MsXLabs
Sayfa 4 / 6

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Gelenek ve göreneklerimiz nelerdir? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/211969-gelenek-ve-goreneklerimiz-nelerdir.html)

ener 6 Mart 2011 16:30

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 2001565)
Ya gelenek nedir? değil soru şu olması lazım;

Türkiye'nin Gelenek Ve Görenekleri Nelerdir ? performansım için çok lazım...

Alıntı:

ener adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1913517)
2.BAYRAMLARIMIZ

Ramazan ve kurban bayramlarının arife günü mezarlığa gidilir ve mezarlar ziyaret edilir.Özellikle cami cemaati ikindi namazını müteakip topluca mezarlığa gidilerek tüm geçmiş insanlarımızın ruhlarına fatihalar okunur,toplu dualar yapılır.Aktaş Köyü mezarlığı görmeye değerdir.

Arife günü bayram ile ilgili yemekler hazırlanmaya başlanır.Bir kaç gün öncesinden helva sütlaç ve baklavalar hazırlanır.Bayram gününün önemli yemeklerinden birisi yaprak sarmasıdır.Herkes ekonomik gücü oranında bayramlık elbiseler alır.Evde gelen misafirlere ikram için ve şeker toplamaya gelen çocuklara ikram etmek için şeker ve çikolata çeşitleri de alınır.Bayram sabahı herkes bayramlık elbiselerini giyerek caminin yolunu tutar.Bayram namazı kılındıktan sonra cami önünde cemaat toplanarak topluca bayramlaşma yapılır daha sonra dua yapılır.Eskiden bayramlaşma merasimi bittikten sonra evin erkekleri hazırlanan sofrayı cami avlusuna getirir.Toplu halde yemek yenir,duası yapılırdı.Ancak bu gelenek kısa süre önce kalktı.Daha sonra küçükler büyüklerini ziyaret ederler.Akraba ve hastalar ziyaret edilir.Küçük çocuklar gruplar oluşturarak el öpüp şeker toplarlar.Nişanlı oğlu veya kızı olanlar gelin ve damada bayramlık götürürler.



3.ASKER UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Askere gidecek gençler belli olduktan sonra tüm köydeki haneler asker evine ziyarete giderler.Asker uğurlamaya giderken herkes yanında çeşitli hediyeler veya para götürürler.Gençler kendi aralarında eğlence düzenlerler.Askerlerin gideceği gün köyün müsait bir alanında toplanılır.Askere gidecek gençler uğurlamaya gelenler ile vedalaşır.Dualar yapılarak uğurlanır.Askerler,gidip geldikten sonra yine köylüler asker evine göz aydınlığı ziyaretine giderler.Ziyarete gelenlere asker kınası verilir.



4.HACI UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Hemen hemen her yıl köyümüzden bir çok kişi kutsal topraklara hacca gider.Hacca gidecekler kesinleştikten sonra köylülerimiz hacı adaylarının evlerini ziyaret ederler.Hemen hemen herkes bu ziyareti yapar.Hacılar vasıtası ile kutsal yerlere selam gönderilir.Hacı ziyaretlerine çeşitli hediyeler alınarak gidilir.Bu hediyeler çoğunlukla çay ,şeker,bisküvi,tavuk vb. yiyeceklerdir.Hacıların gideceği gün cami avlusunda tüm köylüler toplanır ve imamla birlikte dualar yapılır.Hacılar herkes ile vedalaşır, bu arada ortamı hüzün ve sevinç gözyaşlarının birlikte sardığı gözden kaçmaz.Hacılar hac farizasını tamamlayıp köye döndüklerinde köylüler tarafından hoş geldin ziyaretine gidilir.Hacılarda gelenlere çeşitli hacı hediyeleri (tespih,seccade,esans gibi verirler.Hacdan

getirdikleri zemzem ve hurma ikram ederler.Kutsal topraklarda gördüklerini ve yaşadıklarını anlatırlar.



5.CENAZE TÖRENLERİ

Genelde büyük şehirlere dağılmış olan köylülerimizin imkanı olanlar cenazeye katılmaya çalışırlar.Köyde cenaze olduğu gün hiç bir kimse başka bir işle uğraşmaz.Cenaze evinde toplanılarak cenazeye son görevler yapılır.Cenaze yakınlarına baş sağlığı taziyelerinde bulunulur.Cenaze, namazı kılındıktan sonra topluca mezarlığa götürülerek defin işlemleri tamamlanır.Cenaze defninden sonra vefat edenin ıskat işlemleri yapılır.Eskiden üç gün cenaze evinde yemek pişmezdi ve komşular cenaze evine yemek götürürlerdi.Şimdi ise köyde genç nüfus olmadığından bu pek uygulanmamaktadır.Sadece cenazenin defninden sonra komşular tarafından cenazeye katılanlara pide ve içecek,tavuklu pilav,sulu yemek ikramı yapılmaktadır.Cenazenin 40.günü ve 52.günü camide mevlit okutulur.Gelen misafirlere köyün yemekhanesinde yemek verilir.



6.GİYİM-KUŞAM

Erkekler: Eskiden erkekler şalvar tipli pantolon giyerlerdi.Üste ceket,yelek,gömlek,kazak,pantolon giyerlerdi.Ayağa ise elde örme yün çoraplar ,çok eskiden çarık,günümüzde de hala giyilen kara lastik ve normal ayakkabılar giyilirdi.Başa ise orta yaşlılar 6 köşe veya 8 köşe kasket şapka ve fes denilen giysiler giyilirdi.





Kadınlar:Kadınlarımız eskiden peştamal denilen etek,öğnük,kuşak,fistan denilen giysiler giyiyorlardı.Alta ise etek,bandik,tortuk,tuman denilen giysiler giymekte idiler.Başlarına ise çember denilen yemeniler ve eşarplar giymekteydiler.Günümüzde ise genç nesil daha modern giyinmeye özen göstermektedir.



7.YEMEKLER



Çorbalar

a) Tarhana çorbası: Kadınların daha önceden hazırladıkları aşlık ve katık karışımı kurutulmuş malzemeden yapılır.

b) Helle çorbası: Kavrulmuş undan yapılır ve üzerine tereyağı gezdirilir.

c) Mısır aşı: Mısır kırmasının yoğurtla karıştırılarak pişirilmiş hali.

d) Yarma çorbası: Bulgurla yapılmış yoğurtlu çorba.

e) Yan aşı: Üçgen şeklinde kesilen hamur kurutulur içine kurumuş çökelek katılarak yenir.

f) Mantı : Hamurdan hazırlanır.İçine kaz ve dana eti katılarak yapılır.Mantının çok küçük olanı makbuldür.

g) Sütlü çorba: Sütün içerisine pirinç katılarak yapılır.



Yemekler

a) Yaprak sarması(dolma): Üzüm yaprağının içerisine içi etli pirinç veya bulgurdan hazırlanan malzeme konularak yapılır.

b) Lahana sarması: Lahana yaprağının içerisine etli bulgur konularak sarılır.

c) Keşkek: Döğülmüş buğday karıştırılarak ve etli olarak yapılan yemek.Daha çok düğünlerde ve toplu törenler için hazırlanır.

d) Yahni: Daha çok bayramlarda yapılan etli nohut yemeği.

e) Serit: Besili kazın yağına yufka bandırılarak yağlanıp,bulgur pilavının üzerine de kazın eti dökülüp elle yenen bir yemektir.

f) Pasta: Mısır unu bulanarak yapılan bir yemek.Ortasına eritilmiş tereyağı veya yumurta pişirilerek konur.Mısır pastası banılarak yenir.

.


Misafir 16 Mart 2011 22:06

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar.

Sosyal bilimlerde gelenek
Gelenek kavramına sosyal bilimlerin farklı alt disiplinlerinin yaklaşımları ile geleneksel toplumların yükledikleri anlamlar arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunur. Sosyal bilimler geleneğe toplumların yaşadıkları coğrafya, iklim vb. gibi dışsal koşullara uyum sağlamak amacıyla türetilmiş, beşeri kaynaklı "inşa"lar, "icat"lar olarak bakarken geleneksel toplumlar kendi geleneklerinin kaynağını mitsel atalar, kahramanlar ve Tanrı gibi kutsalda görürler. Sosyal bilimlerde daha fenomenolojik bir yaklaşımla gelenekleri salt işlevsel özellikleri yönüyle görüp kökenlerini bu işleve bağlayan açıklamaların yanısıra gelenekleri belirli bir anlam bütünlüğünü yansıtan fenomenler olarak değerlendiren yazarlar da vardır. Her ne kadar bu yazarlar da geleneğin kaynağını kutsalda görmemekteyseler de onun sadece işlevsel boyutuna indirgenemeyeceğini iddia etmişlerdir. (bkz. Claude Levi Strauss)Özellikle Avrupa'da aydınlanma çağı sonunda gelişen Tarih anlayışı ve Tarihselcilik perspektifi geçmişe ilişkin (ve günümüzdeki de) her düşünce, anlayış ve tavrın kaynağını dönemin diğer olgularının bütünselliği içinde aramak yönünde bir eğilimin gelişmesine yol açmıştır. Aydınlanmanın kaynağı evrimci görüşe kadar giden ilerlemeci tarih perspektifini de meşrulaştıran bu perspektif sosyal bilimlerde hakim görüş olarak varlığını sürdürmektedir.


Gelenek üç bağlamda ele alınabilir. ilki geçmiş yaşam biçimlerinin içinde yaşanılan ana taşıdıkları maddi ve manevi değerler bütünüdür. bu sosyolojik anlamda en fazla rağbet gören izahtır. beşeri düzlemde toplumu tüm dinamikleri ile inşaa eden güçtür.

ikincisi ise geleneğin özünü teşkil ettiği ifade edilen kutsalla olan münasebetten dolayı geleneğin zengin ve kutsi değerler ihtiva eden köklü yanıdır ki, bu anlamda gelenek ilkinden farklı olarak hem fenomenolojik hem de ilahi bir yön taşır. bu sosyolojik ve beşeri anlamından çok daha farklıdır.

üçüncüsü ise geleneğin postmodernist yaklaşımlarla ele alınmasından kaynaklanan aletsel, işlevsel yani kullanıma açık madde yönüdür. bu anlamıyla gelenek bir anlamlar rezervidir. kendisinden her bakımdan istifadeye açık bir hinterlandtır. bahsettiğimiz yönü geleneğin dışsal-formel yönüdür ki sanat ve edebiyata teseri eden bir başka cephe de budur.

Tradisyonalist Ekolde Gelenek Anlayışı
Geleneğe (tradisyona) dair söylenecek sözlerin başında yer alması gereken belki de en önemli ifade, onun aşkınlığıdır (transandantal). Zaten geleneğin bir realite veya ifade olarak ortaya konulması durumunda karşısına oturtulacak kavram olan modernizmin de en mühim sorunsalı onda aşkın bir ilkenin bulunmamasıdır. J. Evola’dan alıntılayarak şunu söyleyebiliriz ki bu yönüyle modernizm sadece ama sadece aşkın ilkeden sapmanın kendisi ve neticesidir. Ki bu durumda moderni geleneğin (tradisyonun) mefhum-u muhalifi addetmek bizce makbul ve meşrudur.

Bu durumda ayrıca geleneğin bir tarifini yapmak acaba çok da gerekli midir? Açıkçası biz onu modernlerin ölçemediği belli bir tanımlama ile sınırlamak ya da belli bir çerçeveyle tasnif etmek istemiyoruz ama bu tutumumuz onun tanımsızlığından değil, modern insanın onu oluşturan ilkelere ve bu ilkelerin aşkınlığına ne denli uzak ve soğuk duruyor olması gerçekliğinden ötürüdür. Bu ise hiç de öyle sanıldığı gibi kolayca aşılacak bir mesele değildir: çünkü modern insan kendine ait bireysel tahakkuk sürecini modernitenin çizdiği çerçeve içerisinde toplumsal ya da çevresel –ve genel manasıyla tarihsel- dayatmaların içinde başlatmış ve tüm algı ve yargısını yine aynı çerçevenin hudutları dahilinde oluşturmak suretiyle kendini hakiki değerlerine yabancı ve neredeyse düşman haline getirmiştir. Bu durum elbette bireysellik ve bireycilik ayrımına da dayanan ilkelerden kopuşun ifadesidir. Öyle ki kişinin kendini ifade edişi olarak toplumsal konumlanışı ve kendindeki hakikati yaşayışı olarak da bireysel tekamülü, hayatın ona sunduğu realitede olgunlaşmanın dışına taşarak –yani tahakkunu reddederek- egonun alanında tamamen belirsizliğe saplanmıştır. Bunun ilkelerden kopuşla alakası ise insanın içkin ve aşkın bilgiden kendini mahrum edişinden başka bir şey değildir. Modern insan için tek bir bilgi vardır o da kudsiyeti reddeden profan bilimin basit ve düzeysiz çıkarımlarıdır ki bilgisi eşyanın varoluşundan ibaret olan aklın yarattığı değerler de doğal olarak oluşların kendisiyle sınırlıdır. Bugün maneviyat ve hikmet üstüne düşünen herkesin Descartes’ın cogito’suna bir anlam verememesi de buna dayanmaktadır.

Tüm eşyayı ilkelerden ayrı olarak incelerseniz size kalan sınırlı ve dar bir hissiyatın sanrılarıdır ki geniş ve derin bir perspektifle profan aklın ötesinde metafizik boyuta dair bir müşahede olmaksızın bunlarla yetinmek kişiyi hakikatten perdeler. Zaten dediğimiz gibi geleneğin ifade edilişinde yaşanan zorluğun temelinde yatan da budur: modern insanın hakikate dair fikriyatının salt hissiyat –beş duyu algısı- ile sınırlandırılmış olması sorunu. Bu ise Platon’un mağara metaforuyla anlattığı halin kısırdöngüsüdür. Yaşadığımız evrende çevremizi kuşatan ve gerçek diye algıladıklarımızın esasen hakikatin birer gölgesi olabileceği ve bu gölgelerin oluşması için hakikatten öte bir ışığın varlığı anlaşılamamaktadır. Doğal olarak gölgenin ve yansımanın olduğu mekanın kaynağına dair hiçbir şey söylen(e)meyerek her şey bir hiçmişçesine unutturulmaktadır. Teknolojik devrimlerdeki zorunlu sürekliliğin kaynağı da zaten bu unutma/unutturma uğraşısıdır: Tüm meşguliyetlerini ilahi ya da aşkın olana rabıta ederek yapan geleneksel insanın tersine modern insan rabıtasız yürüttüğü meşguliyetlerini en kısa bir zaman diliminde tamamlayıp kendini egonun tatminsizliğine terk etmektedir. Konfor, rahatlık ve eğlence -ve bunlara dönük olarak ya da bunlar için zaman yaratacak olan- ve sürekli yenilenen teknoloji, modernizm için bu nedenle olmazsa olmazdır. Toplumsal boyutta da yine aynı şekilde terennüm eden eşitlik, hümanizm ve demokrasi talebi yine aynı gerekçelerle modernitenin prensiplerini belirlemektedir.
Şimdi tüm bu tespitlerden sonra kısaca geleneğin ne olduğunu söyleyebiliriz: Bizce gelenek (tradisyon) aşkın -yani beşer-üstü ve ilahi olan- hakikatin, ilkelerin ve onların ortaya koyduğu tüm doktrin, bilgi ve realitenin kapsayıcı ifadesidir. Salt bu tanımlama aslında geleneğin profan akılca kavranamayacağının da en basit bir delilidir. Bununla birlikte ona dair ortaya konulan bir çok gereksiz ifadenin de kaynağına bir gönderme yapar; bu durum elbette geleneğin aşkınlığıdır ki bugün onun beşer-üstü oluşu adeta görmezden gelinircesine hurafe ya da adet de diyebileceğimiz bir çok saçmalık, topluma ait –uzun ya da kısa- tarihi bir geçmişi olan her tür uygulama ve tavır gelenek olarak isimlendirilmektedir. Bunun altında geleneksel formları, yaşadığı çağın gerekliliklerine adapte etmek gibi halis ve iyi niyetler olabileceği gibi bu formların beşer-üstü doğasını idraksizlikten kaynaklanan ve dejenerasyonun da alameti olan bilgisizlik kökenli kötü niyetler de olabilmektedir.
Tüm bunlarla beraber asli düşüş gerçekliği önünde mevzu bahis “sapma” hakkında bazı şeyler söylemek gerekiyor çünkü içinde yaşadığımız zaman açısından geleneği anlamlandırabilmemiz için geleneğin ne olmadığını da çok iyi anlamak şarttır.Modernizmin ortaya çıkışına sebep olan da tam olarak akıl ve onun işlevinin yanlış değerlendirilmesidir. Ya da daha net olarak söylersek, aklın bütüncül işlevinin inkar edilmesi suretiyle potansiyelinin madde ile sınırlandırılmasıdır. Ki zaten modernlerin anladığı akıl ile tradisyonalistlerin anladığı akıl arasındaki fark da yine buna dayanmaktadır.Geleneksel düşünce aklı, müdrike/entelekt olarak değerlendirir ki bu bilfiil olanın bilkuvve ile bilinçte birliğine tekabül eder; değerlendirme için ölçüt asla bilgi değil ama içsel idraktir. Bilgi ise aşkın tezahürün sadece bir imgesi ve yani tek başına hiçbir itibarı olmayan, insan ile kamilleşen bir işarettir.Profan akıl ise (rasyonalite) yalnız bilfiil olanı kavrayabilir ve bu nedenle şeylerin yani oluşların sebeplerini değil neticelerini, ortaya çıkışlarını değerlendirir. Onun için eşyanın aslı ve ilkesi önemsizdir çünkü bilgi varlıktan tamamen bağımsız ve ikincildir. Varlığın kendisi değil ona dair olandır. Zaten bu sebeple denilmiştir ki Descartes’tan sonra felsefenin ana sapması, varoluşun madde-ruh ikiliğine düşürülmesidir. –Ki bunun da nedeni rasyonalitenin bütünleyici değil analizci olmasıdır ve bu analizci perspektif bugün modern bilimlerin tamamında hakimdir.-Esasta tüm değerlerin yaratıcısı ilkelerdir, akıl ise ancak bu değerlerin biçimlendiricisidir; gelenek burada –ister bilginin kendisi olsun, ister bireysel tahakkuk olsun, ister toplumsal yapılanış olsun- varoluşu bu mutlak, değişmez, saltık haldeki aşkın olan ilkelere uyumlu olarak tespit eder ve sürdürür. Onu beşeri hükümlerin kurbanı yapmaz, varoluşun çok katmanlı boyutsal derinliğindeki aşkın birliğini görür ve bu birliğin ahengi uğruna tüm tezatlıkları reddeder. Bu asla varoluşta ruh-madde, tarihsel olan ve tarihsel olmayan vs. ikilikler yaratmak demek değildir. Geleneğin kendisi ikiliksizdir. Geleneksel anlayışta varlık ve bilgi bir ve aynı şeylerdir; ruh ve madde ya da tarihsel olan ve olmayan aynıdır, eşdeğerdir.Bu açıdan oluşlara bakıldığı takdirde zaten geleneğin ne olduğu da ne olmadığı da anlaşılacaktır.Açıkçası bununla ilgili fazla söze de gerek görmüyoruz. Biz burada elbette geleneğe dair çok fazla bir şey söyleme imkanına da sahip değiliz, belki zaman içerisinde birbirini tamamlar tarzda ve genel perspektifin ortaya konulması babında ilaveler yapılabilir. Ancak maksadımız zaten çeşitli kişi ve kaynaklarca da incelenen ve hakkında bir şeyler söylenmiş ve söylenecek olan bir konuya daha güncel bir ifade ile yaklaşmaktı.Bunun haricinde geleneğin tüm detaylarını ele alıp incelemek belki bizi aşan ve pek de ihtiyaç duymadığımız bir tavır olur. Hasılında eşyayı tanımak için bütün eşyayı inceleme fikrine sahip değiliz ya da eşyayı komple analiz etme ihtiyacını da duymuyoruz. Zaten “zerre küllün aynasıdır” ifadesinde de işaret edildiği gibi her şeye yalnızca doğru perspektiften bakabilmek her şey için yeterlidir. Ki bu kişiye aşkın birliğin derin hissedişlerinde varoluşu tanıma imkanı verecektir. Bu yazıda da gelenek ilke düzeyinde de olsa okuyucuya kendini ifşa etmektedir; okuyucudan onu dışsal bir bilgi saymak yerine kendindeki yansımalarını aramak ise belki tek beklentimizdir.


Misafir 20 Mart 2011 18:51

bana acilen yardıım edin bayran da ne yapılıyor :))


Misafir 25 Mart 2011 17:47

gelenek ve görenek
 
yardım edin


Misafir 3 Nisan 2011 15:04

ya banada yardım edin


Misafir 3 Nisan 2011 17:55

performance ödevim bana gelenek ve göreneklerimiz hakkında bilgi lazım


yamurr 4 Nisan 2011 16:53

göreneklerimiz nedir
 
bence bu bir harika


Misafir 12 Nisan 2011 17:58

gelenek ve göreneklerimiz nelerdir açıklayın


Misafir 14 Nisan 2011 15:12

ya lütfen proje için çok onemli çok ama çok


oznur 28 Nisan 2011 19:36

Görenekler Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özel
 
Görenekler
Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özelliği görenekte yapılabşlme özelgş alır. En yalın tanımıyla birşeyi görüle geldiği gibi gerekli ve uygun yöntemleri kapsar.Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Bunlar süreklilik kazandığı gibi bir süre sonra kalkabilir.

Gelenekler
Gelenek en genel anlayışıyla folklorik, sosyolojik, yahut dini boyutlarıyla bir sürekliliği ifade eder. Bir toplumdda kuşaktan kuşağa geçen kültür kalıntıları, miraslar, alışkanlıkla, bilgiler, becerileer, davranışlar hep bu gelenekler içinde yer alırlar.

Geleneklergeniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçerken bilgi, tasarım, inanç, yaşantı biçim ddaha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür. Davranışlarise kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsa yada politik işleri gibi önceli konulardaki görüşleridir. Gelenekler genellikle yasalardan çok daha geniş biralanı yönetirler.

Adetler
Yaptırmı gücü örfe bakarak daha gevşek esnek olan adetin, bir çok tanımı yapılmıştır. Bir toplumun istedi ve çoğu kez geleneek aracılığıyla belirlediği, saptadığı davranış ve işlem tarazı veya bir toplumun yapması gerekli görülen davranış tavrı gibi tanımlamak mümkündür.

Adetler tıpkı örfler gibi bir çok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemekte dir. Örnek olarak karşılamalar ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenlemeleri, kız isteme adetleri, niişan ve evlenme usulleri, bayramlar, önemli günlerle ilgili davranış biçimleridir. Yas,anma, başsağlığı dileme ve başsağlı dileme ve başkaları gibi tavır ve tutumları adet olarak nitelenebilir.

Örfler
Örfler çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak bir takım örnek tutum ve davranışlardır.Örfler aynı zamanda toplumun herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarınıda temsil eder.

Örfler bireyle-aile, bireyle-komşu ve akrabalar,bireyle-halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.Toplumun her üyesini sürekli baskı altında tutan örfler zorlayıcı,yaptırıcı yada yasaklayıcı yaptırımları ile bireyin toplumla uyuşmasını sağlar.



Saat: 12:38
Sayfa 4 / 6

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık