Arama

Tarihin Başlangıcı ve Tarih Öncesi Çağlar

Güncelleme: 2 Ekim 2012 Gösterim: 325.454 Cevap: 10
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TARİHİN BAŞLANGICI ve TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
M.Ö. 3200 yılında yazının bulunuşu ile o dönemlerin insanları hakkında bilgilerimiz hızla artmıştır. Bilim adamları da insanlık tarihini yazılı yazısız belgelere göre incelemektedirler. Bunun için yazının bulunuşuna kadar geçen döneme tarih öncesi devirler, yazının bulunuşundan sonraki döneme de tarih devirleri adı verilmiştir. Yazı, Mezopotamya'da Sümer şehir devletleri zamanında (M.Ö. 3200) bulunmuştur. Tarih bilgilerimize hız kazandırmıştır. Bu nedenle yazının bulunuşu tarihçiler tarafından tarihin başlangıcı olarak kabul edilir.
Sponsorlu Bağlantılar

Tarih öncesi devirler
Tarih öncesi devirler, Taş ve Maden devri olmak üzere ikiye ayrılır. Taş devrinde insanlar yaptıkarı aletlerde malzeme olarak taş kullanmışlardır. Maden Devrinde de buldukları madenlerden araç yapımında faydalanmışlardır.

Yontma Taş Devri

Bu dönemde insanlar mağaralarda ve ağaç kovuklarında barınıyorladı. Yiyeceklerini avcılık ve toplayıcılıkla elde ediyorlardı; çünkü henüz hiçbirşey üretmeyi bilmiyorlardı. Bu dönemdee yurdumuz Türkiye ‘de de insanların yaşadığını buluntulardan anlıyoruz. Buna en belirgin örnek; Antalya yakınlarındaki Karain Mağarası‘dır. Bu dönem insanlar çevrelerinde bol bulunan taştan el baltaları ile kesici kazıyıcı ve delici aletler yapmışlardır. Mağara duvarlarını hayvan resimleri ile süslediler. Devrin sonlarına doğru ateşi buldular. Ateş insanların soğuktan ve vahşi hayvanlardan korunmasını sağladı. Ateş ile yiyeceklerini de pişirip yemeye başladılar.

Cilalı Taş Devri
Bu devirde insanlar evler yapıp köyler kurdular. Ekip biçmeyi öğrendiler, yani üretici oldular. Topraktan çanak çömlek yapıp bunları ateşte pişirerek daha dayanıklı ve kullanışlı hale getirdiler. Bazı hayvanları evcilleştirdiler. Yurdumuzda Burdur yakınlarında Hacılar Köyü‘nde, Konyayakınlarında Çatalhöyük'te yapılankazılarda Cilalı Taş Devrine ait buluntular elde edilmiştir.

Maden Devri
İnsanlar bu devirde doğada çok bulunan ve kolay işlenen bakır madenini kullandılar. Sonraları , bakır ve kalayın karışımyla tunç elde edildi. Tunçtan yapılan aletler bakırdan yapılan aletlerden daha sert ve dayanıklı oldu. Maden devrinin sonlarına doğru insanlar demir madenini kullandılar.
Maden Devrinde, Hitit ve Sümer devletleri gibi büyük devletler kuruldu. Yozgat yakınlarında Alişar’da, Çorum yakınlarında Alacahöyük‘te, Çanakkale yakınlarında Truva‘da bu döneme ait buluntulara rastlanmıştır.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TARİHİ ÖNCESİ DEVİRLER
Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi

Sponsorlu Bağlantılar

Paleolitik (Eski Taş) Çağ: 1 Milyon-M.Ö. 12000
İnsanların Trakya’ya ilk olarak, yaklaşık bir milyon yıl önce geldiği düşünülmektedir. Günümüzden on dört bin yıl öncesine dayanan kültür tarihinin en uzun dönemi olan bu süreç “Eski Taş Çağı” ya da “Avcılık Toplayıcılık Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki – yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hakim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde, dünya iklimi ile birlikte Trakya’nın ikliminde de önemli değişiklikler olmuş, birbiri ardına kuru soğuk iklim dönemleri, on binlerce yıl bölgeye hakim olmuştur. Bu dönemde, insanların el becerilerinde önemli gelişmeler olmuş ve aletlerin büyük bölümü çakmak taşından yongalanarak, ya da ağaç ve kemikten yapılmıştır. Paleolitik döneme ait Trakya’da bilinen en eski ve önemli buluntular, İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ile Ağaçlı kumluğundan gelmektedir. Yapılan arkeolojik kazılardan, Balkanlar ve Yakın Doğu’nun en uzun süreli tabakalaşmasının burada olduğu saptanmıştır. Yarımburgaz Mağarasında, Marmara bölgesinin doğal çevre değişimini çok açık bir şekilde sergileyen jeolojik katmanlar ile birlikte, yaklaşık 600 bin yıl öncesine ait kültür katları da çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.

İlk Tarımcı Köy Toplulukları Dönemi
Neolitik (Yeni Taş) Çağ: M.Ö. 5800-4800

Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık sekiz bin yıl kadar önce, Trakya’nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünkü duruma gelmiş, diğer bölgelerde olduğu gibi Trakya’da da insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim Anadolu’da Trakya’dan daha önce, günümüzden 10-12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, domuz gibi hayvanları evcilleştirerek çiftçiliğe başlamış; kerpic ve taştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Buna karşılık çok zengin doğal çevre olanakları, Trakya’da çiftçiliğin Anadolu’dan daha sonra,yaklaşık olarak günümüzden yedi bin yıl önce başlamasına neden olmuş, dönemin başlarından itibaren beslenmede su ürünleri, avcılık ve yaban yemiş toplayıcılığı önem kazanmıştır. Bölgede bilinen en eski çiftçi yerleşmeleri Edirne – Enez yakınlarındaki Hoca Çeşme ile İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe’dir. Hoca Çeşme’de yapılan arkeolojik kazılar, M.Ö. 6200 yıllarına tarihlenen ve tümü ile Orta Anadolu özellikleri gösteren, tarım ve hayvancılık yapan bir topluluğun ilk olarak burada yerleştiğini, daha sonra bunların yerel koşullara uyum sağlayarak, Bulgaristan’da bilinen kültürleri oluşturduğunu ortaya koymuştur. Hoca Çeşme’nin en eski katmanları, Balkanlardan şimdiye kadar bilinen en eski neolitik kültürü oluşturmaktadır.
Trakya’nın Neolitik Dönem kültürlerini en iyi yansıtan merkezlerden biri de Kırklareli’ne 3 km. mesafede bulunan Aşağıpınar tarih öncesi yerleşim alanıdır. Burada şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı M.Ö. 5800 yıllarına tarihlenmektedir. Bu dönem yapıları, kalın ahşap direklerden oluşan bir çatkı sistemi ile bu direklerin arasının dallarla örülüp, ker*** toprağı ile kalın olarak sıvanmış duvarlara sahiptir, Çok odalı olan yapıların içlerinde, yine dallar ile örülmüş bölme duvarları, kil sekiler, ocak, fırın, ambar gibi işlevsel alanlar da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra bazı yapıların içinde dokuma tezgahına ayrılmış bir alan ile çok sayıda tahıl taneleri bulunmuştur. Yanarak kömürleştiği için günümüzde kadar gelebilen tahıl tanelerinin incelenmesinden M.Ö. 5800 yıllarında Aşağıpınar insanlarının iki tür buğday, arpa, burçak ve mercimek ekip biçtikleri, ayrıca, yağı için badem depoladıkları anlaşılmaktadır. Beslenmede domuz, koyun, keçi ve sığırın yanı sıra geyik, karaca ve yaban sığırı avının da önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Şiddetli bir yangın ile tahrip anlaşılan Aşağıpınar’ın ilk tabakası her bakımdan Balkan Neolitik kültürlerinin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bu en alt tabaka Anadolu kökenli çiftçi- köylülerin aradan geçen 300-400 yüzyıl içinde Trakya’nın yerel koşullarına uyum gösterdiğini ortaya koymuştur. Artık bu topluluklar evlerini ker*** ya da taş yerine meşe ağaçları, saz ve kamış kullanarak yapmaya başlamış, köylerde evler bitişik olarak değil, bağımsız birimler durumuna gelmiştir. Yine ilginç bir değişiklik de evcil hayvanların arasında koyun – keçinin yerini, Trakya ortamına daha uygun olan sığırın almasıdır.
Aşağıpınarı’ın V-II. Tabakaları Anadolu İlk ve Orta Kalkolitik dönemleri ile çağdaştır. M.Ö. 5300-4200 yıllarına kadar süren bu dönemde Aşağı Pınar yerleşimi oldukça büyümüş ve batıya doğru kaymıştır. Yerleşmenin, temelde taşlar ile desteklenmiş ahşap bir savunma duvarı ile çevrelendiği, bu alanın içinde düzgünce sıralar oluşturan tek ya da iki odalı bağımsız ahşap yapıların yer aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar tüm bu süre içinde yapı malzemesinin esasını ahşap oluşturmakta ise de yapım tekniklerinde zaman içinde bazı değişimlerin de olduğu görülmüştür. Özellikle dönemin sonlarına doğru, bugün Istaranca dağlarındaki köylerde görülen “iğmeli” yapıların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu dönemde kilden kap – kacak yapımı da ortaya çıkmış, kırmızı renkli ve boya bezemeli, üstün nitelikli çok güzel kaplar, kilden dini inançları da yansıtan küçük heykelcikler, aşındırılarak biçimlendirilen taşlardan baltalar, tarım araçları ve süs eşyaları yapılmaya başlanmıştır.

Gelişkin Köy Toplulukları Dönemi
Kalkolitik (Maden-Taş) Çağ: M.Ö. 4800-3000

Anadolu’da genel olarak tarım ve hayvancılığa dayalı yaşam biçiminin giderek geliştiği, daha karmaşık toplumsal düzenin oluşmaya başladığı ve uzmanlık dallarının da belirlendiği köy topluluklarının kentleşme sürecine girdiği bu süreç, Trakya tarih öncesi kültürlerinin de en gelişkin ve görkemli dönemidir. Bu dönemin ilk başlarında, Orta Balkanlarda Anadolu içlerine kadar yayılan, parlak yüzeyli, siyah renkli çanak çömleği ve ilginç insan biçimli heykelcikleri ile belirlenen büyük kültür bölgesi, zaman içinde daha çok yeni özelliklerin hakim olduğu küçük gruplara bölünmektedir. Bu dönem boyunca Trakya yerleşim alanlarının Anadolu’dan en önemli farklılığı, yapılarda taş ve ker*** yerine, ahşap ve dal- örgü üzerine sıva kullanılmasıdır. Bu dönemin sonlarına doğru Trakya madencilikte çok önemli bir gelişme göstermiş, özellikle bakır çok ustalıkla kullanılmıştır. Bakırdan yapılan eşyalar daha çok takılar, süs eşyaları, iğne ve basit aletlerdir.
Bölgenin Kalkolitik Dönemi hakkında en iyi bilgiyi yine Aşağıpınar yerleşmesi vermektedir. Aşağıpınar bu dönemde büyükçe bir köy ya da kasaba olarak düşünülebilir. Burada olağan çiftçilik uğraşılarının yanı sıra bazı zanaatların da yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunların arasında en ilginci kuzeydeki dağlık bölgeden getirilen malahit işlikleridir. Malahitten çok sayıda silindirik, ya da kurs biçimli boncuğa Aşağıpınar’ın hemen hemen bütün tabaklarında yoğun olarak rastlanmıştır. Bu boncukların çakmak taşlarından minik delicilerle işlendiği de anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra Aşağıpınar’da o dönemde tahıl öğütmekte kullanılan öğütme taşları ile çeşitli işlerde kullanılan çakmak taşı aletlerin yapıldığı işler bulunmuştur. Alet çantasının diğer öğeleri arasında kemik ve boynuz aletler, sürtmetaş balta, keser ve keskilere de çok sayıda rastlanır. En ilginç buluntu topluluğunu kilden yapılmış heykelcikler oluşturur. Bunlar genellikle birkaç santim boyutlarında olan ve daha çok kadın, ender olarak da hayvanları betimleyen ve nazarlık gibi kullanıldıkları sanılan, kutsal amaçlı parçalardır. En yoğun olarak ele geçen buluntu türünü ise kilden yapılma çanak çömlek oluşturur. Tümü el yapımı olan kaplarda genellikle siyah ya da koyu kurşuni renkler hakim ise de daha az olarak açık renkli kaplara da rastlanır.
Aşağıpınar’daki yerleşim Meriç kültürünün ilk evreleri ile birlikte sona ermektedir. İlginç olan bunu izleyen ve Anadolu Son Kalkolitik Dönemi ile çağdaş olan bin yıllık zaman içinde ne Aşağıpınar’da ne de çevrede başka hiçbir yerleşim yerinin tespit edilmemiş olmasıdır. Oysa Karanovo VI – Gumelnitsa – Varna dönemi, olarak adlandırılan bu süreç, Bulgaristan tarih öncesi kültürlerinin en zengin, görkemli dönemidir. Bu dönemde özellikle Kuzey Bulgaristan, Romanya ve Moldovya’da çok canlı bir kültürel gelişim olmuş, madencilik hızla ilerlemiş, yerleşmelerin sayısı önemli ölçüde artmıştır. Buna karşılık Doğu Trakya’da bu dönemde olasılıkla göçebe çoban kavimlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemi yansıtan Şeytandere kenarında, diğeri Dokuzhöyük Köyü ile İnece Kasabası arasında yer alan Helvacı Şaban Mevkii’nde olmak üzere iki küçük buluntu yeri bilinmektedir.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Kent Toplulukları ve Devletin Ortaya Çıkışı
Tunç Çağı : M.Ö. 3000 – 1200

Anadolu ve Yakın Doğu’da M.Ö. 3. bin yıl, kentleşme sürecinin ortaya çıktığı, yavaş yavaş kent devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir. Batı Anadolu’da en iyi Truva ile tanınan bu kent kültürleri, artık yavaş yavaş çömlekçi çarkını kullanmakta, yeni oluşan yönetici sınıf toplumun diğer kesimlerinden ayrı olarak sur ile çevrili, küçük de olsa bir iç şehirde oturmaktadır. Ekonomiyi denetleye bir ruhani sınıfın da ortaya çıktığı, anıtsal tapınak yapıları ile belirginleşmektedir. Gerek dini, gerekse yönetici sınıf tarafından beslenen uzman zanaatkar, usta ve bürokratlar da bu dönemde ilk olarak karşımıza çıkar. Anadolu’da bu gelişme olurken, Balkanlarda kırsal ve daha çok çobanlığa dayalı göçebe bir yaşamın olduğu bilinmektedir.Büyük bir ihtimalle bu çoban topluluklarının gereksinimlerini karşılayan küçük pazar yerleşmesi nitelikli tek tük yerleşmeler de vardır. Bu yerleşmelerdeki yapılar, ahşap basit yapılar şeklindedir. Genellikle yerleşmeler savunma amaçlı derin bir hendek ve bunu sınırlayan ahşap bir duvar ile çevrilidir. Taş, mimaride hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Çömlekli çarkı da gereksinme ve uzman zanaatkarlık olmadığı için Balkanlarda ancak M.Ö. 1. bin yılda kullanılmıştır. Daha çok aşiret düzeninin hakim olduğu bu dönemin sonuna doğru ise Trakya’da siyasi örgütlenme görülür.
Yapılan araştırmalar neticesinde Kırklareli yakınlarında bulunan Kanlıgeçit Mevkii’nde Anadolu Tunç Çağı yerleşmeleriyle tam olarak benzeşen büyük bir yerleşim alanı tespit edilmiştir. Yerleşme taş sur ile çevrili bir iç kala ile bunun etrafında yayılmış aşağı şehirden oluşmuştur. En erken tabakalar, Bulgaristan İlk Tunç Çağı yerleşimlerinde olduğu gibi yerli kap-kacağın kullanıldığı basit ahşap yapılardan oluşan bir köydür. Bunun üzerindeki yapı katında yerleşme, tümü ile yeniden biçimlendirilmiş, Truva surunun daha küçük ölçekli bir kopyası yapılmıştır. Anıtsal bir giriş kapısı olan surun içinde, temenos adı verilen bir iç duvar ile ayrılmış kutsal alan, bu alanda da megaron adı verilen taş temelli tek büyük oda ve ön sundurma kısmından oluşan bağımsız yapılar vardır. İlginç olan husus ise burada yerli çanak çömleğin yanı sıra çok sayıda Anadolu ithal kaplarının da bulunmuş olmasıdır. Bu yerleşimin bir Anadolu koloni yerleşmesi olduğu kuşkusuzdur. Balkanlarda il kez ortaya çıkan bu durum karşısında, neden bu tür bir koloni yerleşmesinin Kırklareli’nde olup, başka yerde olmadığı sorusu akla gelmektedir. Bilindiği gibi İlk Tunç Çağı, madenciliğin yaygınlaştığı, özellikle bakırın stratejik bir madde haline geldiği bir dönemdir. Bu itibarla Istranca Dağlık Bölgesi’ndeki büyük bakır yataklarının Anadolulu tüccar ya da yöneticilerin ilgisini çektiği, burada muhtemelen yerli bir yöneticinin işbirliği ile bir koloni kurulduğu düşünülebilir. M.Ö. 2400 yıllarında kurulduğu anlaşılan bu koloninin, varlığını M.Ö. 2100-2000 yıllarına kadar sürdürdüğü ve çok şiddetli bir yangınla tahrip edildikten sonra, yaklaşın bin yıl boyunca Kırklareli (İl Merkezi) çevresinde bir daha yerleşme olmadığı araştırmacılar tarafından bildirilmektedir.

Siyasi Yapılanma ve Trak Beylikler Dönemi
Demir Çağı : M.Ö. 13 – 6. Yüzyıl

Tunç Çağı gelişim süreci içinde, geniş boyutlu ilişkilerin kurulduğu, büyük göçlerin yaşandığı ve ticaretin ortaya konduğu bir devir olarak dikkat çekmektedir. Yakın Doğu’nun büyük bölümünde olduğu gibi Anadolu ve Ege’de de Tunç Çağı bütün bu bölgeleri yakıp yıkan büyük bir göç dalgasının etkisi ile sona erer. Anadolu’da Hitit, Ege’de Miken uygarlıklarına son veren ve 300 yıl kadar süren bir “karanlık çağ”ı başlatan bu göç dalgasının, Anadolu’yu etkileyen bir bölümünün Trakya üzerinde geldiği sanılmaktadır.
Geç Tunç Çağı, madene duyulan ilginin arttığı, bu nedenle de insan topluluklarının önemli bir güç odağı haline geldiği dönem olarak, güçlü merkezi yapılaşmaların ve uygarlıkların oluştuğu Demir Çağı’nın hazırlayıcısıdır. Tunç Çağı içinde teşekkül etmiş devlet yapılanmaları alt üst olurken, yeni yeni teşekküller kendisini göstermiştir. Trakya’da yapılan çalışmalar, Demir Çağı başlarında bu bölgede çok yoğun, ancak kalıcı nitelikte yerleşildiğini göstermiştir. Nitekim Trakya’ya adını veren Traklar’ın da bu yeniden yapılanma sürecinin ürünü olduğu ve dışarıdan gelerek, Trakya’da iskan eden topluluklar üzerinde şekillenen bir kültür oluşturdukları anlaşılmaktadır.
Traklar, önemli bir Doğu Avrupa ve Kuzeybatı Anadolu uygarlığı olarak, varoldukları uzun zaman süreci içinde önemli ve özgün bir kültürün temsilcisi olmuştur. Ancak yazının önemli ölçüde kabul gördüğü bir klasik dünya anlayışından farklı olarak Keltler, İskitler ve Kimmerler gibi Traklar’da da yazının ısrarla kabul görmediği anlaşılmaktadır. Klasik Dünya’nın barbar olarak adlandırdığı bu insanlar için kalıcı bir yaşam düşüncesinin olmaması ve her şeyin gelip geçiciliğiyle bütünleşen bir dünya görüşü, ticaret ve tarım gibi kayıt sistemlerinden uzak savaşçı, hayvancı ve avcı faaliyetlerin sınırladığı güncel uğraşılar, metafizik bir öykünme içinde olan Trak kültürünü derinden etkilemiştir. Bu nedenle şarkı ve şiire dayalı, doğaçlamalarla can bulan bir kayıt ve aktarım sistemini yeğleyen bu insanların, hareketli yaşamlarına uygun bir iletişim-kayıt sistemini tercih ettikleri sanılmaktadır.
M.Ö. 2000 yılları dolayında şekillenen ve Doğu’dan etkiler aldığı kesin olan kültürlerin gelişimi doğrultusunda, Trak Kültürü’nün Trakya’ya girmesi öncesinde bir takım sentezler sonucu oluştuğu akla uygundur. Trak Kültürü, bu öncü Tunç Çağı oluşumlarını takiben son şeklini M.Ö. 1000 yılları civarında almış olmalıdır. Traklar’ın bu süreçte önemli bir kültürel varlığa sahip olduğu, Antik Çağ kaynaklarında ve özellikle de Homeros’un İlyada ve Odyssiea adlı yapıtlarında Troya’nın müttefiki olarak yer aldığı bildirilmektedir.
Herodotos’un Hintlilerden sonra dünyadaki en kalabalık ulus olarak nitelediği Traklar, aile ve klanlar çevresinde teşekkül etmiş kabilelere dayalı bir toplumsal örgütlenmeye dayalıdır. Trak kabileleri arasında kurulan ittifaklar ve federasyonlar oluşturulduğu ve akrabalık ilişkilerine dayalı kabilesel ast-üst ilişkilerinin esas alındığı bir hakimiyet sisteminin tesis edildiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 1000’in sonrasında rahiplik görevini de üstlenen askeri şeflerin etrafında şekillendiği anlaşılan kabile örgütlerinin, daha çok Trakya’nın maden kaynaklarına yakın dağlık kesimlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak güçlü kabileler arasında hiç eksilmeyen hakimiyet mücadeleleri, Traklar’ın geniş boyutlu bir bütünlük sağlamalarının ve tüm Trak kültürel yayılım alanını kapsayan büyük bir devlet oluşturmalarının önündeki en büyük engel olarak değerlendirilmektedir.
M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllar önemli değişimlerin başlangıcı olarak, dış etkilerin Trak yaşamını etkilemeye başladığı süreci temsil etmektedir. Trakya’nın orman ve maden kaynaklarının, özellikle de altın ve gümüşün cazibesine kapılan Yunan kolonizasyon hareketleri önceleri başarısız olmuştur. Traklar'ın sert tepkileri nedeniyle kıyılardan fazla içerilere giremeyen bu kolonileşme çabalarında en önemli faaliyet Aiol ve İon siteleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonraki süreçlerde Traklar’ın önemli ticaret çıkış noktaları olan koloni merkezleri, Traklar’dan orman ürünleri, kömür, tuz, maden cevherleri, balık gibi ürünler alırken, seramik, metal eşya, lüks tüketim maddeleri, zeytin yağı ve şarap vermekteydiler. Bu lüks tüketim maddeleri talebi, Trak sosyal yapısı içinde elit tabakaların doğması ve belirli sınıfsal oluşumlardaki değişikliklerin de işaretidir. 6. yüzyıl sonrasında ise işlevi Trak dünyasında ekonomik olmaktan çok, politik bir güç simgesi olan madeni para görülmeye başlar.
M.Ö. 7. yüzyılda önemli bir güç olan İskitler, Yakın Doğu ve Anadolu kadar Trakya’yı da tehdit etmeye başlar. Ancak bu döneme ait buluntular Traklar ve İskitler arasında önemli ilişkiler olduğu ve kız alıp vermeye kadar varan sosyal-politik bir yakınlaşma olduğunu ortaya koyar.Bu noktada, Traklar ve İskitlerin toplumsal ve dini oluşumlarındaki yakın benzerlik de dikkat çekicidir.
M.Ö. 6. yüzyıl, kolonileşme hareketiyle Yunanlılar ve Traklar arasındaki ilişkilerin aktif bir nitelik kazandığı aşama olmuştur. Bu koloni hareketleri için Trak varlığının güçlü olduğu Kırklareli ve çevresi fazla bir dışa açılım göstermemektedir. Kolonizasyon faaliyetinin yoğunluk merkezi Meriç Nehri ağzı ve yakın çevresi, Meriç’in batı kesiminde kalan topraklar ile Çanakkale Boğazı çevresi ve Gelibolu yarımadası olduğu görülmektedir. Daha sonraki süreçte Marmara Denizi’nin kuzey ve güneyinde kalan kıyı kesimleri ile İstanbul Boğazı’nın iki yakası dışında, Doğu Trakya’daki Salmydessos (Kıyıköy) ve bu gün Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki bazı yerleşmelerin adı geçmektedir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarih Öncesi Devirler
  • Taş Devri
    • Kaba Taş
    • Yontma Taş
    • Cilalı Taş
  • Maden Devri
    • Bakır
    • Tunç
    • Demir
TARİHTE DEVİRLER (ÇAĞLAR)
Tarih, yazının Sümerler tarafından bulunması ile (M.Ö:4000-3000) ikiye ayrılmıştır. Yazıdan önceki döneme tarih öncesi, yazıdan sonraki döneme de tarihi devirler denilmektedir.

A- TARİH ÖNCESİ DEVİRLER

Tarih öncesi devirler kendi aralarında ikiye ayrılmaktadır.

1. Taş Devri

Bu dönemde kendi içinde üçe ayrılmaktadır:

a) Kaba Taş Devri:
İnsanlığın yaşadığı en uzun dönemdir. İnsanlar henüz alet yapımına başlamadıklarından, tabiattaki taşlardan olduğu gibi yararlanmaktadırlar.

b) Yontma Taş Devri:

·Bu dönemde iklim değişikliği meydana gelmiş ve buzul çağları yaşandığından, insanlar mağaralara çekildiler.
·İnsanlığın ilk sanat eserleri olarak kabul edilen mağara resimlerini yaptılar.
·Taşlar yontularak ilk defa araç ve gereçler yapıldı.
·Avcılık ve toplayıcılık yapıldı.
·Ateş bu dönemin sonunda bulundu.
·Dönemin sonunda buzullar çözülmeye, iklim düzelmeye başladı
·İlk defa kalan tipi (ilkel) toplum hayatı başladı.
·Dönemin önemli yerleşim merkezleri Antalya’daki Karain ve Belbaş mağaralarıdır.
c) Cilalı Taş Devri
·Bu dönemde havalar ısındığından, insanlar mağaralardan çıkarak ırmak ve göl kenarlarına yerleşmişlerdir.
·Taş cilalanarak taştan aletler, çanak, çömlek ve seramikler yapılmıştır.
·Bitki liflerinden elbiseler yapıldığından, dokumacılık ilk defa bu dönemde gerçekleşti.
·Avcılık ve toplayıcılıktan üreticiliğe geçildi. Toprak işlenerek tarımsal faaliyetler yapıldı.
·Hayvanlar ilk defa evcilleştirildi. İlk evcilleştirilen hayvanlar; köpek, koyun, keçi, at ve sığır gibi hayvanlardı.
·İlk köyler kurularak yerleşik hayata geçildi.
·Kölecilik yapıldı.
·Tekerlek icat edilerek, ticari hayat hızlandı.
·Dönemin önemli yerleşim merkezleri de şunlardır: Konya’da Çatalhöyük, Diyarbakır’da Çayönü ve Gaziantep’te Sakçagözü
·Menhir, Dolmen ve Tümülüsler (Höyük) yapıldı.
Menhir: Dik bir taştan meydana gelen tarih öncesi anıt.
Dolmen:
İki dik taştan ve bunların üzerini örten üçüncü bir taştan meydana gelen tarih öncesi mezar.
Tümülüs (Höyük):
Düz bir arazi üzerinde bulunan, içinde de tarih öncesi eşya ve mezarlar bulunan yığma tepe.

2. Maden Devri

Bu dönem kendi arasında üçe ayrılmaktır:

a) Bakır Devri

İlk defa bulunarak işlenilen madenler altın, gümüş ve bakırdır. Bakır, tabiatta daha çok bulunduğundan, bakırdan bir çok eşyalar yapıldı. Bu nedenle bu dönme bakır devri adı verilmiştir. Maden devrin en uzun dönemidir.
UYARI:
Bakır, Altın ve Gümüş madenlerinin işlenilmesi kolay olduğundan ilk defa işlenilen madenlerdir.

b) Tunç Devri

Bakır ve kalayın karışımından elde edilmiştir. Kalay sert olduğundan silah yapımında da kullanılmıştır. (kılıç ve kalkan gibi) Bu dönemde ilk şehir devletleri (site) kuruldu.

c. Demir Devri

Demirin işlenmesi zor olduğundan diğerlerinden sonraya kalmıştır. Tunçtan silahların yerini demirden silahlar almıştır. Bu dönemde ticaret hızlanmış, toplumlararası ilişkiler artmıştır. İlk krallıklar ve devletler kuruldu. Demir ilk defa Anadolu, Suriye ve Mısır’da kullanılmaya başlandı.
Maden devrinin önemli yerleşim merkezleri de şunlardır: Yozgat’ta Alişar, Burdur’da Hacılar, Çorum’da Alacahöyük ve Çanakkale’de Truva’dır.

Tarih Öncesi Devirlerin Genel Özellikleri

·Tarih öncesi devirleri birlerinden kesin olarak ayırmak imkansızdır.
·Tarih öncesi devirlerde insanların kullandığı araç ve gereçlere göre bölümlere ayrılmıştır.
·Tarih öncesi devirlerin başlama ve bitiş tarihleri bölgelere göre farklılıklar gösterir.
·Tarih öncesi devirlerde bütün insanlar, aynı sıralamayı takip etmemişlerdir.
·Tabiat tanrılarına tapmışlardır.
·Bu dönem, yazının bulunmasıyla sona ermiştir.

Yazan: İbrahim Halil ER
blackgirll - avatarı
blackgirll
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #5
blackgirll - avatarı
Ziyaretçi
Tarihçiler yazının keşfi ile başlayan devirlere Tarihi Çağlar, yazının bilinmediği devirlere de Tarih Öncesi Çağlar adını vermektedirler. İlk yazı Mezopotamya'da ve Mısır'da yaklaşık olarak aynı sıralarda, M.Ö. 3. binin başlarında kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Tarih Öncesi Devirler büyük uygarlık merkezlerinde M.Ö. 3000 tarihinden eski olan çağlardır.

Dönem: MÖ 600.000 - 10.000
Diğer adları: Paleolitik Çağ, Epipaleolitik Çağ, Eski Taş Çağı, Yontma Taş Çağı, Kabataş Devri.
Tarihöncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu (insanlık tarihinin neredeyse %99'u) ve
Buzul Çağlarının, jeolojik ismiyle Pleistosen'in, kültürel karşılığı olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinde Neolitik Çağ'ın başlamasına kadar süren arkeolojik çağ. Bu çağı inceleyen arkeoloji dalı, Pleistosen arkeolojisi, ya da Paleolitik Çağ arkeolojisidir.
Paleolitik Çağ, insanın kanıtları bugüne kalan ilk aletleriyle başlar. Bu aletler yaklaşık 2,5 milyon yıl önce doğu Afrika'da yapılmıştır. Bu ilk taş alet kültürünün adı Oldowan'dır. Onu Acheul kültürü izler. Bu dönemde çeşitli insan türleri bir arada yaşamıştır. Ancak Afrika dışına ilk çıkan, Homo erectus'tur.
Paleolitik Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç alt döneme ayrılmaktadır. Alt Paleolitik Çağ'da, genellikle Homo erectus'un yaptığı kültürler egemenken, Orta Paleolitik Çağ'da Neanderthaller ortaya çıkarlar. Ateşin yaygın kullanımı ve denetimi, mızrak gibi fırlatmalı aletlerin ortaya çıktığı dönem, Orta Paleolitik Çağ'dır. Üst Paleolitik Çağ ise, yaklaşık 35 bin yıl önce başlar. Bu çağda etkin olan insan türü, modern insan olan Homo sapiens'tir. Bu çağda, mağara duvarlarına yapılmış resimler ve taşınabilir figürinlerden oluşmuş sanat, Avrupa'dan iyi bilinmektedir.
Epipaleolitik Çağ ise, doğayı denetimi altına almaya başlayananın, besi üretimine geçişinin hemen öncesinde yer alan çağdır. Anadolu ve Trakya için ise, bugüne kadar bilinen 212 Paleolitik/Epipaleolitik yerleşme arasında Yarımburgaz (İstanbul) ve Karain (Antalya) mağaraları, bu çağı en iyi yansıtan yerleşmelerdir. Anadolu'dan bilinen en eski Paleolitik Çağ buluntu yerleri Kaletepe ve Dursunlu'dur. Kaletepe, Alt Paleolitik ile Orta Paleolitik çağlara ait yaklaşık bir milyon yıllık bir süreci yansıtan, Anadolu'nun şimdilik en uzun Paleolitik Çağ tabakalanmasıdır.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 3 Aralık 2010 20:20
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
15 Haziran 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Tarih Öncesi Devirler:

Yazının bulunmasından önceki döneme tarih öncesi adı verilir.
Tarih öncesi, insanların kullandıkları araç gereç ve silahlara göre devirlere ayrılmıştırİ

  • Taş devri
  • Maden Devri
Taş Devri:
  • Yontma Taş devri
  • Cilalı taş devri
Maden Devri:
  • Bakır Devri,
  • Tunç devri,
  • Demir Devri

A - Taş Devri :

a - Yontma Taş Devri:
  • İlkel dönemdir.
  • Avlanma ve toplayıcılıkla yaşam sürdürürler. İnsanlar tüketici ve göçebedir.
  • Ateş, devrin sonunda bulunmuştur, (ilk sosyal değişiklik).
  • Duvarlara resimler yapılmıştır. (İlk sanat yapıtı)
Antalya'daki Karain Mağarası bu döneme aittir.

b- Cilalı Taş Devri:
  • İnsanlar tarıma başlamıştır. (Yerleşik hayata geçiş).
  • Tüketicilikten üreticiliğe geçil­miştir.
  • Köyler kurulmuştur.
  • İlk dokumacılık örnekleri görülür.Toprak ve kilden yapılan kaplar ateşte pişirildi, (ilk seramik yapımı)
  • Komşuları ile sınır kavgaları başlamıştır.
  • Menhir ve Dolmen adı verilen taş anıtlar yapılmıştır.
Konya'da -> Çatalhöyük
Burdur'da -> Hacılar bu devre aittir.

B- Maden Devri:


a - Bakır Devri:
  • Köyler büyüyerek şehirleşmeye adım atıldı.
  • Madencilik gelişti.
  • Toplumlar sıniflastı.
  • Özel mülkiyet ortaya çıktı. Anıtsal mimari gelişti.
b . Tunç Devri:
  • Tekerlek bulundu.Buna bağlı olarak hayvanlar tarafından çekilen araba keşfedildi.
  • İnsanlar arasında ticaret başladı.
  • İnsanlar tüketeceği eşyanın yanında satacağı eşyayı da yapmaya başladı.
  • İlk şehir devletlerini takiben ilk büyük devletler tarih sahnesine çıktı. (Mezopotamya'da Sümer, Babil, Asur, Elam; Anadolu'da Hititler, Mısır'da eski Mısır gibi)
c - Demir Devri :
  • Demir ilk defa Anadolu, Suriye ve Mısır'da kullanılmaya baş­landı.
  • Demiri ilk kullananlar Hititler-dir.
  • Küçük şehir devletlerinin yerini büyük devletler ve imparator­luklar almaya başladı.
  • Yazı devrin sonunda bulundu.
Not : Bütün toplumlar aynı anda bu çağları yaşamamıştır.

eda penses 99 - avatarı
eda penses 99
Ziyaretçi
3 Aralık 2010       Mesaj #7
eda penses 99 - avatarı
Ziyaretçi
Yontma Taş Devri
Bu dönemde insanlar mağaralarda ve ağaç kovuklarında barınıyorladı . Yiyeceklerini avcılık ve toplayıcılıkla elde ediyorlardı; çünkü henüz hiçbirşey üretmeyi bilmiyorlardı. Bu dönemde yurdumuz Türkiye‘de de insanların yaşadığını buluntulardan anlıyoruz. Buna en belirgin örnek; Antalya yakınlarındaki Karain Mağarası‘dır. Bu dönem insanlar çevrelerinde bol bulunan taştan el baltaları ile kesici kazıyıcı ve delici aletler yapmışlardır. Mağara duvarlarını hayvan resimleri ile süslediler. Devrin sonlarına doğru ateşi buldular. Ateş insanların soğuktan ve vahşi hayvanlardan korunmasını sağladı. Ateş ile yiyeceklerini de pişirip yemeye başladılar .

Cilalı Taş Devri

Bu devirde insanlar evler yapıp köyler kurdular. Ekip biçmeyi öğrendiler, yani üretici oldular. Topraktan çanak çömlek yapıp bunları ateşte pişirerek daha dayanıklı ve kullanışlı hale getirdiler. Bazı hayvanları evcilleştirdiler. Yurdumuzda Burdur yakınlarında Hacılar Köyü‘nde, Konya yakınlarında Çatalhöyük
te yapılan kazılarda Cilalı Taş Devrine ait buluntular elde edilmiştir.

Maden Devri

İnsanlar bu devirde doğada çok bulunan ve kolay işlenen bakır madenini kullandılar. Sonraları , bakır ve kalayın karışımyla tunç elde edildi. Tunçtan yapılan aletler bakırdan yapılan aletlerden daha sert ve dayanıklı oldu. Maden devrinin sonlarına doğru insanlar demir madenini kullandılar.
Maden Devrinde, Hitit ve Sümer devletleri gibi büyük devletler kuruldu. Yozgat yakınlarında Alişar
da, Çorum yakınlarında Alacahöyük‘te, Çanakkale yakınlarında Truva‘da bu döneme ait buluntulara rastlanmıştır.
Ozy_2000 - avatarı
Ozy_2000
Ziyaretçi
12 Aralık 2011       Mesaj #8
Ozy_2000 - avatarı
Ziyaretçi
Tarihöncesi

Tarihöncesi veya Prehistorya (Latince, præ = önce + Yunanca, ιστορία = tarih), insanlığın yazının bulunmasından önceki dönemi.

Tarihöncesi dönemler arkeoloji tarafından araştırılır. Tarihöncesi dönemin uzunluğu, bölgelere göre değişiklik gösterir. Kimi bölgelerde 2 milyon yıl öncesinde yaşanmaya başlayan bu dönem, insanlığın geçirdiği en uzun aşamadır.

İlk yazı Mezopotamya'da ve Mısır'da yaklaşık olarak aynı sıralarda, M.Ö. 3. binin başlarında kullanılmaya başlanmıştır.


Tarih öncesi Çağlar (Prehistorik)

Taş Devri
Eski Taş Çağı
Yontma Taş Devri
Paleolitik Çağ 2,5 milyon yıl - M.Ö. 12000
Orta Taş Çağı
Avrupa'da Mezolitik Çağ
Ön Asya'da Epipaleolitik M.Ö. 12000 - M.Ö. 9000
Cilalı Taş Devri
Neolitik Kültür Evresi M.Ö. 9000 - M.Ö. 5500

Bakır Devri

Bakır Taş Çağı
Kalkolitik Çağ
Maden Taş Çağı
Erken Kalkolitik M.Ö. 5000 - M.Ö. 3000
Orta Kalkolitik
Geç Kalkolitik
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 15 Kasım 2013 10:53
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
17 Şubat 2012       Mesaj #9
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TARİH ÖNCESİ DEVİRLER

Yeryüzünde insanın ortaya çıkmasından, yazının bulunmasına dek uzanan zaman dilimine verilen ad.

İnsanın kültürünün gelişimindeki ilk ve en uzun dönem, paleolitiktir. Paleolitik mağara insanı tarım yapmaksızın, maden kullanmaksızın ve yazıyı bilmeden yaşadı. Arkeologların ilk insanlar üzerine edindikleri bilgilerin kaynağını taştan yapılma aletler ve silâhların oluşturması yüzünden, "taş devirleri"nden söz etmek gelenekselleşti. Yunanca "taşla ilgili" anlamına gelen "litik" sözcüğü, tarihöncesi devirlere verilen adların sonlarına eklendi. Teknolojideki gelişmeler, taşın işlenmesi ve metallerin işlenmesinin keşfedilmesiyle tanımlandı.

Tarihöncesi devirler şöyle sınıflandırılır:

1) Paleolitik (Yontmataş): 500.000 yıl ya da daha öncesinde başladığı kabul edilen dönem. Heidelberg, neanderthal ve cromangnon insanlarının yaşadığı zaman dilimlerini içerir.
2) Mezolitik (Ortataş): İ.Ö. 8000 yılında başladığı ve yaklaşık 4000-5000 yıl sürdüğü kabul edilen dönem.
3) Neolitik (Cilâlıtaş): Kimi tarihöncesi uzmanları, bu dönemin doğrudan doğruya paleolitiki izlediğini kabul ederler. Dolayısıyla bu dönemin başlangıcı olarak İ.Ö. 8000-3000 yılları kabul edilir. Neolotikin ayırt edici özelliği yontulmuş ve cilâlanmış taş aletlerdir.
4) Tunç devri: İnsanın bakırı ve tunçu keşfettiği ve bunlardan aletlerle silâhlar yaptığı dönem. Bronz devri diye de bilinir. Bu dönemin başlangıcı olarak Orta Doğu'da İ.Ö. 3000, Avrupa'da ise İ.Ö. 4000 kabul edilir.
5) Demir devri: İnsanların demiri kullanmayı öğrendikleri ve yaklaşık olarak İ.Ö. 1500 yıllarında başlayan dönem. Kimi arkeologlar ve uzmanlar, bir dizi nedenle bu tarz bir ayrıma karşı çıktılar.

Bu devirlerin, Avrupa'yı temel alan tarihöncesi uzmanları tarafından belirlendiğini, dolayısıyla böylesi bir sınıflandırmanın dünyanın diğer yerlerine uygulanamayacağını söylediler. Avrupa'da bile, art arda geldiği varsayılan devirlerin değişik yerlerde aynı zaman dilimi içinde yaşandığı ortaya çıktı. Devirlerin başlangıç ve bitiş tarihlerinin kesin bir biçimde belirlenemeyeceği öne sürüldü.

Tarihöncesi devirlerin bu biçimde sınıflandırılmasına karşı geliştirilen bir başka görüş de, bu sınıflamanın yalnızca kullanılan aletleri ve silâhları temel aldığı, oysa insan kültürünün daha birçok alanda geliştiğiydi. Bu görüş, insanların nasıl beslendiğinin ve nasıl bir toplum yapısına sahip olduklarının daha önemli olduğunu vurguladı.

Bu görüşe göre, insanlığın tarihöncesi gelişimi şu üç aşamada incelenmeliydi:

1) toplayıcılık aşaması,
2) tarımın geliştiği ve yerleşik toplum yapısının görüldüğü aşama,
3) kentlerin geliştiği ve modern uygarlığın başladığı aşama.

Toplayıcılık aşamasının başlangıç tarihiyle, ilk insanın dünya üzerinde görüldüğü tarih aşağı yukarı aynıdır. Bundan yaklaşık 750.000 yıl önce, insana benzeyen varlıkların alet yapabildiklerine dair veriler vardır. Değişik biçimler verilmiş, ancak standartlaşmamış taş aletlerin kullanıldığı dönem hakkında, bir dizi bilgi boşlukları sözkonusudur.

Bu konudaki en iyi veriler, Doğu ve Güneydoğu Afrika'dan edinildi. Bu bölgelerde, taştan yapılma birçok alet bulundu. Yine de, bu aletleri yapan insanların nasıl yaşadıkları hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Kesin olan tek şey, bu insanların toplayıcılık yaptıkları ve düzenli yerleşim yerlerine sahip olmadıklarıdır. 500.000 yıl önce, dünyanın güney bölgelerinde az çok bir standartlaşma gösteren taştan aletler üretilmeye başlandı.

Kuzeye doğru gidildikçe, insanların yerleşmesini ya da yaşamasını olanaksız kılan büyük buzullara rastlanıyordu. Bu zaman dilimine ait en iyi veriler yine Afrika'da bulundu. Kenya ve Tanzanya'da, basit yerleşim bölgeleri ve vahşi hayvanların parçalandığı yerler ortaya çıkarıldı. 40.000 yıl öncesine gelindiğinde, dikkate alınması gereken iki olay oldu. Anatomik olarak modern sayılan insan (cro-magnon) ortaya çıktı ve daha yeni, daha kullanışlı ve daha ekonomik bir alet yapım yöntemi geliştirildi.

Bu iki olayın birbiriyle ilişkisi olup olmadığı ya da hangisinin daha önce gerçekleştiği kesin olarak bilinmemektedir. Bu zaman dilimi içinde, daha çok çakmaktaşından yapılmış bir dizi yeni taştan alet ortaya çıktı. Artık, yeni aletlerin yapımında kullanılmak üzere, kemikten ve tahtadan yapılan aletler vardı. İlk süslemecilik örnekleri de bu zaman diliminde ortaya çıktı. İnsanların ölülerine özel bir muamele yapmaya başladıklarına dair veriler bulundu.

Son büyük buzullanmanın son aşamalarının yaşandığı bu zaman diliminde, kuzey enlemleri civarındaki kalıntılarda, büyük pleistosen hayvanlarının kemiklerinin fosillerine rastlandı. Bu hayvanların örgütlü avcı toplulukları tarafından avlandığını gösteren izler bulundu. Aynı şekilde, eskiden rastgele gerçekleştirilen yiyecek toplayıcılığının da daha örgütlü biçimde yapıldığının kanıtları ortaya çıkarıldı.

25.000-10.000 yıl kadar önce yaşamış olan toplayıcı toplulukların, yaşama tarzlarını daha özel koşullara sahip olan bölgelere uyarlamaya başladıkları söylenebilir. Bu eğilim, neolitik aşamanın yeni besin üretme tarzı gelişene dek sürdü. Toplayıcılık dönemi hakkında diğer bazı genellemeler de yapılabilir. Bering Boğazı yoluyla Yenidünya'ya ilk göç dalgasının bu dönemde gerçekleştiği sanılmaktadır.

Şimdiki Avustralya'ya ve Okyanusya'ya yerleşmenin de bu dönemde başladığı söylenebilir. Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzeybatı Afrika dışındaki bölgeler hakkında bu döneme ilişkin çok daha az bilgi vardır. Arkeolojik çalışmalarda, özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilen ilerlemeler, 12.000-8.000 yıl önce ortaya çıktığı varsayılan iklim ve çevre değişikliklerinin, buzulların ortadan kalkması sonucu önemli değişikliklere uğrayan Avrupa'nın kuzey enlemleri ve Kuzey Amerika dışında sanıldığından daha az etkili olduğunu kanıtladı.

Toplayıcılık aşamasının bu son döneminde insanlar büyük bir olasılıkla, belirli bazı yerlere yerleşmeye başladılar. Mevsim değişikliklerine bağlı olarak insanların da yer değiştirdiğine ilişkin veriler bulundu. İnsan, ilk kez deniz ürünlerini de toplamaya başladı. "Neolitik devrim" ya da "besin üretme devrimi" sırasında insanlar, hayvanları evcilleştirmeyi ve bitki yetiştirmeyi öğrendiler.

Tarım yapan köy toplumları çevresinde, eskiye oranla çok daha yerleşik bir yaşam tarzı gelişti. Mezolitik, yaklaşık olarak 12.000 yıl önce başladı. Avcılık ve toplayıcılığın geliştiği paleolitikin devamı sayılabilecek olan bu dönem, değişen iklime, bitki örtüsüne ve yeni hayvanlara uyum sağlama dönemiydi. İnsanlar bu dönemde, daha önceden buzla kaplı alanlara yerleştiler.

Yakın Doğu'nun belli kısımlarında, İ.Ö. 9000 yıllarında, kimi mezolitik kültürler tahıl yetiştirmeye başlamışlardı. Mezolitikin süresi, bölgelere ve kültürlere göre değişkenlik gösterir. Avrupa'daki tipik mezolitik yerleşim bölgelerinden biri, İngiltere'deki Star Carr'dı. Burada yaşayan insanlar, evcilleştirilmiş köpeklerin yardımıyla çeşitli yabanî hayvanları avlıyorlardı. Dallardan ve kabuklardan yapılmış evlerde oturuyorlardı.

Değişik geometrik biçimler verilmiş çakmaktaşları, kulanılan temel aletlerdi. Bu aletlerin tahtadan ya da kemikten yapılmış sapları vardı. Kemikten yapılmış aletlerin çoğu geometrik şekillerle ya da hayvan figürleriyle süslenmişti. Mezolitik yaşam tarzı, yerini, daha gelişmiş ve yerleşik tarım kültürlerine bıraktı.

Neolitik devir, daha önce göçebe bir yaşam süren insanoğlunun yerleşik bir yaşantıya geçmeye başlamasıyla belirlenir. Yerleşikliğe geçiş, tarımın keşfedilmesiyle mümkün oldu. İnsanlar tahıl ekmeyi ve hayvan yetiştirmeyi öğrendiler. Aletlerin yapımında kullanılan temel malzeme, taştı. Ancak taş artık ham hâlde kullanılmıyor, cilâlanıyor ve yontuluyordu.

İnsanların bu dönemde öğrendikleri bir başka şey de çanak-çömlek yapımıydı. Mezolitiki izleyen neolitikin yaklaşık olarak İ.Ö. 7000 yılında Orta Doğu'da başladığı ve Mezopotamya'daki ve Mısır'daki uygarlıkların madenleri işlemeye başladıkları İ.Ö. 3500 yıllarında sona erdiği kabul edilir. Yine de, böylesi kesin tarihler yanıltıcı olabilir. Neolitik, kesin bir zaman diliminden çok bir kültür düzeyini anlatır.

Bilinen ilk neolitik yerleşim bölgelerinden biri Ürdün Irmağı vadisindeki Jeriko adlı eski kenttir. Bu kente, İ.Ö. 7000 yıllarında yerleşildiği sanılmaktadır. Bulunan kalıntılar arasında çamurdan ve hayvan derileriyle sarmalanmış ağaç dallarından yapılmış evler ve kentin çevresini saran taş bir duvar vardı.

Gelişmiş sayılabilecek bir toplumsal örgütlenmeye sahip oldukları açık olan bu insanların kültürü, mezolitik ve neolitik arasında bir zaman dilimine oturtulmaktadır. Bir başka önemli yerleşim merkezi de Anadolu'daki Çatalhöyük'tür. Burada büyük bir neolitik kentin kalıntıları bulundu. En azından 9.000 yıllık bir tarihe sahip olduğu sanılan bölgede, yaklaşık olarak İ.Ö. 6200 yılına ait, alçı duvarlar üzerine yapılmış, bilinen ilk resim örnekleri ve oymalar bulundu.

Bu resimlerin en ünlüsü, bir yanardağ püskürmesini anlatan duvar resmidir. Orta Doğu'da, özellikle de Mezopotamya yöresinde birçok neolitik yerleşim bölgesi vardır. İ.Ö. 6000 yıllarında, neolitik yaşam tarzı Ege Denizi'nin kıyılarından İran'ın batı ucuna kadar olan bir alanda yayılmıştır. Bu yaşam tarzı, Avrupa'ya İ.Ö. 5000 yıllarında ulaştı, daha sonra da Asya ve Afrika'da yayıldı. Hindistan'da ve Çin'de, tarıma dayalı uygarlıkların varlığını gösteren kalıntılara rastlandı. Neolitiki izleyen tarihöncesi devir, tunç devriydi.

Bu devirde, bakırdan ve tunçtan yapılma aletler ve silâhlar yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Tunç devrini tarihî olarak belirlemek, bir dizi güçlüğü beraberinde getirir. Söz konusu madenlerin kullanılması, dünyanın değişik yerlerinde değişik zamanlarda gerçekleşti. Bakırın tasfiye işlemi, Orta Doğu'da İ.Ö. 4000 yılından daha önce biliniyordu; bunun yanı sıra, Mezopotamya'da tunç aletlerin yapımı İ.Ö 3500-3000 yıllarında gerçekleşti.

Tunç, İ.Ö. 3. binyılda Anadolu, Ege yöresi ve Hindistan'da biliniyordu. Avrupa'da tuncun kullanılmaya başlanmasıysa İ.Ö. 2000 yılı civarında oldu. İ.Ö. 1500-İ.Ö. 600 arasında değişen tarihlere dek tunç, temel bir maden olarak kullanıldı. Neolitik sırasında gelişen yeni yaşam tarzı temelinde, kentler ve giderek kent devletleri doğdu.

Bu kentleşme devriminin öyküsü İ.Ö. 4500 yılları civarında Mezopotamya'da başladı; Akdeniz bu Doğu yöresinin Mikenli Yunanlılar ile yaptığı ticaretin sonuçlarının tüm Avrupa'da yayıldığı ve İngiltere'yi bile etkilemeye başladığı İ.Ö. 1200 yıllarına dek sürdü. İ.Ö. 4500 yıllarında, Fırat ve Dicle'nin verimli ovalarından daha aşağılara doğru inen insan toplulukları, Mezopotamya'ya yerleştiler.

Arkeolojik veriler, bu bölgelerde kurulmuş kentlerin varlığını ortaya koymaktadır. Ticaret ve pazar yerlerinin ortaya çıktığı, çiftçilik, zanaatkârlık ve rahiplik gibi meslek kollarının ayrışmaya başladığı bu uygarlık, kısa sürede Irak'ın kuzeyine, Anadolu ve İran platolarına, Belucistan'a, İndus Vadisi'ne, Akdeniz kıyısına ve Filistin'e yayıldı. Bu tarihten başlayarak yaklaşık 2000 yıl boyunca Güney Mezopotamya, uygarlığın merkezi oldu.

Mısır ve Ege uygarlıkları, Mezopotamya uygarlığına bağlı olarak geliştiler. Daha sonra yazının yolunu açacak olan ilk resimli anlatım biçimleri de Mezopotamya'da ortaya çıktı. Sanat ve özellikle de mimarî alanlarında büyük gelişmeler kaydedildi. Bütün bu gelişmeler, ilk Sümer hanedanının yolunu açtı. Daha doğuda gelişen uygarlıklar hakkında fazla bilgi olmamasına karşın, İndus Vadisi'nde ve Basra Körfezi'ndeki Bahreyn Adası'nda kısa ömürlü uygarlıkların geliştiği bilinmektedir.

Akdeniz'in doğu ucunda gelişen yeni uygarlıkların ürünleri giderek Avrupa'ya da aktarıldı. İ.Ö. 1400 yılında, Akdeniz'in bütün doğu ucunun bütünleşmiş bir kültür oluşturduğu ortaya çıkarılmış, bu kültür, tarihçi J. Henry Breasted tarafından "ilk büyük enternasyonalizm" olarak adlandırılmıştır. Aynı tarihlerde, Miken'de ilk okuma-yazma belirtileri ortaya çıkmaya başladı.

Avrupa'nın kimi kısımlarında nüfus yoğunlaşması gözlendi. Yaklaşık olarak İ.Ö. 1100 yılında başlayan tarihöncesi devir, demir devri olarak adlandırılır. Bu dönemde, silâhların ve aletlerin yapımında, tuncun yerini demir almaya başladı. Çoğu kültürlerle, bu dönem taş devrinden ve tunç devrinden sonra yaşandı. Yine de, taş devrinden hemen sonra demir çağına geçilen uygarlıklar da vardır.

Demir, İ.Ö. 4. binyıldan beri Mısır'da biliniyordu. İnsanlar demiri tasfiye etmeyi ve demirin ısıtma, dövme ve soğutma yoluyla sertleştirilebileceğini öğrenene dek demir önemli bir maden değildi. Bu işlem, İ.Ö. 1400 yıllarında Hititler tarafından keşfedildi ve Anadolu'dan Kıbrıs, Yunanistan ve Avrupa'ya yayıldı.

Demirden yapılan aletlerin ve silâhların kullanıldığı bu uygarlık, İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda tüm Avrupa'da yaşanıyordu. Demirin kullanılması, insanlığı büyük ölçüde etkiledi. Yeni aletlerin keşfiyle, yeni zanaat kolları, tarım aletleri ve askerî araçlar gelişti.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Haziran 2012       Mesaj #10
Avatarı yok
Yasaklı
Ateş Yakmanın Tarihi 300 Bin Yıl Geriye Gitti


Güney Afrika'da bir mağaradaki muhtemel ateş ocağının izlerini inceleyen antropologlar,eski insanın ateş yakmayı şimdiye kadar tahmin edilenden 300 bin yıl daha eski, yaklaşık 1 milyon yıl önce öğrenmiş olabileceğini bildirdi.

Araştırmaları Amerikan Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yer alan uluslararası antropolog ekibi, Güney Afrika'nın merkez doğusunda, daha önce de kazılar yapılan ve eski insanın varlığına dair önemli bulgular içeren Wonderwerk mağarasının içindeki katmanlarda yanmış hayvan kemiği kalıntıları ve öncekilerden daha eski taş aletlerin izlerini buldu.

Katmanlar içinde iyi muhafaza edilmiş bitkisel madde ve kemik parçalarının küllerini bulmalarının kendilerine mağaranın girişinde bir küçük ateş ocaklarının varlığını düşündürdüğünü belirten bilim adamları, bazı parçaların yüzeyde renk değişikliğine neden olduklarını, bunun da kontrollü bir ateş yakıldığını gösterdiğini belirtti.Toronto Üniversitesi'nden antropolog Michael Chazan, analizlerin ateşin insan tarafından kullanılmasını 300 bin yıl geriye götürdüğünü kaydetti.

Antropologlar şimdiye kadar tarih öncesi dönemde insanların besinleri ısıtmak ve soğuktan korunmak için ateş yakmak amacıyla kıvılcım üretme yöntemini hangi dönemde keşfettikleri konusunda anlaşmaya varamıyorlardı.Afrika, Asya ve Avrupa'da bu tip faaliyetlere ilişkin izler keşfedilirken İsrail'de bulunan 700 bin ila 800 bin yıl öncesine ait kömürleşmiş kap parçaları ilk kanıtlar olarak kabul ediliyordu.



Kaynak : CNN / PNAS (03 Nisan 2012,11:21)
Son düzenleyen _EKSELANS_; 10 Şubat 2015 16:04

Benzer Konular

15 Mart 2016 / ThinkerBeLL Tarih
29 Ocak 2012 / Misafir Tarih
15 Kasım 2006 / Misafir Tarih
3 Aralık 2016 / ThinkerBeLL Tarih
27 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Tarih