Arama


_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
3 Ekim 2013       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Deneme
MsXLabs.org

Bir yazarın kendi isteğine göre seçtiği herhangi bir konuda kesin yargılara varmadan, kişisel düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş havası taşıyan bir üslupla kaleme aldığı yazılara “deneme” denir. Deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği varlıklarla ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin belli bir plana bağlı kalmayarak, tamamen kendi kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü kısa metinlerdir. Deneme yazarı öne sürdüğü düşünceyi doğrulama, ispatlama, kanıtlama kaygısı taşımaz. Denemenin inandırıcılığı, ele alınan konunun içtenlikle anlatılmasından kaynaklanır.

Denemenin özellikleri şunlardır:

  • Denemelerde yazar herhangi bir konudaki görüşlerini kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlatır.
  • Deneme, kişinin kendi dışındaki varlıklarla herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyalogun ürünüdür.
  • Denemeler tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebî metinlerdir.
  • Konuların kişisel bir anlayışla işlenmesi; çeşitli sanatçıların aynı konudaki değişik fikir, zevk ve inanışlarını yansıtması bakımından bu tür önemlidir.
  • Denemeye özgü belirli bir konu yoktur. Konu özgürce seçilir.
  • Her şey denemenin konusu olabilir. Yeter ki yazarın o konuda bir birikimi olsun. Ancak denemeler daha çok her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren konularda yazılır.
  • Denemelerde diğer fikir yazılarından farklı olarak aşk, dostluk, iyilik, güzellik, ahlak, sevinç, kültür, yiğitlik gibi daha çok soyut ama kalıcı ve evrensel konular işlenir.
Denemeci için konu amaç değil, araçtır; kendi fikirlerini söyleyebilmesi için birer sebep durumundadır. Denemeci, irdelemelerinde tamamen kendini, kendi bilgi ve kültür birikimini, beğeni düzeyini esas alır. Deneme yazarı eserini kaleme alırken okuyucuyu hesaba katmaz. Okuyucunun vereceği tepki konusunda herhangi bir kaygı taşımadan konusunu dilediği şekilde seçer, istediği tarzda işler. Denemeler konuların genellikle derinlemesine işlendiği yazı türleridir. Denemenin en belirgin özelliği, yazarın konuyu kendi kendine konuşuyormuş gibi kaleme almasıdır. Denemenin bu özelliği Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetlenebilir: “Deneme ben’in ülkesidir. Ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.”
Bu türün ilk ustalarından Montaigne, denemenin ilkelerini şöyle anlatmaktadır: “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım; benim işim yalnız kendimledir. Hep kendimi gözden geçiririm, kendimi yoklarım, kendimi tadarım… Bir şey öğretmem, sadece anlatırım.” Bu bağlamda denemenin her cümlesinde yazarın kendisi vardır. Okuyucu ile yazar arasında bir duygu, düşünce ve ruh alışverişi oluşur. Esere hâkim olan unsur, insanın ta kendisidir.

Dünya Edebiyatında Deneme
Deneme türünün ilk örnekleri, daha “deneme” teriminin bile ortaya çıkmadığı eski Yunan ve Latin edebiyatlarında görülmektedir. Bunlar Epiktetos’un “Sohbetler”, Eflatun un “Diyaloglar”, Cicero’nun ‘Kimi Eserleredir. Seneca’nın bazı eserlerinde de denemelere rastlanmaktadır.

Bugünkü anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir (1533-1592). Denemenin ilk örneklerini veren Montaigne yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebî parçalar olduğunu vurgulamak için “deneme (essai)’ adını seçmiştir. Daha sonra yine çok tanınan İngiliz yazar Francis Bacon (1561-1626) ve Charles Lamb da bu türde eserler kaleme almış ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Andre Gide (1869-1951) ve Alain İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke gibi sanatçılar da bu türdeki eserleriyle tanınmıştır.

Türk Edebiyatında Deneme

Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girmiştir. Deneme önceleri “Musahabe”, “Tecrübe-i Kalemiyye (kalem tecrübesi)” gibi isimler ile anılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuştur.

Deneme Örneği

ÖLÇÜ
İnsan elinde ne illet var ki, dokunduğunu değiştiriyor; kendiliğinden iyi ve güzel olan şeyleri bozuyor. İyi olmak arzusu bazen öyle azgın bir tutku oluyor ki, iyi olalım derken kötü oluyoruz. Bazıları der ki, iyinin aşırısı olmaz çünkü aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. Kelimelerle oynamak diyeceği gelir insanın buna. Felsefenin böyle ince oyunları vardır. İnsan iyiyi severken de, doğru bir işi yaparken de pekâlâ aşırılığa düşebilir. Tanrının dediği de budur: Gereğinden fazla uslu olmayın, uslu olmanın da bir haddi vardır. Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştırmayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. Platon’da Kallikles der ki, felsefenin fazlası zarardır. Felsefe bir kerteye kadar iyidir, hoştur; faydalı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar, kötüleşiriz; herkesin inandığı, uyduğu şeyleri küçümseriz; herkesle doğru dürüst konuşmaya, herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz; kimseyi yönetemeyecek, başkalarına da kendimize de hayrımız dokunmayacak bir hale geliriz; boş yere şunun bunun sillesini yeriz. Kallikles, doğru söylüyor çünkü felsefenin fazlası bizim gerçek duygularımızı körletir; lüzumsuz bir inceleme ile bizi tabiatın güzel ve rahat yolundan çıkarır. (Kitap II, bölüm XXX) Düşüncede saplantı ve azgınlık en açık ahmaklık belirtisidir. Canlılar arasında eşekten daha kendinden emin, daha vurdumduymaz, daha içine kapalı, daha ağırbaşlı olanı var mıdır?
Montaigne
kaynak
YAZI TÜRLERİ

YAZILI ANLATIM TÜRLERİ
Duygu, düşünce ve hayallerin sözlü ya da yazılı olarak, etkileyici bir şekilde anlatma isteği edebiyatın doğmasına neden olmuştur. Edebiyatın oluşumu içerisinde yazının biçim ve içerik özelliklerine o yazının türü denmektedir.

Bilgi verme amacı güden yazılardır.

MAKALE:
Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal, kültürel konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete ve dergi yazılarına “makale” denir. Makalede ele alınan konu ve düşünceler açık, net ve anlaşılır şekilde sıralanır; verilen bilgi ve görüşlerle kanıtlanmaya çalışılır.

DENEME:
Herhangi bir konuda kesin sonuçlara gitmeden, yazarın kendisiyle konuşuyormuşçasına bir anlatımla kendi görüş ve düşüncelerini dile getirdiği yazı türüne “deneme” denir. Denemede dile getirilen düşüncelerin kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur, görüşler kişisellik ve kendine özgülük taşır.

FIKRA:
Günlük olayları, ülke sorunlarını veya herhangi bir konuyu, belli bir görüş açısından ele alan kısa yazılara “fıkra” denir. Fıkra, gazetelerde yazılan köşe yazılarıdır. Fıkra akla gelebilecek her konuda herkesin anlayabileceği bir dilde yazılır.

ELEŞTİRİ:
Bir edebiyat ve sanat eserini çeşitli yönleriyle inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazılara “eleştiri” denir. Eleştiri yazıları yazanlara “eleştirmen” denir. İyi eleştirmen nesnel olmalıdır. Eleştiride eserin ya da kişinin olumlu ve olumsuz yönleri ortaya konur. Eleştiri, kişinin veya eserin gerçek değerini ortaya çıkarmayı amaçlar.

SÖYLEŞİ (Sohbet):
Bir yazarın günlük olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerini, okuyucusuyla konuşuyormuş gibi anlattığı yazı türüne “sohbet” denir. Sohbet türünde samimilik, senli benlilik söz konusudur.

Deneme ile karıştırılmamalıdır; çünkü denemede yazar kendisiyle, sohbet türünde ise okuyucusuyla konuşuyormuş gibi bir anlatımı benimser.

GEZİ YAZISI:
Gezilip görülen yerlerin ve o yerlerle ilgili edinilen izlenimlerin anlatıldığı yazı türüne “gezi yazısı” denir. Bu yazı türünde yazar gezip gördüğü yerleri anlatarak okuyucuyu bilgilendirir.

ANI (Hatıra):
Bir yazarın yaşadığı veya tanığı olduğu anlatıldığı yazı türüne “anı” denir. Anılar üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra yazılır. Yazarın olayları kendi bakış açısından öznel bir şekilde anlatır.

GÜNLÜK (Günce):
Bir kişinin o güne ait duygu ve düşüncelerini, izlenimlerini günü gününe, tarihini de belirterek yazdığı yazı türüne “günlük” denir.

MEKTUP:
Bir düşünce, duygu veya dileğin iletilmesi amacıyla yazılan yazılara “mektup” denir. Özel mektup, edebi mektup, iş mektubu gibi değişik türleri vardır. Bizi ilgilendiren edebi mektuplar ise yazarlar arasında, gazete veya dergilerde yayınlanan kültür, sanat, edebiyat ve dil bilgisi gibi konularda yazılan mektuplardı.

BİYOGRAFİ (Yaşam Öyküsü):
Değişik sahalardaki ünlü kişilerin hayatını, yaptıklarını ve eserlerini anlatan yazılara “biyografi” denir. Bu kişiler yazar, şair ve devlet adamı olabilir. Biyografide yazar kendi hayatı dışında başka birinin hayatını anlatır.

OTOBİYOGRAFİ (Özyaşam Öyküsü):
Ünlü kişilerin kendi hayatlarını anlattıkları yazılara “otobiyografi” denir. Biyografiden farkı, ünlü kişinin hayatını, kendisinin anlatmasıdır.

RÖPORTAJ:
Tanınmış bir kimsenin, yerin veya kuruluşun daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağlamak amacıyla yazılı veya sözlü olarak hazırlanan soruşturma veya araştırmaya “röportaj” denir.

ROMAN:
Toplumların ve fertlerin başından geçmiş veya geçmesi mümkün olayları, ayrıntılarıyla anlatan uzun yazı türüne “roman” denir. Romanlarda olaylar bir ana olaya bağlı küçük yan olaylarla işlenir. Yer, zaman ve kişi sayısı da çoktur.

HİKÂYE (Öykü):
Olmuş ya da olabilecek olaylardan bir kesiti belli bir planla yer ve zamana bağlı olarak anlatan kısa yazı türüne “hikâye” denir. Genel hatlarıyla romanlara benzer, ancak romandan kısadır. Roman iç içe olaylar zinciridir, hikâyede ise olay tektir. Yer dar, zaman kısa, kişi sayısı da sınırlıdır.

MASAL:
Kahramanları olağanüstü varlıklar olan, bilinmeyen bir yerde hayal ürünü olayların anlatıldığı yazı türüne “masal” denir. Masalların başında sonunda ve ortasında tekerlemeler bulunur. Evrensel konuların işlendiği masallarda kötüler cezalandırıldığı, iyiler ödüllendirildiği için masalların eğitici yönü vardır. Masal kahramanları her şey olabilir.

FABL:
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insan özelliği verilerek başlarından geçen olayların insanlara ibret dersi verecek şekilde anlatıldığı manzum şekildeki kısa yazılara “fabl” denir.

EFSANE:
Halk hayalinde şekillenerek ortaya çıkan ve ağızdan ağza yayılan, olağanüstü kahramanların yer aldığı, olağanüstü olayların anlatıldığı hikayelere efsane denir. Efsanelerin temelinde tarihi bir olay vardır. Efsaneler yaşanıldığı düşünülen olaylardır ve bu yönüyle masallardan ayrılır.

TİYATRO:
İnsan yaşamını, insanlar arasındaki ilişkiyi sahnede göstermek amacıyla yazılan eserlere “tiyatro” denir. Tiyatro eserleri konularını tarihten, günlük yaşamdan, efsanelerden alabilir. Tiyatro eserleri karşılıklı konuşmalardan oluşur.

Tiyatronun başlıca üç türü vardır:
Trajedi: Konusunu tarihten ve mitolojiden alan gülme unsurlarının yer almadığı, soylu kişiler arasında geçen tiyatro türüdür.
Komedi: Konusunu günlük yaşamdan alan, insanları güldürmek üzerine kurulu tiyatro türüdür.
Dram: Yaşamın hüzünlü ve neşeli taraflarını birlikte ele alan tiyatro türüdür.

SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

A- GÜNLÜK KONUŞMALAR:
Selamlaşma, Hatır Sorma, Tanışma ve Tanıştırma, Soru Sorma – Cevap Verme, Kutlama, Başsağlığı (Taziye), Özür Dileme, Telefonla KonuşmaGünlük konuşmalarda kullanılan sözlü anlatım türleridir.

B- KİTLE KONUŞMALARI:

KONFERANS:
Bilim ve sanat konularında, yazar, bilim adamı, sanatçı ve düşünürlerin, bir konu hakkında derin bilgisi, görüşleri olan kimselerin, özel toplantılarda dinleyicilerine karşı düşüncelerini, bilgilerini açıklamak, öğretmek amacıyla yaptıkları konuşmalardır. Bilimsel bir düşünceyi, akademik bir konuyu, orijinal bir görüşü anlatmak, bir tezi savunmak konferansın en belirgin amacıdır.

AÇIK OTURUM:
Toplumu yakından ilgilendiren güncel bir konunun değişik görüşlerdeki uzman kişiler tarafından seçkin bir izleyici önünde tartışılmasıdır. Açık oturumda, değişik görüşlerin eşit oranda temsil edilmesi temel ilkedir, tartışmayı bir başkan yönetir. Başkan konuyu belirler, konuşmacıları tanıtır, sonra konuşmacılara sırasıyla söz verir. Konuşmacılar birbirlerini dikkatle dinler, gerekirse not alırlar. Başkan genellikle yapılan konuşmaları oturumun sonunda toparlayıp özetler.

PANEL:
Bir başkanın yönetiminde, küçük bir tartışmacı grubun izleyiciler önünde belli bir konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini belirttikleri grup tartışmasıdır. Açık oturumdan farklı olarak, konuşmacıların görüşlerini bildirmelerinden sonra, izleyiciler soru olarak tartışmaya katılabilir, kendi görüşlerini açıklayabilirler. Sonunda başkan konuşmaları toparlayarak görüşleri özetler.

SEMPOZYUM:
Bir dinleyici topluluğu karşısında özellikle bilim, sanat ve fikir ağırlıklı konularda değişik konuşmacıların önceden hazırlanmış bir dizi konuşma yapmalarıdır. Her konuşma 5-20 dakika ile sınırlıdır. Sempozyumda ele alınan ortak konu çeşitli yönlerden incelenir, değişik görüşler ve yorumlar dile getirilir. Burada tartışmadan çok sohbet havası vardır. Konuşmalardan sonra dinleyiciler soru sorabilirler.

FORUM:
Panel gibi bir toplu tartışma türüdür. Belli bir konuda ortaklığı bulunan bir grubun, ortak sorunlarının çözümlenmesinde görüş birliğine varmak üzere düzenlenen toplu tartışmaya forum denir. Genellikle grup başkanı denilen bir kişi tarafından yönetilen forumda, topluluğun her üyesinin konuşmada ve görüşlerini bildirmede eşit hakkı vardır. Forum sonunda, tartışma konusu olan sorunun çözümünde tutulacak ortak yolun belirlenmesi amaçlanır.

Ek:

TUTANAK:
Meclis, kurul, mahkeme vb. yerlerde söylenen sözlerin olduğu gibi yazıya geçirildiği yazılı belgelere “tutanak” denir. Herhangi bir olayla ilgili olarak durum tespiti yapılması da tutanak olarak değerlendirilmektedir.

RAPOR:
Herhangi bir işte, bir konuda yapılan inceleme ve araştırma sonucunu, düşünceleri veya tespit edilenleri bildiren yazılara “rapor” denir.

DİLEKÇE:
Bir kimsenin bir dileği bildirmek için resmi makamlara yazdığı, imzalı ve adresli iş mektubudur. Dilekçe bir istekte bulunmak, şikâyet etmek ve bilgi vermek amacıyla yazılır. Dilekçede ayrıntı yer almaz, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır. Dilekçenin sol alt köşesine adres, sağ alt köşesinde tarih ve isim yazılır, imza atılır.


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.