MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat tr (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/)
-   -   Aziz Nesin (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/11651-aziz-nesin.html)

virtuecat 19 Ekim 2006 02:21

Aziz Nesin
 
Mizah ve oyun yazarı (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 6 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir).

Asıl adı Mehmet Nusret Nesin'dir. Yoksul büyüdü. Kuleli Askeri Lisesi'nde (1935) ve Harp Okulu'nda (1937) öğrenim gördü; 1944'te askerlikten ayrıldıktan sonra, gazeteciliğe başladı. Yedigün (1944), Karagöz (1945) dergilerinde ve Tan gazetesinde (1945) fıkra yazarlığı yaptı. Şiir denemeleri ve gerçekçi küçük hikâyelerle edebiyat dünyasına girdi; Sabahattin Ali ile birlikte çıkardığı Markopaşa dergisinde (1946) yayımlanan mizah hikayeleriyle adını duyurdu.
Siyasal eleştirinin ağırlık kazandığı hikâyeleri yüzünden mahkûm edilerek bir süre yazı hayatından ayrı kaldı. 1955'ten sonra fıkralarıyla tekrar gazete ve dergilerde görülmeğe, hikâye ve romanlarını yayımlamağa başladı. Akbaba (1955), Dolmuş (1955), Yeni Gazete (1957-1958), Akşam (1959) ve Tanin'de (1960) sürekli yazdı. Kemal Tahir ile birlikte Düşün Yayınevi'ni kurdu (1957). Zübük adlı mizah dergisini çıkardı (1961). 1969'da gazetecilikten ayrıldı.

MİZAH USTASI
Türk edebiyatının usta mizahçılarından olan Aziz Nesin, mizahı edebiyatın her türünde denedi. Toplumsal hayatın aksayan yönlerini, alaya elverişli kişi, durum ve olayları abartarak güldürücü ve akıcı bir anlatımla verdi. Onun mizah hikâyeleri yalnız eğlendirmekle kalmaz, güldürücü durumlar, tuhaf karşıtlıklar aracılığıyla toplumdaki bozuklukları göstermeğe, bunların nedenlerini belirtmeğe de çalışır.
Eserleri uluslararası birçok mizah yarışmasında birincilik ödülü kazandı. Kitapları yabancı dillere çevrildi. Aziz Nesin sahnelerde, radyo ve televizyonda oynanan oyunlarıyla da ilgi topladı. Üç Karagöz Oyunu ve Çiçu ile tiyatro ödülleri aldı. Her yıl seçilen yoksul ve kimsesiz 4 çocuğu bir meslek sahibi oluncaya kadar yetiştirmek amacıyla Nesin Vakfı'nı kurdu (1972), eserlerinin gelirini buraya bıraktı.

ESERLERİ
Öyküleri (Hikayeleri)
  • Parti Kurmak ve Parti Vurmak (1946)
  • Geriye Kalan (1953)
  • İt Kuyruğu (1955)
  • Yedek Parça (1955)
  • Fil Hamdi (1956)
  • Damda Deli Var (1956)
  • Koltuk (1957)
  • Kazan Töreni (1957)
  • Deliler Boşandı (1957)
  • Mahallenin Kısmeti (1957)
  • Ölmüş Eşek (1957)
  • Hangi Parti Kazanacak? (1957)
  • Toros Canavarı (1957)
  • Memleketin Birinde (1958)
  • Havadan Sudan (1958)
  • Bay Düdük (1958)
  • Nazik Alet (1958)
  • Gıdıgıdı (1958)
  • Aferin (1959)
  • Kördöğüşü (1959)
  • Mahmut ile Nigar (1959)
  • Hoptirinam (1960)
  • Gözüne Gözlük (1960)
  • Ah Biz Eşekler (1960)
  • Yüz Liraya Bir Deli (1961)
  • Bir Koltuk Nasıl Devrilir (1961)
  • Biz Adam Olmayız (1962)
  • Yeşil Renkli Namus Gazı (1964)
  • Sosyalizm Geliyor Savulun (1965)
  • İhtilali Nasıl Yaptık (1965)
  • Rıfat Bey Neden Kaşınıyor (1965)
  • Vatan Sağolsun (1968)
  • İnsanlar Uyanıyor (1972)
  • Hayvan Deyip De Geçme (1973)
  • Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin) (1976)
  • Büyük Grev (1978)
  • Benim Delilerim (1979)
  • 70 Yaşım Merhaba (1984)
  • Kalpazanlık Bile Yapılamıyor (1984)
  • Maçinli Kız için Ev (1987)
  • Nah Kalkınırız (1988)
  • Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)
  • Aşkım Dinimdir (1991)
  • Gözünüz Aydın Efendim (1997)
  • Herkesin İşi Gücü Var (2005)
  • Bende Çocuktum (1979)
  • Zübüklüğün Sonu Yok
Romanları
  • Kadın Olan Erkek (1955)
  • Gol Kralı (1957)
  • Erkek Sabahat (1957)
  • Saçkıran (1959)
  • Zübük (1961)
  • Şimdiki Çocuklar Harika (1967)
  • Tatlı Betüş (1974)
  • Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977)
  • Surnâme (1976)
  • Tek Yol (1978)
Anıları
  • Bir Sürgünün Hatıraları (1968)
  • Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (1. bölüm 1966, 2. bölüm 1976)
  • Poliste (1967)
  • Salkım Salkım Asılacak Adamlar (1987)
  • Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)
Masalları
  • Memleketin Birinde (1953)
  • Hoptirinam (1960)
  • Uyusana Tosunum (1971)
  • Aziz Dededen Masallar
  • La Fontaine'nin Yazamadığı Masal
Taşlamaları
  • Azizname (1948)
Fıkra kitapları
  • Nutuk Makinası (1958)
  • Az Gittik Uz Gittik (1959)
  • Merhaba (kitap) (1971)
  • Suçlanan ve Aklanan Yazılar (1982)
  • Ah Biz Ödlek Aydınlar (1985)
  • Korkudan Korkmak (1988)
Gezi notları
  • Duyduk Duymadık Demeyin (1976)
  • Dünya Kazan Ben Kepçe (1977)
Oyunları
  • Biraz Gelir misiniz (1950)
  • Bir Şey Yap Met (1959)
  • Toros Canavarı (1963)
  • Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (1968)
  • Çiçu (1970)
  • Tut Elimden Rovni (1970)
  • Hadi Öldürsene Canikom (1970)
  • Beş Kısa Oyun (1979)
  • Bütün Oyunları (Adam Yayınları) (1981)
  • Maçinli Kızın Evi(1959)
  • Başarımı Karılarıma Borçluyum (1992)
  • Bütün Oyunları 2
Şiirleri
  • Sevgiye On Ölüme Beş kala
  • Sondan Başa (1984)
  • Bağışla (1986)
  • Kendini Yakalamak (1988)
  • Hoşçakalın (1990)
  • Sivas Acısı (1995)
  • En Uzun Maraton
  • Kimin Var ki
Konuşmaları
  • İnsanlar Konuşa Konuşa (1988)
  • Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)


arwen 19 Ekim 2006 02:35

http://www.kahvemolasi.com/images/kitaplari.gif

ADAMI ZORLA DELİ EDERLER
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz02.jpg
Dolaştığımız köylerde bişey dikkatimi çekti. Bu köylerde çok iri köpekler vardı, ama hepsi de kuyruksuzdu. Öğretmene,
-Köylüler, "köpekler acar olsun" diye kulaklarını keser, tuzlar, biberler, yine o köpeğe yedirirler. Bunu biliyorum ama, kuyruklarının kesildiğini bilmiyordum,
dedim.
Öğretmen,
-Belki de bunların cinsi böyledir, dedi...

Adam Yayıncılık

AFERİN
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz03.jpg
- Baş memur çantayı karakola götürdü.
Karakol iskele alanında. Ok gibi fırladım. Yüreğim, kuş ağzımdan fırlayacak. Merdivenleri ikişer üçer atlayıp ilk kapıyı açtım,
- Çanta!... diye bağırdım.
Bir çocuğa aşı yapan doktor,
- Ne çantası? dedi.
- Benim çantam.

Nesin Yayınları

AH BİZ EŞEKLER

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz04.jpg
Bu hikâye, yurdumuzda basın ve söz hürriyetinin, yalnız kâğıt üstünde yazılı bir süs olarak bakıldığı, aydınların konuşamaz duruma getirildiği günlerde, halkı bu duruma düşüren ve gerçekleri ancak kendi başlarına belaya girince söylemeye çalışıp da, artık söyleme olanağı da bulamayan kara aydınları yermek için yazılmış ve yine o günlerde yayınlanmıştır. (1958)

Ah, biz! Ah biz eşekler!.. Biz eşek milleti de eskiden, siz insan milleti gibi konuşurmuşuz. Bizim de kendimize göre bir dilimiz varmış. Konuşmamız, müzik denli güzel, uyumlu, kulağa tatlı gelirmiş. Ne güzel konuşur ne türküler söylermişiz. Biz eşek olduğumuzdan, sizler gibi insanca değil, eşekçe konuşurmuşuz. Ama eşekçe, yumuşak, tatlı, uyumlu zengin bir dilmiş.

Biz eşek milleti eskiden, şimdi olduğu gibi anırmazmışız, sonradan anırmaya başlamışız.

Adam Yayıncılık

AH BİZ ÖDLEK AYDINLAR

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz05.jpg
Göçe göçe batıya gelmişiz. Avrupa'ya pençemizi atıp bir parçasına tutunmuşuz. Bu yüzden işimize gelince Avrupalı, işimize gelince Asyalı oluveriyoruz. Son konağımıza konalı sekiz-dokuz yüzyıldan beri de göçebelikten kurtulamamışız. Bu yüzden göçebelik içimize işlemiş. Türk dilinde "fiil"ler, "isim"lerden daha zengindir. Niçin? Binlerce yıldan beri göçen insanlar hep devini içinde (hareket halinde) olduklarından, zorunlu olarak, deviniyi anlatan "fiil"ler üretmişlerdir. Türkçe'de "isim"lerin de pek çoğu "fiil" kökünden üretilmiştir.

Düşünmek için durmak, durağan olmak, yavaşlık gerekir. İnsan koşarken, hız ve hızlı devini içindeyken düşünemez ya da iyi ve yoğun düşünemez. Yerleşik toplumların dillerinde "isim"ler "fiil"lerden daha zengindir. "Fiil"lerin çoğu da "isim"lerden üretilmiştir.

Adam Yayıncılık

ANITI DİKİLEN SİNEK

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz06.jpg
O yazlık kıyı köyünde güzel dinlenme evleri vardı. Kimi aileler, yaz tatillerini burada geçirirlerdi. Evlerin önü taa denize dek geniş kumsaldı. Kumsalın incecik, yumuşacık kumları güneşte pırıl pırıl parlardı. Kıyı, kapalı bri koy içinde olduğundan, çoğunlukla deniz dalgasız olurdu. Üstelik deniz çok sığ olduğundan ana babaları küçük çocukları da güvenceyle denizde oynamaya bırakırlardı.

Çocuklar, kendiliklerinden, yaşlarına göre oyun öbeklerine ayrılmışlardı. Beş- on yalarındaki çocukların, en eğlenerek oynadıkları, en çok sevdikleri oyun, denizle kumsalın bitiştiği yerde kumdan kaleler yapmaktı. Kumları yığarak büyük kaleler kurarlar, kalenin önüne de hendekler, havuzlar yaparlardı. Hendeklerini havuzların içindeki deniz suyu, karşıdan saldıracak düşmanın, kaleye gelmesine engel olacaktı.

Adam Yayıncılık

AŞKIM DİNİMDİR

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz01.jpg
Değerli Bay Garada,

Dininizi değiştirmek için bu denli haklı nedeniniz varken, niçin bu doğruyu saklayıp da felsefî düzeyde karmaşık düşünsel gerekçeler uydurduğunuzu hiç anlayamıyorum. Böyle bir davranışı sizin gibi değerli bir bilimciye yakıştıramadığımı söylemek isterim.

Dün gece otelde o toplu yemekte yeni karınızı gördüm. Genç ve gerçekten güzel bir kadın... Aranızda epey yaş ayrımı da var. Her yaşlı erkeğin başına gelebileceği gibi, kıskanç insanlar, kolunuza girmiş karınıza bakıp 'Kızınız mı?' diye sorabilirler. Sanırım, böyle sorulardan mutlu bile olur, bıyık altından gülersiniz. Geceki yemekte her davranışınızdan belliydi ki, karınıza çılgınca tutkunsunuz.

Adam Yayıncılık

AZ GİTTİK UZ GİTTİK

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz07.jpg
Bu kitabımın başına gelenler çok ilginçtir. İlk basımı 1959'da (6 bin) , ikinci basımı 1971'de (10 bin), üçüncü basımı 1974'te (10 bin), dördüncü basımı 1976'da (10 bin), beşinci basımı 1992'de (10 bin) yapılan 'Az Gittik Uz Gittik' adlı kitabımın beşinci basımı daha satışa bile çıkmadan savcılığın istemiyle toplatıldı. On bin kitap yayınevinin deposundan Sultanahmet'teki Adliye Sarayı'nın mahzenine resmi araçla taşındı. Arkadan Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildim.

Daha önce dört basım yapmış ve 36 bin satılmış, her kitabı en az iki kişinin okuduğu düşünülürse, 72 bin kişinin okuduğu ilk basımının üstünden 33 yıl geçmiş bir kitabın beşinci basımı niçin toplanır ve böyle bir kitap neden mahkemeye verilir? En saçma işlemlerin bile niçininin ve nedeninin sorulamadığı bir dönemdi: 12 Eylül 1980 darbesi sonrası...

Adam Yayıncılık

AZİZNAME

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz11.jpg
Onlara
zannetme ki dâim bi şekecesine,
Siz her anırdıkça huu çeker Milet
Alkış beklerken siz eşşekcesine,
Verir hakkınızı, yuu çeker millet!
"Aziznâme I" den - 1948 -

Aziznâme III
"Aziznâme I"i 1948 de yayımlamıştım. "Aziznâme I"deki taşlamalarda "Hükümetin manevî şahsiyetine hakaret" ve "Komünizm propagandası" olduğu iddiasıyla bu suçlardan sanık olarak tutuklandım. Sultanahmet Cezaevi'nde dörtbuçuk ay tutuklu kaldıktan sonra, İstanbu 2 inci Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla beraat ettim.1960 yılında "Aziznâme II"yi yayımladım. Şimdi yayımlanmış olan "Aziznâme III"de, tek parti iktidarı olan Millî Şef'lik döneminde, on yıllık Demokrat Parti iktidarı döneminde, Millî Birlik ve sonraki Koalisyon iktidarları dönemlerinde ve en son AP iktidarı döneminde, 1944-1970 arası yazıp dergilerde yayınladığım ve önceki Aziznâme'lerde olan taşlamalardan seçmeler derlenmiştir. (Kitabın Girişinden)

Adam Yayıncılık

AZİZ NESİN - ALİ NESİN MEKTUPLAŞMALARI (4 CİLT)

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz08.jpg
Nisan başında Türkiye'ye gelip bir ay kadar kalacağım. Sonra, kulaklarınızı iyi açın, şaka değil gayet ciddi söylüyorum. bisikletle Paris'e gideceğim. İstanbul'dan Paris'e bir ayda giderim bisikletle. Hem spor yapmış, hem de dolaşmış, görmüş olurum.

Bisikletle İstanbul'dan Paris'e gitmek düşüncene bayıldım. Annen önce köpürdü, kıyameti kopardı. Neyse, sana esprili bir cevap yazmış. Ben de bisiklete biner, birlikte gideriz. demiş. Doğrusu çok da güzel olur Ne yazık ki, bisiklete binmesini bilmediğim için, ben sizin bu bisikletle Avrupa turunuza katılamam. Ama benim başka bir önerim var sana Ali, İstanbul'dan Paris'e patenle gitmek daha kolay olmaz mı? Çok daha orijinal olur. Ama benim çok daha orijinal bir önerim var Hani iki uzun sırık üzerinde yürürler ya, onun adına echelle mi, echellier mi (aksanını sen koy) ne derler Fransızlar, işte öyle iki uzun üzerinde Istanbul'da Paris'e gidelim.

Düşün Yayıncılık

AZİZ NESİN - SALİHA SCHEINHARDT MEKTUPLAŞMALARI

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz09.jpg
İnsan hiç içini dökmeden durabilir mi? Bir dost, işte tam bu dakikalarda yücelir. Uzaktılarsa eğer, birbirlerine mektup yazarlar. Tepkiler, bunaltılar, coşkunluklar, insanın kendine bile söylemekten ürktüğü düşünceler olduğu gibi kağıda dökülür. Hele, bütünleşen bu iki insan, iki ünlü insansa. Hele bu iki insan iki ünlü yazarsa... İşte o zaman mektuplar sanatsal bir şölen oluşturur. Aziz Nesin Usta ile Almanya'da ünlenen Türk yazar Saliha Scheinhardt' ın bir anlamda "alçak sesle konuşmaları"nı keyifle okuyacak, sonra... Bir daha okuyacaksınız.

Cumhuriyet Yayınları



AZİZ NESİN - TAHSİN SARAÇ MEKTUPLAŞMALARI
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz10.jpg
Aziz Bey,
Kalp tedavin için en iyi yöntemi bulmuşsun, ben de o yöntemle kendimi toparladım: Sevmek. Senin bu yetmişe merdiven dayarken ki güzel azgınlığını anlıyorum. ama yine de dikkat. Ne demiş ozan: "Nevbahar sevmede ben pirânı tayip eylemem Hüsnü olur kim seyrederken ihtiyar elden gider" Ayıplamıyorum ben de, ne ki ihtiyarın elden gitmeye dikkat etmesini istiyorum...

Tahsin'ciğim,
Benim için sevi de öyle. Aklım başımda kalacaksa, ne diye seveyim? Sevi, beni değiştirmeli, bir başka yapmalı... Neymiş "ihtiyar elden gider"miş... Varsın gitsin... "İhtiyar gitmezse elde öyle sevda istemem, Aşk odur kim aklım alın bende iz'an koymasın"

Düşün Yayıncılık

BAY DÜDÜK

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz12.jpg
Maçtan çıktık. Musa, fır fır öttürüp bize yol açıyor. Düzlüğe çıkınca,
-Arabaya binelim dedi.
Binelim binmesine, ama nasıl bineceğiz? Ben diyeyim beşyüz kişi, siz deyin bin kişi, araba, otobüs bekliyor. Bir boş araba geldi mi, yüz kişi birden koşuyor.
-Bize iki günde sıra gelmez.
Musa,
-Sen dur! Dedi.
Önümüzden bir taksi gerçekten, cebinden düdüğü çıkarıp fıır fıır öttürdü. Düdüğü öttürmesine, hızla giden taksi döndü, geldi önümüzde durdu. Biz taksiye bindik. İşin şaşılacak yanı, boş arabaya saldırmadı. Arabada,
-Ulan Musa, yoksa sen trafik müdürü mü oldun? Dedim.
Parmağını dudağına götürüp "sus" işareti yaptı. Nişantaşı'da taksiden indik. Musa cüzdana davrandı. Şoför:
-Ayağını öpeyim, para istemez kurban olayım, Para almadı.
-Şoför tanıdık mı? Dedim.
- Yoo..dedi.
-Ulan Musa, yoksa sen polis müdürü mü oldun?

Nesin Yayınevi

BEN DE ÇOCUKTUM

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz13.jpg
Sevgili çocuklarım, 16 yaşıma dek süren çocukluk anılarımı yazdım. Bu anılarımı, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez adlı kitapta topladım. Hepsi iki cilt oldu. Değerli yazar Erdal Öz, bu iki ciltlik kitabın içinden, sizi ilgilendireceğini umduğu bölümleri seçip ayırdı. Bunları ayrı bir kitap yaptı. Kitabın adını da "Ben de Çocuktum" koyduk. Bu kitaba neden "Ben de Çocuktum" adını verdiğimizi anlatayım size. Büyümüş insanlar; genellikle, çocukluklarında yaptıklarını, bir zamanlar çocuk olduklarını unuturlar. Kendilerini hep o büyümüş yaşlarında sanırlar. Sanki onlar, 10-15 yaşlarındayken de, 30-40 yaşlarında olduğu gibi düşünmüyorlardır, öyle sanırlar. İşte bu yüzden, bizler yani ana babalar, öğretmenler, yazarlar, çocuklarımıza her zaman gerektiği gibi davranamayız.

Adam Yayıncılık

BENİM DELİLERİM

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz14.jpg
Eskiden tımarhane denilen yerlere şimdi 'Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesi' deniliyor. 'Tımar' Farsça bir sözcüktür. Anlamı, bakım demektir. Hasta insana bakım, hayvana bakım, bahçeye ve toprağa bakım, tımardır. Son yüzyılda 'tımar' insanlardan çok hayvanlar için kullanılıyor. Örneğin binek ve yük hayvanlarıyla sağmal hayvanları kaşağılama, gübreleme, yıkayıp arıtma anlamına tımar etmek kullanılır. Ara sıra bahçenin, toprağın tımarı da söz konusu olur. Yarayı tımar etmek sözü de geçerlidir. Öyleyse 'tımarhane', hastane, sayrılarevi demekse de dilimizde salt deliler evi, deli bakımevi olarak kullanılmıştır. Tımarhanelere daha önceleri 'şifahane' ya da 'dar-ı şifa' denilirmiş. O da iyileştirme evi anlamına geliyor.

Adam Yayıncılık



BİR AŞK VAR BİR DE ÖLÜM

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz18.jpg
Bir Aşk Var Bir De Ölüm

Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Tıpkı otuz yaşındaymış gibi sapasağlam
Teslim olma sakın ölüme
O seni esir alsa bile
Esirliğin de onuru var çünkü
Teslim olmanın yok
Nice bitkin nice yorgun da olsan
Kaldır kendini tutup kendi kolundan
İşte kâğıt işte kalem
Önce bir nokta koy kâğıda
Sürdür noktayı çizgi olsun
Çizgilerden harfler dizilsin
Sonra düşüncenin kelebekleri sözcükler
Dünyanın en zor işidir yazmak
Bunu en iyi sen bilirsin
Tümce tümce kâğıtları doldur
Anlat aşkı anlat ölümü
Ölümün karşısında dik dur diri dur
Ki saygı duysun canını alırken ölüm
Senin verirken canını ölüme saygın gibi
Düşün ki bu dünyada ilk ölen sen değilsin
Son ölecek de

Sık dişini ağrılardan sancılardan sızılardan
Dayan be Aziz dayan
Gül şu güzel kadına karşında oturan
Salma kendini öyle
Dik dur diri dur
Şu genç kadını hadi dansa kaldır
Bastır göğsüne bastır
İki namlu gibi dayansın memeleri sayrı yüreğine
Olacaksan aşka teslim ol
Teslim olma ölüme
Teşvikiye - 17 Şubat 1992, saat 06,12

Adam Yayıncılık

BİR DOKUN BİN DİNLE

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz19.jpg
Aşk Olmayınca Meşk Olmaz Konuşan: Şinasi Acar

18 Aralık 1993 Cumartesi günü Aziz Nesin'in Teşvikiye'deki dairesindeyiz. Oğulları sevgili Ahmet'le matematik profesörü Ali Nesin de evdeler. Ali Nesin, öğrenim yılı başından bu yana Bilkent Üniversitesi'nde bir yıllığına konuk öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Her yıl, Nesin Vakfı Yönetim Kurulu olarak Aziz ağabeyin 20 Aralık'taki doğum yıldönümünü, bu tarihe en yakın bir cumartesi akşamı, Saint Joseph'liler Derneği lokalinde, hep birlikte içkili bir yemekle kutlamayı gelenek haline getirdik. Bu yemeklerin tadına doyum olmuyor. Bu gece 79'uncu yaş gününü kutlayacağız. Yemeğe katılmak için Ali bu sabah Ankara'dan geldi... Söyleşimizi ikisi de dikkatle dinliyor.

-Efendim sizin 1937'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdiğinizi ve iki yıl burada devam ettiğinizi biliyorum. Sizin döneminizdeki adı sanırım "Sanayi-i Nefise Mektebi" idi. Bugün Mimar Sinan Üniversitesi oldu... Buradaki yaşamınızı "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez"in ilerideki ciltlerinde ayrıntılı biçimde okuyacağımızdan eminim ama, kimi özel nedenlerle ben bu konuda biraz sabırsızım. Uyum görürseniz söyleşimize (sanıyorum 21 yaşındayken) Akademi'ye girişinizin öyküsüyle başlayalım. Neden girdiniz? Nasıl girdiniz? Sizi Akademi'ye girmeye iten etkenler nelerdi?

Adam Yayıncılık

BİR KOLTUK NASIL DEVRİLİR

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz20.jpg
Vatan Evlatları Partisi'nin başında Kafakan Bey vardı. Kötü adam denilemezdi. Uluslararası toplantılarda uyumaktan, uyumadığı zamanlarda da burnunu karıştırmaktan başka kötü bir huyu yoktu.

Kafakan Bey, Başbakan oldu. Onun Başbakan oluşunu, ana muhalefet partisi olan Yaşasın Memleket Partililer çekemediler. Her ne uğruna olursa olsun, Vatan Partisi'ni iktidardan düşürmek istiyorlardı. Durmadan burnunu karıştıran bir adamın Başbakan olması, ulusal onurlarına dokunuyordu.

Kafakan Bey'in ve arkadaşlarının hırsız olduklarını gazeteler de yazdılar. Buna kimse aldırış etmedi. Halk,
- Hiçbir işe yaramayan bir adam hırsız değil diye Başbakan olacağına, iş yapsın da varsın hırsız olsun... diyordu.
Haklıydılar, çünkü Yaşasın Memleket Partisi de iktidardayken az hırsızlık yapmamıştı.

Nesin Yayınları

BİR SÜRGÜNÜN ANILARI

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz21.jpg
Biz geçiyoruz.
-Geliyor, geliyor!... diye sesler duyuldu. Artık kim geliyor, kimi bekliyorlar bilemem... Tam Halkevi önüne gelinde bir alkış da bize tuttular... Biz, alkışın da verdiği kuvvet ve coşkuyla, ortada ben, sağımda solumda iki jandarma, uygun adımla asfaltı geçtik...

Nesin Yayınları

BİR TUTAM AYDINLIK

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz23.jpg
Aydınlık Gazetesi'nde, gazetenin yayımlanmaya başladığı 1 Mayıs 1993 tarihinden başlayarak, 27 Eylül 1993 tarihine dek günlük başyazılar yazdım. Bu başyazılardan seçtiklerimi, Bir Tutam Aydınlık adını verdiğim bu kitapta topladım. Gazete yazısı türü olarak, başyazıyla köşe yazısı arasında bir ayrım olduğu kesin. Böyle bir ayrım olmasaydı, adları da ayrı olmazdı, Gazete yazıları deyince başlıca şu türleri anlıyoruz: Başyazı, köşe yazısı, makale, inceleme ve araştırma, röportaj ve interviyu (interview), haber, magazin vb. Hiç kuşkusuz, bir gazetenin bütün yazıları güncel ve güncele ilişkin olmalıdır.

Adam Yayıncılık



BİR VİCDAN DAVASI

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz24.jpg
11 ya da 12 Mart 1992'de. Aziz Nesin şah ve üç kalp damarından by-pass ameliyatı olmak üzere Florence Nightingale Hastanesine yatar. Ameliyatın ağır geçeceğini önceden biliyordur. Ameliyattan sağ çıkamayacağını düşünerek, elinizdeki bu kitabın dosyasını hazırlamıştır. Aşağıdaki notu da dosyanın başına iliştirmiştir:Ameliyat olmadan önce bu dosyayı tamamlayıp Adam Yayıncılık'a kitap yapmaları için vermek istiyordum. Ne yazık ki, dosyayı tamamlamaya zamanım kalmadı. Ameliyatım başarılı geçer de hastaneden sağlıklı çıkarsam, ilk işim bu dosyayı tamamlayıp kitaplaşmasına hazırlamak olmalı.

Adam Yayıncılık

BİR TAKIM AZİZLİKLER

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz22.jpg
Birtakım Azizliklerin Öyküsü 1973 yazı, biraz çekinerek telefon açıyorum; "Aziz Ağabey," diyorum "sizin öykülerinizden ben bir oyun yapmak istiyorum. Adı Azizname olacak, köşe yazılarınızdan Merhaba'yla başlayacak Selam'la bitecek." Çekiniyorum çünkü daha önce bu tür önerilerle gidenleri, biliyorum hep geri çevirdi. "Ben oyun yazarıyım, öykülerimden oyun yapılacaksa ben kendim yaparım," diyordu. Bu kez, hayret, hiç korktuğum gibi olmuyor, öneriyi olumlu karşılıyor. "Merhaba'ya Selam'ı ben de düşünmüştüm," diyor. "Bağlayıcı unsurlar konusunda yardımcı olabilirim." Hiç böyle bir alışkanlığım olmamasına karşın o gün telefonda söylediklerini bir kenara not etmiştim. Önerilerde bulunuyor. "Büyük salonda oynarsanız boş kalma tehlikesi var" diyor. "Başka, daha eğlendirici bir oyun bulsanız, önemli olan ayakta kalmak," diyor. Bu alçakgönüllü kaygıları dile getiren de ülkenin en çok satan gülmece yazarı. Oyuna katmayı düşündüğüm bir öykü için, "o olmasın, zamanı değil, paşaları kullanma," diyor. Genco Erkal

Adam Yayıncılık

BİZ ADAM OLMAYIZ

http://www.kahvemolasi.com/xfiles/kutuphane/images/20/aziz25.jpg
-Gürültüde yazarım da, yalnız yanı başımda birisi konuşursa yazamıyorum.
-Canım efendim, gürültü olmasa daha iyi değil mi? Ne hakları var sizi rahatsız etmeye, yavaş da konuşabilirler. İşte Danimarka'da, İsveç'te, Hollanda'da katiyen böyle bir şey olmaz. Onun için de adamlar ilerliyor. Çünkü onlarda insanın insana saygısı vardır...

Nesin Yayınları



KisukE UraharA 13 Şubat 2008 07:39

Aziz Nesin (asıl adı Mehmet Nusret) (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 5 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk mizah yazarı.

Çocukluğu
Aziz Nesin, 20 Aralık 1915'de İstanbul Heybeliada'da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun'un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul'a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini temin etti. Abdülaziz Bey, torunu Ateş Nesin'e göre "dini bütün...II. Abdülhamit hayranı, sıkı bir Atatürk düşmanıydı".

Öğrenim hayatı
Aziz Nesin, 1925'te İstanbul Süleymaniye'deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan "Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde okuduktan sonra, 1935'de Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1937'de Ankara'da Harp Okulu'nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.

Çalışma hayatı
Çalışma hayatı aslen Ankara Harp Okulu'nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılmasıyla başlamıştır Nesin'in. Ardından da subay olarak Anadolu ve Trakya’nın çeşitli yerlerinde görev yapacaktı.
1941'den başlayarak 2. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya'da çadırlı ordugahta görev yaptığı bilinir. 1942'de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944'de Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.
Askerlikten ayrılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptı. 1945 yılında ise gazeteciliğe başladı. Önceleri Sedat Simavi’nin çıkardığı “Yedigün” dergisine girdi; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yaptı. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığı yaptı ve Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık 1946'da bir grup üniversite gencinin Tan gazetesini yakması üzerine, sekiz sayı süren, “Cumartesi” adlı haftalık magazin dergisini çıkarmaya girişti. Bu dergi denemesi de sonlanınca, “Vatan” gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan "Parti Kurmak Parti Vurmak" adlı 16 sayfalık broşürü de yayınlanmıştı.
1946'da Sabahattin Ali’yle birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardı ve büyük ses getirdi. Dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın ulaştığı satış rakamlarına ulaşmıştır. Ancak davalar ve suçlamalar dergi yazarlarına epeyi zor dönemler yaşatmıştır. Nitekim yeni adlarla sürdürmeye çalıştıkları "Markopaşa" ekolünün hararetle eleştirdiği Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz yayınlanmamış olan “Nereye Gidiyoruz?” adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947’de on ay ağır hapis ve üç ay on gün de Bursa’da “emniyet-i umumiye nezareti” altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.
İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkum edildi.
1952'de İstanbul'da Levent'te bir dükkan kiraladı ve Oluş Kitabevi'ni açtı; Levent sakinlerine gazete dağıtma işini sürdürmekle beraber, iki küçük çocuğunun geçimini sağlayamayınca, 1953'de Beyoğlu'nda bir ortağıyla "Paradi Fotoğraf Stüdyosu"'nu kurdu. 1954'te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.
1955'de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.
Dolmuş”, (1955); “Yeni Gazete” (1957), Akşam (1958), “Tanin” (1960), "Günaydın" (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk edebiyatının tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna geldi.
1956'da Kemal Tahir’le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu. 1958’de “Dolmuş-Karikatür” dergisi ile birleşerek 1963'e dek yayıncılığı tek başına sürdürdü. Bir yandan da Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de günlük köşe yazıları yazdı. 1962'de 42 sayı yaşayacak olan “Zübük” adlı mizah dergisini çıkardı.
1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödül olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez kazandı. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.
Yayınevinin Şubat 1963’te yanması üzerine, yazarlığı tek uğraş edindi. İlk kez 1965 yılında -ancak elli yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabildi. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.
Nesin, 1966'da Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi "Vatani Vazife" adlı öyküsüyle kazandı. 1968'de Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında "Üç Karagöz" oyunuyla birincilik ödülü aldı.
1969'da Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında "İnsanlar Uyanıyor" adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970'de de Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü "Çiçu" adlı oyunuyla kazandı
1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Vakıf’ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocukların bakım ve eğitimlerini üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı.
1976-1980 arasında her yılın edebiyat ürünlerinden seçmelerin bulunduğu "Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı"'nı çıkardı. 1974'de Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı. 1976'da Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı. 1977'de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, bu göreve uzun yıllar devam etti.
1978'de "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanırken, 1982'de Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1983'de Amerika Birleşik Devletleri'nde Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.
20 Aralık 1984'de Şan Sinema Salonu'nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984'de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985'de Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngiltere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP'ın düzenlediği "Halkın Seçtiği Yılın Yazarı" ödülünü kazandı.
Nesin, 1989'da "Demokrasi Kurultayı"nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan "Demokrasi İzleme Komitesi"nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen "Tolstoy Altın Madalyası"na değer görüldü.
19 Mart 1990'da Ankara Sanat Kurumu'nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a gitti. 37 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından sağ kurtuldu.
Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, (Sivas Katliamı"nın 3. yıldönümünden 3 gün sonra) 5 Temmuz’u 6 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle yaşama veda etti. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz’da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirildi. 7 Temmuz 1995’de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve "Nesin Vakfı"'nı bıraktı.
Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında "Aziz Nesin Emek Ödülü" verilmektedir.

Başlıca yazım biçimleri
Aşağıda, Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri verilmiştir.
-beri, -buçuk, aradabir, arasıra, arayer, azbiraz, azçok, azkaldı, azkalsın, başüstüne, beribenzer, bibakıma, bibaşına, biçok, bidolu, bigün, bikaç, bikez, birara, birarada, birdenbire, biriki, bisüre, bisürü, birşey, bitakım, bitane, bitek, bitürlü, biyana, biyer, buyüzden, candarma, cıgara, çokaz, enaz, ençok, epiy, fotograf, gülegüle, hangibir, herhangibiri, herneyse, herşey, hertürlü, heryan, heryer, herzaman, hiçbirşey, hiçkimse, hoşgeldin, hoşbulduk, Istanbul, ikidebir, işgören, kıravat, kimbilir, nağra, pekaz, pekçok, sağol, Sıvas, tiren, ya da ve yazıyla gösterilen her sayı bitişik

Aldığı ödüller
  • 1956 - Altın Palmiye, İtalya (Kazan Töreni adlı öyküsüyle)
  • 1957 - Altın Palmiye, İtalya (Fil Hamdi adlı öyküsüyle)
  • 1966 - Altın Kirpi, Bulgaristan (Vatani Vazife adlı öyküsüyle)
  • 1968 - Milliyet Gazetesi 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü (Üç Karagöz adlı oyunuyla)
  • 1969 - Krokodil Ödülü, Sovyetler Birliği (İnsanlar Uyanıyor adlı öyküsüyle)
  • 1970 - Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Çiçu adlı oyunuyla)
  • 1975 - Lotus Asya-Afrika Yazarlar Birliği Ödülü
  • 1977 - Bulgaristan Uluslararası Gülmece Kitapları Yarışması Hitar Petar Ödülü
  • 1978 - Madaralı Roman Ödülü (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı romanıyla)
  • 1985 - TÜYAP Halkın Seçtiği Yılın Yazarı


asla_asla_deme 7 Kasım 2008 15:05

Aziz Nesin (1915 - 1995)
 
Asıl adı Meh­met Nusret olan gülmece yazarı Aziz Nesin, İstanbul'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Darüşşafaka'da, Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1937'de Harp Okulu'nu, 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. 1944'te üsteğmen rütbesindeyken ordudan çıkarıldı. Bir süre değişik işler yaptıktan sonra Yedigün, Karagöz, Tan gazete ve dergilerinde çalıştı. 1946'da Sabahattin Ali ile birlikte çıkardığı Markopaşa adlı gülmece dergisi büyük ilgi topladı. Resmi makamlarca sık sık kapatılan derginin yayımını Merhumpaşa, Malumpaşa gibi adlarla 1950'ye kadar sürdür­dü. Bir süre kitapçılık ve fotoğrafçılık yaptı. 1954'te yeniden yazarlığa döndü; çeşitli gaze­te ve dergilerde gülmece öyküleri, fıkralar yazdı. 1956'da Kemal TahirTe birlikte açtığı Düşün Yayınevi'ni 1958'den sonra tek başına sürdürdü. 1962'de Zübük adlı gülmece dergi­sini yayımladı. 1963'te yayınevi yanınca ken­dini tümüyle yazarlığa verdi. 1972'de yapıtla­rının gelirini, kimsesiz ve yoksul çocukları yetiştirmek amacıyla kurduğu Nesin Vakfı'na bağışladı. Bu vakıf adına edebiyat yıllıkları çıkardı. 1979-89 arasında Türkiye Yazarlar Sendikası'nın başkanlığını yürüttü. Yazıları ve eylemleri dolayısıyla birçok kez yargılanan Aziz Nesin toplam beş buçuk yıl hapis yattı.
Edebiyata şiir ve öyküyle başlayan Aziz Nesin daha sonra gülmece türüne yöneldi. Geleneksel gülmeceye çağdaş bir boyut ka­zandıran gülmece öyküleri ve romanlarında gerçekçi bir bakış açısıyla Türkiye'nin top­lumsal yapısını ve toplumda yaşayan insanları çeşitli yönleriyle yansıtmaya çalıştı. Toplum­sal yapıdaki çarpıklıkları, kurumların işleyi-şindeki aksaklıkları çarpıcı biçimde sergiledi. İşçisinden siyaset adamına, işverenine kadar toplumun her kesiminden insanları toplumsal konumları içinde başarıyla ele alıp anlattı. Halktan kişilere belli bir sevecenlikle yakla­şırken, fırsatçıları, vurguncuları acımasızca yerdi. Yalın, sürükleyici anlatımı, güldürür­ken duygulandıran ve düşündüren gülmece anlayışı yapıtlarının geniş halk kitlelerince benimsenmesini sağladı.
Aziz Nesin oyunlar da yazdı. Oyunlarının bir bölümü daha önce yazdığı gülmece öykü­leri ve romanlarından uyarlanmadır. Doğru­dan tiyatro yapıtı olarak yazdığı oyunlarda düşünce öğesi önemli bir yer tutar. Tipler, mekânlar ve durumlar gerçek yaşamdan kay­naklanmakla birlikte soyutlaştırılmış bir bi­çimde verilir. Sözgelişi kişilerin adları anlam­sızdır ve bilinmeyen ülkelerde yaşarlar. Bu oyunlarda Aziz Nesin, öykülerinde gülünç yanlarıyla yansıttığı gündelik yaşamdaki saç­malıkların nasıl daha korkunç boyutlara ula­şabileceğini gösterir. Daha iyi bir dünyanın kurulması için insanların el ele vermesi, so­rumluluklarını anlaması gerektiğine dikkat çeker.
Yapıtlarının sayısı 90'a yaklaşan Aziz Nesin'in kitapları 1955'ten bu yana sürekli yayımlanmaktadır. İt Kuyruğu (1955), Fil Hamdi (1955), Kazan Töreni (1957), Yeşil Renkli Namus Gazı (1964), Maçinli Kız İçin Ev (1987) gibi öykü kitaplarının yanı sıra, Gol Kralı Sait Hopsait (1957), Zübük (1957), Şimdiki Çocuklar Harika (1967), Surname (1976), Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977) gibi romanları sayılabilir. Biraz Gelir misi­niz (1958), Bi Şey Yap Met (1959), Çiçu (1970) ise oyunlarından bazılarıdır. Birçok anı kitabı olan Nesin şiirlerini de kitap olarak yayımladı. Ülkemizde yapıtlarıyla Karacan Armağanı (1969), Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (1970), Madaralı Roman Ödülü (1979) alan Aziz Nesin'in yapıtları birçok yabancı di­le çevrildi. Yurtdışında da 1956 ve 1957'de Altın Palmiye (İtalya), 1966'da Altın Kirpi (Bulgaristan), 1969'da Krokodil (SSCB), 1975'te Lotus (Asya-Afrika Yazarlar Birliği), 1977'de Hitar Petar (Bulgaristan) ödüllerini aldı.



MsXLabs.org & Temel Britannica


Daisy-BT 29 Temmuz 2009 17:40

Aziz Nesin Şiirleri
 
YOK
Kitabımı sana adamak istedim
Gözlerine baktım
Gözlerin yok
Öpmek istedim
Yüzüne baktım
Yüzün yok
Tutmak istedim elini
Elin yok
İşit sözlerimi yüreğe işleyen
Kulakların yok
Anlat bana bişey anlat
Dilin yok
Haydi yanyana
Yanın yok
Kitabımı sana adamak istedim
Adın yok
Güvercin getirdi şiirimi geriye
Bu dünyada anlattığın kadın yok

******

Boşuna
Sen yoksun
Boşuna yağıyor yağmur
Birlikte ıslanamayacağız ki

Boşuna bu nehrin
Çırpınıp pırpırlanması
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki

Uzar uzar gider
Boşuna yorulur yollar
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki

Özlemler de ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız
Birlikte ağlayamayacağız ki

Seviyorum seni boşuna
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki


haqqy cafe 5 Ağustos 2011 09:39

Aziz Nesin (asıl adı Mehmet Nusret Nesin; d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 6 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk mizah yazarı. UNESCO'nun Index Translationum bilgisine göre Aziz Nesin Türkçe'den yabancı dillere eserleri en çok çevrilen 4. yazar durumundadır.

Aziz Nesin, 20 Aralık 1915'de İstanbul Heybeliada'da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun'un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul'a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini sağladı. Abdülaziz Bey, torunu Ateş Nesin'e göre "dini bütün... II. Abdülhamit hayranı, sıkı bir Atatürk düşmanıydı".
Aziz Nesin 'in torunu Atatürk düşmanıymış ama Aziz Nesin Atatürkçü olduğunu bir şiirle anlatmış;

Aziz Nesin'in Atatürk'e hitabı

atam, hala yaşıyorsak:
edepsizlik sayesinde!
altı oku soruyorsan,
politika dehlizinde!
hele partin senden sonra,
devrimlerin tavizinde!
vasfedeyim halimizi,
kalemime ver izin de!

yobazlarla gericiler,
onlar bizden daha zinde!
'atam, atam...' derler ama,
bir adınız var sizin de...

halkçılıkla devletçilik:
anlatamam, çok hazin de...
çoktanberi sahteciler,
ağır çeker her vezinde!

tek umut var, o da yalnız,
amerikan dövizinde!

sorma ata'm, halimizi,
hal mi kaldı anlatacak...
işte geldik dizindeyiz!

yata yata çok yorulduk,
tatil yaptık, izindeyiz!

sanayide henüz daha,
cafer için lazım diye,
amerikan bezindeyiz!
geçeceğiz avrupa'yı
ama şimdi izindeyiz!

hocamız var, hacımız var,
uçan kuşa borcumuz var,
el oğlunun ağzındayız!
ama bizi zor bulurlar,
bahar, yaz, kış izindeyiz!

evet, doğru söylemişsin:
'türk milleti çalışkandır! '
biz de senin tezindeyiz!
dinlenmekten yorulduk da,
onun için izindeyiz!

zinde kuvvet diye söz var,
kimse bilmez adresini,
ah izindeyiz, vah izindeyiz!
bugün değil, bu yıl değil,
çoktan beri izindeyiz!

ilerledik ata'm öyle,
şimdi görsen tanımazsın:
amerikan tarzındayız!
arasan da bulamazsın,
otuz yıldır izindeyiz!

hani "türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya... biz ilkinde takılıp
kaldık. o yüzden çalışmaya vakit kalmadı. kimselere de (kendimiz dahil)
güvenmiyoruz.
seninle övünüyoruz. adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz.
balolar, heykeller, hatalar yapıyoruz. klipler, zamlar, işkenceler,
darbeler...
öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, senin
adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle açıklıyorlar
bunu.... ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...
herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka başka
anlatıyor bize... asker, demokrat, dindar, ateist, laik, çapkın,
milliyetçi... liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.
hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
"izinde" olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama sana layık
bir film yapamadık. 66 yılda... belki kimseleri sana benzetemediğimizden,
belki parayı denkleştiremediğimizden...
adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurtyaşların...
intihar etmek için...
cumhuriyeti emanet ettiğin gençler, polis copundan kafalarını
kaldıramaz haldeler.
zorlu savaşlarla kurulan türkiye cumhuriyeti devletinde bugün
çetelerin gölgesi var.
dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık
ata'm...!
arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını,
konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık. adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses çıkartmadık. kurduğun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... alkışladık...
çünkü biz izindeyiz ata'm...
her sabah güne "türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağıran, geri ve tembel
nesiller yetiştirdik. sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız
yerde sürünüyor.
köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor...
kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde memurun aç..
"beni emanet ediniz" dediğin doktorların biliyorsun seni "geç
teşhisten" erken yolcu ettiler.
merak etme "izindeyiz" ata'm...
o dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. din
üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar
mahkemelerde sürünüyorlar. o gün yazdıklarını, bugün ağıza alamayacak haldeyiz.
seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz ata'm... heykellerin o
kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki, ardında bir dolu adam kendi
pisliğini gizleyebiliyor. pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.
şu "izindekiler"in listesini bir görsen inanamazsın ata'm...
kendini tanıyamazsın.
özlü sözlerini paylaşamıyorlar.
yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "küçük kıvılcımlar, büyük
yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmışlar.

bağışla bizi... izindeyiz ata'm...!

:cl::cl::cl::cl:



Saat: 10:15

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık