Ozanlarımız (Ozanlarımız Hakkında) ŞEMŞİ YASTIMAN http://www.dosthane.de/semsiyastiman.jpg Hayatı ve Şiirleri Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve Ilhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu. Bir süre Izmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra Istanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı. Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı.Aşıklık geleneğinin çesitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi. Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti. Memleket Hasreti Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah Sılayı bir daha görmek istiyom Çuğun'a varınca ya ağşam, zabah Topraklara yüzüm sürmek istiyom Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı Kindam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını Köylü, kentli, hastasını, sağını Görüp bir muhabbet kurmak istiyom. Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı Aşk ile bağrıma sarmak istiyom. Ahievran, çarşı içi, hökümet Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret. Akrabayı, eşi dostu ziyaret Ugrayıp, hal-hatır sormak istiyom. Ne büyüktür zevki yurdu görmenin Kaç senenin hasretine ermenin Dört bir yanda methedilen termenin Şifalı suyuna girmek istiyom. Halam sağ olsa da, sesim duysaydı Cebime devramel, iğde koysaydı (Şunda yi) diyerek alma soysaydı Cevizi de dişle kırmak istiyom. Bir de gitsem tezem beni görseydi İçi çokelikli dürüm dürseydi Hele azıcık da sızgıt verseydi O an pirzolayı yermek istiyom. Dayım gilden acık köğtür aldırsam Emmim gilden armıt kak'ı buldursam Ceblerime şak leblebi doldursam Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom. Söğürmelik bir et çıksa satırdan Höşmerim, çullama gitmez hatırdan Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan Çölmeğin içine girmek istiyom. Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta Çıksam bir alamaç yapacak sırta Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta Bazlama içine sarmak istiyom. Bunları her daim arzular özüm Memleket mahsülü vücuda lüzum Tokaloğlu kaysı, dirani üzüm Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom. Bir düğün olsa da bir kayın gitsek Dokuz butlu tavuk lafını etsek Dam pilavu, gelse yisek tüketsek Davullu zurnalı dernek istiyom. Harmana denk gelse, düvene binsem Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem Acık bağ bellesem, acık dinlensem Çayıra bir pala sermek istiyom. Bağ bozumu üzüm haftına batsak Bekmez kazanına hayvalar atsak Boranıynan damla şiresi datsak Arı soksa, çamır sürmek istiyom. Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak Sağbisi dutsa da, bir rezil olsak O tatlı günlere ermek istiyom. Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan Keklik dutmak için kursaydık kapan Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan Kafamı, gözümü yarmak istiyom. Bilmem ki olur mu gine becerim? Çayırda oynasak zıkka, acerim Terleyip, karakıp, bir su içerim Dalağim kabarıp, böğrmek istiyom. Enteremi giysem, sümüğüm aksa Koluma silerim, yaglığım yoksa Başangı dır diye mahalle bıksa Kesekle camları kırmak istiyom. Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam Yaylıların arkasına asılsam Kımçiyi yiyince yere yassılsam Yollarda ağlayıp durmak istiyom. Ceviz kaval etsem, sakam da toksa Çizgili oynarım, eneğim çoksa Koluma söylerken bir döğüş çıksa Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom Tok, çık, opban, mirre bir aşşık atsam Şakanın dımığna kurşun akıtsam Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam Ne şişiyon la dedirmek istiyom. Görür m-ola bu fakirin gözleri? Delice Çay'ını, berrak özleri Kıssıkkaya serinledir bizleri.. Neyleyim denizi, ırmak istiyom. Kim sorarsa yazdın bunlari niye Gelecek nesile kalsın hediye Kirşehir'de doğdum, Türkmen'im diye Her yerde göğsümü germek istiyom. Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun Kismet ise gayen yerini bulsun Hemşeriler buna vasıta olsun Kirşehir'e selam vermek istiyom. Bir baltaya sap olamadım Allah her kula bir zenahat vermis Megerki bol nasip kismet yazıla Kimine hoş geçim ganahat vermiş Kimine hırs vermiş doymaz az ile Terki diyar ettim 15 yasımda Dolaştım bir hayli kendi başımda Her ne is tuttuysam felek karşımda Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile Torpil yoktu kimse yardim etmedi Küçük memur oldum maaş yetmedi Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile Tuhafiyeciliği seçtim olmadı Terzi oldum kestim biçtim olmadı Kumaş mağazası açtım olmadı Hep malları güve yedi haz ile Marangoz olduk el kaptırdık hızara Tellal olduk kıtlık geldi pazara Fırıncı oldum yangın çıktı kazara Malım mülküm harap oldu köz ile Kasap oldum bereketin adı yok Kimi et yağsız der kimi budu yok Aşcı oldum yemeklerin tadı yok El alemi suya boğdum tuz ile Berber oldum belediye kapattı Kahvecilik yaptım sermayem battı Meyhaneci oldum dükkan top attı İçen kaçtı hepsi başka poz ile Demirci oldum herkes beni haşladı Gürültüden şikayete başladı Çöpcü oldum mahalleli taşladı Süpürürken evler doldu toz ile Şoför oldum arabayı devirdim Pilot oldum uçakları savurdum Vatman kaptan oldum dümen çevirdim Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile Müteahhit oldum tez iflas ettim Avukat oldum hep bos dava güttüm Gazeteci oldum çok fazla öttüm Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile Doktor oldum tedaviye geldiler İlaç verdim zehirlenip öldüler Dişci oldum suçu bende bildiler Zayıf giren çıktı şişman yüz ile Üfürükçü oldum kendim çıldırdım Müezzin oldum cemaati yıldırdım İmam oldum yanlış namaz kıldırdım Müftü el çektirdi işten vaaz ile Baktım hayırsızım ortada kaldım Vaz geçtim sanattan başka iş buldum İnşaata girdim amele oldum Ta üst kattan yere düştüm hız ile Vel hasılı hiç bir işte gülmedim Meğer kader böyleymiş bilmedim Birde hovardalık yapayım dedim Yedik mali mülkü karı kız ile Şemsi derki münasip bir iş bulamadım Gidip bir baltaya sap olamadım Bağlamadan başka saz çalamadım Akibet nafaka Çıktı saz ile. |
Aşık Veysel Şatıroğlu http://img138.imageshack.us/img138/1593/veysel11bf5.gif Ben giderim adım kalır Dostlar beni hatırlasın Düğün olur bayram gelir Dostlar beni hatırlasın Can bedenden ayrılacak Tütmez baca, yanmaz ocak Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın... Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; b****** adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var." demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine. Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh'lı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e. Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'i, Yunus'u, Emrah'i, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı. Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır. |
ERCİŞLİ EMRAH http://www.dosthane.de/ozan.jpg Hayatı ve Şiirleri Yaşamı ile ilgi kesin bilgiler yok. Van'ın Erciş ilçesinde doğduğu ve 17'nci yüzyılda yaşadığı biliniyor. Arı bir Türkçe kullandı. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği ve hayatını anlattığı Emrah ile Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Bu öykü Doğu Anadolu'nun yanısıra Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan'da da değişik isimlerle tanınır ve sevilir. Ercişli Emrah'ın en şansız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah'a mal edilmiştir. YÜZBİN MİHNET İLE BİR BAĞ YETİRDİM Yüzbin mihnet ile bir bağ yetirdim Yemedim meyvesin el aldı gitti Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim Çalkandı dünyayı sel aldı gitti Yüzbin dert çekmişim bin dahi gerek Çok ömür ister ki bir dahi görek Yârim elden aldı o zalim felek Hoyrat dost bağından gül aldı gitti Nazlı yâre kem haberim geliptir Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür Dediler ki Dertli Emrah oluptur Kimi kazma kimi bel aldı gitti Seherde ugradim ben bir güzele Seherde ugradim ben bir güzele Dedim sarhos musun söyledi yoh yoh Ag elleri bogum bogum kinali Dedim bayram midir söyledi yoh yoh Dedim ala nedin dedi gözümdür Dedim seker nedir dedi sözümdür Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh Dedim Inci nedir dedi disimdir Dedim kalem nedir dedi kasimdir Dedim onbes nedir dedi yasimdir Dedim daha var mi söyledi yoh yoh Dedim ölüm nedir dedi aynimda Dedim zulum nedir dedi boynumda Dedim turunç nedIr dedi koynumda Dedim ver agzima söyledi yoh yoh Dedim sirma nedir dedi telimdir Dedim Ince nedir dedi belimdir Dedim Emrah nedir dedi kulumdur Dedim satar misan söyledi yoh yoh Agalar gurbetten geldim Agalar gurbetten geldim Geldim ki nazanim gitmis Silam bana hor göründü Salinip gezenim gitmis Içmisim ezel sarabi Yine kavustur yarabbi Destinde askin kitabi Okuyup yazanim gitmis Hasret içtim elde bade Oldu efganim ziyade Ördek uçtu kaldi ada Göllerde yüzenim gitmis Bir dahi saz almam ele Mailim ben tatli dile Top zülfünü ince bele Tarayip düzenim gitmis Bir dahi içmeyem bade Kuzum seni vermem yade Süt beyaz üstüne sade Giyinip tozanim gitmis Istemem bahçeyi bagi Içirdiler bana agi Beyaz fese penhe bagi Baglayip gezenim gitmis Bu dünya böyle kalirsa Küffardan öç alinirsa Va'de gelüben ölürsem Mezarim kazanim gitmis Dün gece gördüm düsümde Civan duruyor karsimda Tarihim mezar tasimda Okuyup yazanim gitmis Emrah eder nedir bela Baba düstüm gurbet ele Yine saz alayim ele Eyveh ki nazanim gitmis (Emrah der ki hele hele Baba kalk gidelim yola Bir daha saz almam ele Sazimi düzenim gitmis) Bir yigit gurbete çiksa Bir (y)igit gurbete çiksa Gör basina neler gelir Silasi fikrine düser Yas gözüne dolar gelir Kalemnen çekilmis kaslar Gözümden akittim yaslar Yuvasin terk eden kuslar Yuvam diyer döner gelir Emrah diyer servi boyun Hürü melem midir soyun Sürüden ayrilan koyun Kuzum diyer meler gelir Tutam yar elinden tutam Tutam yar elinden tutam Çikam daglara daglara Olam bir yareli bülbül Inem baglara baglara Birin bilir binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem gelmez Düser dillere dillere Emrah der ki bu günümdür Arsa çikan tütünümdür Yare gidecek günümdür Düssem yollara yollara Uca daglarin basindan Uca daglarin basindan Perim güle güle gelir Ondört onbes nazeninnen Elin vermis ele gelir Yeriyip terliyip izi Humarlanip ala gözi Deriptir deste nergizi Terin sile sile gelir Emrah diyer üç-ce bayram Olam gözlerine hayran Ya maraldir ya da ceyran Düsüp çölden çöle gelir |
Dadaloğlu Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir 19. yüzyılda yaşamış güney illerinin büyük şairi Dadaloğlu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bu durum hemen bütün halk şairleri için böyledir. Bunun sebebi saz şairlerinin çoğunun ümmi oluşu ve aydın zümrenin onlara önem vermemiş olmasıdır. Bu yüzden yazılı belge bulmak çok güçtür. Hele divan şairlerinden bahseden tezkerelerde halk şairlerinin adlarına rastlamak mümkün değildir. Bunun için yaşadıkları zamanda hayatlarına dair bilgi vermeyen halk şairlerini incelemek zorlaşmaktadır. Bu durumda rivayetler ve şiirleri ile yetinmek zorundayız. Dadaloğlu içinde durum aynıdır. Her büyük şair için olduğu gibi güneyde her bölge onu kendine mal etmeye çalışmıştır. Rivayetler birbirini tutmaz olur. Dadaloğlu toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır. Şiirlerinde ; Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden iller bizimdir Gibi mısralara rastlanmaktadır. Bu aşiretin gezdiği yerle Torosların Erzin, Payas, Adana, Kozan çevreleridir. Türkülerinde onun hayalini görür gibi oluruz. Bir elinde sazı bir elinde tüfeği tepeden tepeye koşarak aşiret erlerini savaşa teşvik ederek Osmanlıya hıncını haykırır. Kaypak Osmanlılar size aman mı Biraz sonra : Şahdan ferman türkmen ili göçünce Daha da hey Osmanlıya aman mı der. Top gürültülerine karışan sazının tellerine dokunur. Padişaha meydan okur. Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Diye haykırır. Bunun gibi tarihi olaylarla ilgili türküleri çoktur. Dadaloğlu kavga olmadığı zamanlar bir tabiat ve aşk şairidir. Her türlü güzelliğe vurgundur. Fakat asıl özelliği ve kudreti cenkler için yaptığı türkülerinde görülür. Yaşadığı çevrenin tarihi olayları onu bir cenk şairi yapmıştır. belki de en güzel eserleri dağlarda dövüşler arasında kaybolup gitmiştir. Dadaloğlu büyük bir halk şairidir. Şiirlerinde kudretli bir sanat ifadesi görülür. İlgilendiği olaylar dolayısıyla hem bir devrin tarihini hem de bir toplumun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır. Bu bakımdan Dadaloğlu edebiyatımızın dikkatle üzerinde durulmaya değer şairlerinden biridir. en çok bilinen şiirlerinden bir tanesi avşar elleridir. Avşar Elleri Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir |
AŞIK FEYMANİ http://www.dosthane.de/feymani.jpg Hayatı ve Şiirleri 1942 yılında Adana'nın Kadirli İlçesinin Azaplı köyünde dünyaya geldi. Babası Mehmet, Van'ın Gevaş İlçesi'nin Avşar köyünden Hallac aşiretinden, annesi Hüsne ise Kayseri'nin Pınarbaşı İlçesi'nin Avşar Potuklu köyünden ve Avşar aşiretindendir. Babası Van'dan 1914 yılında Kadirli'ye göç etti. Bu yöreye gelinceye kadar Osman Taşkaya'nın babası, Güneydoğu Anadolu'da çok güç koşullarda hayat memat savaşı verir. Hiçbir yerde mekan tutamaz. Sonunda Kadirli'nin Azapil köyüne yerleşir. İki kez evlenir. Fakat her iki eşi de vefat eder. Aşık Feymani'nin anası Hüsne'nin aşireti Avşardadaloğlular yazı Kayseri'de, kışı ise Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'ya geldiklerinde Osman'ın babası Hüsne Hanım'la evlenir. Aşık Feymani dünyaya geldiğinde oğluna kendi babasının adını koyar. Özgeçmişi hakkında bu bilgileri bize veren Aşık Feymani, aşıklığı hakkında şunları söyledi: "Küçük yaşta mecazi dediğimiz aşka tutuldum. Bu aşk 15 yaşıma kadar devam etti. Çoban Osman mahlasıyla şiir yazar, türkü söylerdim. 1964'ün sonbaharında ve 1965'in ilkbahar ve yaz aylarında birkaç kez rüyamda Nurani yüzlü bir zatı görmüştüm. Bana hep ''Feymani'' diye seslenmişti. Bu yüzden bu adı mahlas olarak aldım. 1972 yılında evlendim. Üçü oğlan, biri kız olmak üzere dört çocuğum oldu. Halen Azaplı köyü'nde oturuyorum''. Aşık Feymani, 1966 yılında başlatılan Türkiye Aşıklar Bayramı'na 1968'den itibaren katılmaya başladı. Şiir ve atışma dalında büyük başarı gösterdi. Çeşitli ödüller kazandı. Daha sonra yurt genelinde yapılan Aşıklar şölenlerine de katıldı. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer verir. Çukurovalı aşıklar arasında büyük saygınlığı vardır. GELSİN DE BAK Dağlar al yeşil süslenir, Hele bahar gelsin de bak. Bülbül aşkınan seslenir, Güle bahar gelsin de bak. Bayramlığın giyer dağlar, Her örnekten basın bağlar. Türkü söyleyerek çağlar, Sele bahar gelsin de bak. Emanet versen götürür, Menziline tez yetirir. Dertliye derman getirir, Yele bahar gelsin de bak. Cennet sanarsın cihanı, Kalkar dağların dumanı. İner ovanın ceylanı, Çöle bahar gelsin de bak. Dere kenarında taşlar, Hep yosun tutmağa başlar. Yuva için tüner kuşlar, Dala bahar gelsin de bak. Turnam kanadını düzler, Ördek avcısını gözler. Çığrışarak konar kazlar, Göle bahar gelsin de bak. Feymani biter acılar, Kağnılar yürür gıcılar. Kervan düzer yaylacılar, Yola bahar gelsin de bak SORAN ÖĞRENİR Her mücevher değerini bulmazdı, Sarrafından ayar danışmasaydı. Kerpıç yığılmayan bina olmazdı, Ustası mimara yanaşmasaydı. Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi, Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı. Kamili, cahili kimse seçmezdi, Oturup üç beş laf konuşmasaydı. Hak olmasa dağlar yüce olmazdı. Yük olmasa canlı cüce olmazdı, Gündüz gündüz olur gece olmazdı, Dağların ardına gün aşmasaydı. Feymani her güzel yar edilmezdi, Aşka düşmeyince zar edilmezdi. Hayırlı, hayırsız kar edilmezdi, Herkes mesleğine sınaşmasaydı Ahu Gözlüm Ahu Gözlüm Tut Elimden, Vazgeçmeden Emelimden. Aşkın Beni Temelinden, Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel. Derde Salmadan Başımı, Noksan Etmeden İşimi. Damla Damla Göz Yaşımı, Dökmeden Gel, Akmadan Gel. Feymani'yim, Kaçma Benden, Usanmadı Gönül Senden. Ecel Tatlı Canı Tenden, Çekmeden Gel Çıkmadan Gel BELLİ OLMAZ Baki değil şu dünyanın ziyneti, Ölüm kıyametin bir alameti Yolcuya yıldızın, ayın alameti. Karanlıkta bakmayınca bell'olmaz Kimi yaşar birlik dirlik içinde, Kimi nefse esir hürlük içinde. İnsan hoş görünür varlık içinde, Yiğit düşüp kalkmayınca bell'olmaz. Zalimlerin bu dünyada nesi var? Amma o dünyada endişesi var. Kimin torbasında neyi nesi var, Ağz'aşağı silkmeyince bell'olmaz. Feymani kefinmiş servetin malın, Hakka yakın eyler ahvalin, halin. Sabrı var mı yok mu öğünen kulun, Beliları ilkmeyince bell'olmaz EVVEL Var mıyıdım yok muyudum, Şu ilemde bundan evvel. Az mıyıdım çok muyudum, Şu alemde bundan evvel. Gelen miydim, giden miydim ? Yaprak mıydım, beden miydim? Toprak mıydım, maden miydim? Şu alemde bundan evvel. Yürür müydüm adım adım, Yine Adem miydi adım. Ne yedim içtim yaşadım, Şu alemde bundan evvel. Ayna mıydım resim miydin? Manamıydım cisim miydi? Feymani'ye isim miydin? Şu alemde bundan evvel |
AŞIK MAHZUNİ ŞERİF http://www.dosthane.de/mahzuni1.jpg Hayatı ve Şiirleri 1940 'ın başlarında, ileride ' Pir Sultanların ' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacak Mahzuni Şerif, Afşin' in Berçenek Köyünde doğar. 1956yılında Berçeneğe gelen ilk okuldan mezun olur. Berçeneğin okulsuz yıllarında, Elbistan' ın Alembey Köyü' nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur 'an eğtimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır. 1957 yılında Mersin Astsubay Okulu' na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi' ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir. 1961Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur. 1971Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları oldur. Aynı yılolan askeri darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır. 1972 de Gaziantep' deki evi kundaklandı. Ozanmız' ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor. 1973yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır. 1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür... 1989-1991yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.1997yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya 'nın Ulm Şehrinde tedavi görür. 1998yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı. Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldıığı 8 kiyabı bulunan Ozanımız 'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır. 2001 in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için,DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 01 tarihinde DGM ' de yapıldı. 2002 Mayıs ayının 17 si Mahzuni Severler için kara bir gün: Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu. Bu acı ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.Şu an son ikamatkahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor. İŞTE GİDİYORUM İşte gidiyorum çeşmi siyahım Önümüze dağlar sıralansa da Sermayem derdimdir servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da Haydi dolaşalım yüce dağlarda Dost beni bıraktı ah ile zarda Ötmek istiyorum viran bağlarda Ayağıma cennet kiralansa da Bağladım canımı zülfün teline Sen beni bıraktın elin dilinde Güldün Mahzuni'nin berbat haline Mervan'ın elinde parelense de BAYRAM GÜNÜ Bahar kış ile barışır Güller biter bayram günü Küskünler hak'ka varışır Kinler biter bayram günü İnsanın kökü derinde Hak'kı vardır bir yerinde Baykuşun bozgun dilinde Bülbül öter bayram günü Şu bizim köyler bucaklar Bayramda dostu kucaklar Hak'ka bakan kör ocaklar Yanar tüter bayram günü Der Mahzuni ahu zarım Ahu zarım benim kârım Hey bana küsen dostlarım Artık yeter bayram günü SAVULSUN GİTSİN Ambargo mambargo dinleme gardaş Gelin Amerika kovulsun gitsin Üsleri müsleri çıksın burdan Kendi toprağına savulsun gitsin Bu herifler senden alır haşhaşı Morfin eder sana açar savaşı Boşuna vurmadan gardaş gardaşı Bir bayram davulu çalınsın gitsin Elin gavurunu boşa çagırma Evdeki dövüşü ele duyurma Seni senden, beni benden ayırma Böyle bir memleket öğünsün gitsin Bu topraklar bizimdir bizim olacak Amerika bela buldu bulacak Mahzuni bağımsız şehit kalacak Yeter ki Türkiye'm dev olsun gitsin. BULDUĞU ZAMAN Gökte yıldız yerde ışık görülmez Güneş doğup gündüz olduğu zaman İnsanoğlu ara yerde sürünmez Baş koyacak yastık bulduğu zaman Çalışmadan yetim hakkını yeme O kül kafan ile bilirim deme Dağılır ordular, kalkar mahkeme İnsanlık kavgasız kaldığı zaman Bak ne hale koydun garip başımı Zehir ettin ekmek ile aşımı Boşa süslemeyin mezar taşımı Mahzuni Şerif' im öldüğü zaman ZALİMİN ZULMÜ VARSA Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu Ben artık seyredemem devrilesi boyunu Zalımın zulmü varsa mazlumun allahı var Ahım seni kül eder vallahi billahi yar At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır Kör olası dünyada can gider zaman kalır Mahzuni bu rıhtıma yanaşıyor son gemi Düşenin dostu olmaz bunu unutma emi YORGUNUM BUGÜN Ey doktor çekil başımdan Gönlümden yorgunum bugün O yar bana inanmıyor Dargınım bugün, dargınım bugün Geçen günüm aylar gibi Eğilmişim yaylar gibi Coşup giden çaylar gibi Durgunum bugün, durgunum bugün Bu yol gider vara vara Etrafını yara yara Eski sevdigim dostlara Kırgınım bugün, kırgınım bugün Der Mahzuni bile bile Taşa tutu beni hile Aşık oldum azraile Vurgunum bugün, vugunum bugün. CANANIM Bana yücelerden seyreden dilber Siyah kirpiklerin ok mu cananım İnsaf et yüzünü yüzüme dönder Istırabın sonu yok mu cananım Gönül sevdi benim günahım nedir Yandım ateşine bunca senedir Mecnun'un derdinden derdim fenadır Bu derdin dermanı yok mu cananım Bu dünya misaldir çatısız hana Ebedi kalmadı şah'a sultan'a Deryanın içinde bir damla bana Bu da Mahzuni 'ye çok mu cananım. AĞLAMA Kader böyle imiş böyle yazılmış Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mezarımız gurbet ele kazılmış Gidiyorum dudu dilim ağlama Ceylan bakışını üzme boşuna Kurbanlar olayım gözün yaşına Keder yakışmıyor hilal kaşına Gidiyorum kara gözlüm ağlama Emanet eyledim benli kuzumu Arkalarda koyma benim gözümü Getir ver çalayım kırık sazımı Gidiyorum kara gözlüm ağlama Mahzuni Şerif 'im yollar göründü Garip başım dertten derde büründü Fadime'm duvağın yerde süründü Gidiyorum kara gözlüm ağlama. BARIŞAK Ömrümün serdar'ı gönlümün şah'ı Sana bu günlerde noldu barışak Gönderme ardımdan ahu imamı Bahar geldi bayram oldu barışak Ben giderim gönül senden gitmiyor Kuru çöl'de mavi sümbül bitmiyor Küsenlere mevlam yardım etmiyor Ömür bitti çile doldu barışak Kara zülüflerin dökmüş kaşına Ben seni sevmedim boşu boşuna Gücenmek günahtır mezar taşına Farzet ki Mahzuni öldü barışak GERİ DÖN Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim Onbeşinde bahar günüm geri dön Birbirini tutmaz oldu sözlerim Nerdesin pirim benim geri dön Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda Sülalem sulanmış Dersim soyunda Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda Hemen gitme tatlı canım geri dön Varıp gidip Elbistana karışsam Ben kimim ki Yaradanla yarışam Mahzuni'yem kırdım isem barışam Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön ÇEKER GİDERİM Ben de bir peygamber olmuş olsaydım Birlik tohumunu eker giderdim Önce yasaklardım kula kulluğu İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim Bakmazdım zalimin gözü yaşına Sabıra bağlamazdım boşu boşuna İtikat etmezdim mezar taşına Taş yerine çiçek eker giderdim İnsan olduğu yön kıbledir bana Ben böyle inandım çünkü insana Çok sebeptir diye kavgaya kana Bütün hududları söker giderdim Cehalet insana pusudur pusu Kolay bilinmiyor işin doğrusu Hocam çekmeseydi ahret korkusu Dünyaya bal gelir şeker giderdim Mahzuni hüner yok şah'ın tacında Aşk yanamaz cehennemin sacında Son isim isterse dar ağacında İnsan der boynumu büker giderdim. DERMANIM MI VAR Ben de şu dünyanın nesini sevem Ovada savrulan harmanım mı var Çıkıp seyran edem hangi yaylayı He deyip kalkacak dermanım mı var Anlamaz da garip gönlüm anlamaz Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez Benim padişahtan fermanım mı var Pare pare etti hakim yaramı Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı Der Mahzuni neyim alır harami Benim soyulacak kervanım mı var. DOKUNMA KEYFİNE Dokunma keyfine yalan dünya'nın İpini eline dolamış gider Gözlerinin yaşı bana gizlidir Dertliyi dertsizi sulamış gider Kimi hızlı gider uzun yol tutar Kimi altın satar kimi pul yutar Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar Kimi parmağını yalamış gider Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni Yurdunda anasız kuzu Mahzuni İnsanlık ardından melemiş gider VASİYETİM Ben Ölünce sevenlerim toplansın Ağlamayıp benim sesim çalsınlar Dualar etsinler kendi dilimden Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar Ankarada yüklesinler dengimi Berçenekte başlatmıştım cengimi Nevşehire taşısınlar rengimi Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar İnanarak gittim yüce Allaha Hüseyinle düştüm ah ile vaha Yanlış imam elin vurmasın daha Bir seyitle namazımı kılsınlarÜstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın Ama yazıları derince kazın Çekem diye şu beş taşın ayazın Ara sıra kışın beni bulsunlar İki fidan dikin selviden olsun Cemler yapılırken yüreğim dolsun Bir de bostan yapın altında kalsın At yolcular karpuz kelek alsınlar Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım İşte gidiyorum kaşı kemanım Benim sevgiydi dinim imanım Sevenlerim beni böyle bilsinler Can taşıyan canlı mutlaka ölür Değişir dünyadan başka şey gelir Benim kim olduğum yavrular bilir Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar Mahzuni asalet sözüne doydum İnsanlık adına serimi koydum Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar. DERMANIM MI VAR Ben de şu dünyanın nesini sevem Ovada savrulan harmanım mı var Çıkıp seyran edem hangi yaylayı He deyip kalkacak dermanım mı var Anlamaz da garip gönlüm anlamaz Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez Benim padişahtan fermanım mı var Pare pare etti hakim yaramı Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı Der Mahzuni neyim alır harami Benim soyulacak kervanım mı var. VEYSEL'E MEKTUP Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Arılarla çiçeklerde inleştin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Ne haktan incindin ne de incittin Taş ile geleni gül ile ittin Koyunu kurdunan güderek gittin Dostlar seni unutur mu Veysel'im Hak nurunu insanlarda aradın Sabrı tarif ettin derde yaradın Gönüllerde kaldın gözden ıradın Dostlar seni unutur mu Veysel'im Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda Sen dostları unutmadın dünyada Dostlar seni unutur mu Veysel'im Kuru laf etmedin Mahzuni gibi Gözünde berraktı deryanın dibi Mustafa Kemal'in gerçek talibi Dostlar seni unutur mu Veysel'im EFENDİM ( Güzel Dostum ) Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle Aman aman aman güzel efendim İkrarım sana bağlıdır efendim Nefsim gitti sonbahara ulaştı Seller suskun bağlar gazel efendim |
GERÇEKTEN SÜPERSİN YA |
AŞIK ŞAHTURNA http://www.dosthane.de/sahturnaailesi.jpg SANATCI AİLE Aşık Şahturna, Ozan Şiar, Şafak ve Şirin Hayatı ve Şiirleri 1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz evriminde CD'ler dizileri birbirini takip etti. Yurdun dört bir yanını dolaştı. Birçok uluslararasi seçkin meslektaslariyla, aydinlarla dünyanin birçok ülkelerinde konserlere çikti. Felsefi duygu yüklü yapıtlarının yanısıra, sosyal-toplumsal, sevda-umut dolu eserlerini güçlü şiirleri, kendine özgün yanık sesiyle icra eden büyük Halk Ozanı ŞAHTURNA gerek güçlü yapıtları, gerekse de toplumsal duyarlılığı, büyük mücadeleleri, başeğmez, onurlu sanatçı-duruşu ile çağından-ülkesinden sorumlu seçkin kişiliğe haizdir. Uzun yıllar ağır bedellerini ödediği İNSANLIK-DOSTLUK-SEVDA-PAYLAŞIM Dünyası'nın öncü sanatçı-ozanlarından ŞahTurna çok ağır baskılara ve zor koşullara rağmen nakış-nakış işlediği yüzlerce yapıta (ki birçok eseri başka ünlü sanatçılar tarafından da seslendirildi), kaset-plaklara, şiirlere imza attı. Yapıtları Üniversite, TV-Arşivlerine geçti. Uluslararası dillere çevrildi. Yayımlandı. Birçok bilim adamı, yazarlar araştırmacılar yüzlerce makale, röpörtaj ve araştırma dizileri yaptılar. Doktora tezlerine konu oldu. Ozan ŞahTurna 'Dünya çapında birçok aydın yazar, sanat ve kültür erbabı ile yakın çalışma ve dostluk yaşamları ile apayrı özellik ve güzelliklerle bezenmiştir... Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük ödülüne de layik görülen Aşık Şahturna yasamını tanınmış Sanatçı ve yazar ŞİAR CAN' la birleştirdi. ŞAFAK ve ŞİRİN adlarındaki kiz çocukları da çok başarılı sanatçı ve şairdirler. Insanı başa taç yaptım Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Insanı; başa taç yaptım. Tacı-tahtı yıktım canlar! Özümü çektim darlara. Güneşim vurur karlara. Uyuyan bakan körlere, Acı acı baktım canlar! Insanlık için yürüdüm. Bedenim korla bürüdüm. Mum oldum yandım, eridim. Meşaleler yaktım canlar! Şah Turna, yar yarasından. Güneş doğar arasından. Nesimi'nin derisinden, Boynuma ip taktım canlar! Ateşi Yakar Güneşim Ateşi yakar Güneşim Yıldızları Avuçlarım Dogmadan bin yillik yasim Insanligi Amaçlarim Dolu aktım,boşa doldum Denizlere buhar oldum Güze kışa bahar oldum Düze çıkar Yamaçlarım ŞahTurna şakır dalında Rengim var gülün alında Mazlum insanlık yolunda Çekildi tel tel saçlarım! Güllerde boğdular beni Büyük okyanusta yüzdüm Göllerde boğdular beni Dikenli yollarda gezdim Güllerde boğdular beni Geçmiş 'anıları' andım Bazı yandım bazı dondum Yüce dağlara tırmandım Yollarda boğdular beni ŞahTurna güller kokladım Her seher vakti yokladım Arıydım çiçek topladım Ballarda boğdular beni Bir yaralı kuşum! Hasret kaldım gül kokuna Emdiğim sütün akına Takıldım zulmün okuna Yetiş kaldım darda anam Ben bir yaralı kuş idim Hasret çekene düş idim Yerlere düştüm üşüdüm Kurtar beni karda anam! Gönülde şahım atlandı Gecem gündüze katlandı Umutlarım kanatlandı Koyma beni zarda anam ŞahTurna'yım samah çeker 'Bin üzülür', bir ah çeker Her gece bir sabah çeker Yetiş kaldım darda anam! Başım dimdik bel götürdüler Hasretin, gurbetin ağacı oldum Meyvemi toplayıp bal götürdüler Mazlumun derdinin ilacı oldum Elimi uzattım kol götürdüler Bahçıvanım deyip bağa girdiler Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar Önde durup,arkamızdan vurdular Başım dimdik ama bel götürdüler ŞahTurna'yım dost bağında gül aldım Siyahla savaştım, beyaz-al aldım Arı oldum her çiçekten bal aldım Acı bana kaldı bal götürdüler Dar çatı altına sığınamam ben Dar çatı altına sığınamam ben Duvarsız, çatısız dünya istiyorum Dar kalıp, dar fikir savunamam ben Sınırsız, kapısız dünya istiyorum Acı olan ağız, dudak ballansın Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın Dünyada bir tek bayrak sallansın Doğusuz-batısız dünya istiyorum Kültürler arası köprü kurulsun Akan kan, bulanık sular durulsun Silah deposuna kilit vurulsun Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum Kirli insan, kirli doğa yok olsun Karanlık dünyalar aydın, ak olsun Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum ŞahTurna barış tohumu ekilsin Suçlular Mansur darına çekilsin Ordular dağılsın, surlar sökülsün Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum! Alev közlendi elimden! Ateşe sürdüm elimi Alev közlendi elimden Bağa akıttım selimi Dost sevda kokar YELİMDEN Başsızlar başa taç oldu Gönlüm sevgiye haç oldu Doğru söylemek suç oldu Eğriler kaçar DİLİMDEN Sevgi taş kapıyı açar Gül bülbüle ıtır saçar Beton bile çiçek açar Taşlar güllenir KÜLÜMDEN Bilmeyen bileni bilsin Ağlayan gözyaşın silsin Yeter ki İnsanlık gülsün Şah Turna yılmaz ZULÜMDEN |
AŞIK GEVHERİ http://www.dosthane.de/karacaoglan.jpg Hayatı ve Şiirleri 17'nci yüzyılın ikinci yarısıyla 18'inci yüzyılın ilk yarısı arasında yaşadı. Asıl adı Mehmet ya da Mustafa. Yaşamına ilişkin kesin bilgiler yok. Nereli olduğu da kesin olarak bilinmiyor. Kırımlı, İstanbullu ya da devşirme olduğu yolunda tahminler var. Ancak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ikinci Viyana kuşatması üzerine söylediği şiirler, onun bu savaşa katıldığını göstermese de dönemin olaylarıyla ilgili bilgisi olduğuna işaret eder. Osmanlı devletinin birçok yerini gezdi. Hem aruz, hem hece ölçüsüyle şiirler söyledi. Aruzda, hecedeki kadar başarılı olamadı. Pek çok eski eserde ondan sözedilmesi şiirlerinin çokça tanındığını ve sevildiğini gösterir. Müzikle de ilgilendi. Şiirlerinde pekçok makam kullandı. Bazı şiirleri başkaları tarafından bestelendi. Kendi adıyla bilinen bir de makam vardır. Yani "Gevheri Makamı." BEYAZ GÖĞSÜN BANA KARŞI Beyaz göğsün bana karşı Açma, beni öldürürsün! Elâ gözler süze süze Bakma, beni öldürürsün! Öldürüp kanıma girme Herbir yada gönül verme Elâ göze siyah sürme Çekme, beni öldürürsün! Gevheri der: Şah-ı bülbül, Beyaz gerdan bina-yı pül Yanağına kırmızı gül Takma, beni öldürürsün! EY EFENDİM BANA MEYLİN VAR İSE Ey Efendim, bana meylin var ise Mahabbetin benim ile yâr olsun Eğer senden gayri güzel seversem Bülbül gibi işim ah ü zar olsun. Tamahım yok bu dünyanın malına Atlasına, dilbasına, şalına Ben de Mecnun gibi dostun yoluna Terkettiğim namus ile ar olsun. T'an eyleyip niçin eli kınarım Yad elinden giryan olup yanarım Pervaneyim, dost şem'ine dönerim Gam değildir, ko meskenim yâr olsun. Gevheri der: Fırsat gitti elimden Anın için korkum yoktur ölümden Kim cüda kıldıysa beni gülümden Bencileyin gonceleri hâr olsun! CEMALİN BAĞINDA SEYRAN EYLEDİM Cemalin bağında seyran eyledim Bülbül sesi, gonca sesi, gül sesi Gûşume dokundu, ihsana geldim Ayva sesi, turunç sesi, nar sesi. Sende ne halet var, ey peri sanem! Gönül verir sana her gören âdem Kâkülünden gelir gûşume her dem Zenci sesi, Mansur sesi, dâr sesi. Dost ele alınca tir-ü kemanı Gör nice eyledi divane beni Gördüm âşıkların, tutulmuş cihanı Efgan sesi, girye sesi, zil sesi. Gevheri! Gözyaşım döndü ırmağa Yine minnet düştü elden ayağa Beni Mecnun edip düşürdü dağa Ahu sesi, maral sesi, yâr sesi. TAZELENDİ ÂLEM NEVBAHAR OLDU Tazelendi âlem nevbahar oldu Gel sevdiğim senin ele gidelim Açıldı her taraf sebzezar oldu Gel efendin Şam'a doğru gidelim Tîg-i gam ile hasmını hakla Okunu düşmanın bağrında sakla Küheylan at ile kargı mızrakla Gel efendim yaylalara gidelim Andelipsiz bağlar gülşen olmaz Bunda gamlı gönüller şen olmaz Bu diyarlar bana mesken olmaz Gel efendim Şam'a doğru gidelim İş edelim mest-i müdam olunca Çamlıbel'de çay kenarı bulunca Eğlenelim uz-i kasım gelince Gel efendim Şam'a doğru gidelim Bilemizce ola şeştar Amma arada olmaya ağyar Bu Gevheri bir sen bir de hizmetkar Gel efendim çöllere doğru gidelim NE KAÇARSIN BENDEN EY YÜZÜ MÂHIM Ne kaçarsın benden ey yüzü mâhım Seni seven var mı benden ziyâde Rûz u şeb durmayıp alırsın âhım Âşıkım ağlatma bundan ziyâde Gece gündüz bir visâle ermedim Bülbül olup gonce gülün dermedim Bu cefâlar nedir ben de bilmedim Var mı ki bir zâlim senden ziyâde Söyle murâdını ben de bileyim İnsaf eyle çok ağlattın güleyim Kabul eyle sözüm kurban olayım Haddim yoktur sana bundan ziyâde Hercâisin gonce gülüm kokulmaz Geçer gider hatırcığım sorulmaz Der Gevherî mâh yüzüne bakılmaz Yakar hüsnün beni nârdan ziyâde KOŞMA Elâ gözlerini sevdiğim dilber! Salınıp geldiğin yolar öğünsün Ne güzel yaratmış seni Yaradan İnce belin saran kollar öğünsün. Aman, hey eğlencem, gel yine aman! Yok mudur zerrece göğsünde iman? Soyunup koynuma girdiğin zaman Göğsünü okşayan eller öğünsün. Bir melek nesli mi vardır soyunda Hak nazarım kaldı selvi boyunda. Ol günlerde, bahar bayram ayında Üstüne gölge olan dallar öğünsün. Gevheri yârinin gülleri aktır Var yürü yüzüne perdeler döktür. Bilemem, sevdiğim, akranım yoktur. Zülfüne dokunan yeller öğünsün... TÜRKÜ Beni kimse eğleyemez Benim gönlüm alan gelsin Tabipler bilmez ilâcım Beni derde salan gelsin. Mailim selvi boyuna Melek karışmış soyuna Soyunup uryan koynuna Sinesine saran gelsin. Kaşların yay, kirpiğin ok Sana mail olanlar çok Şu cihanda akranın yok O kaşları keman gelsin. Gevheri'yi kimse bilemez Aşıkın ağlatan gülmez İsmini söylemek olmaz Filân kızı filân gelsin... |
MUHLİS AKARSU http://www.dosthane.de/muhlisakarsu.jpg Hayatı ve Şiirleri Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi;saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in, Davut Sulari'nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari'nin etkisi görülür. Davut Sulari'nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari'nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirir Akasu'da...Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir. 1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu'nun... "Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır. Muhlis Akarsu'nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür. Muhlis Akarsu'nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun. Nenni Nenni Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni Sizden Umudumu Kesmem Erenler Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni Yoruldum Yorgunum Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem Zalimin Elinde Koydu Hal Beni Arsız Değilidim Arsız Ettiler Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni Pazarlık Edelim Alim Seninle Pazarlık Edelim Alim Seninle İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim Hayrını Gör İmanınla Dininle Hatmin Kur'an Senin Olsun Sen Benim Ayıp Değilmidir Ademe Minnet Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet Dostluk Pazarında Olma Muhannet Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun Anladım Alimsin Canımsın Nursun Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Eski Günler Hayalimden Gitmiyor Dün Dediğin Bugünkünü Tutmuyor Yiğidim Ya Sana Gücüm Yetmiyor Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Akarsuyum Böyle Miydi Ahtımız Onun İçin Viran Oldu Tahtımız Umudum Yok Gülmez Artık Bahtımız Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy Ağlama Gülüm Günler Gelir Geçer Boşa Ağlama Gülüm Ağlama Yazılan Mı Gelir Başa Ağlama Gülüm Ağlama Bir Gün Kara Günler Biter Üzme Beni Artık Yeter Kavuşmamız Gelir Çatar Ağlama Gülüm Ağlama Yaktın Akarsuyu Yaktın Gurbetten Gurbete Attın Öldürmekten Beter Ettin Ağlama Gülüm Ağlama Deli misin Divanemi Sevdiğim Her gün başka bir taraftan esersin Deli misin divanemi sevdiğim vah beni beni Ne dedim de benden ayrı gezersin Deli misin divanemi sevdiğim Yüreğimde açan gülümdün benim Aşkın deryasında salımdın benim ah beni Dünyada kanadım kolumdun benim Deli misin divanemi sevdiğim Akarsuyu bilmem böyle mi sevdin Aşkın ateşiyle sinemi deldin ah beni beni Benim bu halıma sen sebep oldun Deli misin divane mi sevdiğim Sen Yaralı Değilsin Ki Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Bilemezsin Matemimi Yaşımı Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor Eller Beni Bir Biçare Biliyor Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin |
Saat: 13:55 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık