Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
21 Ocak 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
MODA a. (fr. modus).
1. Eşyalarda, insanlarda, vb. belli görünümde bir tipi belirleyen çoğunluğun benimsediği ortak zevki yansıtan ana çizgiler: Kısa saç, uzun etek modası. Modayı izlemek. Yeni bir moda yaratmak.
2. Belli bir dönemde, bir toplumda, bir grupta yaygın olan zevki yansıtır görünen ve çok rağbet gören bir eşyayı, bir yeri, bir etkinliği, vb. yeğleme, seçme: Şimdi sabahları yürüyüş yapmak moda. Köy romanları modası. Moda işte, bir süre sonra unutulur gider.
3. Giysilerin belli bir döneme uygun ayırt- edici görünümü; bu görünüme uygun düşen model: Yaz, kış modası. 1925 modası. Moda defilesi.
4. Moda olmak, herkesçe benimsenmek, beğenilmek, yaygın bir duruma gelmek: Bu yıl mini etekler yine moda oldu. || Modası geçmek, rağbet görmez olmak, demode olmak: Geniş paçalı pantolonun modası geçti; önemini, değerini yitirmek, eskimek: Bu tür anlatımın modası geçti.

—Denize. Yelkenlerin son tat camadana vurulmuş durumu. || Moda yelkeni, serenleri, direğin arkasında ve direk doğrultusuna dik bir durumda sürmeli olarak yapılmış üçgen yelken. (Bumbalı ya da bumbasız olarak kullanılır.) || Gabyalar modada, bütün gabya yelkenlerinin son tat camadana vurulmuş olduğunu belirten deyim.

—Muhs. Modası geçme, teknik gelişmeden ötürü taşınmaz mallarda değer kaybı.

♦ sıf. Günün zevkine uygun, moda olan şey için kullanılır: Moda giysiler. Moda akımlar. Moda renk.

—ANSİKL. Tanımı gereği gelip geçici nitelikte olan moda, ilk bakışta, kişiye daha iyi bir görünüm vermek amacıyla, kendiliğinden ve hiçbir mantığa dayanmayan bir yenilikler dizisi olarak görünür. Fakat, 1787-1936 arasındaki moda gravürlerinin ölçümlerini inceleyen A. L. Kroeber'e göre, bu alandaki önemli değişiklikler, giysilerin bolluk ve uzunluğundaki değişikliklerde kendini gösteren, nispeten düzenli bir tempoyla meydana gelmektedir: örneğin, geniş etekli tadın giysisinin karşıtını, serbest genç kızın daracık giysisinde; daha yakın tarihlerde de, nevvlook’un karşıtını, minietekte bulduğu söylenebilir. Konuyu daha geniş bir açıdan ele alan incelemelere, moda ile sosyal ortam arasındaki ilişkiyi önemle belirtirler: gerçekten de, modanın varlık nedeni rekabet, taklit, red ya da kayıtsızlık tepkisidir. Hatta kayıtsızlık, başlı başına bir moda sayılabilir.
Bir süs eşyası durumuna gelen giysi, toplumsal sınıflar arasındaki ilişkileri belirten bir gösterge değeri kazandı. Ortaçağ'dan itibaren saraylılar, monarkın çevresinde bir zarafet yarışına girdiler ve ticaret burjuvazisi de sarayı taklit etmek için hiçbir masraftan kaçınmadı.
Fransa'da ikinci imparatorluk burjuvazisi de bu kurala uymamazlık etmedi: imparatorluk sarayının lüksüyle gözleri kamaşan, ama saygıdeğer olmaya da büyük önem veren burjuvazi, giyim modasında bu iki eğilimi kaynaştırmayı başardı: kadınların sokak kıyafeti, ipek, kadife, dantel gibi kıymetli kumaşlardan yapılmakla birlikte, onları boyunlarından topuklarına tadar örtmekte, omuzlar ancak geceleri açılmaktaydı. Erkeklerse, redingot ye siyah pantolonu tercih ediyorlardı. Önemli olan, bir yandan saraylıların, bir yandanda halkın dünyasından ayrılmaktı.
Bu dönemin iktisadi refahı, modacılığın bir mesleğe dönüşmesine yardımcı oldu: Worth, “haute couture” çağını açtı; moda dergileri, tadın terzilerce evlerde taklit edilmek üzere kreasyonlar yayımlamaya başladılar; nihayet, Belle Jardiniöre (1847), Bon Marchö (1852), Printemps (1865), Samaritaine (1869) gibi hazır elbi- seciliği başlatan “yenilik mağazaları" açıldı. Bir yandan aristokrasi ve yüksek burjuvaziye, öbür yşndan da küçük burjuvaziyle halta hitap eden bu düzen, İkinci Dünya savaşı sonuna tadar varlığını sürdürdü. Fakat, çoğu kez siyasal çalkantılarla ilişkili olan toplumsal değişiklikleri moda alanına yansıtan, "haute couture” ün Poiret, Chanel, Dior, Courröges gibi kilit adlarıydı.
Gerçekte, bugün terzilik ve stilistlik sanatı, belli bir toplumun estetik zevklerini ve kültürünü, ahlaki yasaklarını ve siyasal akımlarını yansıtır. Eşitlikçi ya da diktatörlükle yönetilen istikrarlı bir toplumda, modanın da istikrarlı olması ilginçtir: buna örnek olarak Mao Zıdong döneminde çinli kitlelerin üniforma giymesini gösterebiliriz. Fransa'da, "Art nouveau"nun arabesk şekillerine, modanın yılankavi silueti tekabül ediyordu. "Art deco", genç kızların düz giysisi ve Sonla Delaunay'nin "eşzamanlı" kumaşlarıyla birlikte gidiyor. 60’lı yılların dizaynı Courröges'in kadınına uygun düşüyor, son yılların "retro" stiliyse giysi biçimlerine esin kaynağı oluyordu.
Bütün zamanların cinsel dili olan moda, açık saçıklık ölçüsünde ar kavramının uğradığı değişiklikleri izlemiş ve kadının toplum içindeki yerini belirtmiştir. XX. yy.'ın başında, evlenme çağı geçmiş ya da dul bir kadının, giyimiyle hoşa gitmeye çalışması iyi gözle görülmezdi. Çıplaklık kavramı da giyim adabında ön planda bir rol oynar: uzun kollu, uzun paçalı ve sudan çıkar çıkmaz çıkarılan ilk mayolarla günümüzün monokinileri arasında büyük fark vardır. Mini etek de, ilk çıktığında, görgü kuralları bakımından büyük eleştirilere uğradı: günümüzde kadınlar arasında son derece yaygın olan pantolon başlangıçta sokak kıyafeti olarak şok yaratmıştı. Gerçekten de, zevk ve alışkanlıkları altüst eden, tam anlamıyla yenilikçi bir modanın doğuşu daima bir şok etkisi yapar ve toplumun en tutucu tabakaları tarafından benimsenmesi de onun sonu olur. Yerleşmiş bir moda, güven verici bir nitelik taşır: güncel olaylardan kaynaklanan ve çoğu kez sinemadan esinlenen, genellikle de kısa süren altmodaların hızla benimsenmesi belki de bu nedenle açıklanabilir.
Bir modanın reddi ya da benimsenmesi, kişinin kendini dile getirmesine yarar. Bu tavır, yaş, aile çevresi, meslek çevresi, bilinçdışına bağlı motivasyonlar tarafından belirlenir: proleterin iş kıyafetini (tulum, boyacı önlüğü, vb.) benimseyen burjuva, kendisini solcu bir sanatçı sayıyor demektir: garipliğe kadar vardırılan bir özgünlük, toplumdışı bir karakterin ifadesi sayılabilir.
Uzun süre, iktidardaki sınıfların görüntüsünü yansıtan moda, karşı çıkışın simgesi olarak da kullanılmıştır. Romantikler, feministler hep bu yolu kullandılar. Fransa’da, tüketim toplumuna karşı mayıs 1968 protestosu, ilk kez ABD’de ortaya çıkan bu tür hareketlerin (50'li yılların beatnik'lerı, 60'lı yılların hippy'leri) bir devamıydı. Bu hareketler. Üçüncü Dünya ülkeleriyle dayanışma halinde olduklarını belirtmek için, bu ülkelerden alınma bir modayı ortaya attılar; makineleşmecılığe karşı savaşmak için zanaatçılığı övüp yücelttiler. Daha yakın tarihte, punk'lar, skin-head'ler, folklordan çok asker kıyafetleriyle şiddetin yeniden doğuşunu dile getirmeye çalıştılar. Moda alanındaki bu çalkantılar sonunda, ölçülü zevk ve ağırbaşlı zerafet eskidi: alaycılık, zirzopluk, kitsch, gülünçlük başlı başına bir amaç oldu; soluk, saçaklanmış, zımbalı ve işlemeli blucinle bir pull över yaygın bir kıyafet haline geldi. Mini etekle ünıseks modası bu döneme damgasını vuran görüntüler olarak kalacaktır. 1968 gençliğince -savaş sonu nüfus patlaması nedeniyle sayıca önemli bir kitle oluşturuyordu ve kuvvetli bir alım gücüne sahipti bir anda benımseniveren bu antimoda, terziler ve hazır elbi- secilerce de ele alındı ve böylece modanın demokratikleşmesine katkıda bulundu.
1970'ten beri, sportif ve ağırbaşlı stilde yeniklasik, uslanmış bir modanın yeniden doğuşuna tanık olmaktayız. Bunun yanı sıra belki de 60'lı yılların nostaljik bir devamı olarak- romantik stilden yana bir eğilim kendini göstermektedir.
Türkiye modada evrenselliği dört ayrı dönemde gerçekleştirdi. XIX. yy.'ın ikinci yarısına kadar egemen olan ve kaynağını dinsel kısıtlamalarda bulan kadın giysileri toplumdaki etkisini yerli levantenler dışında Cumhuriyet döneminde şapka devrimine dek sürdürdü. Erkek giysilerin
deki yöresel ve folklorik görüntülerin ise 1800'lü yıllarda Jön Türkler'le birlikte değişmeye başladığı görülür. Bu dönemde türk erkeğine modada öncülük eden Fransa, Birinci Dünya savaşı'ndan sonra yerini İngiliz modasına bıraktı. Batı'da genellikle kadınların benimsediği öncü moda anlayışı, Türkiye'de tersine erkekler tarafından benimsenmiştir. Erkekler kadınlardan önce Batı'ya ve evrensel modaya uyum sağladılar. Moda kavramı Türkiye’ de şapka devrimi ile birlikte başlar. Peçe ve çarşaftan çıkan türk kadını kısa zamanda levanten hemcinslerine benzer bir görüntüye girmekte güçlük çekmezken, Paris tüm batı dünyasında olduğu gibi Türkiye'yi de etkisi altına aldı. Artık Jön Türkler'le başlayan birinci dönem bitmiş, ikinci dönem yaşanmaktadır. Bu dönem 1960' lı yıllara kadar uzar. Ekonomik ve sosyal gelişme çabaları içinde olan Türkiye henüz terzilerle giyinme alışkanlığının dışına çıkamadığı gibi, giyimde endüstrileşme yöntemine de tutucu kalır. 1960’lı yıllarda sanayileşmenin elle tutulur bir düzeye gelmesi, çalışan kadınların süratle artması, gelir düzeyinin sürekli yükselmesi, nüfus artışı, artık türk toplumunu zaman alıcı, el emeğinin getirdiği maddi külfetin dışına çıkmaya zorlar. İzleyen yıllar Türkiye'nin kendi kabuğunu kırarak giyim sanayisinin çarkı içinde dönmeye başladığı dönemdir. Zaman değişmiş, yıllarca kadınlarda Paris, erkeklerde Saville Row olarak benimsenmiş modaya yaklaşım, artık sesim iyiden iyiye duyuran İtalya'nın etkisi altına girmiştir. Günümüzde ise, tıpkı Batı'da olduğu gibi belirli bir ülkenin sesi yerine o dönem için geçerli olan belirli bir rüzgârın estirdiği moda anlayışı kovalanmaktadır.
Moda football Club, İstanbul'daki ingilizler tarafından kurulan (1903) Türkiye' nin ikinci futbol kulübü. Kulüp, 1907-1908 yılında İstanbul şampiyonluğunu kazandı.


Kaynak: Büyük Larousse