HEPSİ SENİN İÇİN Dualar şahlandı mı gönüllerde Bir tek sen gelirsin aklımıza Ya Rab Günahlarımız sarsa da gönüllerimizi İçten içe ağlarız senin için Senden başka aşk var mı yeryüzünde Cennet cehennem için değil Senin rızan için Yükselir ellerimiz semaya İçimize verdiğin huzurla Tatlı bir tebessüm saçarız yeryüzüne İçimize verdiğin güvenle Dilimizden dökülen sözlerle anlatırız seni Seni anlatmaya sonsuzluk yetmez Bağışlayıcı nurunu anlatmaya diller yetmez Aşkını yaşamaya ömürler yetmez Sevginin, adeletin en güzel adısın Seni sevmek Dünyadan vazgeçmek Geçici olan âleme gözlerini yummak demek Ne olursa olsun Hangi dert olursa olsun yüreğimizde Yine sabırla sevmek var Aşkını dünyaya yansıtmak var Ya Rab Bir kez olsun gazapla bakışını düşünerek Küfrü kuytu topraklara gömmek var Hepsi senin için Gözlerimiz bir kez görse yüceliğini Biliriz bu diller susmaz hayranlığından Biliriz gözlerimiz görmez bir daha Güzelliğinin verdiği ışıktan |
http://img159.imageshack.us/img159/1773/70kucuk8ub1en.jpg TUTKU Gözlerimden gözlerine akan bir nehir olsa, Damarlarında dolaşıp, yüreğinde son bulsa, Sevgiden bir şelale akardı o kalbine, İnan ki bu aşk değil, Bir tutku aştan öte... |
BEDİR Hazırlanın uzunca bir yolculuk var şimdi. Asr-ı saadete Cezîretü’l-Araba gidiyoruz. Bismillah deyin Bedir’e öyle girin Gökte melekler, yerde siz Ve bekleyin sessiz... Gelince İyi bakın onlara; Hem kendi zamanlarının Hem tüm zamanların en cesur yiğitleridir onlar Gökte yıldız; yerde arslandır onlar Yüzyirmibeşbin beden Ama bir tek ruh, Muhammedî ruhtur onlar |
DAHİLEK YÂ RESÛLALLÂH DİYAMANDİ “YAMAN DEDE” (1888-1963 Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallâh Dahilek: Sana sığındımNasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mestûrun olmazsa Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Ne devletdir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Hûn: Hor ve zelil olmak Şevk: Arzu Nîrân: Nurlar, ateşler Bezm: Sohbet meclisi Figân: Bağırıp, çağırma Cemâl: Güzellik, yüz güzelliği Ferah-nâk: Neşeli, sevinçli Muazzam: Büyük Sehâ: Cömertlik Reh (râh): Yol Reh-nümâ: Yol gösteren Habîb-i Kibriyâ: Hz. Peygamberimizin özel sıfatlarından Felek: Gök, devir Manzûr: Bakış Firâk: Ayrılık Visâl: Kavuşma Mestûr: Örtü Bûy: Koku Revân: Giden Dîdâr: Görünme, yüz İhtirâs: Arzu Müntehâ: Sona erme Messeylesem: Dokunsam Haremgâh: Kişinin kendisine özel, herkesin giremedigi yer Âsân: Kolay Leb: Dudak Pây: Ayak, takat, iz Tezkîr: Hatırlamak Taltîf: İltifat, değer Kıtmîr: Ashâb-ı Kehf’in köpeğinin adı |
Beyitler Göklere yükselen şerefelerden Ezan, kurtuluşa çağrı sesidir. Şahadet parmağı şu minareler Yerlerin göklere seslenmesidir. Şadırvanda şırıl şırıl akan su Abdestle günahın dökülmesidir. Şu masmavi, yeşil, renkli çiniler Solgun bahçelerin yeşermesidir. Günde beş kez kılınan namaz Ruhun ötelere yücelmesidir. Gönül gönül, dil dil söylenen tekbir Ezelin ebede seslenmesidir. Secdeyle yıkanan müminin yüzü Kulluğun ışıkla bezenmesidir. Tövbe, sonsuzluğa açılan kapı Günahsa, ruhların kirlenmesidir. |
(F) (F) FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ(F) (F) Selam sana nazlı Nebi Selam sana gözbebeği Mevla'nın kudretiyle selam. Selam sana nur-i dilara Selam sana Hakk habibi Rahman'ın kudretiyle selam. Selam sana Andelib_i Zişan Selam sana Muhammedi Cebrail'in yüreğiyle selam İbrahimce selam sana Rahimce selam sana Gafurca selam. Selam sana ey yetimler padişahı Selam sana Ahmedi nefesli yar Eyyupça selam sana Selam sana ya Habiballah Selam sana ya Nebiallah Selam sana ya Resulallah. Ya Resulallah Sen, sevmek için istenen Can, dudakta istenen Sevda ikliminin en güzel mevsiminin En güzel çiçeğisin. Cemre gibi düştün kainatın kışına Bahar, senin elinde doğdu Senin elinle indi toprağa Öyle bir sevildin ki Candan aziz bilerek Uğruna can verildi Ama bu, ölüm değildi Adını bir kez anan Bir kez gönülden anan Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi Şimdi biz de seni anıyoruz Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Fecre On geceye Her şeyin çiftine ve tekine Akşamın alacakaranlığına Kararıp bürüdüğü zaman geceye Açılıp aydınlattığı zaman Gündüze and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin. Beni ilk öksüz oluşun vurdu Yetim kalışın yaraladı önce Elden ele dolaşmıştın Herkesin gözbebeğiydin Ama mahzun Ama kederli Bir yanın arşa kadar azamet Bir yanın ürkek Mekke akşamları yanar Verdiğin her nefeste Ve gökten inen bir sesle Allah korumasına alır. Senin derdin Allah'tı Hüznün kederin Allah Senin dostun Allah'tı Sana en yakın Allah. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud Dağı'nı seyrettik Okçular tepesinden bir sabah Bir Medine sabahında Uhud'u seyrettik Seni göremedik Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi Seni öyle seviyordu ki Tenine bir dikenin batması bile O kalbi durdururdu. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud'u gördük bir sabah Malik bin Sinan olamadık Mübarek kanının, kanına karıştığı Malik bin Sinan sanki oradaydı Ve inemedik okçular tepesinden Sanki sen inin demeden inersek Uhud tekrar cehenneme dönerdi. Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Güneşe ve onun ışığına Ardından gelmekte olan aya Onu ortaya koyan gündüze Onu bürüyen geceye Göğe ve onu meydana koyana Yere ve onu yayana and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim Mesafelerden usandım ya Resulallah Sana sesleniyorum Alemlere rahmetsin Seslenince yanımdasın Burdasın Günahkarım Ama sen günahkarların umudusun Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Mescid-i Nebevi'de gördüm Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar: "Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için." Buyurmuşsun İçimde her şey üşür Rüzgar üşür Yağmur üşür Dua üşür Melekler üşür Isıtırsan bir sen ısıtırsın Medine'ye akan nur gibi ak kalbime Ey ban u cihan Yorgunum Güçsüzüm Çaresizim Sen çaresizlerin yardımcısısın Yüreğimi koşturdum Sana doğru Çatlarcasına koşturdum Kimseye hakkım yok Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem Ben bir davalıyım Tükendim ya Resulallah Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et... |
Büyüklük taslayan Şeytan iblis oldu, kibri yüzünden Nâr’ım deyip gurur duydu özünden Lanete uğradı tek bir sözünden Büyüklük taslayan, sonu böyledir Kibir taslayanlar boşa gerinir. Maymun yerde hoştur, gezer sürünür Yükseğe çıkınca kıcı görünür Artık arkasıyla önü böyledir Ben buyum ben şuyum, deyip avunan Her meziyetini sayıp savunan Sonra birden gözden kayıp dövünen Çatlak ses çıkarır tonu böyledir Tavus kuşu gibi gösteriş yapar Malına mülküne işine tapar Gururu yüzünden toplumdan kopar Kabesi nefsidir, yönü böyledir Mikdat der makamlar adam etmez ki Dünya onun olsa yine yetmez ki Onun bu gururun hoşa gitmez ki Öylesi alçaktır, ünü böyledir |
eline saglık güzel olmuş |
BEN_BİR "BAŞÖRTÜLÜYÜM" ELİMİZDE İSLAM SANCAKLARI GÖNLÜMÜZDE UMUT PARILTILARI HERGEÇEN GÜN KAYBOLAN ÜMİTLERLE BEN BİR BAŞÖRTÜLÜYÜM PAÇAVRA GİBİ YERLERE ATILAN ÖRTÜMÜZ HABİBİN MİRASIDIR BİZE BAŞÖRTÜMÜZ İTİLİP ÇEKİŞTİRİLMEKLE GEÇEN BU ÖMRÜMÜZ SÖYLÜYORUM BİZ BAŞÖRTÜLÜYÜZ İÇİMİZ YANIYOR BU ZULÜMLERE AYŞE FATMA,ZEYNEPLERE... DAVAMIZDAN HİÇBİR ZAMAN VAZGEÇMEYE TAKTINIZ SİZDE BİR BAŞÖRTÜYE İSLAM SANCAĞI ELİMİZDE KOR GİBİ TAŞIRIZ ONU YÜREĞİMİZDE BU MİRASDIR EBEDE GÖTÜRÜLEN ÖMRÜMÜZDE KURAN ,SÜNNET, BAŞÖRTÜMÜZLE MAPUSLARA GİRİLDİ ÇİLELER ÇEKİLDİ.. KALBİMİZDE YANKILANAN İSMİN LE DUALAR EDİLDİ MÜSLÜMAN GENÇLERİZ DUA EDERİZ BAŞÖRTÜMÜZE LEKE SÜRDÜRMEYİZ OKUL KAPILARINDAN DÖNDÜRDÜLER PAÇAVRA GİBİ SAÇIMIZDAN ÇEKTİLER GÖNÜLLERİ SIZLAMAYAN O KARDEŞLERE EDİVERDİK ÇOK DUA BİZLERDE.. BAŞÖRTÜLÜYÜM ÇEKİYORUM ÇİLELERİ BAŞÖRTÜLÜYÜM GURURLA SÖYLÜYORUM BU SÖZLERİ EBRU KARDEŞİNİZ SESLENİVERDİ TÜM İMANSIZLARA BİTMİYECEK BİLSİNLER Kİ BU DAVAMIZDA -EBRU UYANIK- |
SADIK İNSAN (Doğru İnsan) Doğru insan belli olur sohbetinden sözünden, Doğruluk ayna gibi görünür cemalinden yüzünden. Özü doğru olanın sözü de doğru olur, Zira kişinin içindeki ne ise dışına o vurur. *** Menfeatini aramak her kişinin kârıdır, İyilik ile mertlik, er kişinin kârıdır. Eğriler menfeat çabasıyla ölürler, Doğru olanlar menfeati aramadan bulurlar. *** Doğru olanlar birer birer dizilir, Bu gün kıymeti bilinmese yarın bilinir. *** İnsan olan zarar görse bile doğru söyler, Doğru gideni Canabü Allah yardım eder. Doğru olsun her zaman sözünüz, Hiç bir yerde kızarmaz yüzünüz. *** Doğrulukla yürürse özünüz, Hakkı görür her zaman gözünüz. |
Ben, böyle olmamalıydım İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma. İçime bir ateş düşmeliydi Ayaklarımın feri kesilmeliydi. Kendimden geçmeliydim sonra... Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda Ama bunu kimse duymamalıydı, Seni, mahşere kadar saklamalıydım. Ben böyle olmamalıydım Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan Ben hep sana yormalıydım. Gece yıldızlarını serpince göre Seni görmek için uyumalıydım. Şarkılar kime söylenirse söylensin Sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmalıydı odama, Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses Selvi boylu yâr sen olmalıydın Kömür gözlüm ateşine düşeli Senin için söylenmiş söz olmalıydı. Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice Bir keman, incecik çığlık olmalıydı Ama bunu kimse bilmemeliydi, Seni mahşere kadar saklamalıydım. Böyle olmamalıydım, Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi. Haremde bir ikindi vakti Kem gözler çevrilince sana Ve vefasız eller uzanınca yakana İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazırlanırken, Öteler senin için süslenirken, Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, Perdenin son kez kapanması gibi, Kapanmalıydı gözlerim. Sonra içime doğru gerilip, Seni bize lutfedenin ismini haykırıp, 'Allah(C.C.) ' deyip, Düşmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamıydım. Ve mahşer günü... Uzaktan seni seyretsem. Sana yakın olmak için can atsam. Beni engelleseler, 'Sen kim yakınlık kim? ' deseler. Ben ağlamaktan konuşamasam. Gözlerini çevirsen bana. 'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.' Ve tebessüm etsen. Ama bunu kimse görmese, Seni ebede kadar saklasam. Dursun Ali Erzincanlı |
İçimdesin Allah'ım değil kitabında elçinde değil arzında göklerinde görmeye hacet yok allahım sen ki içimdesin içimde değil suya ay düşmesinde değil çiğe gül yaprağında sormaya gerek yok allahım sen ki içimdesin içimde Kutlu nebi Kainatın efendisisin, İnsanlığın şerefisin. Önder ve örnek sensin; Allah’ın habibisin. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Cehaletin ve zulmün, En yaygın olduğu zaman; "Oku" emriyle, elinde Kur’an; Alemlere rahmet geldin sen. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Seni hakkıyla övemem ben, Sana övgü yüce makamdan. Rabbim herkese nasip etsin. Gitmeyi senin izinden. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Göçeceğiz bir gün bu dünyadan; Hepimiz geçeceğiz, hesaptan. Senin şefaatın olmadan; Nasıl kurtuluruz azaptan. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. |
Hayat uzun bir yoldur Hayat uzun bir yoldur Son durak karakoldur Her kul mucrim bir kuldur ALLAHIM AFFET BİZİ! Şucusu ya bucusu Kalmaz hiç bir hususu Yoktur savunucusu ALLAHIM AFFET BİZİ! Ne şöhret kalır ne şan Ne kuvvet kalır ne can Ne de davana bakan ALLAHIM AFFET BİZİ! Amellerin ordadır O gün herkes zordadır Günahkarlar nârdadır ALLAHIM AFFET BİZİ! Mahkeme kurulacak Sorular sorulacak Karara varılacak ALLAHIM AFFET BİZİ! Yoktur kaçacak yerin Tutulacak dillerin Konuşacak ellerin ALLAHIM AFFET BİZİ! Pişman olmak geçersiz Özür dilemek yersiz Artık her şey değersiz ALLAHIM AFFET BİZİ! Orası hasat yeri Şer eken bulur şerri Kimse dönemez geri ALLAHIM AFFET BİZİ! |
Naat ve Hz. Peygamber (s.a.v.) “Naat şiirin ufkudur” Sezai Karakoç; “İnsanın ufku mü’ mindir. Mü’minin ufku peygamberdir. Peygamberin ufku da mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberin şahsiyetini katlarında bir yaprak gibi bulunduran son peygamberdir. Peygamber nasıl insanın ufkuysa, naat da şiirin ufkudur” şeklinde ifade eder naatı... Naat, Peygamberin şiirle yapılan bir portresidir Naat, sevginin aşkın şiiridir. Hazreti Peygambere yönelen betimsiz sevginin şiiri. O'na duyulan özlemin kelimelerle ifadesi. Naatın ufkunda Peygamber vardır. Şair her mısrasında O'na biraz daha yaklaşır. O'na varmak, O'na ulaşmak hedeftir şair için. Çünkü, şair O'nu bulmakla kendisini bulmuş olacaktır. Öyle ki her mısra, miraca uzanan bir basamaktır şair için. Şairin miracı Hz. Peygambere duyduğu aşktır, hayranlıktır, saygıdır. Bu yüzden şairin naattaki başarısı, sevgisinin bir ölçüsü olarak da alınabilir. Naat, insanın kendisini Peygamberde araması, gerçeği O'nun çevresinde dolaşarak bulmaya çalışması, O'na yaklaşmaya çalışarak yaratılış sırrına ereceğini idrak etmesidir. Naat, Peygamberin şiirle yapılan bir portresidir. Her şair, durduğu yerden ve kabiliyeti ölçüsünde O'na bakar; o büyük mükemmelliğin karşısında duygularını zaptetmeye çalışır. Bütün naatlar âdeta, tarih boyunca yapılan tek bir portrenin farklı cephelerden birer örneği gibidir ve tek bir portre içindir. Divan Edebiyatının usta kalemi Fuzulî; "Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını taştan taşa vurur gezer avare su" mısralarıyla suyun Hz. Peygamberin (s.a.v.) ayağının toprağına ulaşmak için, ömürlerdir başını taştan taşa vurup avare bir şekilde gezdiğini söyler. Fuzuli'nin coğrafyasında, kıble yönünde akan sular, yüzyıllardan beri Hz. Muhammed'in (s.a.v.) toprağına ulaşmak için çırpınırlar. Şair zaten kıble yönünde ve dalgalı bir şekilde akan suyun akış amacının, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) toprağına ulaşmak olduğunu ifade ederek suyun akışını güzel bir sebebe bağlamıştır. Yaman Dede ise Hz. Peygamber'e (s.a.v.) olan derin aşkını şu mısralarla dile getirir: “Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallah Nasıl bilmem bu nirâna dayandım ya Resûlallah Ezel bezminde bir dinme fidandım ya Resûlallah Cemalinle ferah-nâk et ki yandım ya Resûlallah” Günümüz Türk şiirinde pek çok naat yazılmıştır. Bunların bir kısmı, şimdiden naat klasiklerimiz arasında yerini almıştır. Bu naatların başında Arif Nihat Asya'nın iki yüz mısralık naatı gelir. Yine yaşayan şairlerimizden Nurullah Genç'in 1993 yılında Türkiye Diyanet Vakfının yaptığı naat yarışmasında Türkiye birinciliği alan “Yağmur” adlı şiiri de son dönemde yazılmış en güzel naatlardan biridir. |
EZAN ezan duyunca titrer yüreğim allaha kavuşmaktır en büyük isteğim kalmadığı dünyada mertliğin sormayın bu gün çok dertliyim alemin keyfine minnet asıl hedefimiz olmalı cennet nedirki fani dünyada servet şu dünyanın haline bak hayret |
Ravza-i Mutahhara Irmak olur her geleni, |
|
Büyüklük taslayan Şeytan iblis oldu, kibri yüzünden Nâr’ım deyip gurur duydu özünden Lanete uğradı tek bir sözünden Büyüklük taslayan, sonu böyledir Kibir taslayanlar boşa gerinir. Maymun yerde hoştur, gezer sürünür Yükseğe çıkınca kıcı görünür Artık arkasıyla önü böyledir Ben buyum ben şuyum, deyip avunan Her meziyetini sayıp savunan Sonra birden gözden kayıp dövünen Çatlak ses çıkarır tonu böyledir Tavus kuşu gibi gösteriş yapar Malına mülküne işine tapar Gururu yüzünden toplumdan kopar Kabesi nefsidir, yönü böyledir Mikdat der makamlar adam etmez ki Dünya onun olsa yine yetmez ki Onun bu gururun hoşa gitmez ki Öylesi alçaktır, ünü böyledir FATİHA DİLENCİSİ Gitte şu mezarlığa dinle gelen sesleri Bak kimi imdat ! diye toprağı inletiyor Dünya nimetleriyle doymak bilmez gözleri İki avuç ham toprak nasılda doyuruyor ! . . Mülk bırakan babalar “ Fatiha “ dilenirken Mirasa konan velet bar pavyon geziniyor Evlat ( ! ) doğuran ana çetin hesap verirken Ölümünü unutan zilletle raks ediyor ! . . |
İLAHİ AŞKA VESİLEM SEN OL! Ninnilere çoktan bıktı bebek gönlüm. Sütlerin üstünde ki kaymağı yoktan çekip tattı gönlüm. Derdimi ona anlatamadım! Baktıkça kendimi buldum. Zümrüt gözlüm... Meçhulde yürüyenler göre kefenlenmeden gömülürüm! Aşkı dilinden kalbine geçiremeyenlere göre de sürünürüm! Nerde o günler ! Hayalimden başka nerede görürüm!!! İlahi Aşka Vesilen Sen Ol! Şu dikenli dertlerimi kalp gözünde ki bakışınla yol! Düşüncelerin incinmesin, Nasırlı duygularda bile bahtiyar ol1 En neşeli anımda ki terk edilişime; Tercih ederim Kötü anımda ki bana verdiğin teselliye... Gözüm gözümde olsada hasretim bakışına, Şu Gökhan'ın yaslı tasasına, Vesile-i sabır ol ALLAH aşkına! Bir müzik ritmiyle dolaştım zamanında; Samsun dağların da... Bir seçenek daha koydum bahtıma, Nefes darlığı çeksem de; Maltepe yokuşların da... Şumısralarımı okuyup anlarsan! Köle olurum!!! Beni aşan yakut duygularına... |
EĞER Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur'anı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle, O size kızmadan önce? Kim bilir? Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz, Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa telaşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa, Yapmaya devam edecek misiniz, Her zaman yaptığınız şeyleri? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, Yine zor mu bulacaksınız? Hiç yüzünüzü asmadan, Oflayıp puflamadan, Her vakit namazınızı kılacak mısınız? Ya sabah namazı için, Sıcacık yatağınızdan, Erkenden fırlayacak mısınız? Peki ya yine mırıldanacak mısınız, Her zaman söylediğiniz şarkıları? Ve okuyacak mısınız, Her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı ... |
http://www.izedebiyat.com/ikon/23.gif Ey Rabbim! Sana “Sen” diye hitap edebilmek ne güzel!... Senin, Kainatların sahibinin, Yaratıcı’mızın Huzuruna “Ya Rabbi” diyerek ulaşabilmek ne güzel!... Allah’ım.... Sana “Allah’ım”” diyerek seslenmek ne güzel!... Her an, her yerde sesimi işittiğini bilmek, Yardım istediğimde icabet ettiğini ve Benim gibi sayısız kuluna cevap verdiğini düşünmek ne güzel!... Ey Halık! Herşeyi mükemmel yarattığını görmek ne güzel! Yarattıklarını şefkat ve merhametinle sardığını, Tüm mahlukatına rızık verdiğini ve Onların işlerine ve gönüllerine vekil olduğunu düşünmek ne güzel!... Rabbim!..Beni ve kardeşlerimi, Rahman ve Rahim sıfatınla sevginle yaşat ve öldür... Rabbim!...Canımı verdiğin ve alacağın günler için, Nefes aldığım ve rızkınla doyup barındığım için, Sana hamd ve selam olsun... Günahlarımla vardım huzuruna, Merhametinle yıka beni Kevser Havuzu’nda... Ve tertemiz yaklaştır beni, Sonsuz Rıza’na.... |
GONUL DOSTUM YA MUHAMMED GONUL SEN YABAN ELLERE VARMA ICIN DARALTIP CANA KIRILMA CAHIL ILE MUHABBET BULBULU OLMA SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED AN GELIR DUZEN TUTMAZ TELIMIZ CAN YANAR BILINMEZ ASK GONUL HALIMIZ UCAN TURNA’YA HABER SALIP DELME BAGRIMIZ SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED GUN DOGAR ONLAR DA ANLARLAR YUCE DIVANDA HESABINI DA SORARLAR SUKUT ALTINDIR BILIRSIN ERENLER SOYLERLER SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED |
Gelseydin Sevgili! Ümmü Mektum gibi Seni görmeden sana sesleniyoruz Alıp verdiğin nefesi duyar gibi Sanki açınca gözlerimizi Seni görecekmişiz gibi Sana sesleniyoruz. Senin huzurunda ses yükselmez. Edeple konuşulur; edeple susulur. Hele biz ki bu kapının dilencileri, El açıp beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi ama Şu araya giren yıllar olmasa Medine’ne uzak yollar olmasa İsmin anılınca yürek yanmasa Kapında beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi. Bekliyoruz Sultânım! Rüyada olsa bile Belki teşrif edersin diye Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi. Seni bekliyoruz. Gelseydin, Bizim için cennet olurdu gelişin. Gelseydin, Saadetli asrından gönderdiğin selâmını, 'Kardeşlerim' deyişini Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün. Gelseydin, Dolaşsaydın sofralarımızı, Bir tabak fazla görecektin, Bir bardak, bir kaşık fazla... Ve sofrada bir yer boş, Baş köşe! .. Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye. Gelseydin, Dolaşsaydın gecelerimizi, O 'Kutlu Doğum' gecelerini, Anneler görecektin. Yeni doğmuşsun gibi, Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi, Mışıl mışıl uyuyasın diye Seni sabahlara kadar Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin. Sevgili! Gelseydin, Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi, Eyyüb Sultan gibi, Kab bin Malik gibi, Bir fecir vaktinde, Henüz yirmisinde yirmi beşinde, Bırakarak yurtlarını ocaklarını, Hedeflerine ilahi rızayı koyan, Arkalarına bakmayı ar sayan, Yiğitler görecektin. Onlar senin yiğidin, Elleri, o öpülesi elleri, Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken, Senin köyünün hayaliyle ısındılar. Gelseydin, Gecenin zifiri karanlığında, Uykunun en tatlı aralığında, Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa Gençler görecektin. Gözyaşı dökerken günahlarına, Veysel Karani'den istediğin gibi, İnsanlığa dua eden gençler görecektin. Gelseydin, Asr-ı saadet gibi olmasa da, Koklanmaya değer güllerimiz vardı. Yine senin ikliminde yetişen. Ama sen gelseydin, Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! ! Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek... Hz.Vahşi gibi... Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı. Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa Bakışları yerdeydi. Edepten göz göze gelmezlerdi. Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin. Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü, Bir de Ömer(R.A.) ... Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi Pencerelerde, kapı önlerinde, Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var. Gelseydin, Ve yürüyüp geçseydin önümüzden, Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize. Sevgili! Hakiki aşıkların sana doğru uçarken Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti. Dünya güzelliğiyle kollarını açarken Bize düşen el açıp kapında beklemekti. Sevgili! Bekliyoruz! ... :: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. |
HAKKA GİDEN YOL Kör kuyulara mı atılsak Yusuf gibi, Çarmıhlara mı gerilsek İsa gibi, Denizler mi yarsak Musa gibi, Hakka giden yolda biz ne yapsak Tekbirlerle yaşasak Mücahit gibi, Beş vakit eksik etmesek hafızlar gibi, Zekâtlar versek Karun gibi, Yüz mü sürsek Kabe'ye hacılar gibi Ateşlere mi atılsak İbrahim gibi, Balıklarla mı Konuşsak Yunus gibi, Ezanlar mı okusak Bilal gibi, Hakka giden yolda biz ne yapsak Mor sümbüllü bağlardan güller mi dersek, Köz olan ateşlere alev mi olsak, Bilmem ki senin için neler yapsak, Başına papatyalardan taç mı yapsak İLAHİ AŞKA VESİLEM SEN OL! İLAHİ AŞKA VESİLEM SEN OL! Ninnilere çoktan bıktı bebek gönlüm. Sütlerin üstünde ki kaymağı yoktan çekip tattı gönlüm. Derdimi ona anlatamadım! Baktıkça kendimi buldum. Zümrüt gözlüm... Meçhulde yürüyenler göre kefenlenmeden gömülürüm! Aşkı dilinden kalbine geçiremeyenlere göre de sürünürüm! Nerde o günler ! Hayalimden başka nerede görürüm!!! İlahi Aşka Vesilen Sen Ol! Şu dikenli dertlerimi kalp gözünde ki bakışınla yol! Düşüncelerin incinmesin, Nasırlı duygularda bile bahtiyar ol1 En neşeli anımda ki terk edilişime; Tercih ederim Kötü anımda ki bana verdiğin teselliye... Gözüm gözümde olsada hasretim bakışına, Şu Gökhan'ın yaslı tasasına, Vesile-i sabır ol ALLAH aşkına! Bir müzik ritmiyle dolaştım zamanında; Samsun dağların da... Bir seçenek daha koydum bahtıma, Nefes darlığı çeksem de; Maltepe yokuşların da... Şumısralarımı okuyup anlarsan! Köle olurum!!! Beni aşan yakut duygularına... |
Gül Kasîdesi Bir damla düşer toprağa bak hâresi güldür Pervâne döner harda fakat, çâresi güldür! Bülbül, sana yâr olmak için nârlara düştü Dâim yakışan hep sana, bir kırmızı güldür. Dünyâ ki harâp olsa yeter gûl-i Muhammed (s.a.v) Billûr dudağından dökülen her sözü güldür. Kim derse eğer, nerde alâmet bize O’ndan? Baksın hele dünyâya da her gördüğü güldür. Hem kan tükürenlerle zaman kardeş olunca Şâhid sana, ardında bu çöl kumları güldür. Sensiz bu mekânlar karadır, darmadağındır Dünyâdaki tüm renklerin en kutsalı güldür. Aşk sende bulur kendini, yurdun ki gülistân Âlemleri aydınlatacak gözyaşı güldür. Ey gül! Yok olur yokluk eğer sen var olunca Cân buldu cihân, âb-ı hayât varlığı güldür. Taştan taşa çarpıp su, gülistâna akar hep, Fermân tanımaz kalplere, aşk âteşi güldür. Sen, yağmur olup sîneye şefkat bırakırsın, Aşk bahçesinin sâhibi sen, sunduğu güldür. Çağlar kapanır gitme, kıyâmet kapımızda Ey yâr! Gidişin gurbet olur, vuslatı güldür. Ardında hüzünler bırakıp gitme efendim Efsûn mu değil, bizde karanlık sızı güldür. Güller küle râm oldu firâkınla, bizi güldür Bu âteş-i aşkın, gece yıldızları güldür. Gül yüzlüyü yazmakla biter sancılı günler Sevdâların en kutsalı kalplerdeki güldür. Tarife ne hacet gülü, meydanda bütün gün İnsanlığı kurtarmak için sunduğu güldür. |
Allahım" 2 Kendi varlığındır cihan aşkına, Yarattığın bunca insan aşkına, Zebur, Tevrat, İncil, Kur’ân aşkına, İslâm’a gerçekçi yol ver Allah’ım. Ağladı bacılar, dertli analar, Çok geline siyah oldu kınalar, Her şeyi götürsün geçmiş seneler, Hayırlı, uğurlu yıl ver Allah’ım. Şeref der ki gönül eylemek için, Millete muhabbet paylamak için, Dilimde türkümüz söylemek için, Sazıma da üç beş tel ver Allah’ım. |
ALLAH’IM Ellerim Sana açık, kalbim Senden duacı Affet benim günahım, dursun artık bu acı. Yabancı her şey bana, ah bu dünya yabancı, Şu günahkâr hâlimden kurtar beni ey Şahım. Ayırma daim beni Senden rahim Allah’ım. Geldim nurlu yoluna, ilâhî kelâmınla Nasıl çıkarım Yarab, bu hâlle huzuruna. Mağfiret kıl ilâhi, şu günahkâr kuluna, Mağfiret kıl, bağışla dursun artık hep acım, Göster bana doğru yol, ey benim kurtarıcım. İstemem artık Yarab,ne eğlence, ne de mal Bir tek istediğim var, bulsun imanım kemâl Sensiz bana bu dünya, hem cehennem, hem zindan, Ayırma beni Senden yol bulamam penahım, Yardım et hem bağışla, kurtar beni Allah’ım. YUNUS TENER |
Benim olacak Yürü dünya dön dünya Sana sevgim son dünya Senin gibi on dünya En az benim olacak Senden bıktım diyorum Bırakıp gidiyorum Seni terkediyorum Bu naz benim olacak Ben seni boşuyorum Menzile koşuyorum Bir umut taşıyorum Niyaz benim olacak Seni sevmek pişmanlık Bu dünya da sultanlık Verilse de bir anlık Biraz benim olacak Yıllar gün gibi geçti Beni ayakta biçti Kazandığım bir hiçti Ayaz benim olacak İstersen unut beni İster isen yut beni Bağrında uyut beni Son gaz benim olacak Dürülmüştür sahifen Yok senin ağan, efen Kara bağrında kefen Beyaz benim olacak Bal der bitti savaşım Ahirettir telaşım Hayırlı bir ulaşım Feyyaz benim olacak Mikdat Bal |
SONSUZ NUR Sonsuz bir nura yolculuk Sadece Allah için yollara düşmek Bir secdemiz dünyaya yağan nur yağmuru sanki Bulutlar ise gökyüzünde kapıları açan melekler Dualarımız senin için Sen olunca gece gündüz yok bizim için Her an sevmek Her dakika gönlümüze söylemek güzelliğini Kerimsin her an kalbimizde Bir ikramın evrene sığmaz Seni sevmek cenneti sığdırmak dünyamıza Sultanını sevmek sana ulaşmanın ilk adımı Üzüntümüz bir an dalgınlığımızdır Ve bunu için yaptığımız günahlardır boynumuzu saran Biliriz ne kadar bağışlayıcı olduğunu Affet Affet Ya Rab Et ki Dinsin bu aciziyetimiz Yaklaşsa da ölümümüz Korkumuz olmasın Çünkü senin için dualarımız var yıllardır Sana kavuşmak hasretimizi dindirir Ya Rab |
ALLAH’IM Ellerim Sana açık, kalbim Senden duacı Affet benim günahım, dursun artık bu acı. Yabancı her şey bana, ah bu dünya yabancı, Şu günahkâr hâlimden kurtar beni ey Şahım. Ayırma daim beni Senden rahim Allah’ım. Geldim nurlu yoluna, ilâhî kelâmınla Nasıl çıkarım Yarab, bu hâlle huzuruna. Mağfiret kıl ilâhi, şu günahkâr kuluna, Mağfiret kıl, bağışla dursun artık hep acım, Göster bana doğru yol, ey benim kurtarıcım. İstemem artık Yarab,ne eğlence, ne de mal Bir tek istediğim var, bulsun imanım kemâl Sensiz bana bu dünya, hem cehennem, hem zindan, Ayırma beni Senden yol bulamam penahım, Yardım et hem bağışla, kurtar beni Allah’ım. |
Geldi Gidiyor Bu ayın hakkını verenlerden olduk mu? Sığınarak zülcelale,huzur bulduk mu? Olanı,olmayanla paylaşandan olduk mu? Ne mutlu hakkıyla tutana oruç, Kabirde olacaktır kurtuluş huruç... Geldi ve gidiyor Şehr-i Ramazan, İftarını gariplerle huzurla bozan, Olanları elbet vardır bir yazan, Ne mutlu hakkıyla tutana oruç, Kabirde olacaktır kurtuluş,huruç... Lüks masalarda iftarını eyleyen, Düşünmeden açları,vampirce yiyen, Üzerine insanmış gibi libası giyen, ---------Ne mutlu hakkıyla tutana oruç, ---------Kabirde olacaktır kurtuluş,huruç... Onbir ayın sultanı geldi gidiyor, Ne yaptın bu ayda, kim,kime diyor, Gözü doymaz,hâlâ kul hakkı yiyor, ---------Ne mutlu hakkıyla tutana oruç, ---------Kabirde olacaktır kurtuluş, huruç... |
CAMİLER Camilerdir alıp götüren bizi Beyaz ülkelere, sonsuza kadar. Camilerdir göstererek ak izi… Bizi içimizden beyaza boyar. Duvarında ayet ayet nakış var Bir mana doldurmuş büyük kubbeyi. Kandil kandil içimizde ışıklar, Bir yanar,bir söner anarken seni. Kimbilir kaç asırüstünden geçmiş Sülüsler, celîler, talikler durur. Hangi el, hangi ruh ve nasıl seçmiş? Ki kokusu yıllar yılı duyulur. Mihrabı, minberi, minaresiyle Öteye açılan kapı bu mudur? Şadırvanda şırıl şırıl sesiyle, Durmadan yıkanan yapı bu mudur? Bir ruhu abide yapan usta el Taşa en ilahi manayı vermiş. Aranan doğruluk, iyilim, güzel Abide halinde toplanıvermiş. Bir el ki, arkadaş olsun göklere Diyerek kubbeyi göğe uzatmış. Çil çil, kubbe kubbe geçtiği yere, Altın yaldızıyla mührünü atmış. Müezzin çıkarken fethe gökleri Müminin elleri Hakka açılır. Ne duydukları, ne gördükleri, Bir nur ortalığa durmaz saçılır. Beş vakit okunan ezan sesinde Bambaşka dünyadan bir çağrı vardır. Şahadet getiren minaresinde Taşlar omuz omza yaslanmışlardır. Ey kubbe, şadırvan, minaresiyle Bizi içimizden kuşatan mânâ. Ve günde beş vakit ezan sesiyle, Bizi kavuşturan sonsuz zamana. Camilerdir, alıp götüren bizi… Beyaz ülkelere, sonsuza kadar. Camilerdir, göstererek ak izi, Bizi içimizden beyaza boyar. |
http://www.siirkolik.com/images/siir.gif Gece Namazı Bu gece yarısı bir abdest aldım, Allah için düşüncelere daldım, Saymadım,bilemem kaç rekat kıldım, İçimi hoş etti gece namazı. Hepten bürümüştü para kalbimi, Dünya aşklarıyla yara kalbimi, Kara düşüncemi,kara kalbimi, Birazcık loş etti gece namazı. Secde,en büyük şereftir kuluna, Yaramı saran yar,orda buluna, İşe yararsa göz,orda sulana, Gözümü yaş etti gece namazı. Sen nimet verdikçe ben hep kudurdum, Döndüm geldim ya Rab,katında durdum, Tuttum da nefsimi yerlere vurdum, Şeytanı yuş etti gece namazı. Nelere,kimlere ben başkan dedim, Başkana uyunca her haltı yedim. Geldim Yaradanım,sana yöneldim, Resulü baş etti gece namazı. Filistin,Somali,Irak'ı andım, Boşa ömür geçti,ben ona yandım. Derdim var,dediğim,günden utandım, Dünyayı boş etti gece namazı. |
Gül Kasîdesi Bir damla düşer toprağa bak hâresi güldür Pervâne döner harda fakat, çâresi güldür! Bülbül, sana yâr olmak için nârlara düştü Dâim yakışan hep sana, bir kırmızı güldür. Dünyâ ki harâp olsa yeter gûl-i Muhammed (s.a.v) Billûr dudağından dökülen her sözü güldür. Kim derse eğer, nerde alâmet bize O’ndan? Baksın hele dünyâya da her gördüğü güldür. Hem kan tükürenlerle zaman kardeş olunca Şâhid sana, ardında bu çöl kumları güldür. Sensiz bu mekânlar karadır, darmadağındır Dünyâdaki tüm renklerin en kutsalı güldür. Aşk sende bulur kendini, yurdun ki gülistân Âlemleri aydınlatacak gözyaşı güldür. Ey gül! Yok olur yokluk eğer sen var olunca Cân buldu cihân, âb-ı hayât varlığı güldür. Taştan taşa çarpıp su, gülistâna akar hep, Fermân tanımaz kalplere, aşk âteşi güldür. Sen, yağmur olup sîneye şefkat bırakırsın, Aşk bahçesinin sâhibi sen, sunduğu güldür. Çağlar kapanır gitme, kıyâmet kapımızda Ey yâr! Gidişin gurbet olur, vuslatı güldür. Ardında hüzünler bırakıp gitme efendim Efsûn mu değil, bizde karanlık sızı güldür. Güller küle râm oldu firâkınla, bizi güldür Bu âteş-i aşkın, gece yıldızları güldür. Gül yüzlüyü yazmakla biter sancılı günler Sevdâların en kutsalı kalplerdeki güldür. Tarife ne hacet gülü, meydanda bütün gün İnsanlığı kurtarmak için sunduğu güldür. |
GONUL DOSTUM YA MUHAMMED GONUL SEN YABAN ELLERE VARMA ICIN DARALTIP CANA KIRILMA CAHIL ILE MUHABBET BULBULU OLMA SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED AN GELIR DUZEN TUTMAZ TELIMIZ CAN YANAR BILINMEZ ASK GONUL HALIMIZ UCAN TURNA’YA HABER SALIP DELME BAGRIMIZ SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED GUN DOGAR ONLAR DA ANLARLAR YUCE DIVANDA HESABINI DA SORARLAR SUKUT ALTINDIR BILIRSIN ERENLER SOYLERLER SEN RAHAT OL GONUL DOSTUM YA MUHAMMED |
Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı! Mescit mü’min, minber mü’min... Taşardı kubbelerden Tekbîr, Dolardı kubbelere “âmin!” Ve mübarek geceler, dualarımız, Geri gelmeyen dualardı... Geceler, ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı. Kapına gelenler, yâ Muhammed, -Uzaktan, yakından- Mü’min döndüler kapından! Besmele, ekmeğimizin bereketiydi, İki dünyada aziz ümmet; Muhammed ümmetiydi. Konsun –yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi... Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi... Nerde kaldın ey Resûl, Nerde kaldın ey Nebi? Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed, Çağlar ne çağlardı: Daha dünyaya gelmeden Mü’minlerin vardı... Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı, Halîme’nin kucağında Abdullah’ın yetimi Âmine’nin emaneti ağlardı. Hatice’nin goncası, Aişe’nin gülüydün. Ümmetinin gözbebeği Göklerin resûlüydün... Elçi geldin, elçiler gönderdin... Ruhunu Allah’a, Elini ümmetine verdin. Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke’de bunalırsan Medine’ye göçerdin. Biz bu dünyadan nereye Göçelim, yâ Muhammed? Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet Altın devrini yaşıyor... Diller, sayfalar, satırlar “Ebu Leheb öldü” diyorlar. Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor! Neler duydu şu dünyada Mevlidine hayran kulaklarımız; Ne adlar ezberledi, ey Nebî, Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız! Kâbe’ne siyahlar Yakışmamıştır, yâ Muhammed Bugünkü kadar! Hased gururla savaşta; Gurur, Kafdağı’nda derebeyi... Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği... İyiliğin türbesine Türbedâr oldu iyi. Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına, İyilikler getir, güzellikler getir Âdem oğullarına! Şu gördüğün duvarlar ki Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir... Fethedemedik, yâ Muhammed, Senelerdir. Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi... Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi... Günahın kursağında Haramların peteği! Bayram yaptı yapanlar; Semâve’yi boşaltıp Sâve’yi dolduranlar... Atını hendeklerden -bir atlayışta- Aşırdı aşıranlar... Ağlasın Yesrib, Ağlasın Selman’lar! Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı... Yere dökülmeyecekti, ey Nebî, Yabanların gözünde kalacaktı! Konsun -yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Ne oldu, ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar, taşlar, Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar! Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin, Yollar gideceklerindir. Şu tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir... Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi; Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu cinlerin mi; Perilerin yurdu mu? Şu yuva -ki, bilinmez- Kuşları Hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu? Kuşlarını, bir sabah, Medine’ye uçurdu mu? Ey Abvâ’da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın En güzel gülü; Hâtıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü! Dinleyene, hâlâ, Çöller ses verir; “Yaleyl!” susar, Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir. Sen de bir hac günü, Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir; Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir! Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nûrlar... Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; Ali’nin önünde kapılar açılır, Ali’nin önünde eğilir surlar, Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de Hakk’ın yiğitleri, şehîd olurlar... Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı, Yerde kalmazdı ruh... kanatlıydı. Konsun –yine- pervazlara güvercinler “Hû hû”lara karışsın âminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Yâ Muhammed, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Âdem oğullarına! Yüreklerden taşsın Yine, imanlar! Itrî, bestelesin Tekbîr’ini; Evliyâ, okusun Kur’ân’lar! Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın Kayışzâde Osman’lar Na’tını Galip yazsın, Mevlid’ini Süleyman’lar! Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle Geri gelsin Sinan’lar! Çarpılsın, hakikat niyetine Cenaze namazı kıldıranlar! Gel, ey Muhammed, bahardır... Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır... Hacdan döner gibi gel; Mi’râc’dan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır! Bulutlar kanat, rüzgâr kanat; Hızır kanad, Cibril kanad; Nisan kanad, bahar kanad; Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad... Açılsın göklerin kapıları, Açılsın perdeler, kat kat! Çöllere dökülsün yıldızlar; Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar! Çöl gecelerinden, yanık Türküler yapan kızlar Sancağını saçlarıyla dokusun; Bilâl-i Habeşî sustuysa Ezânlarını Dâvûd okusun! Konsun –yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! |
MEKKE MEKKE Doyasıya seyredilir, Hira nur dağı yamaçları, Bir göre bilsem ‘Resûle’selam veren ağaçları Cennetül Mualla’dadır, dava arkadaşları. Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin. Bekler durur, makamı İbrahim,babusselam Kokuyor misk gibi,tütsüyor buram buram . Günde yüz yirmi şifanın indiği Beytül Haram. Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin. Mescidi Hayıf peygamberlerin namazgahı durağı Mina’dan ötesi,Müzdelife,mübarek Arafat dağı . Göz kamaştıran sâkiffin mor sümbüllü bahçeleri bağı. Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin. Görsen şaşar kalırsın, o mukaddes diyarı . Zül mecâz,Zülmecenne , Okaz panayırı. Şimdi yerinde yerler esiyor görülmez gayrı. Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin |
Bir Ses BİR SES Bir ses duydum öteden Bana diyordu . . . hey sen ! - Nedir bu azametin ? - Bu gurur , kibir neden ? ! ? Bir ses duydum öteden Bana diyordu . . . hey sen ! - Okumadın mı şunu ? - Nefsin öldür ölmeden ! ? ! |
Buydu istedigimiz!!! Gelmisse insan dedigin varligin zamani, fayda etmez ecele karsi isyani, herhangi bir yol degil, bizim bu sectigimiz, haykira, haykira diyecekler, bizim iste buydu istedigimz, cennet ve ALLAH cemali, her varlik olmayacak bu zevkin kemali! |
Kıl Namazını Ey kul! kıl namazını,yap taatini Ne zamandır bilinmez ölüm saati Kıldıysan namazı kazandın cenneti Elde ettin iki cihan saadeti Namaz dinin direğidir,temelidir Rabbimizin kullarına bir emridir Kim olur ki bu emri yerine getirir O kişinin dini sağlam ve diridir Kıl namazını ihlasla,samimiyetle Hergün devam et sabırla,dirayetle Hep yanyana ol camide cemaatle Her yanın dolsun rahmetle,bereketle Namazlar mümin kulların miracıdır Yüzünün nuru,imanının tacıdır Her insanın mutlaka ihtiyacıdır Dertlerin,sıkıntıların ilacıdır Ahrette ilk sorgu sual namazdandır Namaz kılmak müminlerin şanındandır Onların tahtı zümrütten,altındandır Cennette giysisi ipek kumaştandır |
Yaradılana Sual Bana Gerçeği anlat az sözle çok kanaat! Hak-i rah üzre kurulmuş bu yüce kainat Bana insanı anlat dünyanın halifesi Kudreti ilahiye teveccüh risalesi Bana hakikatı bul kudretin yetiyorsa Emrinde mi Dünyada ve alemde ne varsa Bana yaradılanı aciz kılar muradım Ben de bu alemde bir acizane insanım! |
CAMİLER Camilerdir alıp götüren bizi Beyaz ülkelere, sonsuza kadar. Camilerdir göstererek ak izi… Bizi içimizden beyaza boyar. Duvarında ayet ayet nakış var Bir mana doldurmuş büyük kubbeyi. Kandil kandil içimizde ışıklar, Bir yanar,bir söner anarken seni. Kimbilir kaç asırüstünden geçmiş Sülüsler, celîler, talikler durur. Hangi el, hangi ruh ve nasıl seçmiş? Ki kokusu yıllar yılı duyulur. Mihrabı, minberi, minaresiyle Öteye açılan kapı bu mudur? Şadırvanda şırıl şırıl sesiyle, Durmadan yıkanan yapı bu mudur? Bir ruhu abide yapan usta el Taşa en ilahi manayı vermiş. Aranan doğruluk, iyilim, güzel Abide halinde toplanıvermiş. Bir el ki, arkadaş olsun göklere Diyerek kubbeyi göğe uzatmış. Çil çil, kubbe kubbe geçtiği yere, Altın yaldızıyla mührünü atmış. Müezzin çıkarken fethe gökleri Müminin elleri Hakka açılır. Ne duydukları, ne gördükleri, Bir nur ortalığa durmaz saçılır. Beş vakit okunan ezan sesinde Bambaşka dünyadan bir çağrı vardır. Şahadet getiren minaresinde Taşlar omuz omza yaslanmışlardır. Ey kubbe, şadırvan, minaresiyle Bizi içimizden kuşatan mânâ. Ve günde beş vakit ezan sesiyle, Bizi kavuşturan sonsuz zamana. Camilerdir, alıp götüren bizi… Beyaz ülkelere, sonsuza kadar. Camilerdir, göstererek ak izi, Bizi içimizden beyaza boyar. |
CAN MUHAMMED İstemem ben inci güher, Gönül gözüm seni ister, Söyleyelim hep beraber, Muhammedim, can Muhammed. Sünnetinden aldık ilham, Uzak düştü bize haram, Getirelim salat, selam, Muhammedim, can Muhammed. Rahmet oldun alemlere, Nurun doldu gönüllüre, Rehber oldun alimlere, Muhammedim, can Muhammed. Kevser sana oldu şarab, Senden uzak kullar harab, Bizi yoldaş eyle ya Rab, Muhammedim, can Muhammed. Dermani'yim yok imkanım, Cennet olsun tek mekanım, Kalbimdeki hep yakanım Muhammedim, can Muhammed. |
DOĞRU OL!Her yerde her zamanda, Doğru söyle, doğru ol! Yalandan uzaklaşıp, Doğru söyle, doğru ol! Doğru söz, ruha dolar. Doğruyla toplum güler. İnsan yalanla solar, Doğru söyle, doğru ol! Sözümüz doğru olsun, Özümüz doğru olsun, Yalan bizden kovulsun, Doğru söyle, doğru ol! Doğruyu sever Allah, Yalan söylemek günah, Demeden bir gün eyvah! Doğru söyle, doğru ol! |
bilmeliyiz bu dunya sahipsiz değil biz ise zorba değiliz. bir karınca, kışa varınca herşeyi hazır biz insanlar ölüm gelince korkarız. dogarken iyi. yaşarken iyi. giderken.. şansımızı zorlarız. .. biraz daha gezeyim, bir kaç kişi ezeyim birazcık egleneyim. biraz daha guleyim. her şeyin sınırı var da yaşamdan yana insanalar, bence biraz hovarda. herbirimiz birbirimizi ezmeye birebiriz. sanki şeytan vekiliyiz. .. ve sen ey can ey insanoglu, ey insan. bir anlasan nereye gittiğini her taraftan sana dogru ölümün geldiğini. kovalamak yakışmaz ölüme, bir bilseydin. bir köşede seni beklediğini. harcadığın nefes kadar suçlusun. o gelmeden sen gitseydin hazırlıklı, pazarlıklı, canın yanmaz. kendi gelse can dayanmaz. bir bilsen.. |
İSLAM’IN ŞARTLARIDireği inancımın: Günde beş vakit namaz. Onu kılmak bir görev, Onda dua ve niyaz. Ramazan’da otuz gün, Oruç temizler bizi. Sarar bizi mutluluk, Kuşatır evimizi. Müslüman zengin ise, Hacca gitmek farz olur. Tavaf edip Kâbe’nin, Nuruyla huzur bulur. Zengin mümin zekatı, Fakirin hakkı bilir. Yardım eder yoksula, Hem sever hem sevilir. Müminim, Müslümanım, Ondan başka yok ilâh. Lâ ilâhe illallah, Muhammed Resulullah. |
Allah Deyip Yürüyende Allah! deyip yürüyende, Gürül gürül gürleşiriz. Kalpler murada erende, Kainata yerleşiriz. Hakk yolda, yok durağımız Yanar her an çerağımız. Bulamazsak şükür eder; Az bulursak üleşiriz. Yanar ateş, erir demir Adımız Yafes'ten gelir. Yedi düvel bir olsa da, her biriyle güreşiriz. Yönelince tek hedefe Aydınlanır bin şerefe İşte mizan,işte kefe; Yükselince titreşiriz. Kırk yiğit er pusat ile... Ne kin bilir, ne de hile. Gelse kafile kafile; Herkes ile dilleşiriz. Sevgide yoktur eşimiz Pusuyla yoktur işimiz Gönül eri her kişimiz Dosta dostuz; halleşiriz. Hilalimiz gök burcunda Canlarımız Hakk borcunda Haksızlığın korkuncunda Şimşek şimşek erleşiriz. Kökümüz bir, neslimiz bir Her dudakta, tek bir Tekbir Gelse cihan üstümüze Hakk yolunda derleşiriz. Kolayı var, çetini var Kindarların hep kini var Türküz, umut dergahına Zincir zincir ekleşiriz. Kah uçtayız, kah derinde... Karanlığın seherinde. Bu dünyanın her yerinde; Asırlardır kökleşiriz. Kimseler gülmesin sakın! zafer mi? Ufukta yakın! Bunca kulu Yüce Rabb'ın; Şehidlikte bekleşiriz. Bir dokunsam su uyanır Neslim Adem'e dayanır Bütün cihan beni tanır Durmaz akar, selleşiriz. İki Cihan'ın Serveri Güzel ahlakın Önderi Peygamberler Peygamberi Muhammed'de birleşiriz. İman, kinle alsa darbe Ruh, nefs ile girer harbe Allah'ım aşk ver her kalbe; Kulluğunda hürleşiriz! |
Sabır Sabrın kendisi acıdır ama meyvesi tatlı mı tatlıdır İnsanı kederden koruyan sabırla süslü aklıdır Bu bekleyişlerde kim bilir ne hikmetler saklıdır Her şey ALLAH'ın takdiri O her zaman haklı mı haklıdır Zorluklara sabreden yiğit kişi mahşerde koşan bir atlıdır Cennet semâlarında uçan melekler gibi kanatlıdır |
özlüyorum düslerimi Hayatimi ve kalbimi, Ömür boyu süren sevgimi, Satirlara hapsediyorum ya Rasul. Güller arasinda yazdim bu siiri, Alirsin ve okursun Ya rasul, Elime aldim samimiyet ve kalbimi Askinla yananlari korursun ya Rasul. Sehadete susamis bedenlerimizi, Cihada hazir tevhidlerimizi, Senin yolunda sevgimizi, Göstermeye haziriz ya Rasul. |
Belâ Uğrarsan binbir türlü belâya Katlanmalısın her bir cefâya Böylece varır insan sefâya Melekler gibi çıkar semâya |
Saat: 05:40 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık