MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Gelenek ve göreneklerimiz nelerdir? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/211969-gelenek-ve-goreneklerimiz-nelerdir.html)

Ziyaretçi 11 Kasım 2008 20:27

Gelenek ve Göreneklerimiz nelerdir ?


SeRCaX.TR 11 Kasım 2008 20:31

Türklerde Örf, Adet, Gelenek ve Görenekler


Ziyaretçi 21 Kasım 2008 16:21

Gelenek nedir?
 
GELENEK NE BİR TÜRLÜ BULAMADIM YARDIMCI OLUN


Misafir 21 Kasım 2008 16:32

Ayrıntı bilgi edinmek için tıklayınız > Gelenek Nedir? Gelenek Hakkında Genel Bilgiler


Ziyaretçi 8 Ocak 2009 23:37

Gelenek ve görenek nedir?
 
gelenek ve görenekleri


taniquetil 8 Ocak 2009 23:43

Görenekler
Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özelliği görenekte yapılabşlme özelgş alır. En yalın tanımıyla birşeyi görüle geldiği gibi gerekli ve uygun yöntemleri kapsar.Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Bunlar süreklilik kazandığı gibi bir süre sonra kalkabilir.

Gelenekler
Gelenek en genel anlayışıyla folklorik, sosyolojik, yahut dini boyutlarıyla bir sürekliliği ifade eder. Bir toplumdda kuşaktan kuşağa geçen kültür kalıntıları, miraslar, alışkanlıkla, bilgiler, becerileer, davranışlar hep bu gelenekler içinde yer alırlar.

Geleneklergeniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçerken bilgi, tasarım, inanç, yaşantı biçim ddaha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür. Davranışlarise kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsa yada politik işleri gibi önceli konulardaki görüşleridir. Gelenekler genellikle yasalardan çok daha geniş biralanı yönetirler.

Adetler
Yaptırmı gücü örfe bakarak daha gevşek esnek olan adetin, bir çok tanımı yapılmıştır. Bir toplumun istedi ve çoğu kez geleneek aracılığıyla belirlediği, saptadığı davranış ve işlem tarazı veya bir toplumun yapması gerekli görülen davranış tavrı gibi tanımlamak mümkündür.

Adetler tıpkı örfler gibi bir çok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemekte dir. Örnek olarak karşılamalar ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenlemeleri, kız isteme adetleri, niişan ve evlenme usulleri, bayramlar, önemli günlerle ilgili davranış biçimleridir. Yas,anma, başsağlığı dileme ve başsağlı dileme ve başkaları gibi tavır ve tutumları adet olarak nitelenebilir.

Örfler
Örfler çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak bir takım örnek tutum ve davranışlardır.Örfler aynı zamanda toplumun herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarınıda temsil eder.

Örfler bireyle-aile, bireyle-komşu ve akrabalar,bireyle-halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.Toplumun her üyesini sürekli baskı altında tutan örfler zorlayıcı,yaptırıcı yada yasaklayıcı yaptırımları ile bireyin toplumla uyuşmasını sağlar.


Keten Prenses 8 Ocak 2009 23:44

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar.

Sosyal bilimlerde gelenek
Gelenek kavramına sosyal bilimlerin farklı alt disiplinlerinin yaklaşımları ile geleneksel toplumların yükledikleri anlamlar arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunur. Sosyal bilimler geleneğe toplumların yaşadıkları coğrafya, iklim vb. gibi dışsal koşullara uyum sağlamak amacıyla türetilmiş, beşeri kaynaklı "inşa"lar, "icat"lar olarak bakarken geleneksel toplumlar kendi geleneklerinin kaynağını mitsel atalar, kahramanlar ve Tanrı gibi kutsalda görürler. Sosyal bilimlerde daha fenomenolojik bir yaklaşımla gelenekleri salt işlevsel özellikleri yönüyle görüp kökenlerini bu işleve bağlayan açıklamaların yanısıra gelenekleri belirli bir anlam bütünlüğünü yansıtan fenomenler olarak değerlendiren yazarlar da vardır. Her ne kadar bu yazarlar da geleneğin kaynağını kutsalda görmemekteyseler de onun sadece işlevsel boyutuna indirgenemeyeceğini iddia etmişlerdir. (bkz. Claude Levi Strauss)Özellikle Avrupa'da aydınlanma çağı sonunda gelişen Tarih anlayışı ve Tarihselcilik perspektifi geçmişe ilişkin (ve günümüzdeki de) her düşünce, anlayış ve tavrın kaynağını dönemin diğer olgularının bütünselliği içinde aramak yönünde bir eğilimin gelişmesine yol açmıştır. Aydınlanmanın kaynağı evrimci görüşe kadar giden ilerlemeci tarih perspektifini de meşrulaştıran bu perspektif sosyal bilimlerde hakim görüş olarak varlığını sürdürmektedir.


Gelenek üç bağlamda ele alınabilir. ilki geçmiş yaşam biçimlerinin içinde yaşanılan ana taşıdıkları maddi ve manevi değerler bütünüdür. bu sosyolojik anlamda en fazla rağbet gören izahtır. beşeri düzlemde toplumu tüm dinamikleri ile inşaa eden güçtür.

ikincisi ise geleneğin özünü teşkil ettiği ifade edilen kutsalla olan münasebetten dolayı geleneğin zengin ve kutsi değerler ihtiva eden köklü yanıdır ki, bu anlamda gelenek ilkinden farklı olarak hem fenomenolojik hem de ilahi bir yön taşır. bu sosyolojik ve beşeri anlamından çok daha farklıdır.

üçüncüsü ise geleneğin postmodernist yaklaşımlarla ele alınmasından kaynaklanan aletsel, işlevsel yani kullanıma açık madde yönüdür. bu anlamıyla gelenek bir anlamlar rezervidir. kendisinden her bakımdan istifadeye açık bir hinterlandtır. bahsettiğimiz yönü geleneğin dışsal-formel yönüdür ki sanat ve edebiyata teseri eden bir başka cephe de budur.

Tradisyonalist Ekolde Gelenek Anlayışı
Geleneğe (tradisyona) dair söylenecek sözlerin başında yer alması gereken belki de en önemli ifade, onun aşkınlığıdır (transandantal). Zaten geleneğin bir realite veya ifade olarak ortaya konulması durumunda karşısına oturtulacak kavram olan modernizmin de en mühim sorunsalı onda aşkın bir ilkenin bulunmamasıdır. J. Evola’dan alıntılayarak şunu söyleyebiliriz ki bu yönüyle modernizm sadece ama sadece aşkın ilkeden sapmanın kendisi ve neticesidir. Ki bu durumda moderni geleneğin (tradisyonun) mefhum-u muhalifi addetmek bizce makbul ve meşrudur.

Bu durumda ayrıca geleneğin bir tarifini yapmak acaba çok da gerekli midir? Açıkçası biz onu modernlerin ölçemediği belli bir tanımlama ile sınırlamak ya da belli bir çerçeveyle tasnif etmek istemiyoruz ama bu tutumumuz onun tanımsızlığından değil, modern insanın onu oluşturan ilkelere ve bu ilkelerin aşkınlığına ne denli uzak ve soğuk duruyor olması gerçekliğinden ötürüdür. Bu ise hiç de öyle sanıldığı gibi kolayca aşılacak bir mesele değildir: çünkü modern insan kendine ait bireysel tahakkuk sürecini modernitenin çizdiği çerçeve içerisinde toplumsal ya da çevresel –ve genel manasıyla tarihsel- dayatmaların içinde başlatmış ve tüm algı ve yargısını yine aynı çerçevenin hudutları dahilinde oluşturmak suretiyle kendini hakiki değerlerine yabancı ve neredeyse düşman haline getirmiştir. Bu durum elbette bireysellik ve bireycilik ayrımına da dayanan ilkelerden kopuşun ifadesidir. Öyle ki kişinin kendini ifade edişi olarak toplumsal konumlanışı ve kendindeki hakikati yaşayışı olarak da bireysel tekamülü, hayatın ona sunduğu realitede olgunlaşmanın dışına taşarak –yani tahakkunu reddederek- egonun alanında tamamen belirsizliğe saplanmıştır. Bunun ilkelerden kopuşla alakası ise insanın içkin ve aşkın bilgiden kendini mahrum edişinden başka bir şey değildir. Modern insan için tek bir bilgi vardır o da kudsiyeti reddeden profan bilimin basit ve düzeysiz çıkarımlarıdır ki bilgisi eşyanın varoluşundan ibaret olan aklın yarattığı değerler de doğal olarak oluşların kendisiyle sınırlıdır. Bugün maneviyat ve hikmet üstüne düşünen herkesin Descartes’ın cogito’suna bir anlam verememesi de buna dayanmaktadır.

Tüm eşyayı ilkelerden ayrı olarak incelerseniz size kalan sınırlı ve dar bir hissiyatın sanrılarıdır ki geniş ve derin bir perspektifle profan aklın ötesinde metafizik boyuta dair bir müşahede olmaksızın bunlarla yetinmek kişiyi hakikatten perdeler. Zaten dediğimiz gibi geleneğin ifade edilişinde yaşanan zorluğun temelinde yatan da budur: modern insanın hakikate dair fikriyatının salt hissiyat –beş duyu algısı- ile sınırlandırılmış olması sorunu. Bu ise Platon’un mağara metaforuyla anlattığı halin kısırdöngüsüdür. Yaşadığımız evrende çevremizi kuşatan ve gerçek diye algıladıklarımızın esasen hakikatin birer gölgesi olabileceği ve bu gölgelerin oluşması için hakikatten öte bir ışığın varlığı anlaşılamamaktadır. Doğal olarak gölgenin ve yansımanın olduğu mekanın kaynağına dair hiçbir şey söylen(e)meyerek her şey bir hiçmişçesine unutturulmaktadır. Teknolojik devrimlerdeki zorunlu sürekliliğin kaynağı da zaten bu unutma/unutturma uğraşısıdır: Tüm meşguliyetlerini ilahi ya da aşkın olana rabıta ederek yapan geleneksel insanın tersine modern insan rabıtasız yürüttüğü meşguliyetlerini en kısa bir zaman diliminde tamamlayıp kendini egonun tatminsizliğine terk etmektedir. Konfor, rahatlık ve eğlence -ve bunlara dönük olarak ya da bunlar için zaman yaratacak olan- ve sürekli yenilenen teknoloji, modernizm için bu nedenle olmazsa olmazdır. Toplumsal boyutta da yine aynı şekilde terennüm eden eşitlik, hümanizm ve demokrasi talebi yine aynı gerekçelerle modernitenin prensiplerini belirlemektedir.

Şimdi tüm bu tespitlerden sonra kısaca geleneğin ne olduğunu söyleyebiliriz: Bizce gelenek (tradisyon) aşkın -yani beşer-üstü ve ilahi olan- hakikatin, ilkelerin ve onların ortaya koyduğu tüm doktrin, bilgi ve realitenin kapsayıcı ifadesidir. Salt bu tanımlama aslında geleneğin profan akılca kavranamayacağının da en basit bir delilidir. Bununla birlikte ona dair ortaya konulan bir çok gereksiz ifadenin de kaynağına bir gönderme yapar; bu durum elbette geleneğin aşkınlığıdır ki bugün onun beşer-üstü oluşu adeta görmezden gelinircesine hurafe ya da adet de diyebileceğimiz bir çok saçmalık, topluma ait –uzun ya da kısa- tarihi bir geçmişi olan her tür uygulama ve tavır gelenek olarak isimlendirilmektedir. Bunun altında geleneksel formları, yaşadığı çağın gerekliliklerine adapte etmek gibi halis ve iyi niyetler olabileceği gibi bu formların beşer-üstü doğasını idraksizlikten kaynaklanan ve dejenerasyonun da alameti olan bilgisizlik kökenli kötü niyetler de olabilmektedir.

Tüm bunlarla beraber asli düşüş gerçekliği önünde mevzu bahis “sapma” hakkında bazı şeyler söylemek gerekiyor çünkü içinde yaşadığımız zaman açısından geleneği anlamlandırabilmemiz için geleneğin ne olmadığını da çok iyi anlamak şarttır.

Modernizmin ortaya çıkışına sebep olan da tam olarak akıl ve onun işlevinin yanlış değerlendirilmesidir. Ya da daha net olarak söylersek, aklın bütüncül işlevinin inkar edilmesi suretiyle potansiyelinin madde ile sınırlandırılmasıdır. Ki zaten modernlerin anladığı akıl ile tradisyonalistlerin anladığı akıl arasındaki fark da yine buna dayanmaktadır.

Geleneksel düşünce aklı, müdrike/entelekt olarak değerlendirir ki bu bilfiil olanın bilkuvve ile bilinçte birliğine tekabül eder; değerlendirme için ölçüt asla bilgi değil ama içsel idraktir. Bilgi ise aşkın tezahürün sadece bir imgesi ve yani tek başına hiçbir itibarı olmayan, insan ile kamilleşen bir işarettir.

Profan akıl ise (rasyonalite) yalnız bilfiil olanı kavrayabilir ve bu nedenle şeylerin yani oluşların sebeplerini değil neticelerini, ortaya çıkışlarını değerlendirir. Onun için eşyanın aslı ve ilkesi önemsizdir çünkü bilgi varlıktan tamamen bağımsız ve ikincildir. Varlığın kendisi değil ona dair olandır. Zaten bu sebeple denilmiştir ki Descartes’tan sonra felsefenin ana sapması, varoluşun madde-ruh ikiliğine düşürülmesidir. –Ki bunun da nedeni rasyonalitenin bütünleyici değil analizci olmasıdır ve bu analizci perspektif bugün modern bilimlerin tamamında hakimdir.-

Esasta tüm değerlerin yaratıcısı ilkelerdir, akıl ise ancak bu değerlerin biçimlendiricisidir; gelenek burada –ister bilginin kendisi olsun, ister bireysel tahakkuk olsun, ister toplumsal yapılanış olsun- varoluşu bu mutlak, değişmez, saltık haldeki aşkın olan ilkelere uyumlu olarak tespit eder ve sürdürür. Onu beşeri hükümlerin kurbanı yapmaz, varoluşun çok katmanlı boyutsal derinliğindeki aşkın birliğini görür ve bu birliğin ahengi uğruna tüm tezatlıkları reddeder. Bu asla varoluşta ruh-madde, tarihsel olan ve tarihsel olmayan vs. ikilikler yaratmak demek değildir. Geleneğin kendisi ikiliksizdir. Geleneksel anlayışta varlık ve bilgi bir ve aynı şeylerdir; ruh ve madde ya da tarihsel olan ve olmayan aynıdır, eşdeğerdir.

Bu açıdan oluşlara bakıldığı takdirde zaten geleneğin ne olduğu da ne olmadığı da anlaşılacaktır.

Açıkçası bununla ilgili fazla söze de gerek görmüyoruz. Biz burada elbette geleneğe dair çok fazla bir şey söyleme imkanına da sahip değiliz, belki zaman içerisinde birbirini tamamlar tarzda ve genel perspektifin ortaya konulması babında ilaveler yapılabilir. Ancak maksadımız zaten çeşitli kişi ve kaynaklarca da incelenen ve hakkında bir şeyler söylenmiş ve söylenecek olan bir konuya daha güncel bir ifade ile yaklaşmaktı.

Bunun haricinde geleneğin tüm detaylarını ele alıp incelemek belki bizi aşan ve pek de ihtiyaç duymadığımız bir tavır olur. Hasılında eşyayı tanımak için bütün eşyayı inceleme fikrine sahip değiliz ya da eşyayı komple analiz etme ihtiyacını da duymuyoruz. Zaten “zerre küllün aynasıdır” ifadesinde de işaret edildiği gibi her şeye yalnızca doğru perspektiften bakabilmek her şey için yeterlidir. Ki bu kişiye aşkın birliğin derin hissedişlerinde varoluşu tanıma imkanı verecektir. Bu yazıda da gelenek ilke düzeyinde de olsa okuyucuya kendini ifşa etmektedir; okuyucudan onu dışsal bir bilgi saymak yerine kendindeki yansımalarını aramak ise belki tek beklentimizdir.


my-love 2 Mart 2009 19:22

yardımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm


Keten Prenses 2 Mart 2009 21:09

Geleneklerimiz - Sünnet
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/ek_subat/IMG_1567.jpg Peygamber'imizin yaptığı,söylediği, ya da yapmayı, uygulamayı öğütlediği şeylere uymaya İslam dininde "sünnet" denilmektedir.
Dinimiz de Sünnet geleneğinin köklü oluşunun bir başka gerekcesi de, Peygam-ber'imizin bir rivayete göre sünnetli doğmuş olduğu inancından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle her erkek Çocuğunun hayatının en önemli anılarından biri, sünnetinin yapıldığı gündür.
Erkek çocuklar daha ziyade İlçemiz ve Köylerinde üç ile yedi yaşlarında sünnet edilmektedir. Bir ailede yaşları birbirine yakın birden fazla erkek çoçuk olduğu zaman ortalama bir yaşta hepsi için merasim yapılır,Bu arada üç yaşındaki çocuklarda bazen sünnet ettirilmektedir.
Zengin aileler sünnet çağındaki öksüz ve fakir aile çocuklarını da kendi kerdi çoçukları ile birlikte hayır için sünnet ettirerek, gururlarını kırmadan onların sünnet masraflarını da karşılamaktadırlar.
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/ek_subat/IMG_1140.jpg Düğün sahibi sünnet merasiminin yapılacağı tarihten en az on gün öncesinden, yakın akrabaları başta olmak üzere, diğer tanıdıkları ile birlikte eş, dost ve komşularını, ya kendisi bizzat veya yakın akrabalarından birini (elçi) tayin ederek,uzak yerlerde olan akraba ve tanıdıklarına davetiye göndermek suretiyle merasime davet ederler.
Davetiyelerin bir kısmı sünnetin dini yanını;

Ey Muhammet Ümmeti
Hz. Peygamber sünneti
Müslümanların güzel adeti
Zamanımız geldi sünnet olacağız
Hz.Muhammed'e ümmet olacağız

mısralarıyla vurgularken, diğer bir kısım davetiyelerde de çocuğun babasının (babası yoksa annesi veya dedesinin) ağzından veya sünnet olacak cocukların ağzından:

Başımıza koyduk bir Fes
Aniden olduk Prens
Korkmuyoruz Sünnetci Amca
Törenimize uygun kes
Bu mutlu günümüze
Gelsin buyursun herkes

Sünnet Sünnet Dedilir
Başımızın etini yediler
Eğer Sünnet olmasan
Sana kız yok dedilir

dörtlükler veya benzeri geleneksel dörtlüklerle sünnete davet eder mahiyet taşır.
http://www.vezirkopru.gov.tr/resimler/album/yeni/sunnet_2.jpg Vezirköprü merkezinde ve bazı köylerinde Düğün sahibi sünnet olacak çocuğun yatak ve yorganını önceden diktirerek hazırlar.daha sonra sünnet elbisesi , ayakkabısı, v.b.eşyaları alınır.Sünnetin yapılacağı oda ile çocuğun yatacağı oda hazırlanır.Çocuğun yatacağı odaya önceden diktirilip hazırlanan yatak ve yorganı getirilip yerleştirilerek oda süslenir.
Bu arada yemek hazırlıklarına başlanır. Yemek düğün sahibinin maddi durumuyla orantılıdır. Maddi durumu iyi olanlar kurban keserek etli sulu (mevsimine göre patetes, kuru fasülye, nohut, patlican v.b.) yemeğin yanı sıra pirinç veya bulgur pilavı , makarna ve tatlı gibi yiyecekler ikramda bulunulur. Ancak Günümüzde artık işin pratiği düşünülerek genellikle Vezirköprü merkezinde ve bazı köylerimizde döner,pirinç pilavı,ayran ve tatlı gibi yiyecekler ikram edilen yiyecekler arasında yer almaya başlamıştır.
Maddi durumu iyi olmayanlar ise mevlit esnasında sadece şeker veya şerbet ikram etmekle yetinirler.
Sünnet düğünü yaz aylarında ve genellikle Vezirköprü ve köylerinde önceden perşembe günleri davul ve zurnanın (bazen zurna yerini klarnete bırakır.) köye getirilip çalınmasıyla başlardı.Uzak yerlerden yatılı olarak gelen misafirler köylüler tarafından evin oda sayısının durumuna göre paylaşılarak misafir edilirler.Sünneti yapacak kişinin işin ehli,özellikle diblomalı olmasına dikkat edilir ve bu kişi hoca ili birlikte sünnetin yapılacağı gün davet edilir.
Genellikle ilçe merkezimizin yanısıra diğer bazı köylerimizde sünnet edilecek çocuk ve arkadaşlarının yanısıra çocuğun, süslenen arabalara bindirilerek gezdirilir.Artık tüm hazırlıklar tamamlanmış sünnetin yapılacağı an gelmiştir.Bir taraftan eğlence devam ederken, diğer yandan da çocuğun sünnet edileceği oda sünnet olacak çocuğun ailesi tarafından hazırlanır.Bu arada çocuğun iç çamaşırları yakınları tarafından çıkartılarak sünnet entarisi çocuğa giydirilir.
Sünnet elbisesini giyen çocuk yakın akrabaları (babası, Amcası, dayısı v.b.) ve diğer misafirler tarafından cesaret verici sözler söylenerek Hocayla birlikte odaya alınır.Vezirköprü ve Köylerinde kirve olma adeti olmadığı için çocuk genellikle amcası ve dayısı tarafından tutulur.
Bir taraftan Hoca ve odadaki çocuğun yakınları aynı zamanda odaya yakın olan misafirlir tekbir getirirken, sünnetçi de sünnet işini tamamlar. Sünnetçi tarafından kesilen sünnet derisi düğün sahibine verilir.Düğün sahibi sünnet derisini evin bahçesinde temiz bir yere çukur kazarak toprağa gömer. Sünnet işlemi tamamlanır tamamlanmaz çocuğun yakın akrabaları ve davetliler, çocuğa çeşitli hediyeler (para, altın, oyuncak v.b.gibi) verildikten sonra, Şayet sünnet düğünü mevlitli ise müzik kesilerek evin başka bir oda-sında mevlit okunmaya başlanır.Mevlit meresiminden sonra da bütün davetlilere ve misafirlere yemek ikram edilir.
İlçemizin bazı köylerinde yukarıdaki örf ve adetlerimize ilave olarak yağlı güreşler de tertip edilir.

kaynak


Misafir 14 Ekim 2009 19:16

kardeş geleneğin tek başına anlamı yoktur ama kısacası gelenek:türk tarihinin boyunacgelmiş olan ve büyüklerimizin yaptığı işlere gelenek denir...Ama bende pekfazla bilmiyom yinede sen bi araştır yada hocalarına sor


Misafir 30 Kasım 2009 08:50

bana geleneklerimizi ve göreneklerimize örnekler verirmisiniz


Misafir 4 Ocak 2010 16:13

2.BAYRAMLARIMIZ

Ramazan ve kurban bayramlarının arife günü mezarlığa gidilir ve mezarlar ziyaret edilir.Özellikle cami cemaati ikindi namazını müteakip topluca mezarlığa gidilerek tüm geçmiş insanlarımızın ruhlarına fatihalar okunur,toplu dualar yapılır.Aktaş Köyü mezarlığı görmeye değerdir.

Arife günü bayram ile ilgili yemekler hazırlanmaya başlanır.Bir kaç gün öncesinden helva sütlaç ve baklavalar hazırlanır.Bayram gününün önemli yemeklerinden birisi yaprak sarmasıdır.Herkes ekonomik gücü oranında bayramlık elbiseler alır.Evde gelen misafirlere ikram için ve şeker toplamaya gelen çocuklara ikram etmek için şeker ve çikolata çeşitleri de alınır.Bayram sabahı herkes bayramlık elbiselerini giyerek caminin yolunu tutar.Bayram namazı kılındıktan sonra cami önünde cemaat toplanarak topluca bayramlaşma yapılır daha sonra dua yapılır.Eskiden bayramlaşma merasimi bittikten sonra evin erkekleri hazırlanan sofrayı cami avlusuna getirir.Toplu halde yemek yenir,duası yapılırdı.Ancak bu gelenek kısa süre önce kalktı.Daha sonra küçükler büyüklerini ziyaret ederler.Akraba ve hastalar ziyaret edilir.Küçük çocuklar gruplar oluşturarak el öpüp şeker toplarlar.Nişanlı oğlu veya kızı olanlar gelin ve damada bayramlık götürürler.



3.ASKER UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Askere gidecek gençler belli olduktan sonra tüm köydeki haneler asker evine ziyarete giderler.Asker uğurlamaya giderken herkes yanında çeşitli hediyeler veya para götürürler.Gençler kendi aralarında eğlence düzenlerler.Askerlerin gideceği gün köyün müsait bir alanında toplanılır.Askere gidecek gençler uğurlamaya gelenler ile vedalaşır.Dualar yapılarak uğurlanır.Askerler,gidip geldikten sonra yine köylüler asker evine göz aydınlığı ziyaretine giderler.Ziyarete gelenlere asker kınası verilir.



4.HACI UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Hemen hemen her yıl köyümüzden bir çok kişi kutsal topraklara hacca gider.Hacca gidecekler kesinleştikten sonra köylülerimiz hacı adaylarının evlerini ziyaret ederler.Hemen hemen herkes bu ziyareti yapar.Hacılar vasıtası ile kutsal yerlere selam gönderilir.Hacı ziyaretlerine çeşitli hediyeler alınarak gidilir.Bu hediyeler çoğunlukla çay ,şeker,bisküvi,tavuk vb. yiyeceklerdir.Hacıların gideceği gün cami avlusunda tüm köylüler toplanır ve imamla birlikte dualar yapılır.Hacılar herkes ile vedalaşır, bu arada ortamı hüzün ve sevinç gözyaşlarının birlikte sardığı gözden kaçmaz.Hacılar hac farizasını tamamlayıp köye döndüklerinde köylüler tarafından hoş geldin ziyaretine gidilir.Hacılarda gelenlere çeşitli hacı hediyeleri (tespih,seccade,esans gibi verirler.Hacdan

getirdikleri zemzem ve hurma ikram ederler.Kutsal topraklarda gördüklerini ve yaşadıklarını anlatırlar.



5.CENAZE TÖRENLERİ

Genelde büyük şehirlere dağılmış olan köylülerimizin imkanı olanlar cenazeye katılmaya çalışırlar.Köyde cenaze olduğu gün hiç bir kimse başka bir işle uğraşmaz.Cenaze evinde toplanılarak cenazeye son görevler yapılır.Cenaze yakınlarına baş sağlığı taziyelerinde bulunulur.Cenaze, namazı kılındıktan sonra topluca mezarlığa götürülerek defin işlemleri tamamlanır.Cenaze defninden sonra vefat edenin ıskat işlemleri yapılır.Eskiden üç gün cenaze evinde yemek pişmezdi ve komşular cenaze evine yemek götürürlerdi.Şimdi ise köyde genç nüfus olmadığından bu pek uygulanmamaktadır.Sadece cenazenin defninden sonra komşular tarafından cenazeye katılanlara pide ve içecek,tavuklu pilav,sulu yemek ikramı yapılmaktadır.Cenazenin 40.günü ve 52.günü camide mevlit okutulur.Gelen misafirlere köyün yemekhanesinde yemek verilir.



6.GİYİM-KUŞAM

Erkekler: Eskiden erkekler şalvar tipli pantolon giyerlerdi.Üste ceket,yelek,gömlek,kazak,pantolon giyerlerdi.Ayağa ise elde örme yün çoraplar ,çok eskiden çarık,günümüzde de hala giyilen kara lastik ve normal ayakkabılar giyilirdi.Başa ise orta yaşlılar 6 köşe veya 8 köşe kasket şapka ve fes denilen giysiler giyilirdi.





Kadınlar:Kadınlarımız eskiden peştamal denilen etek,öğnük,kuşak,fistan denilen giysiler giyiyorlardı.Alta ise etek,bandik,tortuk,tuman denilen giysiler giymekte idiler.Başlarına ise çember denilen yemeniler ve eşarplar giymekteydiler.Günümüzde ise genç nesil daha modern giyinmeye özen göstermektedir.



7.YEMEKLER



Çorbalar

a) Tarhana çorbası: Kadınların daha önceden hazırladıkları aşlık ve katık karışımı kurutulmuş malzemeden yapılır.

b) Helle çorbası: Kavrulmuş undan yapılır ve üzerine tereyağı gezdirilir.

c) Mısır aşı: Mısır kırmasının yoğurtla karıştırılarak pişirilmiş hali.

d) Yarma çorbası: Bulgurla yapılmış yoğurtlu çorba.

e) Yan aşı: Üçgen şeklinde kesilen hamur kurutulur içine kurumuş çökelek katılarak yenir.

f) Mantı : Hamurdan hazırlanır.İçine kaz ve dana eti katılarak yapılır.Mantının çok küçük olanı makbuldür.

g) Sütlü çorba: Sütün içerisine pirinç katılarak yapılır.



Yemekler

a) Yaprak sarması(dolma): Üzüm yaprağının içerisine içi etli pirinç veya bulgurdan hazırlanan malzeme konularak yapılır.

b) Lahana sarması: Lahana yaprağının içerisine etli bulgur konularak sarılır.

c) Keşkek: Döğülmüş buğday karıştırılarak ve etli olarak yapılan yemek.Daha çok düğünlerde ve toplu törenler için hazırlanır.

d) Yahni: Daha çok bayramlarda yapılan etli nohut yemeği.

e) Serit: Besili kazın yağına yufka bandırılarak yağlanıp,bulgur pilavının üzerine de kazın eti dökülüp elle yenen bir yemektir.

f) Pasta: Mısır unu bulanarak yapılan bir yemek.Ortasına eritilmiş tereyağı veya yumurta pişirilerek konur.Mısır pastası banılarak yenir.


Misafir 4 Ocak 2010 23:10

lütfen yardımm edin bütün türk gelenek ve görenekleri özet halinde hiçbiyerde bulamadım performans ödevim acil


Misafir 5 Ocak 2010 16:14

peki bizim geleneklerimiz neler bunları söylermisiniz lütfen acil lazım bugün dönem ödevim bu yarın son geleneklerimiz nelerdir?kısaca


Misafir 16 Ocak 2010 12:52

geleeklerimiz,göreneklerimiz
 
bayram,dügün gibi kutlamalarda neler yapılıyor?


Misafir 4 Şubat 2010 09:41

sünnet, kına gecesi, alın size gelenek görenek


Misafir 4 Şubat 2010 11:08

peki bunlar bizim görenek ve geleneklerimizmi


Misafir 3 Mart 2010 15:37

kardeş le yardım cı olun ya gelek ve göreneklerimizi bulamıorum ben yardım çı olun ama olmuki boleeeee


Misafir 25 Mayıs 2010 13:06

geleneksel türk gelenekleri ve görenekleri
 
merhaba ben türk gelenek ve göreneklerinin neler olduğunu öğrenmek isterim lütfen yardımcı olabilirmisiniz?


Misafir 30 Eylül 2010 18:01

gelenek
 
gelenek nedir


Misafir 19 Ekim 2010 14:46

Türk toplumuna göre yazılı olmayan kuralları açıklarmısınızQUOTE]


Misafir 29 Kasım 2010 15:55

asker uğurlama gelenekleri nelerdir?
 
lütfen cevap yazın bekliyorum


Misafir 30 Kasım 2010 21:56

benimde acil lütfen bilen göndersin


Misafir 9 Aralık 2010 22:09

görenek nedir abi


Misafir 12 Aralık 2010 16:11

gelenek ve göreneklerimiz nelerdir


Misafir 24 Aralık 2010 20:44

cevap


ener 24 Aralık 2010 20:53

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1913506)
cevap

2.BAYRAMLARIMIZ

Ramazan ve kurban bayramlarının arife günü mezarlığa gidilir ve mezarlar ziyaret edilir.Özellikle cami cemaati ikindi namazını müteakip topluca mezarlığa gidilerek tüm geçmiş insanlarımızın ruhlarına fatihalar okunur,toplu dualar yapılır.Aktaş Köyü mezarlığı görmeye değerdir.

Arife günü bayram ile ilgili yemekler hazırlanmaya başlanır.Bir kaç gün öncesinden helva sütlaç ve baklavalar hazırlanır.Bayram gününün önemli yemeklerinden birisi yaprak sarmasıdır.Herkes ekonomik gücü oranında bayramlık elbiseler alır.Evde gelen misafirlere ikram için ve şeker toplamaya gelen çocuklara ikram etmek için şeker ve çikolata çeşitleri de alınır.Bayram sabahı herkes bayramlık elbiselerini giyerek caminin yolunu tutar.Bayram namazı kılındıktan sonra cami önünde cemaat toplanarak topluca bayramlaşma yapılır daha sonra dua yapılır.Eskiden bayramlaşma merasimi bittikten sonra evin erkekleri hazırlanan sofrayı cami avlusuna getirir.Toplu halde yemek yenir,duası yapılırdı.Ancak bu gelenek kısa süre önce kalktı.Daha sonra küçükler büyüklerini ziyaret ederler.Akraba ve hastalar ziyaret edilir.Küçük çocuklar gruplar oluşturarak el öpüp şeker toplarlar.Nişanlı oğlu veya kızı olanlar gelin ve damada bayramlık götürürler.



3.ASKER UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Askere gidecek gençler belli olduktan sonra tüm köydeki haneler asker evine ziyarete giderler.Asker uğurlamaya giderken herkes yanında çeşitli hediyeler veya para götürürler.Gençler kendi aralarında eğlence düzenlerler.Askerlerin gideceği gün köyün müsait bir alanında toplanılır.Askere gidecek gençler uğurlamaya gelenler ile vedalaşır.Dualar yapılarak uğurlanır.Askerler,gidip geldikten sonra yine köylüler asker evine göz aydınlığı ziyaretine giderler.Ziyarete gelenlere asker kınası verilir.



4.HACI UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Hemen hemen her yıl köyümüzden bir çok kişi kutsal topraklara hacca gider.Hacca gidecekler kesinleştikten sonra köylülerimiz hacı adaylarının evlerini ziyaret ederler.Hemen hemen herkes bu ziyareti yapar.Hacılar vasıtası ile kutsal yerlere selam gönderilir.Hacı ziyaretlerine çeşitli hediyeler alınarak gidilir.Bu hediyeler çoğunlukla çay ,şeker,bisküvi,tavuk vb. yiyeceklerdir.Hacıların gideceği gün cami avlusunda tüm köylüler toplanır ve imamla birlikte dualar yapılır.Hacılar herkes ile vedalaşır, bu arada ortamı hüzün ve sevinç gözyaşlarının birlikte sardığı gözden kaçmaz.Hacılar hac farizasını tamamlayıp köye döndüklerinde köylüler tarafından hoş geldin ziyaretine gidilir.Hacılarda gelenlere çeşitli hacı hediyeleri (tespih,seccade,esans gibi verirler.Hacdan

getirdikleri zemzem ve hurma ikram ederler.Kutsal topraklarda gördüklerini ve yaşadıklarını anlatırlar.



5.CENAZE TÖRENLERİ

Genelde büyük şehirlere dağılmış olan köylülerimizin imkanı olanlar cenazeye katılmaya çalışırlar.Köyde cenaze olduğu gün hiç bir kimse başka bir işle uğraşmaz.Cenaze evinde toplanılarak cenazeye son görevler yapılır.Cenaze yakınlarına baş sağlığı taziyelerinde bulunulur.Cenaze, namazı kılındıktan sonra topluca mezarlığa götürülerek defin işlemleri tamamlanır.Cenaze defninden sonra vefat edenin ıskat işlemleri yapılır.Eskiden üç gün cenaze evinde yemek pişmezdi ve komşular cenaze evine yemek götürürlerdi.Şimdi ise köyde genç nüfus olmadığından bu pek uygulanmamaktadır.Sadece cenazenin defninden sonra komşular tarafından cenazeye katılanlara pide ve içecek,tavuklu pilav,sulu yemek ikramı yapılmaktadır.Cenazenin 40.günü ve 52.günü camide mevlit okutulur.Gelen misafirlere köyün yemekhanesinde yemek verilir.



6.GİYİM-KUŞAM

Erkekler: Eskiden erkekler şalvar tipli pantolon giyerlerdi.Üste ceket,yelek,gömlek,kazak,pantolon giyerlerdi.Ayağa ise elde örme yün çoraplar ,çok eskiden çarık,günümüzde de hala giyilen kara lastik ve normal ayakkabılar giyilirdi.Başa ise orta yaşlılar 6 köşe veya 8 köşe kasket şapka ve fes denilen giysiler giyilirdi.





Kadınlar:Kadınlarımız eskiden peştamal denilen etek,öğnük,kuşak,fistan denilen giysiler giyiyorlardı.Alta ise etek,bandik,tortuk,tuman denilen giysiler giymekte idiler.Başlarına ise çember denilen yemeniler ve eşarplar giymekteydiler.Günümüzde ise genç nesil daha modern giyinmeye özen göstermektedir.



7.YEMEKLER



Çorbalar

a) Tarhana çorbası: Kadınların daha önceden hazırladıkları aşlık ve katık karışımı kurutulmuş malzemeden yapılır.

b) Helle çorbası: Kavrulmuş undan yapılır ve üzerine tereyağı gezdirilir.

c) Mısır aşı: Mısır kırmasının yoğurtla karıştırılarak pişirilmiş hali.

d) Yarma çorbası: Bulgurla yapılmış yoğurtlu çorba.

e) Yan aşı: Üçgen şeklinde kesilen hamur kurutulur içine kurumuş çökelek katılarak yenir.

f) Mantı : Hamurdan hazırlanır.İçine kaz ve dana eti katılarak yapılır.Mantının çok küçük olanı makbuldür.

g) Sütlü çorba: Sütün içerisine pirinç katılarak yapılır.



Yemekler

a) Yaprak sarması(dolma): Üzüm yaprağının içerisine içi etli pirinç veya bulgurdan hazırlanan malzeme konularak yapılır.

b) Lahana sarması: Lahana yaprağının içerisine etli bulgur konularak sarılır.

c) Keşkek: Döğülmüş buğday karıştırılarak ve etli olarak yapılan yemek.Daha çok düğünlerde ve toplu törenler için hazırlanır.

d) Yahni: Daha çok bayramlarda yapılan etli nohut yemeği.

e) Serit: Besili kazın yağına yufka bandırılarak yağlanıp,bulgur pilavının üzerine de kazın eti dökülüp elle yenen bir yemektir.

f) Pasta: Mısır unu bulanarak yapılan bir yemek.Ortasına eritilmiş tereyağı veya yumurta pişirilerek konur.Mısır pastası banılarak yenir.


Misafir 16 Şubat 2011 21:04

bir toplulukta ,kültürde geçmiş zamandan kalan ve değerinin yitirmeyen alışkanlıklar,kalıntılar,anane


Misafir 17 Şubat 2011 18:20

kısaca açıklayayım gelenek bir topluluğun belirli günlerde yaptığı çalışmadır


Misafir 6 Mart 2011 14:33

Ya gelenek nedir? değil soru şu olması lazım;

Türkiye'nin Gelenek Ve Görenekleri Nelerdir ? performansım için çok lazım...


ener 6 Mart 2011 16:30

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 2001565)
Ya gelenek nedir? değil soru şu olması lazım;

Türkiye'nin Gelenek Ve Görenekleri Nelerdir ? performansım için çok lazım...

Alıntı:

ener adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1913517)
2.BAYRAMLARIMIZ

Ramazan ve kurban bayramlarının arife günü mezarlığa gidilir ve mezarlar ziyaret edilir.Özellikle cami cemaati ikindi namazını müteakip topluca mezarlığa gidilerek tüm geçmiş insanlarımızın ruhlarına fatihalar okunur,toplu dualar yapılır.Aktaş Köyü mezarlığı görmeye değerdir.

Arife günü bayram ile ilgili yemekler hazırlanmaya başlanır.Bir kaç gün öncesinden helva sütlaç ve baklavalar hazırlanır.Bayram gününün önemli yemeklerinden birisi yaprak sarmasıdır.Herkes ekonomik gücü oranında bayramlık elbiseler alır.Evde gelen misafirlere ikram için ve şeker toplamaya gelen çocuklara ikram etmek için şeker ve çikolata çeşitleri de alınır.Bayram sabahı herkes bayramlık elbiselerini giyerek caminin yolunu tutar.Bayram namazı kılındıktan sonra cami önünde cemaat toplanarak topluca bayramlaşma yapılır daha sonra dua yapılır.Eskiden bayramlaşma merasimi bittikten sonra evin erkekleri hazırlanan sofrayı cami avlusuna getirir.Toplu halde yemek yenir,duası yapılırdı.Ancak bu gelenek kısa süre önce kalktı.Daha sonra küçükler büyüklerini ziyaret ederler.Akraba ve hastalar ziyaret edilir.Küçük çocuklar gruplar oluşturarak el öpüp şeker toplarlar.Nişanlı oğlu veya kızı olanlar gelin ve damada bayramlık götürürler.



3.ASKER UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Askere gidecek gençler belli olduktan sonra tüm köydeki haneler asker evine ziyarete giderler.Asker uğurlamaya giderken herkes yanında çeşitli hediyeler veya para götürürler.Gençler kendi aralarında eğlence düzenlerler.Askerlerin gideceği gün köyün müsait bir alanında toplanılır.Askere gidecek gençler uğurlamaya gelenler ile vedalaşır.Dualar yapılarak uğurlanır.Askerler,gidip geldikten sonra yine köylüler asker evine göz aydınlığı ziyaretine giderler.Ziyarete gelenlere asker kınası verilir.



4.HACI UĞURLAMA VE KARŞILAMA

Hemen hemen her yıl köyümüzden bir çok kişi kutsal topraklara hacca gider.Hacca gidecekler kesinleştikten sonra köylülerimiz hacı adaylarının evlerini ziyaret ederler.Hemen hemen herkes bu ziyareti yapar.Hacılar vasıtası ile kutsal yerlere selam gönderilir.Hacı ziyaretlerine çeşitli hediyeler alınarak gidilir.Bu hediyeler çoğunlukla çay ,şeker,bisküvi,tavuk vb. yiyeceklerdir.Hacıların gideceği gün cami avlusunda tüm köylüler toplanır ve imamla birlikte dualar yapılır.Hacılar herkes ile vedalaşır, bu arada ortamı hüzün ve sevinç gözyaşlarının birlikte sardığı gözden kaçmaz.Hacılar hac farizasını tamamlayıp köye döndüklerinde köylüler tarafından hoş geldin ziyaretine gidilir.Hacılarda gelenlere çeşitli hacı hediyeleri (tespih,seccade,esans gibi verirler.Hacdan

getirdikleri zemzem ve hurma ikram ederler.Kutsal topraklarda gördüklerini ve yaşadıklarını anlatırlar.



5.CENAZE TÖRENLERİ

Genelde büyük şehirlere dağılmış olan köylülerimizin imkanı olanlar cenazeye katılmaya çalışırlar.Köyde cenaze olduğu gün hiç bir kimse başka bir işle uğraşmaz.Cenaze evinde toplanılarak cenazeye son görevler yapılır.Cenaze yakınlarına baş sağlığı taziyelerinde bulunulur.Cenaze, namazı kılındıktan sonra topluca mezarlığa götürülerek defin işlemleri tamamlanır.Cenaze defninden sonra vefat edenin ıskat işlemleri yapılır.Eskiden üç gün cenaze evinde yemek pişmezdi ve komşular cenaze evine yemek götürürlerdi.Şimdi ise köyde genç nüfus olmadığından bu pek uygulanmamaktadır.Sadece cenazenin defninden sonra komşular tarafından cenazeye katılanlara pide ve içecek,tavuklu pilav,sulu yemek ikramı yapılmaktadır.Cenazenin 40.günü ve 52.günü camide mevlit okutulur.Gelen misafirlere köyün yemekhanesinde yemek verilir.



6.GİYİM-KUŞAM

Erkekler: Eskiden erkekler şalvar tipli pantolon giyerlerdi.Üste ceket,yelek,gömlek,kazak,pantolon giyerlerdi.Ayağa ise elde örme yün çoraplar ,çok eskiden çarık,günümüzde de hala giyilen kara lastik ve normal ayakkabılar giyilirdi.Başa ise orta yaşlılar 6 köşe veya 8 köşe kasket şapka ve fes denilen giysiler giyilirdi.





Kadınlar:Kadınlarımız eskiden peştamal denilen etek,öğnük,kuşak,fistan denilen giysiler giyiyorlardı.Alta ise etek,bandik,tortuk,tuman denilen giysiler giymekte idiler.Başlarına ise çember denilen yemeniler ve eşarplar giymekteydiler.Günümüzde ise genç nesil daha modern giyinmeye özen göstermektedir.



7.YEMEKLER



Çorbalar

a) Tarhana çorbası: Kadınların daha önceden hazırladıkları aşlık ve katık karışımı kurutulmuş malzemeden yapılır.

b) Helle çorbası: Kavrulmuş undan yapılır ve üzerine tereyağı gezdirilir.

c) Mısır aşı: Mısır kırmasının yoğurtla karıştırılarak pişirilmiş hali.

d) Yarma çorbası: Bulgurla yapılmış yoğurtlu çorba.

e) Yan aşı: Üçgen şeklinde kesilen hamur kurutulur içine kurumuş çökelek katılarak yenir.

f) Mantı : Hamurdan hazırlanır.İçine kaz ve dana eti katılarak yapılır.Mantının çok küçük olanı makbuldür.

g) Sütlü çorba: Sütün içerisine pirinç katılarak yapılır.



Yemekler

a) Yaprak sarması(dolma): Üzüm yaprağının içerisine içi etli pirinç veya bulgurdan hazırlanan malzeme konularak yapılır.

b) Lahana sarması: Lahana yaprağının içerisine etli bulgur konularak sarılır.

c) Keşkek: Döğülmüş buğday karıştırılarak ve etli olarak yapılan yemek.Daha çok düğünlerde ve toplu törenler için hazırlanır.

d) Yahni: Daha çok bayramlarda yapılan etli nohut yemeği.

e) Serit: Besili kazın yağına yufka bandırılarak yağlanıp,bulgur pilavının üzerine de kazın eti dökülüp elle yenen bir yemektir.

f) Pasta: Mısır unu bulanarak yapılan bir yemek.Ortasına eritilmiş tereyağı veya yumurta pişirilerek konur.Mısır pastası banılarak yenir.

.


Misafir 16 Mart 2011 22:06

Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar.

Sosyal bilimlerde gelenek
Gelenek kavramına sosyal bilimlerin farklı alt disiplinlerinin yaklaşımları ile geleneksel toplumların yükledikleri anlamlar arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunur. Sosyal bilimler geleneğe toplumların yaşadıkları coğrafya, iklim vb. gibi dışsal koşullara uyum sağlamak amacıyla türetilmiş, beşeri kaynaklı "inşa"lar, "icat"lar olarak bakarken geleneksel toplumlar kendi geleneklerinin kaynağını mitsel atalar, kahramanlar ve Tanrı gibi kutsalda görürler. Sosyal bilimlerde daha fenomenolojik bir yaklaşımla gelenekleri salt işlevsel özellikleri yönüyle görüp kökenlerini bu işleve bağlayan açıklamaların yanısıra gelenekleri belirli bir anlam bütünlüğünü yansıtan fenomenler olarak değerlendiren yazarlar da vardır. Her ne kadar bu yazarlar da geleneğin kaynağını kutsalda görmemekteyseler de onun sadece işlevsel boyutuna indirgenemeyeceğini iddia etmişlerdir. (bkz. Claude Levi Strauss)Özellikle Avrupa'da aydınlanma çağı sonunda gelişen Tarih anlayışı ve Tarihselcilik perspektifi geçmişe ilişkin (ve günümüzdeki de) her düşünce, anlayış ve tavrın kaynağını dönemin diğer olgularının bütünselliği içinde aramak yönünde bir eğilimin gelişmesine yol açmıştır. Aydınlanmanın kaynağı evrimci görüşe kadar giden ilerlemeci tarih perspektifini de meşrulaştıran bu perspektif sosyal bilimlerde hakim görüş olarak varlığını sürdürmektedir.


Gelenek üç bağlamda ele alınabilir. ilki geçmiş yaşam biçimlerinin içinde yaşanılan ana taşıdıkları maddi ve manevi değerler bütünüdür. bu sosyolojik anlamda en fazla rağbet gören izahtır. beşeri düzlemde toplumu tüm dinamikleri ile inşaa eden güçtür.

ikincisi ise geleneğin özünü teşkil ettiği ifade edilen kutsalla olan münasebetten dolayı geleneğin zengin ve kutsi değerler ihtiva eden köklü yanıdır ki, bu anlamda gelenek ilkinden farklı olarak hem fenomenolojik hem de ilahi bir yön taşır. bu sosyolojik ve beşeri anlamından çok daha farklıdır.

üçüncüsü ise geleneğin postmodernist yaklaşımlarla ele alınmasından kaynaklanan aletsel, işlevsel yani kullanıma açık madde yönüdür. bu anlamıyla gelenek bir anlamlar rezervidir. kendisinden her bakımdan istifadeye açık bir hinterlandtır. bahsettiğimiz yönü geleneğin dışsal-formel yönüdür ki sanat ve edebiyata teseri eden bir başka cephe de budur.

Tradisyonalist Ekolde Gelenek Anlayışı
Geleneğe (tradisyona) dair söylenecek sözlerin başında yer alması gereken belki de en önemli ifade, onun aşkınlığıdır (transandantal). Zaten geleneğin bir realite veya ifade olarak ortaya konulması durumunda karşısına oturtulacak kavram olan modernizmin de en mühim sorunsalı onda aşkın bir ilkenin bulunmamasıdır. J. Evola’dan alıntılayarak şunu söyleyebiliriz ki bu yönüyle modernizm sadece ama sadece aşkın ilkeden sapmanın kendisi ve neticesidir. Ki bu durumda moderni geleneğin (tradisyonun) mefhum-u muhalifi addetmek bizce makbul ve meşrudur.

Bu durumda ayrıca geleneğin bir tarifini yapmak acaba çok da gerekli midir? Açıkçası biz onu modernlerin ölçemediği belli bir tanımlama ile sınırlamak ya da belli bir çerçeveyle tasnif etmek istemiyoruz ama bu tutumumuz onun tanımsızlığından değil, modern insanın onu oluşturan ilkelere ve bu ilkelerin aşkınlığına ne denli uzak ve soğuk duruyor olması gerçekliğinden ötürüdür. Bu ise hiç de öyle sanıldığı gibi kolayca aşılacak bir mesele değildir: çünkü modern insan kendine ait bireysel tahakkuk sürecini modernitenin çizdiği çerçeve içerisinde toplumsal ya da çevresel –ve genel manasıyla tarihsel- dayatmaların içinde başlatmış ve tüm algı ve yargısını yine aynı çerçevenin hudutları dahilinde oluşturmak suretiyle kendini hakiki değerlerine yabancı ve neredeyse düşman haline getirmiştir. Bu durum elbette bireysellik ve bireycilik ayrımına da dayanan ilkelerden kopuşun ifadesidir. Öyle ki kişinin kendini ifade edişi olarak toplumsal konumlanışı ve kendindeki hakikati yaşayışı olarak da bireysel tekamülü, hayatın ona sunduğu realitede olgunlaşmanın dışına taşarak –yani tahakkunu reddederek- egonun alanında tamamen belirsizliğe saplanmıştır. Bunun ilkelerden kopuşla alakası ise insanın içkin ve aşkın bilgiden kendini mahrum edişinden başka bir şey değildir. Modern insan için tek bir bilgi vardır o da kudsiyeti reddeden profan bilimin basit ve düzeysiz çıkarımlarıdır ki bilgisi eşyanın varoluşundan ibaret olan aklın yarattığı değerler de doğal olarak oluşların kendisiyle sınırlıdır. Bugün maneviyat ve hikmet üstüne düşünen herkesin Descartes’ın cogito’suna bir anlam verememesi de buna dayanmaktadır.

Tüm eşyayı ilkelerden ayrı olarak incelerseniz size kalan sınırlı ve dar bir hissiyatın sanrılarıdır ki geniş ve derin bir perspektifle profan aklın ötesinde metafizik boyuta dair bir müşahede olmaksızın bunlarla yetinmek kişiyi hakikatten perdeler. Zaten dediğimiz gibi geleneğin ifade edilişinde yaşanan zorluğun temelinde yatan da budur: modern insanın hakikate dair fikriyatının salt hissiyat –beş duyu algısı- ile sınırlandırılmış olması sorunu. Bu ise Platon’un mağara metaforuyla anlattığı halin kısırdöngüsüdür. Yaşadığımız evrende çevremizi kuşatan ve gerçek diye algıladıklarımızın esasen hakikatin birer gölgesi olabileceği ve bu gölgelerin oluşması için hakikatten öte bir ışığın varlığı anlaşılamamaktadır. Doğal olarak gölgenin ve yansımanın olduğu mekanın kaynağına dair hiçbir şey söylen(e)meyerek her şey bir hiçmişçesine unutturulmaktadır. Teknolojik devrimlerdeki zorunlu sürekliliğin kaynağı da zaten bu unutma/unutturma uğraşısıdır: Tüm meşguliyetlerini ilahi ya da aşkın olana rabıta ederek yapan geleneksel insanın tersine modern insan rabıtasız yürüttüğü meşguliyetlerini en kısa bir zaman diliminde tamamlayıp kendini egonun tatminsizliğine terk etmektedir. Konfor, rahatlık ve eğlence -ve bunlara dönük olarak ya da bunlar için zaman yaratacak olan- ve sürekli yenilenen teknoloji, modernizm için bu nedenle olmazsa olmazdır. Toplumsal boyutta da yine aynı şekilde terennüm eden eşitlik, hümanizm ve demokrasi talebi yine aynı gerekçelerle modernitenin prensiplerini belirlemektedir.
Şimdi tüm bu tespitlerden sonra kısaca geleneğin ne olduğunu söyleyebiliriz: Bizce gelenek (tradisyon) aşkın -yani beşer-üstü ve ilahi olan- hakikatin, ilkelerin ve onların ortaya koyduğu tüm doktrin, bilgi ve realitenin kapsayıcı ifadesidir. Salt bu tanımlama aslında geleneğin profan akılca kavranamayacağının da en basit bir delilidir. Bununla birlikte ona dair ortaya konulan bir çok gereksiz ifadenin de kaynağına bir gönderme yapar; bu durum elbette geleneğin aşkınlığıdır ki bugün onun beşer-üstü oluşu adeta görmezden gelinircesine hurafe ya da adet de diyebileceğimiz bir çok saçmalık, topluma ait –uzun ya da kısa- tarihi bir geçmişi olan her tür uygulama ve tavır gelenek olarak isimlendirilmektedir. Bunun altında geleneksel formları, yaşadığı çağın gerekliliklerine adapte etmek gibi halis ve iyi niyetler olabileceği gibi bu formların beşer-üstü doğasını idraksizlikten kaynaklanan ve dejenerasyonun da alameti olan bilgisizlik kökenli kötü niyetler de olabilmektedir.
Tüm bunlarla beraber asli düşüş gerçekliği önünde mevzu bahis “sapma” hakkında bazı şeyler söylemek gerekiyor çünkü içinde yaşadığımız zaman açısından geleneği anlamlandırabilmemiz için geleneğin ne olmadığını da çok iyi anlamak şarttır.Modernizmin ortaya çıkışına sebep olan da tam olarak akıl ve onun işlevinin yanlış değerlendirilmesidir. Ya da daha net olarak söylersek, aklın bütüncül işlevinin inkar edilmesi suretiyle potansiyelinin madde ile sınırlandırılmasıdır. Ki zaten modernlerin anladığı akıl ile tradisyonalistlerin anladığı akıl arasındaki fark da yine buna dayanmaktadır.Geleneksel düşünce aklı, müdrike/entelekt olarak değerlendirir ki bu bilfiil olanın bilkuvve ile bilinçte birliğine tekabül eder; değerlendirme için ölçüt asla bilgi değil ama içsel idraktir. Bilgi ise aşkın tezahürün sadece bir imgesi ve yani tek başına hiçbir itibarı olmayan, insan ile kamilleşen bir işarettir.Profan akıl ise (rasyonalite) yalnız bilfiil olanı kavrayabilir ve bu nedenle şeylerin yani oluşların sebeplerini değil neticelerini, ortaya çıkışlarını değerlendirir. Onun için eşyanın aslı ve ilkesi önemsizdir çünkü bilgi varlıktan tamamen bağımsız ve ikincildir. Varlığın kendisi değil ona dair olandır. Zaten bu sebeple denilmiştir ki Descartes’tan sonra felsefenin ana sapması, varoluşun madde-ruh ikiliğine düşürülmesidir. –Ki bunun da nedeni rasyonalitenin bütünleyici değil analizci olmasıdır ve bu analizci perspektif bugün modern bilimlerin tamamında hakimdir.-Esasta tüm değerlerin yaratıcısı ilkelerdir, akıl ise ancak bu değerlerin biçimlendiricisidir; gelenek burada –ister bilginin kendisi olsun, ister bireysel tahakkuk olsun, ister toplumsal yapılanış olsun- varoluşu bu mutlak, değişmez, saltık haldeki aşkın olan ilkelere uyumlu olarak tespit eder ve sürdürür. Onu beşeri hükümlerin kurbanı yapmaz, varoluşun çok katmanlı boyutsal derinliğindeki aşkın birliğini görür ve bu birliğin ahengi uğruna tüm tezatlıkları reddeder. Bu asla varoluşta ruh-madde, tarihsel olan ve tarihsel olmayan vs. ikilikler yaratmak demek değildir. Geleneğin kendisi ikiliksizdir. Geleneksel anlayışta varlık ve bilgi bir ve aynı şeylerdir; ruh ve madde ya da tarihsel olan ve olmayan aynıdır, eşdeğerdir.Bu açıdan oluşlara bakıldığı takdirde zaten geleneğin ne olduğu da ne olmadığı da anlaşılacaktır.Açıkçası bununla ilgili fazla söze de gerek görmüyoruz. Biz burada elbette geleneğe dair çok fazla bir şey söyleme imkanına da sahip değiliz, belki zaman içerisinde birbirini tamamlar tarzda ve genel perspektifin ortaya konulması babında ilaveler yapılabilir. Ancak maksadımız zaten çeşitli kişi ve kaynaklarca da incelenen ve hakkında bir şeyler söylenmiş ve söylenecek olan bir konuya daha güncel bir ifade ile yaklaşmaktı.Bunun haricinde geleneğin tüm detaylarını ele alıp incelemek belki bizi aşan ve pek de ihtiyaç duymadığımız bir tavır olur. Hasılında eşyayı tanımak için bütün eşyayı inceleme fikrine sahip değiliz ya da eşyayı komple analiz etme ihtiyacını da duymuyoruz. Zaten “zerre küllün aynasıdır” ifadesinde de işaret edildiği gibi her şeye yalnızca doğru perspektiften bakabilmek her şey için yeterlidir. Ki bu kişiye aşkın birliğin derin hissedişlerinde varoluşu tanıma imkanı verecektir. Bu yazıda da gelenek ilke düzeyinde de olsa okuyucuya kendini ifşa etmektedir; okuyucudan onu dışsal bir bilgi saymak yerine kendindeki yansımalarını aramak ise belki tek beklentimizdir.


Misafir 20 Mart 2011 18:51

bana acilen yardıım edin bayran da ne yapılıyor :))


Misafir 25 Mart 2011 17:47

gelenek ve görenek
 
yardım edin


Misafir 3 Nisan 2011 15:04

ya banada yardım edin


Misafir 3 Nisan 2011 17:55

performance ödevim bana gelenek ve göreneklerimiz hakkında bilgi lazım


yamurr 4 Nisan 2011 16:53

göreneklerimiz nedir
 
bence bu bir harika


Misafir 12 Nisan 2011 17:58

gelenek ve göreneklerimiz nelerdir açıklayın


Misafir 14 Nisan 2011 15:12

ya lütfen proje için çok onemli çok ama çok


oznur 28 Nisan 2011 19:36

Görenekler Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özel
 
Görenekler
Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekteki yapılması gerekli olma özelliği görenekte yapılabşlme özelgş alır. En yalın tanımıyla birşeyi görüle geldiği gibi gerekli ve uygun yöntemleri kapsar.Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Bunlar süreklilik kazandığı gibi bir süre sonra kalkabilir.

Gelenekler
Gelenek en genel anlayışıyla folklorik, sosyolojik, yahut dini boyutlarıyla bir sürekliliği ifade eder. Bir toplumdda kuşaktan kuşağa geçen kültür kalıntıları, miraslar, alışkanlıkla, bilgiler, becerileer, davranışlar hep bu gelenekler içinde yer alırlar.

Geleneklergeniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçerken bilgi, tasarım, inanç, yaşantı biçim ddaha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür. Davranışlarise kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsa yada politik işleri gibi önceli konulardaki görüşleridir. Gelenekler genellikle yasalardan çok daha geniş biralanı yönetirler.

Adetler
Yaptırmı gücü örfe bakarak daha gevşek esnek olan adetin, bir çok tanımı yapılmıştır. Bir toplumun istedi ve çoğu kez geleneek aracılığıyla belirlediği, saptadığı davranış ve işlem tarazı veya bir toplumun yapması gerekli görülen davranış tavrı gibi tanımlamak mümkündür.

Adetler tıpkı örfler gibi bir çok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemekte dir. Örnek olarak karşılamalar ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenlemeleri, kız isteme adetleri, niişan ve evlenme usulleri, bayramlar, önemli günlerle ilgili davranış biçimleridir. Yas,anma, başsağlığı dileme ve başsağlı dileme ve başkaları gibi tavır ve tutumları adet olarak nitelenebilir.

Örfler
Örfler çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak bir takım örnek tutum ve davranışlardır.Örfler aynı zamanda toplumun herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarınıda temsil eder.

Örfler bireyle-aile, bireyle-komşu ve akrabalar,bireyle-halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.Toplumun her üyesini sürekli baskı altında tutan örfler zorlayıcı,yaptırıcı yada yasaklayıcı yaptırımları ile bireyin toplumla uyuşmasını sağlar.


xdghfdhfh 1 Mayıs 2011 18:06

gelenek ve göreneklerimiz neler ?
 
ülkemizdeki gelenek ve göreneklere örnek verir misniz ?


Misafir 3 Mayıs 2011 21:48

ne olur istanbulun gelenek ve göreneklerini gönderin bana acil olarak hemde o kadar çok acil olarak lazım


Misafir 5 Mayıs 2011 18:16

geleneklerimiz ve göreneklerimiz nelerdir uyguladığımız
 
gelenek ve göreneklerimiz nedir uyguladığımız ama anlamları değil


Misafir 22 Mayıs 2011 15:24

bnim de performans ödevimmm bu görenek ve gelenekler herkes için geçerli bence bunu yapınnnn


Misafir 5 Haziran 2011 16:40

obeb okek
 
4800 ve 3600 sayılarının ıkısını de bolen kac tane dogal sayı vardır?


Misafir 6 Ekim 2011 14:54

gelenek ve görenek
 
arkadaşlar ben gelenek ve göreneklerimizi araştırıcamda nerden araştırabilirim acaba arıyorum ama bulamıyorum


(S) RECON(S) 17 Ekim 2011 21:10

gelenek ve gorenekler nelerdır


serenayyy 28 Ekim 2011 18:05

yardımm
 
lütfen yaedım edin bulamadım ilk okul 4. sınıf öğrencisiyiyim pzrts günü soayal varr birsite ayarlayın ne olurr yardımlarınızı ve mesajlarınızı bekliyorum


Misafir 2 Kasım 2011 15:18

Gelenek ve göreneklerimiz hakkında bilgi verirmisiniz?
 
Göreneğin örfe, adete, geleneğe bakarak yaptırım gücü daha zayıftır. Örfteki yapılma zorunluğu, adet ve gelenekdeki yapılmalı özelliği görenekteki yapılabilme özelliğini alır. En yalın tanımıyla bir şeyi görüle geldiği gibi yapma alışkanlığı olan görenek, öteki sosyal alışkanlık gibi gerekli ve uygun görülenleri kapsar. Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Öteden beri yapıla gelmekte olan, fakat henüz adet durumunu kazanmamış olan bu davranış biçimlerine grubun, toplumun gelişmesin uygun yenilikler eklenir. Bunlar süreklilik kazandığı gibi, bir süre sonra ortadan kalkabilirler.
Görenekler, günlük yaşantımızın gerekli gördüğü ilişkilerin düzenlenmesinde, bireyler arasındaki sürtüşmeleri azaltmakta, toplumsal ilişkilerin kolaylaşmasında, belirleyici rol oynarlar. Komşu ziyaretlerinde, hasta yoklamalarında alış-verişte, ortak taşıtlara inip binmede, tanışma ve tanıştırılmalarda nasıl davranılacağını belirleyerek ilişkilerin düzenli gitmesine yardımcı olurlar.


*****
Doğum Gelenekleri
Geçiş dönemlerinde ilki olan doğum dünyanın her yerinde olduğu gibi Anadolu’da da her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir. Dünyaya gelen her çocuk sadece anne babanın değil aynı zamanda akrabaları, komşuları, soyu ve sopu da sevindirmektedir. Çünkü her doğum ailenin akrabaların soyun, sopun sayısını artırmaktadır. Sayının artması ise; gücün dayanışmanın artması bakımından önem taşımaktadır. Özellikle küçük topluluklarda ve etnik gruplarda aileler nüfuslarının çokluğu oranında kendilerini güçlü ve dayanıklı hissetmektedirler. Yaygın olan “çocuk ailede ocağı tutturur” sözü de toplumun bu konudaki değer yargısını ve aileye bakış açısını ortaya koymaktadır.
Diğer bir boyutuyla incelendiğinde ise; doğum kadına duyulan saygınlığı artırdığı gibi, onun aile, akraba ve grup içerisindeki yerini de sağlamlaştırmaktadır. Baba ise evlat sahibi olarak geleceğe güvenle bakmakta, aynı zamanda da akrabaları ve yakınları arasında saygınlık kazanmaktadır. Çünkü çocuğu olmayan kadın yakınları tarafından ne kadar küçümsenirse, erkek de aynı şekilde çevresinden gelen baskının erkek yerine konulmamanın toplumsal ve ruhsal ezikliğini duymaktadır.
Anaya benlik ve bütünlük, babaya güven, akrabaya, soya, sopa da güç kazandıran ve yaşamın başlangıcı olan doğum olayı gerek söz konusu çiftin gerek yakınları tarafından büyük önem taşımaktadır. Doğum ve onun kendi evresi içerisindeki evrelerine de bir takım geçiş töreleri ve törenleri eşlik etmektedir.
Yaşamın başlangıcı olan doğum en önemli geçiş dönemlerinden olup; gelenek, görenek. Adet ve inanmalar hamile kadını ve çevresindekileri daha doğum öncesinden hatta çocuk sahibi olma isteğinden başlayarak birtakım adetlere uymaya bu adetlerin gerektirdiği işlemleri yerine getirmeye zorlamıştır.
Böylece doğum annenin hamile kalma isteğinden başlayarak, yüzlerce adetin, inanmanın, dinsel ve büyüsel özlü işlemin hücumuna uğrayarak adeta onlar tarafından yönetilmektedir.
Anadolu’da doğumla ilgili adet, inanma ve gelenekler;
- Doğum öncesi,
- Doğum sırası,
- Doğum sonrası olmak üzere üç ana başlık altında incelenmektedir.

I. DOĞUM ÖNCESİ
Doğum öncesi gelenek görenek, adet ve inanmalara yönelik uygulamalar; kısırlığı giderme, hamile kalma, aşerme, hamilelik, çocuğun cinsiyetini anlama, hamilelik esnasında hamile kadının kaçındığı davranışlar etrafından yoğunlaşmaktadır.

Kısırlığı giderme, Gebe Kalma
Toplumumuzda geçmişte çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kusur çoğunlukla kadında aranmakta, uygulama ve pratiklerin büyük çoğunluğu üzerinde yoğunlaşmaktaydı.
Bu uygulamaları geçmişte genel olarak;
- Dinsel büyüsel nitelikli pratikler,
- Halk hekimliği kapsamına giren pratikler,
- Tıbbı sağaltma alanına giren yöntemler
oluşturmaktadır.
Günümüzde ise çocuk sahibi olunamadığı durumlarda kadın ve erkek aynı derecede sorumlu tutulmakta ve birlikte tedavi görmektedirler. Günümüzde de zaman zaman geleneksel tedavi yöntemlerine baş vurulmasına rağmen modern tıp yöntemleri hem kırsal kesimde hem de kent ortamında daha ön plana geçmiştir.

Aşerme
Hamile kadın halk deyimiyle “aş erme” aşamasına gelince bazı şeyleri yapmakta, özellikle belirli nesnelere bakmaktan, yiyecekleri yemekten kaçınmakta ya da tersine bazı şeyleri yemeye özen göstermektedir. Bu türden davranışlar fizyolojik olarak kadının bünyesindeki kimi maddelerin eksikliğini gidermek amacıyla yenilmesi gerekli görülmektedir.
Aşeren kadın genellikle acı, ekşi ve baharatlı şeyleri yemekten kaçınmaya zorlanmaktadır. Bu tutum Anadolu’da çok olan “ Ye ekşiyi , doğur Ayşe yi ” tekerlemesiyle de ifade edilmektedir. Buna karşılık olarak da aşerirken tatlı yiyeceklerden yemek oğlan çocuğunun ön belirtisi olarak yorumlanmakta, bu durum da halk arasında; “ Ye tatlıyı , doğur atlıyı ” tekerlemesiyle anlatılmaktadır.

Hamilelik
Kadın gerek hamileliği gerekse lohusalığı süresince çevresince bir çeşit hasta kabul edilmekte ve buna göre işlem görmektedir. Bir başka deyişle hamile kadının bağlı bulunduğu grup ya da cemaatin kültürel değerleri kadını hasta kategorisine sokarak ona hasta gözüyle bakmakta ve kadından bu değerlere uygun beklentilere göre hareket etmesini ve rolünü üstlenmesini istemektedir.
Anadolu’da hamile kadına; yüklü, iki canlı, gebe, ağır ayak, koynu dolu, boğru dolu, guzlacı vb. adlarla tanımlanmaktadır.

Çocuğun Cinsiyeti
Hamilelik döneminin en önemli konularından birisini de doğacak çocuğun cinsiyetiyle ilgili yapılan yorumlar oluşturmaktadır.
Anadolu’da konuyla ilgili olarak;
- Kadının fiziksel görünümüne bakılarak,
- Kadının yediklerine bakılarak,
- Kadının davranışlarına bakılarak,
- Çocuğun ana karnında oynama süresine bakarak,
- Sancının geliş biçimi dikkate alınarak
çeşitli yorumlar yapılmaktadır.
Günümüzde ise; çocuğun cinsiyetiyle ilgili geleneksel yorumlardan daha yoğun olarak modern tıp yöntemlerine başvurulduğu gözlenmektedir.

Hamile kadının kaçınmaları ve yapması uygun görülen bazı davranışlar
Kadının hamile kaldığı andan itibaren; çocuğu annenin tüm davranışlarından etkileneceği bilimsel olarak kanıtlanmış olup; bu konuyla ilgili olarak Anadolu’nun geleneksel kesiminde çok yaygın olan inanış sistemi günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Bu inanış sistemi; hamile kadını bir takım davranışları yapmaya ve yapmamaya zorlamaktadır.
Yapmaması gereken davranışlara hamile kadın, hamileliği süresince;
- Ayıya, maymuna, deveye bakmaz,
- Balık, tavşan, paça, kelle yemez, sakız çiğnemez,
- Cenazeye gitmez, cesede bakmaz,
- Gizli saklı bir şeyi alıp yemez.
Gibi davranış biçimlerini örnek olarak verebiliriz.
Yukarıdaki sayılanların dışında birtakım uygulamalar da vardır ki bunlar da aynı çıkış noktasından kaynaklanan olumlu istekle yüklü olan davranış biçimleridir.

Hamile kadından yapması istenilen davranışlar
- Aya gökyüzüne bakar,
- Güzel kimselere bakar,
- Gül koklar,
- Ayva, elma, yeşil erik, üzüm yer
gibi örnekler verilebilir.

2. DOĞUM SIRASI
Anadolu’nun kırsal kesimlerinde geçmişte doğumlar köy ebelerinin yardımlarıyla köylerde evlerde yaptırılmakta doğum esnasında yapılan uygulamaların büyük çoğunluğu doğumun kolay olmasına yönelik uygulama ve pratikler oluşturmaktaydı.
Bu uygulamalara örnek olarak;
- Kadının saç bağlarının çözülmesi,
- Kilitli kapıların, sandıkların, pencerelerin açılması,
- Kuşlara yem serpilmesi,
- Kolay doğum yapan kadının, doğum yapacak olan kadının sırtını sıvazlaması,
- Silah atılması,
- Kadının sırta alınıp silkelenmesi,
- Kadının yüksek bir yerden atlatılması,
- Kadının bir bezin içerisine konarak sallanması
verilebilinir.
Günümüzde ise doğumlar hastanelerde yaptırılmakta, hastanelerin uzak olduğu dağ köylerinde ise diplomalı ebelerin yardımlarıyla yaptırılmaktadır.

3. DOĞUM SONRASI
Doğum sonrası uygulamalar;
- Çocuğun göbeği ve eşi,
- Loğusalık,
- Al karası inanışı,
- Kırk basması inanışı,
- Kırklama işlemi
etrafında kümelenmiş durumdadır.

Çocuğun Göbeği ve Eşi
Hamile kadının yediği içtiği şeylerin, baktığı kişi, hayvanların ve nesnelerin çocuğu etkileyeceği tasarımı ve inancı varsa, çocukla göbeği ve eşi arasında da aynı inanç söz konusudur.
Bu nedenle çocuğun geleceğini, ilerdeki işini ve geleceğini etkileyeceği inancıyla göbek gelişigüzel atılmaz.
Bu uygulamaya örnek olarak göbek;
- Cami duvarına, cami avlusuna gömülür. (İnançlı olsun diye)
- Okulun duvarına, bahçesine atılır. (Okusun diye)
- Ahıra gömülür. (Hayvan sever olsun diye)
- Suya atılır. (Kısmetini dışarıda arasın diye)
verilebilinir.
Çocuğun sonu, arkadaşı, eşi, yoldaşı gibi adlarla tanımlanır. Çocuğun sonuna çocuktan bir parça hatta çocuğun kendisi gözüyle bakıldığı için doğumdan sonra genellikle temiz bir beze sarılarak, temiz bir yere gömülmektedir.
Günümüzde doğumlar hastanelerde gerçekleştiği için eşle ilgili geleneksel uygulamalar tamamen yok olmuş durumdadır. Göbekle ilgili adet ve inanmalar günümüzde de yaygınlığını sürdürmektedir.

Loğusalık
Anadolu’da yeni doğum yapmış ve henüz yataktan kalkmamış kadına; loğusa, lohsa, emzikli, loğsa, nevse, kırklı gibi adlar verilmektedir. Doğumdan sonra kadının yatakta kalma süresi; kadının fizyolojik durumuna, doğumun güç ya da kolay olmasına, iklime, çevre koşullarına, ailenin ekonomik durumuna ve gelinin sevilme durumuna bağlıdır.
Loğusalık süresi içerisinde kadının çeşitli doğa üstü güçlerin etkisinde olduğu Anadolu’da yaygın bir inanıştır. Geleneksel kesimde sıkça kullanılan “kırklı kadının kırk gün mezarı açık olur söylencesi” bu inanışı desteklemektedir.

Al Karısı inanışı
Loğusa ve kırklı çocuklara sataştığı ve kimi zaman da onları öldürdüğü tasarımlanan alkarısı; al, cazı, cadı, al anası, al kızı, al karası, koncoloz, goncoloz, kara koncoloz gibi adlarla tanımlanmaktadır.
Anadolu’da ahır, samanlık, değirmen, terkedilmiş virane yerlerde, su kuyusu, su kaynakları ve loğusa kadın ve kırklı çocuğun yalnız olduğu yerlerde bulunduğuna inanılan al karısından korunmak için halk birtakım uygulamalara baş vurmaktadır.
Bu uygulamalara örnek olarak;
- Loğusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere süpürge, Kuran-ı Kerim, soğan, sarımsak, nazarlık asılması,
- Loğusa veya kırklı çocuğun yastığının altına iğne veya çuvaldız sokulması,
- Loğusa ve kırklı çocuğun yastığının altına kama, orak, bıçak vb. gibi kesici aletlerin konulması
- Loğusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere ekmek ufağı ve su konulması
verilebilir.
Al karısına ilişkin uygulamalar geçmişteki uygulamalara göre daha az olmasına rağmen günümüzde de devam etmektedir.

Kırk Basması İnanışı
Anadolu halkı loğusayla kırklı çocuğun doğumdan sonraki kırk gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki gelişim eksikliğine; kırk basması, kırk düşmesi, kırk karışması, loğusa basması, aydaş gibi adlar vermektedir.
Kırk günlük dönem içerisinde loğusa ve kırklı çocuğa birtakım canlı ve nesnelerin zarar vereceği inancı yaygındır. Kırk baskınlığını önlemek için yapılan pratik ve uygulamalar oldukça yaygındır.
Kırk baskınlığını önlemek için;
- Anne ve çocuk kırk gün dışarı çıkarılmaz,
- Loğusa kadın ve kırklı çocukların birbirleriyle karşılaştırılmamasına dikkat edilir,
Anadolu’da çocuğa kırk basması çocuğun gelişmemesi ve zayıflamasıyla ilişkilendirilmekteydi. Kırk baskınlığını giderme yolunda da dinsel, büyüsel birtakım pratik ve uygulamalara baş vurulmaktaydı. Günümüzde artık bu türden uygulamalar yok denecek kadar azdır.

Kırklama
Loğusa ve kırklı çocuğa kırk basmaması için loğusanın ve çocuğun serbeste çıkması için; kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuğun yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama” adı verilmektedir. Yaygın olarak kullanılan “kırklama” tanımlanmasının dışında bu olaya halk arasında; “kır dökme”, “kırk çıkarma” vb. adlar da tanımlanmaktadır.
Anadolu’da kırklama işlemi en yaygın olarak kırkıncı gün yapılmaktadır. Bu süre yörelere göre farklılık göstermekte; 7., 20., 30., 37., 39., 41. günlerde de kırklama yapılmaktadır. Bu işlem yörelere göre şekilde bazı farklılıklar gösteriyor olmasına karşın içerikte aynı amaca yönelik bir uygulamadır.
Doğumla ilgili adet ve uygulamalar içerisinde kırklama işlemini geçmişte olduğu gibi günümüzde de değişmez bir kural olarak geçerliliğini sürdürmektedir.

Son Düzenleyen ThinkerBeLL; 03-07-2011 @ 03:47.




19-04-2006 #2 (mesaj-linki)
Pollyanna

Türklerde Örf, Adet, Gelenek ve Görenekler
Çocukluk Çağı Gelenekleri
Doğumdan sonra çocuğun gelişimini izleyen onun anneyle babayla ve ailenin öteki üyeleriyle ve toplumsal çevresiyle ilişkilerini düzenleyen bir dizi kural, adet, tören, işlem ve pratik vardır. Çocuğun korunması, büyütülmesi, giderek bağlı bulunduğu grubun ya da kültürel ortamın benimsediği belli kalıplara, değer yargılarına kısaca modele uyması için bir çok aşamadan geçmesi gerekmektedir. Bu işlem ve pratikler, töre ve törenler önem ve sıralarına göre kimi zaman katı kimi zaman da esnek biçimde uygulanmaktadır.

Ad verme
Bunların ilki çocuğa ad konulmasıdır. Ad: bir kişinin, bir nesnenin, bir durumun ya da bir olayın adını koymadan onu bir belirtiyle, bir sıfatla nitelendirmeden rahat edilemez. Adsız her hangi bir şey, bir olay, bir durum çevrede tedirginlik yaratmaktadır.
Geleneksel kesimde çocuğa ad konması genellikle dinsel nitelikli bir törenle olmaktadır. Giderek etki gücünü yitirmekle beraber dinsel niteliğin yinede çoğu yerde etkinliğini sürdürdüğü görülmektedir.
Çocuğa ad koyma sıradan bir işi olmadığı için bu iş küçük çapta da olsa kutlanarak ve kutsanarak yerine getirilmektedir. Daha önce saptanmış olan “ad” ad koyma amacıyla düzenlenen toplantı sırasında çocuğa verilmektedir. Bu amaçla çağrılan din görevlisi veya dinselliğiyle tanınan saygın bir kişi ezan okumakta ve çocuğun kulağına üç kere adını söylemektedir. Ad hoca yoksa çocuğun babası ve dedesi tarafından da aynı uygulamalar yapılarak konulmaktadır.
Halk arasında çocuğa göbek adı koyma geleneği de yaygın bir uygulamadır. Çocuğun göbeği kesilirken konan ada “göbek adı” denmektedir.
Anadolu’da çocuğa göbek adı konulması;
- Çocuğun kabirde göbek adıyla çağrılacağı,
- Öte dünyada göbek adıyla çağrılacağı,
- Tövbe, talkın verilirken göbek adıyla çağrılacağı
gibi dinsel nedenlerle açıklanmaktadır.
Kişinin asıl adının dışında özellikle yakınları ve bağlı bulunduğu grubun üyeleri tarafından çocuğa verilen ve rahatlıkla kullanılan bir ad konulmaktadır. Buna “takma ad” denmektedir. Bu daha çok geleneksel kesimlerde özellikle köylerde görülmektedir.

Süt verme
Modern tıp ve geleneksel kültür çocuğun en sağlıklı beslenme biçiminin anne sütüyle beslenme olduğu konusunda birleşmektedir.
Geleneksel kültürde çocuğa ilk süt üç ezan beklendikten sonra verilmektedir. Bu uygulamayla çocuğun ileriki yaşamında sabırlı olacağına inanılmaktadır. Kadının ilk sütüne “ağız” denmektedir. Ağız sütünü çocuk emmektedir. Ağız emmeyen çocuğun ileriki yaşamında zayıf ve güçsüz olacağına inanılmaktadır.
Geleneksel kültürde erkek çocukları kız çocuklarına göre daha çok emzirilmektedir. Bu davranışın nedeni oğlan çocuğunun daha güçlü ve kuvvetli olması isteğinden kaynaklanmaktadır.

Diş hediği
Çocuğun biyolojik gelişiminin en önemli belirtilerinden birisi olan diş çıkarma halkımız tarafından genellikle bir törenle kutlanmaktadır. Yiyeceklerin öğütülmesinde, ezilmesinde, parçalanmasında birinci derecede rolü olan dişin ortaya çıkışı nedeniyle düzenlenen bu tören ve eğlencede yiyeceği kutsama, çocuğun rızkını artırma, bereketi çoğaltma gibi dilekler yatmaktadır. Bu törende çocuğun dişlerinin sağlam ve düzgün olmasına yönelik de bir dizi geleneksel uygulama ve pratiklere de baş vurulmaktadır.
Değişik bölgelerde değişik adlarla anılan bu tören ve eğlencenin halk arasındaki en yaygın adı “diş hediği”dir. Değişik bölgelerde ise; “diş aşı”, “diş bulguru”, “diş buğdayı” olarak tanımlanmaktadır.

Çocuğun yürümesi
Çocukluk çağının biyolojik aşamalarından çocuğun yürümesi ile ilgili olan dönemdir. Geçmişte normal zamanda yürümeyen, yürümesi geciken ya da yürürken sürekli olarak düşen çocuklar için bir takım uygulama ve pratiklere baş vurulmaktaydı.
Bunlara örnek olarak;
- Çocuğun topuklarına yumurta sürmek,
- Çocuğu ceviz yaprağı ve tuz atılmış suda yıkamak,
- Çocuğu çeşitli ziyaretlere götürmek
gibi uygulamalar örnek olarak verilebilir.

Çocuğun konuşması
Anadolu’da konuşamayan ve konuşması geciken çocuklar içinde bir takım çarelere baş vurulmaktadır. Bu çareler ve işlemler başlıca üç grupta toplanmaktadır. Bunlar açma, kesme ve okuma işlemleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Bu uygulamalara örnek olarak;
- Konuşmayan çocuk ziyaretlere götürülerek ağzı anahtar ile açılır,
- Dil bağı kesilir,
- Nefesi kuvvetli hocalara okutulur vb. pratikler verilebilir.
Çocuğun tırnağının kesilmesi
Anadolu’da çocuğun tırnaklarının ilk olarak kesilmesiyle ilgili olarak yapılan uygulama ve pratikler de oldukça yaygındır. Buna en yaygın uygulama olarak; çocuğun ilk tırnakları kesildikten sonra eli, içinde paralar bulunan bir keseye sokturulmaktadır. Çocuğun oradan aldığı para erkekse büyüdüğü zaman kuracağı işin sermayesine, kız ise çeyizine kullanılacak ilk para olarak saklanmaktadır.

Çocuğu nazardan koruma
İslam ülkelerinde bu arada Anadolu’da nazar inancı çok yaygındır. Her türlü canlı, cansız varlıkları tehdit ettiğine inanılan nazar daha çok çocuklar üzerinde etkili olacağı inancı yaygındır. Bu nedenle çocukları nazardan korumaya yönelik alınan önlemler geçmişte olduğu gibi günümüzde de oldukça sık rastlanmaktadır.
Bu uygulamalara örnek olarak;
- Çocukların isteyerek pis gezdirilmesi,
- Çocukların nefesi kuvvetli birisine okutulması,
- Ziyaret yerlerine götürülmesi
gibi örnekler verilebilir

20-04-2006 #3 (mesaj-linki)
Pollyanna

Türklerde Örf, Adet, Gelenek ve Görenekler
Sünnet Geleneği
Anadolu’da çocukla ilgili geleneksel işlemlerden en önemlilerinden biriside sünnet geleneğidir. Dinsel ve töresel işlemler içerisinde en katısı ve en yaygın olanı sünnet geleneğidir. Hiçbir anne ve baba bu köklü geleneğin dışında kalmak istemez. Geleneğinin yaptırımı bu konuda bir karşı koyuşa meydan vermeyecek kadar güçlüdür.
Sünnet sözcüğü Arapça kökenlidir ve ilk anlamıyla “işlek yol” demektir. Daha geniş anlamda ise; Tanrı’nın yolunu ya da insanın adet durumuna soktuğu iyi ya da kötü davranışı anlatmaktadır.
İslam dininde peygamberin yaptığı uyguladığı ya da yapmayı uygulamayı öğrettiği şeylere uymaya “sünnet” denmektedir. Toplumun bu konudaki hoşgörüsü ve bağışlaması yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla belli nedenlerle sünnetleri gecikmiş delikanlılar bunun tedirginliğini yaşamaktadırlar. Yaşı gelip geçtiği halde sünnet olmayan kişilere aşağılayıcı ve kınayıcı tutum ve davranışlar oldukça yaygındır. Bu konuda köklü bir geleneğin yaptırım gücü yoğun bir biçimde geçmişte olduğu gibi günümüzde de işlemektedir.
Sünnet geleneği genel olarak;
- Sünnet çocuğunun yaşı ve sünnet zamanı,
- Tören ya da düğün hazırlığı,
- Çocuğun hazırlanması,
- Sünnet işlemi ve sünnetçi,
- Hediye-armağan
gibi alt konu başlıkları içerisinde incelenmektedir.

Sünnet çocuğunun yaşı ve sünnet zamanı
Sünnet çocuğunun yaşı ve töreninin mevsimi konusunda kesin bir kural yoktur. Çocuklar çoğunlukla okul çağına yakın veya ilkokul yıllarında ergenlik çağına girmeden sünnet edilmektedirler. Ancak son zamanlar da büyük kentlerde kimi anne babalar çocuklarını doğumdan hemen sonra hastanede sünnet ettirmektedirler. Bu çok erken sünnetten amaç çocuğa bilinçli olarak acı çekmesini ve korkmasını önlemektir. Bu türden erken sünnet uygulamalarına geleneksel kesimde rastlanmamaktadır.
Sünnet toplumsal yapı içerisinde bir çok işlevi üstlenmenin yanı sıra; görkemli bir sünnet töreniyle aile hem üyesi bulunduğu grup içerisindeki saygınlığını artırır hem de çocuğunun mürüvvetini görür. Anadolu’da çocuğun bakımı, sünneti, evlendirilmesi anne babanın boynuna borçtur.
Yoksul ya da öksüz çocukların sünnetini varlıklı kimseler veya akrabalar kendi çocuklarıyla birlikte yaptırmaktadırlar. Bu görevi kimi grupların yardım derneklerinin de üstlendiği görülmektedir.
Sünnet zamanı ve mevsimi olarak da en çok ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimi seçilmektedir: Günümüzde özellikle kentlerde sünnet düğünü ya da töreni için Cumartesi ve Pazar günleri seçilmektedir. Geçmişte Cuma günlerinin tatil olması ve Cuma gününün uğurlu sayılması nedeniyle sünnetler daha çok Perşembe günleri yapılmaktaydı.

Tören ya da düğün hazırlığı
Aile çocuklarının yaşı ve ekonomik durumuna göre çocuklarını sünnet ettireceği zamanı yaklaşık iki ay önceden belirleyerek hazırlıklara başlar. Aile düğün gününü belirledikten sonra bir hafta on gün öncesinden konuklara haber verir.
Bu duyuru;
- Okuyucu elçi göndererek,
- Davetiye bastırarak dağıtılmak
üzere iki biçimde yapılmaktadır.
Geleneksel kesimlerde düğüne fazla kişi çağrılmasına özen gösterilmektedir.

Çocuğun hazırlanması
Çocuk törenden birkaç gün öncesinden hazırlanmaya başlanır. Aslında çocuk çok daha önceden psikolojik olarak hem sünnet olma sevincine hem de korkusuna girmektedir. Geleneksel eğitimle anne ve babalar çocuklarını bu önemli geçiş pratiğine aylar öncesinden hazırlamaya başlamaktadır.
Sünnet giysisi tören hazırlıklarının en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Şehirlerde varlıklı aileler, çocuklarını mücevherlerle süslemekte, kent merkezlerinde ön tarafında “Maşallah” işlemeli açık mavi bir başlık geleneğin en yaygın giyim öğesini oluşturmaktadır. Köylerde ise sünnet çocukları yeni elbiseler giymekte; boyun ve omuzlara çevre ve yağlık asılmakta, şapkanın arkasından ise gelin teli sarkıtılmaktadır.
Sünnet çocukları sünnetten birkaç gün önce veya aynı gün ata, arabaya, otomobile bindirilerek dolaştırılmakta bu geziye mahallenin öteki çocukları da katılmaktadır böylece çocuğun sünnet edileceği bu gezintiyle de halka duyurulmaktadır.

Sünnet işlemi ve sünnetçi
Sünnet işlemi cinsel organın uç kısmındaki derinin çepeçevre kesilmesinden ibarettir. Çocuk varsa kirvesinin kucağına yoksa bir yakınının kucağına oturtularak bacaklarının iki yana açılması sağlanmakta, kucağına oturduğu kişi çocuğun kollarını sıkı sıkı tutmaktadır. Bu sırada çocuğa korkmaması için yüreklendirici, erkekliği vurgulayıcı sözler söylenmektedir. Kesilmeden önce ve kesilme sırasında; “Allahu ekber Allahu ekber” denilerek tekbir getirilmekte, ayrıca “oldu da bitti maşallah” diye çok bilinen ve yaygın olarak bilinen tekerleme de söylenmektedir.
Sünnet yani kesme işlemini yerine getirenin genel adı sünnetçidir. Bununla beraber; Orta Anadolu ve Doğu Anadolu tarafında sünnetçiye “abdal” ya da “kızılbaş abdal” denmektedir.
Günümüzde ise bu işi sağlık memurları yapmaktadır, bunların kent kesimindekileri kendilerini “fenni sünnetçi” olarak tanımlamaktadırlar.

Hediye - Armağan
Tören karakteri taşıyan bu önemi geçiş dönemi pratiği çeşitli hediyelerle süslenmektedir. Bu hediyeler altın, para, giyecek ve ev eşyalarından oluşmaktadır. Günümüzde sünnet hediyesi uygulaması devam etmektedir.

Kirvelik


Kaynak: Türklerde Örf, Adet, Gelenek ve Görenekler


Misafir 20 Kasım 2011 19:17

baba evinden oğlan 1.gelinin baba evinden oğlanevine atla gidilmesi 2.çeyiz hazırlıklarının yapılması 3.kına gecesinin düzenlenmesi ve oynanması



Saat: 11:23
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık