Dini Şiirler / İlahiler Âdem oğlu aç gözünü Âdem oğlu aç gözünü yeryüzüne kıl, bir nazar gör bu latif çiçekleri hangi kuvvet yapar, bozar. Her bir çiçek bir nâz ile över Hakkı, niyaz ile kurtlar, kuşlar, durmaz söyler ol Hâlıka âvâz ile. Eğer onun kadirliğin Her bir işe hazırlığın ille onun kahirliğin anlayınca, rengi döner. Rengi döner günden güne toprağa dökülür yine bu ibrettir anlayana hakikati, ârif sezer. Ger bu sırrı duya idin yâ bu gammı yiye idin yerinde eriye idin insan değil misin, meğer. Bilir, gelen gider imiş konan geri göçer imiş mevt şerbetin içer imiş her kim, bu manadan geçer. __________________________ Ağla gözüm bundan sonra Ağlamaktır benim işim, Ağla gözüm bundan sonra. Irmak ola kanlı yaşın, çağla gözüm bundan sonra. Hudâ bize verdi sevdâ, sevmek oldu, artık gıda. Ele geçmez bu dünyada, gülme gözüm bundan sonra. Düşün hâlin n’olduğunu, ömür gülü solduğunu. Gece gündüz olduğunu, bilme gözüm bundan sonra. Aldanma nefsin tadına, Zehirdir sunma balına. Düşüp onun hayaline, dalma gözüm bundan sonra. Sözün olsun, öze uygun, her ne dersen, Ona malum. Bu meydana düştü yolun, dönme gözüm bundan sonra. __________________________ Ah yazık! Ömrüm boş şeylerle geçti, ah yazık! Yarını hiç düşünmedim, ah yazık! Hep havaya bina kurdum, şaşkınca, din temeli çürük oldu, ah yazık! Affı sonsuzdur diyerek, pek azdım, Kahhar ismini unuttum, ah yazık! Daldım günaha, yapmadım hiç hayır niçin doğru yoldan saptım? Ah yazık! Mal için, makam için hep uğraştım, sonsuz nimetlerden oldum, ah yazık! Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan, günah ağır, ağlarım hep, ah yazık! Hesap defterimde yok bir iyilik, nasıl kurtulur bu Halid? Ah yazık! ______________________________ Aklını başına topla Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan gel ey dünya harâbında yatıp gâfil olan insan! Gözün aç, bir bak etrâfa gelip geçti nice paşa ne delidir bu dünyaya gönül verip duran insan! Bülbüle verilse şeker Kafeste durmaz gider acep niçin karar eder bu zindana giren insan! Biraz daha eyle gayret elinde var iken fırsat sonsuz azap çeker elbet Adam sen de diyen insan. ________________________ Azrail başına geldiği zaman Azrail, başına geldiği zaman kırılır ayakla kol, yavaş yavaş. Mevlam nasip etsin din ile iman akar gözlerinden sel, yavaş yavaş. Yüksek uçan gönül, yorulur bir gün ölçü terazisi, kurulur bir gün. Herkesin yaptığı, sorulur bir gün, döner mi, yâ Rabbi, dil yavaş yavaş. Hep nefsine uydun, tevbe etmedin her bulduğun yedin, şükür etmedin. Nihayet, bu kara toprağa geldin çekilir dünyadan el, yavaş yavaş. Kabrin üzerine dikerler taşı bir avuç toprağa koyarsın başı. Baba, oğlun görmez, kardaş kardaşı gider, geri dönmez yol, yavaş yavaş. Kâfurlu, ılık suyu koyarlar o nazlı bedeni, tekmil soyarlar. Öldüğünü konu komşu duyarlar gelir geri ahbaplar, yavaş yavaş. ____________________________ Bak da ibret al Zâhidâ! Aç gözün, sahraya bak da, ibret al! Şu direksiz kubbe-i semâya bak da, ibret al! Görmek istersen, Cenâb-ı kibriyanın kudretin, her sabah, seher vakti, dünyaya bak da ibret al! Padişah olsan da, derler “er kişi niyetine”, Var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al! Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beğ ve fakir, varlığa mağrur olan, mecnun değil de, yâ nedir? _____________________________ Biz Allah’ı severiz Yeri göğü yaratan, ağaçları donatan, Çiçekleri açtıran, bir Allah’tır, bir Allah! Allah her yerde hazır, ne yaparsan o görür. Ne söylersen işitir. Vardır, birdir, büyüktür. Biz Allah’ı severiz. Her emrini dinleriz. Beş vakit namaz kılar, Ona isyan etmeyiz. Bizlere akıl verdi. Doğru yolu gösterdi. Dini İslam'a uymayan, ateşte yanar dedi. Kur’ana iman eden, Peygamberi izleyen, Dünyada mesut olur, Cehennemden kurtulur. Mümin iyi huyludur. Herkes ondan memnundur. Kimseye zulüm eylemez. Kendi de huzurludur. Ya Rab! Af eyle beni. Ve anamı babamı. Kafirlerin şerrinden koru Müslümanları! [Osmanlı devleti zamanında bu şiir, bütün ilk mekteplerde okutulurdu.] ______________________________ Bu âdem dedikleri Bu âdem dedikleri, el ayakla, baş değil âdem ruha denilir, surat ile kaş değil. Beden et ve deridir, ruh bunun serveridir Hakkın kudret sırrıdır, ruhsuz kalıp hoş değil. Âdem gerek, su gibi, temizlenip arına haramlardan kaçınır, nefsi de serkeş değil. Âdemdedir emanet, ondadır ilmü hikmet Hakkın katında âdem, daneyi haşhaş değil. Âdem olan iyi bil, çalışır hep ay ve yıl ruh gıdası ilimdir, ekmek ve kumaş değil. Kendi özün anlayan, ruh gözün aydınlayan Hak sözün pek kavrayan, er olur, ayyaş değil. Beden hayvanda da var, hissi, onda pek artar, Kurt gözü, keskinse de, nakş görür, nakkaş değil. _______________________________________ Bu yaşa eriştin ne amel kıldın Bu yaşa eriştin ne amel kıldın? Ömrün gelip geçti, pişman mı oldun? Şimdi huzuruma ne yüzle geldin, derse Allah, sen ne cevap verirsin? İki yol gösterdim, hem akıl verdim, bir yolu seçmekte, serbest bıraktım. Dinin emirlerini terk edip, nefsine uydun, derse Allah, sen ne cevap verirsin? Soğuk, sıcak dedin, abdest almadın, dünyaya daldın, namaz kılmadın. Cenâbet gezip, gusül etmedin, derse Allah, sen ne cevap verirsin? Niçin, abdest alıp, kılmadın namaz, yalvarıp Hâlıka, etmedin niyaz? Gusül abdesti almak lazım kış ve yaz, derse Allah, sen ne cevap verirsin? ___________________________ Hakka bırak her işini Kim bulur, zor ile, maksadına, her zaman zafer, gelir elbet zuhura, ne ise hükm-i kader. Hakka bırak her işini, esbâba yapış yeter, bu sözüm olsun sana, ârif isen, her an rehber: Mihneti kendine zevk etmektir, âlemde hüner, gam ve neşe insanda, böyle gelir, böyle gider. ____________________________ Ne fayda Yeni ilaç bulduk, diyor tabipler, Lokman gibi, devâ bilse, ne fayda. Son nefeste söylemezse, bu diller, bülbül gibi dilin olsa, ne fayda? Milyarın olsa da, rızkını yersin, ecel şerbetini bir gün içersin! Yalın ayak, başın açık gidersin, dünya dolu, malın olsa, ne fayda! İlmin, rütben çok olsa da kardeşim, imanın yoksa, günah ise işin, Secdeye hiç, koymadın ise, başın, dünyaya diktatör olsan, ne fayda. Sur çalınıp, yıldızlar dökülünce, deniz kuruyup, sular çekilince, Dağlar da, pamuk gibi atılınca, harâmdan mal toplamışsan, ne fayda. Cehennem, uzaktan gösterilince, ateşin, mahşer yerine sürünce, Sırat köprüsüne, halk yürüyünce, aslan gibi gücün olsa, ne fayda? Helâl, harâm demez, toplarsın malı, Milyon olsa, dersin milyar olmalı. Gözün aç, bu dünya fanidir fani! gidecek, sende çok dursa, ne fayda? Bir gün olur, götürürler evinden, kurtuluş yok, Azrâilin elinden. Allah adını bırakma dilinden, bin yıl kadar ömrün olsa, ne fayda? Zahmetli iş yoktur, İslamiyet’te, kalbi, ruhu besler, ibadetler de. Ne için müslüman olmazsın, sen de? kâfir, çok iyilik etse, ne fayda? ____________________________ Müstekîm ol Hiç usandırma ili, il usandırmaz seni, hileli iş yapma hem, kes dolandırmaz seni! din düşmanından bir su, içme kandırmaz seni, korkma kâfirden âteş, olsa yandırmaz seni! Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Her zarar, insana bil, kendi nefsinden gelir, yüz karası âdeme, su’-i fehminden gelir şeref-ü şan mekana hep mekininden gelir, istikâmet insana, elbet dininden gelir. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Her şey geçer âlemde, bir hâlde yoktur sükun! bil ki değmez teessüf etmeğe dünyay-ı dun! İstikâmet zarardan, seni hep eyler masun. Hak eder sâdıkların hasmını elbet zebun. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Birini tezlil için, zulümle etme iştigâl, arkadaş kazanmağa, olur mani su’-i hâl, yüz suyu dökme sakın, hem de etme kil-ü kal, müstekîm ol, hep çalış, verir elbet Zülcelâl. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! İster ise hıfz eder, hep Allahü lem yezel, ırzına müminlerin, düşman verse de halel, tâ ezelden söylenir, halk dilinde bu mesel: celb eder mükâfâtı, insana elbet amel. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! At riyayı, tezyin et, ihlasla ef’âlini, boş buğazlık eyleme, fikr et önce kâlini! ne türlü saklayayım, desen de ahvâlini, Hak teâlâ a’lemdir, bilir bütün hâlini. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Mağrur olmaz mal ile, mülk ile, ehl-i hired, insanın işi döner, her şeye vardır bir had, ölüm vakti gelince, kimseden gelmez meded, nefsine uyma sakın, hâk olur bir gün cesed. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Sonsuz cihanı düşün, zıllı âbâd eyleme, Ehl-i sünnet kitabı, oku inâd eyleme, fırsat eldeyken uyan, ömrü berbâd eyleme, yakmağa sürükliyen fi’li mu’tâd eyleme! Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! Hâline şeytan güler, görünce bu gafleti, kendine gel azizim, güldürme ol şirreti, hâin olma, cihana, ver keremle şöhreti, her şeyin üstündedir, hüsn-ü hulkun rif’ati. Müstekîm ol, hazret-i Allah utandırmaz seni! _______________________________ Ne yürürsün hayal üzre Geçirme ömrünü mümin, sakın ki, kîl-ü kal üzre! sözün manasını anla, ne yürürsün hayal üzre? Bu dünyanın süslerine, aman aldanma ey gâfil! buna her kim gönül verse, geçer ömrü melâl üzre. Bir dikkatli nazar etsen, bu dünya ehline canım, kazanırlar para daim, bunlar cenk ve cidâl üzre. *** Bu dünyaya neler geldi, ben diyenler geçüp gitti, bilmeli, bu fani mülkü, yarattı Hak zevâl üzre. Kaçarsan arkandan gelir, kovalarsan yetişmezsin, ki, dünya gölgeye benzer, denildi bu misal üzre. Akıllı olan bir kişi, gönül vermez bu dünyaya, düşkün olmaz ondan yana, bilir onu kemal üzre. Bir kalb dünyaya bağlansa, ibadet zevkini duymaz, Onunçün Zâti bu şiiri, getirdi hasbihâl üzre. _________________________________ Nefsim beni harap etti Nefsim beni harap etti, Ümidimi turap etti, Hislerimi serap etti, Nefs elinden kurtar Rabbim! İçimde bir doymaz ejder, Beni her an yutmak ister, Hayatımı etti heder, Nefs elinden kurtar Rabbim! Gerçek bana oldu hayal, Korkutuyor beni bu hal, Kararmakta her gün ikbal, Nefs elinden kurtar Rabbim __________________________ Neylerim Canan elinden gelmişim, fani mekanı neylerim, Ol mülke meylim salmışım, ben bu cihanı neylerim. Hep itibarım atmışım, aşıklığa el katmışım, Ben nefsi dosta satmışım, bu düşmanı neylerim. Aşkı tabibim kılmışım, derdinde derman bulmuşum, Abdülhakimi görmüşüm, yünaniyanı neylerim. Ma’rifet tadın almışım, fenâ tahtına varmışım, Mahfice sultan olmuşum, dünya varlığı neylerim. Her ne gelirse yahşidir, zirâ o dostun bahşidir, Çün cümle onun işidir, ben bed gümanı neylerim. Gerçi zaman devran ile, pir etti cismim şan ile, Gönlüm civandır can ile, pir-ü civanı neylerim. Yâri bana bes görmüşüm, ağyârı dilden sürmüşüm, Ünsile tenhâ durmuşum, ben ins-ü canı neylerim. Dilden dile bin tercüman, varken ne söyler bu lisan, Çün can-ü dildir hem zeban, nutk-u beyanı neylerim. Şimdi! cemi’i halktan, müstağniyim billâhi ben, Hallâk-ı âlem var iken, halk-ı zamanı neylerim? _________________________ Seadet-i Ebediyye Ey kalbi İslam ile yanan, sevdiğim, gençler! Bütün İslamiyet'ten, size nümunedir bu! İlim ile marifettir, hep içindekiler, Hakikaten bulunmaz eşsiz hazinedir bu! En büyük âlimlerin, en büyük velilerin, En meşhur simaların, en ulvi gönüllerin, Âleme ışık tutan, hayat sunan ellerin, Kalem ve kalblerinden, sızan bir katredir bu! Resulullahın yolu, hakiki Müslümanlık, Ve her iki cihanda, aranılan sultanlık, Sulhda her an çalışan, harplerde kahramanlık, Gösteren ceddimizden, bize emanettir bu! Her kelimesi huccet, ilimdir her cümlesi, Dinle budur hakiki, İslamiyet'in sesi. Kalbden pasları siler ve arttırır hevesi, İşte başlı başına, bir İslamiyet'tir bu! ___________________________ Seviyorum Rabbim seni Aşkın aldı benden beni, seviyorum Rabbim seni! Senin sevgin, pek tatlıymış, seviyorum Rabbim seni! Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim. Aşkın ile zevklenirim, seviyorum Rabbim seni! Emrettin ibadetleri, Övdün iyi hasletleri, verdin sonsuz nimetleri, seviyorum Rabbim seni! Ne nankörsün ahmak nefsim Zevki için, bana kıydın! Ben hakiki zevki buldum, seviyorum Rabbim seni! İbadetlere yapışmak, dünya için de çalışmak, Maksadım sana kavuşmak seviyorum Rabbim seni! Sevmek lâfla olmaz Hilmi, Rabbin, çalışınız dedi. Hâlinden de anlaşılsın; seviyorum Rabbim seni! İslam düşmanları nice, çatıyor dine sinsice. Çalış sen de gündüz gece, seviyorum Rabbim seni! Aşık tembel oturur mu? Maşuka toz kondurur mu? Düşmanı sustur da, söyle: Seviyorum Rabbim seni! ____ |
NE OLUR Lebbeyk diye, çıktığınız da yola. Bin başım olsa, koyarım bu yola. Kurban olam, senin nebi soyuna. Ne olur, bizleri de unutma efendim. İhram bezini, bağlarken beline. Orada olsam, kapanırdım eline. Gel de, gelirim sürüne sürüne. Ne olur, bizleri de götür efendim. Bırakırsan, yanarım kor ateşte. Dualarım seninle, her nefeste. Dergahın önünden, her geçişde. Ölürüm, beni de götür efendim. Akıyorken, içime kanlı yaşlar. Gülemem , gül demen bana gardaşlar. Bakar halime, ağlar kurtlar, kuşlar. Yanına , köleni de al efendim. |
AŞKIN ALDI BENDEN BENİ Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri İsteyene ver onları bana seni gerek seni Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm İki cihanda maksudum bana seni gerek seni YUNUS EMRE HAK CİHANA DOLUDUR Hak cihana doludur Kimseler Hakk'ı bilmez Onu sen senden iste O senden ayrı olmaz Dünyaya inanırsın Rızka benimdir dersin Niçin yalan söylersin Çün sen dediğin olmaz Ahret yavlak ıraktır Doğruluk key yaraktır Ayrılık sarp firaktır Hiç varan geri gelmez Dünyaya gelen göçer Bir bir şerbetin içer Bu bir köprüdür geçer Cahiller onu bilmez Gelin tansık edelim İşin kolayın tutalim Sevelim sevilelim Dünyaya kimse kalmaz Yunus sözün anlarsan Manasını dinlemez Sana bir dirlik gerek Burda kimsen kalmaz YUNUS EMRE |
ELHAMDÜLİLLAH Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah Şol karşıki dağları meşeleri bağları Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah Vardığımız illere şol safa gönüllere Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah Beri gel barışalım yad isen bilişelim Atımız eğerlendi estik elhamdulillah İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk Artık denize dolduk taştık elhamdulillah Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah Yunus Emre HAK ÇALABIM Hak çalabım hak çalabım sencileyin yok çalabım Günahlarımız yarlığa ey rahmeti çok çalabım Ben eydürem kim ey gani nedir bu derdin dermanı Zinhar esirgeme beni aşk oduna yak çalabım Kullar senin sen kulların günahları çok bunların Uçmağına koy bunları binsinler burak çalabım Ne sultan ne baylardasın ne köşk ü saraylardasın Girdin miskinler gönlüne edindin durak çalabım Ne ilmim var ne taatım ne gücüm var ne takatım Meğer senin inayetin kıla yüzüm ak çalabım Yarlığağıl sen Yunus'u günahlı kulların ile Eğer yarlıgamaz isen key katı firak çalabım Yunus Emre |
sonsuzluk kervanı Sonsuzluk Kervanı, "peşinizde ben, Üç ayakla seken köpeğim!" Bastığınız taş taş öpeim; Bir kırıntı yeter , kereminizden! Sonsuzluk Kervanı , peşinizde ben ... Gidiyor , gidiyor , nurdan heykeller... Ufuk , önlerinde bayrak kulesi. Bu gidenler , Altun Kol Silsilesi; Ölçüden ahenkten daha güzeller. Gidiyor , gidiyor ,nuradn heykeller... Sonsuzluk Kervanı , istemem azat ! Köleniz olmakmış gerçek hürrüyet Ölmezi bulmaksa biricik niyet; Bastıgınız yerde ebedi hasat. Sonsuzluk Kervanı ,istemem azat. |
AFFET ALLAH’IM BENİ.. AFFET ALLAH’IM BENİ! Düşmeden kara toprağa, Affet! Allah’ım beni. Kalmadan elden ayağa, Affet! Allah’ım beni. Şah-ı Ekber Resul’üne, Bir tanecik Sevgili’ne, Layık olamadım Sana, Affet! Allah’ım beni. Günahlarım derya kadar, Sevaplarım zerre kadar, Pişmanım; geldim Sana, Affet! Allah’ım beni. Nefsimden kurtulamadım, Kulluğumu yapamadım, Tevbe edip geldim Sana, Affet! Allah’ım beni. Kapında kul olamadım, Bağında gül olamadım, Aşkın ile solamadım, Affet! Allah’ım beni. Kusurlarla doldu kalbim, Doldukça öldü kalbim, Boyun büküp geldim Sana, Affet! Allah’ım beni. Ağla ey göz, durma ağla, Özünü bir tek Hakk’a bağla, Muhtacım Hatem-ül Şah’a, Affet! Allah’ım benim. |
Bunlarda Benden... |
|
GÜLLERİN EFENDİSİ RABBİMİN EMANETİNE SELAM OLSUN BEKLİYORUZ EFENDİM BELKİ RÜYAMIZA GİRERSİN DİYE.. HASRETİN VUSLATA ERECEĞİ GÜNE HASRETİZ EFENDİM! SEN GEÇERKEN GÜLLERİN O ENFES KOKUNA DAYANAMAYIP BAŞLARINI BÜKMESİ GİBİ BEKLİYORUZ EFENDİM... SANKİ AYAĞIMIZI ATINCA MEDİNE'NE GELECEKMİŞİZ GİBİ O RESİMLERE BAKINCA İŞTE O AN... HASRETLE YANIYOR VÜCUDUM SANA KAVUŞMAK İSTİYORUM O AN.. ÇAĞLAR ÖNCESİNE UZANABİLMEK İSTERDİM TAİFTE TAŞLANIRKEN SENİ KORUMAK İÇİN SAF OLUŞTURMAK.. O AŞK İLE YANIP TUTUŞMAK İSTERDİM HAMZAYA O ÇETİN SAVAŞTA EVET UHUD'DA O GİREN"MIZRAK"BANA GİRMESİNİ DİLERDİM... SENİ BEKLEYEN O NEMLİ GÖZLER VAR SEVGİLİ BİR SÜMEYYE OLABİLMEK İSTERDİM EFENDİM BEKLİYORUZ HASRETLE, AŞKLA, SANA KAVUŞACAĞIMIZ GÜNE HASRET! MEDİNENE HASRET GÖZLERİNDEKİ İNCİ YAŞIN OLABİLMEK İSTERDİM AÇLIKTAN MİDENE BAĞLADIĞIN TAŞIN OLMAK İSTERDİM CANIMIN CANANI EFENDİM!GÜLLERE BAKINCA SENİ DÜŞLEMEK TERLEDİĞİNDE ALNINDAKİ TERİN OLMAK... BİLİRLER Mİ Kİ TENİNİN KOKUSUNUN GÜLLERİ BAYILTTIĞINI SANA SELAM OLSUN SONSUZ NUR Sonsuz bir nura yolculuk Sadece Allah için yollara düşmek Bir secdemiz dünyaya yağan nur yağmuru sanki Bulutlar ise gökyüzünde kapıları açan melekler Dualarımız senin için Sen olunca gece gündüz yok bizim için Her an sevmek Her dakika gönlümüze söylemek güzelliğini Kerimsin her an kalbimizde Bir ikramın evrene sığmaz Seni sevmek cenneti sığdırmak dünyamıza Sultanını sevmek sana ulaşmanın ilk adımı Üzüntümüz bir an dalgınlığımızdır Ve bunu için yaptığımız günahlardır boynumuzu saran Biliriz ne kadar bağışlayıcı olduğunu Affet Affet Ya Rab Et ki Dinsin bu aciziyetimiz Yaklaşsa da ölümümüz Korkumuz olmasın Çünkü senin için dualarımız var yıllardır Sana kavuşmak hasretimizi dindirir Ya Rab |
şükret allah'a $ükret ALLAH'A.... Ölümsuz degil bu hayat nekadar cabalasanda Cekeceksin kabrinde azab $ükret ALLAH'A ibadet et ALLAH'A Uyma o dinsizlere imansizlara Sorgu melekleri geldiginde yanina Ne cevap vereseksin sorduklari sorulara Kimin ümmetindensiz,kimin milletindensiz Vermeyince cevabi takacaklar sana Cehennem ate$inde yapilan taci Cehennem azabi anlatilmaz Cennet güzeli akla hayale sigmaz Bu dünyada seciyorsun gidecegin yeri Kahpeler yönlendiriyor seni ''sinsi sinsi'' Gelin iman'a Gelin din'e karde$lerim $ükret ALLAH'A ibadet edin ALLAH'A Uymayin o dinsizlere imansizlara Gecen zamanda nekadar zaman ayirdin ALLAH'A Bir $ükret sana verilen $eylere 5 vaktini ayiramadinmi gece gündüz sürtmek yerine BIKTIM artik BIKTIM ALLAHIM Bazi müslümanim diyenlerden utaniyorum artik etrafim hep pislik dolu Nekadar kacmaya cabalasamda K O R K U Y O R U M A L L A H I M.. |
Kabul edermisin ya RASULULLAH? ÜMMETI ÜMMETI diyerek dogdu alemlerin peygamberi, o nûru ugruna yaratti mevla bu alemi... Biz senin yolunda ilerleyerek sünnetlerinle, aglayip gözyasi dökerek gecenin bir vaktinde, düsünerek hâlimizi kiyamet gününde, hasretini ekleyerek mahsul ibâdetimize, sefâat edermisin bize, peygamberlerin peygamberi?! Cebrâil aleyhisselam vahiy getirmeyip, Mikâil al. mevsimlere karismayinca, Azrâil al. her an baska tarafta, insanlar can verip, Isrâfil al. sûrunu üfledigi zaman hûû nidasiyla, artik dünya yikilip ahiret kaldiginda, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! O gün ki herkes birbirinden kacacak, baba evladi tanimayip, evlad ana, babadan hesap soracak, kimse birbirine bakmayacak, hak arayip, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! Mevlâmin önünde hesaba cekildigimde, o inanilmasi güc sicaklikla eridigimde, günahlarim bana gösterildiginde, o benim ümmetimden deyip, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! Kiramen Katibin Melekleri Görüp gözeten ah o melekler, İnsan oturduğu zaman o melekler, Biri sağına,diğeri soluna gelir oturur. O kimse yürüdüğü vakit, Biri önünde,diğeri arkasında gider. Kul yattığı vakit, Biri baş tarafında,biri ayak uçunda oturur. O melekler asla insandan ayrılmazlar, Bizi görüp gözeten ah o melekler. Her kişinin işlemiş olduğu,sevap ve günahı yazarlar. O melekler, ecel gelene kadar bizden ayrılmazlar. Kişi ölüp ruhu çıkınca, o melekler: Ya Rab ! Bize izin ver semaya çıkalım derler. Hak Teâla : Gökler doludur, siz yerde tesbih ediniz , Hasıl olan sevabı o kulumun defderine yazınız .. Hakka boyun eğen bizi gözeten ah o melekler. İnsan başı boş mu yaratıldı zannediyor, vah bana ! Biz sorumsuz değiliz. Görüp gözeten elçiler var ya. Şahsi mesuliyet var! Ne büyüklenenlere, Ne de şeytana , Sorumsuzluğumuzu yıkamayız. |
şiirler bana ait :) bugünden hazırlık var sussuz çöle heryerde kan akıyor su yerine... yeryüzü mahcup,gökyüzü parcalanıyor hüseyim kerbelada, zalim diyarda Muhammedim (as) gülümsüyor can hüseynime hüseynim dizleri üstünde yürüyor şehadete hüseynimin bedeni bir tarafta başı bi tarafta gözleri semada gökyüzü lanet getiriyor zalimlere yeryüzünde zeynep'im feryat ediyor zalimlere kerbelada Muhammed'imin (as) yüzü gözü kan içinde zeynep'im haykırıyor neredesin Muhammed'im(as) diye güllerini soldurdular kapardılar diyor ahh hüseynim vahh hüseynim bugünün adına aşura dediler sussuz kalma pahasına her yer kerbela H.ARSLAN |
2004 te yazdım NEDEN OLAMADIM Mekke sokakları kızgın Mekke sokakları kan kokuyor Mekke sokaklarında zülüm sürüyor Herkes doğacak güneşi bekliyor Umutla Hasretle Sevinçle Hüzünle Gözyaşlarıyla Karanlığı dağıtacak güneşi bekliyor Gökyüzü Yeryüzü Yedi alem doğacak güneşi bekliyor Diri diri toprağa gömülen Günahsız evlatlar Ezilen hakir görülen varlık Doğacak güneşi bekliyor Bin bir umutla bekliyorlar Gözlerini semaya dikip gelecek emri bekliyorlar Halime kalkıp Mekkeye geldi Bütün alem doğacak güneşi bekliyor Emir verildi Abdülmuttalip Kabe de tavafta hamd ediyor alemlerin rabbine Gelecek evladı bekliyor Bir ses yankılandı doğdu diye Eve koştu görebilmek için Kapıyı açtı içerisi kalabalık Müsaade verilmedi İlk önce melekler onu tanıyacak dedi Gökyüzü yeryüzü bayram ediyor Melekler duada Yeryüzü secdeye gidiyor Haber verin bütün aleme Herkes bunu tanısın GÜL YÜZLÜ MUHAMMEDİM doğdu Melekler saf saf sıraya girdiler görebilmek için MUHAMMEDİM secdede Şahadet parmağı havada Ya Rabbi ümmetimi affet Ümmeti Ümmeti Ümmeti Nidaları semayı inletiyor Emir geliyor doğuyu batıyı gezdirin Herkes Muhammedi tanısın bilsin Bu alemlere rahmet peygamberidir Yetim doğmuştu Ama bütün yetimlerin efendisi Bütün insanların efendisi bir yetim Mekke sokaklarında hüzünlü bir yetim dolaşır Biri baba diye seslense acaba nasıl olurdu Ebvada babasının kabrisinde Annesini de orda bırakır Yetim ve öksüz olarak döner Mekke sokaklarına dönüyor Ya biri yanında anne diye seslense Ne hissederdi yetimim öksüzüm gül yüzlüm Muhammedim Neden Mekke sokaklarında olmadım Sen yetim ve öksüz kalınca Ey Ebvada yatan ölü bizde yetim ve öksüz kaldık Neden Mekke sokaklarında olmadım Emir verildi Muhammedim peygamber oldu Zülüm kokan karanlık olan Mekke sokaklarında Aydınlığı getirmesi için Neden Mekke sokaklarında olmadım Sana söz söylediklerinde Neden Mekke sokaklarında olmadım Yollarına dikenler serildiği vakit Dur efendim yollarına uzanayım Dikenler benim vücuduma batsın Ayaklarına batmasına razı değilim demedim Neden Taifte olmadım Sana gelen taşların önünde set olmadım Yüzün kanlar içinde kaldığı vakit Neden orada olmadım yetimim efendim Neden Sevr mağarasında olmadım Güvercin ve örümcek yerine Canımı katmadım mağara ağzına efendim Neden sen ,Uhud da ağlarken Şehitlerin efendisi baş ucunda ağlarken Neden Uhud da olmadım Yüzün gözün kanlar içinde kaldığı vakit Sana atılan okların önünde set olmadım Neden Uhud da olmadım Herkes kaçarken meydanda Ben sana koşmadım sana sarılıp oklar bana gelmesi için Ey gül yüzlü Efendim Sana muhtacım Nuruna muhtacım Gökyüzü ağlarken Yeryüzü ağlarken İnsanlık ağlarken Sen veda ederken ümmetine Arafat dağında seslendi tüm insanlığa Neden orda olmadım Son bir defa gül yüzüne bakmak Sımsıkı sarılmak isterdim Şuan Arafat meydanındayım Veda hutbesini dinliyorum Herkes gözyaşı içinde Bu dağ Taş Toprak İnsanlık sana şahit oldu efendim Neden orda olmadım efendim Ah efendim gül yüzüne muhtacım Ah efendim nuruna muhtacım Neden Kerbela da Can Hüseyininin önüne atlamadım Ama efendim Artık her yer Kerbela Artık her gün aşure Artık Hüseyinler orda Efendim Sultanım Ey günülerlin dildarı Muhammedim Huzuruna çıkmak istiyorum Ama hangi yüzle olacak bilemiyorum Biliyorum sen alemlere rahmetsin efendim Sultanlar sultanısın Kapına gelen kim olursa olsun Benim gibi günahkar da olsa Onu da kabul edersin efendim Gül yüzlüm Muhammedim Şuan kardeşliğin beldesi Ensarın yurdunda Huzurundayım efendim Sana kendimi sunuyorum günahkar halimle Huzurundayım can Mustafam Gelmeye utanıyorum Ama sen yinede avuçlarını açmış Haydi gel korkma diyorsun sultanım Ürkek bir şekilde geliyorum Başım önümde Gözlerim sel olmuş efendim İlk önce kokunu çekiyorum Sanki başka bir alemdeyim Kalbim yerinden fırlayacak Kalp atışlarım hızlandı efendim Başım önümde gözlerim sel oldu Sana ümmetinin selamı Mazlum ümmetinin gözyaşlarını Sunuyorum gül yüzlü Muhammedim Gözyaşları duaları avucumda Ravza-i Mutaharadayım Yeşil kubbenin altında Can Mustafamın kabri yanındayım Varlığımla varlığında yok oluyorum Efendim sultanım Gül yüzlüm Muhammedim Ey gönüllerin dildarı Muhammedim H.ARSLAN |
Kutlu Nebi Kainatın efendisisin, İnsanlığın şerefisin. Önder ve örnek sensin; Allah’ın habibisin. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Cehaletin ve zulmün, En yaygın olduğu zaman; "Oku" emriyle, elinde Kur’an; Alemlere rahmet geldin sen. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Seni hakkıyla övemem ben, Sana övgü yüce makamdan. Rabbim herkese nasip etsin. Gitmeyi senin izinden. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. Göçeceğiz bir gün bu dünyadan; Hepimiz geçeceğiz, hesaptan. Senin şefaatın olmadan; Nasıl kurtuluruz azaptan. Adının anıldığı mekandan, Uzaklaştırmasın, Yaradan. |
Kabul edermisin ya RASULULLAH? ÜMMETI ÜMMETI diyerek dogdu alemlerin peygamberi, o nûru ugruna yaratti mevla bu alemi... Biz senin yolunda ilerleyerek sünnetlerinle, aglayip gözyasi dökerek gecenin bir vaktinde, düsünerek hâlimizi kiyamet gününde, hasretini ekleyerek mahsul ibâdetimize, sefâat edermisin bize, peygamberlerin peygamberi?! Cebrâil aleyhisselam vahiy getirmeyip, Mikâil al. mevsimlere karismayinca, Azrâil al. her an baska tarafta, insanlar can verip, Isrâfil al. sûrunu üfledigi zaman hûû nidasiyla, artik dünya yikilip ahiret kaldiginda, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! O gün ki herkes birbirinden kacacak, baba evladi tanimayip, evlad ana, babadan hesap soracak, kimse birbirine bakmayacak, hak arayip, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! Mevlâmin önünde hesaba cekildigimde, o inanilmasi güc sicaklikla eridigimde, günahlarim bana gösterildiginde, o benim ümmetimden deyip, benide ümmetin kabul edermisin ya RASULULLAH?! |
Sevgili Peygamberim Sevgin ile seni andım, Sevdim seni Peygamberim. Seni andım, aydınlandım, Sevdim seni Peygamberim. Çağırarak kutlu ize, Önder örnek oldun bize, Sevgileri dize dize, Sevdim seni Peygamberim. Yüreğimde kutlu sözün, Nurlar saçar o gül yüzün, Geceleyin ve gündüzün, Sevdim seni Peygamberim. O anlattı İslâm nedir, İlim, ahlâk, insan nedir, Adın her an dilimdedir, Sevdim seni Peygamberim. Son peygamber, kutlu insan, Dost ve düşman ona hayran, Odur derde ilaç, derman, Sevdim seni Peygamberim. Rıfkı Kaymaz İçimdesin Allah'ım değil kitabında elçinde değil arzında göklerinde görmeye hacet yok allahım sen ki içimdesin içimde değil suya ay düşmesinde değil çiğe gül yaprağında sormaya gerek yok allahım sen ki içimdesin içimde |
Allah Derim Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin; Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem! İsterseniz hayat aşını verin; Sayılı nimetler bal olsa yemem! Ey akıl, nasıl delinmez küfen? Ebedi oluşun urbası kefen! Kursa da boşluğa asma köprü, fen, Allah derim, başka hiçbir şey demem! Necip Fazıl Kısakürek |
İlim İlim Bilmektir Okumakdan mana ne Kişi hak'kı bilmektir çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emekdür yiğirmi dokuz hece Okusan uçtan uca Sen hep elif dersin hoca Manası ne demekdür yunus emre der hoca gerekse var bin hacca hepisinden iyice bir gönüle girmekdür Yunus Emre |
|
|
Seviyorum Allah’ım Seviyorum Seni Kimi gün ağlayarak, kimi gün gülerek. Bir ömür boyunca, hep düşleyerek. Nasip eyle imanla son bir nefes. Seviyorum Allah’ım, seviyorum Seni. Kimi gelir, sevabıyla çıkar karşına. Kimi gelir, günahıyla çıkar karşına. Bir gün aşkla, imanla çıkar karşına. Seviyorum Allah’ım, seviyorum Seni. Her yerde eserin var, her yerde ruhun. Elbette düşlerim, hep senin nurun. Ayrı koyma Ya Rab, kavuştur ruhum. Seviyorum Allah’ım, seviyorum Seni. Ayrılık hasretin, yanar hep ruhta. Kavuşmak hayalin, hiç bitmez düşte. Uzak bırakma Ya Rab, yaklaştır sevgine. Seviyorum Allah’ım, seviyorum Seni. Çağlar Aşık |
(F)SEN YOKTUN(F) Sen yoktun... Hz Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin. Âdem nuruna affedildi Arafat bu affa şâhitti Sen yoktun Nuh’un gemisindeydi Nurun... Dalgalar yeryüzünü boğarken Taprağın bağrındaki su Gökyüzüyle buluşurken Ve bu bir ilahi azap derken, Allah nurunu taşıdı binbir sebeple Tûfan, nurunu selamladı edeple... Sen yoktun... Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden “Rabbimiz” dedi, “Onlara kendi içlerinden Senin ayetlerini okuyacak Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, Onları temizleyecek bir elçi gönder, Amin dedi on sekiz bin âlem Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak Amin dedi İsmail. Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında. Sen yoktun... Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni Alemlerin efendisi diye sana seslendi. Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. Çünkü bu âlemin reisi geliyor... Bekleyin Ahmed geliyor. Kainata rahmet geliyor. Havarilerin yüzünü okşayan, Ölüleri dirilten bir nefes oldun Ama sen yoktun... Sen yoktun Sultânım, Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun Başı eğik gezerdi mazlum Kuteyle göklerden seni sorardı Varaka seni arardı semada Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. Ağlayarak süslediler ölüme... Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. Sen yokken, Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi. Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi... En son çocuk atılırken çukura Annesinin suretinde bir melek tuttu onu Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. Melekler süslüyordu hirâyı. Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, Efendisine hazırlanıyordu mekke. Âlem Efendisine hazırlanıyordu Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. Toprak yalvarıyordu rabbine, Allahım gönder artık diyordu. Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, Bir inişin vardı yer yüzüne... Önünde cebrail! Ardında yalın kılıç melekler! Bir inişin vardı yer yüzüne... Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de Öksüzler annelerine sarıldı doya doya. Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. Herşey sus pus olmuştu. Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! Kainat bir isim duymak istiyordu. Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; Muhammed! Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. Muhammed! Melekler öptü o nurdan ellerini. Muhammed! Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! Sana o adı veren rahmana kurbanız Artık sen vardın Susuz topraklara rahmet indi seninle Annenden sonra anne halime sevindi seninle Yağmura mı ihtiyaç var? Kaldır şehadet parmağını, Yağmurları salsın Allah. Sonra tut ağacın yaprağını, Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. Yeterki sen iste, Sen iste yarasulallah Deki ben kimim? Dağlar, taşlar dile gelsin, Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, Ente Rasulullah desin. Sen vardın Bedir kârdı, Uhut dardı Hendek yârdı. Yiğitlerin vardı. Ölmek için yarışan yiğitler... Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik... Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. Onlar da “Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince Enes kükremiş: “ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. Hem de ne şehit ey nebi! Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu... Musab Bin Umeyr’in vardı senin. Uhut’ta sancağını taşıyan. Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi. Ebu hureyren vardı... Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. Sen anlardın, Ya Ebâhir gel! Derdin. Ve sen gittin... Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde. Bilal ezan okuyamaz oldu Ne zaman teşebbüs etse Muhammed rasulullah demeye Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi. Sonra günler ay, Aylar yıl oldu. Ve asırlar oldu Sensizliğe açtık gözlerimizi. Ama sen bırakmazsın bizi. Sen varsın ey şehitlerin sultanı Sen varsın! Bir şehit bile ölmezken Sana nasıl yok deriz. Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. Ne anam var ne babam... Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden . Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! Bırakma bizi ki; Allah; Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. Bırakma bizi! Hayatı seninle öğretti Rahman. Kulluğu seninle tanıdık. Duayı senden öğrendik sevgili! Hz Ömer umre için senden izin isteyince, “Kardeşcik” dedin ona, Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? Bizler Ömer değiliz ama Bütün dualarımız senin için Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt Bizi de affet O’nun hatrına affet Zatının hatrına Affet. |
BANA BİR TÜRKÜ SÖYLE Bana bir türkü söyle!.. İçinde ne sen ne ben olsun.. Ne de asrın kof sevdaları.. “O” olsun sadece ve “O” nun “En Sevgilisi”.. Bana bir türkü söyle!.. Dağlara taşısın yüreğimi, “Nur” da nurlanayım, yüreğim titresin “Hira” da.. “Uhud”, O’nun diliyle sevsin beni ve kucaklasın.. Dağ dağ dolaştırsın yüreğimi.. Bana bir türkü söyle!.. Muştu olsun mâverâdan.. Aşk olsun içinde.. Hasret olsun.. Özlem olsun.. Günübirlik sevdalara inat, Meleklerin kül olacağı “O Nokta”dan aşırsın gül sevdalı yüreğimi.. “O” na taşısın... Bana bir türkü söyle!.. Izdırap olsun içinde, hüzün olsun.. Mahşerde kavrulmuşluğumu giderecek gözyaşı olsun.. Ve.. Burada da yıkasın, ıslatsın yüreğimi.. Bana bir türkü söyle!.. “Fatıma” nın aydınlığı olsun içinde.. “Hatice” nin kocaman yüreği.. “Aişe” nin gök sevdası, “Sümeyye” nin şehâdeti olsun.. Ve.. Dilimden hiç düşmeyen tevbem olsun “Nasuh” ça.. Bana bir türkü söyle!.. “Bedir” i taşısın yitirilmiş vakitlere.. Ve “Uhud” un öğretisini.. “Hendek” ten bir esinti, bir muştu kıvılcımı olsun.. Ve.. Umuda hasret karanlıklarımıza “Yakın Fethi” müjdelesin.. Bana bir türkü söyle!.. Ölmeden Öldürsün, Oldursun beni.. Yitirilmiş cennetleri buldursun.. Veda olsun kara çalınmış tüm sevdalara, Kaybolmuş benliklere ağıt, Ve.. “O Sevgili” ye münâcât olsun.. Bana bir türkü söyle!.. Mus’ab olsun.. Ve bin Yusuf olsun içinde.. “Yakub” un açılan gözleri ve öteler sevdası olsun.. “İbrahim” in dostluğu, “İsmail” in tevekkülü, “Eyyub” un sabrı, “Son Nebi” nin duası olsun.. Bana bir türkü söyle!.. Ağıt olsun “Asrın en Saadetlisi” ne.. Muştu olsun ezilmişliğimize.. İsyan olsun çağı tüketenlere.. Sur olsun dirilişe.. Ve.. Çağrı olsun hüzünle titreşen yüreklere.. Hadi bana bir türkü söyle!.. Tek tek şehidlerin tebessümleriyle ağlayayım.. “KUTSAL EMANETİ NE YAPTINIZ???” Sorgulasınlar beni.. Mehterler vursun tâ içimde.. Ve.. Tekbir sesleri taşısın beni en görkemli fetihlere.. Bana bir türkü söyle!.. “Sıddıyk” i anlat bana.. Vefayı, dostluğu anlat! Ve adâleti..Ve hayâyı.. Ve fütuvveti..Ve dirâyeti.. “Ömer” i, “Osman” ı, “Ali” yi anlat! Haber ver o yıldızlardan, yolumu buldur!.. Bana bir türkü söyle!.. İçinde bin “Talha” olsun, yüreğinde “Vahy” i dâim taşıyan, “Hamza” dan koca bir yürek, “Bilal” den bir seda olsun.. “Mevlânâ” ca söyle!.. “Yunus” ca söyle!.. Aklasın sevdalarımızı ve bin puta baş eğmiş dünyalarımızı.. Bana bir türkü söyle!.. Çağa karşı duruşumuz olsun yanyana.. Bükülmez bileğimiz, Yenilmez-tükenmez yüreğimiz olsun cancana.. Âvâzemiz olsun şu hıçkıran karanlıklara.. Ve Öfkemiz.. Yüreklerimize bin put katanlara.. Hadi bir türkü söyle! Yüreğini kat da yüreğime, Sesini kat da sesime, Çığlığını kat da feryadlarıma, Öfkeni kat da isyanlarıma, Bir türkü söyle!.. Hadi!.. Ki: Yeminimiz olsun Asra.. İnsana.. Ve ebedi hüsranlara.. Aydınlığımız olsun ötelerde.. Ve sabrımız.. Ve kurtuluş ümidimiz O Kapılarda.. Ve nihayet dirilişimiz.. Hadi durma! BİR TÜRKÜ SÖYLE BANA!.. Ya da..... Sus!.. Hiç konuşma ebede kadar.. Monaroza |
Sen Gidince Efendim Sevgili! Sen gitmiştin... Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi. Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda... Sen gitmiştin... Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi. Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda. Sevgili! Nasıl iltica edelim sana ; huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!. Ve duyurabilsin mi sesini!?. Efendim, duyar misin sesimizi?.. Sevgili! Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde hilal. Biz bir bakışının dilencisi, biz dolunay tutkunları, biz bayramı gözleyen oruçlar. Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz. Sen imrenme, biz ayıplanma. Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar. Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı. Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz, kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa. Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim, düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver. İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?.. Sevgili! Sen gitmiştin... Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da. Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı. Sen gitmiştin... Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara; ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi. Sen gitmiştin... Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda. Hasretinden akıllar yitirildi efendim, gönüller gölgelere düştü. Kucak kucağa güneşlerimiz söndü, dudak dudağa denizlerimiz kurudu ve sen gitmiştin efendim. Sen gitmiştin... Seninle birlikte her şeylerimiz gitti. Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra; kanlarımız sahralar doldurdu. Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi, kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına... Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim, hiç kâr elde edemedik. Aldandık, hep aldandık. Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik. Dillerimiz dilim dilim edildi efendim. Bize sevmeyi unutturdular ilkin; sonra sevginin ne olduğunu... Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık. Vurgunlar yedik pes pese efendim... Ve sen gitmiştin. Sevgili! Sen gitmiştin... Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın. Hayırları söyleyip gitmiştin, biz ser işler olduk. Uzun uzun emellere kapıldık, kapılanıp kaldık umutların kapısında. Yolunda yürümekten üzerimize düşen, baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim. Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen; böğrümüzde kaldı ellerimiz. Hanım idik halayık olduk; bay idik köle edildik. Sen gitmiştin... Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler. Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar, dönüşlerinin ahengini kırdılar. Bölük bölük kadınlarımız, grup grup erlerimiz, demet demet çocuklarımız, kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini. Ve sen gitmiştin efendim... Sevgili! Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği prizmada. Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna; aşkın o aynanın cilası idi hani. Güzelliğin olmasa efendim, aşkı hiç bilmeyecekti cihan; aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı. Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına durmuştu efendim... Ve sen gitmiştin... Sevgili! Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!.. Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin. Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın. Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş, "Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin. Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü; Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine. Artık düşmanlarımız dostlar arasında; dostumuz düşman içinde. Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda. Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk... Sana muhtacız!.. Sana en fazla muhtacız. En fazla sana muhtacız. Uyandır bizi uykumuzdan... Gel ey sevgili! Bir gelişle gel, bir gülüşle gel. Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden... Sana muhtacız... Sana en fazla muhtacız... Prof. Dr. İskender Pala |
http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.giflerin ve Gönüllerin Efendisine Yerde Ahmed, semâda Muhammed olan ey http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.gif! Selâmlar olsun hakkı fermân eden ey gönül! Sen’i yüceltmek için değildir sözlerimiz, Nûrunla kemâl buldu hep kelimelerimiz, Âlem Sen’le övüldü, biz Sen’inle hep güldük, On dört asırdır dâim sensizliğe sürüldük. http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.gifden mânalar bulan aşkla tutuştu cihân! Bir gül açtı tam on dört asırdır hiç solmayan! Sönmeyen bir hasrettir sana olan aşkımız, Toprağın mahviyeti fırtınada farkımız! Ummanlar kurudu hep, hayat çöl ortasında Dert varsa dermân da var, dert; Sen, dermânımız da.. Gönüller üzerine yıkıldı koca dağlar Bu derde sultan dahi düşse onu da dağlar! Hayat; peşin alınmış ücrettir Yaradan’dan, En kutsal hediyedir Mekke’de yetim doğan. Sevgili diye yılan atıldı koynumuza! Taş kesildi kalpler, vebali boynumuza. Asır; sînede ateş, îman; elde kor gibi! Sen’i görmeyen gözse noktasız.. kör gibi! Şu hicrân duvarları yıkılmalı yeniden Firâk gömülsün, vuslat yağsın göklerimizden. Kefenleri biçildi âsilerin, cân http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.gifüm Pây-i tahtta saâdet, sana vuslattır.. ölüm. Taif’te http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.gifyüzünde kan, ayaklarında kan.. Kâ’be’de yâr-i gârdı senin için ağlayan. Sensizlik gurbet oldu, bencileyin sarardı Bir hasretin öyküsü; göklerimiz karardı! Şah damarından daha cânsın fâni bedene, Evinde gurbet çektin, yeni yurdun Medine. http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.gifbahçelerimiz hep yağmalandı çaresiz, Maddeye köle olduk, istikbalimiz fersiz! Sen kokan http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.giflerini koruyamadık.. Heyhât Kapımıza dayandı emr-i hak olan memât! Biz Bedir’de seyrettik elhak o arslanları Görmedik Uhud kadar kahraman olanları. Ey aşk! Beni benden al.. Sür nebimin şehrine! Yalın ayak varayım o ravzay-ı pâkine. Ey http://www.muhammedmustafa.net/resimler/web/roseb.giflerin sultanı! Gözyaşlarıyla geldik, Ey kadîm dost! Kapında Kıtmir olmaya geldik! Hâk olup döneceğiz aslımıza muhakkak! Lâkin senin nurunla aydınlanır şu âfâk! Firâkın renksiz takvim, gündüzlerimiz siyâh Bir tebessümün dahi bize nurlu inşirâh! Gel gör bir halimizi, hep tilki sofrasında! Çaresiz kaldık bu ölüm-kalım meydanında! Çark bozuldu, maviyi katlettiler.. efendim! Küheylan kesildi şu kör balıklar, efendim! Sana salât ve selâm.. gönlümüz senle dolsun Bizleri sana ümmet yapana hamdler olsun. Zafer ŞIK (F) (F) (F) Gönlümün Gülü GülEfendim Gül Yüzünü Rüyamızda Güldür Gül Gül'ce Güllerce Salavat Gülsüz Medinenin Gülü Gül İlahisi Güllerin Efendisi |
EĞER Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, ve inandırmaya çalışacağınızı, onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur'an’ı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filimlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle, o size kızmadan önce? Kim bilir? Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mi dilerdiniz, hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa telaşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa, yapmaya devam edecek misiniz, her zaman yaptığınız şeyleri? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, yine zor mu bulacaksınız? Hiç yüzünüzü asmadan, oflayıp puflamadan, her vakit namazınızı kılacak mısınız? Ya sabah namazı için, sıcacık yatağınızdan, erkenden fırlayacak mısınız? Peki ya yine mırıldanacak mısınız, her zaman söylediğiniz şarkıları? Ve okuyacak mısınız, her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, ziyareti bitip gittiğinde? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı ... Camilla Badr |
ŞEMÂİL Ne uzun ne kısa kararında boy Soyu İbrahim’den ne asil bir soy Saçları hoş siyah dalgalı bir koy Kemâlini giydir beni benden soy Âlemlere rahmet yüzünü göster Bu kul varlığından soyunmak ister Güneş pervânesi o güzel yüzün Nurundan ışığı vardır gündüzün Solmaz bir gül rengin ne kış ne güzün Tecelli ediyor yüzünde özün Hasretim, yanarım, yüzünü göster Kölen bu devletle avunmak ister Simsiyah gözlerin âhû misâli Dâim Hakk’a bakar her an visâlin Beyazı ölçüsü gözde kemâlin Kaşların sûreti gökde hilâlin, Râzıyım rûyada yüzünü göster Âşık maşukuna can sunmak ister Bir tutam sakalın birkaçı beyaz Mübarek vücudun serin kış ve yaz Cânımı yoluna kurban etsem az Dostlar defterine köleni de yaz Açıver kapını yüzünü göster Gönül hasretinden yakınmak ister Duyular mükemmel, dişleri inci Kokusuna tutkun, yaşlısı genci Yürürken koşmadan olur birinci Kapına gelmiş bir garip dilenci Açıver ne olur yüzünü göster Garip ayağına kapanmak ister Yukarıdan aşağı heybetle iniş Yürüyüşünde var hep bu görünüş Âdetin baktığın tarafa dönüş Bize nasip olsun hayırlı bir düş Kerem et ne olur yüzünü göster Kim böyle bir düşten uyanmak ister Seni ilk görenler korku çekermiş Sonra ülfet eder hemen severmiş Benzerini asla görmedim dermiş Erenler yolunda giderek ermiş Benzeri bulunmaz yüzünü göster Gönüller nurunla yıkanmak ister Zâtının nûrundan vermiş sana can Hilkate ruhunla başlamış Rahman Yûsuf’ta yok sende olan hüsnü an Ahlâkındır Senin, mûcize Kur’an, Alemlere Rahmet, cemâlin göster Kölen rahmetine sığınmak ister Ümmetin üstüne titreyen sensin Müjdeci, uyaran, gel diyen sensin Kulunu Allah’a sevdiren sensin Gecemi gündüze çeviren sensin Ey Hakk’ın şâhidi yüzünü göster Kul şehâdetinle tanınmak ister Hakk’ın halilisin, habibi sensin Gönüllerin eşsiz tabibi sensin En güzel hutbenin hâtibi sensin Ümmetin en büyük nasibi sensin Aşkımın Leylası yüzünü göster Gönül seni gözden sakınmak ister En güzel, en üstün ahlak senindir Cömertlikte kemâl el-hâk senindir Şefaatte en son durak senindir Miraç senin, Refref, Burak senindir Sen gördün, bize de cemâlin göster Pervâne şem’ine hep yanmak ister HAYREDDİN KARAMAN Pervâne: Işığın etrafında dönüp duran kelebek Tecelli: Görünme, bilinme Âhû: Ceylan Visâl: Kavuşma Maşuk: Sevgili Ülfet: Alışkanlık Hilkat: Yaratılış Hüsün: Güzel, iyi Mûcize: İnsanların yapamadığı şey Cemâl: Güzellik Halîl: Samimî dost Habib: Sevgili Tabib: Doktor Hutbe: Dini konuşma Hatip: Konuşmacı El-hak: Hakikaten, doğrusu Refref: Manevi bir binek, ince yumuşak kumaş Burak: Binek, Cennete mahsus bir binek vâsıtası Şem: Mum |
Gül Sultanım
|
DİLEK
|
Karanlıktan Aydınlığa
|
YAGMUR Var eden'in adıyla insanlığa inen NUR Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat En müstesna doğuşa hamiledir kainat. Yıllardır boz bulanık sular yudumladım Ya o zaman bul bi çare sen işini bilirsin Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur,seni bekleyen bir tas da ben olsaydım Hasretin alev alev içime bir an düştü Değişti hayal köşküm,gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak Yeryüzü avaredir,yapayalnız ve kurak Zaman ayaklarımda tükendi adım adım Heyûla,bir ağ gibi ordu rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım Yağmur, gülşenimize sensiz,baldıran düştü Düşmanlık içimizde;dostluk yaban düştü Yenilgi,ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü Bir güzide mektuptur,cağların ötesinden Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu,pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sukutu yar,sevinci dualar kadar derin Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezir yasadım ki,yaşanmamış,mazide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü ****** Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından Medeni arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayan, girdabında boğulur Ana rahminde olur sensizlikten cenin Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin Saatlerin ardında hep kendimi aradım Bir melal zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Sensiz,ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekânın fırçasında solmayan fırça senin Yağmur,bir gün elimi elinde bulsaydım Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça, ateş sahibinin hayalleri Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücella çehreni izleseydim ebedi Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü Katil sinekler deldi hicabın perdesini İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin Ebedi aşka giden esrarlı yollarında Senden bir kıvılcım, süreyyâ bir şulenin Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü On asırlık ocağın savururdum külünü Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü Sana meftun ve hayran,s ana râm olanlara Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü Bâdiye yaylasında koklasaydım izini Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgâr Seninle yıkasaydım acılar dehlizini Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Haritanın en beyaz noktasına kan düştü Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü Mahkûmlar yargılıyor, hakimler mahkûm şimdi Hakların temeline sanki bir volkan düştü Firakınla kavrulur çölde kum taneleri Ahuların içinde sevdan akkor gibidir Erdemin,bereketin doldurur haneleri Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir Şemsiyesi altında yürürsün bulutların Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların Devlerin esrarını aynalara sorsaydım Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü İniltiler geliyor doğudan ve batıdan Sensizlik bozulan dengeye ziyan düştü Islaklığı sanadır ahimin, efgânımın İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın Nazarın ok misali karanlıkları deler Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü Beynimin merkezine olumsuz ferman düştü Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü Nefesinle yeniden çizilecek desenler Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler Anneler çocuklara hep seni içirecek Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin Sana mümindir sema; sana muhtaçtır zemin Damar damar hep seninle, hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir gürmüş de ben olsaydım Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Batili yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım Nurullah Genç |
NAAT Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı! Mescit mü’min, minber mü’min... Taşardı kubbelerden Tekbîr, Dolardı kubbelere “âmin!” Ve mübarek geceler, dualarımız, Geri gelmeyen dualardı... Geceler, ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı. Kapına gelenler, yâ Muhammed, -Uzaktan, yakından- Mü’min döndüler kapından! Besmele, ekmeğimizin bereketiydi, İki dünyada aziz ümmet; Muhammed ümmetiydi. Konsun –yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi... Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi... Nerde kaldın ey Resûl, Nerde kaldın ey Nebi? Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed, Çağlar ne çağlardı: Daha dünyaya gelmeden Mü’minlerin vardı... Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı, Halîme’nin kucağında Abdullah’ın yetimi Âmine’nin emaneti ağlardı. Hatice’nin goncası, Aişe’nin gülüydün. Ümmetinin gözbebeği Göklerin resûlüydün... Elçi geldin, elçiler gönderdin... Ruhunu Allah’a, Elini ümmetine verdin. Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke’de bunalırsan Medine’ye göçerdin. Biz bu dünyadan nereye Göçelim, yâ Muhammed? Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet Altın devrini yaşıyor... Diller, sayfalar, satırlar “Ebu Leheb öldü” diyorlar. Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor! Neler duydu şu dünyada Mevlidine hayran kulaklarımız; Ne adlar ezberledi, ey Nebî, Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız! Kâbe’ne siyahlar Yakışmamıştır, yâ Muhammed Bugünkü kadar! Hased gururla savaşta; Gurur, Kafdağı’nda derebeyi... Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği... İyiliğin türbesine Türbedâr oldu iyi. Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına, İyilikler getir, güzellikler getir Âdem oğullarına! Şu gördüğün duvarlar ki Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir... Fethedemedik, yâ Muhammed, Senelerdir. Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi... Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi... Günahın kursağında Haramların peteği! Bayram yaptı yapanlar; Semâve’yi boşaltıp Sâve’yi dolduranlar... Atını hendeklerden -bir atlayışta- Aşırdı aşıranlar... Ağlasın Yesrib, Ağlasın Selman’lar! Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı... Yere dökülmeyecekti, ey Nebî, Yabanların gözünde kalacaktı! Konsun -yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Ne oldu, ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar, taşlar, Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar! Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin, Yollar gideceklerindir. Şu tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir... Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi; Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu cinlerin mi; Perilerin yurdu mu? Şu yuva -ki, bilinmez- Kuşları Hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu? Kuşlarını, bir sabah, Medine’ye uçurdu mu? Ey Abvâ’da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın En güzel gülü; Hâtıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü! Dinleyene, hâlâ, Çöller ses verir; “Yaleyl!” susar, Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir. Sen de bir hac günü, Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir; Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir! Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nûrlar... Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; Ali’nin önünde kapılar açılır, Ali’nin önünde eğilir surlar, Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de Hakk’ın yiğitleri, şehîd olurlar... Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı, Yerde kalmazdı ruh... kanatlıydı. Konsun –yine- pervazlara güvercinler “Hû hû”lara karışsın âminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Yâ Muhammed, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Âdem oğullarına! Yüreklerden taşsın Yine, imanlar! Itrî, bestelesin Tekbîr’ini; Evliyâ, okusun Kur’ân’lar! Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın Kayışzâde Osman’lar Na’tını Galip yazsın, Mevlid’ini Süleyman’lar! Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle Geri gelsin Sinan’lar! Çarpılsın, hakikat niyetine Cenaze namazı kıldıranlar! Gel, ey Muhammed, bahardır... Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır... Hacdan döner gibi gel; Mi’râc’dan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır! Bulutlar kanat, rüzgâr kanat; Hızır kanad, Cibril kanad; Nisan kanad, bahar kanad; Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad... Açılsın göklerin kapıları, Açılsın perdeler, kat kat! Çöllere dökülsün yıldızlar; Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar! Çöl gecelerinden, yanık Türküler yapan kızlar Sancağını saçlarıyla dokusun; Bilâl-i Habeşî sustuysa Ezânlarını Dâvûd okusun! Konsun –yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Riyâ: Gösteriş Hıyanet: İhanet Mevlid: Doğuş, doğum (Süleyman Çelebi’nin Hz. Peygamberimizin doğumunu konu edinen ünlü eseri) Türbedâr: Türbe bekçisi Yaban: Yabancı Şimal: Kuzey Yaleyl: Ey gece Mersiye: Ölülerin arkasından okunan beyitler Mi’râc: Peygamber Efendimizin göğe çıkarak Allah’la görüşmesi mucizesi ARİF NİHAT ASYA (1904-1975) |
Peygamber Muhammed'e Sevinç sevinç berraklık Yıldız yıldız parlaklık O ki bir dağ pınarı Bulutlar üstü aklık Yücelikler eşiği, Yamaçlar, loş kuytular. Melek sallar beşiği, Nur içinde uyuklar... Semada bir coşkunluk Dar geçitler vadiler... Her pınar oluk oluk, O pınar'a erdiler. Nefesiyle yeşermiş, Çimenler ve çiçekler. Gümüş ışıklar sermiş, Onun yolunu bekler. Pınarlar haykırıyor: "Sakın bırakma bizi! Çöller kızgın, akmak zor, Kum yutar hepimizi." Peki, der Dağ pınar'ı Toplayıp pınarları. Kabarır, coşar, taşar Yeni ülkeler aşar. Doğar geçtiği yerde Şehirler, mamureler Nakışlar mermerlerde, Alev uçlu kuleler. Bağlılarını taşır, Eteğin Rahman'a... Yürür, gider,karışır O ilahi Ummana..." GEOTHE |
SEVGİ GAZELİ Canım, kanım yoluna fedâdır yâ Resulullah, Seni seven, sevdiren Hüda'dır yâ Resulullah Bir çağa değil elbet, çağrın bütün çağlara, Solmayan, eskimeyen nidâdır yâ Resulullah Korur günah kirinden, senin kutlu sancağın Sarar bizi rahmetin, ridâdır yâ Resulullah Dünyaya diz çöktüren nice koca sultanlar Huzurunda bir köle, gedâdır yâ Resulullah Bir serinlik uzatır çölde yanan gönüle Dolar hicret bestesi, sedâdır yâ Resulullah Sensiz âlem kupkuru; ruhsuz, anlamsız, çirkin Sensizlik saadete cüdâdır yâ Resulullah Sırrı Er |
http://img123.imageshack.us/img123/5603/barra0421gw3yt.gif (F) Gül kokuna hasretiz (F) Ya Muhammed, bu gece teşrif ettin dünyaya Gelişinle son verdin ,karanlık heyulaya. Ne zulmetler son buldu,Kisra ateşi söndü Sayenizde efendim,karanlık ,güne döndü. Emaneti koruyan,Muhammedül-emindin İtimadın kalesi,Sen en sağlam Yemindin. Yetimdin,kimsesizdin,kimsesizler kimsesi Şefkatle uzanan el,Hak yolunun gür sesi. Allah,Kitap bilmezdik,Karanlığı severdik Doğru yola gelmezdik,Put`umuzu överdik. Nefislerin mahkumu zincirli kölelerdik Senin nurlu yolunda,şükür kulluğa erdik. Allah gönderdi Seni, beşer şaşmasın diye Bir daha sapkınlaşıp,haddi aşmasın diye Habibullah Muhammed son Nebi,son Peygamber Gel,Gör ne hallerdeyiz,sesimize cevap Ver. Unuttuk öğretini,öğretini unuttuk Hakkı yerlere attık,batılı üstün tuttuk. Adı barış dinini ,terörle anıyorlar Ümmetin karanlıkta,ışığı arıyorlar. Herkes kendi halinde kurtarıyor gemiyi Vahşete yollanırken eskitiyor yeniyi. Rehbersin Sen ya Resul,terkettik Hadisini Bıraktık elimizle,BİR ALLAHın ipini. Gül kokuna hasretiz,Ebu cehil hortladı Zalimin zülmü devam,BİR ALLAH tan korkmadı. Yoluna set çektiler,ümmetin gelemiyor Canı kıymetli oldu,yolunda veremiyor. Batılın oyuncağı,ümmetinin hanesi Evimizde gürlüyor,Şeytanların bet sesi . Ezanlar batar oldu,kulaklara ezanlar Küfrü savunur oldu,köşelere yazanlar. Sadece künyelere İslam diye yazıldık. Garip kaldık ya Resul,haramlara ezildik. Kur`anın ışığında kurtuluşun müjdesi Elbette rehberimiz,Muhammedin gür sesi . Şefaatini gönder umutsuz ümmetine Muhtacız Peygamberim,muhtacız Himmetine. Sen canımdan azizsin,anam babamdan önde “canım arzular seni”,ruhum hapis bu tende. Seni sevmek ya Resul,yolunda yürümektir, Senden habersiz olmak,yaşarken çürümektir. “Cihad “desem ya Resul ,ürkerler kelimeden Kurtar bizi ya Resul,ömrümüz erimeden. Gül kokundan uzakta,ne huzur var ne rahat Bu garip ümmetine,eder misin şefaat? Bayram Leventoğlu |
Hangi ürkek kavgada yaralandın yiğidim Seni bu şuh kafese hangi zâlim el koydu Diyorsun:bir zamanlar gülşen de bir bey idim Hayrandır bilmez misin âlem dahî bir güle İçinde kızıl tüylü köstebekler ve günâh Dağa çık,ovaya in,eğil de bak bir göle Çekiyor gülsüz kalan her zavallı şimdi âh Çiçeklerin dilini unuttuğun yetmedi İpek nağmelerini gömdün karanlığına Yine de,nağmelerin intizârı bitmedi Ebedî güllerini mihmân kıldı dağına Bir Latin çiçeğine aldandı bakışların Akreplere sevdalı neyin varsa dumanlı Nerede o her yanı gül kokan nakışların Nasıl bir âfet ki bu,feryâdın bile kanlı Sana küskün,o uçsuz bucaksız soylu vatan Batırdın hiç batmayan güneşi toprağında Oysa bir gül aşkıdır yine kalbinde yatan Yollara düş,bul O'nu yitirdiğin bağında Savur kirpiklerini Kurtulup ayağı yılanlı her kuş Gül bıraksın Cem'in avuçlarına Cemşîd'i Cemgül diye çağıran efsaneler Bir gül görüp canevinden vurulun Karanlığı aydınlansın kulların Çünkü ışık mehtâbıdır güllerin Gül,yağmurun bir sonraki adıdır Gülün mecûnudur bütün çiçekler Sonsuzluk gül, sensizlik gül,gül pusat Gül cemresi,gül yağmuru,gül hasat Gülü sevenlerin yoktur karası Kurşundan beterdir gülün yarası . Anaların gül rahminden derdiği Dervişlerin erguvanda gördüğü Cübbesini gül ipiyle dokuyup Sarığını gül şeklinde ördüğü Lâlede dertli sarhoş Nergiste baygın gurûr Karanfilde damar damar tâze kan Dikende isyana mührünü vurur Çiğdemle seyyahtır,zambakla silah Sabır denizinde tahammül kuşu Miğferine gül ışığı bulaşan Gülün kanadında çıkar yokuşu Şehzâde gül, prenses gül, kral gül Doğuda gül,batıda gül,maral gül Sevdalılar gül alıp gül satarlar Gül olanlar, gül tahtında yatarlar Mesâfeler gül alırken gönülden Neden böyle uzaksın ki sen gülden Boşalt sadağından dikenlerini Düşün binlerce yıl dağarcığında Bu derdi kahırla çekenlerini Düş yollara ,iki gözün aksa da Kavuş güle, gül seni bıraksa da Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül Bîzarım ümîdime kurulan her tuzaktan Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkül Bakanlar baktı sana;ben uzaktan uzaktan Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan Deniz sanki isyânkâr bir rüyada boğulmuş Nehirler aktı sana ;ben uzaktan uzaktan Peşimde her âşığın gölgesini taşırım Alırım esrârını her devin bir dudaktan Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım Gökler sıcaktı sana;ben uzaktan uzaktan Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan Çölde kalan ruhların bile döndü talihi Türküler yaktı sana;ben uzaktan uzaktan En kavî diken dahî murâd alır bağında Bırakıp derde beni,kurtulursun firâktan Gece-gündüz esridin bir kaktüs yaprağında Gelmem yasaktı sana;ben uzaktan uzaktan Simsiyah bir kıyâmet tohumu filizlenir Mezarıma isminle atacağın topraktan Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir İçim tutsakdı sana;ben uzaktan uzaktan Zembilcide büyüyen,dal üstünde uyuyan Gülmek sende gül olur,gül bende diken diken Elmas beşik içinde kundağını öptüğüm Sevmek tende gül olur,ten bende diken diken İnci döker gözlerin asil kirpiklerinden Umut kanda gül olur,kan bende diken diken Kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim Ölüm canda gül olur,can bende diken diken Mâverayı bulunca kapında süvariler Kılıç kında gül olur ,kın bende diken diken Kafdağından öteye gidenler bir gün döner Hasret handa gül olur,han bende diken diken Hasadı diriliştir tarlasında sevginin Buğday unda gül olur,un bende diken diken Acıların birikir birikirde içimde Her şey bende gül olur ,ben bende diken diken Gül sesleri geliyor;her yer duâ ve niyâz Açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri Adımları parıltı,alınları bembeyaz Dağılıyor evrene gülün mestâneleri Sen ki,en büyük GÜL'sün ,en çok gülü seversin Söyle bahçıvanına,bir gül de bana versin Ulu Tanrı adıyla aldığım her nefes Senin için gül açar,kuş olup göğe uçar Sen ey bahar elçisi,sen ey kutlu güldeste Senin için cansızlar bile canından geçer Gölgeler şehrinde gül,kimseye kalmayacak Öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak Nurullah Genç |
Gönlüm Musab'ın ahı ile bu gece yine Yanar sönmemecesine derinden derine Gözlerim Musab'ın sevda hüznüyle Akar yine dönmemecesine serinden serine Hayalim Mekke'de Erkam’ın evinde Coşar encamı arz o gencin gelişiyle Benliğim uçsuz bucaksız çöl ikliminde Çırpınır Musab’ın firakına Habeş iline Ellerim Akabe'de Ensar’ın elleriyle Ederim biatimi Yesrib lisaniyle İmanım Esad’ın evinde Kari’nin önünde. Artar Medine‘nin davetçiye icabetiyle Kalbim çarpar heyecan ile Veda Tepesinde Haykırırım Tale ‘al Bedru'yu onun diliyle. Bedenim Uhud'da sancaktarın önünde Kalkan olmak ister O’nun gibi Nebiye İdrakim şehidanın idrakine erince Kefen olmak ister ayakları dibince Hayatım Kadir-i Mutlak’ın kudret elinde Feda olmak ister ifna- i Hak mucibince. Gönlüm Musab'ın ahı ile bu gece yine Yanar sönmemecesine derinden derine Gözlerim Musab'ın Musabım'ın hüznüyle Akar yine dinmemecesine serinden serine. herkese selamlar... |
(F) FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ(F) Selam sana nazlı Nebi Selam sana gözbebeği Mevla'nın kudretiyle selam. Selam sana nur-i dilara Selam sana Hakk habibi Rahman'ın kudretiyle selam. Selam sana Andelib_i Zişan Selam sana Muhammedi Cebrail'in yüreğiyle selam İbrahimce selam sana Rahimce selam sana Gafurca selam. Selam sana ey yetimler padişahı Selam sana Ahmedi nefesli yar Eyyupça selam sana Selam sana ya Habiballah Selam sana ya Nebiallah Selam sana ya Resulallah. Ya Resulallah Sen, sevmek için istenen Can, dudakta istenen Sevda ikliminin en güzel mevsiminin En güzel çiçeğisin. Cemre gibi düştün kainatın kışına Bahar, senin elinde doğdu Senin elinle indi toprağa Öyle bir sevildin ki Candan aziz bilerek Uğruna can verildi Ama bu, ölüm değildi Adını bir kez anan Bir kez gönülden anan Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi Şimdi biz de seni anıyoruz Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Fecre On geceye Her şeyin çiftine ve tekine Akşamın alacakaranlığına Kararıp bürüdüğü zaman geceye Açılıp aydınlattığı zaman Gündüze and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin. Beni ilk öksüz oluşun vurdu Yetim kalışın yaraladı önce Elden ele dolaşmıştın Herkesin gözbebeğiydin Ama mahzun Ama kederli Bir yanın arşa kadar azamet Bir yanın ürkek Mekke akşamları yanar Verdiğin her nefeste Ve gökten inen bir sesle Allah korumasına alır. Senin derdin Allah'tı Hüznün kederin Allah Senin dostun Allah'tı Sana en yakın Allah. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud Dağı'nı seyrettik Okçular tepesinden bir sabah Bir Medine sabahında Uhud'u seyrettik Seni göremedik Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi Seni öyle seviyordu ki Tenine bir dikenin batması bile O kalbi durdururdu. Biz seni göremedik ya Resulallah Uhud'u gördük bir sabah Malik bin Sinan olamadık Mübarek kanının, kanına karıştığı Malik bin Sinan sanki oradaydı Ve inemedik okçular tepesinden Sanki sen inin demeden inersek Uhud tekrar cehenneme dönerdi. Ey Faran Dağları'nda açan sevgili Güneşe ve onun ışığına Ardından gelmekte olan aya Onu ortaya koyan gündüze Onu bürüyen geceye Göğe ve onu meydana koyana Yere ve onu yayana and olsun ki Sen olunca sitem yok Serzeniş yok Eyvah yok Alemlere ambersin O'ndan başka ilah yok Sen, en son peygambersin Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim Mesafelerden usandım ya Resulallah Sana sesleniyorum Alemlere rahmetsin Seslenince yanımdasın Burdasın Günahkarım Ama sen günahkarların umudusun Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Temizle beni ya Resulallah! Mescid-i Nebevi'de gördüm Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar: "Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için." Buyurmuşsun İçimde her şey üşür Rüzgar üşür Yağmur üşür Dua üşür Melekler üşür Isıtırsan bir sen ısıtırsın Medine'ye akan nur gibi ak kalbime Ey ban u cihan Yorgunum Güçsüzüm Çaresizim Sen çaresizlerin yardımcısısın Yüreğimi koşturdum Sana doğru Çatlarcasına koşturdum Kimseye hakkım yok Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem Ben bir davalıyım Tükendim ya Resulallah Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et ya Resulallah! Hicretimi kabul et... |
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL (F) MUHAMMED(F) Canım kurban olsun senin yoluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed, Şefâat eyle bu kemter kuluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed Mü'min olanların çoktur cefâsı, Ahirette olur zevk-u sefâsı, On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı, Adı güzel, kendi güzel Muhammed Yedi kat gökleri seyrân eyleyen, Kûrsûn üstünde cevlân eyleyen. Mi'râcda ümmetin Hak’dan dileyen, Adı güzel, kendi güzel Muhammed Ol çâriyâr anın gökler yâridir, Anı seven günahlardan beridir, On sekiz bin âlemin serveridir, Adı güzel, kendi güzel Muhammed Aşık Yunus neyler iki cihânı sensiz, Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız Sana uymayanlar gider imânsız, Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Yunus Emre(1240-1320) |
EY MÜSLÜMANLAR... Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza Allah, resulünü hatirliyorsunuz dar zamanda Hatirlamaliyiz kanunlarini iyi günlerdede Davet ediyorum hepinizi biran tefekküre Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza Kardeslerimiz bacilarimiz acliktan agit yakiyorlar Anasiz babasiz kalmis cocuklar Agliyorlar gülmek nedir unutmuslar Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza Bahar nedir unutmus mazlumlar Yagiyor baslarina bombalar Hergün Yagmur yerine kar yerine.. Ey Müslümanlar bir bakin etrafiniza Biz dagilirken zalimler birlik olmuslar Gelin bir olalim kuvvet bulalim Silah yerine cocuklara zeytindali uzatalim Bomba yerine benbeyaz güller derlensin insanligin hikayesi böyle bitmesin... |
özlüyorum düslerimi Aczimi ve fakrimi, Hayatimi ve kalbimi, Ömür boyu süren sevgimi, Satirlara hapsediyorum ya Rasul. Güller arasinda yazdim bu siiri, Alirsin ve okursun Ya rasul, Elime aldim samimiyet ve kalbimi Askinla yananlari korursun ya Rasul. Sehadete susamis bedenlerimizi, Cihada hazir tevhidlerimizi, Senin yolunda sevgimizi, Göstermeye haziriz ya Rasul. |
Zalim Kendini dünyada baki sanırsın Zalim nefsine mi hemen kanarsın Zulme ve pisliğe her an dalarsın Dünyaya meyletme sakın yanarsın Yetimi hor görüp iter kakarsın Masumun canını neden yakarsın Arkana bir sürü iti takarsın Dünyaya meyletme sakın yanarsın Yaptığın yanına sanma kar kalır Bu dünyanın malı dünyada kalır Ahrette yanında amelin kalır Dünyaya meyletme sakın yanarsın İblisin yolunu tutup gidersin Helal, haram demez ne varsa yersin İyiliği değil, şerri seversin Dünyaya meyletme sakın yanarsın Timur İlikan der ki yapma, etme Garibe, yetime sakın zulmetme Gel Hakk yoluna gir, ateşe girme Dünyaya meyletme sakın yanarsı |
ASHÂB-I MUHAMMED Ne zaman saadet asrını düşünsek, Arkadaşlarından, O güzîde ashabından biri ağlar gönlümüzde. Önce sen ağlarsın. Abdullah bin Mesud’a “Bana Ku’ran oku” demiştin. “Ya Rasulallah! Kur’an sana indirilmişken Sana mı Kur’an okuyayım” demişti. “O’nu başkasından dinlemeyi de severim” buyurmuştun İbn-i Mesud nisa suresini okumuş, Bir ayete gelmişti: “Her ümmetten birer şahit, Onların üzerine de Habibim Seni bir şahit olarak getirdiğimiz zaman Onların hali nice olur” “Şimdi yeter” demiştin. İbn-i Mesud gözlerini kaldırıp bakmıştı sana, Gözyaşların mübarek sakalına inmişti. |
Ne olur Lebbeyk diye, çıktığınız da yola. Bin başım olsa, koyarım bu yola. Kurban olam, senin nebi soyuna. Ne olur, bizleri de unutma efendim. İhram bezini, bağlarken beline. Orada olsam, kapanırdım eline. Gel de, gelirim sürüne sürüne. Ne olur, bizleri de götür efendim. Bırakırsan, yanarım kor ateşte. Dualarım seninle, her nefeste. Dergahın önünden, her geçişde. Ölürüm, beni de götür efendim. Akıyorken, içime kanlı yaşlar. Gülemem , gül demen bana gardaşlar. Bakar halime, ağlar kurtlar, kuşlar. Yanına , köleni de al efendi |
KIRK YAŞINDASIN Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve celle Ya Rasulallah, Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni. İşte Bir yaşındasın, Beni Sa’d yurdundasın Sana süt anne olmadı kadınlar, Bu yüzden dargın bulutlar, Bir damla yağmur indirmiyor. Kıtlık hüküm sürüyor beni sa’d yurdunda Minicik bir bulut var gökyüzünde Sana aşık... Ayrılmıyor başucundan Ve insanlar yağmur duasında... Hz. Halime kucağına alıyor seni, Yüzünde bir gölgelik... Seni güneşten korumak için. Oysa minicik bulut gökyüzünde Sana meftun, sana kilitli... Ve dua eden rahibin kucağındasın Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahib. Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da. Ama sen unutmuyorsun |
Affet! Gece yarısı kapı vuruldu O geldi. Simsiyah elbisesi bembeyaz yüzüyle Baktı uzun uzun şaşkınlığıma Girdi içeri Durdu önce biraz sonra yine baktı suratıma şefkatle Işık saçıyordu karanlık odalarıma Aydınlatıyordu dünyayı odamdan Tekrar baktı şaşkınlığıma Konuşmak istedim kapattı ağzımı parmaklarıyla Dolaştı odalarda Damlalar dökülüyordu pembe yanaklarından Geldi sonra yanıma Adını sordum Meçhûl dedi Niye geldin dedim ağlamaya dedi Neden ağlıyorsun dedim aynaya bak dedi. Yöneldi sonra kapıya doğru Son bir kez daha baktı şaşkınlığıma Yine dökülüyordu damlalar pembe yanaklarından Ve çıktı gitti etrafına nur yayarak. O gidince baktım aynaya Günahlardan kararmış o suratıma. Ağladım, anladım kimin geldiğini o zaman Tek bir kelime döküldü dudaklarımdan Affet!... |
GELMEDİN Özledim, gözledim... gelmedin İki büklümdüm her gece, belki bin yıldızla bekledim. Sen, efendim, gelmedin. Hasret geceyi üşüttü, akil aklini unuttu İki damla özlem, iki damla hasret çiçeği, İki damla sen. Gelmedin. Bekledim nar çiçeğim, kardelenim, kelebeğim. Ben yine buradaydım, seccadem burada. Kabe orada, kara tas orada, sen orada. Ve ben belki bin yıldızla sessizce seni bekledim. Gelmedin. İsmin ne mukaddes ey Muhammed Hayalin ne güzel, özlemin ne hoş. Özlemin ne güzel, hasretin ne hoş. Özledim, gözledim neredesin ey Sevgili Hasretin dağlar deldi. Gözyaşı gönüle ulaştı, gönül gözyaşı ile taştı. Ama sen gelmedin. İbrahim Cemil |
Dini Şiirler Güllerin Efendisi RABBİMİN EMANETİNE SELAM OLSUN BEKLİYORUZ EFENDİM BELKİ RÜYAMIZA GİRERSİN DİYE.. HASRETİN VUSLATA ERECEĞİ GÜNE HASRETİZ EFENDİM! SEN GEÇERKEN GÜLLERİN O ENFES KOKUNA DAYANAMAYIP BAŞLARINI BÜKMESİ GİBİ BEKLİYORUZ EFENDİM... SANKİ AYAĞIMIZI ATINCA MEDİNE'NE GELECEKMİŞİZ GİBİ O RESİMLERE BAKINCA İŞTE O AN... HASRETLE YANIYOR VÜCUDUM SANA KAVUŞMAK İSTİYORUM O AN.. ÇAĞLAR ÖNCESİNE UZANABİLMEK İSTERDİM TAİFTE TAŞLANIRKEN SENİ KORUMAK İÇİN SAF OLUŞTURMAK.. O AŞK İLE YANIP TUTUŞMAK İSTERDİM HAMZAYA O ÇETİN SAVAŞTA EVET UHUD'DA O GİREN"MIZRAK"BANA GİRMESİNİ DİLERDİM... SENİ BEKLEYEN O NEMLİ GÖZLER VAR SEVGİLİ BİR SÜMEYYE OLABİLMEK İSTERDİM EFENDİM BEKLİYORUZ HASRETLE, AŞKLA, SANA KAVUŞACAĞIMIZ GÜNE HASRET! MEDİNENE HASRET GÖZLERİNDEKİ İNCİ YAŞIN OLABİLMEK İSTERDİM AÇLIKTAN MİDENE BAĞLADIĞIN TAŞIN OLMAK İSTERDİM CANIMIN CANANI EFENDİM!GÜLLERE BAKINCA SENİ DÜŞLEMEK TERLEDİĞİNDE ALNINDAKİ TERİN OLMAK... BİLİRLER Mİ Kİ TENİNİN KOKUSUNUN GÜLLERİ BAYILTTIĞINI SANA SELAM OLSUN |
|
Sen ey müslüman kızı sen namus timsalisin Sen cennet güzelisin, hûriler misalisin Sen Allah yolundaki gaziler misalisin İslam yolunda olmak Mü`minin ülküsüdür Müslüman hanımların iffeti örtüsüdür http://img204.imageshack.us/img204/5170/basort4iu.jpg |
Saat: 06:49 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık