Tarih Öncesi Çağlar - Taş Devri Taş Devri Taş Devri, insanın ortaya çıkışı ve taştan araçlar yapmasından başlayarak kalkolitiğin sonuna kadar geçen tarih öncesi dönemdir.İnsan tarihinin en eski çağı. Bu çağ, Tersiyer sonunda insanın belirmesiyle başlamış, Buzul Çağının sonuna kadar sürmüştür. Pleistosen devri tortulları içinde yontulmuş çakmak taşı parçaları, boynuz, insan kemikleri bulunmuştur. Bunlar o zamanlar insanların barındığı mağaralarla oyularak yapılmış inler içindedir. Bu arada savaşta, ayda kullanıl mış araçlar da vardır. Eski Taş-Çağında Yontma taş çağında. insanlar taşları, hele çakmak taşlarını kullanacakları işe göre birbirine sürterek, çarparak biçim vermişlerdir. Bunlar bıçak, testere, balta, ok gibi araçlardır. Bunlardan insanın el işlerinde epeyce ileri gittiği anlaşılmıştır. Bu gelişmeye göre yontma taş çağı 6 döneme ayrilmıştır ki, bu dörıemlerin adları, buluntuların elde edildiği Fransa’nın türlü köy ve kentlerinden alınmıştır. Eskiden yeniye göre sırasiyle şöyledir Chelleen, Acheull Musterien, Aurignacien, Solutr Magdal Bu altı dönemin ilk ikisinde pek kaba araçlar yapılmıştır. Bu sırada insanlar evsiz, çıplak olarak dere ve ırmak boylarında dolaşır, böyle yaşarlardı. Bundan sonraki araçların işlenmesi biraz daha incelmiş, insanlar mağaralarda yaşamaya başlamış, avladıkları hayvanların derilerinden yiyecek yapmışlardır. Bundan sonrakilerde sanat biraz daha ilerlemiş, sona doğru yontma taş yerine kemik ve boynuzlardan araç yapmışlardır. Resimde, heykel yapmada ilerlemişlerdir. Bu zamanda da insanlar mağaralarda barınmışlardır. Paleolitik Çağ Paleolitik Çağ, tarihöncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu (insanlık tarihinin %99'u) ve Buzul Çağlarının kültürel karşılığı olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, M.Ö. yaklaşık 10.000 yıl öncesinde Neolitik Çağ'ın başlamasına kadar süren arkeolojik çağdır. Bu çağda çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden besinleri pişirmeye ve ısınmaya başlanmıştır. Mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir. Paleolitik Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç alt döneme ayrılmaktadır. Orta Taş Çağı Diğer isimleri, Yontma Taş Devri, Mezolitik Devir'dir. Dönemi, M.Ö. 100000 - M.Ö. 6000. İnsanların taşları yontmaya başladığı, taşları kendilerini savunmak ve avlanmak için kullandıkları devirdir. Basit aletler yapılmıştır. İnsanlar mağara duvarlarına resimler yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde insanlar yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla sürdürmüşlerdir. İnsanlar bu çağda doğal sığınaklar sayesinde vahşi hayvanlardan korunmuşlardır. Yeni Taş Çağı Yeni Taş Çağının bilinen diğer isimleri Cilalı Taş Devri, Neolitik Çağ'dır. Gezegende yaşanan son buzul çağının sona ermesi ardından, insan topluluklarının yayılma eğilimi gösterdikleri ılıman iklim kuşaklarında, yepyeni bir evrimsel açılım yaşanmaya başlanmıştır. Buzulların çekilmesiyle ılıman iklim kuşağında gerek fauna gerekse flora, hem çeşitlilik hem de popülasyon olarak belirgin gelişmeler göstermiştir. Bu mevsimsel farklılıkların oldukça belirgin olduğu ve genellikle kurak sayılabilecek yaşam alanlarında ortaya çıkan ve yayılabilen türler, kaçınılmaz olarak dayanıklı, uyum sağlama ve üreme yetenekleri geniş, görece daha küçük cüsseli türlerdi. İşte bu ortam, insan topluluklarına geniş olanaklar sunmuştur. Buğday ve arpa gibi yaygın ve kurak iklime uyumlu bitki türlerinin ve koyun, keçi, sığır gibi otçul türlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla insan topluluklarının yaşam biçimi de değişmeye başlamıştır. Doğaya doğrudan müdahale ederek, besin olarak kullanılabilecek bitki türlerini yetiştirme ve bazı hayvan türlerini evcilleştirerek sürüler oluşturmak, bu dönemin belirgin özelliği olmuştur. İnsan toplulukları bu yeni yaşam tarzında iki ana kolda gelişme göstermişlerdi. Bazı topluluklar evcilleştirdikleri hayvanlardan oluşan sürüleri temel besin kaynağı olarak kullanırken bazı topluluklar ise sınırlı ölçüde de olsa bahçe tarımına başlamışlardır. Her iki ana kol da avcı-toplayı topluluklar olmaktan zamanla çıkmış, bir anlamda besin üreten topluluklar haline dönüşmeye başlamışlardır. Kuşkusuz ağırlıklı olarak tarımla uğraşan topluluklar, avcı-toplayıcı toplulukların yaşam tarzını bırakarak yerleşik düzene geçmek zorunda kalmışlardır. Ağırlıklı olarak hayvan sürülerini kullanan topluluklar ise göçebe ya da yarı-göçebe topluluklar haline gelmişlerdir. - Derlemedir - |
Taş Devri MsXLabs.org & Temel Britannica Tarihöncesi insanları, maden işlemeyi öğrenmeden on binlerce yıl önce çakmaktaşından ve başka taşlardan keskin kenarlı, sivri uçlu aletler ve silahlar yaptılar. Bu dönemde ağaç, kemik ve boynuz gibi başka maddeler de alet ve silah yapımında kullanıldı, ama yalnız taş, keskinliğini uzun süre koruyacak kadar sertti. Böylece, taşın alet yapımında en önemli madde olduğu erken insanlık tarihinin bu uzun dönemine Taş Devri adı verildi. Taş Devri'nden sonra insanlar önce bakır ve tuncu, sonra da demiri bulunca, Tunç ve Demir çağları başladı. Taş Devri;
Yontma Taş Devri İnsanları İlk insanın Doğu Afrika'da 3,5 milyon yıl önce yaşadığını gösteren fosiller bulunmuştur. Australopithecus olarak adlandırılan bu ilk insan henüz çağdaş insana benzemiyordu. Beyni çok daha küçük ve dişleriyle çenesinin biçimi de farklıydı. Ama dik olarak yürüyordu. Böylece elleri alet kullanabilmek için serbest kalmıştı. Ama bu ilk aletlere ilişkin herhangi bir kanıt bulunamamıştır. En eski insan, büyük olasılıkla (bugün şempanzelerin yaptığı gibi) sopanın yanı sıra, yemek için öldürdüğü hayvanları kesmek ve derisini yüzmek için keskin kenarlı ya da sivri uçlu kırık taşları da kullanıyordu. Ama bu ilk taş aletleri başka taşlardan ayırt etmek olanaklı değildir. İlk insanların taşları birçok kez aynı biçimde yontmayı başaracak kadar ustalaştıklarında gerçekten alet yaptıkları kabul edilir. Bu tür ilk taş aletler yaklaşık 2,5 milyon yıl önce ortaya çıktı. Bu dönemde ilk insanlar önceleri yalnızca toplayıcılıkla, daha sonraları ise avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ele geçen ilk aletler bir kenarı yontulmuş taştan yapılma kaba kazıcı ve kesici aletlerdir. Bunlar yuvarlak bir taşa başka bir taşla vurup birkaç yonga (parça) kaldırılarak yapılırdı. Taşı iki yanından yontarak, iki kenarı da keskin sivri uçlu bir aletin nasıl yapılacağı binlerce yıl sonra bulundu. El baltası olarak adlandırılan bu sapsız taş baltanın bitki köklerini çıkarmak, et kesmek ve hayvanların derisini yüzmek için kullanıldığı sanılmaktadır. Zamanla taşı işleyenler ustalaştı. Oval biçimden armut biçimine kadar değişen, ucu iyice inceltilmiş el baltaları yapmaya başladılar. Balta yaparken taşın kenarlarından çıkan keskin yongaları işleyerek yararlı aletler yapmayı öğrendiler. Zamanla bu insanlar için yongadan alet yapmak balta üretmekten daha önemli oldu. Yaklaşık 250 bin yıl önce işlenmemiş yongaları yontmak için el baltalarından yararlanıldı. Daha sonra saplı taş baltalar görülmeye başlandı. Baltaların yanı sıra başlıca taş aletler, yongaları işleyerek yapılan sivri uçlar ve kazıyıcılardan oluşuyordu. İlk taş baltaların yapımcıları, "dik duran insan" anlamında Homo ereetus adı verilen daha gelişkin bir insan türüdür. İklimin genel likle yumuşak olduğu dönemlerde yaşayan bu insanlar, havanın soğumaya başladığı Buzul Çağı'nın (bak. Buzul Çağı) başlarında güneye doğru ilerlemek zorunda kaldılar. İnsanların mağaralarda yaşamaya başlaması yaklaşık 100 bin yıl önce. Buzul Çağının sonuna doğru gerçekleşti. Bundan yaklaşık 70-40 bin yıl önce Avrupa' da ortaya çıkan Neanderthal insanı yongaları iki kenarı keskin biçimde işlemeyi öğrendi. Bu yongalarla ok ucu ya da mızrak ucu gibi delici aletler yaptılar. Yaklaşık 30-35 bin yıl önce Fransa ve İspanya'da alet yapımında ustalaşmış Cro-Magnon insanı yaşamaya başladı. Bu insanlar kemik, fildişi ve geyik boynuzunu işleyerek zıpkın ve mızrak uçları ile derileri dikmek için ince kemik iğneler yaptılar. Daha öncekiler gibi, toplayıcılık ve avcılıkla yaşıyorlardı, ama kemiklerin üzerine ince kabartmalar oyan. küçük heykeller, hayvan dişinden kolyeler yapan Cro-Magnon insanı zanaatçılıkta daha ileriydi. Büyük av hayvanları boldu ve avcılar mağaralarının duvarlarına bu hayvanların resimlerini kazıyor ve boyuyorlardı (bak. Mağara Sanatı). Anadolu'da Ağrı, Antalya, İzmir, İsparta, İstanbul, Şanlıurfa, Kahramanmaraş gibi çeşitli yörelerdeki mağara ve kaya sığınaklarından Yontma Taş Devrine ilişkin birçok arkeolojik buluntu ele geçirilmiştir. Antalya'da bulunan Karain Mağarası ile İstanbul'daki Yarımburgaz Mağarası, Yontma Taş Devri insanlarının yaşamını anlatan birçok kalıntının ortaya çıkarıldığı önemli yerlerdir. Yarımburgaz Mağarası'nda, Roma ve Bizans dönemi kalıntılarının altında Yontma Taş Devri'ne ait çeşitli buluntular ele geçirilmistir. Bunlar arasında, çakmaktaşından yapılmış aletler ile bugün soyu tükenmiş olan bazı av hayvanlarının fosilleşmiş kemikleri sayılabilir. Henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte, bu kalıntıların yaklaşık 730-125 bin yıl öncesinden kaldığı sanılmaktadır. Antalya'daki Karain Mağarası'nda Yontma Taş Devri'ne ait, taş ve kemikten yapılmış çeşitli aletlerin yanı sıra, o dönem insanlarının toplayıcılıkla elde ettiği yabani incir, buğday ve zeytin gibi yiyeceklerin kalıntılarına ve bazı memeli av hayvanlarının kemiklerine rastlanmıştır. 1 ilde edilen buluntulardan, Karain Mağarasının Demir Çağı'na kadar kullanıldığı anlaşılmıştır. Orta Taş Devri İnsanları Yaklaşık İÖ 10000'de buzulların yavaş yavaş çekilmesiyle Ön Asya ve Kuzeybatı Avrupa' daki Yontma Taş Devri insanları farklı bir yaşam biçimine geçtiler. Orta Taş Devri adı verilen bu dönemde, iklimde görülen ısınmayla birlikte bitki örtüsü de değişti. Kuzeybatı Avrupa'da sık ormanlar yetişti. Bizon, at ve rengeyiği sürüleri ile mamutlar ortadan kayboldu. Avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan Orta Taş Devri insanları daha küçük av hayvanlarıyla yetinmek zorunda kaldılar. Başlangıçta ağaçları keserek ormanı açma olanakları yoktu. Bu yüzden ağaçların daha seyrek olduğu yerlerde, deniz kıyısında, göllerin ve ırmakların yakınında, kuru, kumlu fundalıklarda barındılar. Küçük insan grupları oklar ve geyik boynuzundan yapılmış mızraklarla avladıkları küçük hayvanları, kuşları, balıkları ve deniz kabuklularını yiyerek yaşadılar. Çakmaktaşından, tahta ya da kemik kabzalar ya da saplar takarak kullandıkları bıçaklar, ok uçları ve minik oltalar gibi küçük aletler yaptılar. Daha sonraları çakmaktaşından kullanışlı baltalar da yapıldı. Taş kadar dayanıklı olmayan maddelerden yapılma aletler turbalıklarda korunmuş olarak bulundu. Bunlar arasında alet saplan, ok sapları, kızaklar, huşağacı kabuğundan eşyalar sayılabilir. Deniz kıyısındaki büyük kabuk ve kemik yığınları genellikle insanların yaşadığı yerleri gösterir. Anadolu'da Orta Taş Devri'ne ait kalıntıların bulunduğu önemli yerlerden biri Antalya' daki Beldibi kaya sığınağıdır. Taş Devrinin tüm evrelerine ilişkin buluntuların elde edildiği Beldibi'nde, Orta Taş Devri'ne ait küçük taş aletler, çakmaktaşından ve kemikten yapılma oltalar, uçlar ve kazıyıcılar özellikle dikkat çeker. Cilalı Taş Devri İnsanları Cilalı Taş Devri uygarlık tarihinde çok önemli iki gelişmeyle başladı. İnsanlar tarım yapmayı ve hayvanları evcilleştirmeyi öğrendiler. Gü-nümüzdekine benzer iklim koşullarının ortaya çıktığı bu dönemde insanlar mağaraları terk ederek kendileri için evler kurmaya başladılar. Gene Cilalı Taş Devri'nde insanlar çanak çömlek yapımını başlattılar. Bu gelişmeler dünyanın değişik yerlerinde, değişik zamanlarda oldu. Anadolu'da ve Yakındoğu'da İÖ 8000'lerde başlayan Cilalı Taş Devri, Avrupa'da İÖ 6. binyılda ortaya çıktı. İÖ 5000'lere doğru Asya'dan gelen ilk çiftçiler, Tuna Irmağı vadisi boyunca ya da Akdeniz yoluyla ilerlediler ve buradan tüm Batı Avrupa'ya yayıldılar. Yanlarında tohumluk arpa ve buğday ile anayurtlarında ektikleri başka bitkileri de getirdiler Yerleştikleri yerde toprağı çapalayarak ürün yetiştirdiler. Toprak verimsizleşince başka bir tarlaya geçtiler. Böylece, çiftçilik bir yaşam biçimi olarak yayıldı. Yaklaşık İÖ 4000'de ilk çiftçiler denizi aşarak İngiltere'ye ulaştılar. Dünyanın çeşitli yerlerinde göl kıyılarında Cilalı Taş Devri'nden kalma, kazıklar ya da direkler üzerine kurulan evlerin kalıntıları bulunmuştur. Bu göl evlerinde yaşayan insanlar cilalı taş baltalar ile çapalar, yaprak biçiminde ok uçları, kaplar ve mısır öğütme taşlan kullanmışlardır. Ayrıca, balık ağları, dokunmuş kumaş parçaları, sepetler, yanmış tahta eşyalar ve yetiştirdikleri tahılların kalıntıları da bulunmuştur. İlk kez Cilalı Taş Devri'nde insanlar yerleşim yerleri kurarak birlikte yaşamaya başladılar. Ortadoğu'da, Ürdün sınırları içindeki Ceriko'da (Eriha) İÖ 9000'lerde kurulan kent, yeryüzünün bilinen en eski sürekli yerleşimlerinden biridir. Burada yaşayan insanlar iyi yapılmış evlerde otururlardı. Artık yiyecek için hayvan ya da kuş sürülerini izlemek ya da bulabildikleri mevveleri toplamak zorunda değillerdi. Tersine, daha kalabalık insan toplulukları için yeterli ürünü yetiştirebiliyorlardı. Hayvan dışkılarını gübre olarak kullanmayı ve tarlalarını bir süre için nadasa bırakmayı öğrenince tarımsal üretim daha da arttı. Anadolu'da Cilalı Taş Devri'nden kalma Çayönü Höyüğü ve Çatalhöyük bu dönem insanlarının yaşamına ilişkin birçok bilginin günümüze ulaşmasını sağlayan iki önemli yerleşim yeridir. İÖ 7250-6750 arasına tarihlenen Çayönü Anadolu'da bilinen en eski köy yerleşimidir. Diyarbakır ilindeki bu höyükte yapılan kazılardan, evlerin temellerinde taş, duvarlarında ise kerpiç kullanıldığı anlaşılmıştır. Aletlerin yapımında genellikle çakmaktaşı ve obsidiyen kullanılmıştır. Yontma taş aletlerin çoğu delici aletlerdir. Ele geçen başka buluntular arasında cilalı baltalar, boynuzdan orak sapları ve çeşitli aletler ile öğütme taşlan sayılabilir. Çayönü halkının buğday ektiği, önce köpeği, daha sonra da koyun ve keçiyi evcilleştirdiği bilinmektedir. Henüz çanak çömlek yapımının bilinmediği Çayönü'nde kil kullanımının başladığı, bulunan küçük kil heykelciklerden anlaşılmaktadır. Konya'da ortaya çıkarılan Çatalhöyük ise, Cilalı Taş Devri'nde tüm Batı Asya'nın bilinen en büyük yerleşim yeridir. İÖ 6800-5700 arasında burada yaşayan Çatalhöyük insanları, ekmeklik buğday ve baklagiller ile burçak yetiştirdiler; koyun, keçi ve sığır sürüleri beslediler. Çanak çömlek ile kilden ve taştan heykelcikler yapan bu insanlar, tapınaklannın duvarlanna avlanma sahneleri, av hayvanları, çiçek, böcek ve insan figürleri çizdiler, kilden kabartmalar yaptılar. Çatalhöyük'te kullanılan aletler arasında çoğu obsidiyenden yapılmış ok ve mızrak uçlan, çakmaktaşından kazıyıcılar ve oraklar, cilalı taş baltalar, öğütme taşlan, havanelleri ve tokmaklar sayılabilir. |
Yontma Taş Devri (Paleolitik Devir) İnsanlığın yaşadığı ilk ve en uzun devirdir. • İnsanlar avcı ve toplayıcı, başka bir deyişle tüketici konumdalardır. • Mağara ve ağaç kovukları barınak emelli kullanılmıştır. • Mağara duvarında resimler vardır. • Göçebe hayat tarzı benimsenmiştir. • Taş ve kemikten kesici alet, deliciler, iğneler, bizler yapılmıştır. • Dönemin sonlarına doğru ateş keşfedilmiştir. Orta Taş Devri (Mezolitik Dönem) Yontma Taş Devri’nden Cilâlı Taş Devri’ne geçişteki dönemdir. Buzulların erimesi başlamıştır. • İnsanlar ölü gömmeyi ve balık avlamayı öğrenmişlerdir. Cilalı Taş Devri (Neoliitik Dönem) • Buzul Çağı bitmiştir. • Zirai imalat başladı. • İnsanlar üretici konumdadır. • Birtakım hayvanlar evcilleştirilmiştir. • Özel mülkiyet kavramı oluşmuştur. • Takas- biçiminde ticaret başlamıştır. • Meslekler ortaya çıkmış, iş bölümü ortaya çıkmıştır. • Köyler oluşturulmuştur. • Nebat liflerinden giysi üretilmiş, dokumacılık başlamıştır. • Menhir ve dolmen diye adlandırılan abide kabirler yapılmıştır. |
2 ek |
2 ek |
2 ek |
Taş Devri Nedir? İlk İnsanlar Hakkında Bilgi, Mağara İnsanları Hakkında Bilgi. MsXLabs.org İlk insanlar, çok eski çağlarda, kulübe ve ev yapmayı öğrenmeden önce, mağaralarda yaşarlardı. Şüphesiz mağaralarda, ısınıp rahat bir hayat süremiyorlardı. Ama hiç olmazsa vahşi hayvanlardan, soğuk havalardan, fırtınadan, yağmurdan, kardan korunabiliyorlardı. Bu da onlara yetiyordu. İlk insanlar, mağaralarına vahşî hayvanlar girmesin diye sürekli ateş yakarlardı. Vahşî hayvanların ateşten korktuklarını öğrenmek onlar için çok yararlı olmuştu. Eğer mağaralarında ateş yakmasını akıl edemeseydiler, insan soyu vahşî hayvanların yırtıcı dişleri arasında tükenecekti. Bugünün modern anlayışına göre ilk insanlar, pek düzensiz ve pasaklı insanlardı. Şu veya bu yüzden mağaraya giren pislik olduğu yerde bırakılır, yakılan ateşlerin külleri kaldırılmaz, eti yenen hayvanların kemikleri de mağaranın içinde oraya buraya atılıp unutulurdu. Mağaralar, kelimenin gerçek anlamıyla bir çöplükten farksızdı. İlk insan, çeşitli silâh ve âletlerini de mağaranın bir köşesine kaldırmayı aklına getirmez, oraya buraya atıp bırakırlardı. Çoğu zaman bu âletler, küller, kemikler ve çeşitli pislikler arasında kaybolup giderdi. Bunlar da zamanla toprağa gömülür veya mağaranın yarı karanlığında ortadan kaybolurdu. Doğrusunu isterseniz, ilk insanların bu düzensizlikleri, kendileri için olmasa bile bizler için çok yararlı olmuştur. Tarihin ilk çağlarına ait bilgimizi, ilk insanların pisliğine, düzensizliğine borçluyuz desek yalan söylememiş oluruz. Eğer, o âletler, kemikler, mağaralarda toprağa gömülüp kalma-saydı, onların yaşayışları üzerinde hiç bilgi edinemeyecektik. İlk insanlar, ölülerini de yaşadıkları mağaraya gömdükleri için toprak altından iskeletler de çıkarılabiliyor. Bu arada ilk insanların kullandıkları âletler, etini yedikleri hayvanların kemikleri, süs eşyası, çeşitli kap ve eşya, yapılan toprak kazılarında ortaya çıkarılmaktadır. Bu eski çağlarda yaşayan insanlar, madenleri ve onlardan yararlanmanın yollarını bilmiyorlardı. Bıçak, balta gibi âletlerini odundan, taştan ve hayvan kemiklerinden yapıyorlardı. Bu yüzden, mağaralarda yaşayan bu insanlara, taş çağı insanları denilmektedir. Avrupa’nın birçok memleketinde taş çağının mağara insanlarına ait eşya bulunmuştur. Yapılan kazılarda, ele geçen eşyayı isterseniz beraber gözden geçirelim. Böylece ilk insanların nasıl yaşadıkları, yiyeceklerini nasıl buldukları üzerine bir fikir edinmiş olabiliriz. İNSANLARIN İLK BESİNLERİ İnsanların ilk besinleri yabani meyveler, otlar ve çeşitli köklerdi. Mağara adamları bu besinleri aramak için mağaralarının yakınlarındaki ormanlarda dolaşırlardı. Topladıklarını da uzun ot ve sazları örerek yaptıkları torbalara korlardı. Zamanla bu torbaların yerini çok ince dalların örülmesiyle yapılmış sepetler aldı. Ağaçların içi boş gövdelerinde çoğunlukla bal petekleri buluyorlardı. Ama arılarla uğraşmak gerçekten çok zor bir işti. Ağaçlardaki içi bal dolu arı peteklerini almak isteyen ilk insan, kâse biçiminde bir kabı ateşle doldurup ağacın yanına giderdi. Ateş dolu kabın üzerine yaş ot ve yaprak koyup çıkan dumanların arıları kovanlarından kaçmaya zorlamasını beklerdi. Arılar uzaklaşır uzaklaşmaz, ilk insan da petekleri alıp arılara yakalanmadan kaçmaya bakardı. İlk insanın çözmek zorunda kaldığı en önemli mesele suyun taşınmasıydı. İçine su koyabileceği bir kap yapmayı akıl etmeden önce, su ihtiyacını gidermek için dere kıyısına veya kaynak başına gitmek zorunda kalıyordu. Bu da pek zor bir işti. Uzun zaman, ilk insanın tek su kabı kendi avuçlarıydı. Daha sonra hayvanların kafataslarını ve boynuzlarını kullanmaya başladılar. Günün birinde kamış ve kilden sepetler, kaplar yapmasını öğrendiler. Böylece, en büyük dertlerinden birini gidermiş oldular. Bir gün Taş çağı adamlarından biri, mağarasının yakınlarında dolaşan keçilerin yerde duran parlak beyaz kristallerle kaplı kayaları zevkle yaladıklarını gördü. Keçilerin bu durumlarından kayanın lezzetli bir şey olduğu anlaşılıyordu. Tuzun buna benzer bir yolla bulunduğu sanılıyor… İlk insanlar tuz kayalarını taş ile ezip küçük parçalara ayırmayı da zamanla öğrendiler. Böylece tuz insanların en önemli besinleri arasına girmiş oldu. Taş çağı erkekleri büyük ve tehlikeli bir hayvanı avlamak istedikten zaman gruplar halinde toplanırlardı. Yakalayacakları hayvan onları görmesin, kokularını almasın diye de vücutlarını çamura bularlardı. Vücutlarına çamur sıvamış ilk insanlar, karşıdan bakıldıkları zaman, topraktan ayırt edilemezlerdi. TAŞ DEVRİNDE AVCILIK Yiyecek sebze bulmak oldukça kolaydı Ama et bulmak çok daha zor ve tehlikeliydi. Taş çağının avcıları yakalamak istedikleri hayvanlara karşı kullanacakları silahları hazırlamakta ve onlardan yararlanmak konusunda çok dikkatli davranmak zorundaydılar. İnsanlar, gökte uçan yahut da bir ağaç dalında tüneyen kuşları öldürebilmelerine yarayacak silâhları ancak binlerce yıl sonra yapabildiler. Bunların ilki ok ve yaydı. İlk yaylar, kıvrılıp esneye-bilen ağaç dallarından yapılıyordu. Ölmüş hayvanların bağırsakları da kurutulduktan sonra yayların iki ucuna bağlanıyordu. Oklar ise kamışlardan yapılıyordu. Bunların uçlarına sivri taşlar bağlanıyordu. Taş Devrinde İlk İnsanların Balık Avı: Balıkların insanlar için çok kuvvetli ve iyi bir besin olduğunu hepimiz biliyoruz. Mağara çağından kalan yapıtlar da mağara adamının çok usta balıkçı olduğunu açıkça gösteriyor. Suda hiç durmadan yüzen bir balığı elle tutup yakalamak ilk bakışta yapılamayacak bir şey gibi görünür. Ama tarih öncesi çağlarında insanların bunu kolayca başarabil-dikleri anlaşılıyor. TAŞ DEVRİNDE MUTFAK İlk çağların yemek kaplan, ateşe dayanmıyordu. Onun için ateş üzerinde bu kaplarla su ısıtamıyorlardı. Ama mağara adamları su ısıtmanın çaresini bulmuşlardı. Toprak kapları ateşin üzerine koyacakları yerde ateşin yanma bırakıyor ve böylece sularını kaynatıyor, yemeklerini pişiriyorlardı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, ilk insanlar dövülmüş kestane, ceviz, fındık unu, mısır tohumu, yeşil sebze ve yağlarla çorba pişirmeyi öğrenmişlerdi. Tarih öncesi çağlarının ev kadını, etleri yumuşatmak için iyice döver, tuz ve çeşitli otlarla tadını güzelleştirmeye çalışırdı. Eti pişirmek istediği zaman ise kızgın taşların üzerine bırakırdı. Bazen de av hayvanları bir sopaya geçirilip bütün olarak ateşte pişirilirdi. İlk insanların tabak yerine de büyük ve kalın yapraklan kullandıkları anlaşılmaktadır. |
Saat: 11:43 |
©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık