Arama


KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006   
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Türk Tarihi Ve Türk Adı

Türkler M.Ö.2000 yılından daha eski çağlarda,Orta Asya’da Sayan-Altay dağlarının kuzeybatı bölgesinde, Yenisey ırmağı boylarında yaşıyorlardı. M.Ö.1500’lerde oturdukları geniş bölgede Sayan dağlarından Altaylar’a ve Tanrı dağlarına kadar iniyor, batıda Urallar’a kadar uzanıyor, güneyde Balkaş Gölü’nü, güneybatıda Aral Gölü, Hazar Denizi’ni ve kuzeydoğu bozkırlarını içine alıyordu.

M.Ö. 1100 yıllarından itibaren Türkler ilk yurtlarını boşaltarak Altaylar’ a inmiş,Türkistan’a (Doğu ve Batı Türkistan) yerleşmişlerdi.M.Ö yedinci yüzyılda, Ordos,Volga ve Kuzeybatı Asya olmak üzere üç yöne göç yapılmıştı: Yakut Türkleri Kuzeydoğu Sibirya’ya göç etmişti. Onlarla bir süre yaşayan Çuvaşlar ise batıya yönelerek Ural Dağları’nın güneyine indiler.

M.Ö.4. ve 3. yüzyıllarda Türkler hem batıda hem doğuda yoğun olarak göründüler.İrtiş nehrinin batısında ve Hazar çevresinde yaşayanlara Batı Türkleri, doğuda, İç Asya’nın çeşitli yerlerinde ve kuzeybatı Çin’de yaşayanlara ve buralara hakim olanlara Doğu Türkleri denildi.

Türkler yaradılış olarak taşkın ruhlu,çok hareketlilerdir. Fakat göçlerin asıl sebebi bu özellikleri değildir.Türk göçlerinin ilk sebebi ekonomiktir. Nüfusun artması, anayurt topraklarının büyük hayvan sürülerini otlatmaya yetmez hale gelmesi ve kuraklıkların hüküm sürmesi asıl sebeptir. Bu yüzden, hem nüfusları az, hem de toprakları çok verimli olan komşu ülkelere doğru ilerlediler. Başlangıçta elde ettikleri yeni topraklar hemen hemen ıssızdı ve bunlara sahip görünenlerde o verimli yerleri öylece bırakmışlardı.

Bazen Türkler de yabancıların baskısına uğruyor ve özellikle bozkır hayatı yaşayan boylar yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü, yabancı bir devletin idaresinde olmak, bağımlı yaşamak onların katlanabileceği bir durum değildi ve hür ve bağımsız kalmak Türklerin asıl özelliği idi.

İlk büyük Türk İmparatorluğu’nu kuran Hunların, Orhun-Selenga ırmakları ile bu ırmakların batısındaki Ötüken ve daha aşağıda kalan Ordos çevresinde oturduklarını biliyoruz. Bu bölge, bugünkü Moğolistan’ı ve Kuzey Çin’i içine alır. Milattan önceki yüzyıllarda başlayan Hun yayılması, milattan sonra da devam etti. Türkler çağ çağ çeşitli adlar verdikleri devletlerinin egemenlik sınırını doğuda Büyük Okyanus’a, batıda Avrupa içlerine, kuzeyde Sibirya buzullarına, güneyde Hindistan içlerine ulaştırdılar. Bu yayılmanın ve göçlerin safhaları ana hatları ile şöyledir:

M.S. 2.yüzyılda Hunlar Orhun bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına ve Türkistan’a,

M.S. 350 yıllarında Ak-Hunlar Afganistan ve Kuzey Hindistan’a

374’ten sonraki yıllarda Avrupa’ya,

461-465 yıllarında Oğuzlar, Güneybatı Sibirya’dan Güney Rusya’ya ve aynı dönemde Sabar’lar Aral’ın kuzeyinden Kafkaslar’a ,

6.yüzyılın ortasında Avarlar, Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya

669 yılından itibaren Bolgarlar, Karadeniz’in kuzeyinde Balkanlar’a ve Volga nehri kıyılarına,

830’dan itibaren Macarlar ve bazı Türk boyları Kafkaslar’ın kuzeyinden Orta Avrupa’ya,

840’tan sonra Uygurlar Orhun bölgesinden İç Asya’ya,

10. ve11. yüzyıllar arasında Peçenek,Kuman (Kıpçak) ve Oğuzlar’ın bir kolu olan Uz’lar,Doğu Avrupa’ya ve Balkanlar’a,

10.yüzyılda Oğuzlar Orhun bölgesinden Seyhun nehri kıyılarına ve 11.yüzyılda Maveraünnehir üzerinden İran’a ve Anadolu’ya göç ettiler.Bilindiği gibi Mevaraünnehir Ceyhun ve Seyhun (Amuderya ve Sırderya) havzalarını içine alır.

“Türk” sözü, Türk soyundan olan toplumların genel adı olarak kullanılmadan önce, Türk dilinde bugünkü anlamından başka, “güç-kuvvet” anlamına da geliyordu. Eski Uygur metinlerinde “Türk” sözü bazen “Erkler-Türkler” şeklinde kullanılıyor ve bu cins isim olarak “güç-kuvvet”, sıfat halinde ise “güçlü-kuvvetli” anlamlarını taşıyordu.

Belgeler, ‘Türk’ sözünün Uygurlar ve Gök Türklerden çok önce de var olduğunu gösteriyor. V.yüzyıla ait Pers yazılarında Turanlılardan, yani Türklerden, ‘Türk’ diye söz ediliyordu. VI. yüzyıla ait bir Bizans kaydında ise Hun Türklerine Hunların dilinden alınmış sıfatla ‘Türk Hun’ (kuvvetli Hun) denilmiştir.VI. yüzyıla ait Çin kaynaklarında ‘Türk’ sözü, Türk milletinin adı olarak geçmektedir.

Hunların devrinde “Türk” sözünün bugünkü anlamını karşılayan kelime “Hun”, (daha doğrusu Kun) idi. Büyük Hun İmparatorluğu’nun egemenliği altında bulunan Türk boyları da bu adı,yani Kun adını almışlardı. Onlara da kısa bir süre Türk Kun (kuvvetli Hun) denmiştir. “Türk” sözü bazen “olgun,bilgili” anlamlarında da kullanılmıştır.Oğuz Destanının Uygurca anlatımında Oğuz Han’ın danışmanından “Uluğ Türk” diye söz edilir.

“Türk” kelimesi Türk milletinin ve Türk devletinin resmi adı olarak ilk defa Gök-Türk İmparatorluğu olarak kullanılmıştır. Daha sonra bu imparatorluğa bağlı ama kendi kabile adları ile anılan diğer Türklerin ortak adı olmuştur.

“Türk” kelimesi en eski zamanlarda “ Törük” şeklinde söyleniyordu. Zamanla "Türük”, en sonunda da “ Türk” şeklini almıştır. Gök-Türk anıtlarında hem “Türük”, hem de “Türk” şeklinde yazılmıştır.


Ruhban Okulu Neden Açılmamalı?


Heybeli Ada Ruhban Okulu 1971'de "Özel Yüksek Okulların Kapatılması" hakkındaki kanun yürürlüğe girince, Milli Eğitim Bakanlığı'nca kapatıldı. 1884'te Patrikhane'ye bağlı bir lise olarak açılan Heybeli Ada Ruhban Okulu 1951'de Patrik Athinagoras tarafından ruhban yetiştirmesi için özel yüksek okula dönüştürüldü.
Bugüne kadar Yunanistan'daki Yunan kamuoyu, Amerika'daki üç milyon Ortodoks Hıristiyan Rum'un oluşturduğu kamuoyu, bugün de Patrik Varthelemeos Ruhban Okulu'nun yeniden faaliyete geçirilmesi için Türkiye'ye baskı uygulanması için vargüçleriyle çalışmaktadırlar.
İstanbul Patriği ve Yunanistan neden Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun açılmasını istemektedir? Bu sorunun cevabı okulun kuruluş amacında şöyle ifade edilmiştir; "İstanbul'daki Fener Patrikhanesi'ne din adamı yetiştirmek için..." ilk bakışta amaç sadece İstanbul'daki Patrikhane'ye din adamı yetiŞtirmek olmasına rağmen, esas amaç bütün Dünya Ortodokslarına üst düzeyde kiliselerde görev alacak Türk düşmanı ruhban yetiştirmektir.

Ayrıca önemle belirtmeliyiz ki, dünya ve Türk kamuoyunun yakından tanıdığı Türk düşmanı Kıbrıs Papazı Makarios ve eski Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposu Yakovos'un Amerika'daki Türkiye aleyhine Lobicilik faaliyetlerini düşününüz. Bugünkü İstanbul Patriği Varthelemeos'ta bu okulda yetişmişlerdir. Varthelemeos Türk kamuoyundan gizlemeye çalıştığı "dünya Ortodoksları'nın Ruhani lideri-ekumeniklik" sözde sıfatıyla gittiği ülkelerde siyasi içerikli konuşmalar yaparken, 1994 yılında Avrupa Parlamentosu'nda bir temsilcilik açma teşebbüsünde de bulunmuştur. Fener Patriği Varthelemeos seyahatlerini Yunan devletinin kendisine tahsis ettiği "sarı zemin üzerine siyah renkli çift başlı Bizans kartalı" yerleştirilen Yunanistan Olimpik Hava Yolları'na ait uçaklarla gerçekleştirmektedir. Yine "din, çevre ve Karadeniz tehlikede" adlı sempozyum çerçevesinde 28 Eylül 1997 tarihinde Selanik'te Varthelemeos devlet töreniyle Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos tarafından "devlet başkanı" gibi karşılandı ve Bizans bayrağı yine her yerdeydi.

Yunanistan'da Bizans İmparatoru Koltuğunu vekaleten Patrikhane'nin temsil ettiği varsayılarak, Varthelemeos devlet töreni ile karşılanmaktadır, Yunan ETl, ET3 televizyonları patrik Vartheleıııeos'un bu ziyaretini naklen verdi. Selanik'e Varthelemeo~ ile beraber sırasıyla Sırbistan, Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan kiliselerinin patrikleri de geldi. Yunanistan tarafından Varthelemeos'a Eleftherios Venizelos gemisi tahsis edildi. Uzülerek izlemekteyiz ki, bu girişimlerinde patriğe iş adamı Rahmi Koç'ta destek vermektedir. 1 Ocak 1997 tarihli Milliyet gazetesinde öğrendiğimize göre, "Koç, Selanik'e yatırım hazırlığında"dır.

Türkiye'deki hükümet ve kamuoyu sanki Ruhban okulu'nun açılabileceği izlenimini vermektedir. Türk basınından, kamuoyundan ve en önemlisi de 28 Aralık 1997 tarihli Hürriyet'ten öğrendiğimize göre, Dışişlerinin hükümete verdiği tavsiyelerden de Ruhban okulu'nun açılmaması için herhangi bir tavsiyenin ve itirazın yapılmaması düşündürücüdür.

Oysa Lozan Barış andlaşmasında İstanbul Rumları icin sayılan haklardan Batı Trakya Müslüman Türkleri'ni de yararlanacağı 45. maddede garanti altına alınmıştır.

Batı Trakya'da Ruhban Okulu ayarında bir okul açılmadan ve Batı Trakya Türklerinin Okullarına tamamen Yunanlı öğretmenler tarafindan öğretmen yetiştiren Selannik Özel Pedagoji Akademisi KAPATILMADAN, Ruhban Okulu'nun açılmasına izin VERİLMEMELİDİR.

Geçmişte Yunanistan'ın, yeniden NATO'ya kabul edilmesinde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği'ne tam üyeliğinde ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bankası'nın Selanik'e gitmesindeki gibi elimizdeki kozları hiçbir kazanım elde etmeden lütfen çıkarmayalım.

Eğer patrikhane din adamı sıkıntısı çekmekte ise, Batı Trakyada hem din adamı hem öğretmen sıkıntısı cekilmektedir. Batı Trakyada bu sıkıntıları önlemek için Ruhban okulu ayarında bir okulu Gümülcine'ye açmak gerekmektedir.Bu gerçekleşmeksizin Ruhban okulunun açılması Batı Trakya Türklerini Yine üzecektir.

Batı Trakya'ya vize alamadıkları için Türkiye'den Diyanet İşlerinden din adamı gidemezken, Yunan Gümrük kapısından geri çevrilirken,(Bkz.22 Mart 1991 tarihli ve 639 sayılı İLERİ Gazetesi,Gümülcine)Türkiye'ye her sınıftan Yunanlı ve din adamı gelerek patrikhanede ayin yapabilmekte ve bu ayinleride Yunan televizyonları naklen vermektedir.Aynı hoşgörüyü Yunanlılar acaba gösterir mi?Batı Trakya'dan Türk televizyonları böyle bir canlı yayın veya camilerden böyle bir canlı yayın yapılabilir mi? Yunanistan izin verir mi? Cevabımız kesinlikle izin vermez olacaktır.Batı Trakya'ya ziyaret vizesi dahi vermeyen, Türk televizyonlarına camiden veya başka bir yerden nakle yayın izni hiç verir mi?
İstanbul'daki patrikhane bir Türk kurumudur ve Türk yasalarına tabidir.Heybeli Ada Ruhban Okulu "açılmazsa Patrikhane Türk vatandaşı din adamı yokluğundan kapanır".İstanbul'daki Patrikhane kapanmamalıdır, çünkü kapanırsa, kontrol edemeyiz ve dışarıda aleyhimize faliyet gösterirler" iddiaları ve gerekçeleri patrikhane sevenleri tarafından ileri sürülmektedir.

Oysa patrikhane bir Türk kurumu olarak ve Türk yasalarına bağlı olmasına rağmen geçmişte de, bugünde Türk Devletinin menfaatleri aleyhinde faaliyette bulunmakta ve bizde seyirci kalmaktayız. Bu konuda örnekler çok, ancak sadece iki örnek vermekle yetinecegiz. İlk örneğimiz eski tarihlerden ve Amerika'daki Türk alehtarlığı Lobiciliğin başı olan ve herkesin tanıdığı Yakovos'tur.Yakovos Türk vatandaşı İstanbul Rum'u olup, İstanbul Patriği Athenagoras tarafından Amerika Mitropolitikliğine atanmıştır. Amerika'da Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunmuştur.Türk vatandışlığından çıkarılmış ancak faaliyetlerine devam etmiştir.Turgut Özal, Yakovos'un Türkiye'ye gelebilmesi için izin çıkarmıştır.Yakovos hala Türk aleyhtarı faaliyetlerine Amerika Birleşik Devletlerin'de devam etmektedir.İkinci örneğimiz Kardak krizinde Yunan Bayrağını İkizce adalarına, Kilimli (Kalimnos) papazının diktiğini televizyonlardan defalarca izledik.Kilimli Adası,Oniki Adalar'a bağlı küçük bir adadır.Oniki Adalar Mitropoliti ile Kuzey-Güney Amerika Başpiskoposunu İstanbul Patriği tayin etmektedir.Yani Oniki Ada ve Amerika Birleşik Devletleri Papazları İstanbul Patriğine Bağlı olup, Atina'daki Serafim'e bağlı değildir.
Atina'daki kilise bağımsız(aktokefal)'dır.Yani İstanbul'daki patriğe bağlı değildir. Hatta İstanbul Patriğiyle araları şimdilik açıktır.Atina'daki Serafim'le Patriğin arasının açık olması, Yunanistan'ın, Yunan idaresinin Fener Patriği'nin bütün dünya Ortodoks Hristiyanlarının başı, ekumenik olmasını istemiyor alamına gelmemektedir. Bu kanaatimizce şimdilik bir iç cekişmedir.Zamanı gelince ve Serafim'in görevi sona erince iç çekişmelere de,Yunanistan Atina kiliselerinin bağımsızlığıda bitecektir diye düşünmekteyiz. Böylece asıl amaç ve hedefleri, bütün dünya Ortodoks Hıristiyanlarının dini lideri olma rüyaları da Atina kilisesinin bağımsızlıgını da ortadan kaldırarak gerçekleştirecektir. Zira İskeçe metropoliti, İskeçe'de yeni inşa edilen Metropolitliğin açılış törenine İstanbul Patriğini davet etti ve patrik bu davet üzerine 30 Eylül 1997 tarihinde İskeçeye giderek açılışı bizzat yaptı.Bu arada Yunan devletinin laik olmadığını, dinin Ortodoks Hıristiyan olduğunu belirtmeden ve İskeçe'de,Gümülcine'de cami inşaası,tamiri için izinlerin İskeçe ve Gümülcine Mitropolitleri tarafından verildiğinide belirtmeden geçmemeliyim.
Lozan Barış görüşmelerinde Türkiye patrikhanenin kapatılmasını istemiştir. Ancak Yunanistan'ın ve konferansa katılan diğer ülkelerin itirazlarıyla karşılaşmıştır. Tüm çabalara rağmen patrikhanenin kapatılması sağlanamamıştır. Eğer bugün Heybeli Ada Ruhban Okulu açılmazsa patrikhane papazsız kalacaksa veya kapanacaksa bu bizi Türkiye olarak ilgilendirmemeli Lozan Barış Antlaşması'na göre, İstanbul'daki patrikhane sadece Istanbul il sınırları içerisindeki Rum cemaatinin ruhani lideridir. İstanbul'daki Rum cemaatinin iki-üç bin kişi civarında olduğu Yunanlılar ve Rumlar tarafından iddia edilmektedir. Bu da İstanbul'daki patriğin ve kiliselerinin cemaatsiz olduğu anlamına gelir. İstanbul Rumları bir yandan iki-üç bin kişi kaldıklarını, cemaatlerinin kalmadığını iddia ederken, diğer taraftan da Ruhban Okulu'nun açılmasını istemektedirler. İşte bu düşündürücüdür. 1923 Lozan Barış Antlaşması'yla Türkiye'den cemaatleri gitmiş olmasına rağmen bugün hala Bergama, Efes ve diğer bazı bölgelerin Metropolitlerinin Istanbul'da Patrikhane'de görevlerinin başında bulunmaları da ayrıca düşündürücüdür.

İstanbul Patriği Varthelemeos, Ruhban Okulu'nun açılnıasını gündeme getirdiği Amerika Birleşik Devletleri gezisinde Yunanlılara Yunanca olarak yaptığı konuşmasında Yunan ETl televizyonunda aynen şunları söyledi: "Dün (24 Ekim 1997) tarihinde Washington'da Beyaz Saray'da ve Kongre'de genç Yunanlılarla karşılaştım, gördüm ve kendileriyle gurur duydum."
İstanbul Patriği'nin konuşmalarından, hal ve hareketlerinden iki amacı olduğu sonucunu çıkartmayız: a- Bilgilendirme, b- Uyarma ve bu taktiklerle ekumeniklik propagandasını yapma imkanı bulmaktadır. Yine bu vesileyle, İstanbul Patriği amacına ulaşmak için önümüzdeki günlerde dünya gündeminde kalabilmek için çağımızın önemli sorunlarıda olan işsizlik, uyuşturucu ve AIDS konularında çalışmalar, sempozyumlar yapacaktır.

Sonuç:
İki-üç bin kişi kaldıklarını, kiliselerinin cemaatsiz kaldığını iddia eden patrik bir yandan da Ruhban Okulu'nu açmaya çalışmaktadır. Cemaat yoksa bu okula ne gerek var? Okulun öğrencileri kimler olacaktır?
Batı Trakya'da cemaat olmasına, okullara ihtiyaç olmasına rağmen, örneğin; anaokullarına, ilköğretim okullarına, Liselere ve özel yabancı dil kurs okullarına ihtiyaç olmasına rağmen, Eğitim Fakültelerinden formasyon derslerini alarak mezun olan öğretmenler olmasına rağmen, Yunan idaresi tarafından Batı Trakya Türkü oldukları için kendilerine çalışma izni, okul açma izni verilmemekte, tarlada çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Lozan Antlaşması'na göre sadece İstanbul Rumlarının dini lideri olması ve siyaset yapmaması gereken patrik, Türkiye sınırları dışına çıkınca hem siyaset yapmakta hem de "ekumenik" olduğunu iddia etmektedir.
Ruhban Okulu eğer açılacalsa, Batı Trakya'daki Eğitim, Müftülükler sorunu gündeme getirilmeli ve en önemlsi de Selanik Ozel Pedagoji Akademisi Kapatılmadan, Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun açılması sözü dahi ağza alınmamalıdır. Eğer Selannik Ozel Pedagoji Akademisi kapatılırsa Heybeli Ada Ruhban Okulu ayarında Gümülcine'ye bir okul açılmadan, Ruhban Okulu kesinlikle açılmamalıdır.
Müftülükler konusuna gelince, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan antlaşmalara ve Yunanistan'ın çıkardığı 1920 tarihli 2345 sayılı yasaya rağmen hala Yunanistan'da müftüler ve başmüftü seçimi yapılmadı, özellikle başmüftü seçiminin yapılmamasının sebebi de kanaatimizce tamamen İstanbul Patriği'nin karşılığı olmasıdır. Bu noktada hareket ederek, eğer Ruhban Okulu açılmazsa, patrikhane kapanacaksa, andlaşmalara rağmen Yunan idaresi tarafından müftülük seçimi, yıllardan beri de başmüftü seçimi yaptırılmadığı, Batı Trakya Müslüman Türklerinin hakkı olan başmüftü engellendiği için, bizde Ruhban Okulu'nun açılmasını engellemeliyiz. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Lozan'da da Yüce Atatürk'ümüzün amacı patrikhaneyi kapatmak değil miydi? Böylece Atatürk'ümüzün amacıda da gerçekleşmiş olur.
Son düzenleyen KafKasKarTaLi; 4 Mayıs 2006 17:46 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi