Arama

Kur'an-ı Kerim'de inanç özgürlüğünü anlatan ayetler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 4 Aralık 2018 Gösterim: 21.398 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kur'an-ı Kerim'de inanç özgürlüğünü anlatan ayetler nelerdir?
EN İYİ CEVABI By ShadoW verdi
İrade Hürriyetinin Olduğunu ima Eden Ayetler: "Ey Resulüm sen de ki: İster inansınlar isterlerse inanmasınlar." (İsra, 107) "Onlara ne oluyor ki, Rablerine imana davet edildikleri halde Allah'a ve Resulüne iman etmezler." (Hadid, 8) "Onlar yeryüzünde idareye geçtikleri zaman fesat çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye koşarlar, hâlbuki Allah fesadı sevmez." (Bakara, 205) Müşrikler 'Allah bize bunu emretti' diyerek atalarının yanlış yolarına devam ederler. Ey Resulüm sen de ki: 'Allah çirkin şeyleri emretmez.'" (A'raf, 28) "Kendi iradeleri ile kazandıklarına az gülsün çok ağlasınlar." (Tövbe, 82) "Onlar yaptıklarının karşılığı olarak ebedi kalmak üzere Cennete girecek olanlardır." (Ankebut, 14) "Dileyen iman etsin, dileyen küfrü seçsin." (Kehf, 29)

Sponsorlu Bağlantılar
Tam bir irade hürriyetinin olmadığını ima eden ayetler: "Biz Cehennem için birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır, ama anlamazlar. Gözleri vardır ama görmezler. Kulakları vardır, ama işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlardan da daha alçaktırlar. İşte gafiller onlardır." (A'raf, 179) "Allah dileseydi yeryüzünde herkes iman ederdi. Öyle ise sen de insanları inanmaları için zorlama. Allah'ın izni olmadan kimse iman edemez. Allah akıllarını kullanmayanları rezillikle azaba düçar eder. Sen onların akılarına hitap etmek için semavatta ve yeryüzünde ne kadar hikmet delilleri varsa göster. Ancak bütün bu deliller inanmayacak olanlara bir fayda sağlamaz. Onlar ancak başlarına bir bela gelmesini beklerler. Sen de ki: 'Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.' Biz sonunda inananları mutlaka kurtarırız." (Yunus, 99–102) "Allah'ın dilediği hariç. Rabbin dilediğini yapar." (Hud, 107) "Allah dilemedikçe sizler isteyemezsiniz. Allah dilediğini rahmetine erdirir." (İnsan, 30–3; Tekvir, 29) "Sizi de yaptıklarınızı da yaratan Allah'tır." (Saffat, 96) "Allah her şeyin yaratıcısıdır. Her şeyin vekili ve yöneticisi de O'dur. Her şeyin anahtarı O'nun elindedir." (Zümer, 62–63)

Bu ayetin zahiri insanın fiillerini Allah'ın yarattığını açıkça ifade etmektedir. Hür iradesi ile iyiyi tercih edip isteyen insandır, yaratan Allah'tır. İnsan iradesi ve kasdı ile onu kesbetmiş oluyor. (Kitabu't-Tevhit, Maturudi, s. 247; Taftazani, Şerhu'l -Akaid, s. 111)

İfrat ve Tefrit Görüşler:
Allah'ın yaratmasının mutlak olduğunu, insanın hiçbir iradi rolünün olmadığını savunan, insanın buna zorunlu olarak uymak mecburiyetinde olduğunu iddia eden görüşe "CEBRİYE" denilmektedir. Buna karşılık "MUTEZİLE" kulun kendi fillerini yaratabilecek kadar hür olduğunu savunur. Sorumluluğun ancak bu şekilde insana ait olabileceğini belirtirler.

Bu konuda Cebriye ifrat ederek insanı kesbinden tamamen mahrum bırakır, Mutezile ise tesiri tamamen insana verip, tefrit ile insanı fiillerinin yaratıcısı görerek Allah'ın işine ortak etmiştir. Ehl-i Sünnet ise fiillerin başlangıcında insan iradesinin tercih edici rolünü kabul ile beraber neticede o işin yapılmasında mutlak İlim, İrade ve Kudret sahibi olan Allah'ın (Külli İrade) yaratıcılığını kabul ederek istikametli olan orta yolu ihtiyar etmiştir. (İşaratü'l-İ'caz, 29–30)

İnsanın Hürriyeti Ne Demektir?
Demokrasinin temeli insan hürriyetine dayanır ve demokrasi bu hürriyetle ayakta kalır. Bundan dolayı demokrasi "İnsan Hürriyeti"ne çok önem verir. İnsan hak ve hürriyetleri kâmil manada verilmeden, demokratik ilkeleri hâkim kılmak mümkün gözükmemektedir.

İnsan hürriyeti çeşitli yönlerden ele alınabilir
1. Ontolojik Hürriyet: Kişinin Allah'a karşı sorumluluk sınırlarını gösteren hürriyettir. İnsanın Allah'a karşı ne derece hür olduğu konusu yukarıda açıklığa kavuşmuştur zannederim.
2. Siyasi Hürriyet: Buna "Dış Hürriyet" de denmektedir. Kişinin toplum içinde yaşama hakkından tutunuz, eğitim, düşünce, din ve vicdan hürriyeti, seyahat ve mülk edinme hürriyetine kadar tüm siyasi hak ve hürriyetleri içine alan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Münzevi yaşayan kişinin bütün bunlara ihtiyacı yoktur. Bunun için medeniyetin gereği olan hürriyet, siyasi hürriyettir.
3. Kişinin Nefsine (=Kendine) Karşı Hür Olabilmesi: Buna da "İç Hürriyet" denilmektedir. Kişinin nefsine esir olmaması, kötü ve kaba içgüdülerine karşı hürriyetini koruyabilmesidir.
Son düzenleyen Safi; 4 Aralık 2018 19:06
By ShadoW - avatarı
By ShadoW
Ziyaretçi
22 Aralık 2011       Mesaj #2
By ShadoW - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
İrade Hürriyetinin Olduğunu ima Eden Ayetler: "Ey Resulüm sen de ki: İster inansınlar isterlerse inanmasınlar." (İsra, 107) "Onlara ne oluyor ki, Rablerine imana davet edildikleri halde Allah'a ve Resulüne iman etmezler." (Hadid, 8) "Onlar yeryüzünde idareye geçtikleri zaman fesat çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye koşarlar, hâlbuki Allah fesadı sevmez." (Bakara, 205) Müşrikler 'Allah bize bunu emretti' diyerek atalarının yanlış yolarına devam ederler. Ey Resulüm sen de ki: 'Allah çirkin şeyleri emretmez.'" (A'raf, 28) "Kendi iradeleri ile kazandıklarına az gülsün çok ağlasınlar." (Tövbe, 82) "Onlar yaptıklarının karşılığı olarak ebedi kalmak üzere Cennete girecek olanlardır." (Ankebut, 14) "Dileyen iman etsin, dileyen küfrü seçsin." (Kehf, 29)

Sponsorlu Bağlantılar
Tam bir irade hürriyetinin olmadığını ima eden ayetler: "Biz Cehennem için birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır, ama anlamazlar. Gözleri vardır ama görmezler. Kulakları vardır, ama işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlardan da daha alçaktırlar. İşte gafiller onlardır." (A'raf, 179) "Allah dileseydi yeryüzünde herkes iman ederdi. Öyle ise sen de insanları inanmaları için zorlama. Allah'ın izni olmadan kimse iman edemez. Allah akıllarını kullanmayanları rezillikle azaba düçar eder. Sen onların akılarına hitap etmek için semavatta ve yeryüzünde ne kadar hikmet delilleri varsa göster. Ancak bütün bu deliller inanmayacak olanlara bir fayda sağlamaz. Onlar ancak başlarına bir bela gelmesini beklerler. Sen de ki: 'Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.' Biz sonunda inananları mutlaka kurtarırız." (Yunus, 99–102) "Allah'ın dilediği hariç. Rabbin dilediğini yapar." (Hud, 107) "Allah dilemedikçe sizler isteyemezsiniz. Allah dilediğini rahmetine erdirir." (İnsan, 30–3; Tekvir, 29) "Sizi de yaptıklarınızı da yaratan Allah'tır." (Saffat, 96) "Allah her şeyin yaratıcısıdır. Her şeyin vekili ve yöneticisi de O'dur. Her şeyin anahtarı O'nun elindedir." (Zümer, 62–63)

Bu ayetin zahiri insanın fiillerini Allah'ın yarattığını açıkça ifade etmektedir. Hür iradesi ile iyiyi tercih edip isteyen insandır, yaratan Allah'tır. İnsan iradesi ve kasdı ile onu kesbetmiş oluyor. (Kitabu't-Tevhit, Maturudi, s. 247; Taftazani, Şerhu'l -Akaid, s. 111)

İfrat ve Tefrit Görüşler:
Allah'ın yaratmasının mutlak olduğunu, insanın hiçbir iradi rolünün olmadığını savunan, insanın buna zorunlu olarak uymak mecburiyetinde olduğunu iddia eden görüşe "CEBRİYE" denilmektedir. Buna karşılık "MUTEZİLE" kulun kendi fillerini yaratabilecek kadar hür olduğunu savunur. Sorumluluğun ancak bu şekilde insana ait olabileceğini belirtirler.

Bu konuda Cebriye ifrat ederek insanı kesbinden tamamen mahrum bırakır, Mutezile ise tesiri tamamen insana verip, tefrit ile insanı fiillerinin yaratıcısı görerek Allah'ın işine ortak etmiştir. Ehl-i Sünnet ise fiillerin başlangıcında insan iradesinin tercih edici rolünü kabul ile beraber neticede o işin yapılmasında mutlak İlim, İrade ve Kudret sahibi olan Allah'ın (Külli İrade) yaratıcılığını kabul ederek istikametli olan orta yolu ihtiyar etmiştir. (İşaratü'l-İ'caz, 29–30)

İnsanın Hürriyeti Ne Demektir?
Demokrasinin temeli insan hürriyetine dayanır ve demokrasi bu hürriyetle ayakta kalır. Bundan dolayı demokrasi "İnsan Hürriyeti"ne çok önem verir. İnsan hak ve hürriyetleri kâmil manada verilmeden, demokratik ilkeleri hâkim kılmak mümkün gözükmemektedir.

İnsan hürriyeti çeşitli yönlerden ele alınabilir
1. Ontolojik Hürriyet: Kişinin Allah'a karşı sorumluluk sınırlarını gösteren hürriyettir. İnsanın Allah'a karşı ne derece hür olduğu konusu yukarıda açıklığa kavuşmuştur zannederim.
2. Siyasi Hürriyet: Buna "Dış Hürriyet" de denmektedir. Kişinin toplum içinde yaşama hakkından tutunuz, eğitim, düşünce, din ve vicdan hürriyeti, seyahat ve mülk edinme hürriyetine kadar tüm siyasi hak ve hürriyetleri içine alan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Münzevi yaşayan kişinin bütün bunlara ihtiyacı yoktur. Bunun için medeniyetin gereği olan hürriyet, siyasi hürriyettir.
3. Kişinin Nefsine (=Kendine) Karşı Hür Olabilmesi: Buna da "İç Hürriyet" denilmektedir. Kişinin nefsine esir olmaması, kötü ve kaba içgüdülerine karşı hürriyetini koruyabilmesidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2012       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

BUYRUN.
woltka1001 - avatarı
woltka1001
Ziyaretçi
15 Şubat 2012       Mesaj #4
woltka1001 - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşım öncelikle Sana sunu sölemem gerekir:Kur'an-ı Kerim'de yazmaya bilir fakat islamiyetde var.
Din değiştirme ya da inanç seçimi bir insanın yaşamında verebileceği en önemli kararlar arasındadır. Bu önemli kararda insanın özgür iradesini kullanması ve verdiği kararın sorumluluğunu da üstlenmesi de bir o kadar önemlidir. İnsanları tevhid inancına ve bu inancın ifadesi olan Allah'ın dinine davet eden İslam, bu konuda karar veren insanın sonuçta kendisi adına ve kendisi lehine ya da aleyhine bir karar verdiğinin altını çizmektedir. Kur'an'da ifade edilen "dileyen inansın dileyen inkâr etsin" ya da "inanan kendisi için inanmış olur inkâr eden de yine kendisi için" tarzındaki vurguların temel amacı bu durumun belirtilmesidir.
İnanç seçiminin ve bir dine aidiyetin genelde kişinin doğup yetiştiği çevreyle yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Öyle ki insan kültürel bir aidiyet bağlamında yetiştiği ortamın geleneksel inancına bağlı olmaktadır genelde. Nitekim insanın fıtrat üzere doğduğunu vurgulayan Hz. Peygamber, bununla birlikte kişinin anne-babasının tâbi olduğu inanç doğrultusunda eğitilip yetiştirildiğine dikkat çekmektedir. Bununla birlikte İslam kişinin ancak akil baliğ olduktan sonra din ve inanç konusunda vereceği kararları dikkate almakta ve kişiyi bununla sorumla tutmaktadır. Bu nedenle geleneksel olarak kendisine verilen ya da öğretilenlerin basmakalıp bilgiler olarak kabullenilmesini değil, insanın ilahi vahiy doğrultusunda aklını kullanarak hak ve hakikati izlemesini öngörür. İnsana varlık amacını, çevresini ve kendisini düşünerek Allah'ın mutlak birlik ve üstünlüğünü idrak etmesini ona kulluğa yönelmesini hatırlatır. Rasulleri aracılığıyla insanlara ilettiği ilahi mesajda bu konuda bütün insanlara yönelik uyarılarda bulunur. Öyle ki "ey iman edenler Allah'a iman edin..." ayetinde geleneksel olarak İslam inancı ve kültürüne aidiyet taşıyan insanlar bile dinin özü olan Allah'a iman ya da Allah'a gereğince iman konusunda uyarılır.
Bütün bu konularda İslam insanın kendi özgür iradesini kullanmasını oldukça önemser. Öyle ki dine aidiyette ve ihtidada zorlama olamayacağını vurgular. Bu zorlamayı yalnızca kişi üzerine yapılabilecek sosyal baskı unsuru şeklinde anlamamak gerekir. Kuşkusuz inanç seçiminde sosyal baskıya dayalı bir zorlamayı İslam kesin şekilde yasaklamaktadır. "Dinde zorlama yoktur" ve "senin dinin sana benim dinim bana" şeklindeki ayetler bunu ifade etmektedir. Bununla birlikte İslam teolojik anlamda bir zorlamayı da kabul etmemektedir. Bir dine aidiyette ya da inanca bağlılık konusunda teolojik anlamda bir zorlama, alın yazısı şeklindeki bir kader ya da bir ön belirleme (predestination) ile yakından ilişkilidir. Bu bağlamda insanın özgür olup olmadığı hususunda dinsel gelenekler arasında farklılıkların olduğu ve dinlerin kader ya da alın yazısı konusunda kendi yapılarına göre yaklaşımlar sergiledikleri bilinmektedir. Din seçimi ya da ihtida insanın kendi özgür iradesinin mi yoksa bu konuda insanın iradesi dışında gerçekleşen ve insana yönelik olarak işleyen bir kaderin mi (predestination) etkili olduğu birçok inanç sistemi açısından önemli bir sorundur. Bu konuda örneğin cahiliye dönemi Arap toplumuna baktığımızda bu dönemde dine bağlılıkla kabileye ya da klana bağlılığın eş anlamlılığı gibi tasavvurla karşılaşırız. Öyle ki Mekkeliler için din ya da dine aidiyet atalarının ve babalarının dinsel geleneği ile aynı şeydir. Dolayısıyla din seçimi kişinin kendisinin karar verebileceği bir durum değildir. Ataların dinine bağlılık kabileye ya da klana bağlılık demektir. Bu nedenle cahiliye dönemi Arapları Hz. Peygambere ve onun tebliğ ettiği inanca iman etmiş olanları şiddetle eleştirmişlerdir. Yahudiliğe baktığımızda da buna benzer bir geleneğin mevcudiyetini görürüz. Her ne kadar günümüzde özelikle ABD'de yoğunlaşan reform Yahudiliği ve liberal Yahudilik gibi akımlar dini ve dine aidiyeti daha evrensel düzlemde düşünseler de Yahudilerin kahir eksenini oluşturan Ortodoks Yahudiliğinde dine aidiyet etnisite merkezlilik bağlamında düşünülür. Bir kişinin Yahudi olup olmaması ilahi bir kaderle ilişkilendirilir. Kişinin Yahudi olmasıyla İsrailoğulları klanına bağlı olması aynı şey olarak görülür. Bu klana bağlılık olmaksızın bir kişinin Yahudi olmasının mümkün olmadığı vurgulanır. Hıristiyan geleneğinde de dine bağlılık ve kurtuluş konusunda bir ön kaderi kabul eden anlayış yaygındır. Erken dönemlerden itibaren kurtuluş konusunda katı kaderci bir anlayışla birlikte kilise merkezlilik Hıristiyan teolojisini etkisi altına almıştır. Buna göre insanın dini tercihleri ve kurtuluş konusunda kendi iradesinin ve eylemlerinin etkili olmadığı Augustin'den itibaren birçok kilise tarafından ısrarla savunulmuştur. Bu anlayışın çeşitli Protestan akımlarca da savunulması dikkati çekmektedir. Buna paralel olarak yine Hıristiyanlığın ana gövdesi olarak kendisini ilan eden Katolik kilisesinin kişinin din tercihi ve dine bağlılık konusunda mutlak özgür olmadığı ve kilise kurumunun bu konuda insanla Tanrı arasında vazgeçilmez bir aracı olduğu anlayışı da İslam'la karşılaştırma açısından önemlidir.
Bu açıdan bakıldığında İslam, din değiştirme olayında insan özgürlüğüyle, insanın özgür iradesinin rolünü vurgulamasıyla diğer inanç sistemlerinden ayrılır. İslam kişi ile Allah arasında hiçbir aracı kabul etmez; insanın din tercihinde tamamıyla bağımsız olması gerektiğine ve sorumluluğun da kendisine ait olduğuna dikkati çeker. İnsanın özgür iradesini doğru yönde kullanabilmesi için ise insan Allah tarafından sürekli olarak uyarılır. Bu uyarı gerek bir çeşit doğal vahiy olarak değerlendirilebilecek olan akıl ve vicdan yoluyla, gerekse rasuller aracılığıyla insana iletilen ilahi kelam yoluyla yapılmaktadır.

Benzer Konular

17 Ocak 2013 / ayşeğül asu Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2013 / Ziyaretçi Cevaplanmış
11 Ocak 2012 / Mehmet K. Cevaplanmış
2 Mart 2014 / Misafir Cevaplanmış
12 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış