Arama

Denizaltı Gemiler - Tek Mesaj #1

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
23 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Denizaltı Gemiler


Denizaltı, suyun üstünde olduğu gibi altın­da da yol alabilen bir tür gemidir. İlk kez I. Dünya Savaşı sırasında (1914–18) büyük ölçü­de kullanılan denizaltılar bugün deniz kuvvetlerinin en etkili savaş aracıdır. Ayrıca, bilim­sel araştırma ve sualtı mühendisliğinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Denizaltı bildiğimiz suüstü teknelerinden birçok yönden farklıdır. Gövdesi su yüzeyinin yüzlerce metre altındaki çok büyük basınca dayanabilecek sağlamlıkta olmalı, motorları sualtında hava kullanmadan çalışabilmelidir. Görevlilerin soluyacakları havayı içinde taşı­malı, sualtındayken "gözü, kulağı" olacak özel aygıtlarla donatılmalıdır.
Denizaltı sualtındayken göze görünmeyeceği gibi, radar ya da sonarla izlenmesi de zordur. Günümüzün nükleer denizaltıları üslerine dönmeden aylarca de­nizde kalabilir; haftalarca hiç su yüzüne çık­madan yol alabilir. Mayın döşeyebilen, torpil atan ya da uzun menzilli füze fırlatabilen denizaltılar bütün bu özellikleriyle deniz kuv­vetlerinin en etkili silahı olmuştur.

İlk Denizaltılar

Çok eski zamanlardan beri insanlar denizin altında gidebilecek bir aracı düşünmemişlerdir. Ama Eski Yunanlılar'ın "dalma çanı"yla dal­mayı denemelerinden sonra, dalma teknikle­rinin ve dalgıç elbiselerinin gelişimi oldukça yavaş olmuştur. 1620'lerde Cornelis Drebbel adlı bir Hollandalı ilk de­nizaltı olarak kabul edilen bir tekne yaptı.

Ad:  denizalti.JPG
Gösterim: 3668
Boyut:  47.9 KB
Bushnell'in tek kişilik denizaltısı Turtle her dalışta yarım saat kadar su altında kalabilirdi.

Bu, kürekle hareket eden, her tarafı su geçirmez deriyle kaplı, tahtadan yapılmış bir tekneydi. Drebbel denizaltısını, İngiltere'de Thames Irmağı'nda yaklaşık 4 metre derinlik­te yol alarak sergiledi. 18. yüzyıl boyunca benzer denizaltı denemeleri yapıldı. Bunlar­dan biri, istenince suyla doldurulabilen torba­ların safra tankları olarak kullanıldığı, ustaca yapılmış bir modeldi. Torbalar suyla doluy­ken denizaltı suya dalıyor, torbalardaki su dı­şarı atıldığında tekne yeniden su yüzüne çıkıyordu.
Denizaltı kullanarak bir gemiyi batırma girişimi ilk kez 1776'da Amerikan Devrimi' nin başlarında oldu. David Bushnell adlı genç bir Amerikalı Turtle adını verdiği denizaltısıyla İngiliz savaş gemisi Eagle'ı batır­mak istedi. Bushnell, New York limanında demirli olan Eagle'ın gövdesinin altına barut yerleştirerek gemiyi batırmayı tasarlamıştı. Patlayıcıyı tekneye tutturacak vidalar gövde­nin bakır kaplamasına işlemeyince girişim başarısızlıkla sonuçlandı.
Başka bir Amerikalı, Robert Fulton 1800'de Fransızlar için Nautilus adlı bir de­nizaltı yaptı. Suyun üstünde gitmek için bir direği ve yelkeni olan Nautilus'un suyun altındaki hareketini el pedalıyla çevrilen bir pervane sağlıyordu. Camla kaplanmış, lom­bar biçiminde ilkel bir "komuta kulesi" bile vardı. Dalması gerekince suyla doldurulan safra tankları bulunan Nautilus dört kişiyi taşıyabiliyordu. Fulton'un bu denizaltısı de­nemelerde başarılı oldu, ama deniz kuvvetle­rinin ilgisini çekmeyi başaramadı. Fulton da­ha sonra, buhar gücüyle hareket eden büyük bir denizaltı yapmayı tasarladı; ama tasarladı­ğı tekneyi tamamlayamadan öldü ve sonunda teknesi demirli olduğu yerde battı.
Ad:  denizaltı14.jpg
Gösterim: 822
Boyut:  32.6 KB
Amerikan İç Savaşı'nda her iki taraf da uzun direklerin ucunda patlayıcı maddeler taşıyan ilkel denizaltılar kullandı. Düşman gemisini mahmuzlayarak, gemiye çarpan di­reğin ucundaki patlayıcının patlamasına daya­nan bu sistem çok ender olarak başarılı oldu.
Denizaltıların yapımında başlıca sorun de­nizin altında kullanılmaya uygun bir motor bulmaktı. Çünkü buharla ya da sıkıştırılmış, basınçlı havayla çalışan motorlar başarısız olmuştu. Sualtında hareketi sağlamak için elektrik motorunun, su üzerinde gitmek için de dizel motorunun geliştirilmesiyle bu sorun çözüldü ve böylece 20. yüzyılın denizaltı filoları ortaya çıktı. 1880'lerde İngiliz, Fran­sız, Alman ve Amerikalı mühendisler çeşitli denizaltılar yaptılar. Tasarımını Amerikalı John P. Holland'ın yaptığı, gerçekten başarılı ilk denizaltı olan Holland 1900'de ABD Donanması'nda kullanılmaya başlandı. Hol­land'ın elektrik ve benzin motorları vardı.

Savaşta Denizaltılar

Dizel motorunun Almanya'da gelişmesi, Al­manya İmparatorluk Donanması'nın 1914'te I. Dünya Savaşı'na güçlü denizaltılarla girme­sini sağladı. Bu denizaltılar Müttefik gemileri için büyük bir tehdit oluşturdu. 1917'ye gelin­diğinde savaş, Almanlar'ın Müttefik ticaret gemilerini batırma, Müttefikler'in de batanla­rın yerine yenisini yapma yarışına dönüştü. Denizaltının Almancası olan Unterseeboote'un kısaltılmış biçimiyle U-Boot olarak adlan­dırılan Alman denizaltıları 60 kadardı. Ama Müttefikler'in savaştaki tüm gemi kaybının yaklaşık onda dokuzuna bu 60 denizaltı neden oldu. O dönemde sualtındaki denizaltıların yerini belirlemek için gerçekten etkili bir yöntem yoktu. Müttefikler ticaret gemilerini savaş gemilerinin eşliğindeki konvoylar halin­de göndererek kayıplarını azaltabiliyorlardı.
1. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere'de, daha sonra sonar adı verilen bir aygıt gelişti­rildi. Sonar gönderdiği sesüstü dalgaların yankılarını kaydeder ve bu yankıların yönü ve süresi belirlenerek dalgaları yansıtan denizaltının yönü ve uzaklığı bulunur. Ama sonarın bulunması 2. Dünya Savaşı'nda (1939-45) U-Boot tehdidini ortadan kaldırma­ya yetmedi. 1.162 denizaltı yapan Almanya, ABD ve Kanada ile İngiltere arasında gidip gelen ticaret gemilerini batırarak bu savaşta İngiltere'yi yenmeye çalıştı. U-Booflar kon­voylara gruplar halinde saldırıyordu. Bu sal­dırı biçiminde, bir denizaltı düşman konvoyu­nu gölge gibi izliyor, konvoyun hareketini öteki denizaltılara radyoyla bildiriyor ve bü­tün grup genellikle geceleyin hep birlikte konvoya saldırıyordu.
Alman denizaltılarına karşı yürütülen ve Atlantik Savaşı adı verilen mücadeleyi Mütte­fikler güçlükle kazanabildiler. Ticaret gemile­rine eşlik eden savaş gemilerinin iyileştirilme­si bu mücadelenin kazanılmasında büyük rol oynadı. Denizaltıların yerlerini belirleyip on­lara saldırmak için uçaklardan, suyun üstüne çıkan denizaltıları izlemek için de radardan yararlanıldı. Savaşın sonuna doğru, derindeki suyun basıncıyla patlayan sualtı bombaları yerine, denizaltılara karşı çok daha etkili olan havan topu tipinde silahlar kullanılmaya başlandı.
2. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen ve genellikle limanlardaki gemilere saldırmak için kullanılan "Minidenizaltı"ların iki ana türü vardı:
  1. İnsanlı torpiller
  2. Mürettebatı dört beş kişiden oluşan cüce denizaltılar ya da cep denizaltıları
İnsanlı torpiller genellikle limanın dışında bulunan bir denizaltıdan suya bırakılıyordu. Torpilin üstüne oturan iki kur­bağa adam onu hedefe yöneltiyor, torpilin savaş başlığını düşman gemisine bağlayıp başlığı patlatacak zamanlama aygıtını çalıştırı­yor ve geri çekiliyordu. Cüce denizaltılar ise, patlayıcı gücü yüksek maddelerden yapılmış ve bir zamanlama aygıtıyla donatılmış büyük bombalan düşman gemisinin altında patlaya­cak biçimde deniz dibine bırakıyordu.

Nükleer Denizaltılar

Denizaltıların hareketini sağlayan güç sistem­lerinde 1950'lerde büyük bir ilerleme oldu ve denizaltılarda güç kaynağı olarak nükleer reaktörler kullanılmaya başlandı. Nautilus, ABD Donanması için yapılan ve 1955'te denize indirilen ilk nükleer denizaltıydı. Nautilus 1958'de, Kuzey Buz Denizi'ni örten geniş buz tabakasının altında 2.900 km yol alarak Kuzey Kutbu'nu sualtından geçti. 1960'ta başka bir Amerikan deniz­altısı Triton dünya çevresini sualtından dolaştı.
Günümüzün denizaltı filoları dizel ve elek­trik motorlarıyla çalışan geleneksel denizaltı­lar ile nükleer denizaltılardan oluşur. Gele­neksel denizaltılar daha çok sığ sularda, kıyı devriye görevlerinde kullanılır. Nükleer deniz­altılar ise ya düşman denizaltı ve gemilerine karşı avcı görevi için ya da binlerce kilometre ötedeki kara hedeflerine karşı kullanılan ba­listik füzeleri taşıyıp fırlatmak üzere tasarlan­mışlardır. Balistik füze taşıyan ilk denizaltı 1960'larda ABD Donanması'nda hizmete gir­di. Bu denizaltılardan her biri, nükleer savaş başlıklarıyla donatılmış 16 Polaris balistik füzesi taşır ve bu füzelerin tamamı denizaltı dalmış durumday­ken 15 dakikada fırlatılabilir. İlk Polaris füzeleri 2.000 kilometreye ulaşabilirken, daha sonra geliştirilen Polaris A-3 füzelerinde bu uzaklık 4.500 kilometreye çıkmıştır. Balistik füze taşıyan nükleer denizaltılar 2. Dünya Savaşı'nda kullanılan destroyerlerin büyüklü-ğündedir. Suya daldığı zaman 7.000 ton suyun kapladığı kadar yer kaplayan ve uzun süre sualtında kalabilen bu denizaltılar hemen hemen sürekli olarak denizde olduğu için, gemi mürettebatı 60 günde bir değişerek görev yapan iki ekipten oluşur.
Denizaltı sualtındayken kıyıdaki üslerle çok düşük frekanslı radyo dalgaları aracılığıyla haberleşilir. Sualtında gi­derken denizaltının bulunduğu yeri belirleye­bilmek için kaptan uzaydaki bazı özel uydu­lardan yararlanır. Bunun yanı sıra denizaltıda bulunan bazı aygıtlar da su yüzeyine çıkma­dan geminin konumunu tam olarak belirleyebilmeyi sağlar.
İngiltere'nin ilk Polaris denizaltısı olan HMS Resolution 1967'de hizmete girdi. Aynı türden ama Fransız yapımı füzelerle donatıl­mış bir Fransız denizaltısı olan Le Redoutable da aynı yıl denize indirildi. Daha sonraları Amerikan denizaltıları çok daha güçlü Posei-don füzeleriyle donatıldı. İlk kez 1980'lerde hizmete giren Trident denizaltıları sualtındayken 18 bin ton suyun hacmi kadar bir hacim kaplar ve 7.000 kilometreden daha uzaktaki hedefleri vurabilen, birden fazla savaş başlıklı füzeler taşır. SSCB dünyanın en büyük deniz-altısı olan 24 bin tonluk Tayfun sınıfı denizal-tılara sahiptir. Dünyanın en büyük denizaltı filosu da SSCB'ninkidir.
Ad:  denizaltı2.jpg
Gösterim: 2187
Boyut:  28.6 KB

Denizaltılar Nasıl Çalışır?

Denizaltının gövdesi basınca dayanıklı ve dış yüzeyi çift katlı olarak yapılmış, iki kat arasın­daki boşluk bölümlere ayrılarak "ana safra tankları" oluşturulmuştur. Denizaltı suyun üstündeyken boş olan bu tanklar denizaltı da­lacağı zaman suyla doldurulur. Tanklara alı­nan suyla ağırlaşan denizaltı bir balık gibi su­ya dalar ve pervanelerini kullanarak su içinde hareket eder. Uçağın kanadındakilere benze­yen kanatçıklar denizaltının su içindeki hare­ketini aşağı ya da yukarı yönelterek denizaltı­nın istenen derinliğe ulaşmasını sağlar. Deniz­altı sualtında hareketsiz dururken ya da düşük hızda giderken dikkatle yönetilmelidir; yoksa tekne kolaylıkla başı ya da kuyruğu yukarı gelecek biçimde düşey bir konuma geçebilir. Denizaltı sığ sularda deniz tabanına oturtula­bilir. Suya dalmış olan denizaltıyı yeniden su yüzeyine çıkartmak için, safra tanklarındaki su tanklara basınçlı hava gönderilerek dışarı atılır.
Denizaltı suyun üstünde ya da periskop de-rinliğindeyken (periskopun su yüzeyine çıkarı­labileceği derinlik) dizel motorları kullanılabi­lir. Dizel motorlarının tükettiği hava, ucu su yüzeyinin üstüne çıkan ve snort adı verilen özel bir boruyla alınır. Motorların egzoz gazlan da benzer bir boruyla su yüzeyine ulaştırılır.
Daha fazla derinlikte dizel motorlarının durdurulması gerekir ve pervaneleri akülerin beslediği elektrik motorları döndürür. Boşa­lan aküler denizaltı yüzeyde ya da peris­kop derinliğindeyken yeniden doldurulabilir. Aküleri doldurmak için gerekli olan elektrik, dizel motorlarıyla döndürülerek bir dinamo gibi çalıştırılan elektrik motorlarıyla üretilir.
Nükleer denizaltının güç kaynağı çok bü­yük bir ısı üreten nükleer reaktördür. Reaktö­rün çekirdeği, içinde su dolaşan borularla sa­nlıdır. Reaktörün çekirdeğinden ısı alan ve radyoaktif olduğu için çok tehlikeli olan bu su bir kaynama kazanı­nın içinden geçen borulara pompalanır ve ısı­sını kazan içinde bulunan suya aktararak onun buharlaşması sağlanır. Bu yolla elde edilen buhar denizaltının pervanelerini çevi­recek olan buhar türbinlerini döndürür. Bu buhar türbinleri nükleer denizal­tıyı hem sualtında hem de suüstünde hareket ettirir.
Elektrik ve dizel motorlanyla çalışan denizaltılarda teknenin orta bölümünde gövdeden dışarı uzanan ve komuta kulesi adı verilen su geçirmez bir kule vardır. Nükleer denizaltılarda yelken ya da yüzgeç adı verilen ve çok da­ha büyük olan bu bölümde su tankları da var­dır. Denizaltı suyun üstündeyken yüzgecin üst bölümünde bulunan komuta yerinden, su­altında ise yüzgecin tam altında bulunan ko­muta odasından yönetilir.
Basınca dayanıklı gövde su geçirmez duvar­larla bölmelere ayrılmıştır. Bu bölmeler ara­sındaki basınca dirençli kapılar mürettebatın bir bölmeden öbürüne geçebilmesini sağlar. Denizaltının makine dairesi ile cephaneliği, depoları ve mürettebat odaları bu bölmelerde yer alır.
Suyun üstündeki gemileri denizaltının ken­disi görülmeden sualtından gözleyebilmek için periskop kullanılır. Peris­kop komuta odasından yukarı doğru uzatıla­bilen, yaklaşık 15 metre uzunluğunda ince bir borudur. İçine yerleştirilmiş olan mercek ve prizmalar yardımıyla, denizaltı periskop de-rinliğindeyken komuta odasından su yüzeyini görebilmeyi sağlar.
Denizaltılarda kullanılan silahlardan biri torpildir. Torpiller genellikle denizaltının ön tarafında bulunan torpil kovanlarından fırlatı­lır. Denizaltıda bulunan çok sayıda torpil ko­vanlardan peş peşe fırlatılabilir. Hareketli he­deflere doğru olarak yöneltilebilmesi için, torpiller denizaltı periskop derinliğindeyken atılır. Hedef alınan geminin pervanelerinin çı­kardığı sese yönelerek hedefini kendi bulan torpiller de vardır. Torpil kovanlarından suya mayın da bırakılabilir. Torpil ya da mayının torpil kovanından fırlatılmasında basınçlı ha­va ya da hidrolik sistemler kullanılır.

Denizaltıların Barışçı Kullanımı

1940'lardan önce denizaltılardan barışçı amaçlarla yararlanmak pek düşünülmemişti. Daha sonraları, okyanusların derinliklerini araştıran bilim adamları çok büyük derinlik­lerde kullanılabilen özel denizaltı araçları ge­liştirdiler. İsveçli bilim ada­mı Auguste Piccard'ın yaptığı batiskaf bu tür bir araçtır. Çok derine dalabilen mini denizal­tılar günümüzde sualtı araştırmalarında bü­yük bir rol oynar. 4.000 metreden daha derine dalabilen, üç kişilik Amerikan denizaltısı Aluminaut bunlardan biridir.
Bu tür araçlardan deniz yatağındaki onarım ve yapım işlerinde yararlanılır. Örneğin, Ku­zey Denizi'ndeki açık deniz petrol alanlarında bu tür denizaltılar kullanılmaktadır. Deniz di­bine döşeli telgraf kablolarının onarılması, deniz dibine boru hattı döşenmesi, köprü ya da iskele gibi yapıların sualtında kalan bölüm­lerinin yapımı, batık gemilerin ya da bunlar­daki aygıtların deniz dibinden çıkarılması, okyanus tabanında bulunan değerli cevher ve madenlerden örnekler almak gibi işlerde bu denizaltılar başarıyla kullanılır. Robot kollar ve otomatik ölçüm aygıtlarıyla donatılmış de­nizaltılar dalgıçlar için çok tehlikeli olan koşullarda rahatça çalışabilir. Bu denizaltılar bi­lim adamlarının deniz yatağını ve deniz yata­ğındaki canlıların yaşamını incelediği sualtı laboratuvarları olarak da kullanılabilir.
Yeryüzünün yüzde 70'ini kaplayan okya­nusların ortalama su derinliği yaklaşık 4.000 metredir. Ama tüp kullanan bir dalgıcın çalı­şabileceği en büyük derinlik bunun çok altın­da, 100 metre dolayındadır. Dalgıç giysisiyle dalan bir dalgıç da 180 metrenin çok fazla altı­na inemez. Bu nedenle bugüne kadar okyanusların çok küçük bir parçası keşfedilebilmiştir. Okyanusların derinliklerinin keşfinde denizaltı araçlarının kullanımı gelecek için he­yecan verici olanaklar sunmaktadır.

MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2018 01:26