MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Edebiyat (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat/)
-   -   Kitap Severler / E-book (ebook) / E-kitap (ekitap) (https://www.msxlabs.org/forum/edebiyat/232-kitap-severler-e-book-ebook-e-kitap-ekitap.html)

HerHangiBiri 22 Aralık 2008 16:44


Gazeteci-Yazar Fatih Bayhan'ın kaleme aldığı, Büyük Önder Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın biyografisi 23 Aralık'tan itibaren kitapçılardaki yerini alacak.

Bayhan, kitabın yaklaşık 3 yıllık projenin bir parçası olduğunu belirterek, ''Projenin üç ayağı var: Latife Hanım, Zübeyde Hanım ve Fikriye Hanım. Geçen sene bu üçlemeye Latife Hanım'la başladık. Atatürk'ün vefat günü olan 10 Kasım'da 'Latife Hanım'ın Kağıtları' kitabı çıktı. Bundan 6 ay sonra 'Fikriye Hanım'ı çıkarttık. Fikriye Hanım'dan yaklaşık 6-7 ay sonra da 'Zübeyde Hanım'ı çıkartıyoruz. Böylece üçlemeyi tamamlamış olacağız'' dedi.

Atatürk'ün hayatına etki eden kadınlar hakkında bugüne kadar ciddi çalışmalar yapılmadığını, bu konuların yalnızca hatıratlar ve kısa başlıklarla ''geçiştirildiğini'' öne süren Bayhan, ''Zübeyde Hanım'la ilgili vefatının üzerinden 85 yıl geçmiş olmasına rağmen bir tane biyografi çalışması yapılmamış'' diye konuştu.


Biyografi yazılırken yaşam öyküsü ele alınan kişinin merkeze konulmasının önemli olduğunun altını çizen Bayhan, şunları söyledi:
''Bu kitapta Zübeyde Hanım merkezdedir. Zübeyde Hanım'ın kökenleri, doğumu, çocukluğu, gençliği, evliliği, çocukları, yaşadığı göç ve vefatı... Temel olarak kitap Zübeyde Hanım etrafında dönüyor. Okuyucu bu kitapta Zübeyde Hanım'ın yaşam öyküsünü bulacak. Aile kökenleriyle ilgili bugüne kadar çok az bildiği şeyleri okuyacak. Ali Rıza Efendi'nin onu, rüyasında gördükten sonra girdiği arayış sonucu evlilik teklif ettiğini okuyacak. Okuyucu bu kitapta genç yaşta kaybettiği 3 çocuğuna nasıl ağladığını, eşini kaybettikten sonra çocuklarını hem anne hem baba güdüsüyle nasıl yetiştirdiğini görecek. Bir şey daha görecek, geleneksel Türk annesini görecek.''

Atatürk'ün insani yönünün anlaşılması için Zübeyde Hanım'ın yaşam öyküsünün bilinmesi gerektiğine işaret eden Fatih Bayhan, Atatürk ile Zübeyde Hanım arasındaki ilişkinin çok kuvvetli olduğu söyledi.

Zübeyde Hanım'ın karakterinin Anadolu'daki Türk kadınından farkı olmadığını kaydeden Bayhan, ''Evini yönetir, eşini yönlendirir, çocuklarının eğitimi için çabalar. Karadeniz'de de aynı hava vardır, Doğu'da da aynı hava vardır, Akdeniz'de de... Türk kadını hep böyledir. Evi o çekip çevirir. Zübeyde Hanım'da da bu var'' değerlendirmesinde bulundu.

Gazeteci-yazar Bayhan, kitapta Atatürk'ün cephelerde bulunduğu yıllarda Zübeyde Hanım'la olan ilişkileri ile ilgili ayrıntıların da yer aldığını belirterek, Zübeyde Hanım'la Atatürk arasında çok özel bir mektup alışverişi olduğunu ve Atatürk'ün Balkan Savaşları'ndan sonra İstanbul'a göç eden annesini sürekli ziyaret ettiğini bildirdi.

Bayhan, kitabını yazarken Türk Tarih Kurumu, TBMM ve Milli Kütüphane arşivlerinin yanı sıra özel hatıratlar ve daha önce yazılmış eserlerden de yararlandığını sözlerine ekledi.




nünü 25 Aralık 2008 09:34

Kılıçlar Adası
http://www.7inci.com/img/838/asr3.jpg
Korsan hikâyeleri, denizciler ve hazinelerden oluşan öykülerden hoşlanıyorsanız bu kitap tam size göre. Kaptan Declan Ross, kendisini ve dik başlı kızını korsanlık işinden sonsuza kadar kurtaracak efsanevi hazineyi aramaya başlar. Acımasızlığıyla ünlü, Kaptan Bartholomew Thorne da aynı hazinenin peşine düşer. Yoluna çıkan kim olursa olsun onu yok etmekten çekinmeyecektir. Özellikle de Kaptan Ross'u. On altı yaşlarındaki genç delikanlı, çok kötü yaralı bir halde, ıssız bir adada uyanır. Hafızasını kaybetmiş ve kim olduğunu hatırlamıyordur. Üzerinde bulduğu eşi benzeri olmayan elmas, efsanevi hazinenin bir parçası olabilir mi? Wayne Thomas Batson, savaşların hüküm sürdüğü, ölülerin mezarlarından doğrulup fısıldadığı, uzun zamandır uykuda olan bir volkanın patlamak üzere olduğu ve hazine için yarışan korsanların peşine düşen dev deniz canavarlarının bulunduğu, açık denizlerde geçen büyüleyici bir öyküyle geliyor. Kitabın fiyatı ise 12 YTL.


e.said coskun 25 Aralık 2008 10:26

http://images.hepsiburada.com/assets/Kitap/500/kpegasus058.jpg


Yedi Dahi CEO kitabı günümüzün en etkin CEO'larını ve onların taktik, strateji ve hamlelerini ele alarak iş dünyasında başarılı olmanın anahtarını vermektedir.

- Bill Gates çalışanlarının içgüdülerine güvenerek,Microsoft'u başarılı bir işletim ve yazılım şirketine nasıldönüştürdü?

- Michael Dell işletmesinin merkezine müşteri ilişkilerini yerleştirerek bir bilgisayar devini nasıl yarattı?

- Andy Grove, piyasa tehditlerini aşıp, bu tehditleri 'paranoyalık' dediği tutumla Intel'in rekabet avantajına nasıl çevirdi?

- Jack Welch General Electric firması içinde bir bilgi kültürü yaratıp, sonuçları ödüllendirerek GE'yi nasıl güçlendirdi?

- Herb Kelleher'in küçük şirket kültürü yaratmak için koyduğu olağandışı kurallar Southwest'i nasıl büyüttü?

- Dünyanın en büyük ve ünlü perakende zinciri Wal-Mart'ın kurucusu Sam Walton başarısını neye borçlu?

- IBM'den Lou Gerstner şirketi 'çözümler' üzerinde odaklayarak nasıl büyük başarılar elde etti?

Klaus Kleinfield, Siemens Corp. Başkanı ve CEO'su
“Sel gibi ortalıkta yayılan CEO biyografilerine yetişemeyenler ve zaman bulmayanlar için, kitap bu CEO'ların düşüncelerinin bir özetini vermektedir. Fakat her şeyden önemlisi, iş dünyasının bu CEO'lardan öğreneceği çok şey var.”


Açıkcası Ben Bu Kitabı Okuduğumda Çevremdekiler Bana Garip Gözle Bakıyordu Hatta Alay Edenler Oldu Sende mi CEO Olacaksın Diye.Kitab İçin Şunu Diyebilir Tek Kelime Mükemmel.İnsanı Değişik Hayaller vede Ufuklar Açıyor



e.said coskun 26 Aralık 2008 10:56

http://static.ideefixe.com/images/61/61791_2.jpg



Dünyanın en büyük kişisel bilgisayar yazılım üreticisi Microsoft'un kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olan Bill Gates, Bilgi Çağı'nın başlatılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu çağdaş hayalperest şimdi de gelişen teknolojnin iş dünyasını yeni bir ekonomik çağa nasıl ititiğini, her yönetcinin çizginin nasıl üzerinde kalabilceğini -ve kalması gerektiğin-... entegre bilgi sistemlerinin her kurumu nasıl başarıya götüreceğini açıklıyor. Düşünce Hızında Çalışmak Belki de şirketiniz teknolojiye önemli yatırımlar yaptı ve beklediği gelirin sadece yüzde 20'sini elde ediyor. Gates'in anlattığı gibi, muhtemelen donanıma ve yazılıma belirli sorunların çözümü için gerekli birer araç olarak bakıyorsunuz. Tıpkı yaşayan bir organizma gibi bir kuruluş da ancak ihtiyaç duyan bölümlerine istendiği zaman bilgi ileten bir sinir sistemi varsa düzenli çalışabilir.

NOT : Bu Kitabın İlk Baskısını Alanlardanım vede Hiç Pişman Değilim.Açıkcası Kitabı Okuduğum Yaşımdan Dolayı Bill Gates Bu Adam Deli Demiştim Ama Şuan Ona Hak Veriyorum.
Kitab'da Yazılanların İleri Düzeyine Geçti Bilim vede Teknoloji...


HerHangiBiri 28 Aralık 2008 18:54



Onlar da bir zaman çocuktu.Şimdi herbiri kendi alanlarında parlamış önemli isimlerse de, çocukluklarına dair hatırladıkları her şey daha dün gibi...Yazar Ekrem Kocabaş'ın 'Hep Çocuk Kaldık" adlı kitabında tiyatro ve sinema ustası Haluk Bilginer'den komedinin en başarılı kadınlarından Demet Akbağ'a, M.F.Ö'nün Fuat'ından kahkasıyla kulakları çınlatan gazeteci Hıncal Uluç'a kadar herkes bu kitapta.Ama bu defa 'çocuk' ça.

İstanbul Oyuncak Müzesi ve yazar Ekrem Kocabaş'ın ortak projesi ''Hep Çocuk Kaldık'' adlı kitapta, 40'ı aşkın tanınmış ismin bilinmeyen çocukluk anısına ve bu anıların yaşama etkisine yer verildi.

Kitaba göre, 3 erkek çocuğun arasında evin tek kızı olarak büyüyen yazar Adalet Ağaoğlu, okumak için mücadele verdi.

Adalet Ağaoğlu, kitapta çocukluk dönemine ilişkin şu anısına yer verdi:

''İlkokuldan sonra ağabeyim gibi yatılı okula gitmek istedim. Okumakta çok ısrarlıydım. Hatta okula gitmek için grev bile yapmıştım. Çünkü babam, 'Yeter artık, kız çocuğunu daha fazla okula gönderemem' diyordu.''

Dünyaca ünlü piyano virtüozu Anjelik Akbar'ın ise aklına gelen ilk oyuncağı bir piyano. Daha bir kaç aylıkken yatağının dibine piyano konan Akbar, kitapta başka bir ilgisini de şöyle anlattı:

''Marangozluk tarzı şeylere de ilgim vardı. Annemin bir arkadaşı, oğluna tamir takımı almak istediğini söylemişti. Ben de hangisini alması gerektiği konusunda ona yardımcı olmuştum. İlgim böyle yüksek seviyedeydi.''

Kitapda, diğer bazı ünlü isimler de şu anılarına yer verdi:

Betül Mardin:

''Şişli'de doğdum. Ailemin Arap olmasından dolayı erkek çocuk onlar için tabii ki daha önemli. Büyükbabam geliyor. Kur'an-ı Kerim'i açıyor. Parmağını rastgele bir yere koyuyor ve Betül çıkıyor. Sonra dilsiz dönem başlıyor ve konuşmuyorum. 5 yaşında ilk kez konuşmaya başladığım zaman da kekemeyim.''

Beyazıt Öztürk:

''Benim için en önemli oyuncak telli arabaydı. Diyebilirim ki hiç kavga etmedim. Her zaman konuşarak çözüm üretmeyi seven bir insanım. Küçüklüğümde çok paylaşımcıydım. Çocukluğumda mahalleden geçen ve kuru ekmek toplayan amcalar vardı. Çoğunlukla annem beni onların yanından sökerek alırdı. Eve gelip yemek yemezdim. Onların yanında oturup torbalarından yemek yerdim.''

Demet Akbağ:

''Denizli'de doğmuşum. 2,5 yaşımda İstanbul'a geldik. Hatırladığım ilk oyuncağım turuncu renkli plastik bir kahve takımıydı. Eski eşyalarımız atılmaz, sandık odasına konurdu. Annemin bize verdiği sarı bir eşarp vardı. O eşarp benim Filiz Akın peruğumdu. Siyah bir eşarp vardı, o da Türkan Şoray peruğumdu. Çocukluğumda sinema ve tiyatroya olan aşkımı anneannem ve babaanneme borçluyum. Banu'yla (arkadaşı) oynarken annem beyaz bir peçete koluna sarılı halde garson rolünde yanımıza gelirdi. Annem saç rengimize göre kimi canlandırdığımızı bilir ve o isimle, 'Ne arzu edersiniz efendim?' derdi. Biz de siparişlerimizi verirdik.''

Prof. Dr. Emre Kongar:

''Babam Makedonya, annem İstanbul doğumlu. Çarşıkapı'da cadde üzeri bir evde büyüdüm. Yazın da Çengelköy tepelerine Vahdettin'in köşküne giderdik. Köşkü Vahdettin'in bir cariyesi kiraya verirdi. Vahdettin kaçarken köşkü ona emanet etmiş. Bu köşkte ceviz, erik, at kestanesi savaşı yapardık.

Çocukluğumun devamında ağabeyimin ölümü beni çok etkiledi. Ağabeyimin ölümü beni 'dünya boş, kavgaya ne gerek var' noktasına getirdiğinde 15 yaşındaydım. O duygu benimle hep yaşadı. Bisiklete binmeyi çok istedim, ama hiçbir zaman olmadı. Ağabeyimin oldu, ama onu kullanmama izin verilmedi. Hep arkadaşlarımın bisikletine bindim. Çünkü 14-15 yaşıma gelip tam bisiklete binme çağım yaklaştığımda ağabeyim dağdan düşüp öldü. Bir çocuklarını daha tehlikeye atmak istemeyen annem ve babam bana bisiklet almadılar.''

Erol Günaydın:

''Oyuncak denince aklıma ilk olarak otomobil ve kamyon geliyor. Çünkü babamın kamyonu vardı. Erzurum'a, Kars'a, Iğdır'a gider, dağlardan pamuk getirirdi. Küçüklüğümde de bana otomobiller, kamyonlar alırdı. Bahçede topraktan dağlar yapardım. Anneannemin ununu aşırır, kar serperdim bu dağlara. 1933 yılında doğdum. 1937'de Atatürk Trabzon'a geldi. Babam beni omzuna alarak bana Gazi Paşa'yı gösterdi. Atatürk'ü gören mutlu insanlardan bir tanesiyim.''

Fuat Güner:

''Çocukluğumda pek oyuncağım yoktu. Aslında neredeyse bütün çocukluğum hep topun peşinde geçti. Pek uslu değildim. Annem, 'Seni büyütene kadar 4 tane çocuk yetiştiririm' derdi. Çünkü hep bir taraflarımı kırardım. Çocukken çok şarkı söylerdim. Kızıltoprak'ta otururduk. Dedem bazı geceler dışarıdan bir şeyler almamı isterdi. Ben de o zaman 5-6 yaşlarındaydım. İstasyona doğru kendi kendime oyunlar yaparak, ıslık çalarak veya yüksek sesle şarkılar söyleyerek giderdim. Evde de hep şarkı söylermişim. Hatta 'bu çocuk şarkıcı mı olacak?' derlermiş.''

Gani Müjde:

''Çocukluğum Balat, Fener'de geçti. Bir göçmen çocuğu olarak oyuncaklarımı hep kendim yaptım. Oyuncak denilince aklıma gelen ilk objeler tel takılan plastik arabalardır. Sünnetimde gelecek olan parayla tren almayı arzu ediyordum. Fakat sünnet olduğumda hiç kimse bana para vermedi. Çünkü Yugoslavya'da adet gereği sünnet çocuklarına kesme şeker getirilirmiş. Treni alamadım ve babamdan para istedim. Sonra da bir süre berber çıraklığı yaptım ve çıraklıktan kazandığım tüm para ile oyuncak almaya başladım. Dört çocuklu fakir bir aileydik. Babam lastik fabrikasında çalışıyordu. Anlattığım olay 1964'ten öncedir. Etrafımızda hep Rumlar ve Ermeniler vardı. Adeta kozmopolit bir New York şehriydi. Her sabah biz uyurken evimizin camı çalınır ve camın önüne para bırakılırdı. Bu olay her gün yaşanırdı. Sonra takip ettik ve bir de baktık ki parayı bırakan ayakkabıcı Yorga Ağabeydi. Babam sonra ona, 'Yorga efendi, bunu niye yapıyorsun?' diye sordu. O da 'Göçmenliğin ne demek olduğunu iyi bilirim' dedi. Çocukluk anısı deyince aklıma bu gelir.''

Haldun Dormen:

''Okula gittiğim ilk gün Alman şivesiyle Türkçe konuşuyorum diye benimle alay etmişlerdi. Dadım Alman olduğu için ben de daha çok dadımla birlikte olduğum için Almancamın gelişimi öncelik kazanmıştı. Bu olaydan ötürü Türkçe'yi ileride çok iyi öğrenmeye karar verdim. 'Herkesten daha iyi konuşacağım' dedim.''

Haluk Bilginer:

''Çocukluğum İzmir'de geçti. Etrafımda bana yakıştırdıkları sıfat 'Meraklı'ydı. Okumaya başladığım zaman 'Resimli Bilgi Ansiklopedisi' vardı. A'dan başlar Z'ye kadar okurdum. Önce resimlerine bakardım. Bunu bitirince de içindeki bilgiyle ilgilenerek 12 cilt civarında olan tüm ansiklopediyi okurdum. Ben hep doktor olmak isterdim. Ayrıca bir şeylerin birbiriyle karıştırılması merakımın soncu kimya mühendisi olmayı da arzu ediyordum. Bu karışımlarla dünyada çığır açacaktım. Doktor olmayı istememin sebebi de kansere çözüm bulmaktı. ''

Hıncal Uluç:

''Bilye oyunları özellikle çok ustalık isterdi. Bu anlamda benim pek fazla yeteneğim yoktu. Mesela seksek de oynardık. Kız oyunu diye bilinir ama ben onda çok ustaydım, genelde kazanırdım. Erkekler bu oyunu oynamayı pek tercih etmedikleri için genelde kızları ben yenerdim. En keyifli, neşeli dönemim bir facia ile ortaktır. Meşhur Van depremi, Türkiye'de yaşanan en büyük zelzelelerden biridir. Kış günü zelzele olduğunda biz oradaydık. Van'da ev kalmadı, bütün insanlar çadırlara taşındılar. Karın altındaki çadırlarda yaşıyorduk. Bir gece yağan kardan çadır bile üstümüze çöktü. İnanılmaz bir çaba ile ayakta kalıp nefes aldık ve boğulmadık. Sonra askerler geldi ve bizi kurtardılar. O ortamda okul olmadığı için çocuklara ayrı bir çadır yaptırmışlardı ve biz orada envai çeşit oyunlar oynuyorduk. Biz çocuklar o felaketi hiçbir psikolojik sorun oluşturmadan atlattıysak bu sayededir. ''

Prof. Dr. İlber Ortaylı:

''Avusturya'nın Bregenz kentinde doğmuşum. 1,5 yaşındayken anne ve babamla İstanbul'a gelmişiz. Bizim zamanımızda belli bir yaştan sonra, mesela 10 yaşından itibaren oyuncukla oynamak ayıptı. Bebek emziği gibi bir şey olarak görülürdü. Bu nedenle ilkokul çağından itibaren oyuncaklar çocukların hayatından uzaklaştırılırdı. Geçenlerde Portekiz'de bir oyuncak gördüm, araba durmadı. Dursa alacaktım. Oyuncaklar halen ilgimi çeker.''

İlhan Şeşen:

''Ben Manisa Tarzanı'nın kucağında büyüdüm. Hiç yoksa 5 kere kucağına almış ve sevmiştir. Bir gün arkadaşlarımla bir yerden çiçek kopardık. Ben mi kopardım, yoksa arkadaşlarımdan birisi mi tam olarak hatırlamıyorum. Birdenbire Tarzan göründü, içimizden birini kucağına aldı ve 'Bak, bak, koparmadan daha güzel kokuyor değil mi?' dedi. Bunun bendeki duygusal izlerini 'Sen benim Şarkılarımsın' albümünde, bir şarkımda şöyle dile getirdim, 'Koparmadan çiçek koklar gibi...''

Prof. Dr. İskender Pala:

''Uşak'ta bir nahiyede bahçeler içinde bir evimiz vardı. Babam orada görevliydi. O yıllarda küçük çiklet ve çikolata kutularının içinden artistlerin, futbolcuların resimleri çıkardı. Çikleti bu resimler için alırdık. Kendimi o zamanlarda müthiş bir aktör veya futbolcu olarak düşündüğümü hatırlayabiliyorum. Hatta kendi resmimin de bir gün böyle bir yerlere konulmasını isterdim. Çocukluk hayalimdi. Kitap olmayan bir evde büyüdüm. Kitap diye sararmış solmuş bir Muhammediye veya İlmihal vardı. Onlar da çok yıpranmış haldeydi. Kitap bizde okuldan alınan ders kitabıydı. Fakir bir aileydik. ''





MeLL 28 Aralık 2008 20:26

Kendini Arayan Kadın
 

Kitabın Konusuna dair:

Kendini Arayan Adam, Düzceli mehmet, Aysel, Halit Ertuğrul'un en çok okunan flaş eserleri. Kendini Arayan Kadın. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, bu kitapta da, kendinizi bulacak, yeni bir heyecan duyacak, dünyaya daha farklı bakacaksınız.
Nilüfer'in hayatı, düştüğü yanlışlıklar, kendini bulma mücadelesi, yaşadığı sarsıntılar, kendine uzatılacak bir el araması hepimizi üzecek ve düşündürecek. Kitabı okuyunca, çevrenizdeki Nilüfer'leri farkedecek ve onun gibilere ulaşmanın vazifelerimizden biri olduğunu hissedeceksiniz.

Fiyatı: 3.90 ytl

Okumanızı tavsiye ederim...


nünü 15 Ocak 2009 18:27

Uzak Bir Gölge

http://www.7inci.com/img/849/has0.jpg
Münir Göle'nin romanı Uzak Bir Gölge, eski sevgilinin izlerini açık sözlülükle, basite düşürmeden tartışan, sevgilisinin geçmişiyle hesaplaşmak isterken kendi gölgesiyle yüz yüze gelen bir erkeğin çarpıcı öyküsünü anlatıyor. Can Yayınları'nın imzasını taşıyan kitap, sisler kenti Prag ve denizler kenti İstanbul'da geçiyor. Hafta sonunda biraz duygusal takılmak isteyenler için ideal olan bu kitabın fiyatı ise 16 TL.


nünü 16 Ocak 2009 14:01

Bakire'nin Aşığı

http://www.7inci.com/img/854/reh4.jpg
Boleyn Kızı ve Kraliçenin Soytarısı romanının yazarından, Kraliçe Elizabeth döneminin ilk yıllarını ve o tehlikeli günleri anlatan, nefes kesici bir roman. İngiltere'nin yeni kraliçesi olmuş Elizabeth'i bekleyen iki büyük tehlike vardı: Fransızların, İskoçya'yı istila edip İskoçya Kraliçesi Mary'yi tahta geçirme tehdidi ve Elizabeth'in, vatan hainliğinden hüküm giyip zindanda kalmış Robert Dudley'ye olan tutkulu aşkı. Ancak Dudley zaten evliydi ve kendini ona adamış karısı Amy, Robert'tan asla umudunu kesmeyecekti, özellikle de görevine yeni atanmış Protestan bir kraliçe için. Sevgili kocasından ayrılıp onu özgür bırakmamakta kararlıydı, ancak kocasının gözdesi olmayı da başaramıyor, kocasını sarayın zevk ve sefasından uzak tutamıyordu. Kraliçenin en bilge danışmanı William Cecil, Elizabeth'in siyasi ilişkiler adına faydalı bir adayla evlenmesi gerektiğini biliyordu; amcası Dudley'den nefret ediyordu ve Elizabeth'le evlenmesi için önce ölüsünü çiğnemesi gerek diye yeminler ediyordu. Âşıklar üçgeninin arkasındaysa başka nifaklar yaşanıyordu: Tarihi gerçekleri çağımızda devam eden söylentilerle birleştirip karıştıran Philippa Gregory, Tudor günlerini anlatan karanlık ve gerilim dolu bir roman ortaya çıkarıyor ve büyük kraliçe I. Elizabeth'i daha önce hiç kimsenin göstermediği bir şekilde resmediyor. Tutkulu, korku dolu ve duygusal ihtiyaçları bitmeyen bu kraliçeyi hiçbir şey durduramıyor. Sürükleyici romanın fiyatı ise 20 YTL.


nünü 6 Şubat 2009 21:17

Twilight

http://www.7inci.com/img/869/rss4.jpg
Amerikalı yazar Stephenie Meyer`ın Twilight serisinin son kitabı Breaking Dawn, Britanya`da satışa çıkarıldığı gün 24 saat içinde 20 binin üzerinde sattı. Kitap satıcıları bunun, Harry Potter ve Ölüm Yadigarları / Harry Potter and the Deathly Hallows`dan sonra çocuk kitapları alanında yaşanan en büyük çılgınlık olduğunu düşünüyor. Genç yetişkinlere hitap eden fantastik seri, kurt adam Jacob ve vampir Edward`a olan hisleri yüzünden arada kalan, gençlik çağındaki Bella`nın hikâyesini anlatıyor. Oldukça sürükleyici bir roman olan Twiligt'ın filmi de vizyona girdi. Etkileyici romanın fiyatı ise 20 TL.


nünü 6 Şubat 2009 21:27

Kraliçenin Soytarısı

http://www.7inci.com/img/864/her3.jpg
Tudor masalı Kraliçenin Soytarısı ile devam ediyor. Boleyn Kızı'nı, bir kralın aşkı için birbiriyle savaşan iki kız kardeşin gerçek masalını çok sevmiştiniz. Kraliçenin Soytarısı'nda ise 'bakire' Elizabeth'in kraliçe olma ihtirası ve bu yolda 'kanlı' Mary ile giriştiği entrika savaşı sizi tamamen ele geçirecek. Tüm bu hanedan mücadelesinin ise tek bir tanığı var. Engizisyondan kaçan Yahudi bir genç kız. Mary'nin sarayındaki soytarı. Bir casus. Harika sürükleyici romanların devamı niteliğindeki bu kitabın fiyatı ise 20 TL.



Saat: 22:35

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık