1 ek Almanca öğrenmek isteyenlere :) |
Favorileirm: Aşka dair öyküler(Senai Demirci) Mutluluğa dair öyküler(Senai Demirci) Kainatn Efendisi Hz. Muhammed'in (sas) Hayatı |
Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı
1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var. Evliyazadeler İzmir’in seçkin ailelerinden. Kitap onların soyağacıyla başlıyor. Ailenin üyeleri bu ülkenin kaderini belirlemiş insanlar çoğunlukla. İçlerinde siyaset adamları da var, futbolcu da, güzellik kraliçesi de, yazar da... Evliyazadelerin soyağacı Dr. Nâzım, Fatin Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes’e kadar uzanıyor. Hikâyenin en önemli kısımlarından biri de bu zaten. "Efendi"yi okurken Türkiye’nin farklı bir yüzüne tanık olacak, gizli kalmış gerçekleriyle yüzleşeceksiniz. Yalçın’ın araştırması, tarihin derinlerine inmek, gündemde olan konulara bir de tarihin gözünden bakmak için kaçırılmaz bir fırsat. Üstelik bir roman akıcılığında... Soner Yalçın bu kitabında birçok gizemli sorunun cevabını ayrıntılarıyla açıklıyor... Arka Kapak
|
Atatürk Nasıl Öldürüldü? Bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.Etkileyici bir kitap olduğu kesin. Kitap da 1935 yılında Mareşal Fevzi Çakmak Atatürk'ün 1938'de öleceğini biliyormuş diye yazıyor Niyeti de onun yerine İsmet İnönü'yü oturtmakmış. Sene 1935 Atatürk sapasağlam daha 2 yıl önce büyük bir coşku içinde ve ulusuyla birlikte Cumhuriyet'in 10. yıldönümünü kutlamış.. Peki 1935'te ,1938'deki 'ölüm ihtimali' üzerine Cumhurbaşkanlığının devri hesapları yapılır mı? Birçok kereler suikastlara uğramış olan Atatürk'ün öldürülmesinde,tarihi çok eskilere dayanan ve bir çok önderin,Sultanın ölüm nedeni sayılabilecek tıbbi yollarla yok etme planını devreye sokulmuştur. Peki Atatürk tüm bu çevresinde olup bitenlerden habersiz ve tedbirsizmiydi? Hayır, O herzaman gezilerinde kendini korumak için alınan tedbirlere güvenmeyip hep dikkatli davranmıştır. Ve bu konu ile ilgili de 'Ben kendimi kendim korurum.İç işleri Bakanı,Emniyet Genel Müdürü,Vali,daha ne varsa,ilgili kişiler benim korunmam için bir takım tedbirler alırlar.Bunlar onların görevidir.Bu işlere hiç karışmam.Kanuni görevlerini yapmalarına karşı da gelmem.Fakat kendi koruma işimi kendim yaparım ve yapmaktayım.Gelip geçtiğim yerlerde neler olup bittiğine dikkat ederim.Gezi saatlerini,günlerini gerektikçe kendim değiştiririm.Benim dikkatimden hiç birşey kaçmaz.' Bilinen ve bilinmeyen kereler silahlı ve bombalı saldırılara uğramış yada önceden engellenmiş,cephelerde savaşmış bir insanın kendini koruma konusunda bilgisiz ve tedbirsiz olması düşünülemez. Atatürk'ü öldürmek oldukça güç ve problemliydi,O'nun öldürülmesi işi uluslararası organize olmuş bir hareket tarafından sistemli ve gizemli olmalıydı.Bu da ancak ilaç yoluyla zehirleyerek gerçekleşebilirdi. Vefatının ardından otopsi yapılmamış olması bu kannatin ne kadar doğru olduğunun işaretlerini veriyor. Atatürk'ün Ölüm raporunda (Hepatite sclerocongestive ethyligue daha sonra da Ascitogene bir cirrhose) bilimsellikten uzak paravan bu raporda ölüm nedeni alkolik siroza bağlamıştır.http://www.forum80.com/forum/images/smilies/mad.gif Hastalığı sırasında uygulanan tüm ilaç ücretleri bizzat Atatürk'ün hesabından ödenmiştir. Temelde Atatürk'ün 2 hastalığı bulunmaktaydı bunlar da Sıtma ve Böbrek iltihabı. Atatürk'ün çocukluğunda bu dönemin hastalıklarından biri olan sıtma hastalığına yakalandığını hemen hemen hepimiz biliyoruz.Daha sonra ki yıllarda bu hastalık onu sürekli olarak etkiledi.Ve bu yüzdendir ki sıtmaya neden olan sivrisineklerin yaşadığı bataklıkları kurutmak adına da imar yapılarına başlattı ki en güzel örneği Atatürk Orman Çiftliğidir. Bunlardan başka başlıca rahatsızlıklarından bilinen bir diğeride dişleriyle olan problemiydi. Atatürk'ün son günlerine ilişkin Kılıç Ali'nin anektodlarına bakılırsa Son 2 sene içinde Atatürk'ün tedavi esnasında günden güne renginin solduğuna yüzünde ki çizgilerin derinleştiğine,iştahının kapandığına ve cildinin bozulduğuna ilişkin söylemlerini görürüz.Ve bu dönemlere ait (tabi az sayıda olması da ilginçtir) fotoğraflarına bakılırsa bunu görmemek imkansızdır. Tabi önemli bir ayrıntıyı vurgulamak gerektiği unutulmamalıdır.Atatürk'ün özel fotoğrafçısı olan Hasan Efendi'nin Atatürk'ün ölümünden sonra evi yanmıştır ve tabi Atatürk'ün çekilen fotoğrafları da evle birlikte yanmıştır.Yine 5 Eylül 1973 tarihindede İstanbul Film Arşivi deposunda çıkan yangın sonucunda Atatürk'ün tek fotoğrafları yanmıştır. Atatürk'ün vefatından önce ki Son 2 senesine bakalım fotoğraflardaki ciddi denecek değişimin gerçekleştiğini görmediniz mi ya cildinde ki bozulmaları onlarıda mı fark etmediniz ya ani yaşlanmış görüntüsünü tuhaf değil mi? Yanlış tedavi yöntemleri,kullanılan ilaçlar suikast değil de nedir? Bu ilaçların kullanımı sırasında Atatürk'ün vücudunun belli bölgelerinde reaksiyonlar meydana gelmiş olmasına rağmen neden ilaç tedavisi değiştirilmemiş ve devam edilmiş.Ayaklarında ciddi kızarıklıklar ve kaşıntılar. Atatürk tedavisi için yabacı doktorlar istememiş bunun üzerine Sağlık ve Sosyal yardım Bakanlığı'nca 6 Mart 1938 tarihinde çağırılan konsültasyon heyeti toplanmıştır. Ve heyet Atatürk'ün karnında oluşan şişkinliği araştırır.Akil Muhtar Özden önemli bir konuya dikkat çekmektedir ki, o da Atatürk'ün karnında su yani asit oluşumu meydana gelmiştir.Karında toplanan su bu hastalığın sonlarında görülen tehlikeli bir belirtidir.Vücutdan alınması halinde sağlığa gerekli proteinlerin kaybına da yol açacağı için ayrıca tehlikelidir. Doktorlar kendi aralarında aisti almaktan,civalı mürekkepler kullanılmasından,sıtma ihtimalinden,bağırsakların düzeltilmesi gibi konulardan kendi aralarında tartışırlar.Bu münakaşaya bir de yurt dışından gelen doktorlar eklenir.Ve karar, Civalı müdrid ve ponksiyon (kalın bir iğne ile karın duvarı delinerek biriken suyu akıtmak) yapılması. Bu arada raporlarda adı geçen Atatürk'ün vefatında önemli bir yer tutan Salyrgan yani civalı diüretik'in ülkemize ne zaman nasıl geldiği bilinmemektedir. 3 Ağustos 1938 Fransız doktor Fissinger yapılan tedavinin çok tehlikeli olduğu uyarısını ısrarla yapmasına karşı Atatürk'e uygulanan tedavi kesilmemiş ve 27 Eylül tarihinde Atatürk korkunç bir komaya girmiş doktorlar tarafından üstü kapalı olarak zehirlendiği açıklaması yapılmıştır. Karından su alınma işlemi ilk olarak 7 Eylül 1938 tarihinde yapılmıştır. Kitap da Atatürk'ün din ile ilgili görüşleri ve gerçek bir dindar kimliğine sahip olduğu da yazılmaktadır. Din konusunda Atatürk'ün tam anlamıyla laik olduğu söylenir.Kimsenin inancına karışmaz,dindar kişilere saygı gösterir,yobazlara,sofulara çok kızar,din kavramının sömürülmesine izin vermezdi.Allah ve Peygamber konuları,Atatürk'ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece Peygamberüzerine bir konu açıldı ve Atatürk elini masaya indirerek 'Bu bahsi kapatın..Peygamberleri küçültmek isterseniz,kendinizi küçültürsünüz' dedi. Konuşmalarında din sorununa değindikçe ciddileşi kendine çeki düzen verirdi. Atatürk'e 'dinsiz' sıfatını da geri kafalı softalar,yobazlar iftira amaçlı söylemişlerdir. Atatürk Nasıl Öldürüldü 68 yıldır gizlenen büyük sır Ogün D. |
Suç ve Ceza Üzerine Suç ve Ceza Üzerine Dostoyevski'nin ölümsüz eseri... Geçenlerde bitirdim kitabı.Çok beğendim ve neden daha önceden okumadın ki dedim kendi kendime. Şimdi kendinizi bir ülkede düşünün.Adalet zayıflamış bir durumda.Tefeciler kol geziyor etrafta adeta bir kene gibi kemiriyor halkın kanını. Bir tefeci kadın var,baş kahramanımız Raskolnikov ona borçlu.(diğerleri gibi).Ama bu kadının yaşamı boyunca kimseye herhangi bir yararı olmamış.Onu seven hiç kimse yok ve birilerine zarar vermekten başka bildiği de yok. Kahramanımız Raskolnikov birgün bu tefeci kadını öldürmeyi planlıyor.Amacı kadındaki parayı kendisi de dahil tüm ihtiyacı olanlara dağıtmak.Cinayeti planlıyor fakat uygularken bir sorun oluyor ve gencecik,zararsız ve çok iyi bir kız olan Lizavetta’yı da öldürüyor. Suçluluk hissediyor tabii.Kocaman bir bunalım geçiriyor.Polis onun suçunu biliyor ama kanıt yok.Eğer kahramanımız itiraf ederse hapse gider,etmezse özgür kalabilr... Her neyse!Kitabın sonuna doğru adam suçunu itiraf edip hapse giriyor tabii. Ama benim sormak istediğim başka birşey var şimdi sizlere.Belki de kitabı ben yanlış yorumladım ama ne bileyim yine de kafama takıldı işte. Lizavetta’yı öldürmesi yanlıştı evet bu tamam.Ama o kadını öldürmesi de suç muydu?Şimdi beni yanlış anlamayı bir kenara bırakmanızı istiyorum sizden.Tüm adalet kavramalarını bir kenara bırakın.Adaletin tam olarak işlemediği bir ülkedesiniz.Amacınız birilerine yardım etmek.Bunu yaparken kimseye faydası olmayan bir kadını öldürmek de suç mudur sizce?Evet,bence de Allah’ın verdiği canı Allah alır.Ama yaşamda da yardım edelim diye,Allah rızası için farklı birşeyler yapmıyor muyuz?Bu amaçla kötü bir kadını öldürmek ne kadar yanlıştır ki? Adalet o kadının insanlara zarar vermesine engel olamayacak kadar zayıfsa,bir masum o kadını yok etse,doğru birşey yapmış olmaz mı? Adaletimizi sorgulamıyorum.İyi ki varsın adalet! Ama sadece dikkat edelim diyorum.Zamanı ve olayları iyice bir sıralarsak bazen en kötü suçun masum bir iyilik amaçlı olabileceğini göstermek istiyorum... Raskolnikov hatasını kabul etmişti kitabın sonunda.Ama hala birileri sorguluyordu, ya suç değilse? Belki de suçtur...Belki de o kadın yaşamalıydı.Herneyse!!! Siz ne düşünüyorsunuz?Sizce...?:) |
Türklerin Tarihi / Pasifik'ten Akdeniz'e 2000 Yıl Kuzey ormanlarından çıkıp geldiler, cesur, dağınık, marifetli ve henüz yolun başındaydılar. Önce bozkıra, sonra Çin içlerine ve sonra da sonu başı belli olmayan bir sel gibi garba doğru yayıldılar... Türkler adıyla tarihe geçen bu boylar, aileler ve kavimler bütünü batılıların gözüyle çoğunlukla barbarlığın simgesi olsalar da Orta Asya’nın yüksek uygarlıklarından birini ve bazen küçük devletlerinin bazen de devasa imparatorluklarının sınırları dahilinde kültürler arası barışı ve huzuru tesis ettiler. Bazen memluk, bazen efendi ve bazen de birbirlerinin en amansız düşmanıydılar. O en baştan beri inandıkları dinlerinden hiç vazgeçtiler mi, ne kadar Budist ne kadar Hıristiyan ne kadar Yahudi ve ne kadar Müslüman oldular? Tüm bu yüzyıllar boyunca tek arzuları, tüm o savaşlar, yağmalar, fetihler, din değiştirmeler ve sergilenen bilgelikler sadece barışa ve huzura kavuşmak için miydi? Bu; Türklerin, Halaçların, Hiong-nuların, Osmanlıların, Memlukların, Rusların, Çağataylıların, Tu-kiuların, Selçukluların, Çinlilerin, Hintlilerin, Karakoyunluların, Timurluların, Arapların, Kazanlıların, Tatarların, Bulgarların, Türkiyelilerin, Hunların, Kıpçakların, Ermenilerin, Peçeneklerin, Safevilerin, Gaznelilerin, Bayatların, Rumların, Özbeklerin, Hitanların, Farsilerin, ihşitlerin, Tolunoğullarının, Kürtlerin, Yakutların, Kırgızların, Azerilerin, Moğolların, yani bir coğrafyayı yüzyıllar boyunca paylaşan halkların, ittifak ve itilafların, barışın, savaşın, uygarlığın ve aslında yaşadığımız günün hikayesidir. Altay Türklerinde Ölüm, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Moğol İmparatorluğu Tarihi, Orta Asya: Tarih ve Uygarlık, Türklerin ve Moğolların Eski Dini’nden sonra ünlü Türkolog Jean-Paul Roux sizi 2000 yıllık tarih içinde bir yolculuğa, bildiğinizi sandığınız ya da hiçbir fikriniz olmayan olaylara, insanlara ve inançlara tanıklık etmeye davet ediyor. https://www.msxlabs.org/imgv/a/l/yok.jpg |
Derin İmparatorluk Orkun Uçar ve Saygın Ersin Altın kitaplar yayınevi • Kayı boyuna imparatorluk yolunu açan kimlerdi? • Timur, Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıd’ı cezalandırmak için mi kullanıldı? • Fatih Sultan Mehmet kimlerin kellesini istedi? • Kurucular kim ve Türkiye Cumhuriyeti’nden ne istiyorlar? • Politikada hızla yükselen genç adamı kimler öldürdü? “Kurucular” gölgelerden çıkarken sıradan hayatlar savrulacak! Derin İmparatorluk, günümüzde geçen, ülkemizin geçmişi, şimdisi ve geleceğini değiştiren politik-kurgu bir roman. Dur durak bilmeyen aksiyon ve şifrelerle dolu. ben çok sevdim... totem ve tabu Simund Freud haytının anlamını sorgulayan herkezin okuması gereken bir kitap... |
..... zamanin imbiginden süzülmekte yagmur paletimde her tondan siyah yelkenler islak günes kapkaranlİk iste yine Ada poyraziyla geldin ey yalnizlik Kosta'ya Mektuplar olarak yazdigim siirler, GUNES KAPKARANLIK adiyla kitaplasti. Dilerim sevilerek okunur... Bu kitabin tüm geliri ADALAR VAKFI'na kalacaktir. Var olan degerlerimizi korumayi ve kollamayi arzu eden bir Adali'dan, Istanbul'umuzun incisi Adalarimiza ufacik da olsa bir katki olabilmesi dilegiyle... Edinmek isteyen dostlar kitaba Istanbul'daki belli basli kitabevlerinden ve internet kitapçilari kanaliyla ulasabilirler. Ayrica; ADALI YAYINLARI'ndan halim@ekinyazim.com adresine KITAP TALEBI baslikli bir mail atarak ellerine geçmesini saglayabilirler. Büyükada'dan hepinize sevgiler... Feride OZMAT GUNES KAPKARANLIK Adali Yayinlari / Agustos 2007 80 sayfa - 7 YTL |
Ah Benim Akortsuz Kalbim http://www.7inci.com/img/502/wg4ekim5.jpg Bu kitap, lise sıralarından üniversiteye, yürümekle aşınmayan sokaklardan siperlere, 1968'den 12 Eylül'e bir dönemi ve dönemin gençlerini anlatıyor. Hem peri masalı hem ejderha...Şu dünyayı yeni baştan daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı. Demokrasimizin kahırla, küfürle, kamplaşma ve zulümle darboğazlara itildiğinin masalı.Dünya bilim ve sanatta alıp başını giderken birilerinin bizimle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten, bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı. Gökten üç elma düştü;Biri gençlere ve genç kalanlara. Biri demokrasiye.Biri umuda... Ne Kadar: 13.14 ytl |
ahmet günbay yıldız karanlıklar dağılınca |
Saat: 11:37 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık