Arama


virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
27 Kasım 2006   
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

Eş Cinsellik (Livata) ve Cezası


Erkeğin erkekle veya kadınla arkadan temasına "livata" veya "lutîtik" denir. Lût (a.s)'ın kavmi bu çeşit sapık ilişkiler yüzünden helak edildiği için bu adla anılmıştır. Livata İslam'da ve önceki semavî dinlerde yasaklanmıştır.
Hz. Lût, amcası İbrahim (a.s)'ın bulunduğu Filistin yöresinden ayrılıp Sedom şehrine yerleşti ve peygamber olarak bu şehir halkıNI irşada başladı. Ancak Sedom halkı dünyada eşine az rastlanan bir ahlaksızlığın içine düşmüştü. Bu, eşcinsellik sapıklığı idi. Lût (a.s) kavmini bu çirkin fiilden vazgeçirmeye çalışmışsa da başarıya ulaşamadı ve sonunda Hz. Lût'a inanan az bir grup dışında Sedom halkı helak oldu. (bk. Ahmet Özgen, «Lüt (a.s.)» mad. Ş.İ.A-, IV, 31, 32.)
Kur'an-ı Kerîm'de bu olay özet olarak şöyle haber verilir. Hz. Lut, kavmini şöyle uyarmıştı: "Alemlerden sizden önce hiç kimsenin yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu çok aşırı giden bir toplumsunuz".(el-A'raf, 7/80, 81; bk. eş-Şuara, 26/165,166.) Bunun üzerine kavmi ona cevap olarak şöyle dediler: "Ey Lut, bu sözlerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürgün edilenlerden olacaksın." (eş-Şuara, 26/167.) "Doğru söylüyorsan, bize Allah'ın azabını getir" (el-Ankebut, 29/29)

Sedom halkına, helak haberini getiren melekler topluluğu, önce İbrahim (a.s)'a geldiler, daha sonra Lût peygamber'in yanına genç delikanlı görünümünde girdiler. Hz. Lût, kavminin bu genç misafirlerine kötü niyetle sarkıntılık edeceklerini düşünerek çok sıkıldı. Gerçekten korktuğu başına geldi. Çünkü şehir halkı sevinerek Hz. Lût'un kapısına dayanmış ve genç misafirlerini istemişti. Lut onlara; "Bunlar benim misafirlerimdir. Onlara karşı beni rezil etmeyin, Allah'tan korkun ve beni utandırmayın" dedi. (el-Hicr, 15/68,69.) Hatta bu arada kızlarını meşru nikahla kendilerine verebileceğini de söyleyen Lût (a.s) bundan da bir sonuç alamamıştı. (Hûd, 11/78.)

Sonuçta melekler Lût (a.s)'ın eşi dışında, inananlarla birlikte, gün doğmazdan önce kasabayı terketmelerini istemiş ve Sedom şehri, toprağı ile birlikte yerden koparılıp kaldırılmış ve ters çevrilerek bırakılmıştır. Ürdün'de bulunan ve deniz seviyesinin çok altında olan Lût Gölü'nün (el-Bahru'l-Meyyit-Ölü Deniz) bu kasabanın yerinde oluştuğunu öne süren bilginler vardır.
Ebû Hanîfe'ye göre livata haram olmakla birlikte, zina niteliğinde değildir. Bu yüzden ona İslam Devletinin koyacağı tazir cezası uygulanır. Çünkü livatada, neseplerin karışması söz konusu olmadığı gibi, genellikle livata yapanın ölümüne yol açarak anlaşmazlıkların doğmasına da neden olmaz. (İbnü'l-Hümam, el-İnaye maa Fethı'l-kadîr, IV, 150.)
Malikîler ve Ahmed b. Hanbel'in sağlam görülen bir görüşüne göre eş cinsele her durumda recm cezası gerekir. Evli veya bekar olması da sonucu etkilemez. Delil şu hadistir: "Lût kavminin işini yapan kimseyi bulursanız, bu fiili işleyeni de işleneni de öldürünüz", başka bir rivayette; "Üstte olanı da altta olanı da recmediniz" şeklindedir. (Ebu Davud, Hudud, 12; A. b. Hanbel, l, 269; İbn Kudame, el-Muğnî, VIII, 187; el-Baci, el-Münteka ale'l-Muvatta', VII, 142.)
Şafiîlere göre eşcinselin cezası; evli ise recm, bekarsa yüz değnek ve sürgündür. Delil, Ebü Musa el-Eş'arî'nin naklettiği şu hadistir: "Erkek erkeğe giderse, ikisi de zina edendir, kadın kadına giderse ikisi de zinadır." (eş-Şirazî, el-Mühezzeb, II, 268.)
Kadının kadınla eşcinselliği de yasaklanmıştır. Ancak bunu yapana da ta'zir cezası gerekir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kadınların birbiriyle eşcinselliği bir zinadır." (el-Heysemî. Mecmau'z-Zevaid VI. 256.)

Aile Hayatı ile İlgili Soru ve Cevaplar


1 - Nikâh akdinde aracılık eden imam ve benzeri kimse nikâh akdi için gerekli olan iki şahitten birisi yerine geçer mi?
Nikâhın rükünleri icap ve kabul, sıhhat şartları ise; eşler arasında bir evlenme engelinin bulunmaması, icap ve kabulün süreklilik bildiren bir üslupla ifade edilmesi ve akitte iki şahidin hazır bulunmasıdır. Şafiî mezhebinde kadın yerine velisinin bulunması gereklidir. Buna göre nikâhın yapılış şeklini bilen ve nikâh merasimini yöneten başka bir kimsenin bulunması rükün veya şartlardan değildir. Eğer eşlerden biri veya veli akdin ifasına yardımcı olacak bilgilere sahipse başka bir aracının bulunması gerekli değildir. Bu yüzden nikâhı akteden din görevlisi şahitlerden birisi olabilir.

2 - Dinen evlenilmesi caiz olmayan hısımlar hangileridir?
Dinen mahrem olup kendileriyle evlenmek haram olanlar üç çeşittir:
a) Nesep hısımları: Bunlar şu hısımlardır: Anneler, nineler, kızlar, kız-kardeşler, erkek ve kız kardeşlerin kızları, halalar ve teyzeler.
b) Süt hısımları: Nesep sebebiyle haram olanlar, süt sebebiyle de haramdırlar. Başka bir deyimle; "Süt emenin kendisi, süt emzirenin nesline haram olur." Süt anne, süt nine, süt hala, ve süt kardeşle evlenme yasağı gibi.
c) Sıhriyyet yoluyla haram olanlar: Kur'an-ı Kerim'de bunlar dört sınıf olarak belirlenir. Üvey anne, gelin, kayınvalide, üvey kız.
Yukarıda belirtilen kimselerle ebedi olarak evlenmek yasaklanmıştır. (bk. en-Nisa, 4/22, 23; Buhari, Şehadat, 7; Müslim, Rada, 1)
Ayrıca, geçici evlenme engeli teşkil eden haller de vardır. Bunlar beş sınıfta toplanabilir:
  • İki kız kardeş ile aynı anda evlenmek.
  • Bir kadını hala veya teyzesi ile bir nikâh altında toplamak.
  • Eşler arasında din ayrılığının bulunması. Yalnız rnüslüman erkek ehl-i kitap kadınla evlenebilir.
  • Evli olan kadın.
  • Üç talakla boşanmış olan kadının hulle'den önce aynı erkekle evlenmesi. (bk.Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, s.211-243)
Bunların dışında kalanlarla hısım olsun veya olmasın evlenmek caizdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) halasının kızı olan Hz. Zeynep ile evlenmiş, kendi kızı olan Hz. Fatıma'yı ise amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Ancak yabancı ile evlenmek için tavsiyede bulunmakta bir sakınca yoktur. Hatta Şâfiîlerde yakın akraba ile evlenmek tenzihen mekruh sayılmıştır.

3 - Nikâh sırasında mehrin unutulması akde zarar verir mi?
Mehir evliliğin rükün ve şartlarından değil, nafaka gibi kocaya vacip olan mâlî bir haktır. Ayette; "Aldığınız kadınların mehirlerini cömertçe veriniz" (en Nisa, 4/4) buyurulur. Diğer yandan Hz. Peygamber, Ali (r.a)'e kızı Fatıma'ya mehir olarak fazla bir zırhını vermesini bildirmiştir. (Ebu Davud, Nikah, 35; Nesai, Nikah, 76; Ahmed b. Hanbel, I, 80)
Kadın; nikâh sırasında bir mehir belirlenmişse buna, belirlenmemişse aileden emsal kızların mehri kadarına hak kazanır. Mehir kadının hakkı ve onun için iktisadî bir destektir. Onu veli alıp, kendisi için sarfedemez. Hristiyanlıkta bunun aksine kadın erkeğe drahoma adıyla bir meblağ verir.

4 - Başlık parası caiz midir?
Ebu Hanife'ye göre kadın için verilen mehir dışında bir meblağın babaya verilmesi caiz görülmemiştir. 1917 tarihli Osmanlı Hukuku Aile Kararnamesi 89 ve 90. maddelerde bu esas şöyle kanunlaşmıştır: "Mehir menkuhenin hakkı olup, onunla çeyiz yapmaya zorlanamaz. Bir kızı tezvic veya teslim için ana baba veya hısımlarının kocadan akçe veya başka bir eşya almaları memnudur."
Yalnız Ahmed b. Hanbel, baba için mehir yanında bir meblağ alma hakkını tanımış ve Hz. Şuayb'ın kızıyla evlenmek için, Hz. Musa'nın 8 yıl çobanlık yapmasını delil olarak göstermiştir. (bk. el.-Kasas, 28/27.)
Diğer yandan bir kızla evlenebilmek için böyle bir başlık parası vermek zorunda kalan için bir sakınca bulunmaz. Başlık parası veren için bu, "cebrî hibe" niteliğinde bir tasarruf olur. Osmanlı imparatorluğu uygulamasında başlık ve benzeri fuzuli masraflara engel olmak için Tanzimattan sonra; "İzdivaç ve Tenakuh maddesi Hakkında Tenbihatı Havi İlânnâme" çıkarılmıştır. (bk. Hüseyin Hatemi, Hukuk ve Ahlâka Aykırılık Kavramı ve Sonuçları, İstanbul 1976, s. 270 vd; Düstur, l, Tertip, s. 736-741.) Hatta Şafiî mezhebine göre, kızı evlendirecek velinin adaletli olması gerektiği için, başlık parası isteyen veli bu vasfını kaybeder ve evlendirme hakkı daha sonraki veliye geçer.

5 - Düğün sırasında dostların ve hısımların verdiği hediyeler, boşanma halinde hangi eşe ait olur?
Evlilik sırasında dost ve hısımların verdiği hediyeler kadına yarayışlı bir eşya ise kadına, erkeğe yarayışlı veya evde kullanılan cinsten ise erkeğe ait olur. Kadının babası tarafından damadın şahsı için verilen hediye ona ait olur ve boşanma halinde de buna göre hareket edilir. (bk. Hamdi Döndüren, a.g.e, s. 330 vd.)

6 - Nişanlılık sırasında verilen hediyeler, nişan bozulduğu takdirde kime ait olur?
Erkek, nişan sırasında mehirin tamamını veya bir bölümünü vermişse, nişan bozulduğu takdirde bunlar mevcutsa aynen, değilse kıymet olarak geri verilmelidir. Hediye olarak verilen şeyler mevcut ise aynen geri verilir. Tüketilmiş ise geriye bir şey vermek gerekmez. Bu konuda "hibe" hükümleri uygulanır. Şâfiîlere göre ise teberru niyetiyle verilmeyen her şey geri verilir. Helak olmuşsa da değeri verilir. (el-Mevsili, el-İhtiyar, III, 48; Bilmen Hukuki İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, IV, 262 vd.)

7 - Nikâhlı çift, herhangi bir sebeple zifaftan önce boşansa durumları ne olur?
Zifaftan önce boşanmada, bir bâin talak meydana gelir. Kadına iddet gerekmez. Taraflar yeni bir nikâh akd ile isterlerse biraraya gelebilirler.

8 - Bir kimse evlenmek istediği kadına bakabilir mi?
Bir erkeğin evlenmek istediği kadına bakması caiz, hatta sünnettir. Çünkü Muğire b. Şube (r.a) bir kadına talip olduğunda Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine şöyle buyurmuştur: "Ona bak. Çünkü bu, aranızda sevginin devamına vesile olur." (Tirmizi, Nikah, 5; Nesai, Nikah, 17; İbn Mace, Nikah, 9) Kadının da evleneceği erkeği görmesi sünnettir. Erkekle kadının birbirini görmeden evlenmesi doğru değildir. Çünkü insanların zevkleri ve hoşlanıp hoşlanmadığı şeyler çok farklıdır. Birisinin hoşuna gitmeyen bir erkek veya kadın diğerinin hoşuna gidebilir. Evlilik gerçekleştikten sonra dönüş çok daha zordur. Bu nedenle önceden İslâmî ölçüler içinde görüşmek evliliğin selameti bakımından faydalıdır.

9 - Kadının boşanma yetkisi var mıdır?
İslâm'da boşama yetkisi prensip olarak erkeğe verilmiştir. Ancak iyi tanımadığı bir erkekle evlenmek durumunda kalan veya evleneceği erkeğin zulmünden korkan kadın nikâh sırasında erkekten boşama yetkisi ister ve bu şartla evlilik gerçekleşirse kadın da dilediği zaman kocasını boşama hakkına sahip olmuş bulunur. Buna "Tefviz-i talak" denir. Bu hak alındıktan sonra artık erkek bundan rucû' edemez. (Tefviz-i talak için bk. Hamdi Döndüren, a.g.e., s.387-389)

10 - Alevi biri ile evlenmek caiz midir?

Müslüman bir kadın ancak müslüman bir erkekle evlenebilir. Müslüman da; İslâm'ın bütün hükümlerini kabul edip hiçbirisini reddetmeyen kimsedir. Yani; namaz, oruç, hacc, zekât, abdest, gusül ve benzeri emirleri, içki, kumar, zina, hırsızlık, faiz ve benzeri yasakları kabul edip bunlara inanan kimsedir. Fakat bunların tümünü veya bir bölümünü inkâr eden kimse müslüman sayılmadığı gibi, onunla evlenmek de caiz değildir. Evlenme olduğu takdirde bu meşru olmaz. Bu kişinin adı ister sünni, ister alevi olsun sonuç değişmez. Bu yüzden ölçü İslâm'dır. Diğer yandan Osmanlı imparatorluğu döneminde, Hz. Ali'yi diğer halifelerden üstün tutan, ancak onlara sövmeyen "şia-i mufaddıla" ile evlenmenin caiz olduğu ve mirasının cereyan edeceği esası uygulanmıştır.

11 - Mut'a nikâhı nedir? İslâm'daki hükmü nedir?
Mut'a nikâhı, bir kadınla ücret karşılığı belli bir süre için evlenmektir. Cahiliyye devrinde mubah olduğu gibi, İslâm'ın ilk devirlerinde de mubah idi. Daha sonra neshedilip yürürlükten kaldırıldı. Abdullah b. Mesud (r.a) şöyle demiştir: "Biz Rasûlullah (s.a.s) ile gazalara katılıyorduk. Yanımızda kadınlarımız yoktu. Allah elçisine dedik ki: Kendimizi iğdiş yapabilir miyiz? Hz. Peygamber bizi bundan menetti ve sonra bize, bir elbise karşılığında belli bir süre için kadınlarla nikâhlanmamıza ruhsat verdi. İbn Mesud, bundan sonra şu ayeti okudu: "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram kılmayın." (el-Maide, 5/87; Hadis için bk. Buhârî, Tefsiru Sure, 5/6; Nikâh, 8; Tirmîzî, Nikâh, 2; Nesâî, Nikâh, 4.)
Bazı gazvelerde Allah Rasulünün Mut'a nikâhına izin vermesi zaruret nedeniyle olmuştur. Daha sonra Hz. Peygamber bunu yasaklamıştır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Ey İnsanlar! Ben size kadınlarla mut'a nikâhı yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin yanında mut'a nikâhlı kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiğiniz hiç bir şeyi geri almayın." (Müslim, Nikâh, 22; İbn Mâce, Nikâh, 44; Darimi, Nikâh, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 406.)
Diğer yandan Abdullah b. Abbas (r.a)'ın mut'a nikâhını uzun süre caiz gördüğü ancak daha sonra bu görüşünden vazgeçtiği rivayet edilir: Said b. Cübeyr (r.a) İbn Abbas (r. anhüma)'dan şunu nakleder: "Sübhanellah. Ben neye fetva vermişim. Mut'a nikâhı murdar ölmüş hayvan eti gibi yalnız darda kalan için helâl olur. Şiilere gelince, onlar bunu genişlettiler, hükmü zaruret olana, olmayana, mukim veya yolcu herkese teşmil ettiler." (Müslim, Nikâh, 27; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, VII, 67-68.)
Tirmîzi, İbn Abbas (r. anhüma)'nın önceki görüşünden dönmesini şöyle nakleder: "İbn Abbas şöyle demiştir: Mut'a ancak İslâm'ın ilk dönemlerinde vardı. Bir erkek bilmediği bir beldeye gidince orada ikamet edeceği süreye göre bir kadınla evlenir, kadın onun eşyasını korur ve onun durumu ile ilgilenirdi. Sonra şu ayet indi:"O müminler ırzlarını koruyanlardır. Ancak karıları ve sağ ellerinin sahip olduğu cariyeleri bundan müstesnadır." (el-Müminun, 23/5,6.) İbn Abbas bundan sonra şunu ilave etmiştir: Bu ikisi dışında kalan her cinsel birleşme haramdır." (Tirmizi, Nikah, 28; eş-Şevkani, a.g.e., VI, 135)

12 - Resmi nikâh dini nikâh yerine geçer mi?
Hanefilere göre, âkil ve baliğ müslüman bir erkekle müslüman veya ehl-i kitap bir kadının evlenmesinde iki şahidin hazır bulunması, icap ile kabulün o anda akdi meydana getirecek siyga ile ifade edilmesi akdin sıhhati için yeterlidir. Belediye memurunun veya bir din görevlisinin hazır bulunması nikâhın rükün veya şartlarından değildir. Sadece nikâhın belli kurallara uygun olarak akdedilmesini sağlayan aracılardır. Ancak belediye memurunun, evlenecek taraflarda müslüman olma, süt hısımı bulunmama gibi dini şartları araştırma yetkisi bulunmadığı için nikâhın bir din görevlisinin denetiminde kıyılması, bu konuda düşülebilecek hataları önler. Bu yüzden resmî nikâhtan sonra İslâmî nikâhın akdedilmesi dini kurallara uygunluğu sağlar.
Şafiî mezhebine göre, nikâhta kadının velisinin bulunması sıhhat şartı olduğu için günümüzdeki resmi nikâhlar İslami açıdan geçerli olmaz. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Veli ve iki adaletli şahit bulunmadıkça nikâh olmaz." (Ebu Davud, Nikah, 19; Darimi, Nikah, 11; es-Serahsi, el-Mebsut, V, 31) Belediye nikâhında veliye yer verilmediği açıktır. Bu yüzden Şafiî mezhebine mensup olan kimsenin, belediye nikâhından sonra mutlaka İslâm'a uygun yeni bir nikâh kıydırması gerekir.

13 - Küfrü gerektiren bir söz söylemek veya harekette bulunmak nikâha etki yapar mı?
Bir kimse küfrü gerektiren bir söz söyler veya bir fiilde bulunursa nikâh akdi bozulur. Allah'a, Kitaba, Peygambere sövmek, Kur'an-ı Kerimi hakaret için yere atmak gibi. Tevbe edip yeniden İslâm'a dönerse yeni bir nikâh akdi yapmaları da gerekir. Aksi halde eşiyle birlikte yaşamaları caiz olmaz.
Şâfiîlere göre ise, küfrü gerektiren söz veya fiil cinsel temastan önce olmuşsa nikâhı ortadan kaldırır. Cinsel temas olmuşsa iddetin sonuna kadar beklenir. Bu süre içinde yeniden İslâm'a dönerse nikâh devam eder, aksi halde nikâh irtidat tarihinden itibaren ortadan kalkmış olur.

14-Cuma akşamı mescidde nikâh yenilemenin İslâm'da yeri var mıdır?

Anadolunun çeşitli yerlerinde, cuma gecelerinde yatsı namazının arkasından, imam efendi tevbe ve istiğfar duası yanında nikâh tazelemeyi kapsayan ifadeleri de cemaatle birlikte tekrarlamaktadır. Bu nikâh tazelemenin amacı, bir haftalık süre içinde eşlerin küfrü gerektiren bir durumu olmuşsa, bozulan nikâhlarını yenilemektir. Boşama sayısı söz konusu olmaksızın, akide bozukluğu nikâhı ortadan kaldırır. İman yenilenince evlilerin nikâhlarını da yenilemeleri gerekir.
Ancak, cami cemaatinin daha önceden eşlerinden böyle bir nikâh yenilemesi için vekalet almış olması ve cemaatın da birbirine bu konuda nikâh şahidi olması gereklidir. Günümüzde bu konuda asıldan uzaklaşılmış, cemaat tevbe ve istiğfar yanında nikâh duasını da tekrarlamakta olduğunu düşünür olmuştur. İnsanı inkâra sevkeden gazete ve dergi yazılarının etkisinde kalarak inkarcılığa düşmek, günlük konuşmalarda İslâm'ın kesin emir ve yasaklarını umursamaz tavırlar, bunun sonucunda ortaya çıkan inanç bozuklukları böyle bir nikâh yenilemeyi gerekli kılan sebeplerdendir. Nikâhın bu şekilde bozulması talak niteliğinde olmayıp, boşama sayısında bir eksilme sözkonusu olmaz.

15 - Hülle nedir? İslâm'a uygun olarak nasıl gerçekleşir?

Bir erkeğin, karısı üzerinde üç defa boşama yetkisi vardır. Üçüncü boşamadan sonra yeniden aynı kadınla evlenmek isterse, kadının ikinci bir erkekle evlenip ayrılmış olması şarttır. İşte kadına, eski kocasına yeniden dönme imkânı sağlayan bu ara evliliğine "tahlil" veya kısaca "hülle" denir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Yine erkek, karısını üçüncü defa olarak boşarsa, bundan sonra kadın kendinden başka bir erkeğe nikahlanıp varıncaya kadar ona helâl olmaz. Bununla birlikte, eğer, bu yeni koca da onu boşarsa onlar Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanırlarsa, birbirlerine dönmelerinde hiçbiri hakkında bir sakınca yoktur." (el-Bakara, 2/230.)
İslâm'a uygun bir hüllenin şartları şunlardır:
  • Üç defa boşanan kadın iddetini tamamlayacak,
  • Kadın başka bir erkekle sahih nikâhla evlenecek,
  • Bu ikinci evlilikte cinsel birleşme olacak,
  • Ölüm, boşanma veya fesih yoluyla bu evlilik sona ermiş bulunacak,
  • Kadın, ikinci kocadan olan iddetini tamamlamış olacak.
Boşama şartıyla yapılacak hülle evliliği Hanefi ve bazı Şâfiîlere göre tahrimen mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Anlaşmalı evlilikte konuşulan şart yok sayılır. Hz. Peygamber; anlaşmalı hülle evliliği yapana ve kendisi için böyle bir nikâh yapılana lanet etmiştir. (Ebû Dâvûd, Nikâh, 15; Tirmîzî, Nikâh, 27; İbn Mâce, Nikâh, 33.)
İmam Malik, Ahmed b. Hanbel, ve Şâfiîlerin çoğunluğuna göre, anlaşmalı hülle evliliği batıldır. Dayandıkları delil: Hz. Peygamber'in hülle yapana ve yaptırana lanet etmesi, geçici evliliği üstlenen erkeğe "kiralık teke" ifadesini kullanmasıdır. (bk. el-Kasani, el-Bedayi, III, 187 vd; el-Meydani, el-Lübab, III, 58; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 86 vd; İbn Kudame, el-Muğni, VI, 645 vd.)

16 - Bir defada üç talakla boşamanın hükmü nedir?
Ashab-ı kiram ve tabiilerin büyük çoğunluğu ile, dört fıkıh mezhebine göre, bir sözle kadın üç talak ile boşansa üç boşama hakkı birden kullanılmış olur. Eşine karşı: "Seni üç talakla boşadım", "Seni üçten dokuza kadar boşadım" veya "Seni yüz talakla boşadım" demek gibi.
Dayandıkları delil Kitap ve Sünnettir. Kur'an-ı Kerim'de boşama sayısı mutlak olarak gelmiş, bir ile üç arasında ayırım yapılmamıştır. "Eşlerinizi boşadığınız zaman iddetlerinde boşayın" (et-Talak, 65/1.) "Boşama iki defadır. Sonra ya iyilikle geçinmek veya güzellikle ayrılmak gerekir." (el-Bakara, 2/229.)
Bir sözle üç boşamanın gerçekleşeceğini ifade eden çeşitli hadis-i şerifler vardır. Ezcümle:
Ubade b. es-Samit (r.a) diyor ki: Benim dedem bir karısını bin talakla boşamıştı. Hz. Peygamber (s.a.s)'e giderek hükmünü sordum. Allah elçisi şöyle buyurdu: "Kadın Allah Teala'ya isyan içinde üç talakla boş olmuş, 997 de haddi aşma ve zulüm olarak kalmıştır. Yüce Allah dilerse onu cezalandırır, dilerse affeder." (eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, VI, 232; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, III, 25, 26)
Ebu Hafs el-Mahzumi karısı Fatıma binti Kays'ı üç talakla boşamıştı. Fatıma (r. anha) mesken ve nafaka ihtiyacı îçin Rasûlullah (sa.s)'a başvurmuş, ancak kendisine mesken verilmemiş ve nafaka da bağlanmamıştır. (Müslim, Talak, 38) İslâm fakihlerinin çoğunluğu şöyle diyor: "Eğer üç boşama geçerli sayılmasaydı mesken ve nafakadan mahrum edilmezdi."
Çok az sayıda bazı sahabilerle, bazı Şii ve Zahirilere göre bir sözle üç boşama bir boşama sayılır. İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye ile tabileri de bu görüşe katıldılar. Dayandıkları delil, Müslim'in İbn Abbas (r. anhüma)'dan rivayet ettiği şu hadistir:
"Hz. Peygamber ile Ebu Bekir (r.a) zamanında ve Hz. Ömer'in hilâfetinin ilk iki yılında üç talak bir idi. Sonra Hz. Ömer dedi ki: Halk kendilerine mühlet verilmiş bulunan bir iş konusunda acele gösterdiler. Biz de onu kabul etsek dedi ve bunu geçerli saydı." (Müslim, Talak, 2, II, 1099; Ebû Dâvûd maa Avni'l-Ma'bud, II, 226, 227.)
Bu hadis, Hz. Ömer'den önceki dönemde bir sözle üç talakın bir boşama sayıldığını açıkça ifade etmiyor. Ancak halkın boşama işinde acele etmeyip, eşini ric'i talakla boşamayı tercih ettiğini ve evliliğin devam etmesi için bir açık kapı bıraktığını belirtmiş oluyor. Ancak Hz. Ömer devrinde halk eşini artık bir talakla değil üç talakla boşamaya başladı. Hz. Ömer de onu üç olarak kabul etti.
Diğer yandan yukarıdaki İbn Abbas hadisini ondan yalnız Tavus rivayet etmiştir. Tavus ise salah hali bulunan bir ravi olmakla birlikte hadis rivayetinde çok hata yapmakla itham edilmiştir. Said b. Cübeyr, Mücahid, Ata, Amr b. Dinar ve diğer bir grup müctehid yine İbn Abbas'tan bunun aksini nakletmişlerdir. Hatta bizzat İbn Abbas'ın bir defada üç talakla beynunet-i kübra'nın meydana geleceğine fetva verdiği rivayet edilmiştir. (bk. İbnü'l-Hümam, a.g.e, III, 25; el-Cassas, Ahkamü'l-Kur'an, l, 378 vd; İbn Rüşd, a.g.e, II, 52, 53; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, s. 365-374.)

17 - Bir erkek ayrı ayrı cümlelerle eşini üç defa boşasa ne yapmak gerekir?
Bir kimse eşine karşı üç defa ayrı cümle halinde; "Seni boşadım" dese, eğer her cümle ile ayrı bir boşama kasdetmişse üç boşama, ikinci veya üçüncü cümlelerle birinciyi te'kid veya haber verme kasdetmişse bir boşama meydana gelir. (Sahih-i Müslim, terc. (A. Davudoğlu.), VII, 443; el-Askalani, Buluğu'l-Meram, (terc. A.Davudoğlu), III, 367)

18 - Evlat edinmek caiz midir?
İslâm'dan önce evlat edinmek yaygın bir adetti. Hatta Hz. Peygamber de, nübüvvetinden önce bu örfe göre Zeyd b. Harise'yi evlat edinmişti. Çünkü daha önce köle statüsünde olan Zeyd'i babası ve amcası satın alıp serbest bırakmak istemiş, Hz. Peygamber ise onu; dilerse kendi yanında kalma, isterse ailesinin yanına dönme konusunda muhayyer bırakmıştı. Bunun üzerine Zeyd; Hz. Peygamber'e hitaben: "Senden başka bir kimse istemem, sen hem babam hem de amcam yerindesin" dedi ve Rasûlullah'ı tercih etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber onu evlat edindi. Evlatlık evlat edinenin oğlu, kızı olarak anılır, mirasçı olur, eşi de gelin kabul edilirdi.
İslâm evlatlık müessesesini kaldırdı ve her çocuğun nesep hısımlarına nispet edilmesi prensibini getirdi. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Muhammed sizin erkeklerinizden kimsenin babası değildir." (el-Ahzab, 33/40.) "Çocukları babalarına nispet ederek çağırınız. Bu, Allah'ın nezdinde daha doğru ve adalete daha uygundur." (el-Ahzab, 33/5.) Hatta Allahu Teala, Rasulüne evlatlığı Zeyd'in boşadığı Zeynep binti Cahş ile evlenme izni vererek evlatlığın evliliğe yansıyan yönünü de kaldırdı. Bu evlilik ayette şöyle ifade buyuruldu.: "Madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Ta ki evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri eşlerini almakta müminler üzerine günah olmasın." (el-Ahzab, 33/37.)
Ancak şunu belirtelim ki, bir yetim veya öksüzün ya da yoksulun himayesi, okutulup evlendirilmesi, bir iş sahibi yapılması İslâm'da büyük ecir kazandırır. Kendi nüfusuna tescil yaptırmaksızın bu gibi himaye ve yardımları İslâm teşvik eder. Bunlar bir çeşit manevi evlat olur. Fakat bu durum mirasçı olmayı, nesep hısımı sayılmayı ve erginlik çağından sonraki mahremiyeti ortadan kaldırmaz. Allah elçisinin şu hadisi ile bu konuyu noktalayalım: "Kim İslâm'ı devirde, babası olmadığını bildiği halde, babasından başkasına mensup olduğunu iddia ederse ona cennet haram olur." (Müslim, İman, 114)

19 - Tüp bebek uygulaması caiz midir?
Nikâhlı eşler arasında sun'i tohumlama yoluyla çocuk sahibi olmak mümkün ve caizdir. Nitekim, eş-Şirbînî de, bu konuda şöyle der: "Bir kadın ihtilam olmuş kocasının menisini cinsel organına yerleştirmek suretiyle gebe kalsa, doğan çocuk meşrudur ve kadın bu işlemden dolayı günahkâr olmaz" (eş-Şirbini, Muğni'l-Muhtac, III, 384) Aşılama ve ceninin gelişmesi aşamalarında tıbbi usullerden yararlanarak çocuk sahibi olmak da bu niteliktedir. Ancak spermin evli olmayan kimselerden alınıp aşılama yapılması veya doğumu gerçekleştirmede aracı bir kadın kullanılması bir çeşit zina olur. Çocuğun annesi doğuran kadın, nesebini reddetmediği sürece bu kadının nikâhlı kocası da babası olur.
Kısaca suni aşılama veya tüp bebek uygulaması tıbbi bir tedavi yöntemi olup, yalnız karı koca arasında olmak şartıyle caizdir.

20 - Müslümana mahsus özel bir elbise şekli var mıdır?
Müslüman erkek veya kadının örtülmesi gereken yerler ayet ve hadislerle belirlenmiştir. Bu dışarıda erkeğin göbekle diz kapağı arası, kadının ise el, ayak ve yüz dışındaki bütün vücudunun örtülmesi şeklinde olur. Allah elçisi belli bir elbise modeli üzerinde durmamıştır. Gerek Hz. Peygamber ve gerek dört halife döneminde çeşitli giyim kuşamı olan topluluklar İslâm'a girmiş fakat bunlara modeli belirli Standard elbise tipi öngörülmemiştir. Yalnız şu dört çeşit elbise bundan müstesnadır:
a) Küfür alameti taşıyan elbise. Hz. Peygamber, bir gün İbn Amr'ın üzerinde usfur ile boyalı elbise görmüş ve bunun ehl-i küfre ait olduğunu bildirerek giyilmemesini, hatta yakılmasını emretmiştir. Bazı bilginler bu yasağı haramlığa bazısı ise kerahete hamletmiştir. (Ali Nasif, Gayetü'l-Me'mül, Mısır, 1381, s. 156.)
b) Erkek için ipek elbise. Çeşitli hadislerde ipek elbisenin erkeklere haram olduğu ifade edilmiştir. (bk. Buhârî, Libas, 38, Cenaiz, 2, Hibe, 28; Nesâî, Zinet, 40, Tatbik, 7; İbn Mâce, Libas, 19.)
c) Erkeklerin kadın elbisesi, kadınların da erkek elbisesi giymesi caiz değildir. Çünkü Rasûlullah karşı cinse benzemeye çalışan erkek veya kadına lanet etmiştir. (Buhârî, Libas, 61; Ebû Dâvûd, Libas, 28; Tirmîzî, Edeb, 34; İbn Mâce, Nikâh, 22.)
d) Başkalarına karşı büyüklük taslamak için giyilecek elbise. Hz. Peygamber kibirlenmek için giyilecek elbiseyi yasaklamıştır. (Ebû Dâvûd, Libas, 5, IV, 44, H. No: 4029.)

21 - Kıyafette gayri müslimlere benzemenin anlamı nedir?
İslâm, ehl-i küfre ve fasıklara benzemeyi yasaklamıştır. Küfür alameti sayılan bir elbiseyi giymek küfür, fısk ehline mahsus bir elbiseyi veya bir müslümanın karşı cinse mahsus bir elbiseyi giymesi fısktır. Burada yasaklanan kötüyü taklittir. Çünkü giyimdeki sembol özelliği zamanla insanın düşünce yapısına, kalbindeki inancına yansır ve orada izler bırakır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir topluluğa benzeyen onlardan olur." (Ebû Dâvûd, Libas, 4; Ahmed b. Hanbel, II, 50.) "Bizden başkasına benzeyen kimse bizden değildir." (Tirmizi, İsti'zan, 7.) eş-Şirbinî; bir beldede bir ilim adamının mutat olmayan bir kaftan ve başlık giymesi onun kişiliğini zedeler ve şahitliğinin reddine sebep olur, der.

kaynak = cağrıweb
Son düzenleyen Safi; 2 Temmuz 2016 04:56