Arama

Çanakkale Hikayeleri - Tek Mesaj #89

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Mart 2006       Mesaj #89
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gelibolu Yarımadası’nı bilerek adımlamak için, ‘tarihi sayfa sayfa okuyup yorumlamak’ desek yanlış olmaz.

Bu topraklarda gezerken büyük bir devletin varlık ve yokluk savaşını tüm detayları ile görmek mümkün. “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı” mısralarını Mehmet Akif, acaba buraları düşünerek mi söyledi; bilinmez. Ancak dünü tanıyıp yarına daha iyi bakmak için Çanakkale’yi iyi bilmek gerekiyor. Buna hazırsanız ve bir asır önce o topraklarda neler yaşandığını öğrenmek isterseniz yolculuğumuza eşlik için davet ediyoruz. İlk durağımız Eceabat’ın birkaç kilometre ilerisindeki Fatih Sultan Mehmet’in yadigarı Kilitbahir Kalesi. Boğazı kilitlesin diye İstanbul kuşatmasından hemen sonra yapılmış. Gerçekten de boğazı yüzyıllardır düşmana karşı korumakta. Kalenin devamında Namazgâh tabyalarını görürüz. Denizden bakıldığında normal gibi görülen tepeler, karadan bakıldığında muhteşem bir kamuflaj ile gizlenmiş barınak ve cephanelikler haline geliverir. Buradan birkaç kilometre sonra Mecidiye Tabyası’na geliriz. Yani 18 Mart deniz harekâtında Seyit Onbaşı’nın vazife yaptığı yer. Ocean zırhlısını batıran mermiyi gönderdiği yer. Seyit Onbaşı hâlâ kucağında mermi, o günleri hatırlatırcasına orada durmaya devam etmektedir. Onun durduğu yerde durur ve boğaza bakarsanız düşmanın yenilmez dedikleri dev donanmanın uğradığı hezimeti görünsünüz belki...

Rumeli Mecidiyesi’nden az ötede bizi yine deniz kıyısındaki bir başka şehitlik, Havuzlar karşılar. Burada Yüzbaşı Kemal Bey ve şehit arkadaşlarının ruhaniyetlerini şâd eder ve bu kez deniz kıyısından ayrılarak içerilere, Gelibolu Yarımadası’nın uçlarına doğru ilerleriz. Hemen sağımızda Soğanlıdere Şehitliği’ni görürüz; Kerevizdere çarpışmalarının yüce kahramanlarının yattığı yeri. Artık Gelibolu’nun uçlarında yüksek bir tepenin yanındayız. Burası Alçıtepe. Eski adı ile Kirte bölgesi. Düşman bu muhkem tepeyi alabilmek için çok uğraşmıştı. Üç büyük Kirte savaşı yapmıştık onlarla. 1. Kirte’de 8 bin, 2. Kirte’de 10 bin, 3. Kirte’de 15 bin şehit vermiştik; ama tepeyi vermemiştik düşmana.

Köyün orta yerinden sağa doğru sapıyor ve bu kez Sargı Yeri’ne doğru ilerliyoruz. Burası Çanakkale’nin en büyük ve kuytu hastanesi. O kadar büyükmüş ki, 30-40 hatta 50 bin yaralı birikirmiş. Buranın en büyük zaafı ise Ege Denizi’ne birkaç km. uzaklıkta olması. Acımasız düşman hastane olduğunu bile bile 28 Haziran gecesi, uzun menzilli topları ile burayı sabaha kadar dövmüş. Bir gecede tam 18 bin yaralımız şehit düşmüş. Sargı Yeri’nden bir km. kadar ileride, Ege Denizi kıyılarında Nuri Yamut Anıtı ile karşılaşıyoruz. 1940’lı yıllarda şehitlerimizin mübarek kemikleri hâlâ tepelerde yığın yığın durmaktadır. Nuri Paşa bu manzaraya dayanamaz ve Çanakkale’de kendi imkanları ile yaptırdığı anıtın içine onları toplattırarak defnettirir. Bu anıtın altında bugün 10 bin parça şehit kemiği bulunmakta.

Şimdi yeniden geri dönüp 67 Mehmetçiğin tam 3 bin düşman askerine karşı bir buçuk gün geçit vermediği Seddülbahir’e geçiyoruz. Düşmanın River Clayt ve Albiom gemileri ile yaptıkları saldırıda, bir adım bile gerilemeden öyle bir durmuşlardı ki düşman ancak tamamını şehit ederek burayı ele geçirebilmişti. 25 Nisan akşamı İngiliz tayyareleri Seddülbahir üzerinden geçerken bu koy için şu raporu yazmışlardı: “Çıkarma koyu kıyıdan 50 m. içeriye kadar kıpkırmızı bir kan gölü görünümündedir.”

Şimdiki durağımız Morto Koyu. Fransızların çıkarma yaptıkları yer. Buradan çıkarken o kadar çok ölü bırakmışlar ki buraya ‘Morto (Ölü) Koyu’ adını vermişler. Bugün hâlâ Morto Koyu’nda suyun içinde taşlaşmış yığın yığın şarapnel parçaları görürsünüz. Karşımızdaki devasa dağ sıralarına bakıyoruz. Düşmanın çakılıp kaldığı yerler işte buralar. Hatta burayı aşabilmek için İngiliz deniz bakanı Churchill’in zehirli gaz kullanma planlarını hatırlıyoruz. Temmuz ayları rüzgâr alabildiğine denizden karaya doğru esiyor. Tam sırası demişlerdi. Ama zehirli gazlar Gelibolu önlerine getirildiğinde bu kez rüzgâr yön değiştirmiş karadan denize doğru esmeye başlamıştı. Kullanamıyorlar. Bu ve bunun gibi daha nice akıl almaz olay sonrasında Churchill, hatıralarına şu cümleleri yazacaktır: -”Biz Çanakkale’de Osmanlılar ile değil, Tanrı ile savaştık ve haliyle de yenildik.”

Düşmanın defalarca saldırdığı Kanlı sırta tırmanıyoruz. Bir gecede kıpkızıl kan olan tepeler. Tam önümüzde 57. Alay Şehitliği var. Atatürk’ün miralay rütbesi ile onları düşmana sevk ettiği yer. Ve düşmanı durdurma adına bütün bir alayın şehadeti. Az yukarıda bir uçurumun başında 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Paşa’nın kabriyle karşılaşıyoruz. Dualarımız ruhlarına. Tam Conkbayırı sırtlarında Atatürk’ün anıtı ile karşılaşıyoruz. Göğsüne şarapnel parçasının çarptığı yer. Bu savaş hem Mustafa Kemal, hem de Kurtuluş Savaşı’mız için büyük önem taşıyordu. Trablusgarp’ta ön plana çıkan Mustafa Kemal, bu savaş ile daha bir göz dolduracak ve Kurtuluş Harekatı’nı örgütlemek için bizzat vazifelendirilecekti. Karşımızda Anafartalar Ovası duruyor. Yani Ağustos Ayı Savaşları. Düşmanın var gücü ile hem Anzak Koyu’ndan hem de Suğla’dan saldırdığı günler. Savaşta asker yaşımızın 14’lere düştüğü zamanlar. Hamilton’un İngiltere’ye yalvardığı ve ‘Bana son bir birlik gönderin.’ dediği demler. İngiltere İstanbul’u almayı o kadar önemsiyordu ki bu isteğe cevap verdi ve bizzat İngiliz Kraliyet ailesini koruyan Norforlk Kraliyet Alayı’nı gönderdi. Bu birlikten bir daha haber alamadılar. Ve asılsız soykırım hikâyeleri uydurarak bunun filmlerini yaptılar.

Conkbayırı düşmanın bir türlü alamadığı ve İstanbul önünde bir sed gibi duran bir gazi tepemizdir. Bizler aradan geçen bu kadar yıl sonrasında işte şimdi tam bu tepedeyiz. Bir yıl süren Çanakkale Savaşları’nda aylarca siperlerde yatan, canını hiç düşünmeden feda eden nice şehidimizi saygı ile anıyor ve ruhlarına Fatihalarımızı gönderiyoruz.

Salim Mutlu Müzesi
Çanakkale ziyaretlerimizde devamlı ziyaret ettiğimiz bir yer de bu şirin köy içerisindeki bakkal dükkanı. Salim Amca’nın bu ilginç dükkanında bakkal dükkanlarında alışageldiğmiz şeyler bulunmuyor. Aksine burada yığın yığın kurşun ve şarapnel parçası görüyoruz. Bu köye 1936 yılında yerleşenler 70’lere kadar hurdacılıkla geçinmiş, tarlalarındaki savaş artıklarını toplayıp satmış. Rahmetli Salim Mutlu ise topladıklarını biriktirmiş ve bu müzeyi kurmuş...
Son düzenleyen _Yağmur_; 22 Aralık 2015 16:21 Sebep: kırık link