Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
25 Kasım 2008       Mesaj #7
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
üstteki mesajlardaki günümüz örneklerinin yanısıra aşağıda bir tanede Osmanlı imp. dan bir örnek ve metin inceleyeceksiniz


ŞARK MESELESİ ETRAFINDA 19. YÜZYILDA EMPERYALİST BATILI DEVLETLERİN OSMANLI COĞRAFYASINDAKİ AZINLIK OKULLARINA ETKİLERİ
Mehmet DERİ*


Özet: Aşağıdaki makalede, 19. yüzyılda Emperyalist Batılı Devletlerin Osmanlı coğrafyasındaki azınlık okullarına olan etkileri ve bu azınlık okullarını kendi emperyalist emelleri ve çıkarları doğrultusunda nasıl kullandıkları hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kavramlar: Şark Meselesi, Osmanlı Devleti, Batılı Devletler, Emperyalizm, Misyonerlik.
Osmanlı Devleti, sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru Batılı Devletlerin, Amerika’nın ve Rusya’nın ilgi odağı haline geldi.[1]
Sanayi İnkılâbı’nı takip eden yıllarda büyük güçler dediğimiz Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri, gerek hammadde kaynakları gerekse ürünlerine pazar bulmak için “emperyalist bir politika” benimsemişlerdir. Bu emperyalist politikanın yürütülmesinde Şark Meselesi’nin önemli bir rolü vardır.[2]
Şark Meselesi, Avrupalıların Osmanlı toprakları üzerinde çeşitli çıkarlar elde etmek ve devleti zayıflatmak, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklarını ele geçirerek aralarında paylaşmak ve Türkleri buradan atmak, nihayetinde ise Osmanlı Devleti’nin geri kalan topraklarını paylaşarak tamamen ortadan kaldırmak amacıyla yürüttükleri emperyalist ve işgalci politikalarının bütününe verilen addır.[3] Bu dönemde Ortadoğu, Balkanlar, Boğazlar, Akdeniz ve çevresi jeopolitik ve jeostratejik önemi nedeniyle İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya arasında mücadelelere sahne olmuştur. Bu mücadeleye daha sonra Amerika’da eklenecektir.[4]
Batılı Devletler, Şark Meselesi’ni kendi istek ve çıkarlarına göre çözümlemek üzere Osmanlı Devleti’ne karşı izledikleri siyasette, devletten siyasi, ekonomik, ticari ve diğer alanlarda hak ve çıkarlar ile toprak elde etmenin çabasını sürdürmeye çalışırlarken, aynı zamanda her devlet, daha çok pay elde etme ve diğer rakip devletlerin kendi aleyhine gelişmesini önleme mücadelesini yapmıştır. Bu nedenle günün gelişmelerine ve siyasî konjonktüre göre Batılı Devletler arasında mücadeleler olmuş, Osmanlı toprakları Avrupalı Devletlerarasında çıkar çatışmalarına konu olmuştur.[5]
Burada yeri gelmişken Şark Meselesi kadar önemli olan, hatta birbiriyle iç içe olan Sömürgecilik/Emperyalizm/Kolonyalizm konusuna da değinmek istiyoruz.
Sömürgecilik; güçlü bir devletin iktisadi, ticari, siyasi, kültürel vb. alanlarda diğer devletler/toplumlar üzerinde maddi, manevi bir kontrol ve nüfuz kurmasıdır. Batı dillerindeki karşılığı ise Kolonyalizm’dir.[6]
Coğrafi Keşifler sonrasında sömürgecilik faaliyetleri hızlanmış; İngiltere, Fransa, Portekiz, Hollanda, İspanya gibi ülkeler dünyanın pek çok yerinde farklı adlar ve statüler altında birçok koloniler kurmuşlardır.[7]
Sömürgeciliğin/emperyalizmin, hedeflerine vasıtalarına ve uygulanış biçimlerine göre çeşitlerinin olduğu unutulmamalıdır. Bizim için konumuzu ilgilendirmesi bakımından burada kültür emperyalizmine değineceğiz.
Avrupa Devletleri, kültür emperyalizmini üç ayrı koldan yaymayı hedeflemişlerdir: Bunlar dini misyonlar (misyonerlik faaliyetleri), eğitim kurumları (azınlık okulları), hayır kuruluşları(hastane, eczane, sağlık ocakları, yetimhaneler, yurtlar, pansiyonlar vb.)’dır. Ayrıca konsolosluklar da siyasi, kültürel, ticari konularda ajan görevi üstlenmişlerdir.[8]
Kültür emperyalizminin uygulanmasında en önemli araç, şüphesiz ki yabancı okullar ile azınlık okulları olmuştur. Batılı Devletler bizzat kendilerinin açtıkları 1000’e yakın yabancı okulla, kuruluşlarını destekledikleri ve gereken her türlü yardımı yaptıkları 3000’e yakın azınlık okuluyla Osmanlı Devleti içinde, Avrupa kültür sisteminin ve zihniyetinin bir parçası haline gelmiş topluluklar oluşturmaya başladılar.[9]
Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan her Batılı Devlet, kendine hizmet edebilecek; dinine, mezhebine ve siyasi amaçlarına uygun olan milleti belirledi. Buna göre Amerikalılar Protestanları ve Ermenileri, İngilizler Protestanları ve Ermenileri, Ruslar Ortodoksları, Rumları ve Ermenileri, Yunanlılar Rumları himaye altına aldılar.[10]
Burada dikkat edilirse her devlet, bir şekilde kendi emelleri ve çıkarları doğrultusunda Ermenileri kullanmak istiyordu. Bunun neticesidir ki, Gregoryen Mezhebinden olan Ermeniler Batılı Devletlerin ve Amerika’nın emperyalist politikaları sonucunda Protestan ve Katolik Mezhebi’ne girerek üç ayrı mezhebe ayrıldılar ve bu üç farklı mezhebe mensup Ermeniler arasında şiddetli çatışmalar çıktı.[11]
Batılı Devletler, Osmanlı Devleti üzerinde güçlerini ve nüfuzlarını artırabilmek için gayrimüslimleri himaye altına alıp, onları kendi emelleri ve çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyorlardı. Batılı Devletlerin bu siyaseti Osmanlı Devleti’nden ayrılmayı düşünen gayrimüslimlerin siyasi, ekonomik, dini amaçlarına uygun düştüğünden gayrimüslimler bu duruma kolayca kabulleniyorlardı. Batılı Devletler, bizzat kurdukları yabancı okullar ve her türlü yardım ve desteği sağladıkları “azınlık okulları” vasıtasıyla eğitim-öğretim hizmetinin yanında, kendi emelleri doğrultusunda kullanmak istedikleri azınlıkları etkileri altına almaya başladılar.[12] Açılan bu azınlık okulları vasıtasıyla, azınlıklar üzerinde çıkar ve nüfuz mücadelesi başlamış, ayrıca azınlıklar üzerinde çok yoğun bir mezhep propagandası başlamıştır.[13] Bunun neticesinde Fransızlar, Ermeni okullarına dolayısıyla Katolik okullarına; İngilizler Ermeni okullarına, dolayısıyla Protestan okullarına; Amerikalılar Ermeni okullarına, dolayısıyla Protestan okullarına; Ruslar Ortodoks okullarına, Ermeni okullarına ve Rum okullarına; Yunanlılar Rum okullarına her türlü yardım ve desteği yapmışlardır.
Açılan bu azınlık okullarının amaçları ise:
-Gayrimüslimleri, eğitim ve propaganda yoluyla milli duyguları ve milli bilinci uyandırarak Osmanlı Devleti’nden kopmalarını sağlamak,
- Hıristiyan olmayanları Hıristiyan yapmak,
- Hıristiyanların dinlerini, benliklerini unutmalarını önlemek ve bu şekilde taraftar bulmak,
- Osmanlı Devleti’nin ticaret, sanayi ve ekonomisini kendi tekellerine alıp kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek,
- Çok sayıda Hıristiyan din adamı yetiştirerek Müslüman-Türk çocuklarını kültürel emperyalizm yoluyla din, dil, örf ve âdetlerinden kopmalarını sağlamak. Böylece dini ve milli benliklerini kaybetmelerini sağlamak,
- Kendilerini himaye eden ve destekleyen Batılı Devletlerin ve ABD’nin Osmanlı üzerindeki emellerinin takipçisi olmak, gerekirse bu hususta ilgili devletlere rapor ve bilgi vermek,
- Yetiştirecekleri elit bir grupla, Osmanlı Devleti’nin politikalarını kendi emelleri ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmek,
- Avrupa ve Amerikan sanayisinin ihtiyaç duyduğu hammadde için yer altı ve yer üstü zenginliklerini araştırmak ve bunları ilgili devletlere haber vermek. Nitekim azınlık okulları, yer altı ve yer üstü kaynaklarının zengin olduğu ve jeostratejik önem taşıyan yerlerde kurulmuştur.
- Avrupa ve Amerikan kültür sisteminin ve zihniyetinin temsilcisi olup, bunu imparatorluk geneline yaymak,
- Osmanlı topraklarını sömürge haline getirecek fikri alt yapının okullar vasıtasıyla gerçekleşmesini sağlamak,
- Basın yayın araçlarını da kullanarak Avrupa ve Amerikan kamuoyunu kendi lehlerine, Osmanlı Devleti aleyhine kararlar alacak şekilde etkilemek.[14]
Avrupa Devletleri azınlık okullarına çok sayıda misyoner, ajan, öğretmen, kitap, dergi, broşür göndererek ders programları yoluyla azınlıkları kendi emelleri ve çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştılar.[15]
Azınlık okulları ile bilmemiz gereken önemli iki husus; birincisi bu okulların o dönemde misyoner okulları olarak da görev yapması, ikincisi ise o dönemde bu okulların Amerikan ve Batı siyasi ve kültürel emperyalizminin uygulanmasında bir üs ve vasıta olarak kullanılmasıdır.
Azınlık okullarında Batılı ve Amerikalı misyonerler tarafından gayrimüslimlere, ayrılıkçı ve bağımsızlık fikirleri aşılanıyor, bu okullarda okuyan öğrenciler tam bir isyancı ve ihtilalci olarak yetiştiriliyordu. Rumların ayaklanıp bağımsız bir Yunanistan Devletini kurmasında (1829),[16] Bulgarların ayaklanıp bağımsız bir Bulgaristan Devleti’ni kurmasında (1908)[17] Ermenilerin sık sık bağımsızlık isteğiyle ayaklanmasında bu azınlık okullarının ve bu okullarda görev yapan misyonerlerin ve ajanların misyonerlerin çok büyük rolü olmuştur.[18]
Diğer yandan azınlık okullarında görev yapan misyonerler ve ajanlar aracılığıyla Avrupa ve Amerikan kamuoyu, Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtılıyor, azınlıkların kendi fitne ve fesatlıklarının sonucu olarak çıkardıkları isyanların Osmanlı Devleti tarafından haklı olarak bastırılmasını: “Türkler, Hıristiyan ahaliyi katlediyor” şeklinde propaganda yaparak Avrupa ve Amerikan kamuoyunu Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaları ve kendileri için lehte kararlar almaları için harekete geçiriyorlardı. Batılı Devletlerin azınlık haklarını bahane ederek içişlerimize karışmalarının tarihi arka planı bu şekildedir. Azınlık okulları ve misyonerler bu hususta çok aktif rol oynamışlardır.[19] Bütün bunlar ise Batılı Devletlerin Osmanlı Devletini paylaşma planı olan “Şark Meselesi” etrafında gerçekleştiriliyordu.
Azınlık okullarının misyonerlikle olan ilişkisi için şu sözler oldukça anlamlıdır: Henry Jessup isimli misyoner: “Misyonerliğin başarısı için temel şart okullardır. Haddizatında bu esas gaye olmayıp bir vasıtadır. Şu da bir gerçektir ki, misyonerlerin veya İncil’in başka yollarla sokulmaya imkan bulamadığı birçok yerlere İncil, okullar vasıtasıyla sokulabilmiştir.”[20]
Yine bu hususta Amerikalı Prof. Dr. Mead Earle: “Osmanlı coğrafyasındaki azınlık okulları ve bu okullardaki misyonerler ve din adamları, dünyanın hiçbir yerinde Osmanlı ülkesinde olduğu kadar emperyalizme iyi ve başarılı hizmet etmemiştir.” diyerek bu gerçeği ifade eder.[21]
Azınlık okulları ile ilgili bilmemiz gereken ikinci husus ise, bu okulların Amerikan ve Batı siyasi ve kültürel emperyalizminin üssü ve vasıtası olarak kullanılmasıdır demiştik.
Aslında emperyalizmin tarihine baktığımızda, emperyalist faaliyetlerin misyonerlik faaliyetleriyle iç içe yapıldığını görmekteyiz. Zira misyonerlerin amaçları arasında bir ülkeyi siyasi ve idari açıdan hâkimiyeti altına almak (siyasi emperyalizm), sosyal ve kültürel açıdan hâkimiyeti altına almak (kültürel emperyalizm) gibi emelleri vardır.[22] Misyonerlik ve sömürgecilik arasındaki ilişkiyi vereceğimiz şu örnek daha iyi açıklar: Jomo Kenyatta isimli yaşlı bir Afrikalının bir İngiliz misyonerine söylediği şu söz çok anlamlıdır: “Siz Hıristiyanlar buralara geldiğinizde bizim toprağımız vardı, sizin İnciliniz. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua ve ibadet etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı almıştı, bizde onların İncilini almıştık.”[23]
Siyasi emperyalizmin azınlık okullarıyla olan ilgisine gelince: Batılı Devletler, dünyanın diğer yerlerinde tatbik ettiği sömürü sistemlerini Osmanlı Devleti’ne uygulayamamış, buna cesaret edememiştir. Zira Türk Milleti’nin mazisi, esaret kabul etmez karakteri, siyasi ve idari geleneği kayıtsız şartsız koloniyal/sömürü hâkimiyetini imkânsız kılıyordu. Batılı Devletler bunun farkında oldukları için Osmanlı Devleti için ayrı bir yöntem uygulamaya koydular. Bu sömürü yönteminin özü şuydu: Siyasi istiklale ve devletin toprak bütünlüğüne dokunmadan mevcut kapitülasyonlar ve yeni anlaşmalar yoluyla imparatorlukta iktisadi, ticari, malî ve kültürel hedeflere ulaşmaktır.[24] Bu nedenle Batılı Devletler, gayrimüslim azınlıkları kendi emelleri ve çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için çok sayıda azınlık okulu açtılar ve bu okullara gereken her türlü yardım ve desteği yaptılar. Bu okullardaki eğitim programlarını bizzat kendileri belirlediler, bu okullara çok sayıda ajan gönderdiler.[25]
Azınlık okullarını kültürel emperyalizm ile olan ilgisine gelince;
Daha öncede ifade ettiğimiz gibi Batılı Devletlerin desteğiyle açılan bu azınlık okulları, Avrupa kültür sisteminin ve zihniyetinin birer üssü ve vasıtası haline geldiler. Bu okulların Müslüman-Türk öğrencileri için öncelikli amacı, onları Hıristiyan yapmak değil, onları mümkün olduğu kadar dini ve milli değerlerine, kültürlerine, örf ve âdetlerine karşı yabancılaştırarak hatta düşman ederek kültürel emperyalizm yoluyla Müslüman-Türk öğrencilerine Batılı kültür ve değerler sistemini aktarmak ve benimsetmekti.[26]
Sonuç olarak söylemek gerekirse: Özellikle 19. yüzyılın ortalarına doğru “Şark Meselesi” etrafında şekillenen Batılı Devletlerin Osmanlı Devleti’ni paylaşma planları, Batılı Devletlerin Osmanlı’nın sadık tebaası olan gayrimüslimleri kendi emperyalist emelleri ve çıkarları doğrultusunda kullanmalarıyla hedefine ulaşmış, bu süreçte azınlık okulları çok önemli roller ve stratejik görevler üstlenmiştir.
Quo vadis?