Arama


nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
22 Mart 2008       Mesaj #2
nünü - avatarı
Ziyaretçi

Baharat Dünyası, Keşfi ve Tarihçesi



KEŞİF ÇAĞI

Avrupalı tüccarlar bu yerlere gemiyle ulaşılabileceğini aniden keşfettiler. Sırların çoğu baharat diyarından uzaklaştırıldı ve Avrupa yeni sorunun farkına vardı.Önce Portekiz sonra İspanya ve İngiltere, sonra Hollanda ve en sonunda yeni kurulmuş olan Birleşik Devletler tarihin en ilginç yarışmacıları arasına girdiler. Yaklaşık dört yüz yıl boyunca büyük batı güçleri doğuya karşı yarıştılar ve baharat üretilen yerlerin kontrolü için birbirleriyle savaştılar.

Simdi Seylan diye adlandırılan küçük deniz aşırı ülkesi Portekiz, doğu Hindistan ve nihayet Baharat Adaları bir zaman için Avrupa’nın en zengin uluslarına tabii oldular. Bu arada, baharatlar en önemli hediyesini batili insanlara dağıttı.

İnsanları büyük yenidünyanın keşfine cezp ettiler.
Cenovalı haritacı ve gezgin Kristof Kolomb İspanya renklerini baharatlara taşıyarak Atlantik’i geçen ünlü yolculuğunu yaptı ve Amerika’yı keşfetti. Bati dünyasında bulduğu tek hoş koku tik bitki kırmızı biberdi; fakat "onlara göre biber olan bu bitki kırmızı biberden daha değerliydi (yenibahar yada pimenta) ve şimdiye kadar karsılaştığım en iyi baharat kokusunu yapraklarında taşıyan ağaç" di. Kolomb'un seyahatini Dr.Chanca kaleme almıştır.

BAHARATLARIN TARİHİ
Günümüzde baharatların fiyatı o kadar azdır ki, hepimiz bir çimdik karabiberin, tarçının, zencefilin ya da karanfilin lezzetli aromasını yemeklere katmaktan çok hoşlanabiliyoruz, ancak ağaç kabuklarının, yaprakların ve tohumların bu güzel kokulu parçalarının eskiden çok pahalı ve taşınması zor olduğuna inanmak çok zor görünüyor.

Ayrıca insanların, eğer gerekli ise, bir parça Hindistan cevizi ağacı ya da kırmızıbiber için hayatlarını riske atarak dünyanın öbür ucuna gitmek istemeleri inanılmaz görünüyor.
Baharat trafiği kayıtlı tarihten daha öncesine dayanır.

Arkeologlar MÖ 5000 yıllarında ilkel insanların gıdaların tadını daha iyi yapan bazı hoş koku tik bitkileri keşfettiklerini tahmin ediyorlar.Ne olmuş olabileceğini yeniden oluşturmak için insanların eti közde pişirdiklerini hayal edebiliriz.

İnsan bazı yaprakları gördü ve bu insana eğer eti yaprakla sararsa, onu kumdan ve külden arınmış şekilde saklayabileceğini düşündürdü. Eti yapraklarla sardı ve sıcak bir çukura gömdü. Daha sonra, sürpriz ve sevindirici olarak, insanlar yaprakların yiyeceklerine yeni bir tat verdiğini buldu.
O zamanlarda insanlar tatlandırma sanatını keşfetti.

ESKİ ZAMAN BAHARATLARI
Tas tabletleri keşfedilen en eski yazılı kayıt olan Asurların en popüler mitolojilerine inanabilseydik, en azından bir baharat dünya yaratılmadan önce biliniyor olurdu.

Milattan binlerce yıl önce yasayan bu insanlar Tanrıların dünyayı yaratmadan önce susam tohumu şarabı içtiklerini iddia ediyorlardı. Piramitlerin duvarlarındaki hiyerogliften kutsal kitaba kadar, eskilerin yaşamında önemli baharat bölümlerinin yer aldığını buluruz.

Bugün bildiğimiz bazı baharatlar, otlar ve tohumlar bati dünyasının eski insanları tarafından yetiştirildi. Aroma sözcüğü Yunanlıların baharat için kullandığı eski bir sözcüktür Antik çağ boyunca, doğunun zengin tüccarları ticari rota üzerinde baharat taşıyan 4000 develi kervanlarla Goa, Calicut ve Doğu’dan Nineveh, Babylon, Carthage, Aleksandra ve Roma'ya gittiler.

Isa, büyük abileri tarfından bir baharat tüccarına satıldı "ve sonra Gilead'dan gelen develerinin baharat, şifalı yağlar ve esanslar taşıdığı bir Ishmaelites şirketine satıldı, onu Mısır’a kadar götürdüler." Gilead'dan Mısır’a giden yol yüzlerce, hatta binlerce yıl boyunca Hindistan'dan biber ve karanfil, Baharat Adalarından tarçın ve küçük Hindistan cevizi ağacı ve Çin'den zencefil getirmek için kullanılan "Semerkant'a altın yol" un bir parçasıydı. Yüzyıllar boyunca eski gemiler Hindistan sahilleri boyunca, korsanlarla istila edilmiş Iran Körfezini geçerek Güney Arabistan boyunca ve Kızıl Deniz'den Mısır’a doğru demir atarlardı.
Bunlar doğudan batıya baharat getirmenin eski zamanlardaki tipik yollarıydı.

Sezar dönemi kadar eski günlerde, Muson rüzgârlarından -yazın doğudan, kisin batıdan esen Hint okyanusu rüzgarı- önce hareket eden gemilerin baharatlarını rekor zamanda marketlerine getirebildikleri keşfedilmişti.

Gemilerin parçalanması ve fırtınalar büyük kayıplara neden oluyordu ve sürekli hırsızlık vardı, ancak Roma ve Yunan dönemleri boyunca beklenildiği gibi baharata olan talep nedeniyle elde edilen kazançtan dolayı risk göze alınabiliyordu. Oldukça pahalı olduğundan dolayı bunu yalnızca zenginler karşılayabilirdi. Fakat baharatlar akla uygun her yerde kullanıldı. çoğu Roma ziyafetlerinde sunulan leziz yiyecekleri süsleyen aromalardı. İlaçlar Hipokrat'in , Theophrostes'in, Dioscorides ve Pliny'nin yazdıklarına uygun olarak büyük miktarlarda baharat ve ot gerektiriyordu.

Defne yaprağıyla olimpiyat kahramanlarının taçları örülüyordu; banyodan sonra baharat kokulu yağlar kullanılıyordu; baharatla tatlandırılmış şaraplar popülerdi; baharattan yapılmış tütsüler tapınaklarda hatta yollar boyunca yakılıyordu.

ARAP MONOPOLÜ
Yüzyıllar boyunca, milattan önce 950 (ya da daha öncesinden) beri, Araplar bu tehlikeli fakat kazançlı ticaretin başındaydılar. Eski İncil’de Ezekiel 27/22' de derki:" Sheba ve Raomah'in tüccarları sizinle ticaret yaptı; sizin mallarınızı en iyi baharat türleriyle, değerli taslar ve altınla değiştirdiler".
Araplar Avrupa’yı doğu baharatlarının kaynağı olarak tamamen karanlıkta bıraktılar.

Gerçekte, onlar baharatı Hindistan limanlarından, Hintli, Çin ve Jawali tüccarlardan alıyorlardı. Fakat Avrupalı rakipleri tarafından sorulduğunda, baharatları mistik uzak ülkelerden alırken karsılaştıkları tehlikelerin korkulu öykülerini anlatıyorlardı. İslamiyet Arapların baharat ticaretindeki aktivitelerine büyük güç verdi. Hz. Muhammed, 570 yıllarında doğdu, baharat ticareti yapan bir kadınla evlendi ve onun İslamcı misyonerleri Asya'ya gidip geldikçe inançlarını baharatla birlikte yaydılar.

Eski çağlarda baharatın şaşırtıcı itibarını anlamak için, gıdaların ne iyi ne de lezzetli olmadıklarını hatırlamalıyız.
Saklanabilen inek yemi yoktu, bu nedenle hayvanlar sonbaharda öldürülür ve tuzlanırdı. Patates, mısır, çay, kahve ve çikolata yoktu. Asitli yiyecekleri hazırlamak için limon yoktu ve onları tatlandırmak için seker bulunmuyordu.
Fakat bir tutam biber, tarçın ya da zencefil en sıradan yemeklerle bile karıştırıldığında, onları lezzetli yapabiliyordu.
Medeniyetin ötesinde de, baharata olan talep Avrupa'da dalga gibi yayılıyordu. Roma kuşatıldığında fidye olarak, Aloric the Visigoth 3000 pound (1350 kg) biber istedi ve daha sonra ekstra olarak yılda 300 pound (135 kg) istedi. Kuzeyden gelen barbarlar baharatın eti taze tuttuğunu çabuk fark ettiler ve böylece kaynak problemlerini azalttılar

ORTAÇAGDA BAHARATLAR
Baharat kara yoluyla ya da deniz yoluyla gelirse her durumda da Kahire, mısır yoluyla gelmek zorundaydı. Tüccar Piloti, Kahire'nin sahibi olanın kendini lord diye çağırabileceğini ve bütün Hristiyanların başı sayılabileceğini ve baharat yetişen tüm ada ve yerlerin sahibi sayılabileceğini söyledi.

Çünkü herhangi bir yönden gelen baharatların sadece Sultanın ülkesinde olması ve satılması gerekliydi. Baharatlar Kahire'den İskenderiye’ye gönderildi, orada satıldı ve Venedikliler ve Cenovalilar tarafından alındı.
Alplerin ihtiyacını karşılayabileceği hesaplanan baharat ticareti, yalnızca hacimce büyük değildi, değeride çok fazlaydı. Değeri yılda en azından bir milyon dükaydı. Tek bir büyük Venedik gemisi İskenderiye’den 200000 düka değerinde baharat taşıyordu.

Avrupa'da ortaçağda, 1 pound (0.450 kg)zencefil bir koyun değerinde, 1 pound Hindistan cevizi 3 koyun ya da yarim inek alabiliyordu; karanfilin Değeri yaklaşık 1 pound başına 20 dolardı. Biber her zaman en yüksek fiyattaydı. Londra limanındaki görevliler, Elizabeth döneminde bile, baharat çalmadıklarını göstermek amacıyla ceplerini boşaltmak zorundaydılar.

11. yüzyılda, birçok kasaba muhasebelerini bibere dayandırıyordu; vergiler ve kiralar bu baharatla değerlendiriliyor ve ödeniyordu ve bir çuval biber bir insan yaşamına değerdi. 1271 yılında, genç bir Venedikli babası ve amcasıyla kendilerini Çin'e kadar götürecek 24 yıllık Asyanın tamamını kapsayan seyahatine çıktı.
Adi Marco Polo'ydu ve gezginin hikayesi adli kitabi Venedik'in düşmesine, Arap krallığının yıkılmasına, Yeni dünyanın keşfine ve doğuyla ticaretin başlamasına neden oldu.

Polo'nun seyahatleri onları yalnızca Kubbai Khan "Zipangu" 'nun zengin sarayına ve Tatarların ülkesine götürmüyordu, Ayrıca Marco Polo baharatların yetiştiği, gördüğü sıcak ülkeleri söyleyebiliyordu. O Java’yı yazdı. " bundan sonra dünyanın her bir yanına dağıtılan baharatların büyük bir kısmı elde edildi". Hindistan'a açılan kapıyı söyledi. " Ormus limanı Hindistan’ın her yerinden gelen, baharat ve ilaç getiren tüccarlarla doludur... Bunları farklı tüccar gruplarına dağıtırlar ve böylece dünya çapında dağılırlar". Polo , Dely Kralını "büyük miktarlarda biber ,zencefil ve diğer birçok baharat maddesi üreten" yer olarak tanımladı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 12 Ekim 2018 03:27