Arama


_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
26 Aralık 2009       Mesaj #5
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
İSLAMİYET’TEN ÖNCEKİ TÜRK DESTANLARI
A)ALTAY DESTANLARI
1-Yaratılış DestanıRadloff tarafından Altay Türkleri arasından derlenen bu destan dünyanın yaratılışı hakkında Tüklerin inanışını ortaya koymaktadır.
2-Ural Batur Destanı
Başkurt Türklerinin tarih sahnesine çıktıkları döneme dayanan bir
destandır.Destanda,Başkurtların yaşadıkları coğrafyanın Ural Dağlarının ve çevredeki nehirlerin,göllerin mitolojik olarak oluşumu anlatılmakta,yeri ve göğüyle doğanın kutsallığı kamlık dini doğrultusundaki dünya görüşüne göre yorumlanmaktadır.
3-Maaday Kara DestanıMaaday-Kara Destanı,karham,Kögütey Mergen’in şahsında insanlığın hayatta kalabilme mücadelesini ve yeryüzündeki yaşamı sürdürme azmini anlatmaktadır.Kamlık dininin dünya görüşü doğrultusunda destanın kahramanı yeraltına götürülen annesi,babası ve Altay halkını oradan geri getirmek için kötü güçlere karşı mücadele etmektedir.Aynı zamanda kozmolojinin oluşumu başta olmak üzere pek çok mitolojik unsur içermektedir.
B)SAKA DESTANLARI
1-Alp Er Tunga Destanı
Alp Er Tunga en eski Türk devletlerinden olan Saka Devleti’nin hükümdarıdır.Destanda M.Ö. 7. yüzyılda yaşamış olanAlp Er Tunga adlı kahramanın yaşadıkları anlatılmaktadır.Türklerin “Buku Han,Buka Han” ve Farsların “Efrasiyab”adını verdikleri;Gazneliler devrinde yaşamış Firdevsi’nin Şehname’sinde mühim yer tutan Turan padişahı M.Ö. 624 tarihinde Türk-İran savaşları sırasında Keyhusrev tarafından hile ile öldürülmüştür.Kaşgarlı Mahmud’un 11. yüzyılda”Cihan Beği”olarak nitelendirdiği ,hiç şüphesiz “Türk Cihan İmparatorluğu” ülküsünün ilk öncülerindne biri olan Alp Er Tunga’nın adı ve hatırası milattan sonraki yerli ve yabancı birçok kaynaklara konu olmuştur.İran kaynağında ölümünün bayram olaak kutlandığı kabul edilen Saka kahramanı için 8.asırda Göktürkler zamanında Köl Tigin ve Bilge Kağan abidelerinde yazıldığına göre bir yuğ töreni düzenlenmiştir.Yine Alp Er Tunga’nın ,ölümünden aşağı yukarı 1700 yıl sonra Kaşgarlı MAhmud’un Divan-ü Lügati’t Türk ‘ünde kaydedilen bir sagu parçası hatırasının Türkler arasında yaşadığının kanıtıdır.
2-Şu Destanı
Şu Destanı M.Ö. 30-327 yılları arasında Türk illerinde hakanlık eden Şu’nun hayatı ve faaliyetlerini anlatmaktadır.Menkabeye göre Büyük İskender’in (Zülkarneyn)Semerkan’ı geçip Batı Türkistan’ı istilaya başladığu sırada Şu hakan idi.Balasagun yakınında kendi adı ile anılan Şu “Kal’ası”nı yaptıranodur.M.Ö yaşamış bir hakanın İskender ile olan mücadelelerinin hatıraları gelenekle 11. asra kadar gelebilmiştir.
C) HUN-OĞUZ DESTANI
Oğuz Destanı,Türklerin en eski atalarından Oğuz Kağan’ın hayatı ve faaliyetlerini anlatmaktadır.Oğuz Kağan Destanı’nın iki varyantının olduğu iki yazılı kaynak vardır.Bunlardan biri Paris Milli Kütüphanesi’ndeki Uygurca yazılmış olan eksik yazma nüshadır.Profesör W. Bang ve Profesör Reşid Rahmeti Arat tarafından işlendikten sonra bugünkü Türkçeye nakledilmiştir.İkincisi ise İlhanlı Devleti’nde ,sarayda önemli roller üslenen tarihçi ve doktor Reşideddin’in Farsça tarihinde bulunan yazılı ve sözlü kaynaklardan aktardığı metindir.Bu metin islami bir karakter taşımaktadır.Tarihi bilgi ler vermesi açısından diğer nüshadan daha geniş ve tafsilatlı olan bu eser Moğol istilasından sonra eski bir Türkçe yazmadan Farsçaya aktarılmıştır.Profesör Zeki Velidi Togan’ın tercümesi ile taklilini yaptığı bu metin diğer nüshayla akrşılaştırıldığında muhtelif Türk boylarında destanın hatırasının yaşadığı görülür.
D)GÖKTÜRK DESTANLARI
1-Bozkurt Destanı
Göktürk Destanı “türk” adını ilk defa devletimsi yapan Göktürkler arasında teşekkül etmiştir.Çin kaynaklarında Göktürklerin Türeyişleriyle ilgili çeşitli rivayetler yer almaktadır.Bu rivayetlerden birine göre;
Hunların soyundan gelen ve Aşina adlı bir aileden türeyen Türkler,Lin kavmi tarafından kılıçtan geçirildi.Savaşta askerlerin acıdığı on yaşındaki bir çocuk canını kurtarabildi,ama askerler onun ayaklarını kestiler ve bir bataklığa attılar.Bu sırada dişi bir kurt peyda oldu.Çocuğu etle besledi,çocuk büyüdü.Kurt ve onunla karı-koca hayatı yaşadı;gebe kaldı.Lin kralı Çocuğun yaşadığı haberini aldı.Onu öldürmeleri için askerlerine emir verdi.Askerler çocuğu kurdun yanında buldular.Önce kurdu öldürmek istediler.Kurt,Turfan ülkesinin kuzeyindeki dağa kaçtı.Bu dağdaderin bir mağara avrdı.Kurt bu mağaranın içinde on çocuk doğurdu.Çocuklar büyüdüler;dış ülkelerden getirdikleri kızlarla evlendiler;her birinden birer soy türedi.Göktürklerin kurucularından “a-şi-na”ailesi de bu “on boy”dan biridir.
Onların oğulları ve torunları çoğaldılar,yavaş yavaş yüz aile oldular.Birkaç nesil sonra mağaradan çıktılar.ju-ju’lara (juan-juan)tabi oldular.Altay dağları eteklerine yerleştiler.Bundna sonra Juan-juan ülkesinde demir madenleri işlemeye başladılar.
2-Ergenekon Destanı
Türkler arasındaki yeniden türeyiş destanalrından biridir.Bu destanın tam metni elde değildir.Başta Reşididdin’in tarih kitabı olmak üzere pek çok yazılı kaynakta küçük parçalar halinde yer almaktadır.Destanın konusu şöyledir:
Moğol olarak gösterilenGöktürk hakanı İl han’ın Kıyan(koyan)adlı oğlu,karısı,Kıyan’ın amca oğlu Nukuz(tukuz) ve eşi kaçıp kurtulurlar;geçit vermeyen,Ücra bir ülkeye sığınırlar.Bu ülkede 400 yıl kalıp çoğalırlar.Sonunda bulundukları yer dar gelir,bir demirci dağın demirini eriterek yol açar.Göktürkler Ergenekon’dan çıkarak ana yurtlarına dönerler;Tatarlar’dana talarının intikamını alırlar.Bu sırada hakanları Börteçine(bozkurt)idi.Göktürkler Ergenekondan çıkışı her yıl kutlarlardı.Ateşte kızdırılan bir demir,örsün üstüne konulur,önce hakan,sonra beyler sırayla ellerindeki çekiçle demire vururlardı.
E)SİYENPİ DESTANI
SiYENPİ Destanı,2.yüzyılda yaşamış olan Sİyenpi hükümdarının olağanüstü motiflerle bezenmiş hayatını alırlar.
F)UYGUR DESTANLARI
1-Türeyiş Destanı
Eski Kun yabgularındna birinin ancak Tanrı ile evlenebileceklerineinandığı çok güzel iki kızı vardı.Yabgu yaptırdığı kuleye iki kızını kapattı.Gökten Tanrı’nın gelmesi için yalvardı.O sırada kulenin dibinde uluyan bir kurt peyda oldu…Küçük kız,babalarının kendilerine vermek istediği Tanrı’nın bu kurt olduğuna ablasını inandırdı.Kızlar bu kurtla evlendiler.Uygur nesli bu kurttan türedi.
2-Göç Destanı
Uygur ilinde Hulin dağında Tuğla ve Selenge adlı iki ırmak akıyordu.Bir gece bu iki ırmak arasındaki ağacın üzerine gökten bir ışık indi.Ağaç zamanla şişti,ortası yarıldı,beş çıktı.En küçükleri Bögü Tigin idi.Halk tanrı tarafındna gönderilen bu çocukları büyüttü.Bögü büyüyünce hakan oldu.Bögü’den sonra başa geçenlerden biri olan Gali Tİgin bir Çin prensesle evlenmek istedi.Prenses sarayını Hatun dağına kurdurdu.Bu dağda kutlu bir kaya vardı.Hatun dağının saadeti bu kayaya bağlıydı.Çinliler bu kayayı istediler.Gali Tigin kayayı verdi.Çinliler kayayı ısıtıp üzerine sirke döktüler.Parçalanan kayayı ülkelerine taşıdılar.Bu hadiseye kuşlar,hayvanlar ağladılar.Memleketi felaket kapladı.Toprak yiyecek vermez oldu.Beşbalık’a göç ettiler.
3-Manşi Dininin Kabulü
İlhanoğulları tarihçisi cüveyni’nin 13. asırda “Tarih-i Cihan Kuşa”adlı eserinde tespit ettiğine göre “Bögü Kağan” yurduna davet ettiği maniheist din adamları ile kendi kamlarına bir münazara yaptırdı.Din adamlarının karşılıklı münakaşaları sonunda,Uygurlar,başta Bögü Han olmak üzere 763 yılında topluca Mani dinini kabul ettiler.


İslamiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları
1. Karahanlı Dönemi | Satuk Buğra Han Destanı
2. Kazak - Kırgız Kültür Dâiresi | Manas Destanı
3. Türk-Moğol Kültür Dâiresi | Cengiz-name Destanı
4. Tatar - Kırım | Timur ve Edige Destanları
5. Selçuklu - Beylikler ve Osmanlı Dönemleri Destanları
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c. Köroğlu Destanı

Satuk Buğra Han Destanı

Hz. Muhammed kanatlı atı Burak’ın sırtında göklere yükseldiği “Mirâc Gecesinde” gök katlarında kendinden önceki peygamberleri görür. Bunlarsatuk bugra han arasında birini tanıyamaz ve Cebrail’e bunun kim olduğunu sorar. Cebrail : ” Bu peygamber değildir. Bu sizin ölümünüzden üç asır sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur. Türkistan’da sizin dininizi yayacak olan bu ruh “Abdülkerim Satuk Buğra Han” adını alacaktır.” Hz. Muhammed yeryüzüne döndükten sonra hergün islâmiyeti Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua etti.
Hz. Muhammed’in arkadaşları da bu ruhu görmek istediler. Hz. Muhammed dua etti. Başlarında Türk başlıkları bulunan silâhlı, kırk atlı göründü. Satuk Buğra Han ve arkadaşları selâm verip uzaklaştılar. Bu olaydan üç asır sonra Satuk Buğra Han, Kaşgar Sultanının oğlu olarak dünyaya geldi. Satuk Buğra Hanın doğduğu gün yer sarsılmış, mevsim kış olduğu halde bahçeler, çayırlar çiçeklerle örtülmüştü. Falcılar bu çocuğun büyüyünce müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini isterler. Satuk Buğra Hanı, annesi : ” Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz.” diyerek ölümden kurtarır.
Satuk Buğra Han 12 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başlar. Avda oldukları günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır. Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insan görünümü kazanır. Satuk Buğra Han’ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona Müslüman olmasını öğütler ve islâmiyeti anlatır. Satuk Buğra, Kaşgar hükümdarı olan amcasından islâmiyeti kabul etmesini ister.
Kaşgar Hanı, müslüman olmayacağını söyler. Satuk Buğra Han’ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür. Satuk Buğra Han hükümdar olur ve bütün Türk ülkeleri onun idaresinde islâmiyeti kabul ederler. Satuk Buğra Han, ömrünü müslümanlığı yaymak için mücadele ile geçirmiştir. Menkabelere göre Satuk Buğra Han’ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçıyormuş. 96 yaşında Tanrıdan davet almış bu sebeble Kaşgar’a dönmüş ve hastalanarak burada ölmüştür.

Manas Destanı

Ortaasya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz’in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya’da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme’de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır.

manas destani
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü’l Gâzi Bahadır Han, “şecere-i Türk” adlı eserinde “Cengiz-Nâme”nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya’daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir.

Orta Asya Türkleri, Cengiz’i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur. Moğolların Anadolu'ya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları, Bağdat’ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk’in Yıldırım Beyazıd’la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz’in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur. Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler’in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır. “Cengiz-Nâme”nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da ” Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han”dır. Edige Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.

Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir. 1820′yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.

Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır

Cengiz-name Destanı

Ortaasya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir. Cengiz nâme Moğol hükümdarı Cengiz’in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya’da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır. Cengiz-nâme’de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır.

cengiz name
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü’l Gâzi Bahadır Han, “şecere-i Türk” adlı eserinde “Cengiz-Nâme”nin 17 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir. Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya’daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir.
Orta Asya Türkleri, Cengiz’i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir. Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir. Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur. Moğolların Anadolu'ya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları, Bağdat’ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk’in Yıldırım Beyazıd’la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz’in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur. Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler’in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır. “Cengiz-Nâme”nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da ” Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han”dır. Edige Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir. 1820′yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.
Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.

Battal-name Destanı


Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır. Asıl destan, VIII. yüzyılda, Emevî’lerin hırıstıyanlarlabattal name yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur.
Battal arapça kahraman demektir, Battal Gâzi, Arap kahramanına verilen unvanlardır. Türklerin müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır. XII ve XIII yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir. Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır. Seyyid Battal adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dindar ve cömertdir.
Müslümanlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. ” Aşkar Devzâde” isimli atı da kendisi gibi kahramandır. Arap, Fars ve Türklerin X-XX. yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak islâm kültür dâiresinin ürünlerinden biri olmakla beraber Orta Asya’da yaşayan Türk guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle kaynaşmıştır.

Danişmend-name Destanı

danismend nameAnadolunun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan, X11. yüzyılda sözlü olarak şekillenen XIII. yüzyılda yazıya geçirilen islâmî Türk destanlarındandır. Danişmendnâme’de hikâye edilen olayların tarihi gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere de sahib olmakla birlikte XX. yüzyılda Anadolu’dan derlenen örnekleri daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır. Anadolu’da hikâyeci âşıklar tarafından 24 kol halinde anlatılan hikâyesinin özeti kısaca şöyledir.


Köroğlu Destanı

Bolu beyi, güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf’a : ” Çok hünerli ve değerli bir at bul .” emrini verir. Seyis Yusuf, uzun süre Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar. Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın alır. Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf’un gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör
koroglu edilen ve işinden kovulan Yusuf, sıska taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali’ye verdiği talimatlarla tayları büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali, babasının isteğine göre atları yetiştirir. Taylardan biri olağanüstü bir at haline gelir ve Kırat adı verilir. Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir. Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere oğlu ile birlikte pınara gider. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer, yiğitlik, şâirlik ve sonsuz güç kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel’e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır.

Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara karışmıştır. Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk gurubları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve özeti bu kadardır. Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür. Bu destan parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar. Bir gün bu parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim.

Son düzenleyen Safi; 23 Şubat 2016 22:14