MsXLabs

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Peygamber Efendimizin yaşadığı ders verici olaylara örnek verir misiniz? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/246328-peygamber-efendimizin-yasadigi-ders-verici-olaylara-ornek-verir-misiniz.html)

Ziyaretserr 27 Nisan 2009 10:50

Hz. Muhammed'in hayatında yaşadığı ders verici örnekleri paylaşır mısınız? Hz. Muhammed'in anılarını da paylaşırsanız sevinirim.


MeLL 27 Nisan 2009 12:06

Peygamberimiz (S.a.v.)' in davranışları ile ilgili bir kaç kısa kıssa...

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer tartışırlar. Hz. Ebubekir'in üzgün olduğunu görünce müdahale eder, arkadaşlarını karşısına toplar ve:
-Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Siz bana yalancı dediniz, Ebu Bekir doğruladı. Siz bana düşmanlık ettiniz, o canıyla, malıyla siper oldu.
O günlerin hatırına arkadaşıma bundan sonra kimse ilişmesin, der. 0 günden sonra herkes Hz. Ebu Bekir'i kırmamaya özen gösterir. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 1/61 )


*****************************************************

Hz. Hatice, ilk eşi, ilk göz ağrısıdır, ilk müslümanlardandır, en zor zamanlarda hep yanında olmuş ona destek vermiştir. Onun vefatından sonra kendi vefatına kadar her bahaneyle Hz. Hatice'ye duyduğu sevgiyi tekrar eder. Hatta Hz. Aişe annemiz Hz. Hatice'yi kıskandığı kadar hiç kimseyi kıskanmadığını söyler.

*************************************************************
Hz. Ayşe ile evli olduğu zamandır. Yaşlı bir kadın evlerini ziyaret eder. Hz. Muhammed onu tanımıştır. Fakat yine de ismini sorar. Kadın
- Cessame (Çirkin şey), diye cevap verir. Hz. Muhammed@düzeltir:
- Hayır! Sen Cessame değil, Hassane'sin! (Güzel şey)
Bunun dışında da, yaşlı kadına yaptığı iltifatların çokluğu Hz. Ayşe'nin dikkatini çeker ve kadın gittikten sonra sormaktan kendini alamaz.
- Ey Allah'ın Elçisi! Bu kadına ne çok iltifat ettiniz?
Hz. Muhammed cevap verir:
- Bu kadıncağız Hatice'nin arkadaşıydı, onunla evli olduğumuz yıllarda bizi sık sık ziyaret ederdi. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 3/336 )

**********************************************************************
Medine'ye Habeşistan'dan bir elçi heyeti gelir. Hz. Muhammed hizmetlerini bizzat görmekte, bütün ihtiyaçlarını kendi elleriyle yerine getirmektedir... Arkadaşları rahatsız olur.

-Ey Allah'ın Elçisi! İzin verin biz hizmet edelim, derler.

Fakat O, kabul etmez. Habeşlileri göstererek ve yıllar öncesine ait bir olayı hatırlatarak:
- Onlar benim Habeşistan'a hicret etmiş olan arkadaşlarıma ikram etmiş, sahip çıkmışlardı. Şimdi ben de bir parça olsun ödeşmek istiyorum ve bundan da zevk duyuyorum . ( Kadı ıyaz 127 )

***********************************************************************

Mekke ve çevresindeki kabilelerin büyük çoğunluğu davetini reddeder. Ta ki Medinelilerle karşılaşıncaya kadar. Mekke yakınlarında Akabe denen bir yerde Akabe biatleri gerçekleşir, sözleşirler. Yetmiş civarında Medineli yeni müslüman, bütün dünyaya karşı koyma pahasına da olsa, O'nu kadınlarını ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına söz verirler. Ama içlerinden biri merak edip sorar.
-Ey Allah'ın Elçisi! İlerde başarılı olursan tekrar kendi akrabalarına ve şehrine dönmeyecek misin? O kendinden emin cevap verir.
- Kanınız, kanım... Mezarlığınız, mezarım... Ben sizdenim, siz de bendensiniz...
Ve aynen de öyle olur. Daha hayattayken bütün Arabistan yarımadası O'nun hakimiyetini kabul eder. Ama 0 söz verdiği gibi her seferden sonra Medine'ye döner. Vefat edinceye kadar Medine O'nun evi ve vatanı olur. Orada vefat eder, oraya gömülür.

*************************************************************************** *****

Hudeybiye antlaşması henüz imzalanmıştır. Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekke'li gizli müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilip, kaçar. Müslümanlara sığınır. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke'den müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceğine dairdir. Mekkeli heyet daha mürekkebi kurumamış olan bu maddenin uygulanmasını isterler. Müslümanlar üzüntülerinden sarsılırlar. Ama söz vermişlerdir. Hz. Muhammed Ebu Cendel'i karşısına alır:
- Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır , der.
Ebu Cendel Mekke'ye iade edilir. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** *

Gizlice Medine'ye hicret etmeye çalışan iki müslüman Mekkeliler tarafından yakalanır. Daha sonra kendilerine Mekkelilere karşı silah kullanmayacaklarına dair yemin ettirilip serbest bırakılırlar. Onlar da hicretlerini tamamlar. Hemen Bedir savaşı öncesi Hz. Muhammed'e katılırlar. Verdikleri sözü Hz. Muhammed'e anlatırlar. Düşman ordusu müslümanlardan üç kat daha kalabalıktır ve savaşçı sıkıntısı çekilmektedir. Buna rağmen Hz. Muhammed verilmiş bir sözün çiğnenmesini kabul etmez. Sefer halindeki ordunun içinde bulunan iki arkadaşına da arkada bıraktıkları Medine'yi gösterir ve ekler:
- Siz geriye dönün, her durumda (verdiğiniz)sözünüze uyacağız. Bizim yalnız ve yalnız Allah'ın yardımına ihtiyacımız var. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** **

Önce Habeşistan'a sonra da Medine'ye hicret etmiş olan müslümanlardan Umeys kızı Esma, sadece Medine'ye hicret etmiş olan başka bir müslümanla tartışır. Her ikisi de Hicret sevabı açısından kendileri gibi olanların daha üstün olduğunu savunmaktadır. En sonunda sorun Hz. Muhammed'e götürülür. O;

- Habeşistan'a da hicret etmiş olanlar, iki kere hicret etmiştir. Sadece Medine'ye hicret edenler ise bir kere hicret etmiş sevabı alırlar . ( Siret Ans.1/46 )

*************************************************************************** ****

Mekke'den kendisine elçi olarak gönderilen Ebu Râfi, Medine'de görüp, yaşadıklarının etkisiyle, bir kaç gün içinde müslüman olur. Bu yeni durumuyla elçiliği de bırakıp Medine'de kalmak ister. Hz. Muhammed ise kabul etmez.
- Ben ne antlaşmayı bozarım, ne de elçiyi yanımda alıkoyarım. Mekke'ye döndükten sonra da aynı şekilde düşünüyorsan, geri dönersin, o zaman seni bir kardeşimiz olarak kabul ederiz.
Ebu Rafi Mekke'ye döner. Hicret eder. Ve bir müslüman olarak Medine'ye yerleşir. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** *****

Muaz oğlu Sa'd, Medine'nin ilk müslümanlarından, her sıkıntılı gününde en yakınında yer olanlarındandır. Yahudilerle yapılan bir savaşta ölümcül bir yara alır. Günlerce can çekiştikten sonra nihayet ölüm anı gelir. Hz. Muhammed başucundadır. Sad'ın yarası açılır ve kan fışkırmaya başlar. Birbirlerine sarılmak için hamle yaparlar. Fışkıran kan Hz. Muhammed'in yüzünü, sakalını ve elbisesini kızıla boyamaktadır. Arkadaşları üstü başı leke olmasın diye onları birbirlerinden ayırmaya çalışırlarken Sad ve Hz. Muhammed birbirlerine kenetlenirler. Şimdi ikisi de gözyaşına boğulmuştur. Sa'd Hz. Muhammed'in @kucağında son nefesini verir. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 3/8 )

*************************************************************************** ****

Peygamberlik öncesi dönemdir. Kölesi Harise oğlu Zeyd'in babası ve amcaları yıllarca süren aramalardan sonra Mekke'ye gelip oğullarını bulurlar ve Hz. Muhammed'den onu kendilerine satmasını rica ederler. O, tebessümle cevap verir:
- Kendisine sorun, gitmek istiyorsa, hürdür, para gerekmez . Harise oğlu Zeyd ise Hz. Muhammed'i tercih eder. Başta akrabaları herkes şaşırmıştır. Zeyd'in bu jesti üzerine elinden tutarak onu Mekke'nin ana meydanına, Kabe'nin önüne götürür ve yüksek sesle Mekkelilere duyurur:

- Bu benim kölem Harise oğlu Zeyd, artık hürdür ve benim evlatlığımdır.

Ve Zeyd o günden sonra Muhammed oğlu Zeyd diye çağrılmaya başlanır. Ta ki Hz.Muhammed'in hiç kimsenin babası olmadığını bildiren ayet ininceye kadar.


( Siret Ans. 1/45 )


Misafir 3 Ocak 2010 20:11

Alıntı:

hz muhammed in yasadigi olaylar

hz muhammedin yaşadığı olaylar


Misafir 13 Ocak 2010 16:26

hz.muhammedin ailesiyle birlikte yaşadığı bir anıyı paylaşırmısınız


Misafir 9 Mart 2010 14:45

hz. muhammedin insanlara onem vermesi ile ilgili yasadıgı bir olayı paylasırsanız sevinirik:))


__neseLi__ 13 Mart 2010 18:16

Hz. Muhammedin (s.a.v) Anıları
 
Hz. Muhammed (s.a.v) anılarına ihtiyacım var yardım edermisiniz?


Mete SeL 21 Nisan 2010 16:58

AciLL
 
Hz.Muhammed(S.A.V) Anıları Lazım PayLasırmısınız


Misafir 9 Haziran 2010 10:17

Şahin
 
Arkadaşlar bakın ben güzel anılarını biliyorum...
Hz.Muhammed(S.A.V) ile Hz. Ebubekir çok acıkmışlar bir hurma ağacının altında oturup biraz hurma açmışlar.
oturup yemeye başlamışlar Hz. Ebubekir hurmayı yiyip dendiğini Hz.Muhammed(S.A.V) in önüne bırakmış görmeden şaka amacıylan
hepsini yedikten sonra Hz.Muhammed(S.A.V) a demiş Maşallah ya reesul hepsini yemişsin Hz.Muhammed(S.A.V) da demiş maşşallah sende
hepsini yemişsin dendikleriylen beraber......bir tane daha isterseniz anlatayım


misafirrr 22 Ağustos 2010 15:59

arkadaşlar buda çok güzel bir anısı
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) birgün Kureyş kabilesinin hanımlarına sohbet vermekteymiş. Sohbet esnasında kapı çalınmış ve Efendimiz (s.a.v) kimdir gelen diye sormuş. Bunun üzerine gelenin Hz. Ömer olduğu söylenmiş ve hemen sonrasında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) içeri almayın çünkü yanımda Kureyş kabilesinin kadınları vardır demiş. Bundan sonra dakika sonra gene kapı çalmış ve kapıyı çalan gene Hz. Ömer'miş, ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tekrar kimin olduğunu sormuş? Gelen gene Hz. Ömer'miş ve Efendimiz (s.a.v) tekrar içeri alınmamasını buyurmuş. Aradan bir 10 dakika daha geçmiş ve kapı tekrar çalınmış. Belliki gelen gene Hz. Ömer'di söyleceği şey önemliydi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Hz. Ömer'in içeri alınmasına izin vermiş. Efendimiz (s.a.v)in izin vermesiyle birlikte Kureyş kadınları yerlerinden fırladığı gibi odada ki perdelerin arkasına saklanmaya başlamışlar. Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v)'i birden bir kahkaha tutmuş, öyle güzel gülüyormuş ki... Hz. Ömer ise bu durumu görünce birden yüzü kızarmış ve;
-Ya Allah'ın Resulu seni utandıracak ya da kalbini kıracak birşey mi yaptım, eğer öyle yaptıysam affet beni demiş.
Bu cümle üzerine Efendimiz (s.a.v);
-Hayır ya Ömer, Kureyş kadınları senin geldiğini duyunca korkularından perdelerin arkasına saklandılar demiş. Halbuki ben Allah'ın peygamberiyim benden bu kadar korkmuyorlar. demiş...
Bunun üzerine Hz. Ömer;
-Ya Kureyş kadınları ben ki Allah'ın bir kulu Ömer'im neyimden korkarsınız benim demiş.
Bu söz üzerine hemen lafa giren Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v);
- Öyle deme ya Ömer, şeytan bile senin olduğun sokağa girmeye korkuyor, demiş...


Misafir 29 Kasım 2010 18:54

peygamberimizin çocuklarla olan anılarını paylaşırmısınız lütfen çok ihtiyacım var


Misafir 17 Ocak 2011 19:40

slm arkadaşlar bendende hikaye var ...
bşr gün adamın biri yolda geziyormuş adam hamam böceği görmüş demiş ki kendi kendine allahım... tamam her şeyi yarattında şu böceği neden yarattın demiş ardan aylar yıllar geçmiş adam hastalanmışgünün birinde hastaneye gitmiş 1 doktor 2 doktor gidip durmuş tüm doktorlar demiş ki bu hastalığın çağresikesinlikle yok demiş adam en sonunda farklı bir ülkedeki doktoro gitmiş doktor demiş li bu hastalığın tek bir çaresi var oda her gün 1 hamam böceğini ezip ezip hastalığın dağıldığı yerlere süreceksin demiş ama adam hayır demiş çünkü; adam böcekten o kadar çok tiskinirmiş ki onn yaşanmasını bile hor görürmüş adam yapmış hasatlığı ilerlediği için yapmış her gün o hamam böceğini ezip vicuduna sürürmüş geri kalanınıda çiğ çiğ yermiş adam bi and içmiş demiş ki; bundan sonra alaahım hiçbirşeye istememezlik yapmayacağıma yemin ederim demiş o günd3en sonrada anlamış ki hiç birşey için yorum yapamaz çünkü o yorum yaptığı şeyi allah yaratır onun için burdan anllayacağımızda allahın işine kimse karışamaz... teşekürler benden bu kadar arkadaşlar görüşmek üzere hoşçakalın sizde hikayelerinizin tamamını yazın aona göre bay bay


Misafir 26 Ocak 2011 19:07

Arkadaşlar birkaç olay anlatın


Misafir 22 Şubat 2011 14:34

insanlara olan sevgisi hakkında yazı da atn


Misafir 22 Mart 2011 16:20

[QUOTE]peygamber efendimizin anilari ile ilgili daha fazla bil


Misafir 23 Mart 2011 19:33

ACİL 1 SAYFA PEYGEMBER EFENDİMİZİN ANILARINA İHTİYACIM VAR


Misafir 4 Nisan 2011 18:01

Hz. Muhamme|)
 
nedir?


Misafir 9 Mayıs 2011 13:30

ya nolur çok acil !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
peygamber efendimizin üzüntü ve sevinciyle ilgili olaaylar söyleyin!!!!!!!


mustakar 9 Mayıs 2011 14:59

Peygamber Efendimizi S.A.S. En Çok Üzen Olaylar

Canim Peygamberim (Allâhümme salli âlē seyyidinē Muhammed )

1. Sevgili Eşi Hz. Hatice’nin Vefatı:

Yirmi beş yıllık eşi ve yoldaşı, sevgili zevcesinin vefat etmesi peygamber efendimizin ömrü boyunca yaşadığı en büyük üzüntülerden biriydi. Hz. Hatice (r.a.) sadece bir eş değil, aynı zamanda bir danışman ve zaten az sayıdaki müminlerin (Hz. Ali ve Hz. Zeyd gibi) manevi annesiydi. Geride bıraktığı dört yetim kızı da üzüntüyü katlıyordu. Peygamberimizin bu üzüntüsü, Cebrail’den gelen bir haberle biraz da olsa yatışıyor, teselli buluyordu. Cebrail, Allah’tan selam getiriyor ve eşi için cennete bir döşek hazırlandığını belirtiyordu. Peygamber efendimiz, ilk eşini o kadar çok severdi ki ilerleyen yıllarda Hz. Aişe, sadece Hz Hatice’yi kıskandığını itiraf ederdi.

2. Amcası Ebu Talib’in Müslüman Olmadan Ölmesi:

Peygamber efendimizi, nübüvvetin ilk yıllarında azgın Mekkeli müşriklere karşı himaye eden ve ne olursa olsun, onun (s.a.v) arkasında olduğunu, onu Mekkelilere karşı koruyacağını, kendi işine bakmasını, tebliğe devam etmesini söyleyen amcasının, Müslüman olmadan ölmesi, efendimizi (s.a.v) derin bir hüsrana uğratmıştı. Bir yandan himayesiz kalması, bir yandan da çok sevdiği amcasının hidayete eremeden gittiğine şahit olması Efendimiz için esef verici bir durumdu. Hâlbuki Ebu Talip efendimize şöyle demişti: Ey karde¬şimin oğlu, git ve istediğini yap, çünkü Tanrı'ya andolsun ki seni hiçbir konuda yüzüstü bırakmayacağım.

3. Taifte Çocuklar Tarafından Taşlanması:

Peygamber efendimizin kendilerini islama çağırmak ve Müslümanlara himayeci olmalarını istemek için Taif’li liderlere gittiğinde hiç ummadığı tepkilerle karşılaşmıştı. Taif’in önde gelenleri alaycı konuşmuş ve onan inanmamışlardı. Biri “Peygamberlik için Allah senden başkasını bulamadı mı?” diye alay ediyor, öteki “Sen peygambersen, ben seninle konuşamam çünkü sen çok yücesin, yok yalan söylüyorsan ben yalancılarla da konuşmam.” Diyerek aklınca uyanıklık yapıyordu. Bu da yetmezmiş gibi dönüş yolunda Taifli çocuklar Peygamber efendimizi ve evlatlığı Zeyd’i taşa tutmuş onları yaralamışlardı. Üzüntü ve yorgunlukla kendini bir bahçeye atabildiğinde orada Ninovalı bir köleyle karşılaşmış ve onun Müslüman olmasını sağlamıştı. Bu, peygamber efendimiz için ufak da olsa bir teselliydi. Hicret’in onuncu yılında olan bu üç olaydan ötürü, İslam tarihçileri bu yıla hüzün yılı demişlerdir.

4. Hz. Hamza’nın Şehit edilişi:

Uhud dağı Uhud Dağı / Hamza nerde Uhud dağı / Yandı yüreğimin bağı / Hamza Nerede Uhud Dağı. Bu ve bunun gibi birçok ağıda ve edebi esere konu olan, kahramanlık ve şecaat timsali Hz. Hamza’nın Uhud Savaşında şehit edilip, naşına gösterilen insanlık dışı muamele Peygamber efendimizi (s.a.v) derinden etkileyen bir başka olaydır. Hz. Hamza’ya reva görülen bu iğrenç muamele karşısında duyduğu üzüntü ve sinirden şöyle demişti: Şimdiye kadar hiç böyle sinirlenmemiştim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere karşı za¬fer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım… Fakat sonra şöyle bir ayet indi: Eğer ceza verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlı¬dır (Nahl 126). Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp, cesetlere zarar verilmesini de yasakladı.

5. Reci Vakası:

Adal ve Karra kabilelerin efendimize (s.a.v) gelerek Müslüman olmak istediklerini belirtmeleri ve kendilerine dini öğretmen üzere muallimler istemeleri üzerine on bir sahabinin bu kabilelere doğru yola çıkarken bir komploya kurban gitmelerine reci hadisesi denir. Dokuz sahabe orada şehit düşmüştü. İkisi ise (Hubeyb ve Zeyd) esir alınarak Mekkeli Müşriklere satıldı. Onlar da kısa sürede asılarak şehit edildiler… On bir arkadaşının hain bir pusuya kurban gitmesi efendimizi çok üzmüştü.

6. Biri Mauna Olayı:

Reci vakasına benzer bir olay olan biri mauna olayında irşat ve tebliğe davet edilen 40 ya da 70 kişiden oluşan hepsi suffa ehlinden olan sahabi grubu Amir ve Süleyman Oğulları tarafından şehit edildi. Seçkin ve kıymetli sahabilerinin hunharca katledilmesi efendimizi derinden etkiledi. Öyle ki enes bin malik: "Resûlullah'ın, Bi'ri Mauna'da şehid edilen ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiçbir kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!" der. ibni Sa'd, Tabakat.

7. Hendek Savaşında Kaçırılan birkaç vakit namaz:

Peygamber efendimiz (s.a.v) ve arkadaşları (r.a) Bir savunma savaşı olan Hendek savaşı sırasında, mücadelenin amansız ve çetin geçmesinden dolayı öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamamışlardı. Bu çok üzücü bir durumdu. Çünkü ne olursa olsun namazdan feragat edilmemeliydi. Bu durum, Peygamber efendimizi (s.a.v) o kadar üzmüş ve sinirlendirmişti ki beddua etmekten kendini alamamışlardı: "Onlar, nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi namazımızdan alıkoydular ise, Allahü teâlâ da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun!"

8. İfk Hadisesi:

Beni Kurayza Kuşatması’ndan sonra, eve dönüş yolunda Hz. Aişe’nin yolda düşürdüğü gerdanlığını aramaya koyulunca kervandan geri kalmıştı. Oradan geçmekte olan Safvan adlı sahabe Hz. Ayşe’yi devesine bindirip kervana yetiştirdi. Fakat münafıklar bunu yanlış (istedikleri gibi) anladılar. Hz. Aişe’ye pis bir iftira attılar. Medine bu olayla çalkanmaya başlamıştı. Peygamber efendimiz bu iftiradan dolayı çok üzüntülüydü. Fakat sonra gelen ayet işi açıklığa kavuşturmuş ve bunun açık bir iftira olduğunu belirtilerek buna inanan Müslümanları kınamıştı. (Nur: 11, 15–17)

9. Sevgili evlatlarının çocuk yaşlarda ölmesi:

Peygamber efendimizin (s.a.v) erkek çocukları İbrahim, Kasım, Abdullah ve Kız çocukları Zeynep, Rukiye, Ummü Gülsüm daha efendimizin hayatta iken çocuk yaşta vefat etmişlerdi. Her baba gibi o da, muhtelif zamanlarda ölen çocukları için çok üzüntü doymuş, onlar için bol bol Allaha dua etmiştir. Bu olayın farklı bir boyutu da müşrik ve münafıkların bu acı olayları bile vicdansızca bir koz olarak kullanıp peygamberimize ebter (soyu kurumuş) demeleridir. Üç ayetlik Kevser Suresi bu olayı konu edinir ve asıl ebterin müşrik ve münafıklar olduğunu bildirir.





kosovalı hulya 9 Mayıs 2011 15:11

Peygamberimizin Çocuklarla Olan Anıları
 
Peygamber Efendimiz çocuklara ilgisiz kalmamış, onlar ağladığında susturmaya çalışmış, onlarla oyunlar oynamış, bazen devesine bindirmiş, bazen omzuna almış, içlerinde mahzun ve yetimleri sevindirmiş, onların başını okşamış, rastladıklarında onlara selam vermiş, hal ve hatırlarını sormuş, onlarla şakalaşmış, onlara isim takmış, hastalandıklarında ziyaretlerine gitmiş ve onlara en güzel numune ve şefkatli bir baba olmuştur .
Rasulullâh'ın çocuklarla münasebetlerinin temelinde, belki de onların geleceğin mimarı oluşlarının mühim bir rolü vardır. Bu yakınlık ve bir hayat boyu birlikte taşınacak hatıralar onların gönül dünyalarına aksetmiş güzeller güzeli bir insanı canlandıracaktır
Bu konuyla ilgili hadis mecmualarında pek çok misal vardır.
Biz burada onun bu müşfik dünyasından birkaç misalle iktifa etmek istiyoruz:
Çocukluğundan itibaren Peygamber Efendimizin yanında 10 yıl kalan Enes -radıyallahu anh-, Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi şöyle tarif eder:
"-Ailesine karşı Hazret-i Peygamber'den daha müşfik olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in, Medine'nin biraz kenarında oturan süt annesi vardı.Süt annenin kocası demirciydi. Bizimle birlikte oraya gider, demircinin dumanıyla dolmuş eve girer, çocuğunu kucaklar, öper, koklar, bir müddet yanında kaldıktan sonra tekrar Medine'ye dönerdi." (Buhari, Müslim)
Hazret-i Peygamber, herkesi çocukları öpmeye teşvik eder: "Çocuklarınızı çok öpün. Zira her öpücük için Cennet'te size bir derece verilir.Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar." buyurmuşlardır. (Müsned-i Zeyd b. Ali)
Torunları Hazret-i Hasan ve Hüseyin'i kucağına almış öperken, Akra b. Habis bunu yadırgamış ve "Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim." demiştir.Bunun üzerine iki cihan güneşi Efendimiz:
"-Şefkatli olmayana merhamet edilmez" (Buhari, Tirmizi, Ebu Davud) Başka bir rivayette de "Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?" (İbn-i Mace) buyurmuşlardır.
Enes -radıyallahu anh- anlatıyor: Hazret-i Peygambere hizmet eden bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı. Rasulullah ona geçmiş olsun ziyaretine gitti. Başucuna oturup, "Müslüman ol!" dedi. Çocuk babasına bakınca, babası "Ebu'l-Kasım'a itaat et." dedi. Bunun üzerine çocuk Müslüman oldu." (Ebu Davud)
Bir rivayete göre Hazret-i Ömer, Hasan ve Hüseyin'i Hazret-i Peygamberin iki omzu üstünde görür ve "Altınızdaki at ne kıymetli attır!" der. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de "Onlar da ne değerli atlıdır!" buyururlar..( Ummal, Tirmizi)
Hazret-i Enes, Peygamberimize hazerde ve seferde on yıl hizmet ettiğini, işlerinin her defasında Rasulullah'ın istediği şekilde olmamasına rağmen kendisine bir defacık olsun ne vurduğunu, ne sebbettiğini, ne azarladığını, ne surat astığını, ne ayıpladığını, hatta bir kere olsun "of be" demediğini, yaptıkları arasında hoşuna gitmeyen bir şey için "ne fena yaptın" demediğini, veya yapılan bir şey için "bunu niye böyle yaptın", yapılmayan bir şey için "bunu niye yapmadın" diye hesaba çekmediğini, yanlışlıkla hanımlarından birisi "keşke şöyle yapsaydın" diye müdahale edecek olsa, "Bırakın bu çocuğu, o Allah'ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır" buyurduklarını anlatmaktadır.(Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Prof.Dr İbrahim Canan, 163)
Çocuğun yaramazlıklarına da tahammül edilmesini öğütleyen Peygamber Efendimiz:
"Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığı, büyüdüğü zaman aklının çok olacağının alametidir." buyurmuşlardır. (Feyzu'l-Kadir)
Ümmü'l-Fadl şunu anlatır: "Ben, Hazret-i Ali'nin oğlu Hüseyin'i emzirirken Rasulullah yanıma girdi, çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzatınca: "Çocuğumun işemesini kesme!" buyurdular ve sonra kendi üzerine su çiselediler. (Müstedrek)
Daha pek çoklarını sıralayabileceğimiz bu misaller Allah Rasulünün çocuklara bakışını yansıtmaya yeterlidir.Peygamber Efendimiz bize her hususta olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de başlı başına bir örnektir.Onun hayatı, öğrenildiği, taklid edip yaşanıldığı ölçüde bize, çevremize ve neslimize binbir türlü fayda sağlayacaktır.
Şükürler olsun, bizi böyle bir Nebi'nin ümmeti kılan Rabbimize!


mustakar 9 Mayıs 2011 15:12



PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUKLARA ŞEFKAT VE SEVGİSİ

Peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. Peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.

Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.

Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.

Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.

Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.

Hz. Enes diyor ki:

"Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in—Medine'nin— Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi."

Peygamberimiz, kızı Fatıma'yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi.

Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.

Hazret-i Fatıma'nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz bu torunlarım çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

Peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde Hz. Hasan 7, Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler.

İşte Peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:

Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

"Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti.

Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

"Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu."

Ebû Said anlatıyor:


"Peygamber Efendimiz secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı. Peygamber Efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti."

Hz. Zübeyir anlatıyor:

"Bir gün gözümle gördüm. Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı."

Abdullah bin Mes'ud anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

"Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin."

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Bir defasında Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı.

"Oradakiler sordu:

"Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"

"Peygamber Efendimiz buyurdular ki:

"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim."

Katâde anlatıyor:

"Bir defasında Peygamberimiz, kızı Zeynep'ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. O şekilde namaza durdu. Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu."

Bu hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor:

"Hz. Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi. Öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. Namaza durdu. Peygamberimiz secdeye vardı. Secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. Bir de ne göreyim? Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu:

"Yâ Resulallah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"

"Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim."

Ebû Hüreyre anlatıyor:


"Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu."

"Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik.

"Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular.

Peygamberimiz bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin'i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı:

"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim" buyurdu.

Bazen Hz. Hasan'ı da omuzuna alır ve "Allah'ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev" buyururdu.

Peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı.

Bir seferinde Hz. Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu. Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a;

"Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi.

Peygamberimiz de cevap verdi:

"O da ne güzel binicidir."

O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.

Peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı.

Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl'ın yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin'i görmeye gitti. Ümmüfadl der ki:

"Hüseyin'i emziriyordum. Resulullah yanıma geldi. Çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. 'Çocuğun işemesini kesme'dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü."

Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.

Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:

"Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir."

Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.

Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu.

Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:

"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:

"Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..."

"Peygamberimiz şöyle açıkladı:

"Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."

Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:

Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:

"Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir."

Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi.

Peygamberimizin hizmetçisi Hz. Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor:

"Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi."

Bazı kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı.

Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi, Hz. Hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi:

"Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu.

Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, "Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" dedi.

Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu.

Peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu.

Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz:

"Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar."

Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı.

Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti. Ona Müslüman olması için telkinde bulundu. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi. Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu.

Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi.

Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü.

Sahabîler, "Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular.

Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti.

Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler.

Peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. İslâmdan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "Falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı.

İşte Peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri Cennetle müjdeliyordu.

Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi.

Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi.

Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu.

Bir seferinde Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.

• • •

Cemre o sıralar küçük bir çocuktu. Babası alır, onu Peygamberimizin huzuruna götürür, der ki:

"Yâ Resulallah, şu kızım için Allah'a bereketle dua eder misiniz?"

Peygamber Efendimiz Cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu.

• • •

Çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu. Onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de Allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar.

Ebû Hüreyre anlatıyor:

"Adamın biri Peygamber Efendimizin huzuruna geldi. Yanında da bir erkek çocuğu vardı. Adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. Peygamber Efendimiz sordu:

"Bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?"

"Evet, yâ Resulallah."

"Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder."

Erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları Peygamberimiz hiç hoş görmezdi. Bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı. Onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu. İkisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı.

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu.

"Peygamber Efendimiz adama sordu: "Niçin ikisini bir tutmadın?"

• • •

Peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi.

Numan bin Beşîr anlatıyor:

"Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem' dedi.

"Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik. Durumu öğrenen Peygamberimiz:

"Başka çocukların var mı?' diye sordu. "Babam, 'Evet, var' dedi.

"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"

"Babam, 'hayır' dedi.

"Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.'

"Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti."

Peygamberimizin kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz. İlk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici...

Hazret-i Ali anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi.

"Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve 'Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...' dedi.

"Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan istedi' buyurdular."

Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.


insomnia42 26 Mayıs 2011 08:39

peygamber efendimizle hz ebubekir ve ashabı hep birlikte bir evde dini islam üzere sohbet ediyorlarmış. bir vakit sonra bir adam gelir ve hz ebubekire hakaretler yağdırmaya başlar,hz Ebubekir hiç ses çıkarmaz, bu devam eder ve hz ebubekir dayanamaz ve karşılık verir, Peygamber efendimiz bu olay sonucunda odadan çıkar, Hz Ebubekir arkasıdan yetişir ve şöyle der,

- ey Allahın Rasulü neden meclisi terkettin der..

Peygamber Efendimiz,

-Ya Ebubekir o kişi sana laf etmeye başlayınca melekler ona gereken cevabı veriyordu fakat sen ona karşılık vermeye başlayınca şeytan geldi ve Ebubekir ben şeytanın bulunduğu yerde durmam, buyurdurlar..


Misafir 13 Ekim 2011 19:35

Çocuklarla ilgi anı:
Kırmadan açık seçik konuşur, başkaları konuşuken de onları can kulağıyla dinlerdi.
Konuşan kişinin sözünü kesmez, bitirmesini beklerdi.
O, "islâm güzel ahlâktır demiştir. Bir gün arkadaşları ona "Allah katının en sevgili kulları kimlerdir?" diye sorunca O, "Ahlâkı en güzel olanlardır." demiştir.
Hz. Muhammed, bir gün Medine'nin dışında gezinirken, çocukların bir ağacı taşlayarak, sahibinden izinsiz meyve aldıklarını gördü. Çocukların yanına yaklaşınca çocuklar korktu. Ancak o, çocukları azarlamadan tatlı bir dille "Meyveleri, sahibinden izinsiz almayın" diyerek uyardı.


Misafir 6 Kasım 2011 22:21

bir gün bir adam gelmiş peygamberimize bu kadın çok pis demiş kadın bir köpek görmüş ayakkabısından ona su içirmiş peygamberimiz bu kadın cennete girecek demiş


Misafir 1 Aralık 2011 20:41

anı
 
ben hazreti isanın bir anısını biliyorum ondada br ülkenin kralı hzreti isayı yakmak istemiş bütün canlılar kuşundan tutunda karıncasına kadar su taşımışlar ama bu da nrml br ateş deil halkına 6 ay boyunca odun toplattırıp dağ buyüklüğünde bir yangın çıkartmış bütün acnlılar su taşırken bir kuş görmüşler kuşta su taşıyormuş ve ona sormuşlar sen ne yapıyor sundemişler kuşta yangını söndürmeye çalışıyorum demiş ama sn küçücük bedeninle yangını nsl söndüreceksin demişler kuşta ben sadece tarafımı belli ediyorum deyip gitmiş sonra hazreti isayı ateşe tam atmışlar ki ateş suya odunlarda balığa dönüşmüş ve hz isa kaçmış sonra günlerden bir gün o kralın burnundan topal bir sinek girmiş ve burnundan beynin olduğu bölgeye gelmiş ordaki kilcal damarlarda pırtılaşmaya sebep olmuş ve bu krala çk byk bir baş ağrısı yapıyormuş sonra acısının dinmesi için kafasını duvarlara vurmaya başlamı kafasına bir gün acısını geçırmek için kafasına tokmaklarla vurdururken kanlar içinde yığılıp kalmış ve ölmü buda topal bir sineğin bile kötüleri incite bileceğine işaret hdi by bnden syglr bn çktm...


Misafir 15 Ocak 2012 19:49

Çok Acil
 
Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın Medine 'de ve süt annesinin yanında yaşadığı olayları yazar mısınız? Acil yarına! Teşekkürler..


Misafir 11 Şubat 2012 15:12

Acil Peygamber Efendimizin Çocukluk Anılarını Yazınn!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!


Misafir 16 Şubat 2012 18:07

bence yaşadığı olaylar çok güzel daha fazlasını öğrenmek isterim . bide şunu söylemek isterim:bu fani dünyada yüzü gülmeyenin inşallah ahirette yüzü güler


Misafir 20 Şubat 2012 20:45

Arkadaşlar Birde Güvenirlikle İlgili Paylaşsanız Çok Sevenirim...


Misafir 3 Mayıs 2012 14:01

bna peygamberimizin(sav) savurganlıktan kaçınmak konulu bi anısı lazım YARDIMCI OLURSANIZ SEVİNİRİM


Misafir 24 Aralık 2012 20:00

eygamberimiz (S.a.v.)' in davranışları ile ilgili bir kaç kısa kıssa...

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer tartışırlar. Hz. Ebubekir'in üzgün olduğunu görünce müdahale eder, arkadaşlarını karşısına toplar ve:
-Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Siz bana yalancı dediniz, Ebu Bekir doğruladı. Siz bana düşmanlık ettiniz, o canıyla, malıyla siper oldu.
O günlerin hatırına arkadaşıma bundan sonra kimse ilişmesin, der. 0 günden sonra herkes Hz. Ebu Bekir'i kırmamaya özen gösterir. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 1/61 )


*****************************************************

Hz. Hatice, ilk eşi, ilk göz ağrısıdır, ilk müslümanlardandır, en zor zamanlarda hep yanında olmuş ona destek vermiştir. Onun vefatından sonra kendi vefatına kadar her bahaneyle Hz. Hatice'ye duyduğu sevgiyi tekrar eder. Hatta Hz. Aişe annemiz Hz. Hatice'yi kıskandığı kadar hiç kimseyi kıskanmadığını söyler.

*************************************************************
Hz. Ayşe ile evli olduğu zamandır. Yaşlı bir kadın evlerini ziyaret eder. Hz. Muhammed onu tanımıştır. Fakat yine de ismini sorar. Kadın
- Cessame (Çirkin şey), diye cevap verir. Hz. Muhammed@düzeltir:
- Hayır! Sen Cessame değil, Hassane'sin! (Güzel şey)
Bunun dışında da, yaşlı kadına yaptığı iltifatların çokluğu Hz. Ayşe'nin dikkatini çeker ve kadın gittikten sonra sormaktan kendini alamaz.
- Ey Allah'ın Elçisi! Bu kadına ne çok iltifat ettiniz?
Hz. Muhammed cevap verir:
- Bu kadıncağız Hatice'nin arkadaşıydı, onunla evli olduğumuz yıllarda bizi sık sık ziyaret ederdi. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 3/336 )

**********************************************************************
Medine'ye Habeşistan'dan bir elçi heyeti gelir. Hz. Muhammed hizmetlerini bizzat görmekte, bütün ihtiyaçlarını kendi elleriyle yerine getirmektedir... Arkadaşları rahatsız olur.

-Ey Allah'ın Elçisi! İzin verin biz hizmet edelim, derler.

Fakat O, kabul etmez. Habeşlileri göstererek ve yıllar öncesine ait bir olayı hatırlatarak:
- Onlar benim Habeşistan'a hicret etmiş olan arkadaşlarıma ikram etmiş, sahip çıkmışlardı. Şimdi ben de bir parça olsun ödeşmek istiyorum ve bundan da zevk duyuyorum . ( Kadı ıyaz 127 )

***********************************************************************

Mekke ve çevresindeki kabilelerin büyük çoğunluğu davetini reddeder. Ta ki Medinelilerle karşılaşıncaya kadar. Mekke yakınlarında Akabe denen bir yerde Akabe biatleri gerçekleşir, sözleşirler. Yetmiş civarında Medineli yeni müslüman, bütün dünyaya karşı koyma pahasına da olsa, O'nu kadınlarını ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına söz verirler. Ama içlerinden biri merak edip sorar.
-Ey Allah'ın Elçisi! İlerde başarılı olursan tekrar kendi akrabalarına ve şehrine dönmeyecek misin? O kendinden emin cevap verir.
- Kanınız, kanım... Mezarlığınız, mezarım... Ben sizdenim, siz de bendensiniz...
Ve aynen de öyle olur. Daha hayattayken bütün Arabistan yarımadası O'nun hakimiyetini kabul eder. Ama 0 söz verdiği gibi her seferden sonra Medine'ye döner. Vefat edinceye kadar Medine O'nun evi ve vatanı olur. Orada vefat eder, oraya gömülür.

*************************************************************************** *****

Hudeybiye antlaşması henüz imzalanmıştır. Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekke'li gizli müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilip, kaçar. Müslümanlara sığınır. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke'den müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceğine dairdir. Mekkeli heyet daha mürekkebi kurumamış olan bu maddenin uygulanmasını isterler. Müslümanlar üzüntülerinden sarsılırlar. Ama söz vermişlerdir. Hz. Muhammed Ebu Cendel'i karşısına alır:
- Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır , der.
Ebu Cendel Mekke'ye iade edilir. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** *

Gizlice Medine'ye hicret etmeye çalışan iki müslüman Mekkeliler tarafından yakalanır. Daha sonra kendilerine Mekkelilere karşı silah kullanmayacaklarına dair yemin ettirilip serbest bırakılırlar. Onlar da hicretlerini tamamlar. Hemen Bedir savaşı öncesi Hz. Muhammed'e katılırlar. Verdikleri sözü Hz. Muhammed'e anlatırlar. Düşman ordusu müslümanlardan üç kat daha kalabalıktır ve savaşçı sıkıntısı çekilmektedir. Buna rağmen Hz. Muhammed verilmiş bir sözün çiğnenmesini kabul etmez. Sefer halindeki ordunun içinde bulunan iki arkadaşına da arkada bıraktıkları Medine'yi gösterir ve ekler:
- Siz geriye dönün, her durumda (verdiğiniz)sözünüze uyacağız. Bizim yalnız ve yalnız Allah'ın yardımına ihtiyacımız var. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** **

Önce Habeşistan'a sonra da Medine'ye hicret etmiş olan müslümanlardan Umeys kızı Esma, sadece Medine'ye hicret etmiş olan başka bir müslümanla tartışır. Her ikisi de Hicret sevabı açısından kendileri gibi olanların daha üstün olduğunu savunmaktadır. En sonunda sorun Hz. Muhammed'e götürülür. O;

- Habeşistan'a da hicret etmiş olanlar, iki kere hicret etmiştir. Sadece Medine'ye hicret edenler ise bir kere hicret etmiş sevabı alırlar . ( Siret Ans.1/46 )

*************************************************************************** ****

Mekke'den kendisine elçi olarak gönderilen Ebu Râfi, Medine'de görüp, yaşadıklarının etkisiyle, bir kaç gün içinde müslüman olur. Bu yeni durumuyla elçiliği de bırakıp Medine'de kalmak ister. Hz. Muhammed ise kabul etmez.
- Ben ne antlaşmayı bozarım, ne de elçiyi yanımda alıkoyarım. Mekke'ye döndükten sonra da aynı şekilde düşünüyorsan, geri dönersin, o zaman seni bir kardeşimiz olarak kabul ederiz.
Ebu Rafi Mekke'ye döner. Hicret eder. Ve bir müslüman olarak Medine'ye yerleşir. ( Siret Ans. 1/76 )

*************************************************************************** *****

Muaz oğlu Sa'd, Medine'nin ilk müslümanlarından, her sıkıntılı gününde en yakınında yer olanlarındandır. Yahudilerle yapılan bir savaşta ölümcül bir yara alır. Günlerce can çekiştikten sonra nihayet ölüm anı gelir. Hz. Muhammed başucundadır. Sad'ın yarası açılır ve kan fışkırmaya başlar. Birbirlerine sarılmak için hamle yaparlar. Fışkıran kan Hz. Muhammed'in yüzünü, sakalını ve elbisesini kızıla boyamaktadır. Arkadaşları üstü başı leke olmasın diye onları birbirlerinden ayırmaya çalışırlarken Sad ve Hz. Muhammed birbirlerine kenetlenirler. Şimdi ikisi de gözyaşına boğulmuştur. Sa'd Hz. Muhammed'in @kucağında son nefesini verir. ( Hadislerle Müslümanlık, Kandehlevi 3/8 )

*************************************************************************** ****

Peygamberlik öncesi dönemdir. Kölesi Harise oğlu Zeyd'in babası ve amcaları yıllarca süren aramalardan sonra Mekke'ye gelip oğullarını bulurlar ve Hz. Muhammed'den onu kendilerine satmasını rica ederler. O, tebessümle cevap verir:
- Kendisine sorun, gitmek istiyorsa, hürdür, para gerekmez . Harise oğlu Zeyd ise Hz. Muhammed'i tercih eder. Başta akrabaları herkes şaşırmıştır. Zeyd'in bu jesti üzerine elinden tutarak onu Mekke'nin ana meydanına, Kabe'nin önüne götürür ve yüksek sesle Mekkelilere duyurur:

- Bu benim kölem Harise oğlu Zeyd, artık hürdür ve benim evlatlığımdır.

Ve Zeyd o günden sonra Muhammed oğlu Zeyd diye çağrılmaya başlanır. Ta ki Hz.Muhammed'in hiç kimsenin babası olmadığını bildiren ayet ininceye kadar.



Kaynak: Peygamber Efendimizin yaşadığı ders verici olaylara örnek verir misiniz?


Misafir 1 Mayıs 2013 18:20

hz.muhammedin yaşadığı olaylar
 
bende tam hatırlayamadım başlığı hala aklımda şunu yazarsanız işinizi kolayca halledebilirsiniz başlığın adı ifk hadisesi


Misafir 2 Mayıs 2013 20:25

AHLAKTA MÜKEMMEL ÖRNEK

Peygamberimizin çocukluk yıllarına ait örnek olaylar o vazifeyi gördürmek için yaratıcı tarafından verilmiş cüzi bir ücrettir.

Güzel ahlak adı altında toplanan tüm güzel vasıfları örnek insanTıpkı şahsi hayatın devamı için yemeğin içine konulan lezzet gibi.

Gerekolarak en mükemmel şekilde yaşayan insan hiç şüphesiz Peygamberimizdir (Aleykümtarihî açıdan gerekse insan yaratılışı açısından Peygamberimizin evliliklerini incelediğimizde karşımızaSelam.m.) O'nun ahlakı o kadar yücedir ki Bizzat Cenab-ı Hakşöyle bir tablo çıkıyor.

25 yaşına kadar gençliğinin en heyecanlı çağında O'na hitaben şöyle buyurur 'Muhakkak Senin için tükenmeyen bir mükafatkavmi içinde bekar yaşamış ve hiçbir kadınla ilişkiye girmemiş iffetvardır. Çünkü Sen pek yüce bir ahlak üzerindesin' (Kalem süresisahibi olduğu dost ve düşmanın ittifakıyla sabit olmuştur. Hatta kavmi4)

Nitekim Hz. Aişe Efendimizin ahlakından örnek almak isteyen ona her yönüyle güvenilen biri olarak 'Muhammedül-Emîn' unvanını vermişlerdi.

Oysa içindeSahabilere şöyle buyurmuştur: 'Siz Kur'an'ı okuyor musunuz? O'nun ahlakı Kur'an'dır'bulunduğu toplum çok kadınla münasebeti normal addediyordu; Buna rağmen o Peygamberimizin hayatından her tabakadan insanlar örnek alacak yönler bulabilir. Bizatihigerek 25 yaşına kadar ve gerekse daha sonraki hayatında pekinsan olarak O'nun hayatından alacağı sayısız fazilet ve güzellikler yanındaçok hem de bakire kızla hayatını birleştirebilirdi. Ancak o böylekendi mesleğini ve cemiyetteki yerini ilgilendirecek pekçok derside alabilir. Çünküyapmayıp kendisinden 15 yaş büyük 40 yaşında dul bir kadınla O'nun hayatı her yönüyle örnektir.

Peygamberimizin ahlakı ile evlenmiştir. Hem de bu evliliği eşi vefat edene kadar tam Hususiyetleri Peygamberimizin ahlakının en mühim bir hususiyeti Allah (c.c) 25 yıl sürmüştür. Yani elli yaşına kadar tek ve dulvergisi oluşudur. Allah (c.c) O'nu kusursuz eksiksiz mümtaz bir şekildebir hanımla yetinmiştir. Onun evliliklerinde nefsaniyet olmadığının bir delili de müşriklerin yaratmıştır. O'nu terbiye edem edep ve ahlakın en seçkin özellikleriyle davasından vazgeçmesi için yaptıkları teklife verdiği cevapta saklıdır.

Müşrikler amcası Ebusüsleyen Yüce Rabbidir.

Diğer bir hususiyette birbirine zıt ve Talip'e gelip 'yeğenin eğer başımıza reis olmak istiyorsa onu reisters huyların orta yolu doğru yolu bulmasıdır. Bazı anlar olmuşyapalım veya en güzel kız ve kadınlarımızı ona verelim. Ta en cesur bir asker gibi meydanlara çıkmış savaşmış. Ama bu ki bu davadan vazgeçsin.' dediler.

Amcası bu teklifi ilettiğinde Efendimiz (a.s.m)halinde bile yumuşak kalpliliğini merhametini esirgememiştir. Bu kadar ağır birşu karşılığı verdi:

'Ey amca! Eğer sağ elime güneşi sol elimevazife üzerinde olduğu halde O kendisini Rabbine vermiş Gününün büyükde ayı koysalar 'vallahi ben bu davadan yine vazgeçmem.'

Bu cevap kısmını ibadetle geçirmiştir. Bu yönüyle dünyadan alakasını kesmiş görünse deonun neyin peşinde olduğunu kadın gibi reislik gibi insanların değerli O hep sosyal hayatın içinde idi. O'nun ahlakı biraddettikleri şeylerin onun nazarında ne kadar değersiz olduğunu ispata yeter. İkincimeleke halinde idi ki O'nu gören herkes faziletleri ile yaratıldığı evliliği ise Hz. Hatice'nin vefatından sonra yine yaşlı ve dul kanaatine varırdı.


Misafir 5 Aralık 2013 18:10

napacanız
 
Alıntı:

__neseLi__ adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1727668)
Hz. Muhammed (s.a.v) anılarına ihtiyacım var yardım edermisiniz?

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) birgün Kureyş kabilesinin hanımlarına sohbet vermekteymiş. Sohbet esnasında kapı çalınmış ve Efendimiz (s.a.v) kimdir gelen diye sormuş. Bunun üzerine gelenin Hz. Ömer olduğu söylenmiş ve hemen sonrasında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) içeri almayın çünkü yanımda Kureyş kabilesinin kadınları vardır demiş. Bundan sonra dakika sonra gene kapı çalmış ve kapıyı çalan gene Hz. Ömer'miş, ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tekrar kimin olduğunu sormuş? Gelen gene Hz. Ömer'miş ve Efendimiz (s.a.v) tekrar içeri alınmamasını buyurmuş. Aradan bir 10 dakika daha geçmiş ve kapı tekrar çalınmış. Belliki gelen gene Hz. Ömer'di söyleceği şey önemliydi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Hz. Ömer'in içeri alınmasına izin vermiş. Efendimiz (s.a.v)in izin vermesiyle birlikte Kureyş kadınları yerlerinden fırladığı gibi odada ki perdelerin arkasına saklanmaya başlamışlar. Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v)'i birden bir kahkaha tutmuş, öyle güzel gülüyormuş ki... Hz. Ömer ise bu durumu görünce birden yüzü kızarmış ve;
-Ya Allah'ın Resulu seni utandıracak ya da kalbini kıracak birşey mi yaptım, eğer öyle yaptıysam affet beni demiş.
Bu cümle üzerine Efendimiz (s.a.v);
-Hayır ya Ömer, Kureyş kadınları senin geldiğini duyunca korkularından perdelerin arkasına saklandılar demiş. Halbuki ben Allah'ın peygamberiyim benden bu kadar korkmuyorlar. demiş...
Bunun üzerine Hz. Ömer;
-Ya Kureyş kadınları ben ki Allah'ın bir kulu Ömer'im neyimden korkarsınız benim demiş.
Bu söz üzerine hemen lafa giren Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v);
- Öyle deme ya Ömer, şeytan bile senin olduğun sokağa girmeye korkuyor, demiş...
zerozone007, mehmet1973, dofurkan666 ve 4 kişi daha bunu beğendi.


Misafir 17 Aralık 2013 09:52

peygamber efendimizin çocukluk anıları çok lazım lütfen paylaşırmısınız.


Misafir 22 Aralık 2013 14:56

bana güzel hikayeler lazım


Misafir 1 Mayıs 2014 11:39

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Örnek Davranışları
 
* Peygamberimiz yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!”

Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu.

* Şamdan iki hristiyan alimi gelmişlerdi.Medine’yi gördükleri zaman,biri diğerine: “Bu kasaba ahir zaman peygamberinin kasabasına ne kadar benziyor.” dedi. Sonra Rasulullah(sav)’ın huzuruna geldiklerinde,O’nu hususi sıfatlarıyla tanıdılar. Allah Rasulune: “Sen Muhammed’sin ” dediler. Rasulullah (sav)’da : ” Evet” buyurdular. “Hemde Ahmet’sin dediler. Rasulullah yine: “Evet” buyurdular. Bunun üzerine dediler ki: “Biz sana bir şey soracağız” Rasul “sorunuz” buyurdu. “Bize Allah’ın kitabında en büyük şehadeti haber ver.” Bunun üzerine peygamber şu ayeti okudu: “Allah kendisinden başka ilah olmadığına şahittir,bütün meleklerle ilim uluları,adalet ve hakkaniyetle durarak şahitdirler. O Aziz ve Hakim olan Allah’tan başka ilah yoktur.”(Al-i İmran 18)

* Bir gün bir sepet hurma getirip:
-Buyur ya Resulallah turfanda hurma, dediler. Peygamberimiz, “Hurmalar oldu mu ki?” diye sordu. Hayır, olmadı; ama bizim bahçemiz sıcak bir dere içinde bu yüzden ilk hurma bizde erişir. Kimse yemeden size getirdik ki en önce siz yiyesiniz turfanda hurmayı. Peygamberimiz uzakta oynayan çocukları gösterdi, “verin bu turfanda hurmaları şu oynayan çocuklar yesinler. Ben komşularımın yemediğini yemem. Ne zaman komşularımız da hurma yemeye başlarsa işte o zaman ben de gönül rahatlığı içinde hurma yiyebilirim.” buyurdu.

* Ebe Cehil Allah Rasulunü namaz kılarken görürse,boynunu çiğneyip,yüzünü sürteceğine dair Lat ve Uzza adlı putlara yemin etmişti Bir gün Rasulullahı(sav) namaz kılarken görmüş ve dediğini yapmak üzere yanına varmıştı Fakat birdenbire arkasına dönerek elleriyle korunarak çekinmişti Onu bu halde görenler: “Ne oldu sana?” demişlerdi da şöyle cevap vermişti: “Onunla benim aramda ateşten bir hendek,bir takım kanatlar var.

Rasulullah(sav) buyurdular ki: “Ebe Cehil eğer bana yaklaşsaydı,melekler onu parça parça ederlerdi Bu olay üzerine şu ayetler inmiştir: “Baksana o nehyedene,bir kulu namaz kıldığında Baksana o hidayet üzerine giderse,Yahudi takva ile emrederse fena mı? Baksana yalanlar,aksine giderse iyi mi? Her halde Allah’ın görüyor olduğunu bilmiyor mu? Sakın Celâlim hakkı için eğer akıllanıp vazgeçmezse, muhakkak sürükleyeceğiz biz o alını,yalancı cani alını O vakit çağırsın o kurultayını,meclisini Biz çağıracağız zebanileri Sakın onu dinlemede,secde et ve yaklaş” (Alak suresi 9-19. Ayet)

* Hz Ömer anlatıyor: Bir gün Rasul Ekrem esirler arasında çocuğundan ayrılmış bir kadın gördü Kadın çocuğu- nun hasretinden rast gelen çocuğu kucağına alıyor,onu sevip emziriyordu Rasul-i ekrem ashabına: “Hiç bu kadın çocuğunu ateşe atar mı ” diye sordu Ashab “asla ” cevabını verdi Bunun üzerine Rasul-i ekrem : ” O halde biliniz ki;Allah’ın kullarına merhameti,bu kadının çocuğuna merhametinden daha fazladır” buyurdu.

* Bir gün Resulullah (s.a.v) gülümseyerek göğe bakıyordu, bir adam Hazretin gülmesinin sebebini sorunca, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular: “Evet göğe bakıyordum, iki meleğin hali beni güldürdü, onlar kendi yerinde ibadetle meşgul olan mümin bir kulun gece gündüz yaptığı ibadetlerinin mükafatını yazmaları için yeryüzüne indiler, fakat onu, hasta olduğundan dolayı ibadetgahında bulamayınca, göğe çıkıp, Hak Teala’ya şöyle arz ettiler: “Ey Rabbimiz! Biz o mümin kulun ibadetini yazmak için her zamanki gibi onun ibadetgahına gittik, fakat onu orada bulamadık, hastalık yatağına düşmüştü.”

Allah Teala, o meleklere cevabında şöyle buyurdu: “O mümin kul, hastalık yatağında olduğu sürece, her gün ibadetgahında olduğu zaman ona yazdığınız her günün sevabı miktarınca ona sevap yazın. Hastalık yatağında olduğu müddetçe onun hayır amellerinin mükafatı bana aittir; onun mükafatını ben vereceğim.”


FIRAT 4 Mayıs 2014 12:49

KIZMAZ O
 
Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1639284)
hz muhammedin yaşadığı olaylar

BİRGÜN BİR ÇOCUK HURMA AĞACINI TAŞLAYARAK HURMA YEMEYE ÇALIŞIYORMUŞ BUNU GÖREN HURMA AĞACI SAHİBİ ÇOCUĞU HZ. PEYGAMBERE GÖTÜRMÜŞ HZ. PEYGAMBER KIZMAMIŞ VE SORMUŞ;NEDEN AĞACI TAŞLADIN?
KARNIM AÇ DEMİŞ
PEYGAMBER EFENDİMİZ;EĞER KARNIN AÇSA YERE DÜŞENLERDEN YE DEMİŞ

BUDA BİZLERE PEYGAMBER EFENDİMİZİN HİÇ KİMSEYE KIZMADIĞINI GÖSTERİR


Misafir 4 Mayıs 2014 12:57

arkadaşlar buda çok güzel bir anısı
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) birgün Kureyş kabilesinin hanımlarına sohbet vermekteymiş. Sohbet esnasında kapı çalınmış ve Efendimiz (s.a.v) kimdir gelen diye sormuş. Bunun üzerine gelenin Hz. Ömer olduğu söylenmiş ve hemen sonrasında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) içeri almayın çünkü yanımda Kureyş kabilesinin kadınları vardır demiş. Bundan sonra dakika sonra gene kapı çalmış ve kapıyı çalan gene Hz. Ömer'miş, ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tekrar kimin olduğunu sormuş? Gelen gene Hz. Ömer'miş ve Efendimiz (s.a.v) tekrar içeri alınmamasını buyurmuş. Aradan bir 10 dakika daha geçmiş ve kapı tekrar çalınmış. Belliki gelen gene Hz. Ömer'di söyleceği şey önemliydi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Hz. Ömer'in içeri alınmasına izin vermiş. Efendimiz (s.a.v)in izin vermesiyle birlikte Kureyş kadınları yerlerinden fırladığı gibi odada ki perdelerin arkasına saklanmaya başlamışlar. Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v)'i birden bir kahkaha tutmuş, öyle güzel gülüyormuş ki... Hz. Ömer ise bu durumu görünce birden yüzü kızarmış ve;
-Ya Allah'ın Resulu seni utandıracak ya da kalbini kıracak birşey mi yaptım, eğer öyle yaptıysam affet beni demiş.
Bu cümle üzerine Efendimiz (s.a.v);
-Hayır ya Ömer, Kureyş kadınları senin geldiğini duyunca korkularından perdelerin arkasına saklandılar demiş. Halbuki ben Allah'ın peygamberiyim benden bu kadar korkmuyorlar. demiş...
Bunun üzerine Hz. Ömer;
-Ya Kureyş kadınları ben ki Allah'ın bir kulu Ömer'im neyimden korkarsınız benim demiş.
Bu söz üzerine hemen lafa giren Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v);
- Öyle deme ya Ömer, şeytan bile senin olduğun sokağa girmeye korkuyor, demiş...


Misafir 21 Ekim 2014 10:22

Peygamberimizin sahabelerinden biri; bir akşam hurma çalan bir hırsızı yakalar ve 'seni Allah'ın resulûne götüreceğim der'. Adam yalvarmaya başlar ve 'çoluk çoçuğum aç onlar için çalmak istedim beni ne olur bırak' deyince sahabe dayanamaz bırakır ve ertesi gün peygamberimiz haberdar olmadığı hâlde olayı bilir ve sahabesine sorar 'hurmaları çalan hırsızı neden bıraktın' der. Sahabe de hırsızın söylediklerini anlatır. Peygamberimiz cevap verir 'sana yalan söylemiş bu akşam tekrar gelecek'

<p> </p>Akşam olunca hırsız tekrar hurmaları çalmaya gelir fakat peygemberimiz akşam tekrar gelecek dediği için sahabe hırsızı beklemektedir. Tam hurmaları çalarken hırsızı tekrar yakalar ve 'seni Hz. Muhammed (s.a.v.)'e götüreceğim der. Hırsız yalvarır ama sahabe dinlemez bile fakat hırsız 'bir daha yapmayacağım allah aşkına' bırak deyince sahabe dayanamaz ve tekrar bırakır.<p> </p>Ertesi gün garip bir şekilde peygamberimiz yine durumu biliyordur ve sorar 'neden bıraktın' diye.. Sahabe de aynen anlatır. Peygamberimiz 'sana yine yalan söylemiş' diye cevap verir.<p> </p>...vee 3. akşam olur hırsız tekrar gelir ve sahabe yine yakalar onu... Bu kez hırsızın yalvarıp yakarmaları fayda etmemektedir. Sonunda dayanamaz ve şunları söyler; 'seninle bir anlaşma yapalım. sen beni azad et, bende sana gerçekten işine yarayacak birşey öğreteceğim der ve bu öğreteceğim şey seni tüm kötülüklerden koruyacak der'. Sahabe kabul eder ve onu bırakır. Hırsız ona şunları söyler; 'her gece yatmadan önce Ayet-el Kürsi'yi oku. Bu dua okunan eve kötülük gelmez ve şeytan o eve yaklaşamaz der' ve gider.<p> </p>Ertesi gün peygamberimiz yine olanları sorar. Sahabe de aynen anlatır ve peygamberimiz şunları söyler; ' o hırsız çok yalancı biridir ama sana ilk defa doğruyu söylemiş. sen 3 gecedir yakaladığın hırsızın kim olduğunu biliyor musun diye sorar ve o kişi şeytan'ın kendisidir' diye cevap verir.


ayleen 25 Kasım 2014 19:45

Hz. Muhammed'in sabırlı olması,hoşgörülü olması vb. ile ilgili yaşadığı olaylar lazım.


Misafir 15 Aralık 2015 20:02

Hz Muhammed 'in ailesi içerisindeki yaşadığı 3 tane örnek olaylara örnek verirmisiniz


Misafir 16 Şubat 2016 10:57

Ya yukarida ne yazmissiniz???? Ne demek Yahudi takva ile emrederse fena mi??? Peyqamber yahudi mi ki yahudiliyi emretsin???? Ne saçmaliyorsunuz?????!!!!!!! Menbegini de yalnis gostermissiniz, Dediyiniz Alak suresi ve soyle diyor>


Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
6- Hayır! Doğrusu (kâfir) insan azgınlık eder.
7- Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için.
8- Muhakkak ki dönüş mutlaka Rabbinedir.
9-10 - Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü?
11- Gördün mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yolda olur,
12- Veya kötülüklerden sakınmayı emrederse?
13- Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar, yüzçevirirse,
14- O adam, Allah'ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu?
15-16 - Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.
17- O zaman o taraftarlarını yardıma çağırsın.
18- Biz de Zebanileri çağıracağız.
19- Hayır, sakın onu dinleme de, secde et ve yaklaş!


Dogrulari yazin ve insanlari saptirmayin!!!!!!!!! Yaziklar olsun, Kurana bie mudahele etmekten sakinmiyorsunuz!!!!!



Saat: 17:24

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık