Arama

Okul neden vardır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 31 Mart 2019 Gösterim: 5.989 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mart 2013       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Okul neden vardır?
EN İYİ CEVABI alem verdi
Bu soruyu doğru yanıtlayacak kuşkusuz çok kişi vardır. Ama öğrencilere, niçin okula gittikleri ve dersleri niçin okudukları sorulsa ve kendilerinden içtenlikli yanıt vereceklerine söz alınsa, acaba ne yanıtlar verilirdi? Cevaplar şöyle olabilir: “ kendimize, ailemize ve ülkemize yararlı bireyler olmak için” veya “cehaletten kurtulup bilge kişi olmak için” denilebilir. Yada “herkes okula gidiyor, tabii ki ben de gitmeliyim”, “okula gidince dersten başka ne yapılabilir ki ”, “ Okul evden daha az sıkıcı, orada arkadaşlarım var” gibi yanıtlar verilebilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Acaba şöyle bir cevap alma olasılığımız ne kadardır?
“OKUL VE ORADAKİ DERSLER YOLUYLA ÖĞRENMEMİZ İSTENİLENLER, YAŞAMIMIZ BOYUNCA İHTİYACIMIZ OLACAK TEMEL BİLGİ- BECERİ- TUTUM VE DAVRANIŞLARI EDİNMEMİZ VE BUNLARIN DIŞINDA GEREKSİNMELERİMİZİ ELDE EDEBİLECEK BECERİLERİ KAZANMAMIZ İÇİNDİR” Cevabının olasılığı birinci olarak saydıklarımızdan daha azdır.

Tüm kişi ve kurumlar çocuk ve gençlere onlar için yararlı olacağını düşündükleri ve gerçekte de yararlı olabilecek bilgi ve becerileri öğretmeye çalışırlar. Bu öğretme süreci öğretmenler eliyle yapılır ve öğretmen işini haklı olarak belirli bir müfredatı belirli bir süre içinde vermek olarak görmeye başlar. Böylece zaten neyi niçin öğreneceğini bilmeyen öğrenci sürecin odağı olmaktan çıkıp algıyla öğrenen pasif izleyici durumuna gelir. Bunun da dramatik sonucu sorumluluk sadece ve sadece sınavlarda başarılı olmaya indirgenir. Bu şekilde öğrenme sürecinin dışına itilen çocuk ve gençler, aslında ya birer “öğrenme makinesi” olurlar yada “yarış atı”.

Öğrenme süreci yapay olarak bozulmaya uğratılan tek varlık insandır. İhtiyaçları kendi dışından karşılanmaya alıştırılan en değerli yeteneği olan “ bilgi ve beceri” ihtiyaçlarını içinde bulunacağı ortamın izin verdiği en etkin yöntemle öğrenebilme yetisi onu pasif duruma itip öğretmenin işini yapabilmesi birinci plana getirilince sönmektedir.

İçindeki öğrenme enerjisi bu şekilde bastırılan çocuk gençlik çağına girdiğinde gelişen enerjisinin de katılımıyla bu birleşik enerjiye yeni bir deşarj kanalı bulmaktadır. Yaramazlık, tahripkarlık, isyankarlık, topluma uyumsuzluk, uyuşturucu ve benzeri eğilimler.

Çocuk ve gençlerin öğrenme enerjilerinin öğrenmeye dönüşmesi, fizikî ortama pek bağlı değildir. Güzel okul binaları, zengin kaynaklar kuşkusuz ki birer avantajdır, ama asıl olan okul sürecinin “Öğretme” yerine “Öğrenmeye” dönüştürülmesi ve bunun da çocuklara verilmesidir.

“Çocuklar bu bilince sahip değil, bu yüzden biz onlara öğretemeyiz” yaklaşımının pek doğru olduğu söylenemez. Çünkü: hiç kimse kimseye, isteği dışında bir şey öğretememiştir. Olsa olsa zorla ve kısa bir süre için nedenini anlamadığı ve merak ta etmediği bir çok bilgiyi belleğine yerleştirir ve onları sınavda geri alarak başarı ölçtüğünü sanır.

Böyle yetişen insanların yaşamları boyunca hiçbir sorunu tek başına çözmeleri mümkün değildir. Daima birilerinin yardımına muhtaç insanlar işte böyle yetişir.

Bu durumu tersine çevirmek için eğitimde öyle köklü değişimlere de ihtiyaç yoktur. İhtiyaç olan tek şey öğretmenin “ Öğretmek” rolünün “ öğrenmeye ortam hazırlamak, sürdürmek, ortam etkinliğini denetim altında tutmak” rolüyle yer değiştirmesidir. Böylece makineler, yarış atları yerlerini sağlıklı bireylere bırakacaklardır. İŞTE OKULLAR BUNUN İÇİN VARDIR.
ÖĞRETMENLER NİÇİN VAR?
Hiçbir meslek, öğretmenlik ve doktorluk kadar insanla doğrudan ilgili değildir. Bir doktor, hastasının ciddi ve belki de umutsuz bir durumda olduğunu ona hissettirmeden son ana kadar insan yaşamının sürmesi için savaşır. Bu tıbbi ahlâkın en temel ilkesidir. Biz öğretmenler, topluluğumuzda eğitsel ahlâkı geliştirmeli ve teşvik etmeliyiz. Eğitimde insanî ilkeleri her öğretmenin öğretim ve becerilerinde en önemli unsur olarak yüceltmeliyiz. Çok ama pek çok öğretmen için öğrenme özürlü bir çocuk sıkı sıkıya kapalı bir kitaptır. Eğer bir öğretmen çocuğun iç dünyasını göremez ve onun için özel düşünce yöntemleri ile çevresindeki dünyaya bakış biçimini anlayamazsa, duyarlılık üzerine söylenen sözler boş laflardır. Öğretmenin çocuk kalbi hakkında bilgi sahibi olmaksızın yaptığı eğitimin hiçbir anlamı olmaz. İşte öğretmenlerin niçin var olduğu sorusu burada ortaya çıkar.

Çocukların doğru ve yanlış, iyi ve kötü konularında zengin hayal güçleri vardır. Güzellik konusunda bile kendi ölçüleri hatta kendi zaman duyguları vardır. Çünkü bir çocuk için bir gün bir yıl gibi, bir yıl sonsuzluk gibi gelebilir. Çocukluk denilen o peri masalı sarayına ulaşabilmek için öğretmeninde bir anlamda çocuk kimliğine bürünmesi gerekir. Ancak o zaman çocuklar sizin kendi saraylarına girmenize izin vereceklerdir. Bir çocuğun, tekerleği bozulmuş bir arabanın yaralı bir kuş kadar acı çektiğini düşünmesi, duygusallık değil, onun şefkat ve şiirsel hayal gücünü temeli olan duyarlılığıdır. Çocukların büyüklü küçüklü kendi kaygıları, hayal kırıklıkları üzüntüleri ve felaketleri vardır. Duyarlı bir öğretmen bir çocukta bazı şeylerin yolunda gitmediğini hemen anlaması gerekir. Bu her şeyden önce çocuğun gözlerinde belli olur. Çocuğun yardıma gereksinmesi olduğunu fark eden bir öğretmenin kayıtsız kalması ilgi göstermemesi çocuk için tam bir felaket olacaktır. Geleneksel otoriter bir anlayışla sınıf potansiyelini kullanan öğretmen “buranın hakimi benim, benim dediklerim olur” derse hiçbir sorunu çözemez. Bazen çocuk yetişkin için önemsiz gibi görünen şeylerden alınabilir. Bununla birlikte çocukların doğru ve yanlışı, sevinç ve üzüntüyü bir arada yaşadıklarını akıldan çıkartmamak gerekir. Duyarlı bir öğretmen kendisinin de bir zamanlar çocuk olduğunu asla unutmamalı, kendisini çocuğun yerine koymalı ve onun üzüntüsünü paylaşarak yardım etmelidir. Çoğu zaman çocuğa soğuk ve kayıtsız davrandığımızdan onların hayal dünyaları perişan durumdadır.

Bir çocuk, çocukça sevinçleri ve eğlenmeyi öğrenmedikçe gözlerinde gerçek bir heyecan pırıltısı olamadıkça eğitimsel hiçbir etkinliğin önemi yoktur. Çocuk gerçekten çocuk olmalıdır. Eğer çocuğun gözlerinde kayıtsızlık varsa onun kalbinde bir şeyler çiğnenmiş ezilmiş demektir.

İyi davranış çocuğun eğiticisine güvenebilmesinin temelidir. Bununla birlikte öğretmenin kişisel kaygı , arzu ve dürtülerin dışında kalan soyut bir iyilik kesinlikle yaralı değildir. Çocuk gergin bir ip gibidir, dikkatsiz bir dokunuş ona acı verebilir.

O zaman öğretmen çocuk kalbinde olup bitenleri anlamak, onun kederi karşısında duyarlı olmak ve onun kalbinde olup bitenleri anlamak ve yorumlamak onu hissetmek için vardır. Onun kalbini anlamak her şeyden önce hiçbir özel yöntemle öğrenilemeyecek bir şeydir. Her çocuğun kalbinin gizli bir köşesinde kendine özgü ses veren bir teli vardır. Öğretmenin sözlerine çocuğun tepki vermesini istiyorsa, öğretmenin kalbinin de bu telle aynı sesi vermesi gerekir. Bunun için ancak zengin bir duygu ve ahlâk kaynaklarına sahip öğretmen bu sesi verebilir.

İşte öğretmenler bunun için vardır ve her zaman olacaktır...
Son düzenleyen Safi; 31 Mart 2019 23:17
alem - avatarı
alem
Ziyaretçi
19 Mart 2013       Mesaj #2
alem - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Bu soruyu doğru yanıtlayacak kuşkusuz çok kişi vardır. Ama öğrencilere, niçin okula gittikleri ve dersleri niçin okudukları sorulsa ve kendilerinden içtenlikli yanıt vereceklerine söz alınsa, acaba ne yanıtlar verilirdi? Cevaplar şöyle olabilir: “ kendimize, ailemize ve ülkemize yararlı bireyler olmak için” veya “cehaletten kurtulup bilge kişi olmak için” denilebilir. Yada “herkes okula gidiyor, tabii ki ben de gitmeliyim”, “okula gidince dersten başka ne yapılabilir ki ”, “ Okul evden daha az sıkıcı, orada arkadaşlarım var” gibi yanıtlar verilebilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Acaba şöyle bir cevap alma olasılığımız ne kadardır?
“OKUL VE ORADAKİ DERSLER YOLUYLA ÖĞRENMEMİZ İSTENİLENLER, YAŞAMIMIZ BOYUNCA İHTİYACIMIZ OLACAK TEMEL BİLGİ- BECERİ- TUTUM VE DAVRANIŞLARI EDİNMEMİZ VE BUNLARIN DIŞINDA GEREKSİNMELERİMİZİ ELDE EDEBİLECEK BECERİLERİ KAZANMAMIZ İÇİNDİR” Cevabının olasılığı birinci olarak saydıklarımızdan daha azdır.

Tüm kişi ve kurumlar çocuk ve gençlere onlar için yararlı olacağını düşündükleri ve gerçekte de yararlı olabilecek bilgi ve becerileri öğretmeye çalışırlar. Bu öğretme süreci öğretmenler eliyle yapılır ve öğretmen işini haklı olarak belirli bir müfredatı belirli bir süre içinde vermek olarak görmeye başlar. Böylece zaten neyi niçin öğreneceğini bilmeyen öğrenci sürecin odağı olmaktan çıkıp algıyla öğrenen pasif izleyici durumuna gelir. Bunun da dramatik sonucu sorumluluk sadece ve sadece sınavlarda başarılı olmaya indirgenir. Bu şekilde öğrenme sürecinin dışına itilen çocuk ve gençler, aslında ya birer “öğrenme makinesi” olurlar yada “yarış atı”.

Öğrenme süreci yapay olarak bozulmaya uğratılan tek varlık insandır. İhtiyaçları kendi dışından karşılanmaya alıştırılan en değerli yeteneği olan “ bilgi ve beceri” ihtiyaçlarını içinde bulunacağı ortamın izin verdiği en etkin yöntemle öğrenebilme yetisi onu pasif duruma itip öğretmenin işini yapabilmesi birinci plana getirilince sönmektedir.

İçindeki öğrenme enerjisi bu şekilde bastırılan çocuk gençlik çağına girdiğinde gelişen enerjisinin de katılımıyla bu birleşik enerjiye yeni bir deşarj kanalı bulmaktadır. Yaramazlık, tahripkarlık, isyankarlık, topluma uyumsuzluk, uyuşturucu ve benzeri eğilimler.

Çocuk ve gençlerin öğrenme enerjilerinin öğrenmeye dönüşmesi, fizikî ortama pek bağlı değildir. Güzel okul binaları, zengin kaynaklar kuşkusuz ki birer avantajdır, ama asıl olan okul sürecinin “Öğretme” yerine “Öğrenmeye” dönüştürülmesi ve bunun da çocuklara verilmesidir.

“Çocuklar bu bilince sahip değil, bu yüzden biz onlara öğretemeyiz” yaklaşımının pek doğru olduğu söylenemez. Çünkü: hiç kimse kimseye, isteği dışında bir şey öğretememiştir. Olsa olsa zorla ve kısa bir süre için nedenini anlamadığı ve merak ta etmediği bir çok bilgiyi belleğine yerleştirir ve onları sınavda geri alarak başarı ölçtüğünü sanır.

Böyle yetişen insanların yaşamları boyunca hiçbir sorunu tek başına çözmeleri mümkün değildir. Daima birilerinin yardımına muhtaç insanlar işte böyle yetişir.

Bu durumu tersine çevirmek için eğitimde öyle köklü değişimlere de ihtiyaç yoktur. İhtiyaç olan tek şey öğretmenin “ Öğretmek” rolünün “ öğrenmeye ortam hazırlamak, sürdürmek, ortam etkinliğini denetim altında tutmak” rolüyle yer değiştirmesidir. Böylece makineler, yarış atları yerlerini sağlıklı bireylere bırakacaklardır. İŞTE OKULLAR BUNUN İÇİN VARDIR.
ÖĞRETMENLER NİÇİN VAR?
Hiçbir meslek, öğretmenlik ve doktorluk kadar insanla doğrudan ilgili değildir. Bir doktor, hastasının ciddi ve belki de umutsuz bir durumda olduğunu ona hissettirmeden son ana kadar insan yaşamının sürmesi için savaşır. Bu tıbbi ahlâkın en temel ilkesidir. Biz öğretmenler, topluluğumuzda eğitsel ahlâkı geliştirmeli ve teşvik etmeliyiz. Eğitimde insanî ilkeleri her öğretmenin öğretim ve becerilerinde en önemli unsur olarak yüceltmeliyiz. Çok ama pek çok öğretmen için öğrenme özürlü bir çocuk sıkı sıkıya kapalı bir kitaptır. Eğer bir öğretmen çocuğun iç dünyasını göremez ve onun için özel düşünce yöntemleri ile çevresindeki dünyaya bakış biçimini anlayamazsa, duyarlılık üzerine söylenen sözler boş laflardır. Öğretmenin çocuk kalbi hakkında bilgi sahibi olmaksızın yaptığı eğitimin hiçbir anlamı olmaz. İşte öğretmenlerin niçin var olduğu sorusu burada ortaya çıkar.

Çocukların doğru ve yanlış, iyi ve kötü konularında zengin hayal güçleri vardır. Güzellik konusunda bile kendi ölçüleri hatta kendi zaman duyguları vardır. Çünkü bir çocuk için bir gün bir yıl gibi, bir yıl sonsuzluk gibi gelebilir. Çocukluk denilen o peri masalı sarayına ulaşabilmek için öğretmeninde bir anlamda çocuk kimliğine bürünmesi gerekir. Ancak o zaman çocuklar sizin kendi saraylarına girmenize izin vereceklerdir. Bir çocuğun, tekerleği bozulmuş bir arabanın yaralı bir kuş kadar acı çektiğini düşünmesi, duygusallık değil, onun şefkat ve şiirsel hayal gücünü temeli olan duyarlılığıdır. Çocukların büyüklü küçüklü kendi kaygıları, hayal kırıklıkları üzüntüleri ve felaketleri vardır. Duyarlı bir öğretmen bir çocukta bazı şeylerin yolunda gitmediğini hemen anlaması gerekir. Bu her şeyden önce çocuğun gözlerinde belli olur. Çocuğun yardıma gereksinmesi olduğunu fark eden bir öğretmenin kayıtsız kalması ilgi göstermemesi çocuk için tam bir felaket olacaktır. Geleneksel otoriter bir anlayışla sınıf potansiyelini kullanan öğretmen “buranın hakimi benim, benim dediklerim olur” derse hiçbir sorunu çözemez. Bazen çocuk yetişkin için önemsiz gibi görünen şeylerden alınabilir. Bununla birlikte çocukların doğru ve yanlışı, sevinç ve üzüntüyü bir arada yaşadıklarını akıldan çıkartmamak gerekir. Duyarlı bir öğretmen kendisinin de bir zamanlar çocuk olduğunu asla unutmamalı, kendisini çocuğun yerine koymalı ve onun üzüntüsünü paylaşarak yardım etmelidir. Çoğu zaman çocuğa soğuk ve kayıtsız davrandığımızdan onların hayal dünyaları perişan durumdadır.

Bir çocuk, çocukça sevinçleri ve eğlenmeyi öğrenmedikçe gözlerinde gerçek bir heyecan pırıltısı olamadıkça eğitimsel hiçbir etkinliğin önemi yoktur. Çocuk gerçekten çocuk olmalıdır. Eğer çocuğun gözlerinde kayıtsızlık varsa onun kalbinde bir şeyler çiğnenmiş ezilmiş demektir.

İyi davranış çocuğun eğiticisine güvenebilmesinin temelidir. Bununla birlikte öğretmenin kişisel kaygı , arzu ve dürtülerin dışında kalan soyut bir iyilik kesinlikle yaralı değildir. Çocuk gergin bir ip gibidir, dikkatsiz bir dokunuş ona acı verebilir.

O zaman öğretmen çocuk kalbinde olup bitenleri anlamak, onun kederi karşısında duyarlı olmak ve onun kalbinde olup bitenleri anlamak ve yorumlamak onu hissetmek için vardır. Onun kalbini anlamak her şeyden önce hiçbir özel yöntemle öğrenilemeyecek bir şeydir. Her çocuğun kalbinin gizli bir köşesinde kendine özgü ses veren bir teli vardır. Öğretmenin sözlerine çocuğun tepki vermesini istiyorsa, öğretmenin kalbinin de bu telle aynı sesi vermesi gerekir. Bunun için ancak zengin bir duygu ve ahlâk kaynaklarına sahip öğretmen bu sesi verebilir.

İşte öğretmenler bunun için vardır ve her zaman olacaktır...
Son düzenleyen Safi; 31 Mart 2019 23:18

Benzer Konular

16 Nisan 2012 / cumbo çocuk Cevaplanmış
7 Mayıs 2012 / tahaddi Soru-Cevap
20 Eylül 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
20 Haziran 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış