Arama

Psikolojim bozuk ne yapabilirim? - Sayfa 2

Güncelleme: 20 Ekim 2017 Gösterim: 61.111 Cevap: 35
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
2 Eylül 2011       Mesaj #11
Rower - avatarı
VIP MazessezaM
Alıntı
wampirella123 adlı kullanıcıdan alıntı

ben hiç korkazdım ama bu son 2 yoldır acayip kormaya başladım evin içinde nere gidersem korkudan koşarak gidiyorum napabilirim?? Msn CryMsn CryMsn Cry


Yasadıklarından duyduklarından gördüklerinden çok çabuk etkileniyorsun buda bi takım kötü düsüncelere sebep oluyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Sanırım yasın da küçük gerçekçi ol hayal ile hareket etme. Mantık dısı korkularını yine mantığınla yenmelisin.

Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Eylül 2011       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bakın hacılar bişi sööliim. İzlemediyseniz fight club ı izleyin. Herşeyini yitiren, sıfıra inen, kaybedecek birşeyi kalmayan bir insanın hayata bakışının nasıl değiştiğini görün. Dert ettiğimiz şeyler, bizim onlara atfettiğimiz önemden dolayı. Halbuki bu hayattaki herşey sanal ve imtihan. Neden imtihan ediyor Rab bizi? O çok derin, felsefi ve girift, dalmayalım. Ancak madem bu var ve biz değiştirme kudretinde değiliz, o zaman kuralına göre oynayalım bu oyunu. Oyun gibi görmek birinci devamız. 'biz'li konuşuyorum çünkü ben de yakın zamanda kanser olmasından dolayı sevdiğimle evlenemedim. Kaybettim demiyorum, evlenemedim diyorum dikkat!. Kaybetsem, derdim ki, Rabbim verdi, fazla acı çektirmeden aldı yanına. Ama o acı çekiyor, benimle evlenmiyor, hatta görüşmüyor ve ben onun yanında olamadığım, hiçbirşey yapamadığım için derin rahatsızlıklar hissediyorum. Evet hala hissediyorum ancak, bunun bir imtihan ve Allahın takdiri olduğunu, hayatın herzaman güzellikler sunmadığını düşünüp işin içinden çıkmaya, hayatı katlanılır kılmaya çalışıyorum. İntiharı düşünüp Rabden korkusundan dolayı yeltenemeyenler! Belki yakında dünyanın en bahtiyar adamları arasına girmeye namzetsiniz. Çünkü sıfıra inmiş, dipteki acıyı ve anlamsızlığı tatmış, herşeyden vazgeçecek konuma gelmişsiniz...Burda yapılacak şey, başınıza gelen ve sizi acıtan şey herneyse, onunla savaşmayı bırakın. Ya da şu saçma ve manasız hayattan, bu vurdumduymaz ve kadir kıymet bilmez insanlardan, aslında onların sahip olmadığı/olamayacağı şeyleri beklemekten vazgeçin/vazgeçelim. Bu beklentileri, sevgileri, umutları karşılayabilecek tek varlık Rabdir. O'ndan nefsimiz adına bişeyler, yatlar katlar, sevgililer, dostlar istemekten vazgeçelim, O'na daha iyi nasıl bir kul oluruz ona bakalım. Çünkü, O'nun sevdası ve aşkı dışında hiçbirşey, bu dünyanın anlamsızlığını ve boşluğunu arayan bir insanı tatmin etmeyecek ve hayal kırıklıklarına sebep olacaktır. Şu kız beni sevmedi, insanlar beni sevmiyor; Allahın sevgisi senin O'na gösterdiğin sevginin kat be katıdır ve seni doyurur. Şu işim olmadı, o iş sen istiyorsun diye hayırlı demek değil, belki Rabbin seni çok sevdiğinden ve o iş ilerde sana hayır getirmeyeceğinden seni uzak tuttu. Çocuğumu, anamı, eşimi vs kaybettim. Bu bir kayıp değil, imtihan vesilesi bir ayrılık. Sen bu imtihanı aşamazsan, ayrılığın ebedi olur, bundan korkup Rabbine sarıl. Ebedi tatlı bir hayatın yanında şu adaletsiz saçma dünyanın ne kıymeti olabilir. Ayrıca o sahiplendiğin ve yitirdiğin şeylerin hiçbiri senin değildi, sen bile sana ait değilsin. İşte sıfırlamanın başlangıcı bu. Can yücel der ya: sahiplenmeyeceksin diye. Sahiplenmezsen, kazık çakacak gibi yaşamazsan yitirdiğine de üzülmezsin. Sonra neden yaşadığın onca tatlı ve güzel anıları bir anda hafızandan silip şikayetleniyorsun. En güzel günlerini düşün bakalım, en şen kahkahalarını. o günlerde Rabbini anıyor muydun yoksa sürüklenip gidiyor muydun. O seni sevdiğinden dolayı sana bi tokat atınca hemen zırlıyorsun, ne kadar zayıfsın. Halbuki etrafa güçlü pozları atan, o elindekileri yitirmeden önce sanki onları sen yaratmışın, seninmiş gibi caka satan sendin. Sıfıra in kardeş. Çevrendeki insanların iyisiyle kötüsüyle senin başrolü oynadığın kendine has dünyandaki küçük piyonlar olduklarını iyisiyle kötüsüyle rollerinin icabını yerine getirdiklerini düşün. Şu seni hırsa ve bu dünyanın kandırıcı yüzüne çeken ve neden benim de olmuyor dediğin lüks arabaların birer metal yığını, lüks evlerin birer taş yığını, çocuk çoluğunun ana babanın dahi figüranlar ve imtihan vesileleri olduğunu...anla. Herşeyi teke indir. Aslında tek hedef, tek gaye, tek şey ve tek herşey sadece ama sadece Rab. Haksızlıklar, ölenler, sana tuzak kuranlar, seni sevenler, senden nefret edenler...Hepsi hayal ve herşey oyun...Kuralına göre oynarsan bu saçmalıkların içinde dahi mutluluğa erersin. Dediğim asla kolay değil ve o NLP(kişisel gelişim) zırvalarına da benzemez. İçtendir, özdendir, bunca sanal ve hayal içinde belki tek gerçektir. O yüzden zor. Ama sen pısıp kaldıkça ve şikayet edip zırladıkça gerçekten buna ulaşamazsın. Sıfırlan kardeş. Herşeyi birşey yap. Üzüldüğün şeylerin bu tek yekün içindeki ufaklığını ve değersizliğini kuş bakışı seyret. Hatta kaybına, derdine, işte o seni üzen şey herneyse, ona bi gülümse, sen de hayatıma hoş geldin, sen de hoşsun, hüzün de hoş, O'ndan gelen herşey hoş de. Kesin çözümdür inşallah, başkalarının saçma zırvalarına benzemez...
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Ekim 2011       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar bu sıkıntıların %99,9 u maneviyatsızlıktan kaynaklanmatadır.Günümüzde insanlar islamiyete göre yaşamadıkları için büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Örnek veriyorum sınava girdiniz imtahan oluyorsunuz etrafınıza bakın gayet rahat, stress yapmamış hatta keyfide yerinde kimse görebilirmisiniz? çok nadir . eğer görüyorsanızda o kişi sınavda çıkacak soruların çözümlerinin olduğu kitabı çok çalışmıştır,ve çıkan soruların cevaplarını biliyodur. İşte dünya hayatıda böyledir. Dünya hayatının geçici olduğunu bilen,ve dünyanın bir imtahan yeri olarak yaratıldığını bilen bir kişi herşeyin yolunda gitmesini beklememelidir.Çeşitli zorluklarla karşılacağının bilincinde olmalıdır ve bunların ALLAHTAN geldiğini bilmelidir ve bu sınavı kazanıp ödülünü almak için çalışmalıdır. İnsanı mutlu edecek tek bir şey vardır (anlık mutlulukları kasdetmiyorum) oda ALLAH ın insana gösterdiği yoldan gitmektir. Bazı arkadaşlar bu yazıdan bişey anlamayabilir ama bu yazıdan bişeyler anlayabilmesi içinde azda olsa manevi alt yapısının olması gerkir. Sizi yaradandan daha çok şey biliyorsanız kendi kurallarınıza göre yaşayabilirsinz. ....SAYGILAR....
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Aralık 2011       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar umarım yardımcı olabilirim, gördüğünüz silüetler eğer siyahsa diğer insanlar görmüyor diye sizin onları kafanızdan uydurduğunuz sonucunu çıkarmayın, o siyah varlıklar ordadır ve siz onları görebiliyorsunuzdur. Halüsinasyona gelince , bu vücudunuzun normal çalışmadığı zamanlarda (hastalık ve aşırı uykusuzluk gibi) gördüğünüzü sandığınız görüntü veya seslerdir. KESİNLİKLE İLAÇ KULLANMAYIN.

Ruh çağırma telkinlerinde bulunmayın, bu %90 psikolojik bunalım ve intiharla sonuçlanır.
Psikologlara görünün, psikyatrislerden mümkün olduğunca uzak durun.
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
30 Ocak 2012       Mesaj #15
Rower - avatarı
VIP MazessezaM

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI – PSİKOLOJİM BOZUK DİYENLER İÇİN


Kaçıngan Obsesif-kompulsif Paranoid Borderline Kişilik bozuklukları’da % 40 oranda eşlik eder. Genel anksiyete bozukluğu: Burada sürekli kötü bir şeyler olacağı kaygısı ve ” diken üzerinde olma” hali vardır. %15- 20 oranda görülebilir. Obsesif -kompulsif bozukluk: Takıntı ve saplantıların olduğu (temizlik kontrol, bulaşma takıntıları, tekrarlayıcı davranışlar)
Biyolojik bozukluklar:

1-MITRAL VALV PROLAPSUSU:

Kalp kapakçığı sarkması olan MVP’susu panik bozukluklu hastaların yaklaşık % 40-50’sinde bulunmaktadır. MVP’susunun toplumda görülme sıklığı % 5 ve kadınlarda iki kat daha fazladır. MVP’susunun belirtileri panik bozuklukla benzerdir. Sebep mi? Sonuç mu? olduğu tartışmalıdır.
Göğüs ağrısı, çarpıntı ile acillere başvuran hastaların % 40′inda panik bozukluğu saptanmıştır. Göğüs ağrısı nedeniyle anjiografi yapılan hastaların % 40-60′ında panik bozukluğu bulunmuştur.

Tedavi olmayan panikli hastalarda koroner arter hastalığına bağlı ölümler üç kat daha sık görülmüştür.



2- TIROID BEZI ANORMALLIKLERI:

Panik bozukluklu hastalarda tiroid fonksiyon bozuklukları daha sıktır “hipertiroidi” genel nüfusa göre yüksektir.

3-IRRITABL KOLON SENDROMU:

Bağırsakların aşırı duyarlı olması hali ve bağırsak problemlerinin yaşanması da panik bozuklukla birlikte bulunabilmektedir. Anksiyete tedavisiyle bu hastalar düzelebilmektedir.

4-AKCIGER HASTALIKLARI:

Müzmin tıkayıcı akciğer hastalıklarında %8-20 arası panik bozukluğu bulunmaktadır. (Astım, bronşit, amfizem, allerjik akciğer hastalıkları….)

5- MiGREN:

Migrenli olanların bir kısmında panik bozukluğu olabilmektedir. Baş ağrısı şikayeti olan erkek hastaların %12’sinde, kadınların ise %15inde panik bozukluğu saptanmıştır.

6-EPILEPSI (SARA NÖBETLERI):

Temporal nöbetlerde görülen, korku, yabancılaşma, farklı algılama aşırı sıkılma ve taşikardi gibi belirtiler, panik atakta da görüldüğünden gözden kaçabilir. Ayrıca beynin sağ temporal bölümü alınan insanlarda panik benzeri belirtileri olabilmektedir. Bundan dolayı paniğin “temporalimbik” anormallik olduğu ileri sürülmektedir.

7-BEYIN-DAMAR HASTALIKLARI:

Beyin-damar hastalıkları panik bozuklukta diğer hastalara göre iki kat fazladır. Panikteki tansiyon yükselmelerinin buna yol açtığı söylenmektedir.



Panik Bozuklukta Ortaya Çıkan Diğer Durumlar:
1-Agorafobi
2-Madde bağımlıkları ve kötüye kullanımları. (Amfetamin, kafein, alkol, diazem türü ilaçlar)
3-Hipokandriazis
4-Yaygın anksiyete bozukluğu
5-Sosyal fobi
6-Özgül fobi
7-Obsesif- kompulsif bozukluk
8-Alkol bağımlılığı
9-Organik hastalıklar Hipertiroidizim Hiperparatiroidizim Hipertansiyon Feokromasitoma (Böbreküstü bezi hastalığı) Vestibüler disfonksiyon (Kulaktaki denge fonks. boz.) Kardiak aritmiler Konvulsif bozukluklar (Sara nöbetleri) Panik Bozuklukta Risk Faktörleri (Kimler paniğe daha yatkın?)

Birinci derece akrabalarında panik ya da başka anksiyete bozukluğu olanlar. Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi, insanlar.

Düşünce ve duyguların yeterince dışarıya yansıtamayan, “içsel insanlar.” Alkol yada başka bağımlılık yapabilen maddelere yatkınlık ve bağımlılık Geçmişinde panik atak diğer anksiyete bozukluklarından bir rahatsızlık ya da depresyon geçirmiş olmak. Sürekli baskı altında olmak, engellenmek yada kendi kendini baskılamak. Sosyal fobik, kaçingan kişilik yapıları Sürekli “verici” davranma “iyilik meleği”gibi davranma “hayır” diyememe. Öfkesini, kızgınlığı dışarıya yansıtamayan insanlar Dürtülerini sürekli bastıran insanlar -Cinselliği baskılamak, cinsel tatminsizlik ve yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar.

Aşırı hırslı, sürekli başarı ile beslenen, başarısızlıklarda kendisini suçlayan yapı.. Nereye Kadar Panik? (Paniğin seyri, gidişatı): Panik bozukluk en çok 30′lu yaşlarda ortaya çıkar. Az sayıda çocuklukta başlar. 45 yaşında başlaması olağan değildir. Gidişatı kişiden kişiye değiştiği gibi aynı kişide bile belirtiler değişebilir.

Uzun süreli izleme çalışmalarında % 40′nın belirtilerden arındığı, yaklaşık % 50’sinin belirtilerinin çok hafiflediği ve yaşamlarını engellemediği saptanmıştır. % 10-20 arası belirtilerin iniş-çıkışlarla devam ettiği görülmüştür.



Panik Bozuklukta Tedavi:

Panik atak kesinlikle kontrol altına alınabilir. Tedavide Temel ilkeler şunlardır:
1-Panik atakları ortadan kaldırmak
2-Sürekli atak yaşayacağım diye bunaltı, kaygı yaşamayı önlemek.
3-Panik atak korkusuyla yapılmayan davranışların yapılır hale gelmesi (tek başına yola çıkabilmek, kapalı mekanlara girebilmek, yalnız kalabilmek gibi… )
4-Panikle birlikte görülebilen diğer bedensel ve psikolojik sorunları gidermek 5-Zamanla paniği önemsemeyecek ve unutacak seviyeye gelmek
6-Panikten dolayı bozulan aile, is-sosyal yaşamın eskisi gibi normalleşmesi.
7-Hiçbir panik belirtisi ve davranışı olmadığı halde tedaviye bir süre daha devam ettirmek.

Atakların Oluşmaması İçin, Hastaların Geliştirdiği Davranışlar Panik Bozukluğu olan hastalar, yaşadıkları panik ataklar nedeniyle zamanla yaşamlarında bazı değişiklikler yaparlar. Çok şiddetli ölüm korkusu veya kontrolünü yitirme duygusu yaşadıklarından düsünce davranışların da aşırılıklar abartılar, korkular, dikkati çeker, fakat bütün bunlar hastanın elinde ve iradesinde değildir.

Yapılan panik tedavisiyle bütün belirtiler ortadan kalkar. Örnekler: “Her an bana bir şey olabilir, düşüp bayılırım” korkusuyla aşağıdaki davranışlar geliştirilir: Yanında su taşıma, Sürekli kalbini ve nabzını dinleme ve tutma, Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme ve ölçtürme, Yakınlarının adreslerini, telefonlarını özel bir şekilde yanında taşıma, Panik krizi yaşanır endişesiyle cinsel ilişkiden kaçma, sportif aktiviteleri bırakma, Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalniz kalamama, sokağa çıkamama, kalabalık, kapalı yerlere girememe, toplu taşıma vasıtalarına binememe… Bulunduğu muhitten uzağa gidememe, Tatile seyahate çıkamama, Birçok sağlık sigortasına üye olup, kartları yanında taşıma, Bir yere gideceği zaman sağlık kuruluşlarının olduğu güzargahlar dan gitme, Sık sık, acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri (EKG) çektirme, Check-Up,lar Yaptırma, Berbere diş hekimine gidememe, Boğazını sıkan bir şey giyememe, Sütyen takmaktan sıkıntı duyma, Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce hastanelere gidince fenalaşma hissi, Uykuda panikle ölürüm diye uyumama ve uykusunu kaçırma, Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusu ile aşırı rejim-diyet uygulaması (bazi panik krizlerinde tansiyon ciddi bir şekilde yükselmekte ve yapılan kan tahlillerinde kolesterolda yüksek çıkmaktadır.), Tv’lerdeki, basındaki intihar, cinayet, felaket haberlerinden aşırı etkilenme, onlar gibi olma korkusu, Otomobilde panik yaşarım korkusu ile, otomobiline binememe, otomobilini satma, Uçağa, vapura binememe, Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birisini bekletme, Bayılırım, ölürüm diye aylarca banyo yapamama, Panik krizi geçtikten sonra, aşırı yorgunluk, keyifsizlik halinin ortaya çıkması.

Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama. Kendisini aşağı atma korkusu, Panik anında bayılırım korkusuyla organlarını ve cildini belli etmeyecek giysi giymek. Değerli takı takmamak, Panik sürecinde tuvalete gitme isteği, Daha fazla güvenebileceği birilerinin yanına taşınma (aileden biri, doktoru ya da hastanelere yakın…) Uyumadan önce dua etmek.
Bir gün panikle ölebilirim diye yakınlarına ve sevdiklerine servetini dağıtma ve vasiyet yazma. Her gömleğinin, ceketinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma, Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe Hasta-hekim arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta hekimine her an ulaşmalıdır.

Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler, yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır. Antidepresanların bir kısmı eski kuşak ilaçlardır. (Anafranil, tofranil, ludiomil, insidon, laroxyl, tolvon… gibi ) Yeni kuşak, ilaçlar (efexör, seroxat, cipram, remeron, prozac, lustral, serzone, faverin, gibi.. ) Bu ilaçların bir kısmı paniği tedavi eder. Hekimin yaptığı muayene ve tecrübesi sonuca en uygun ilaç seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir. ilaçların bir kısmı (eski kuşak) başlangıçta belirtileri arttırabilir, ağız kuruluğu, sıcaklık hissi, terleme, kilo artışı , kabızlık, cinsel problemler yapabilir. Yeni kuşakta bulantı, titreme, cinsel problemler, kilo artışı gibi yan etkileri olabilir. Bunlar kalıcı değildir. Bir süre sonra azalabilirler. Panik bozuklukta ilaç tedavisinin en aşağı bir buçuk yıl olması gerekir. Hekim önerisi dışında kesinlikle ilaç almamak gerekir.

Panik belirtileri düzelir düzelmez ilaçları ne azaltmak nede kesmek gerekir. Yoksa kısa sürede tekrarlar. Yardımcı ilaçlar yeşil reçeteye tabi olanlar (Xanax, diazem, nervium benzeri ilaçlar.) Ve bazı kalp-tansiyon ve mide ilaçlarıdır. Bunların kısa süreli kullanılması gerekir. Başka hastalıklarınız nedeniyle ilaç alacaksanız doktorunuza danışın. ilaçlar zamanla iştahınızı arttırır. Özellikle -tatlıya- karşı dayanılmaz istek olur. Bunun için tedbir alın bol su için, meyve ağırlıklı beslenin.

İlaç tedavisi dışında -bilişsel, davranışsal, terapi’nin panikte iyi sonuç verdiği bilinmektedir. Burada kişinin bedensel belirtileri algilama ve onlara “kötü anlamlar yükleme” olayı anlatılır. Düşünce, beden ve belirtilerin ilişkisi; belirtilerini-düşünceyi nasıl etkilediği konuşulur. Yani önce hastalığın nasıl oluştuğu, belirtilerinin anlamını ne olduğu ve nelere yol açamayacağı anlatılır. Daha sonra kaçınma davranışlarının nasıl yok edileceğini geçilir. Bunları mutlaka bir terapistle birlikte yürütmek gerekir. Terapiye istekli ve azimli olduktan sonra bir ayla üç ay arasında epey yol alınır. Panikli olmak bir “kader” olmamalı.
Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir gerginlik durumudur. Tehlike ile karşılaşınca canlı kendini korumaya çalışır. Eğer savaşabileceği türden tehlikeyse savaşır, savaşamayacağı türdense ondan kaçar. Organizmanın tehdit durumunda olduğu stres karşısında insanlarda hem bedensel hem psikolojik düzeyde bir dizi olay meydana gelir. Örneğin: gözbebekleri büyür, kas gerimi artar, kalp atış sayısı artar, kan basıncı yükselir, solunum sayısı artar, endişe vs… Stres, hayatın bir gerçeğidir.

Ama stres genellikle olumsuz bir şey olarak düşünülür. Aşırı stres, insanı iş göremeyecek bir duruma getirip, ciddi sorunlar da yaratabilir. Ancak stresin olumlu bir yanı da vardır

Herkes için değişebilen ama belirli dozda stres, varoluşun olumlu bir özelliğidir ve etkili bir işleyiş için gereklidir. Bu tür stres organizmada fiziksel ve ruhsal gelişmelere, büyümeye ve olgunlaşmaya yol açar. Olumlu ve olumsuz stresarasındaki farklılık, kişinin stres oluşturucu olay ya da ortamı nasıl algıladığına ve onunla nasıl başaçıktığına bağlıdır.

STRESİN PSİKOLOJİK YÖNÜ


Psikologlara göre stres, onu zihinde taşıyan kişiye aittir. Stres olgusu incelenirken stres verici durumlar kadar onlarla karşılaşan bireyin psikolojik özelliklerinin de ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir. Stres tepkisi, ortamda ne olduğuna bağlı olarak değil, kişinin olaya verdiği tepkiye bağlı olarak ortaya çıkar. Aynı olay farklı kişilerde, hatta bazen aynı insanda farklı zamanlarda farklı tepkiler ortaya çıkarır. Belirli bir uyarana belirli tepkiler verilir diye genelleme yapılamaz. Örneğin, babaları ölen üç çocuğu ele alalım. Bunlardan ikisi evli, birisi babayla yaşıyor olsun. Bu ölüm olayı evlatlar için önemli bir stres verici durumdur, fakat her üç çocuğu da aynı düzeyde etkilemez. Evli çocukları daha az etkilerken babasıyla yaşayanı daha çok etkileyebilir. Burada en önemli değişken bireye özgü farklılıklar gösteren psikolojik mekanizmalardır. Bir olayı algılayışımız ve onunla başaçıkabilecek becerilerimizi değerlendirişimiz, o olayı stres verici ya da vermeyici olarak tanımlamamıza neden olur.

STRES ARAŞTIRMALARINDA ÖNCÜLER

Stres günümüzde çok iyi tanınmasına karşın, sadece modern toplumun insanına özgü değildir. Tarih öncesindeki insanlar bile stresin etkilerinin farkına varmışlardır. Günümüzdekilere benzer stres araştırmaları 20.yy’ın ilk dönemlerine kadar başlamamıştır. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Walter Cannon, insan bedeninin bir sistem olarak incelenmesinin önemini ilk farkeden bilim adamlarındandır. Cannon, 1930’larda “homeostatis” terimiyle sistemin kendi iç dengesindeki sürekliliği koruma özelliğinden söz etmiş; yaşamda gerekli olan dengeyi sürdürebilmek için kullanılan “geribildirim “ süreçlerini incelemiştir. Bedenin stres karşısında gösterdiği “savaş ya da kaç” tepkisine ilişkin ilk araştırmaları yapmıştır. Bugünkü stres bilgimizde bu araştırmaları katkıları vardır. Selye de stresin fizyolojisi üzerinde çalışmalarıyla tanınmıştır. Genel Uyum Sendromu adını verdiği bir süreç tanımlamıştır. O’na göre tepkisi genel utum belirtisi olarak da adlandırılır.
Bunun 3 basamağı vardır:
1. Alarm dönemi(reaksiyonu): Bu dönem, organizmanın dış uyaranı stres olarak algıladığı durumdur. Organizma mücadele ederek ya da kaçarak stresten korunmaya çalışır.
2. Direnç dönemi: Organizma yüzyüze olduğu stres verici duruma karşı direncini yükseltir. Bu dönemi başarı ile aşarsa beden normale döner, başarısız olursa beden kuvvetten düşer.
3. Tükenme dönemi: Stres verici olay çok ciddi ise ve uzun sürerse organizma tükenir, artık organizmada geri dönüşü olmayan izler bırakır. Bu süreçle ilgili bir psikiyatrist araştırma yapmıştır. Bu psikiyatrist öğrenciyken birkaç beyaz fareyi bir kafes içinde buzdolabına koymuş ve orada bırakmıştır. İlk 24 saat gözlerinde kaçınılmaz ölüm korkusuyla, tüyleri bakımsız ve karmakarışık birbirlerine ve kafesin bir köşesine sokulmuşlardır. Ertesi günden itibaren fareler ağır ağır hareket etmeye başlamışlar, çok geçmeden psikiyatristin hayatında gördüğü muhteşem fareler haline gelmişler. Tüyleri yumuşak, tertemiz ve düzgünmüş. Birbirleriyle oynaşıyor, sürekli hareket ediyor ve durmadan yemek yiyorlarmış.

Dondurucu ortama tümüyle uyum sağlamışlardı. Ama bir sabah kafesi buzdolabından çıkarmak üzereyken, bu son derece dinç ve sağlıklı fareleri ölü bulmuş. Bu da Selye’nin Genel Uyum Sendromu araştırmalarında ortaya çıkan veriler doğrultusunda sonuçlanmıştır. Fareler başlangıçta alarm tepkisi göstererek ne mücadele ettiler ne de kaçabildiler. Bunun yerine hareketsiz kalarak, beden ısılarını koruyup, streslebaşaçıkmaya çalıştılar. Acil durumlarda bedenlerinin ürettiği yüksek düzeydeki adranalin ve kortizol, onların yeniden canlanmalarında ve gelişmelerinde yardımcı oldu. Ancak, durmaksızın süren soğuk yüzünden daha fazla dayanamayarak, titreyip öldüler.



STRESİN ÇEŞİTLERİ

Stres tepkisi yaratan durumlar 3 grupta toplanabilir:
1. Fiziki çevreden kaynaklananlar: Hava kirliliği, gürültü, kalabalık, radyasyon, sıcaklık, soğukluk, toz vs… verilebilir.
2. İş veya meşguliyet konusundan kaynaklananlar: Ağır iş, gece işi, aşırı yüklenme, karar verme güçlükleriyle dolu büyük sorumluluk getiren işler, zaman baskısı altında çalışma, rollerdeki belirsizlik, kişiler arası çatışmalar vs…
3. Psikososyal ögelerden kaynaklananlar: Bunlar da kendi aralarında 3’e ayrılır: a. Günlük stresler: Günlük hayatın basit gerilimleridir.



Örneğin, trafikte sıkışmak veya karşılaşılan bir terslik, evde işlerin aksaması, çocuk ağlaması, yemeğin yanması… Bunlar oldukça sık yaşadığımız streslerdir. b. Gelişimsel stresler: Gelişimsel nitelikteki olayların sebep olduğu streslerdir. Burada söz konusu olan çocuk veya yetişkinlerin kronolojik durum ile ortaya çıkan gelişimleridir. Örneğin, çocuğun okula başlaması, 11-13 yaşlarında buluğ çağ, orta yaşın sonlarında menopoz ve andropoz, yetişkinlikte iş hayatına geçiş… c. Hayat krizleri niteliğindeki stresler: Her hayata başlı başına biçim verecek nitelikteki olayların yarattığı streslerdir. Örneğin, ciddi hastalıklar, doğum, aile bireylerinden birinin ölümü, işten çıkarılma…

STRESİN KISA DÖNEM ETKİLERİ:

Kalp atış sayısında artış, kan basıncında artış, endişe karamsarlık, kızgınlık, unutkanlık, dikkati toplayamama… STRESİN UZUN

DÖNEM ETKİLERİ:

Kronik hastalıklar( başağrısı, kalp hastalığı), depresyon, fobiler, kişilik değişikliği, ruhsal hastalıklar, düşünce ve hafıza kusurları, uyku bozukluklarıdır.
Sonuçta; üretkenliğin azalması, zevk alamama, yakın ilişkilerden uzaklaşma ortaya çıkar.



STRESTEN KORUNMA YOLLARI

Psikolojik anlamda stres kişiye özgü ve biricik olan bireysel bütünlüğü bozucu ve zorlayıcı etkenlerdir. İnsanlar stres karşısında psikolojik ve sosyal bütünlüğü korumak amacındadırlar. Bu korumayı hem bilinçdışı mekanizmalar hem de bilinçli çabaları ile yaparlar. Kişiyi koruyan mekanizmalardan birincisi “ben savunma mekanizmaları” denilen bilinçdışı çalışan, gerçeği bozan korunma yollarıdır. En çok kullanılanları: bastırma, unutma, karşı tepki geliştirme, yansıtma, yer değiştirme ve gerilemedir. Kişiliği koruyan diğer mekanizmalar bilinç ve çaba gerektiren gayretlerdir. Stres karşısında bilinçli sistemlerin etkisiyle daha çok bilgi edinme, anlama, algı alanını genişletme ve değerlendirme, yeni çözümler arama gibi zihinsel süreçler etkinlik gösterir.

STRESLE BAŞA ÇIKMA TARZLARI

Her insan aynı koşulları altında bile bir birinden çok farklı tepkiler gösterir. Biri kaygılı ve gerilimliyken diğeri soğukkanlı ve sakin olabilir. Bu çok doğaldır. Herkesin kendine özgü bir stresle başa çıkma tarzı vardır. Başaçıkma tarzımızın bazı yönleri sağlıklı ve etkiliyken diğer yönleri daha az etkili ve üstelik sağlığımıza, ilişkilerimize ve performansımıza zararlı olabilir. Stresle başa çıkma tarzları: Sigara içmek, alkol almak, yemek yemektir. Bazıları strese tepki olarak geri çekilir, içine kapanır, pasifleşir, sorunlarıyla yüzyüze gelmekten kaçınır, bazıları aşırı tepki gösterir, bazıları stres karşısında hiç tepki göstermeyip yaşanan sıkıntıyı içinde biriktirir. Stresle başa çıkmada esnek olabilmek önemli bir niteliktir. Esneklik, değişime daha açık olmamıza olanak tanır. Böylelikle stresli olarak algıladığımız olay sayısı azalabilir. Son yıllarda yapılan bazı araştırmalarda “A Tipi” davranışların kalp hastalığı riskiyle bağlantılı olduğu belirtilmektedir. Fredman ve Rosenman yaşam biçimi ve kalp hastalığı arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Bu çalışmada derinlemesine gözlem ve görüşme yöntemi ile denekleri davranışlarına göre A tipi ve B tipi olarak sınıflandırmışlardır. A tipi davranışlar tipik olarak sürekli zamanla yarışan ve sabırsızlık duygusu içinde olan insanlarda görülür. A tipleri sabah erken kalkıp, işe gitmek için kapıdan fırlarken kahvesini bir dikişte içen, çoğunlukla bir çok şeyi aynı anda yapmaya çalışan insanlardır. Çoğu zaman ses tonları ve hareketleri yaşadıkları bu telaş duygusunu açıkça sergiler. Hızlı konuşurlar, konuşanın sözünü kesme eğilimindedirler. Konuşmanın gidişini denetlemeye çalışırlar. Yumruklarını sıkabilir ve dişlerini gıcırdatabilirler. A tipleri aynı zamanda aşırı derecede rekabetçidirler. Nitelikten çok niceliğe önem verirler, çoğunlukla güvensizdirler. B tipleri ise daha rahat, daha uysal, daha az rekabetçi ve daha az saldırgandırlar. A tipleri küçük ayrıntılara takılma eğilimi gösterirken, B tipleri olaylara daha geniş bir bakış açısından bakabilirler. Yaşama karşı daha az telaşlı bir yaklaşımları vardır. B tipleri de stres yaşarlar, ancak zorlamalar ve tehditler karşısında daha az paniğe kapılırlar.

STRESLE BAŞA ÇIKMADA KENDİMİZLE OLUMLU DİALOG

Stresli bir durumla başa çıkmaya çalışırken kişinin kendisine olumsuz şeyler yerine, olumlu ve mantıklı şeyler söylemesinin yararlı etkisi olur. Olaylar karşısında gösterilen olumsuz tutumlar, kişinin kendine söylediği olumsuz sözler, o olay sırasında hissedilen gerginliği artırmaktadır. Bu durumu bir örnekle açıklayabiliriz; diyelim ki hazırladığımız bir ödevde önemli bir bilgiyi atladığımızı farkettik. Kendi kendimize şöyle söyleyebiliriz. “Berbat bir şey oldu. Böyle devam edersem asla başaramam.” Ya da şunları diyebiliriz “Çok aptalca bir hataydı. Ama yaptığım en kötü hata sayılmaz. Hocayla konuşup eksik kalan kısımları tamamlamayı önerebilirim.” İlk gruptaki düşünce olumsuz ve kişinin kendine zarar veren türdendir. İkinci grup ise daha olumlu ve sorunu çözmeye yöneliktir.

GEVŞEME TEKNİKLERİ VE YARARLARI

Stresli durumlarda gevşemeye ayrılan zaman yoğun stresin fiziksel etkilerini azaltmaya yardımcı olur. Gevşeye bilen kişiler, birikmiş stresin yarattığı gerginlikten sıyrıldıklarından yeniden enerji üretmek için bedenlerine zaman tanımış olurlar.
1) Derinlemesine gevşeme: Sinir sistemi rahatlar, kasların gerginliği azalır. Çok gergin ya da üzüntülü durumlarda gevşeme egzersizleri bu gerilimi tümüyle yok etmez ama azaltabilir. Derinlemesine gevşeme durumunu başarabilmek için biraz pratik yapmak gerekir. Otojenik eğitim: Belli bedensel değişiklikleri yaratmak amacıyla hayal kurmaktır.
Bunun için gözleri kapatıp sessizce oturmak ve kendi kendimize komutlar vermek gerekir. Örneğin; sağ kolum gittikçe ağırlaşıyor diyoruz. Kolumuzun ağırlaştığını hissediyoruz.
Aynı şeyi sol kolumuz ve bacaklarımız için de yapıyoruz. Sonra sıcaklık duygusu geliştiriyoruz. Kolumuzdaki sıcaklığın arttığını hayal ediyoruz. Daha sonra kalp atışlarımızı sakinleştiriyoruz. Kendimize kalbim daha düzenli ve sakin atmaya başladı diyoruz. Aynı şekilde solunumu da düzenliyoruz. Son olarak bütün gövdem ısınmaya başladı diyoruz. Bunları yaparken alnım giddikçe serinliyor diyerek alnımızı serinletiyoruz. Kendi kendimize tekrarladığımız bu cümleler üzerinde odaklaşarak derinlemesine gevşemeyi gerçekleştirebiliriz.

Aşamalı gevşeme:
Gevşeme durumunu ortaya çıkarabilmek için gerginlik durumunun iyice anlaşılması ve fark edilmesi gereklidir. Rahat bir pozisyonda oturarak ya da uzanarak başlayın. Gözlerinizi kapatın ve vücudunuzdaki çeşitli kas gruplarına odaklaşın. Ellerinizdeki kasları gerin ve yumruklarınızı sıkın. Yumruğunuzu sıkı tutmak için ne kadar çaba harcadığınıza dikkat edin. Sonra yumruğunuzu açın ve elinizin bütünüyle gevşemesine izin verin.

Gerginlik ve gevşeme durumları arasındaki farkı görün. Bu yöntemi bedeninizdeki her bir kas grubu için izleyin. Meditasyon: Bir sözcük ya da bir renk üzerinde odaklaşarak zihnimizi onu oyalayan çeşitli düşüncelerden sıyırıp sakinleştirmektir. Biyo geri bildirim: Elektronik bir aygıtla beyin dalgalarını, kas hücrelerini ya da kan basıncını izlemektir. Amaç, bedensel tepkileri bazı sinyaller aracılıyla görmemiz ya da uymamızı sağlamaktır.

2) Hızlı gevşeme: Strese karşı koymak için, kısa gevşeme araları vermektir. Derin soluk alıp verme, kendimizin rahat bir yerde olduğunu zihinde canlandırma, kas alışkanlıklarını tanıma ve stresli durumlarda kendimizde olup biten fiziksel belirtilerin farkına varabilme. Problem çözme teknikleri de stresle başa çıkmada yararlı olabilir. Aşamalar:
1) Problemi saptama: Problemin ne olduğunun açığa kavuşturulması stresin çoğunu hafifletir.
2) Seçenekleri gözden geçirme: Problemi saptadıktan sonra olabildiğince çok seçenek üretmektir.
3) Bir çözüm yolu seçme.
4) Eyleme geçme.
5) Sonuçları değerlendirme. Zamanı iyi kullanarak stresi azaltma: zaman iyi kullanıldığında daha çok şey başarılır. Günlük etkinliklerimiz içinden gerekli olmayanları ayırarak öncelik tanıdıklarımıza odaklaşabilirsek yapılamayan şeyler için duyulan kaygı da azaltılmış olur.



Etkili bir zaman planlaması için düzenli olmak, yazılı planlar yapmak, işleri uygun kişilere paylaştırmak ve zaman cetveli kullanmak yararlı olabilir. Etkili iletişim: Stresli durumlar genellikle insanlar arası iletişim sorunlarından kaynaklanır.

Sorunlarımızı bu kişilerle tartışabilmek çözüm için bir anahtardır. Senli cümleler yerine benli cümleler kullanmak ; senli cümleler insanları genellikle aşağılama eğilimindedir. Senli cümleler kullanıldığında karşı tarafta genellikle olumsuz ve savunmacı bir tepki oluşur. Örneğin; hep sözümü kesiyorsun, çok fazla gürültü ediyorsun, her şeyime karışıyorsun gibi. Benli cümleler ise sorumluluğu kişinin kendi üstünde tutar. Örnek; bana fazla karıştığını düşünüyorum, söylemeye çalıştığım şeyi anlayamıyorum gibi.

Soru sorma teknikleri:

Açık uclu sorular, karşımızdaki kişiye en üst düzeyde özgürlük sağlar. Yönlendirici sorular, evet ya da hayır şeklinde cevap alınan sorulardır. Neden arayıcı sorular ve belirleyici sorular da bu gruba girer. Stresle başa çıkmada yardımcı olabilecek insanlar: Aile, yakın arkadaşlar, uzman kişiler… STRES KONUSUNDA YAPILAN

ARAŞTIRMALAR

Ülkemizde çalışan kadınlarda stresle başa çıkma ve psikolojik rahatsızlıklar üzerine Doç.Dr. Perin Uçman bir araştırma yapmıştır. Saraştırmada şu sorulara cevap aranmıştır:
1) Psikopatolojik belirtiler açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
2) Stresle başa çıkmada “kendilik kontrolü” veya “öğrenilmiş güçlülük” boyutu açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
3) Stresle başa çıkma yolları açısından cinsiyet ve eğitim düzeylerine bağlı farklılıklar var mıdır?
4) Global psikopatoloji düzeyi stresle başa çıkma yollarından hangilerini yordamaktadır? 5) Kendilik kontrolü psikopatolojik belirtilerden hangilerini yordamaktadır? Araştırma örneklemini ilkokul mezunu 50 kadın ve 50 erkek ile üniversite mezunu 50 kadın ve 50 erkek oluşturmuştur.



Bulgular:
1) Çalışan kadınlar çalışan erkeklere kıyasla daha fazla psikolojik sıkıntı ve psikopatolojik belirtiler göstermektedir. Eğitim düzeyinde farklılık bulunamamıştır.
2) Kendilik kontrolü gerek cinsiyet gerek eğitim düzeyleri açısından anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır. Eğitim düzeyine göre planlı davranış, çağresizlik, batıl inanç ve düşünce kendini yerme ve ruh halinde anlamlı farklılık bulunmuştur. İlkokul mezunları üniversite mezunlarından daha yüksek ortalamalara sahiptirler.
3) Batıl inanç ve düşünce, çağresizlik ve planlı davranışın genel psikopatoloji düzeyine anlamlı düzeyde yordadığı gözlenmiştir.
4) Depresyon kendilik kontrolü ile ters yönde ve anlamlı düzeyde yordama göstermektedir.

Psikolojik Rahatsızlıklar

Toplumumuz kuşkuculuk, korku ve yabancılaşma ve kaba güç kullanımı gibi sıkıntılarla karşı karşıyadır. Bu gerçek, pek çok doktor dosyasının stres kaynaklı bir hastalıklar dalgasına neden kapılmış olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir belki.

Stres

Her tür kızgınlık ve iç dünyamızdaki veya çevremizdeki her değişiklik, eğer içsel uyumumuzu ve psikolojik dengemizi(homeostaz) bozuyorsa, stres olarak tanımlanabilir. Bu durum çalışma şartlarına, özel ilişkilere ve sağlık problemlerine, hatta hava durumuna kadar uzanan etkenlerden kaynaklanabilir. Beden her türlü strese karşı benzer nitelikli tepkiler gösterir; hormon salgılarında değişiklik ve davranış biçiminde değişiklik.
Günümüzün kentsel yaşam biçiminde ayakta kalabilmek için, belirli ölçülerde streslere göğüs germek kaçınılmaz olabiliyor: Ancak bu ölçü, sağlıklı ve hatta yararlı olma sınırlarını aşarak, rahatsız edici boyutlara ulaştığında, problemler başlıyor.
Bu tanımlamaya göre, stresin doğrudan tedavi edilebilmesi mümkün değil, çünkü o, yaşanan olaylara karşı oluşan doğal bir tepki. Ama bedene gösterdiği tepkiler bağlamında yardım edilebilir. Bu yardım, şifalı bitkiler ve vitaminlerle gerçekleştirilebilir, ama gevşeme alıştırmaları sayesinde, kendini toparlayabilmesi için bedeni desteklemek çok daha önemlidir. Ayrıca, strese yol açan olayların yeniden gözden geçirilmesi doğru olur. Böylece, bedensel tepki bir eyleme dönüşmeden bu olası eylemin biçimi değiştirilebilir.



Stres, sürekli rahatsızlıklara yol açtığında çok yönlü bir tedavi başlatmak gerekir. öncelikle uygun bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Genellikle de, bedenin ayrıca C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri ile desteklenmesi gerekebilir, çünkü stres altındaki kişi için bu vitaminler gereklidir.
Sinir ilaçları, sinir sistemini besler ve güçlendirirler. En etkili olanları, yulaf, arslankuyruğu, kereviz yaprağı, sarı kantaron, oğulotu, mayıs papatyası, kediotu kökü. Ayrıca, Uzak Doğu kökenli ginseng de stresle başa çıkabilmekte çok başarılı olan bir bitkidir, ama bitki kökünün veya güvenilir preparatlarının uzunca bir süre kullanılması gerekir.



Korku durumu Hayatımız boyunca hepimiz öyle veya böyle korku duygusunu mutlaka tatmışızdır. Yakın çevremizdeki ürkütücü bir problemden kaynaklanan bu duygu genellikle kısa sürer. Ama bazen de düşüncelerimizi ve davranışlarımızı belirleyen bir alışkanlık halini alabilir. Bu durumda dünya bizim için tümüyle korkutucudur ve davranışlarımızı bu doğrultuda düzenlemeye başlarız. Böylece, içinde korkunun hüküm sürdüğü ve sürekli olarak daha çok korkunun üretildiği bir kısırdöngüden kendimizi bir türlü kurtaramayız.


Kişisel deneyimlerden ve tedavi süreçlerinden çıkarılan sonuçlara göre, kişinin kendine özgü gerçekliği kendisinin yarattığı ve bu gerçeklikten sorumlu olduğu, kesin bir açıklıkla anlaşılmıştır. Bu gerçeği gereğince kabullenmek ve yaşantımıza uyarlayabilmek için genellikle desteğe ihtiyaç duyarız. Psikoterapi ve fitoterapi, gereken bu desteği sağlayabilecek güvenli yollardır. Etkileri kişiye göre değişiklik gösterebilen, sinir sistemini yatıştırıcı tüm ilaçlar, korku ve gerginlik hallerinde yardımcı olabilir. En önemli bitkiler: Kediotu kökü, arslankuyruğu, sarı kantaron, şerbetçiotu, ıhlamur, ökseotu.


Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçların yanı sıra kramp çözücü ilaçlar da yardımcı olabilir, çünkü korku durumlarında kaslar genellikle gergindir. Bu kas gerginliklerinin çözülmesi, insanın kendini tümüyle rahat hissetmesini sağlayabilir. Bu yolla oluşan içsel uyum sayesinde tedavi süreci kısalacaktır. Kediotu kökü, şerbetçiotu, ıhlamur eşit karışımı, çok hoş bir tada sahip olmasa da, başarı olasılığı yüksek bir reçetedir.
Bitkiler çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak veya gerektiğinde, soğutulmadan içilir.



Adet öncesi gerginliği
Adet kanamaları ile ilgili bu çok rahatsız edici gerginlikler, duygusal ve ruhsal problemlere yol açabilir. Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, şerbetçiotu, nane çayları bu sıkıntıları kısa sürede sona erdirebilir. Ama bu problemi tümüyle çözebilmek için, tüm hormon dengesi araştırılmalı ve gereken tedavi uygulanmalıdır. Bu konu hakkındaki ayrıntılı açıklamalar, ‘cinsel sistem’ bölümünde yer almaktadır.
Hiper aktivite (yerinde duramama)



Hiperaktivite veya hareket etme dürtüsü, özellikle çocuklarda görülen ve artış gösteren bir belirtidir. Tanımlanması ve teşhis edilmesi kolay değildir. Pek çok çocuğa, yalnızca yaşıtlarından daha hareketli oldukları için, hiperaktivite teşhisi konulabilmiştir. Oysa ki bu belirti yalnızca, yetersiz ve şeker oranı yüksek beslenmeden kaynaklanmış da olabilir.


Bir çocukta hiperaktivite teşhis edildiğinde, bazı adımların atılması gerekir. Hiperaktiviteye yol açan başlıca unsurlardan biri, bedende ağır madenler(örneğin kurşun, kadmium, cıva) birikimi olabilir. Sanayileşme atılımları nedeniyle, soluduğumuz hava ve besin maddeleri aşırı derecede etkilenmektedir. Hiperaktiviteye karşı uygulanacak tedavide atılması gereken ilk adım, tüketilen besin maddelerinin mümkün olduğunca az yapay katkı maddesi içermesine özen göstermek olmalıdır. Gitgide artan hiperaktivite problemi, uygarlığın dünyamıza etmiş olduğu kötülüklerin yalnızca küçük bir yansımasıdır.


Birikmiş olan madenlerden ve kimyasal maddelerden bedeni arındırmak için, kan temizleyici bitkilerin uzunca bir süre kullanılması gerekir. Böğürtlen yaprağı, kırmızı yonca, ısırganotu, atkuyruğu, civanperçemi, hindiba, kereviz yaprağı, rezene kan temizleyici bitkilerdendir. Bu bitkiler teker teker veya eşit oranda karıştırılarak kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1 çay kaşığı dolusu, yarım bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Eğer gerekirse, biraz balla tatlandırılabilir. Günde 2-3 kere yarım bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içirilir. Yatıştırıcı ve lezzet verici olarak, çaylara anason veya mayıs papatyası eklenmesi yararlı olacaktır. Ayrıca, strese karşı da, yulaf, C Vitamini ve B Vitamini kompleksi tedavisinin uygulanması gerekir. 2-3 haftalık bir kan temizliği küründen sonra 1 hafta kadar ara verilir ve ikinci bir küre başlanabilir. Bu tür uygulamaların uzun süre ara vermeden uygulanması doğru değildir.

Depresyon

Depresyonlar, kişinin çevresindeki koşullara gösterdiği bir tepki olabilir veya kişisel düşünce ve duyumsamadan kaynaklanabilir; genellikle de bu iki nedenin birlikte kaynak oluşturduğu görülür. Şifalı bitkiler, her iki durumda da depresyonun tedavisinde başarıyla kullanılabilir, ama aynı zamanda hastalığın nedenlerinin de ele alınması gerekir.



Hayatını cesaretle yeniden değerlendirebilmek için, kişinin, depresyona yol açan nedenlerle olan ilişkisini, kendine karşı dürüstlükten ayrılmadan irdelemesi mutlaka gereklidir; çünkü depresyona yol açan nedenler yalnızca şifalı bitki kullanımı ile tedavi edilemez. Ama bitkiler, tedavi sürecini destekleyecek ortamı oluşturabilir ve duyguları yatıştırabilirler. En etkili antidepressif ilaçların başlıcaları: Kediotu kökü, sarı kantaron, yulaf, arslankuyruğu, ginseng, lavanta, ıhlamur, biberiye.
Eğer depresyon, tüm bedenin bir genel güçsüzlüğü eşliğinde ortaya çıkmışsa, aşağıdaki bitki karışımının kullanılması doğru olacaktır: Biberiye 2 ölçü, yulaf 2 ölçü, sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir.
Genel güçsüzlük söz konusu olmadığında ise, şu karışım yeterli olacaktır: Sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 2 ölçü, ıhlamur 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitki çayının demleme biçimi aynı yukarıdaki gibidir. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Her bardak çayın taze demlenerek soğutulmadan içilmesi gerekir.



Bu noktada, önerilen bitki karışımlarının ayrımsız herkes için geçerli olamayacağının belirtilmesi gerekiyor. Tüm şifalı bitkiler, normal dozda alındığında zararsızdırlar ve bu nedenle, kişisel karışımlar isteğe göre geliştirilebilir ve hiçbir çekinceye gerek duyulmadan tüketilebilir. Hangi bitkilerin hangi konularda nasıl kullanılabileceğini, kitabın şifalı bitkiler bölümünde lütfen okuyun. Belirgin bir etkinin sağlanabilmesi için, seçilen bitkinin en azından iki veya üç gün boyunca içilmesi gerekir. Kendi kendinize yanıtlayamadığınız konuları, şifalı bitkileri iyi tanıyan bir kişiye sorunuz.

Uykusuzluk

Herkes uykusuz bir gece geçirebilir; günün stresi veya ertesi günün korkusu kişide gerginlik ve uykusuzluğa neden olabilir veya derin ve dinlendirici bir uykuyu engelleyebilir. Eğer bu durum yalnızca arada bir yaşanıyorsa, endişelenmeye gerek yoktur: Ama sıklıkla gerçekleşiyorsa, tüm beden bundan zarar görebilir; çünkü en önemli iyileşmeyi ve dinlenmeyi ancak uykudan alabiliriz. Dinlendirici bir uykunun şartlarının oluşmasını sağlayabilen pek çok ve gerçekten etkili bitkisel ilaç vardır, ama genellikle doğal bir uykuya varılabilmesini sağlayan, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar yeterli olabilir.
En etkili uyku getirici bitkiler: Kediotu kökü, şerbetçiotu, oğulotu eşit oranda karıştırılabilir veya teker teker de kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1-2 tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce, soğutmadan ve balla tatlandırılarak içilir.
Sarı kantaron çayı da aynı biçimde hazırlanarak, yatmadan önce içilebilir. Bitki dozları kişiden kişiye değişebilir, yukarıdaki bitkilerde aşırı doz sakıncası ise kesinlikle söz konusu değildir.



Orta boy bir soğanı soyarak bir bardak dolusu sütün içine koyun, çok hafif ısıda tutup, kaynama derecesine getirmeden iyice demleyin. Yatmadan hemen önce içilen süt çok rahat bir uyku sağlayacaktır.
Bolca balla tatlandırılan sıcak bir nane çayı da rahatlatıcı olabilir.
Sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerin çoğu, dinlendirici ve sağlıklı bir uyku için gerekli şartları oluşturabilir. Mayıs papatyası, ıhlamur, kırmızı yonca bu amaç doğrultusunda kullanılabilir. Lavanta yağı da, kesme şeker üstüne birkaç damla damlatılarak kullanılabilir. Rezene, anason, frenk kimyonu(havanda hafifçe ezilerek) ve oğulotu(çok ince kıyılarak) eşit oranda karıştırılır ve yarım veya bir yemek kaşığı dolusu, bir bardak kaynar suyla haşlandıktan 10 dakika sonra süzülür. Akşam saatlerinde ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, balla tatlandırılarak günde 2 bardak içilir.
Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, banyo katkısı olarak deri tarafından da emilebilir. Bu uygulama sayesinde, midesi duyarlı olanların ve özellikle çocukların uyku düzensizlikleri yoluna koyulabilir. Yatmadan önce yaptırılan bir ıhlamur banyosu uyku getirir. Mayıs papatyası banyosu da uyku getirir ve ayrıca, bebeklerin diş çıkarma sıkıntılarına karşı da başarıyla kullanılabilir.



Aşağıdaki kediotu kökü banyosu, adı geçen tüm bitkilerin kullanımında temel reçete olarak algılanmalıdır: Bir litre kaynar suya bir veya iki avuç dolusu kediotu kökü eklenir, yarım saat demlendikten sonra süzülür ve yatmadan hemen önce 15-20 dakika süreyle alınacak tam banyonun sıcak suyuna eklenir. Bu yöntemle, el ve ayak banyoları da alınabilir.
Son düzenleyen Safi; 22 Ekim 2017 23:13
Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2012       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben 17 yaşındayım bir çok işe girdim çıktım kimisiyle kavga ettim kimisiyle anlaşamadık kimisinden ben kendi isteğimle bıraktım ve evde kaldım hiç birşey yapamıyorum bunalıma girdim hayat artık çok boş geliyo piskolojim nedeniyle arkadaşlarımla küstüm onların beni kullandıklarını düşünüyodum onun için küstüm kimsem kalmadı köy ortamında yaptım serserilikler yüzünden elalemin dilindeyim kimsenin yüzüne bakamıyom kimseyle konuşamıyom sosyal hayatım sıfır annem babam benle artık konuşmuyo artık onlarda bıktı benden artık hep acı çekme istiyorum yaşamak istemiyorum sevdiklerimin beni bu halde bırakıp arayıp sormadıkları için intar edip arkamdan üzülüp vicdan azabı çekmelerini istiyorum bazen kendimi alkole vuruyom sıgarayayı aşırı çok içiyom devamlı ağlamk istiyorum düştüm bi kara delikte debelenip duruyom anlam veremiyom hiç bişe,ye herşey çok boş geliyo hiç bişeyden tat alamıyom artık herşeyden sıkıldım çalışmak istiyorum bi an bi heves oluyo ama yine umutsuzluğa kapılıyom gene olmucak deyip bunalıma giriyom artık kendimden korkuyom bu bedende çıkıp gitmek istiyorum bişey olmasını bekliyom ama hiç birşey olmuyo yapayanlızım çaok bunalıyom saldırmak istiyom ama ne fayda diyorum çözüm yolu dseil ki okumak istiyorum nasıl yapacamı bilmiyorum en ufak şeyleri takar oldum herşeyi bahane edip acı çekmek istiyorum babamın artık bana büyüdüm için yapacak bişey kalmadını düşünüyom san ki ben i yanlız bırakmışlar gibi kendimi rüyada zandediyom uyanmak istiyorum artık bitsin diyorum olmuyo çok duygusalım kendimi tiribe bağladım beydim biran duruyo ne yapacamı şaşırıyom kendi içimde boğulup gidiyom san ki ben bi koltuğa oturmuşum filim seyrediyo gibiyim insanlar gülüyo konuşuyo çalışıyo onlara özeniyom onlar gibi olmak istiyom ama olamıyom bunalıma girip içki içtimde ahiretim aklıma geliyodaha çok bunalmaya başlıyo içki yüzünden cehendememi gidecem dye keşke hiç doğmasaydım diyorum ben yolsam diyorum bir iş yaparken artık okadar bıktımki midem bulanıyo bir iş yaparken hayat sanki sıkıntı için bunalmak için kurulmu bir mekan gibi ben ne yapsam artık huzurlu mutlu olurum bide ben çok sinirliyim evde herşeyi vurp kırıyom duvarları yumruklu yom hergün ağlıyom bıktım yardım edin artık korkuyorum bişy yapacam kendime diye hayattan hiç zevk alamıyom bana yardım edin
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Mart 2012       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ben 8 yasındayken babamı ve kardesimi kaybettim.. bi donem sonrada kendimi.. ozellikle 8. sınf ve lise hayatımpskolojık rahatsızlıklarla ve doktorlarla gecti. bi donem depakin de kullandım. son 1yıldr 1 kere bayıldım .şimdi ailemle problemlerim var ve nişanlımında bu sorunlar yuzunden beni bırakmasından korkuyorum.. bahsettiğim gibi neredeyse 1 yıldır iyiydim fakat artık kendimi çok güçsüz , yorgun hissediyorum. zaman zaman hatta neredeyse her gun kendimi oldurmek istiyorum fakat dinimizin gereği korkuyorum yapamıyorum. el ve ayaklarımda uyusmalarım basladı; bayılma derecesine geldigim zamnlar da oluyo. çok bunaldım tekrar doktor ve hastaneye bulasmak istemiyorum lütfen yardım edin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Nisan 2012       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar Benim Ailem biraz Sorunlu Annem le babam olsun abimle babam olsun Her Ay Bi Tartışma Bi Kavga Bi Yumruk Bi Ara Ayrılacak Duruma Geldiler . Ve Ben Dayanamayıp Polise İhbar Ettim Benim Babam Bir Alkolik . Heralde Ben 1 . ci Sınıfa Giderken Bile Rakı İçiyordu Annemin Çalışmasına İzin Vermiyordu Bir Gün Abim Babam Annem Dayım Gil Filan Kapı Pencere Koymadı Her Yer Kırıldı . Kapı Desen Kapı Pencere Desen Pencere yani Anlıyacağınız hiç Birşey Koymadılar İşte Ozamanda Ayrılma Noktasına Geldiler Polisi Ben Aradım İşte Babam Kör Kütük Sarhoş İçip İçip Gelirdi Aileme sataşırdı İşte BEn Daha Küçüğüm 6 - 7 yaşlarında felan . Sonra İşte O Günden Sonra Mamak İlçesine Yerleştik Ordada Bi Tatsızlık Yaşandı İşte Abim Esrar İçiyormuş Babam Bunu Öğrendi Felan Yine Bir Kavga çıktı bir Dükkan Açtık Dükkana Gelmiyordu Çok uyuyordu Bi ARada Onun Yüzünden Kavga Çıktı Ve Benim Artık psikolojim Alt Üstü olmuştu Size Ne Bileyim Hep Aklım Annemde Kalıyordu Bu Akşam Ne Olacak Kavga Çıkacakmı Paramız Mı Yok Yarın Okul Hiç Düşünmüyordum Nerdeyse Hiç . Okula Gitmek İstemiyordum Derslerden Birşey Anlamıyordum Şuan 7.ci Sınıfa Gidiyorum 5 tane 1 İm Var Çalışsamda Yapamıyorum Çalışmasamda Ot Gibi Yaşıyorum Benim Hayatım Darma Duman Oldu halüsinasyonlar Görmeye Başladım Her Zaman Ağlıyacak Duruma Geliyorum Saçma Sapan Duygular Yaşıyorum Deli Gibiyim Bunları Anneme Söylemeye Okuldaki Rehber hocasına Söyliyemiyorum İlk Defa Size Açıldım Arkadaşlar Ne Yapsam Ne Etsem Bir Türlü Kurtulamıyorum Bu Aralar Fazla Sıkışığız psikiyatri Felan Gitme Durumum Yok . Anlıyacağınız Hiç Gidemicem Ve Böyle Hiç Birşeyden Anlamıyacağım anlamıyorum da . Benim Psikolojim Küçüklükten Beri Var Hep Uyumak İstiyorum Hiç Uyanmak İstemiyorum İntihara Kalkışmak İstedim Yapamadım Arkadaşlar Bunun Bir Çözümü Yokmu Lütfen arkadaşlar ... Kafayı Yicem Lütfen 1 Kez Okuyun
joe_blackreal - avatarı
joe_blackreal
Ziyaretçi
24 Nisan 2012       Mesaj #19
joe_blackreal - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
seda_1907 adlı kullanıcıdan alıntı

meraba... sizden bi konu hakkında akıl almak istiyorumm ..ben 1 sene kadar önce pskolojik tedavi qördüm.. sürekli halüsinasyon qörüyodum ve aklımı yitirmek üzereydim ilaçlarla kendime qeldm sanıodm doktorlar bu qördüklerimi stres ve depresyona baqladılar ... son 1 senedr yoktu böle bir durumum iyileşmişdim ama son 1 haftadır qene aynı şekilde halüsinasyon qörüyorum sesler qörüntüler qörüp duyuyorum,ilaç verdiler ama içmiyorum çünkü bu sferde qözümü uykudan acamıyorum.delirmek üzereyim etrafımdakiler delirdi qözüyle bakıyolar ama delirmekle alakası yok qördüklerm karsısında kendimden qeciyorum...qeceleri uyuyamıyorum sanki sürekli yanımda olan biri var qibii qündüzleri uyuyabiliorm sadece hayatım mahfoldu düzenim kalmadı lütfn yardımcı olun ne yapabilirim nereye basvurcaqımı sasırdım artıkk ...şimdiden tşk ederim ...Msn Sad

Bence senin Ayet el kürsi yi okuman lazım, muhtemelen geceleri sana bir şey musallat olmuş, ne olduğu malum 3 harfliler, dediğim gibi, herşeyi tıp çözemiyor, böyle vakalara daha önce de rastladım.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2012       Mesaj #20
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
merhabalar ben 19 yaşında bir genç kızım. okumuyorum. daha 15 yaşındayken hayatın sorumlulukları üzerime bindi.geçen sene hayatımın dönüm noktasını yaşadım.4 aylık ilişkim olan adam beni evlenmek niyetiyle kaçırdı.ailem benim psikolojim altüst oldu ve onu cok sevdiğim halde içim yana yana cezaevine gönderdim. hiç bulunmadığım ortam mahkemede bulundum. şu an mektuplar ve tehditler geliyo.bana yakışır bir insan olmadığını ögrendim çok sonrakişilik olarak. hala seviyorum ama nefret daha çok 1 senedir atamıyorum...

Benzer Konular

6 Aralık 2014 / eXeLLanC Bilgisayar
15 Şubat 2008 / nünü X-Sözlük
13 Eylül 2012 / Misafir Cevaplanmış