Sezai Karakoç Sezai Karakoç 1933’de Diyarbakır/Ergani’de doğdu. İlkokulu Ergani’de, ortaokulu Diyarbakır ve Maraş’ta, liseyi Gaziantep’te okudu. Lise sonda Necip Fazıl Kısakürek’le tanıştı. Burslu öğrenci olarak girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1955’de bitirdi. 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu. 1967 yılında İslamın Dirilişi ve Yazılar adlı kitaplarından dolayı yargılandı. Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam, A dergilerinde deneme ve şiirler, Yeni İstanbul, Sabah ve Milli Gazete’de fıkra yazıları yayımlayan Sezai Karakoç, mart-nisan 1960’ta iki, mart 1966 - mart 1967’de oniki, ekim 1969 - ocak 1971’de onaltı sayı olmak üzere Diriliş dergisini yayımladı. 1974’ten itibaren düzenli olarak 18 sayı yayınlanan, 1976’dan itibaren gazete biçiminde çıkan Diriliş dergisi yerli düşünce ve edebiyatın en önemli dergilerinden biri oldu. 1977-78, 1980 ve 1983 yıllarında da yayımlanan Diriliş, son olarak 1987-1993 arası altı yıl haftalık olarak yayımlanmıştır. Diriliş Dergisi, gerek edebiyatımız gerekse fikir ve kültür hayatımız için bir okul olmuş, çok sayıda aydın ve sanatçı yetiştirmiştir. 1990 Diriliş Partisi’ni kuran Sezai Karakoç, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılışına kadar da bu partinin genel başkanlığını yürüttü. ESERLERİ Şiir Kitapları: Körfez,Şahdamar,Hızırla Kırk Saat,Sesler,Taha’nın Kitabı,Gül Muştusu,Zamana Adanmış Sözler,Leyla ile Mecnun, Mona Rosa. Araştırma ve Fikir Kitapları: Yunus Emre, Mevlana, Mehmet Akif, İslam’ın dirilişi, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Ölümden Sonra Kalkış, Mağara ve Işık. |
EY SEVGİLİ Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süregi Bütün törenlerin sölenlerin ayinlerin yortularin disinda Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layikolmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüregime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yoruldugum ayakabilarimdan degil Ayaklarimdan belli Lambalar egri Aynalar akrep melegi Zaman çarpilmis atin son hayali Ev miras degil mirasin hayaleti Ey gönlümün dogurdugu Büyüttügü emzirdigi Kus tüyünden Ve kus südünden Geceler ve gündüzlerde Insanliga anit gibi yükselttigi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünüm benim Bütün siirlerde söyledigim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandim Salome'nin Belkis'in Bosunaydi saklamaya çalismam öylesine asikarsin bellisin Kuslar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devsirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alir sonsuzlugun haberini Ey gönüllerin en yumusagi en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Yillar geçti sapan ölümsüz iz birakti toprakta Yildizlara uzaniphep seni sordum gece yarilarinda Çati katlarinda bodrum katlarinda Gölgendi gecemi aydinlatan essiz lamba Hep Kanlica'da Emirgan'da Kandilli'nin kursuni safaklarinda Seninle söylesip durdum bir ömrün baharinda yazinda simdi onun birdenbire gelen sonbaharinda Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layik olmasam da Ey çagdas Kudüs (Meryem) Ey sirrini gönlünde tasiyan Misir (Züleyha) Ey ipeklere yumusaklik bagislayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Daglarin yikilisini gördüm bir Venüs bardaginda Köle gibi satildim pazarlar pazarinda Günesin sarardigini gördüm Konstantin duvarinda Senin hayallerinle yandim düslerin civarinda Gölgendi yansiyip duran bengisu pinarinda Ölüm düsüncesinin beni sardigi su anda Verilmemis hesaplarin korkusuyla Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layik olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünüm benim Ülkendeki kuslardan ne haber vardir Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardir Ask celladindan ne çikar madem ki yar vardir Yoktanda vardan da ötede bir Var vardir Hep suç bende degil beni yakip yikan bir nazar vardir O sarkiya özenip söylenecek misralar vardir Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardir Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardir Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardir Yanmissam külümden yapilan bir hisar vardir Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardir Sirlarin sirrina ermek için sende anahtar vardir Gögsünde sürgününü geri çagiran bir damar vardir Senden umut kesmem kalbinde merhamet adli bir çinar vardir Sevgili En sevgili Ey sevgili |
Sezai Karakoç'un Hayatı (1933 - ) Sezai Karakoç, 1933 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya gelir. Babası Yasin Efendi’nin koyduğu isim Muhammed Sezai’dir. Nüfus kayıtlarında Ahmet Sezai olarak geçer. Dedeleri, Ergani ve yöresinde oldukça etkin kişilerdendir. Babasının babası Hüseyin efendi, Plevne savaşına katılmış; Gazi Osman Paşa’nın takdirini kazanmıştır. Aile Leventoğulları olarak anılır. Şairin çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçer. Altı yaşında ilkokula başlar ve 1944’te Ergani’de ilkokulu tamamlar. Maraş ortaokuluna parasız yatılı öğrenci olarak kayıt yaptırır.1947 de burayı bitirerek Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başlar. Gaziantep lisesinden 1950’de mezun olur. Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gider. Fakat babasının arzusu ilahiyat fakültesidir. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, o zaman parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girer. Sınav sonuçlarını beklerken de Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Eğer sınavı kazanmazsa felsefe eğitimi yapacaktır. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak başladığı yüksek öğrenimini, 1955’te fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamlar. Pek çok resmi görevde bulunur. Görevi icabı Anadolu’yu çok gezer ve birçok il, ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı bulur. 1960-1961 yıllarında yedek subay olarak askerlik görevini yerine getirdikten sonra görevine kaldığı yerden devam eder. 1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa eder. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi görev almaz. Kurucusu bulunduğu ‘Diriliş Yayınları’ ve ‘Diriliş Dergisi’ ile İstanbul’da hizmete devam eder. 1990 yılında ‘Güller Açan Gül Ağacı’ Amblemiyle Diriliş Partisini (DİRİ-P) kurar. Yedi yıl Partinin Genel Başkanlığını yürütür. Ancak 1997’de iki genel seçime girmedi gerekçesiyle parti kapatılır. Devlet, millet ve medeniyet kavramlarına farklı boyutlarda anlam yükleyen Sezai Karakoç’un kırk-bir yıllık ‘Diriliş’ doktrini etrafında düşünsel alanda bir Diriliş Nesli oluşur. Şiir, sanat ve düşünce ile yüklü hayatına, çilesine, duygu ve duyarlıklarına değinmek çok da kolay değil. Bunun için büyük bir çalışma gerekir. Kısaca, ‘şiir üslubu bakımından, az çok İkinci Yeni’ye yakın sayılsa da, şiirinde işlediği temalar, inandığı değerler bakımından şiirimizde yeni ve değişik bir sestir’ demek mümkün. Şiir Kitapları: Körfez (1959), Şahdamar (1962), Hızır'la Kırk Saat (1967), Sesler (1968), Taha'nın Kitabı (1968), Kıyamet Asisi (1968), Mağara ve Işık (düzyazı şiirler, 1969), Gül Muştusu (1969), Zamana Adanmış Sözler (1970), Ayinler (1977), Leyla ile Mecnun (1981), Ateş Dansı (1987)... Sezai Karakoç'un Şiirleri >> Adak Işığı>> Alınyazısı Saati (İstanbul)>> Anneler Ve Çocuklar>> Aşk Ve Çileler>> Bahçe Görmüş Çocukların Şiiri>> Balkon>> Batış>> Ben Kandan Elbise Giydim Hiç Değiştirsinler İstemezdim>> Çeşmeler>> Çocukluğumuz>> Denizin Kentini Yaktım>> Doğum>> Doktorun Karşısında>> Donuk Aşk>> Ey Sevgili>> Hızırla Kırk Saat'ten>> İlk>> İnci Dakikaları>> Kan İçinde Güneş>> Kapalı Çarşı>> Kar Şiiri>> Kara Yılan>> Kav>> Köpük'ten>> Köşe>> Küçük Na't>> Leyla'nın Bir Işığa Dönüşmesi>> Leyla Köşesi>> Masal >> Mecnun ve Toz Bulutu >> Mecnun, Mum ve Pervane>> Mona Rosa II-Ölüm ve Çerçeveler>> Mona Roza>> Ölüm ve Çerçeveler>> Perili Şiir>> Ping-pong Masası>> Pişmanlık Ve Çileler>> Rüzgâr>> Sabun Yaşı>> Samanyolunda Veba>> Sepet>> Sessiz Müzik>> Sevgi>> Sila Aşktır>> Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine>> Şahdamar>> Şehrazat>> Taha'nın Kitabı>> Tahta At>> Tut>> Veda>> Ve Monna Rosa>> Yağmur Duası>> Yoktur Gölgesi Türkiye'de |
Hızırla Kırk Saat 40. Konuşacak Mehdi Geldi derleniş günü Derleniş toparlanış vakti Artık her gün her gece Bir kadir günü ve gecesi Kuran iniyor dağlardan tepelerden Yağmue onun yedeğinde Horazlar en keskin sesleriyle ötmede Koyunlar ışıldıyor yünlerinde Yeni ve keskin bir bilgelik keçilerde Doğudan batıya bir şimşek atlardan Heyamolalarla inip çıkan Bir eleğimsağma develerden Kadınlar örtünürler Meryem örtülerini Bacalar yeniden tüter Odunların en sertınin yanışından Bırakarak gökyüzünde bir ocak sisi Dağlarda bir başka çoşkunluk çağlıyor Menekşede çiğde kekikte ses var Bir vahiy uğultusu arılarda Karıncalarda hikmet suskunluğu Barışı ve çalışkanlığı sağduyunun Derleniş toparlanış diriliş saati Geldi Yükseldi bir ağartı müslüman ufuklardan Müslüman mevsim ve iklimlerden Kelimeler sıçradı yıllarca beklemişlerdi taşlarda Bir başkalaşım oldu yazılarda Seslerin durduğu yerde Gizlice süren bir ayet sonu yumuşaklığı Duruşlar bir süreden inmişcesine ağırbaşlı Davranışlar ölçülü tartılı Büyük dönüş başlamadan önce Kendini bırak evrenin koştuğu o Bütüne Bir kanat çırpmasıyla karıştığı Varlığa Düzeltip dünyayı yeniden Toplumu dirilten insanı erdiren Şeytanı bir duvar ucunda sıkıştıran Dam saçaklarında koğalayıp Eski sınırına iten Kentlere mutluluğu Bir ikindi anıtı gibi getiren Her eve mermer dağıtan Şelale paylaştıran Kan kanalı uzatan Engebeli bir gebelikte Yatağından korkan kadınlara Süt verin süt verin çocuklara Alarak nar incir gibi yemişlerden Şit evi sığnağı zeytinlerden Meryemin dayanağı hurmadan Tükenin var olan varlığıyla Varlığın Ki göreceksiniz kesin kesin Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin O'dur var olan var eden Biçim veren değiştiren Dağıtan toplayan Hiç olmamışa çeviren Bir çırpıda gelip Geçmişe döndüren zamanı Sesi seslendiren yeri yerlendiren Sonra açıp yeli yürüyen bir kabir gibi İçine yeri yerleştiren gömen Bir kan pıhtısından meniden Bir insan türeten Sonra onu büyüten Sözüne kulak yapan ağız yapan İşine onda bir yetenek özü mayalandıran İnanış veren sabır veren Kur'an'a da şeytana da Eş yapan yoldaş yapan sırasında Bir örtü gibi birden açan dünyayı Sonra birden toplayan ortalığı En büyük kolleksiyon sahibi Kafataslarından kemiklerden Güneşten aydan yıldızlardan Cennet ve cehennemlerin Kaybolduğu doğduğu girdabından Her çağ bir başka ses Duyulan mızrabından Doğmamış ve ölmeyen Gelmemiş ve gitmeyen sEZAi kARAKOç Artık her gün her gece Bir kadir günü ve gecesi Kur'an iniyor dağlardan tepelerden Yağmur onun yedeğinde Horazlar en keskin sesleriyle ötmede Koyunlar ışıldıyor yünlerinde Yeni ve keskin bir bilgelik keçilerde Doğudan batıya bir şimşek atlardan Heyamolalarla inip çıkan Bir eleğimsağma develerden Kadınlar örtünürler Meryem örtülerini Bacalar yeniden tüter Odunların en sertınin yanışından Bırakarak gökyüzünde bir ocak sisi Dağlarda bir başka çoşkunluk çağlıyor Menekşede çiğde kekikte ses var Bir vahiy uğultusu arılarda Karıncalarda hikmet suskunluğu Barışı ve çalışkanlığı sağduyunun Derleniş toparlanış diriliş saati Geldi Yükseldi bir ağartı müslüman ufuklardan Müslüman mevsim ve iklimlerden Kelimeler sıçradı yıllarca beklemişlerdi taşlarda Bir başkalaşım oldu yazılarda Seslerin durduğu yerde Gizlice süren bir ayet sonu yumuşaklığı Duruşlar bir süreden inmişcesine ağırbaşlı Davranışlar ölçülü tartılı Büyük dönüş başlamadan önce Kendini bırak evrenin koştuğu o Bütüne Bir kanat çırpmasıyla karıştığı Varlığa Düzeltip dünyayı yeniden Toplumu dirilten insanı erdiren Şeytanı bir duvar ucunda sıkıştıran Dam saçaklarında koğalayıp Eski sınırına iten Kentlere mutluluğu Bir ikindi anıtı gibi getiren Her eve mermer dağıtan Şelale paylaştıran Kan kanalı uzatan Engebeli bir gebelikte Yatağından korkan kadınlara Süt verin süt verin çocuklara Alarak nar incir gibi yemişlerden Şit evi sığnağı zeytinlerden Meryemin dayanağı hurmadan Tükenin var olan varlığıyla Varlığın Ki göreceksiniz kesin kesin Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin O'dur var olan var eden Biçim veren değiştiren Dağıtan toplayan Hiç olmamışa çeviren Bir çırpıda gelip Geçmişe döndüren zamanı Sesi seslendiren yeri yerlendiren Sonra açıp yeli yürüyen bir kabir gibi İçine yeri yerleştiren gömen Bir kan pıhtısından meniden Bir insan türeten Sonra onu büyüten Sözüne kulak yapan ağız yapan İşine onda bir yetenek özü mayalandıran İnanış veren sabır veren Kur'an'a da şeytana da Eş yapan yoldaş yapan sırasında Bir örtü gibi birden açan dünyayı Sonra birden toplayan ortalığı En büyük kolleksiyon sahibi Kafataslarından kemiklerden Güneşten aydan yıldızlardan Cennet ve cehennemlerin Kaybolduğu doğduğu girdabından Her çağ bir başka ses Duyulan mızrabından Doğmamış ve ölmeyen Gelmemiş ve gitmeyen sEZAi kARAKOç Sezai Karakoç |
Denizin Kentini Yaktım Denizin kentini yaktım Vızıldayıp duran kafamın ortasında Denizin kentini yaktım Hurma şırıltılarıyla Denizin kentini yaktım Beni çocukluğumdan koparan Denizin kentini yaktım Bir kent kadın kabuklarından Denizin kentini yaktım Miras kalmış bir alevle Denizin kentini yaktım Veli ağaçlarla kalbi atan mermerle Tanrıyı anarak kalbi atan Cami sütunları boğdu Sararmış gözyaşlarıyla Kararmış denizin kentini İstanbul ey sevgili şehir Dön dön karadan gelen sesime Son veren zaman yatırında Denizden getirilen biçimine Sezai Karakoç |
Pişmanlık Ve Çileler Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür Bir odun parcası aydınlatır ocağı Annesi ateşin önünde perişan Annesi ateşin içinde hür Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür Yağmurlar sırtıyla sırtım arasındadır Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın Kalbimi bin parçaya böldü divane sır Sesi geliyor sesi, günahkar çocuklarım Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır Benım boyum ufak onun da ufaktı Kıvırcık saçlarından öpmediğim için onu Onun bu ocakta yanan toprağı Her gece rüyamda avuçlarımı yaktı Benim boyum ufak onun da ufaktı Benim gözlerim yeşildir onun kara Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara Annesinin başi elleri arasında Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük Bir fotoğraf asılıdır duvarda Aynaya, geceye, maziye dönük Annesinin başı elleri arasında Bir tüfeğin burnu havadadır Ateş almak üzeredir mermisiz Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım Siz beni ne anlarsınız... siz... Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz Bir saman çöpüne tutunmuş kızların Eteğini ben çektim Neyleyim göğsümü Karacadağ'ın sert rüzgarı doldurmuş Annemden ben ilk sütü Geyve'de içtim Ankara'ya Çataldağ'a bir zindandan gül vurmuş Az kalsın ben ölecektim Bir saman çöpüne tutunmus kızların Kediler halıları parçalıyor Kırmızı bir ışık düşüyor yere Annemin dizinde derman yok Hükmedemiyor insan ruhuna ateş Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere Kediler halıları parçalıyor Ateşte sarı gül açan saksılar Kızarmış bir ekmek gibi duruyor Kulağıma garip sesler geliyor Kuş yumurtasından çıkan insanlar Ahırda bir ata eyer oluyor Kulağıma garip sesler geliyor Ben bir şarkı bir türküyüm Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm Beni bir azizin nefesi uçurur Kalbimde Allah'ın elleri durur Cici ayaklarım ilikli bağlı Ben onun sılası kendimin gurbetindeyim Ben azizin hasreti Ben Meryem'in yanağındakı tüyüm Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara Ocak sönüyor ateş kül oluyor Annesınin saçları beyaz Annesi saçlarını yoluyor Ateşin içinde gül açılmış Servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür Annesi ruhunda ruhuma eğilir Sineklerin kanadını ısıtan Bir güneş toprağı yarıp çıkacak Kadınlar sansa da yaşadığını Sarkısız kaldıkça yaşayamayacak Kadınları sarkılır, akrepler aydınlatır Kadınları sarkılır, zahirlar aydınlatır Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar Hatıralarımı birer birer yakacağım Entarimi parça parça edip Zehirli kirpilere bırakacağım Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp Göğsüme siyah bir gül takacağım Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp Kendimi boşluğa bırakacağım Ayaklarımın altından geçıyor bir deniz Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım Siz beni ne anlarsınız... siz... Artık ben gideceğim atım kişniyor Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz bir deniz Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam Benim gözlerim yeşildir ah... onun gözleri kara Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara Sezai Karakoç |
Balkon Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanır ölü Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların Sezai Karakoç |
İnci Dakikaları Sen bana yeni yılsın her dakika Her dakika bir yaşıma daha giriyorum Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın Ben bin parçaya bölündüm her parçasında Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın Erkek ağlar mı diyeceksin Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya Sen benim ağlamamı erkeklığıme Uyanan ölmeyen yenilenen Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime say Bütün bir yıl bütün bir yaşama boyu Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma say Ben otomobilleri böylesine yankısız sağır komam Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım Şehrin ölümünü yanlış anlama Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlar Senin odan günışığı en güzel müzik bana Farklılıklar odası Giden tren buharları içinde örümcek ağı Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı Ben bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim İncilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur Oldukları yerde bile Sezai Karakoç |
Hasretin Çığlığı Gözlerimi de götürdün benden giderken, Özlemin sığmıyor artık gecelere; Zaman durdu sanki takvimlerde. Denizler çok sakin, güneş çok masum, Ellerinde kayboluyor bir mazlum. Sesin çınlıyor kulağımda her yerde, Elemimden gözlerime çekilmiş perde. Nerelerdesin hangi batık kenttesin kimbilir? İşte bütün kötülükler kendiliğinden silinir. Seni arıyorum güneşin battığı her yerde, Eminim oradasın ama görünmüyorsun bir zerre. Virane olmuşum iklimler küsmüş sana, İsmini duyduğumda hayat gülüyor bana. Yalan senden başkası dünya, hayat yalan; Omzumda bir sevdalı var durmadan ağlayan. Rüyaymış meğer seninle yaşadıklarımız, Umrunda değilmiş meğer sevdamız. Madem öyle çek git istediğin yere, Masum bir tebessüm bırak gözlerime, Ellerimin değdiği her yere sevdamı yazarım, Lazım olur belki bir sevdalıya mezar kazarım. Eğer bir gün özlersen gözlerimi ufka bak, Gayri senden tek isteğim var. İstersen son kez arkana bak Malum malum bak ki ölmem için yüreğimi yak. Virane olmuşum iklimler küsmüş sana, Sezai Karakoç |
Kara Yılan Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeğe Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk Günahlarım kadar ömrüm vardır Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum Saçlarımı acının elınde unutuyorum Parmaklarımdan süt içmeğe çağırıyorum seni Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan Sezai Karakoç |
Saat: 07:36 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık