlandırmışlardır. Jüpiter. Satürn ve Uranüs gibi Neptün de dev bir gezegendir. Neptün'de Dünya'dakine benzer canlıların yaşamasına elverişli koşullar yoktur. Bu geze­genin kütlesi, Dünya'nınkinin yaklaşık 17 katıdır. Yaklaşık 20.000 km çapındaki kayaç yapılı çekirdek bölümünün çevresinde 15.000 km kalınlığında bir atmosferin bulundu­ğu ve bu atmosferin büyük ölçüde hidrojen ile bir miktar helyum gazından oluştuğu sanılmaktadır. Atmosferin en üst bölümünde, metan gazı bulutları vardır; bu bulutlar Gü­neş'ten gelen kırmızı ışık ışınlarını emerek içinde tutar, ama mavi ve yeşil ışık ışınlarını yansıtır, bu nedenle de gezegen mavimsi yeşil görünür. Neptün'ün görünür yuvarlağı üze­rinde zaman zaman beliren lekelerin, bu gezegenin atmosferinde oluşan dev hava sis­temlerinden kaynaklandığı tahmin edilmek­tedir.

Neptün'ün atmosferinin üst katmanları çok soğuktur ve bu kesimlerde sıcaklık —212°C dolayındadır. Ama bu sıcaklık, Güneş'ten bu kadar uzakta bulunan bir gezegen için gene de çok yüksektir. Bu çelişkiyi açıklamak için bazı astronomi bilginleri Neptün'ün atmosfe­rinde, seralardaki cam gibi, Güneş'in ısısını tutan özel bir katman bulunduğunu; bazıları da, Neptün'ün bir iç ısı kaynağına sahip olduğunu ileri sürmektedir.
Alıntıdaki Ek 46154

Önceleri Neptün'ün iki uydusu olduğu sanı­lırdı: Triton ve Nereid. Ama 1989 ortalarında bu gezegenin yanından geçen ABD uzay aracı Voyager 2, altı uydunun daha bulunduğunu ortaya çıkardı. Hatta bu yeni keşfedilen uydulardan "1989 Nl" olarak adlandırılanın, Triton'dan küçük, ama Nereid'den daha bü­yük olduğu belirlendi. Bu arada, Triton ve Nereid'e ilişkin bilgiler de yenilendi. En büyük uydu olan Triton'un çapı yaklaşık 3.800 km, Neptün'ün çevresindeki dolanım süresi altı gün ve Neptün'ün merkezine olan ortalama uzaklığı ise 354.290 kilometredir. Üçüncü büyük uydu olan Nereid'in çapı yaklaşık 300 km, Neptün'ün çevresindeki dolanım süresi 360,2 gün ve bu gezegene olan uzaklığı 5.511.000 kilometredir. Triton, Neptün'ün çevresinde, gezegenin dönme yönünün tersi yönde dolanır. Hem Triton, hem de Nereid kayaçlardan ve donmuş metan gazı buzlarından oluşur. Triton'da çok ince bir metan gazı atmosferi de bulunur.

GÜNEŞTEN ORTALAMA UZAKLIK: 4 milyar 494 milyon km.
YIL UZUNLUĞU: 164,79 Dünya günü.
GÜN UZUNLUĞU: 15 saat 48 dakika.
ÇAP: 49.400 km, atmosferi ile birlikte.
KÜTLE: 17,2 (Dünya: 1).
ÖZGÜL AĞIRLIK: 1,66 (su = 1).
DIŞ ATMOSFERDEKİ ORTALAMA SICAKLIK: -212°C.
BİLİNEN UYDU SAYISI: 8.
Güneşe Olan Uzaklığı 4,495,060,000 km
Yarı Çapı 24764 km
Kütlesi 102 x 10 24 kg
Yoğunluğu 1638 kg/m3
Atmosferik Basınç —
Sıcaklığı 46.6 K°
Görünür Parlaklığı 7.9 m
Güneş Etrafında Dönme Süresi 164.7 yıl
Kendi Ekseninde Dönme Süresi 16.11 saat
Dönme Hızı 5.43 km/sn

Neptün'ün varlığı gezegen daha keşfedil­meden önce saptanmıştı. 1840'larda İngiliz astronomi bilgini John Couch Adams ile Fransız bilgin Urbain Le Verrier, Uranüs gezegeninin yörüngesinde bazı uyumsuzlukla­rın bulunduğunu saptamışlar, bunun bir baş­ka gezegenin kütleçekimi etkisinden kaynak­lanıyor olabileceğini düşünmüşler ve olası gezegenin yörüngesini matematiksel olarak hesaplamışlardı. Adams ulaştığı sonuçları 1841'de, Le Verrier ise 1845'te yayımladı. Alman astronom Johann Gottfried Galle, Adams'ın ve Le Verrier'nin hesaplamaların­dan yararlanarak gezegeni 23 Eylül 1846'da gözlemledi. Neptün'ün uydularından Triton'u, gezegenin keşfinden bir aydan daha kısa bir süre sonra, İngiliz astronom William Lassell keşfetti; Nereid'i ise 1949'da, ABD'li astro­nom Gerard Kuiper ortaya çıkardı ve bu uy­dunun fotoğrafını çekti.
1989'da ABD uzay aracı Voyager 2, önce­den planlanan bir yol üzerinde, Neptün'ün yakınından geçti ve bu ilginç mavimsi yeşil gezegene ilişkin çok değerli bilgiler gönderdi. Voyager 2, Güneş sisteminin dışına doğru yolculuğunu sürdürmektedir.

MsxLabs & TemelBritannica


asla_asla_deme 12 Eylül 2009 01:18

1 ek

Gözlem koşulları:


Yaklaşık 8 kadir parlaklığı ile Neptün oldukça sönüktür. Gök yüzünde çok yavaş ilerler. 90'lı yıllar boyunca Yay ve Oğlak takımyıldızlarında olacaktır. Çıplak gözle gök yüzünde ayırt edilemez ama belki dürbünle görülebilir. Küçük teleskop ile küçük yeşilimsi bir yuvarlak olarak görülür. Uydusu Triton 20 cm'lik teleskoplar ile ancak çok iyi koşullar altında görülebilir.

Güneş sisteminin derinliklerinde,Uranüs’ün 1,6 milyar kilometre ötesinde dev gezegenlerin sonuncusu olan Neptün bulunur. Neptünlü gökbilimciler -tabii eğer varlarsa- Dünya hakkında hiçbir şey bilmiyor olmalılar. Ama çok gariptirki Dünyalı gökbilimciler daha onu gözlemlememişken bile varlığından haberdarlardı.

Onlar bu imkânı, Herschel 1781’de onu tanımlamadan önce de birçok kez görüldüğü kaydedilen Uranüs vermişti. Flamsteed’in ilk Uranüs kaydı 1690 gibi eski bir tarihtir. Bu gezegen neredeyse yüz yıl boyunca gözlemlendiği anlamına geliyordu ki bu süre bir Uranüs yılından uzundu. Dolayısıyla Uranüs için kesin sayılabilecek bir yörünge çizilebir demekti. Ama maalesef önceki gözlemler ile 1781’den sonra yapılanlar birbirlerini tutmuyordu. Bir yerlerde yanlış olan birşey vardı. Daha sonra Fransız matematikçi Alexis Bouvard, eski gözlemleri tamamen gözardı ederek, yani sadece, Uranüs’ün bir gezegen olduğu tespit edildikten sonra yapılan ölçümleri kullanarak yeni bir yörünge çizdi.
Alıntıdaki Ek 46155


Ancak bu bile işe yaramadı. Uranüs bir türlü beklenildiği gibi davranmıyor ve sürekli olarak öngörülen yörüngesinin dışına çıkıyordu. Üstelik 1822 yılına kadar hızlı hareket ediyor gibi görünmüşken 1822’den sonra yavaşlamıştı. Bu durumda, daha önce hesaba katılmış yeni bir etkenin varlığı kaçınılmazdı.

1834 yılında, Papaz T.J. Hussey çok ilginç bir fikir öne sürmüştür. Bilmediğimiz bir gezegen Uranüs’ü etkiliyor olamaz mı? Bu gezegenin hareketindeki düzensizliği açıklayabilirdi. Izleri takip ederek suçluyu bulabilirdik.

Hussey, 1835 yılında Greenwich’e Kraliyet Gök Bilimcisi olan George Airy’ye bir mektup yazacak kadar ileri gitmişti. Onunla pek ilgilenmeyen Airy, cevabında kuram için, Uranüs üzerindeki herhangi bir dışsal etkiyi açıklayabilme açısından en ufak bir ümit vaadetmiyor demişti. Terslendiğini anlayan Hussey ise bu konuyla ilgilenmekten vazgeçmişti. Bundan sonraki ilk adım 1837 yılında Alexis Bouvard’ın yeğeni Eugéne Bouvard’dan gelmişti. Airy ile mektuplaşan Bouvard, ona görünmeyen bir cismin sorumlu olabileceğini yazdığında, ondan, böyle birşey olsa bile o cismin tespit etmek imkânsız gibi birşeydir diye bir cevap almıştı. Bu sırada Uranüs de sorun çıkarmaya devam ediyordu. 1841 yılında genç bir Cambridge öğrencisi olan John Couch Adams tarafından tekrar gündeme getirildi. Adams günlüğüne şöyle yazmıştı:

“Bu hafta başında bir karar verdim, mezun olur olmaz, bugüne kadar üzerinde pek durulmamış bir konu olan, Uranüs’ün hareketindeki düzensizlikleri araştıracağım; bu duruma ondan daha uzak henüz keşfedilmemiş bir gezegen yol açıyor olabilir mi olamaz mı; belki bu gezegenin yörüngesi veya keşfini mümkün kılacak benzeri bir özelliği tespit edilebilir.”

1843’te mezun oldu, hem de büyük bir başarıyla. Ve o andan itibaren Uranüs’ün harektleri üzerinde çalışmaya başladı. Aynı yılın Ekim ayına gelindiğinde araştırmasının büyük bir bölümünü tamamlamıştı. 1845 yılının ortalarında ise yeni gezegenin konumunu yaklaşık olarak belirlemişti. Artık tek yapması gereken bir teleskop alıp onu aramaktı.

Adams, gözlem konusunda pek tecrübeli değildi ve kendine yardımcı olacak birini bulmaya çalıştı. Cambridge Üniversitesi’nde gök bilimi profesörü olan James Challais ile zaten görüşüyordu. Bir de Airy’ye mektup yazdı. Böylece yıllar süren ve hiç de hoş olmayan bir dizi talihsizliğin başlamasına neden oldu. Airy, genç ve tanınmış bir matematikçiye güvenmediği için olsa gerek, Adams ile hiç ilgilenmedi. Adams, iki kere onu görmeye gitti. Ancak birincisinde Airy seyahatteydi; ikincisindeyse uşak Adams’a, Kraliyet Gök Bilimcisi’nin akşam yemeğini yemekte olduğunu ve rahatsız edilemeyeceğini söyledi. Adams, daha fazla uğraşmadı ve ona varsayımsal gezegenin uzaklığını gök bilimi ölçütleriyle 38,4 olarak belirttiği, (ki bu Bode Yasası’na da uygundu) bir mektup bıraktı.

Airy ona Kasım ayında bir cevap yazdı; ancak mektubunda Adams’ın gereksiz bulduğu bir soru sormuş olduğundan yine bir sonuç alınamadı. Airy, hiç kuşkusuz büyük bir gökbilimciydi; ancak düzen ve yöntem takıntısı vardı. Ayrıca bir karar verdiğinde fikrini değiştirmek neredeyse imkânsız gibi bir şeydi. O sırada Kanal’ın karşı tarafında da bazı gelişmeler yaşanıyordu.

Urbain Jean Joseph Le Verrier adlı genç bir Fransız matematikçi de Uranüs ile ilgileniyordu ve Adams’ınkine benzer bir çalışma yapmıştı. Tabii ki o sırada Adams’ın çalışmasından haberdar değildi çünkü ortada basılı herhangi birşey yoktu. Le Verrier olaya daha farklı bir biçimde yaklaştı ve biri 1845 diğeri ise 1846 yıllarında olmak üzere iki rapor bastırttı. Airy, bu raporlardan ikincisini okuduğunda Le Varrier’in sonuçlarının Adams’ınkilere neredeyse tıpa tıpaynı olduğunu gördü. Böylece yeni gezegen avına başlandı.

Bu durumda Airy’nin, Ingiltere’nin en büyük gözlemevinin müdürü ve Kraliyet Gök Bilimcisi Olarak kişisel bir araştırma yapması beklenirdi. Ancak o böyle yapmadı. Greenwich’te buna uygun bir teleskop ve Airy hiçbir koşul altında normal işleyişi bozacak bir harekette bulunma taraftarı değildi. Challis’i aradı ve üniversitedeki güçlü Northumberland mercekli teleskobunu kullanarak bir araştırma yapmasını istedi. Challis pek istemeyerek de olsa bunu kabul etti; ancak elinde o bölgeye ait gerektiğince iyi bir yıldız çizelgesi yoktu. Bu durumda çalışmasını çok zaman alan, zor bir yöntemle yürütmesi gerekiyordu.

Le Verrier elde ettiği sonuçları Paris Gözlemevi’ne yollamış, ama hiçbir sonuç alamamıştı. Sabır, Le Verrier’in sahip olduğu meziyetlerden biri değildi; bir süre sonra raporunu Berlin Gözlemevi’ne, Johann Galle’ye de yolladı ve ondan belirlediği noktaya bakmasını istedi. Galle bu öneiye sıcak baktı ve genç yardımcısı Heinrich d’Arrest ile birlikte çalışmalara başladı.

Mükemmel bir teleskobu ve yeni yapılmış bir gök haritası olduğu için çok şanslıydı; üstelik Le Verrier’in çalışmasına olan güveni de sonsuzdu. Sonuçta gezegen, gözlem yapılan ilk gece tespit edildi. Küçüktü ama yuvarlak yüzeyi kolayca farkedilebiliyordu. Ayrıca birkaç saat içinde hatırı sayılır bir yol katetmişti.

Berlin Gözlemevi’nin müdürü Johann Encke, bu keşfi duyurmak için zaman kaybetmedi. 28 Eylül 1846'da Le Verrier’e yazdığı mektupta: “Bayım, izin verin de sizi gökbilimini zenginleştiren bu parlak keşfimizden dolayı en içten dileklerimle kutlayayım. Adınız, evrensel genelçekimin geçerliliğinin en ikna edici kanıtıyla birlikte sonsuza kadar anılacak. Sanırım bu birkaç kelimeyle bir bilim adamının duymak için beklediği sözleri özetlemiş oluyorum. Birşey eklemeye çalışmam lüzumsuz olacak.”

Bu arada artık avda yalnız olmadığının farkında olmayan Challis de Cambridge’de araştırmalarını sürdürüyordu. Le Verrier’in zaferini duyduğunda, yaptığı gözlemleri inceledi ve gezegeni, gözleme başladığı ilk dört gün içinde iki kez kaydetmiş olduğunu gördü. Notlarını karşılaştırdı; sonuçta keşfi kendisinin yapmamış olduğunu kabullenmesi biraz zor oldu!

Adams’ın Le Varrier ile aynı sonucu bulmuş ve hesaplarını ondan çok önce bitirmiş olduğunu öğrenen Fransızlar bu duruma çok sinirlendi. Ingilizler keşif şerefini çalışıyorlarmış gibi bir hava yaratılmıştı. Sonuçta neredeyse uluslararası bir skandal yaşanıyordu. Neyse ki ne Adams ne de Le Varrier böyle şeylerle ilgilenmiyorlardı; ilk karşılaştıkları an aralarında bir dostluk doğdu. Üstelik Adams, Fransızca bilmiyordu; Le Varrier de Ingilizce’ye en az onun Fransızca’ya olduğu kadar yabancıydı. Kısa süren bir tartışmadan sonra yeni gezegene Roma Deniz Tanrısı Neptün’ün adı verildi.

Neptün keşfedilir keşfedilmez, Uranüs’ün yörüngesi tekrar hesaplandı. Bu sefer eski gözlemler yerine oturdu. 1882 yılında karşı-konumda olan Neptün, bu tarihten önce Uranüs üzerinde hızlandırıcı bir etki yaratmıştı. 1882’den sonra bu durum tersine döndü. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yıllarında Neptün ve Uranüs Güneş’in farklı taraflarında oldukları için, Neptün’ün Uranüs üzerinde tedirgin edici etkisi belirsizdi. Böylece Neptün’ün keşfi gecikmiş oldu. Gezegenin dolanım süresi 164,8 yıldır. Ayrıca daha önce de bahsettiğimiz gibi Neptün Bode Yasası’na uymaktadır.

Bu konuyla ilgili ilginiç bir durum daha vardır. Galileo, 1610 yılının Ocak ayında, Jüpiter’in dört büyük uydusunu gözlemlerken yaptığı çizimlerde, komşu yıldızları da göstermiştir. Bu yıldızlardan birinin Neptün olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktur. Hatta Galileo onun yer değiştirdiğini bile belirtimiştir; ancak yeni bir cismi farkedemediği için suçlamaya hiç hakkımız yok sanırım.

Neptün, büyüklük olarak yaklaşık Uranüs kadardır. Aslında ondan azıcık daha küçüktür; ama hem daha yoğun hem de daha ağırdır. Mavi yuvarlağı üzerinde Dünya’daki teleskopları kullanarak birşey görebilmek mümkün değildir. Ancak kısa dalgaboyu kullanarak çekilen bazı fotoğraflarda birkaç leke farkedilebiliyor.

Neptün bulunduktan hemen sonra, Avrupa’daki en iyi teleskoplardan birine sahip olan ünlü Ingiliz amatör gözlemci William Lassell onu gözlemlemeye başladı. Lassell, soluk bir halka gördüğünü iddia etti ama sonradan bir göz yanılması olduğu ortaya çıktı. Gerçek halka sistemi, 1989’da Voyager 2 tarafından keşfedilene kadar bilinmiyordu. Ancak Lassell büyük uydu Triton’u doğru görmüştü. Dairesel bir yörüngesi olan Triton, en büyük uydularda az rastlanır biçimde ters yönde dönüyordu. Voyager öncesi bilinen ikinci uydu olan Nereid’in keşfi, ancak 1949 yılında mümkün oldu. Onu çalışmalarını Teksas’taki McDonald Gözlemevi’nde sürdüren G.P. Kuiper bulmuştu. Nereid küçük bir uyduydu ve oldukça dışmerkezli olan yörüngesi bir uydununkinden çok, bir kuryuklu yıldızınkine benziyordu. Neptün ile arasındaki mesafe 1.345.000 kilometreden 9.000.000 kilometreye kadar değişiyordu. Gezegen etrafındaki bir tam dolanımını 360 günde tamamlıyordu.

Bunlardan başka daha birçok şey daha biliniyordu. Neptün’ün ekseni, Uranüs’ünki gibi aşırı eğik değildi. Eksenel eğikliği Dünya’nınkinden sadece 5 derece daha fazlaydı. Dönüş süresini bulmak zordu, çünkü gezegen üzerinde görünür bir ayrıntı yoktu. Bu süre, ancak Voyager’ın geçişinden sonra kesin olarak belirlenebildi ve 16 saat 7 dakika olarak hesaplandı. Uranüs ve Neptün ikiz gibi görünüyorlardı ama tek yumurta kizi sayılamazlardı. Neptün, Uranüs’ten farklı olarak güçlü bir iç ısı kaynağına sahipti. Dolayısıyla daha aktif ve hareketli bir dünya olduğu tahmin ediliyordu, daha sonra öyle olduğu da kanıtlandı.

25 Ağustos 1989’da Voyager 2, Neptün’ün karanlıkta kalan kutbu üzerinde, bulutların üst kısımlarının 5000 kilometre kadar yukarısından geçti. Bu, öbür devlerle yapılan buluşmalarla karşılaştırıldığında gerçekleşen en yakın buluşmadır. Uzay aracı görevini kusursuz bir biçimde yerine getirdi. Üstelik oniki yıldan beri yoldaydı ve 6,5 milyar kilometreye yakın bir mesafe katetmişti. Gönderdiği fotoğraflar ise en az 1979’da Jüpiter’den gönderdikleri kadar kaliteliydi.

Gezegen üzerinde görülen en büyük oluşum, bugün Büyük Kara Benek olarak adlandırılan iri oval bir şekildi. Neptün üzerinde yer alan bu şeklin büyüklüğü, Büyük Kızıl Benek’in Jüpiter’e oranıyla aynıydı. Bu iki leke enlemsel olarak da benzerlik gösteriyorlardı. Yakınındaki bulutlara göre batıya doğru hareket eden leke, ters saat yönünde dönüyordu. Üzerinde, metan kristallerinden oluşan ve metan sirriusları olarak bilinen seyrek bulutlar yer alıyordu. Güneyinde ise dönme süresi çok daha kısa olan küçük ve değişken bir şekil vardı; bu şekil bugün Scooter adıyla anılır. Daha da güneye indiğimizde ikinci bir kara leke (D2) ile karşılaşıyoruz. D2, beş Dünya gününde bir, Büyük Kara Leke’ye tur bindiriyor. Neptün’ün rüzgârlı bir dünuya olduğu çok açıktır; rüzgârın hızının saatte 1100 kilometreye kadar çıktığı olur. Diğer dev gezegenlerde olduğu gibi, dönme süresinin en kısa olduğu yer ekvator, en uzun olduğu yer ise kutuplardır. Sıcaklık aşağı yukarı Uranüs’ünki kadardır; Güneş’e çok daha uzak oluşunun yarattığı fark, iç ısı kaynağı sayesinde kapatılır.

Üst atmosferi, yüzde 85 hidrojen, yüzde 13 helyum, yüzde 1-2 arası metan oluşturur. Çeşitli bulut katmanlarına rastlanır. Bunlardan en sık görüleni büyük bir olasılıkla hidrojen sülfitten oluşmaktadır. Daha yukarıda ise onlardan ayrı ve alttaki bulutların üzerine ışığı süzerek ileten bulutlar vardır. Tabii düzenli olarak yaşanan bir takım süreçler de vardır. Söz gelimi, üst atmosferdeki metan Güneş’ten gelen kısadalga ışınımlarla dağılır ve hidrokarbon halini alır; bunlar aşağı doğru inmeye başlar, o zaman da önce buharlaşır sonra da yoğunlaşırlar. Alttaki daha sıcak atmosfere ulaşan hidrokarbon buz parçacıkları, tekrar metan halini alırlar. Oluşan metan bulutlara üst atmosfere doğru yükselmeye başlar ve böylece herşey en baştan başlamış olur.

Neptün’ün iç yapısı büyük bir olasılıkla Uranüs’ünkine benzemektedir. Demir silkatlı bir çekirdeği olabilir. Kürenin kendisinin de esas olarak buzlardan, özellikle de su buzundan oluştuğu tahmin edilmektedir. Çekirdeğin kesin bir şekilde ayrı olup olmadığı ise bilinmemektedir; ancak bariz bir sınırı olduğundan çok, aşamalı olarak karıştığı düşünülmektedir. Sonuçta bilinen birşey var ki o da Neptün’ün etrafa, Güneş’ten aldığı enerjininm 2,8 katı daha çok enerji yayıyor olduğudur. Bu da sıcaklığın niçin Uranüs’ünkinden daha düşük olmadığını açıklar.

Gezegen elde herhangi bir kanıt olmadığı halde beklenileni doğrular biçimde radyo dalgaları yaymaktadır. Aslında gerçek sürprizi, manyetik alanın, neredeyse Uranüs’ünki kadar eğik oluşu yaratmıştır. Dönme ekseni ile manyetik eksen arasındaki açı 47 derecedir; ve yine Uranüs’te olduğu gibi manyetik eksen gezegenin merkezinden geçmektedir. Uranüs’ün manyetik ekseninin bu garip duruşuna, dönme ekseninin aşırı eğik oluşunun yol açtığı zannediliyordu, ancak sonradan bir ilgisi olmadığı anlaşıldı. Bu konu hâlâ esrarını korumaktadır.

Voyager öncesinde, Neptün’ün önlerinden geçtiği yıldızların gözlem- lenmesi sonucunda, gezegenin tam olmayan halkalara, başka bir değişle halka yaylarına, sahip olabileceği sonucuna varılmıştı. Ancak Voyager 2 oraya vardığında gezegenin Uranüs’ünkilerden bile daha net, beş tam halkası olduğu görüldü. Çok düzgün değillerdi; ana halkanın içinde daha parlak olan bazı bölgeler vardı. Halka sistemini oluşturan bütün parçalar biraraya getirilecek olsa ortaya 5 km çaplı bir uydu ancak çıkardı.

Yeni küçük uydular bulunacağı umuluyordu; öyle de oldu. Voyager altı uydu tespit etmişti: Naid, Thalassa, Despina, Galetea, Larissa ve Proteus. En büyükleri olan Proteus’un çapı 415 km kadardı. Aslında Nereid’den daha büyüktü ama Neptün’e çok yakın olduğundan Dünya’dan görülmesi imkânsızdı.Voyager, onun bir fotoğrafını çekmişti; fotoğrafta Proteus’un engebeli ve kraterli bir yüzeye sahip olduğu görülebiliyordu. Galatea, halkalarından birine çok yakın bir konumda hareket ediyordu yani büyük bir olasılıkla bir çobandı. Ancak dikkatle yürütülen aramalara rağmen, başka bir halka çobanı bulunamamıştı. Yeni bulunan uyduların hepsi de gezegene hem Trito’dan hem de Nereid’den daha yakındı.

Voyager 2, Neptün’ün kuzey kutbu üzerinden geçtikten beş saat sonra, artık gerçekten de son hedefi olan Triton’a ulaştı. Triton oldukça etkileyici bir dünyaya benziyordu. Olduğu zannedilenden daha küçüktü; çapı topu topu 2705 kilometreydi; yani bizim Ay’ımızdan bile daha ufaktı. Yüzeyinin bulutlar yüzünden görülemeyeceği düşünülmüştü; ancak bu da doğru çıkmadı. Triton’un atmosferi o kadar inceydi ki, görüşü ancak hafif bir sis kadar etkileyebiliyordu. Yüzeyi, Satürn ile Uranüs’ün orta boylu veya küçük uydularınkilerle karşılaştırıldığında, daha fazla kaya ve daha az buzdan oluşuyordu. Ayrıca yüzey sıcaklığı da oldukça düşüktü. -236*C (-400*F) olan sıcaklığıyla Triton, insan yapımı bir sondanın o güne kadar ziyaret ettiği en soğuk dünyaydı.

Triton’un yüzeyi bir buz tabakasıyla kaplı gibi görünüyordu. Bu tabakanın altta su buzu, üstte de onu örten nitrojen ve metan buzlarından oluştuğu zannediliyordu. Su buzu spektroskop kullanılarak saptanmıştı. Ama olması gerektiği düşünülüyordu; çünkü nitrojen ve metan buzları yüzey şekillerini uzun süre muhafaza edebilecek kadar güçlü değillerdir ve genellikle hareket etme eğiliminde olurlar. Aslında Triton üzerinde fazla yüzey şekli de bulunmuyordu; söz gelimi hiç dağ yoktu, dolayısıyla uydu üzerindeki en alçak bölge ile en yüksek bölge arasındaki fark 70-80 metreyi geçmiyor olmalıydı.

Güneş ışığı güney kutbu, nitrojen karı ve buzu nedeniyle pembe görünüyordu. Renk oldukça çarpıcıydı; ayrıca orda burda ilk başta neden oldukları açıklanamayan bazı ilginç lekeler de vardı. Normal kraterlerin sayısı son derece azdı, ancak büyük bir olasılıkla artık donmuş olan amonyak su karışımı bir sıvının akmasıyla açılmış geniş izler vardı. Pembe kutup takkesinin kenarında, ince metan buzu kristalleri yüzünden o renk görünen mavimsi bir bölge göze çarpıyordu. Ekvatora doğru indiğimizde, uzun çatlakları ve yumuşak engebeleriyle kavun kabuğuna benzetildiği için Kantalup Arazisi olarak adlandırılan bölgeyi görürüz. Diğer yerlerde ise çukurlara ve bazılarının gutta dediği, mantara benzeyen garip şekillere rastlarız. Ayrıca bir de muhtemelen su buzundan oluşmuş ortaları düz, basık, donmuş göller vardır.

Pembe kutup takkesini de içine alan bölge yani Uhlanga Regio’da koyu renkli lekeler göze çarpar. Donmuş yüzeyin altında sıvı nitrojenden oluşan bir katman varmış gibi durmaktadır. Bu nitrojen bir gün herhangi bir nedenle kabuğun üzerine çıkacak olursa, basınç nedeniyle artık sıvı olarak kalamayacağı noktaya geldiğinde patlayacak, nitrojen buzu ve buharından oluşan bir sağnağa neden olacaktır. Sonuçta fışkıran parçacıklar ince atmosferi aşıp etrafa dağılacaktır. Bu durumda lekelerin gayzer olduğu söylenebilirdi yani Triton aktif bir dünyaydı ki böyle birşey kesinlikle beklenmiyordu. Bir başka açıklama da yüzeydeki toz parçacıklarının güneş ışığını tutarak sıcaklığı nitrojenin kaynama noktasının üstüne çıkardığı yönündeydi. Ancak her iki açıklama da gayzer fikrini geçerli hale getiriyordu. Fışkıran parçacıklar 8 kilometre yükseğe çıkabilir ve rüzgârla 150 kilometre kadar taşınabilirdi. Triton’un atmosferi nitrojen ve metan gazlarının bir karışımından oluşuyordu. Uydunun yüzeyindeki basıncın sadece 1/70.000’i kadardı.

Elimizdeki verileri değerlendirdiğimizde Triton’un oldum olası Neptün’ün uydusu olmadığı, bir zamanlar bağımsız bir cisim olduğu sonucuna varabiliriz. Uydu, Neptün tarafından yakalandığında, büyük bir olasılıkla eliptik bir yörüngeye sahipti; ancak sonrasında geçen bir milyar yıllık süre yörüngeyi dairesel bir şekil alması için zorlamış olmalıydı. Bu süre boyunca uydunun içi çalkalanıp ısınmış iç kısımları oluşturan madde yüzeye çıkmıştı; sonuçta da orada donup kalmıştı. Pembe karı ve nitrojen gayzerleriyle Triton, Güneş sistemindeki dünyaların hiçbirine benzemez.

Yakın gelecekte yapmayı istediğimiz şeylerden biri de Triton’u bir kez daha görebilmek olsa gerek. Triton mevsimleri son derece uzun ve karmaşıktır; Bu mevsimler boyunca buz dağılımında önemli değişiklikler meydana gelir. Nitrojen buzu tıpkı bir buzul gibi yüzebilir; hatta bir kutuptan diğerine kadar gitmeleri bile mümkündür. Ne yazık ki bugün için, Güneş sisteminin dış kesimlerine yeni sondalar göndermek söz konusu değildir. Bu da orayla ilgili yeni şeyler öğrenmek için daha çok bekleyeceğimiz anlamına gelmektedir. Üstelik yörüngesi oldukça dış merkezli olan Nereid, Voyager 2’nin geçişi sırasında görüntüleme açısından uygun olmayan bir konumdaydı; dolayısıyla onun hakkında çok az şey biliyoruz.

Neptün’den bakıldığında güneş ışığı en az 700 dolunay kadar güçlü bir şekilde görünecektir. Başka bir deyişle, bir metre uzakta yanan normal bir mum alevinden sekiz kat fazla biçimde. Neptün’den bakıldığında güneş ile Venüs arasındaki uzanım 11/2 derece. Dünya 2 derece, Mars 3 derece, Jüpiter ise 10 derece olacaktır. Satürn, uygun konumda olduğundan çıplak gözle görülebilecektir. Bu arada Satürn’ün Neptün’e bize olduğundan daha uzak olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Ancak Uranüs bile uzun süreler boyunca gözden uzak olacaktır. Dolayısıyla Neptün’lü gök bilimciler var olsalardı diğer gezegenler hakkında çok az bilgi sahibi olacaklardı.

Neptün bizi ana Güneş sisteminin sınırına getirir. Tabii plüto da var ama Neptün’e uzun süre boyunca gezegen ailesinin en dıştaki üyesi olarak bakılmıştı.

Spaceturk


_Yağmur_ 26 Temmuz 2011 09:21

1 ek

Neptün 1 yaşında


Astronomi dünyası Güneş Sistemi’nin en büyük gezegenlerinden olan Neptün’ün birinci yaşını kutluyor.

İlk kez İngiliz gök bilimci Johann Gottfried Galle tarafından Kraliyet Gözlemevi’ndeki teleskopla 23 veya 24 Eylül’de tespit edilen Neptün, 164.79 Dünya yılı süren yörüngede dönüş süresini 12 Temmuz’da tamamladı. Böylece insanoğlu tarafından farkedildikten sonraki ilk yaşını doldurmuş oldu.

Neptün, neredeyse Güneş Sistemi’nin kendisi kadar yaşlı. Ancak keşfedildiği günden bu yana Güneş etrafındaki ilk turunu tamamlayan 4.6 milyar (Dünya) yaşındaki gezegenin bu döngüsü insanlığın ilk kez tanık olduğu bir şey.

Gökbilimciler, Neptün’e ait ilk sinyalleri 1781’de keşfedilen Uranüs’ten almıştı. Her ne kadar Galle tarafından keşfedilmiş olsa da, Neptün aslında ilk olarak Galileo tarafından görülmüştü. Ancak ünlü gök bilimci Neptün’ü bir yıldız zannetmişti.

ESRARI HALA ÇÖZÜLEMEDİ


İlk kez 1980’lerde Voyager uzay araçları tarafından yakından gözlemlenen Neptün, hala birçok sır saklıyor. Gezegenin öne çıkan özellikleri ise şunlar:


- Güneş Sistemi’indeki sekizinci gezegen olan mavi gezegen, Dünya’nın yaklaşık 30 katı büyüklüğünde,
- Helyum, hidrojen ve suyun yoğun olduğu gezegen kayalık ince bir yüzeye sahip. Yoğunluğu ise Dünya’nın 17 katı.
- Yüzeyindeki su katmanı, hem katı, hem sıvıya dönüşebilen bir özelliğe sahip.
- Jüpiter gibi Dünya’ya dev bir kalkan görevi gören gezegen, yüksek yerçekimi gücü sayesinde çok sayıda kuyruklu yıldız ve meteoru kendisine çekiyor.
- NASA’nın Voyager 2 uzay aracı Neptün’ün yakınından geçtiğinde yıl 1989’du. O yıl, Neptün’ün Triton ve diğer uyduları da görüntülendi.
- Neptün’de bir gün 15 saat 58 dakika sürüyor.

Alıntıdaki Ek 46156

kaynak: Ntvmsnbc ve Ajanslar


_VICTORY_ 15 Ekim 2013 10:15

Neptün


Güneş sistemi içinde yer alan sekizinci gezegen.

Güneş'e olan uzaklığı 4.490.000.000 km., çapı 52.299 kmdir. Kütlesi Dünya'nınkinin 17,45 katıdır. Hidrojen, helyum ve metandan oluşan bir atmosferi vardır. Kendi ekseni çevresindeki dönüşünü 15 saat 48 dakikada, Güneş çevresindeki dönüşünü de 164.788 yılda tamamlar. Neptün'ün görünür yüzünün sıcaklığının -205°C dolayında olduğu hesaplanmaktadır. Neptün'ün 1846 ve 1949 yıllarında keşfedilen iki uydusu vardır. Bunlardan "Triton"un Neptün'e uzaklığı 355.000 km., çapı 6.000 km.dir ve gezegen çevresindeki dönüşünü 5,88 günde tamamlar. İkinci uydu "Nereid"in çapı oldukça küçüktür (300 km. kadar) ve çok basık bir yörünge üzerinde döndüğünden Neptün'e olan uzaklığı 1,3 milyon km. ile 10 milyon km. arasında değişir. Gezegen çevresindeki dönüşünü ise 359,9 günde tamamlar.
Neptün gezegeninin varlığının bulunması astronomi matematiğinin parlak başarılarından biridir. Uranus gezegeninin hareketlerinde belirli bir aksama olduğunu, bunun başka bir gezegenin varlığından ileri geldiğini anlayan gökbilimcilerden Leverrier, masa başında yaptığı hesaplarla Neptün'ün yerini, çapını, dönüş hızını saptadı (1845). Aynı yıllarda ingiliz J.C. Adams da benzer düşünceden hareketle ve yine hesapla Neptün'ü kâğıt üzerinde bulmuştu. Bu gezegeni teleskopla ilk gören gökbilimci, gözlemlerini Leverrier'nin hesaplarına dayandıran Alman J. G. Galle'dir (1946).

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


Safi 26 Mart 2016 19:54

NEPTÜN
Genel Bilgiler

1. Neptün Güneş sisteminin sekizinci büyüklük bakımından da dördüncü büyük gezegenidir. Çıplak gözle görülmez.

2. Neptün, güneş etrafında elips biçiminde bir yönde dolaşır. Teleskopla bakıldığında, Uranüs Pluton arasında görünür. Teleskoptaki görünen donuk yeşilimtraktır. Yeşil renkli gözükmenin sebebi, atmosferinde bol miktarda metan gazının bunmasıdır. Metan gazı, ışık tayfındaki kırmızı yutar ve yeşil baskın renk olur. Teleskop görüntüsündeki donukluk ise, atmosferinin çok olmasındandır. Ancak büyük teleskoplarla düzgün yüzeyli bir gezegen olarak farkedilir.


DEVAMI: Gezegenler


Safi 26 Mart 2016 20:00

2 ek

NEPTÜN


Güneş'e Ortalama Uzaklık: 30,066 AB=4,498x109km
Alıntıdaki Ek 46144

Güneş'e En Büyük Uzaklık: 30,367 AB=4,543x109km
Güneş'e En Küçük Uzaklık: 29,765 AB=4,453x109km Yörünge Dış Merkezliği: 0,010
Ortalama Yörünge Hızı: 5,5 km/sn
Yörünge(Yıldızıl) Dönemi: 164,86 yıl
Kavuşum(Sinodik) Dönemi: 367 gün
Dönme Dönemi: 16,11 saat
Ekvatorun Yörüngeye Eğikliği: 29,56°
Yörüngenin Ekliptiğe Eğimi: 1,77°
Ekvator Çapı: 49.528 km = 3,883 Dünya çapı
Kütle: 1,024x1026kg = 17,15 Dünya kütlesi
Ortalama Yoğunluk: 1638 kg/m3
Kurtulma Hızı: 23,5 km/sn
Yüzey Çekim İvmesi: (Yer=1) 1,1
Yansıtma Gücü: 0,51
Ortalama Sıcaklık: -218°C= 55°K
Neptün, Güneş sisteminin Güneş'ten uzaklık sırasına göre 8. gezegenidir. Kütle açısından Jüpiter ve Satürn'den sonra 3.; çap açısından bu iki gezegen ve Uranüs'ün ardından 4. sırada yer alır.
Alıntıdaki Ek 46143

NEPTÜN'ÜN KEŞFİ


1843 yılında Cambridge Üniversitesinden yeni mezun olan John Couch Adams, Uranüs'ün yörüngesinde görülen farklılıkları incelemeye başladı ve 1845 yılında bu etkinin, Uranüs'ten daha dışta dolanan bir gezegenin çekim etkisinden kaynaklanabileceğini söyledi. Adams ile yaklaşık aynı zamanda, ünlü Fransız astronom Jean Joseph Le Verrier de bağımsız olarak aynı sonuçları veren hesaplar yapmıştır. 1846 yılında Adams'ın önerisi Cambridge Gözlemevinde, Le Verrier'in önerisi ise Berlin Gözlemevinde test edildi ve beklenen konumlarda gerçekten bir gezegenin var olduğu gözlendi. Bu gezegene Le Verrier'in önerisi ile Neptün adı verildi.

kaynak: "Discovering the Solar System"


Safi 26 Mart 2016 20:05

1 ek

NEPTÜN'ÜN MANYETİK ALANI


Neptün'ün manyetik alanının Voyager 2 manyetometreleriyle yapılan ölçümleri, manyetosferindeki yüklü parçacıkların radyo gözlemleri ile birleştirildiğinde şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Gezegenin manyetik ekseni, dönme ekseni ile çok büyük açı yapmaktadır. Yer, Jüpiter ve Satürn için 12°den daha büyük olmayan bu açı, Neptün'de ise 47°dir. Ayrıca manyetik merkezi, kütle merkezi ile çakışık değildir ve büyük sapmalar göstermektedir.
Alıntıdaki Ek 46145

Manyetik karakterindeki bu beklenmedik yapıların, bir zamanlar karşı karşıya kaldığı büyük boyutlu çarpışmalarla oluştuğu düşünülmektedir. Bir başka teoriye göre gezegenin manyetik polaritesini değiştirme aşamasında olduğu düşünülmektedir. Yer'in uzak geçmişinde manyetik polaritesini birkaç kez değiştirdiğine dair elimizdeki kanıtlardan hareketle bu varsayım yapılmaktadır. Manyetik polarite değişimi sırasındaki kararsızlıklar, Neptün'de izlenen tuhaf manyetik alan yönelimini doğurabilecek niteliktedir. Neptün'ün içerdiği hidrojen, metalik karaktere ulaştırabilecek iç basınca sahip değildir. Bu koşul altında, gezegenin manyetik alanının, sıvılaşmış buzlar içeren manto katmanında üretildiği düşünülmektedir. Bu katmandaki yüksek basınç altında elektronlarını kaybeden amonyağın, ortamın elektrik iletkenliğini arttırdığı varsayılmaktadır. Bu şekilde yüklü parçacık içeren mantoda gerçekleşen akışkan hareketleri gözlenen manyetik alanı üretmektedir.


Safi 26 Mart 2016 20:10

1 ek

NEPTÜN'ÜN HALKALARI

Alıntıdaki Ek 46146

Neptün de aynı Uranüs'te olduğu gibi bir dizi sönük halka sistemiyle sarılıdır. Neptün'ün de halkalarının varlığı yıldız örtmesi gözlemlerinden bulunmuştur. Voyager 2'nin Neptün halkalarına ilişkin ilk gözleminde, 2 ana halka yapısının yanı sıra daha içte üçüncü ve sönük bir halka daha bulunmaktaydı. Yapılan ölçümler Neptün halkalarında yer alan parçacıkların 1 µm (10-6 m) ile 10 m arasında olduğunu göstermiştir. Gezegenin halka bölgelerindeki sıcaklık, metanın buz halinde halka parçacıkları üzerinde yoğunlaşmasına izin verecek ölçüdedir. Ancak buna rağmen düşük yansıma gücü göstermektedirler.

Bilim adamları bu olayları gezegenin manyetosferi tarafından yakalanan serbest elektronların halka buzları ile etkileşmesine bağlamaktadır. Bu teoriye göre yakalanan elektronlar metan buzlarına büyük hızla çarparak farklı karbonlu bileşiklerin açığa çıkmasına neden olmaktadır. Kömürün yansıtma gücü değerine sahip bu bileşikleri açığa çıkaran sürece ışınım kararması adı verilmektedir. Sonuç olarak gezegenin halkaları son derece düşük yansıtma gücüne sahiptir.


Safi 26 Mart 2016 20:21

2 ek

NEPTÜN'ÜN UYDULARI


1989'daki Voyager 2 yakın geçişi öncesinde, Neptün'ün sadece iki uydusunun yani Triton ve Nereid'in varlığı biliniyordu. Voyager 2 keşifleri ile bu sayı 8'e yükselmiştir. 2003 yılı sonuna gelindiğinde ise Neptün'ün bilinen uydu sayısı 13'e yükselmiştir. Uyduların bazı fiziksel özellikleri liste halinde verilmiştir. Bu uyduların çoğu, haklarında kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz buzla kaplı ufak cisimlerdir. Uranüs'ün küçük boyutlu uyduları ile benzer özelliklere sahip oldukları düşünülmektedir.
Alıntıdaki Ek 46147

Neptünün Uydusu Triton: Buzdan Genç Yüzey, Belli Belirsiz Atmosfer


Neptün'ün en büyük uydusu Triton diğer uydulardan belirgin farklılıklar göstermektedir. Yörünge hareketi retrograt yöndedir, yani Neptün'ün dönüş yönünün tersi yöndedir ve yörüngesi Neptün'ün ekvator düzlemiyle 23° gibi oldukça büyük bir açı yapmaktadır. Jüpiter ve Satürn'ün bazı dış uydularına benzer şekilde, Triton'un da Neptün tarafından asteroit kuşağından yakalandığı düşünülmektedir. 2706 km çapı ile, Güneş sisteminin asteroit kökenli uyduları arasında en büyük olanıdır.

Triton'un buzlarla kaplı, yüksek yansıtma gücüne sahip yüzeyine ilişkin, Voyager 2 görüntüleri elde edilmiştir. Çarpma krateri sayısının düşük olması, yakın geçmişindeki tektonik aktivitelerin bir göstergesidir. Dolayısıyla yüzey yaşı oldukça düşüktür. Donmuş geniş göl alanlarını andıran yapılar, bir zamanlar buz volkanizmasının son derece etkin olduğuna işaret etmektedir.
Alıntıdaki Ek 46151


Ayrıca Europa ve Ganymede'nin yüzeyinde görülen benzer uzun çatlak yapıları bulunmaktadır. Buruşuk yüzey yapısı sadece Triton'a özgüdür ve bir kavunun yüzeyini andırmaktadır (Cantaloupe bölgesi). Voyager 2 aracıyla izlenen koyu renkli madde çıkışlarına ait volkanik şemsiye yapıları, Triton'un iç bölgelerinin halen sıcak olduğunun bir delilidir. Bu görüntüden şemsiyelerin yüzeyden olan yükseklikleri 8 km olarak ölçülmüş ve izlenen volkanik etkinliklerin, Yer'deki gayzer çıkışları ile aynı mekanizmaya sahip olduğu tespit edilmiştir.

Triton'un yüzey sıcaklığı -235°C olarak ölçülmüştür. Bu değer bugüne kadar uzay araçları tarafından, Güneş sistemi üyeleri için ölçülen en düşük yüzey sıcaklığı değeridir. Bu sıcaklık değerinde azot katılaşarak buz haline gelebilmektedir.

Triton yüzeyinden alınan yansımış Güneş ışığı tayfında azot ve metan(CH4) buzunun oluşturduğu soğurma yapıları görülmektedir. Triton'un yüzeyindeki sıcaklık ve basınç koşulları altında azot buzları belirli oranda süblimleşerek buharlaşabilmektedir.

Voyager 2 aracı, Triton'un son derece düşük yoğunluklu ve temel olarak azottan oluşma bir atmosfere sahip olduğunu doğrulamıştır. Bu atmosfer yüzeyde 1,6x10-5 atm gibi çok düşük bir basınç yaratmasına rağmen Neptün'ün uydusu Triton'un yüzey detayları oldukça dinamiktir ve oluşturduğu sabit rüzgarların etkisiyle, gayzerlerden fışkıran koyu renkli maddeleri çıkış noktasından 150 km uzağa sürükleyebilmektedir.

kaynak: yaklasansaat.com


Safi 26 Mart 2016 20:35

1 ek
NEPTÜN
Alıntıdaki Ek 46157



Saat: 12:37
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık