MsXLabs
Sayfa 2 / 7

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Turizm (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/)
-   -   Güzel Yurdumun Tatil Bölgeleri - Türkiye Gezi Rehberi (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/6077-guzel-yurdumun-tatil-bolgeleri-turkiye-gezi-rehberi.html)

arwen 12 Temmuz 2006 15:51

ULUDAĞ

Bursa'nın 36 km. güneyinde yer alan Uludağ, ülkenin en gözde kış sporları merkezidir. Flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Sadece kış turizmine değil, yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine de olanak sağlamaktadır. Çevre, orman örtüleri ile kaplıdır. Kayak alanı 1750-2543 m. yükseklik arasındadır. 2543 metreye ulaşan doruğu (Kara Tepe) ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır.

SEZON_
Kayak mevsimi normalde aralık-nisan arasıdır. Bu yıldan başlayarak suni karlama yapılacak, sezon uzatılacaktır.

KONAKLAMA_
Uludağ Kayak Merkezi I. ve II. Gelişim Bölgeleri olmak üzere iki ayrı bölgeden oluşmaktadır. I. Gelişim Bölgesi yatırımlarını tamamlamış durumdadır. Şu anda 16 tesis faaliyettedir. 1986 tarihinde turizm merkezi ilan II. Gelişim Bölgesinde 3300 yatak kapasiteli 11 adet turistik tesis parseli düzenlenmiş olup 3300 yatak kapasiteli 11 adet parsel yatırımcıya tahsis edilmiştir. 2'si faaliyettedir. Buradaki tesislerde akla gelebilecek her tür konforu ve eğlenceyi bulmak olasıdır. Yanısıra kamuya ait pekçok konaklama tesisi bulbunmaktadır.

ULAŞIM_
Uludağ Milli parkına hem karayolu ile hem de teleferik ile ulaşım sağlanabilmektedir. Kayak Merkezi Bursa'ya 40, havaalanına 60 dakikadır. Uludağ yolu şehir merkezinden Milli Parkın girişine kadar 22 km., Milli Park Oteller Bölgesi arası 12 km.dir. Kış aylarında günün her saatinde Bursa kent merkezinden (Tophane-eski garajlar) minibüs bulunabilir. Teleferik, Bursa'nın Teleferik semtiyle Kadıyayla ve Sarıalan arasında karşılıklı çalışır. Sarıalan'a 20 dakikada çıkar. Dikkat: Kayak takımlarını teleferikle taşımak yasaktır.

PİSTLER_
Dağdaki pistlerin toplam uzunluğu 20 km.yi bulmaktadır. Normal kış koşullarında kar yüksekliği 3 metreyi bulur. Mevsim başında toz kar, sonunda ise ıslak kar özelliği gösterir. Alp ve Kuzey Disiplini ile Tur Kayağı ve Helikopterli Kayak uygulamalarına elverişlidir. Kayak dışında snow board, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleride bulunmaktadır. 8 telesiyej ve 7 teleski hizmet vermektedir.


Mystic@L 13 Temmuz 2006 01:56

İzmir
İzmir ( Smyrna-Samornia ) M.Ö 3000 yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur. İzmir sözcüğü daha ziyade bir Amazon Kraliçesine atfedilmektedir. M.Ö 2000-1200 yılları arasında yaşamış olan Hitit Krallığı''nın tesiri altında kalan İzmir, Hitit Devleti''nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI. Yüzyılda Yunanistan''dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha sonra da İonlar tarafından işgal edilmiştir.

İzmir en parlak dönemini İonlar zamanında yaşamıştır. M.Ö 600 yılında Lidya Kralı Alyattase tarafından işgal edilen İzmir, M.Ö 546 yılında Persler''in, M.Ö 334 yılından sonra da Büyük İskender ve kumandanlarının idaresi altına girmiştir. M.Ö 302''de Trakya''dan gelerek Büyük İskender''in kumandalarından Antigones''i yenen Lizimaktos''un, daha sonra da Seleıkoslar''ın hakimiyetine giren İzmir, kısa bir müddet de Bergama Krallığı idaresinde kalmış,

M.Ö 133 yılında kesin olarak Romalılar''ın eline geçmiştir M.Ö 88 yılında Pontus Kralı Mihridades ele geçirmiştir. Roma İmparatorluğu''nun ikiye ayrılması ile Bizanslılar''ın bir eyalet merkezi olan İzmir, M.S 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla''nın istilasına uğramıştır. M.S 695 yılından itibaren iki defa Araplar''ın akınına maruz kalmış, sonra yine Bizanslılar''ın eline geçmiştir. 1081 yılında İzmir şehri Selcuklular tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında Haçlılar''ın Anadolu''da ilerlemesinden istifade eden Bizanslılar, İzmir de dahil olmak üzere Ege''de Türkler''in elinde bulunan tüm yerleri işgal ettiler.

1320 yılında Aydınoğulları Beyliği''nin hükümdarı Mehmet Bey tarafından geri alınıp, oğlu Umur Bey''e verilen İzmir''in Liman Kalesi, Haçlı kuvvetlerince 28 Ekim 1334''de tekrar işgal edildi. 1402 yılına kadar Türkler Kadifekale''ye, Haçlılar da Liman Kalesi''ne hakim kaldılar. Liman Kalesi 1402 yılında Timur tarafından zapt ve tahrip edilerek, Aydınoğulları Beyliği''ne iade edildi. Bundan sonra İzmir tarihinde 1426 yılına kadar Aydınoğlu Cüneyt Bey rol oynamıştır.

1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine giren İzmir, 500 yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu''nun yükselme devrinde çevresinin merkezi olma özelliğini daima koruyarak, ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi olmuştur.

15 Mayıs 1919''da Yunanlılar tarafından işgal edilen İzmir, üç yıldan fazla işgal altında kaldıktan sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı''yla 9 Eylül 1922''de Yunan işgalinden kurtarılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra da İl statüsüne kavuşturulmuştur.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 02:55

Balonla Kapadokya Keyfi
 
Balonla Kapadokya Keyfi
Dünyanın en ilginç yeryüzü şekillerine sahip olan Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya’da, sıcak hava balonundan peribacalarını izlemenin kişi başına maliyeti, 140 ile 230 dolar arasında değişiyor. Bölgede 6 yıldır balon turu düzenleyen firma yetkilisi Halil Özaslan, Göreme Beldesi yakınlarında önce fanla şişirdikleri 4, 8, 10, 12 ve 18 kişilik balonları daha sonra propan gazıyla ısıtıp havalandırdıklarını söyledi.

500-1500 metre yüksekten Kapadokya
Hava koşullarına göre 500 ile 1500 metreye kadar yükselebilen balonlardan Kapadokya’nın kuş bakışı izlenebildiğini belirten Özaslan, şu bilgiyi verdi: “Balon, zaman zaman kontrollü alçalarak, peribacalarına yaklaşabiliyor. Geçen yıl 4 bine yakın turiste bölgeyi havadan izlettik. Bu yıl bu sayının 5 bine ulaşmasını bekliyoruz. Bu imkandan yararlanmak isteyenler, 45 dakika için kişi başına 140, 1,5 saatlik uçuş için ise 230 dolar ücret ödüyorlar.” Özaslan, sıcak hava ile şişirilen balonların güvenli olduğunu ve bölgedeki doğal yapıya ve çevreye zarar vermediğini kaydetti.

http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/kapadokya1.jpg


Mystic@L 19 Temmuz 2006 03:04

Uludağ2dan Sonra Türkiye'nin İkinci Önemli Kayak Merkezi:KARTALKAYA
Köroğlu Milli Parkı içinde yer alan Kartalkaya, Bolu'dan 50 km Ankara'dan 180 km uzaklıkta bulunmaktadır.
http://www.bigglook.com/biggtravel/kis/kartal/images/karatal2.jpg
Köroğlu dağında 2000 metre yükseklikte yer alan kayak merkezinde bir çok otel müşteriler için shuttle servis organize etmektedir. Kayak merkezine ayrıca Bolu'dan halk otobüsleriyle ulaşmak da mümkündür.Aralık'ta başlayan kayak sezonu Nisan ayının ortalarına doğru son bulmaktadır.

http://www.bigglook.com/biggtravel/kis/kartal/images/karatal1.jpg
http://www.bigglook.com/biggtravel/images/middle04.jpg
Doğal güzelliklerin konforla birleştiği Kartalkaya, İstanbul ve Ankara'ya yalnızca 3 saatlik mesafede bulunmasından dolayı en çok burada yaşayanlar tarafından tercih edilen bir kayak merkezidir. Kartalkaya Kayak Merkezindeki otellerin yatak kapasitesi 1223 tür. İlk yardım merkezi gibi sağlık donanımları mevcut olmasına rağmen hastane olarak Bolu'daki hastanerden yararlanılmaktadır.


arwen 19 Temmuz 2006 03:06

KERPE

Bu sefer istikametimiz gizli cennet Kerpe. İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen haritalarda bile yer almayan bir bölge Kerpe. Yanıbaşındaki Kefken çok daha fazla biliniyor ama esas tesisler Kerpe'de. En büyük avantajı ise ulaşımının çok kolay olması.
Kerpe, Karadeniz'in en kuytu koylarından birine kurulu, ormanlık içinde bir belde. Buraya ulaşmanın en kolay yolu ücretli otoyol üzerinden. İzmit'i geçtikten sonra Kandıra sapağından giriliyor ve Kefken tabelaları takip ediliyor. Kerpe'ye kadar yol dümdüz ve son derece rahat. Yemyeşil köylerin arasından kıvrıla kıvrıla Kerpe'ye varıyorsunuz. İstanbul Çamlıca çıkışından yaklaşık bir buçuk saat sonra, Kerpe'nin sahilindesiniz.
Buradaki otellerde güne güzel bir köy kahvaltısı ile başlayabilir, ya da öğle yemeği için balık ziyafeti çekmeyi bekleyebilirsiniz.
Kerpe sahili sağlı sollu balık lokantaları ile dolu. Yörenin en eskisi Karagöz Restoran. Burada mevsime göre hemen her çeşit deniz balığı yenebiliyor.
Kerpeliler, özellikle mevsim balıklarıyla Eylül ayında yörenin ayrı bir güzel olduğunu söylüyor.
Kerpe sahilinde balık istemeyene gözleme, pide, etli ekmek gibi alternatifler de var. Zaten Kerpe aslında tipik bir tatil beldesi. Etraftaki yazlık ev sayısı son yıllarda iyice artmış. Ama bu yöre henüz doğallığını yitirmemiş.
Kerpe sahilinden biraz yukarı doğru gittiğinizde tam bir doğa harikası Kartalkayaları görüyorsunuz. Kayalara ulaşmak için dik ve toprak bir patika yoldan geçmek gerekse de buna kesinlikle değiyor.
Yıllar içinde denizin şekillendirdiği kayalar, Kerpe'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Kayalar tamamen doğal hali ile korunmuş olsa da, etrafta çöpler eksik değil. Böylesine bir güzelliğin nasıl kirletilebildiğine hayret etmeden geçmek zor.
Kerpe Karadeniz'in diğer koylarının aksine batıya bakıyor. Kuytu konumu sayesinde yıllar içinde liman ve ticaret merkezi olarak kullanılmış.
Kayaların yanından toprak yoldan gittiğinizde Miço Koyu'na varıyorsunuz. Bomboş koy, denizin içindeki kayalarla hoş bir manzara oluşturuyor.
Aslında Kerpe'nin her köşesi yürüyüş, bisiklet gibi sporlar için ya da güzel fotoğraf kareleri yakalamak için çok uygun. Kartpostal güzelliğinde görüntüler yakalamak mümkün.
Kamp yapmak isteyenler için de burada belirlenmiş alanlar var. Doğa Çadır Kampı Dinlenme ve Konaklama Tesisleri bunlardan biri. Etrafı orman olan bölgede, çadır ya da karavan kampı yapmak mümkün.
Kerpe Kefken arasındaki upuzun plaj tamamen kum. Deniz tipik Karadeniz hiç değil. Açıklara kadar sığ ve dalgasız. Bu yüzden derinde yüzmek isteyenlerin kayalıkları tercih etmesi gerekiyor.
Kerpe denizinin Karadeniz olduğuna inanmak zaman zaman güç oluyor. Çünkü çoğunlukla tertemiz, durgun ve sığ bir su. Özellikle çocuklar için ideal.
Denize Otel Kerpe'nin önündeki doğal kayalıklardan, Varuna Club'dan ya da sahil boyunca uzanan halk plajlarından girilebiliyor.
Kerpe'de konaklamak isteyenlerin başlıca seçenekleri Otel Kerpe ve Varuna Otel. Bir de tabii küçük pansiyonlar.
Otel Kerpe, yeni işletmesi ile hem bir günü Kerpe'de geçirmek isteyenlere hem de kalanlara hizmet veriyor. Gecelik ücreti oda kahvaltı kişi başı 40 YTL. Kat kat terasına yerleştirilen masalardan manzara izlemek keyifli.
Varuna Otel 300 kişi kapasiteli plajı ile günübirlik gelenlere de açık. Pırıl pırıl denizi ve arkasındaki ormanlara da oksijen dolu bir gün vaadediyor.
Varuna Otel'in binası Kerpe'nin eskilerinden. Kerpe'deki değişime uygun olarak, özellikle haftasonları bir Beach Club havasına bürünüyor. Günlük giriş ücreti 15 milyon.
Plajların yanından Kefken'e doğru uzanıyoruz. Burası bir balıkçı köyü. Yörenin tüm balıkları buradan geliyor. Pembekayalar ise buraya gelince mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Kefken, Kerpe'nin yanıbaşında. Balık buradan geliyor ama Kefken'de pek fazla tesis yok. Kalacak bir otel ve tek tük balıkçı lokantaları var.
Pembekayalar, Kefken'in en ilginç yeri. Biz de biraz çevreyi dolaşıp kısa bir tur attıktan sonra Kerpe'ye geri dönüyoruz ve bir alabalık restoranına uğruyoruz.
Soğukpınar Alabalık bir fındık bahçesinin içine kurulmuş. Burada bir yanda alabalık restoranlarının vazgeçilmezi hamaklarda dinlenip, mevsiminde dalından fındık yemek mümkün.
Kerpe'den dönmeden önce, bölgeye bir de tepeden Babadağı'ndan bakalım diyoruz. Burası aynı zamanda Kocaeli fatihi olan Akçakoca'nın mezarı. Aşağı baktığınızda başta Kerpe Yarımadası, tüm yöre ayağınızın altında.
Artık yavaş yavaş dönme vakti yaklaştığında, Kerpe'den ne alınır diye soruyoruz esnafa. Burada sütçülük çok gelişmiş. Özellikle Kandıra yoğurdu çok meşhur. Dönerken yanınızda yoğurt, peynir, köy yumurtası görürebilirsiniz.
Kerpe'de gün batımını izlemek çok keyifli. Biz de Otel Kerpe'nin terasından gündeşin denizin arkasında kaybolmasını izleyip şehre dönüyoruz.

u sefer istikametimiz gizli cennet Kerpe. İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen haritalarda bile yer almayan bir bölge Kerpe. Yanıbaşındaki Kefken çok daha fazla biliniyor ama esas tesisler Kerpe'de. En büyük avantajı ise ulaşımının çok kolay olması.
Kerpe, Karadeniz'in en kuytu koylarından birine kurulu, ormanlık içinde bir belde. Buraya ulaşmanın en kolay yolu ücretli otoyol üzerinden. İzmit'i geçtikten sonra Kandıra sapağından giriliyor ve Kefken tabelaları takip ediliyor. Kerpe'ye kadar yol dümdüz ve son derece rahat. Yemyeşil köylerin arasından kıvrıla kıvrıla Kerpe'ye varıyorsunuz. İstanbul Çamlıca çıkışından yaklaşık bir buçuk saat sonra, Kerpe'nin sahilindesiniz.
Buradaki otellerde güne güzel bir köy kahvaltısı ile başlayabilir, ya da öğle yemeği için balık ziyafeti çekmeyi bekleyebilirsiniz.
Kerpe sahili sağlı sollu balık lokantaları ile dolu. Yörenin en eskisi Karagöz Restoran. Burada mevsime göre hemen her çeşit deniz balığı yenebiliyor.
Kerpeliler, özellikle mevsim balıklarıyla Eylül ayında yörenin ayrı bir güzel olduğunu söylüyor.
Kerpe sahilinde balık istemeyene gözleme, pide, etli ekmek gibi alternatifler de var. Zaten Kerpe aslında tipik bir tatil beldesi. Etraftaki yazlık ev sayısı son yıllarda iyice artmış. Ama bu yöre henüz doğallığını yitirmemiş.
Kerpe sahilinden biraz yukarı doğru gittiğinizde tam bir doğa harikası Kartalkayaları görüyorsunuz. Kayalara ulaşmak için dik ve toprak bir patika yoldan geçmek gerekse de buna kesinlikle değiyor.
Yıllar içinde denizin şekillendirdiği kayalar, Kerpe'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Kayalar tamamen doğal hali ile korunmuş olsa da, etrafta çöpler eksik değil. Böylesine bir güzelliğin nasıl kirletilebildiğine hayret etmeden geçmek zor.
Kerpe Karadeniz'in diğer koylarının aksine batıya bakıyor. Kuytu konumu sayesinde yıllar içinde liman ve ticaret merkezi olarak kullanılmış.
Kayaların yanından toprak yoldan gittiğinizde Miço Koyu'na varıyorsunuz. Bomboş koy, denizin içindeki kayalarla hoş bir manzara oluşturuyor.
Aslında Kerpe'nin her köşesi yürüyüş, bisiklet gibi sporlar için ya da güzel fotoğraf kareleri yakalamak için çok uygun. Kartpostal güzelliğinde görüntüler yakalamak mümkün.
Kamp yapmak isteyenler için de burada belirlenmiş alanlar var. Doğa Çadır Kampı Dinlenme ve Konaklama Tesisleri bunlardan biri. Etrafı orman olan bölgede, çadır ya da karavan kampı yapmak mümkün.
Kerpe Kefken arasındaki upuzun plaj tamamen kum. Deniz tipik Karadeniz hiç değil. Açıklara kadar sığ ve dalgasız. Bu yüzden derinde yüzmek isteyenlerin kayalıkları tercih etmesi gerekiyor.
Kerpe denizinin Karadeniz olduğuna inanmak zaman zaman güç oluyor. Çünkü çoğunlukla tertemiz, durgun ve sığ bir su. Özellikle çocuklar için ideal.
Denize Otel Kerpe'nin önündeki doğal kayalıklardan, Varuna Club'dan ya da sahil boyunca uzanan halk plajlarından girilebiliyor.
Kerpe'de konaklamak isteyenlerin başlıca seçenekleri Otel Kerpe ve Varuna Otel. Bir de tabii küçük pansiyonlar.
Otel Kerpe, yeni işletmesi ile hem bir günü Kerpe'de geçirmek isteyenlere hem de kalanlara hizmet veriyor. Gecelik ücreti oda kahvaltı kişi başı 40 YTL. Kat kat terasına yerleştirilen masalardan manzara izlemek keyifli.
Varuna Otel 300 kişi kapasiteli plajı ile günübirlik gelenlere de açık. Pırıl pırıl denizi ve arkasındaki ormanlara da oksijen dolu bir gün vaadediyor.
Varuna Otel'in binası Kerpe'nin eskilerinden. Kerpe'deki değişime uygun olarak, özellikle haftasonları bir Beach Club havasına bürünüyor. Günlük giriş ücreti 15 milyon.
Plajların yanından Kefken'e doğru uzanıyoruz. Burası bir balıkçı köyü. Yörenin tüm balıkları buradan geliyor. Pembekayalar ise buraya gelince mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Kefken, Kerpe'nin yanıbaşında. Balık buradan geliyor ama Kefken'de pek fazla tesis yok. Kalacak bir otel ve tek tük balıkçı lokantaları var.
Pembekayalar, Kefken'in en ilginç yeri. Biz de biraz çevreyi dolaşıp kısa bir tur attıktan sonra Kerpe'ye geri dönüyoruz ve bir alabalık restoranına uğruyoruz.
Soğukpınar Alabalık bir fındık bahçesinin içine kurulmuş. Burada bir yanda alabalık restoranlarının vazgeçilmezi hamaklarda dinlenip, mevsiminde dalından fındık yemek mümkün.
Kerpe'den dönmeden önce, bölgeye bir de tepeden Babadağı'ndan bakalım diyoruz. Burası aynı zamanda Kocaeli fatihi olan Akçakoca'nın mezarı. Aşağı baktığınızda başta Kerpe Yarımadası, tüm yöre ayağınızın altında.
Artık yavaş yavaş dönme vakti yaklaştığında, Kerpe'den ne alınır diye soruyoruz esnafa. Burada sütçülük çok gelişmiş. Özellikle Kandıra yoğurdu çok meşhur. Dönerken yanınızda yoğurt, peynir, köy yumurtası görürebilirsiniz.
Kerpe'de gün batımını izlemek çok keyifli. Biz de Otel Kerpe'nin teraterasından gündeşin denizin arkasında kaybolmasını izleyip şehre dönüyoruz.


Mystic@L 19 Temmuz 2006 03:47

Hatay
GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 5.403 km²
Nüfus: 1.109.754 (1990)
Antakya yöresini çekici kılan ve tarihi boyunca göçlere açık olmasını sağlayan, yaşamı kolaylaştıran iklim koşulları ve verimli topraklarının yanı sıra Anadolu'yu Çukurova yoluyla Suriye ve Filistin'e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca Mezopotamya'dan Akdeniz'e çıkmak için kullanılabilecek en uygun limanlar yine bu bölgededir.

Hatay, inanç turizmi merkezleri, antik kentleri ve yaylalarıyla turizm potansiyeline sahip bir ildir.

İLÇELER:

Hatay ilinin ilçeleri; Altınözü, Belen Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu , Reyhanlı, Samandağ ve Yayladağı'dır.

Belen: Amanos Dağları üzerinde Akdeniz'i Amik Ovası'na bağlayan en önemli geçitte kurulmuştur. 1550'li yıllarda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan kervansaray, cami ve hamam etrafında gelişmiş bir ilçedir. Soğukoluk (Güzelyayla) ve Atik yaz aylarında büyük ilgi gören yaylalardır.

Dörtyol: İskenderun Körfezi ile Nur Dağları arasında kurulmuştur. Dörtyol narenciye üretimi, plajları ve Botaş Boru Hattı Tesisleri ile tanınır. Kuzuculu'da bir orman içi dinlenme parkı vardır.

Erzin: Adana, Osmaniye, Dörtyol ve İskenderun Körfezi ile çevrilidir. Erzin'de narenciye üretimi ve plajları ile tanınır. İlçe yakınında bir orman içi parkı ve Başlamış Köyü'nde bir kaplıca ile madensuyu kaynağı ve bu kaynağın bulunduğu yerde sağlık turizmine yönelik tesisler bulunmaktadır.

Kırıkhan: Amik Ovası'nda Nur Dağları ile Suriye sınırı ve Hassa ile Kumlu İlçeleri arasında yer alır. Karasu, ilçe sınırları içinden geçer. Hatay'ın tek doğal gölü olan Gölbaşı Gölü (Balık gölü), Kırıkhan sınırları içindedir.

NASIL GİDİLİR?
E-5 karayolu ile İstanbul ve Ankara'dan Hatay'a ulaşılmaktadır. İskenderun'da bulunan gar ve limanla demiryolu ve deniz yolu ulaşımı da vardır.

GEZİLECEK YERLER

İskenderun
Hatay iline bağlı İskenderun, kendi adıyla anılan körfezin kıyısındaki modern bir kenttir. Kıyının hemen gerisinde bir duvar gibi yükselen Nur Dağlarına sırtını vermiş, yeşil ve dört mevsim sıcak bir turizm merkezi, bunun yanı sıra da işlek bir ticaret limanıdır.

Cami ve Kiliseler

Önemli bir inanç turizmi merkezi olanHatay'da, dünyanın ilk Katolik Kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi bulunmaktadır. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, aynı zamanda dört büyük patriklik merkezinden biridir.

St. Simon Stylite Manastırı , Yayladağı Barleam Manastırı ve Keldağı Barleam Manastırı önemli manastırlarıdır.

Habib Neccar Cami, Şeyh Ahmet Kuseyri Cami ve Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Sokullu Külliyesi ve Ulu Cami görülmeye değerdir.

Santa Kiliseler Grubu (Dumanlı-Merkez)

Geçmişte önemli bir yerleşme yeri olan Santa (bugünkü adıyla Dumanlı) yerleşimi Gümüşhane'ye 45-50 km mesafede bulunmaktadır. Buradaki mahallelerden; Terzil'de St. Theodor Kilisesi, Binatlı'da İlyas Peygamber Kilisesi, İşhan'da St. Kiryaki Kilisesi ve İşhan Piştoflu'da St. Christopher Kilisesi, Çakallı'da Çakallı Kilisesi, Çinganlı'da St. Konstantinos ve St. Petros Kiliseleri önemli olanlarıdır.

Bu kiliselerin 1860-1870'lerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Özgün kapı, pencere çerçeveleri, kabartma haçları ve çan kuleleri ile ilgi çekici yapılardır.

Surlar
Antakya'nın etrafı Seleukus döneminde yüksek surlarla çevriliydi. Surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib Neccar Dağı'nın en yüksek ve sarp tepesinde de halen kalıntıları olan bir iç kale bulunuyordu.

Demirkapı: Hacıkürüş deresinden gelen şiddetli selleri kontrol edebilmek için Habib Neccar Dağı ile Haçdağı'nı birbirinden ayıran derin ve dar vadi üzerinde surların devamı niteliğinde yüksek ve sağlam bir duvar olarak yapılmıştır. Aynı zamanda şehrin giriş kapılarından biri olarak kullanılan bu duvar günümüzde hala ayaktadır.

Köprüler
Demirköprü: Antakya ile Reyhanlı arasında, Asi Nehri üzerindedir. Ortaçağ'da bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya savunmasında büyük rol oynayan bir köprüdür. Taştan yapılmış ve iki ucunda kuleleri ile kapıları olan köprünün kuleleri yıkılmıştır, ancak köprü halen kullanılmaktadır.

Dana Ahmetli Köprüsü: Kırıkhan Ovası'nda, Karasu Nehri üzerindedir. 6 gözlü bir taş köprüdür. 16. Yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Kaleler
Koz Kalesi: (Kürşat Kalesi)Antakya Prensliği zamanında yapıldığı sanılan kalenin büyük blok taşlarla yapılmış iki burcu halen ayaktadır.

Bakras Kalesi: Antakya - İskenderun yolunun 27. km. sinde, yoldan 4 km. kadar içerde sarp bir tepe üzerine çok katlı olarak kurulmuş olan kalenin halen birçok mekanı sağlam durumdadır.

Payas Kalesi: 1567 de hendeği ile birlie restore edilmiş bir Osmanlı kalesidir. Son yüzyılda hapishane olarak kullanılmıştır.

Mancınık Kalesi: Payas - Dörtyol arasında sarp bir tepe üzerinde 1290 yılında yapılmıştır. Çok az kalıntısı vardır.

Cin Kulesi: Kale ile liman arasında, limanı korumak amacıyla 1577 yılında yapılmış bir karakol kulesidir.

Darbısak Kalesi: Kırıkhan ile Hassa arasında, Kırıkhan'a 4 km. uzaklıkta bir tepe üzerindedir. Beyazid Bestami Makamı Darbı-Sak Kalesi üzerindedir. 19. yüzyıl sonlarında burada bir cami ve türbe yaptırılmıştır. Her yıl binlerce kişi ziyaret eder.

Hanlar, Hamamlar

Antakya içerisinde hemen hepsi geçmiş yüzyıllarda vakıflar tarafından yaptırılmış olan bir çok han ve hamam vardır. Halen çalışan han ve hamamlar geçmişin kültürel özelliklerini, mimari yapısını bu güne getirmişlerdir. Cindi Hamamı, Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam, Kurşunlu Han, Sokullu Hanı halen kullanılır olanıdır.

Yaylalar

Belen Güzelyayla (Soğukoluk)
mahallesi yol ayrımından itibaren 8 kilometrelik asfalt bir yol ile yeşilliğin ve ormanın hakim olduğu virajlı bir güzergahtan çıkılır. Belen ve İskenderun'dan minibüslerle ulaşım mümkündür.

Özellikleri: Güzelyayla'da yüzyıllardır yayla geleneği sürmektedir. Alt yapı sorunları kısmen çözülmüş olan yaylanın denize yakın olması ilgiyi artırmaktadır. İskenderun Körfezi'nin seyir terası durumunda; çam ağaçları, kır çiçekleri içerisine kurulmuş, eski ve yeni tip yapıları ile gezilmeye ve görülmeye değer, adına türküler ve şiirler yazılan yaşanası bir yayladır. Kamp kurulup, piknik yapılarak, orman içinde kısa geziler yapılabilir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yaylada konaklama için pansiyon tipi evler, günlük yeme - içme üniteleri bulunmaktadır.

İskenderun - Nergizlik Yaylası
Ulaşım: İskenderun'dan 14 km. asfalt yolla ulaşılır. Güzelyayla'ya 4 km uzaklığındadır.

Özellikleri: Kısmen altyapı sorunu çözümlenmiş bir yayla köyüdür. Basit köy evlerinin otantik yapısı yanında, ikinci konut yayla evlerinin de yapıldığı yaylada her türlü sebze ve meyve yetişmektedir.

Konaklama-Yeme-İçme: Önceden rezervasyon yaptırılarak yayla evleri kiralanabilir.

Samandağ - Teknepınarı (Batıayaz) Yaylası

Ulaşım: Antakya'dan 20 km. asfalt, Samandağ ilçesinden 17 km. stabilize yolla ulaşımı mümkünüdür.

Özellikleri: Tarih ve doğanın içice olduğu bir yayla köyüdür. Kamp ve piknik alanlarındaki buz gibi billur suları, Akdeniz Bölgesine has her türlü sebze ve meyvenin yetiştirilmesi, Ortadoğu ülkelerine yakınlığı nedeniyle, yerli ve Orta Doğu ülkelerinden gelen, ziyaretçilerin ilgi odağı durumundadır.

Konaklama Yeme - İçme: Günübirlik yeme-içme üniteleri, kamp yerleri bulunmaktadır.

Erzin - Kocadüz - Üçkoz - Bağrıaçık - Karıncalı Yaylaları
Ulaşım: Erzin'e 11 km asfalt, 8 km. stabilize yolla gidilebilir. Yaz aylarında Erzin ilçesinden günün her saatinde minibüslerle ulaşım mümkündür.

Özellikleri: Erzin ve Osmaniye ilçesi insanlarının yaz aylarında yoğun olarak kullandığı çam ve köknar ağaçları arasında, doğal dokuya uygun tamamen ahşap basit yayla evlerinin bulunduğu yaylalar topluluğudur. Birbirlerine yakın olan yaylalar, doğa yürüyüşü (trekking) yapmaya elverişlidir. Yaylaların çevreleri tamamen çam, ardıç, köknar, kekik, papatya ve diğer kır çiçekleri ile kaplıdır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Dörtyol Topraktaş Yaylası
Ulaşım: Hatay'dan 18 km.lik stabilize yolla ulaşılır.

Özellikleri: Orman ile iç içe olan Topaktaş yaylası tamamen çam, ardıç ve maki türü ağaçlarla kaplıdır. Yörenin ahşap yayla mimarisine ve yer yer betonarme evlere rastlanan yaylaya, Dörtyol halkı yaz aylarında yoğun olarak gitmektedir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Dörtyol - Çökek Yaylası
Ulaşım: Yaylaya Dörtyol İlçesinden 8 km.lik stabilize yolla ulaşılmaktadır.

Özellikleri: Çam ve meyva ağaçları içerisinde kurulmuş, temiz havası, bol suyu olan bu şirin yayla kamp kurmak, piknik yapmak, orman içi kısa gezintiler yapmak için ideal bir yayladır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yaylada yapı bulunmamaktadır. Kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini yanlarında getirmeleri gerekmektedir.

Kırıkhan Delibekirli Köyü ve Çataloluk Yaylası
Ulaşım: Kırıkhan ilçesinden 3 kilometresi asfalt, 3'ü stabilize olan yolla Delibekirli Köyüne ulaşılır. Çatatoluk yaylası Köye 7 km uzaklıktadır.

Özellikleri: Delibekirli Köyü, Akdeniz Bölgesinin her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği bahçeler ve bağlar arasında kurulmuş şirin bir yayla köyüdür. Delibekirli Köyü'nden 7 km. stabilize yolla ulaşılan Çataloluk Yaylası, tamamen bakir durumdadır. Asırlık (anıt) çınar ağaçlarının çevrelediği yayladan Kırıkhan ilçesinin içme suyu (Üngüzlü mevkiinden) temin edilmektedir. Gezilmeye ve görülmeye değer bir yöredir.

Konaklama - Yeme - İçme: Delibekirli köyünde günübirlik yeme - içme üniteleri, kır lokanta ve kahveleri hizmet vermektedir.

Kırıkhan - Alan Yaylası
Ulaşım: Hatay - Kırıkhan - Gazi Antep kara yolunun, Kırıkhan ilçesinden itibaren 6. km. sinden batıya (sola) dönülerek 2 km. asfalt, 2 km. stabilize yolla Aşağı Eşmişek Köyüne varılır. Köyden sonra 8 km. virajlı ve maki türü bitkilerle çevrili stabilize yolla Alan Yaylasına varılır. Aynı zamanda İskenderun'a 40 kilometrelik stabilize yolla bağlıdır.

Özellikleri: Çevresi tamamen çam ormanları ile kaplı çok geniş bir alana yayılmış yayla, yaz aylarında çiçeklerle kaplıdır. Bir kaç yayla evi dışında tamamen bakir olan yayla, civar köylüler tarafından tarım alanı olarak değerlendirilmektedir. İskenderun yolu üzerindeki Haymapınar, Değirmendere, Paşaoluk, Akarca ve Çamlıbel yaylaları, İskenderun ve civar köy halkı tarafından kullanılmaktadır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Belen İlçesi ve Atık Yaylası
Ulaşım: Köyün yolu Antakya - İskenderun yolunun 27. kilometresinden ayrılır.

Özellikleri: Bugün ilçe olan Belen yaylası yüzyıllardır yayla olarak kullanılmaktadır. İskenderun, Kırıkhan halkının rağbet ettiği meşhur Atık suyunun kaynağının bulunduğu Atık yaylası, Belen ilçesinin bir mahallesi durumundadır. Çam, çınar ve meyve bahçeleri içerisinde bulunan yaylada kır kahveleri, bakkallar hizmet vermektedir. Yerleşim alanlarına ve denize yakınlığı nedeni ile daha çok ilgi görmektedir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yaylada, konaklama tesisleri, günübirlik yeme - içme üniteleri mevcuttur.

Korunan Alanlar
Habibi Neccar Dağı Tabiat Koruma Alanı
Tekkoz Kengerlidüz Tabiat Koruma Alanı

Kaplıcalar
Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları: Rayhanlı-Antakya karayolu üzerinde Kumlu İlçesi'nde bulunmaktadır. Yörenin en büyük kaplıcası olup birçok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir.

Erzin Başlamış Kaplıcaları ve Şifalı Suları: Kaplıca ve şifalı maden suyunun çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. Erzin İlçesi'ne bağlı Başlamış Köyü'ndeki kayaların çeşitli yerlerinden çıkmaktadır. Erzin içmelerinin suyu hafif tuzlu ve acımsı, bikarbonatlı, toprak kalevili, karbondioksitlidir. Ayrıca bromür de vardır.

Reyhanlı Hamamı: Reyhanlı İlçesi'ne 20 km. uzaklıktadır. Türkiye-Suriye sınır kapısına çok yakınında bulunan kaplıcada yaklaşık 5 kaynakta su çıkmaktadır. İçme olarak da kullanılabilen kaplıca suyu çeşitli romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Kisecik Köyü Şifalı Suyu: Merkez İlçeye bağlı Kisecik Köyü'ndedir. İçildiği zaman mide mitolitesini arttırır, boşalmasını kolaylaştırır. Çok içildiği zaman idrarı arttırarak idrar yollarının ince kumlarının atılmasına ve iltihapların temizlenmesini kolaylaştırır. Hararet derecesi sıcak sular grubuna girecek derecede olup, nevrit, nevralji, kronik romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Mağaralar

Sarıseki Mağarası
Yeri: Hatay
Mağaraya ulaşım, Sarıseki yolundan Azganlı Köyü Dutlu mevkiine, oradan da Kurşunlu mevkiine kadar stabilize bir yolla sağlanır. Bu noktadan sonra İncelcelep mevkiine, ormanlık bir alandan patika bir yolla yaya olarak gidilir. Buradan da mağaraya 30 m. kadar yukarı tırmanılarak ulaşılır.

Özellikleri: Denizden yüksekliği 1300 m. olup, Sarıseki mevkiinin en güzel panoramik görüntüsünün elde edildiği yerdir. Mağarada çok sayıda yarasanın barınmasından dolayı burası yöre halkı tarafından Kuşlar Mağarası olarak bilinmektedir.

Mağara girişi oldukça dardır. Mağara içerisinde henüz bilimsel bir çalışma yapılmamıştır, oldukça bol sarkıt ve dikit oluşumu mevcuttur.

Kuş Gözlem Alanı

Asi Havzaları
Nur ağları
İl:Hatay, Osmaniye
İlçeler: Dört yol, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Belen, Osmaniye Merkez
Yüzölçümü: 21,5
Rakım: 1000 - 2262 m
Koruma: kısmen
Başlıca Özellikleri: göç geçidi, orman

Müze

Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi): Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun'da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır.

Örenyerleri
St. Pierre Kilisesi - Antakya / Kuruyer
Aççana Örenyeri - Reyhanlı (Merruş) / Varışlı K.
Çevlik Örenyeri - Samandağ / Kapısuyu Köyü

Harbiye (Defne): Antalya il merkezine 7 km. mesafede olup her tarafı yeşillik olan güzel bir piknik yeridir. Antik çağın ünlü Daphne kentidir. Efsaneye göre Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru" diye yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Seleukos Döneminde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olan Defne, çok sayıda köşkler, tapınaklar, eğlence yerleri ile ünlüydü. Stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Ancak şiddetli depremler bu şehri yerle bir etmiş, günümüze gözle görülür herhangi bir eser kalmamıştır.

Harbiye, şimdilerde çok ilgi gören mesire yeri, yayla olup aynı zamanda heykeller, turistik eşya yönünden önemli bir beldedir. Yöredeki tezgahlarda dokunan doğal ipekler ise gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok aranan kumaşlardandır.

Titus Kaya Tüneli: ( Çevlik ) Samndağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.

Tel Aççana: Antakya Reyhanlı karayolu üzerindedir. M.Ö. 5. yy.a ait iki saray kalıntısı vardır. 17 yerleşim tabakası teşekkül etmiştir. Burada bulunan çoğu eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kinet Höyük: Dörtyol civarındadır. Kazı çalışmaları devam eden bu höyükte demir çağlarına ait eserler bulunmuştur.

Nekropoller: Kuzuculu'da M.S. 2.-3. yüzyıla, Karakese de M.S. 4.-5. yüzyıla ait kaya ve toprak mezarlar tespit edilmiş, kazılarda lahit, cam şişe ve kaplar, pişmiş toprak kaplar, kandil ve mühürler bulunmuştur.

Ceylanlı: Bizans ve Gündüzoğulları döneminde büyük yerleşim yeri olduğu kalıntılardan anlaşılan köyün yakınında, kayalıklarda üzerinde yazıtlı kaya mezarları vardır.

İmma: Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde Reyhanlı yakınında şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeri vardır.

Tainat: Yapılan kazılarda bir Hitit sarayı ile tapınağın ortaya çıkarıldığı Tainat'ta bulunan eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.

Su Kanalları: Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne) çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür. Antakya içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır.

COĞRAFYA
Hatay, Akdeniz Bölgesi'nin doğu ucunda Suriye ve Lübnan dağları arasındaki El Bekaa Vadisi'ni içine alan Gor Çukurluğu'ndan oluşan bir sınır ilimizdir. Kuzeyden Güneybatıya doğru uzanan Nur Dağları (Amanos) ve Kel Dağ ile Suriye platoları arasında kalan ilin verimli topraklarına sahip olan Amik Ovası, batıda şerit halinde uzanan bir kıyı ovasını oluşturur.

İlin başlıca akarsuları Asi, Karasu ve Afrin nehirleridir. İki tane sulama amacıyla kullanılan baraj bulunmaktadır. Birisi karasu üzerinde kurulmuş olan Tahtaköprü Barajı, diğeri ise Bohsin Çayı üzerinde kurulmuş olan Yarseli Barajı'dır.

Bitki örtüsü bakımından Ardıç, Meşe, Kayın, Kızılcık, Kavak, Çınar ağaçlarından oluşan geniş ormanlık alanların dışında Mersin, Defne, Kekik ve Lavanta bitkileriyle kaplı makilikler de bulunur.

Hatay'da Akdeniz iklimi hakim olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer.

TARİHÇE
Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olan Antakya'da ilk yerleşimin tarihi M.Ö. 8000'e kadar uzanır. Şehri İskender'in ölümünden sonra imparatorluğunu paylaşan komutanlarında Seleukos kurmuştur. Daha sonra Part, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanogulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir. Şehir Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir.1937'de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş,1939'da Hatay Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 04:28

Bodrum Maceraları
 
Bodrum Maceraları
Magic Life’ın ilanlarını hemen her gazetede çarşaf çarşaf görmüşsünüzdür. “Bunca ilan, bunca tesis, ciddi bir organizasyondur herhalde” düşüncesine kapılanlarınız çoğunluktadır sanırım. Ben de sizinle aynı fikirdeydim son tatilimi Magic Life Bodrum tesislerinde geçirmeye karar verdiğimde…
Siz hiçbir tatil köyünde siz check out etmeden odanıza girilip eşyalarınızın alındığını duydunuz mu? Hem de resepsiyona önceden haber vererek odayı boşaltacağınız saati bildirdiğiniz halde… Siz hiçbir otelde eski yüzlü oldukları için eşyalarınızı çöpe attıklarını söylediler mi? Ya da uçağınızın kalkmasına 2 saat kala üzerinizde mayonuz ve elinizde bir bebekle kalakaldınız mı?
Siz bunları yaşarken otel yetkililerinin sizinle ilgilenmeyerek hiçbir sorumluluk kabul etmedikleri bir durumu aklınız alır mı?
Siz de bu yaz tatil için Magic Life’ a gitmeyi planlıyorsanız ben diyorum ki bir kez daha düşünün, anlaşılan o ki tesislerin ciddiyetleri, büyüklükleri ve reklam bütçeleri ile orantılı olmuyor.
Mart ayının son haftalarını kayak yaparak değerlendirmeyi planlayanlarınız var ise Uludağ Büyük Otel Celal Çapa’nın işletmeye ortak olmasıyla yenilenmiş, özellikle gece hayatını sevenler için güzel bir alternatif oluşturuyor.
Baharda Bodrum’u yaşamak isteyen ve ekonomik krizden pek fazla etkilenmeyenlere The Marmara Bodrum en özgün seçeneği oluşturuyor. Eşinizle başbaşa bir haftasonu için ideal seçim ama çocuklarla birlikte gitmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.
Golf severler için ise güneydeki en iyi alternatif herzamanki gibi Gloria Golf Resort.
Çocuklarla rahat bir tatil için seçenekler saymakla bitmiyor ; Lykia World / Ölüdeniz, Club Med Palmiye ve Robinson Club.
Ve tabii doğa tutkunları için Naturland. Orada herşey sakin ve sessiz, otel tarafına geçmediğiniz sürece…
Hepinize keyifli seyahatler….


Mystic@L 19 Temmuz 2006 04:47

içel

Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman kenti olan İçel , palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakınlarındaki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları gezenlere her türlü olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsuslu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan'ın Kleopatra'ya evlenme hediyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki toprakları vermesi ile hatırlanır.

Mersin kıyılarının yaklaşık 108 km.lik bölümünü doğal kumsallar oluşturmaktadır. Bu plajlar kumsallarının ince ve temiz oluşu ve sualtı avcılığına uygun oluşundan dolayı tercih edilmektedir. Kulakköy, Taşucu, Susanoğlu, Kuruçay, Lamas, Yemişkumu, Kız Kalesi, Çeşmeli, Ören, Balıkova, İskele, Yenikaş, Ovacık, Büyük Ecelive Anamur Plajları bunlardan bazılarıdır.Tarih ve arkeoloji tutkunları; Neolitik Dönemden itibaren günümüze kadar kesintisiz iskanın yaşandığı Viranşehir (Pompeipolis), Roma Dönemi'nde inşa edilmiş bir Roma kentidir. Hıristiyanlık Dönemi'nde papalık olmuş 525'de depremle yıkılmıştır. Nekropol (mezarlık) tiyatro, hamam, su yolları, tapınak kalıntıları mevcuttur. Eski Cami, Osmanlı Dönemine ait (1870) önemli bir yapıdır. Çeşitli dönemlerde restorasyona tabi tutulmuştur. Roma Hamamı, ilginç mozaikleri ile büyük ziyaretçi kitlelerini ağırlamaktadır.


GusinapsE 19 Temmuz 2006 06:23

Doğa ve Maceranın Adı: Mountrain
 
Doğa ve Maceranın Adı: Mountrain
Doğa ile bütünleşen bir ortamda; gençlere, iş dünyasına ve alternatif doğa turizmine sağladığı outdoor aktivitelerle, 4 mevsim açık olacak Türkiye’nin ilk anakampı Mountrain, Bolu Aladağlar’da 300 dönümlük geniş bir arazi üzerine kurulmuştur. Bir ana çadır ile 6, 8 ve 12 kişilik konaklama çadırlarından oluşan Mountrain Anakampı’nda, 100 kişi ağırlama kapasitesi bulunuyor. 20 kişilik eğitmen ekibi ise ağırlama kapasitesine göre değişiyor.

Kamp sırasında katılımcılara Bolu’nun yöresel yemekleri ile çevre köylerden temin edilen son derece doğal kahvaltılıklar ikram ediliyor.

Mountrain’de konaklama bedeli, alternatif turizm için eğitim programı hariç olarak haftasonu paketi kişi başı 75 $. Şirketler için ise bu fiyat eğitim programı da dahil olarak haftasonu paketi kişi başı 120 $ olarak belirlenmiş.
Mountrain Anakampı’nda düzenlenecek aktiviteler arasında navigasyon / orienteering, dağ bisikleti, kampçılık, kano eğitimi, kayaking, kaya tırmanışı, trekking, dağcılık, kış kampçılığı, tur kayağı, hedikle yapılan kar yürüyüşü, survival (doğa şartlarında yaşamı sürdürme) ve farklı takım çalışmaları bulunuyor.

Mountrain, Türkiye'de ilginin giderek arttğı doğa turizmini ilk defa bütün aktiviteleri kapsayacak biçimde kalıcı ana kamp düzeninde organize etmeyi ve doğa turizmi konusunda yaz - kış her yaş grubuna hitap eden etkinlikler düzenlemeyi planlıyor. Lise ve üniversite öğrencilerinin, yaz tatili döneminde doğa ile iç içe olmalarını sağlamayı da hedefleyen Mountrain, doğa sporları konusunda temel bilgiler verip, deneyimli eğitmenler tarafından organize edilecek etaplarda, bu bilgilerden faydalanılmasını sağlıyor.
Turkcell – Hazırkart Free Challenge Finalleri Mountrain'de Yapıldı!
Türkiye’de bugüne kadar yapılan en büyük outdoor organizasyonu Mountrain’de gerçekleştirildi. 3 erkek ve 1 bayandan oluşan 5 takım, aralıksız 36 saat süren bir yarış gerçekleştirdi. Yarışmacılar, dağ bisikleti parkuru, gölde kano, koşarak yapılan orienteering ve iple kanyon inişi gibi parkurlarda zorlu bir mücadele verdi. Eiğitim alan yarışmacıların hepsi, Mountrain bünyesinde bulunan fiziksel etaplarıda başarıyla tamamladı.

Heyecan sonrası eğlence
Yarışmacılar yorucu mücadelenin ardından, keyifli saatler geçirme fırsatı buldu. Eğlenceye yönelik bir gösteri için Flying Fox’ta bisikletle 180 mt.’lik bir atlayış yapıldı. Projesini Mountrain kurucusu Ömer Tümay’ın hazırladığı atlayış, dağ bisikleti konusunda Türkiye’nin duayeni olarak kabul edilen Gürsel Akay tarafından gerçekleştirildi.

Mücadele keyifli sona erdi
Türkiye’nin ilk ve tek yerleşik kampı olan Mountrain, böylece Turkcell – Hazırkart sponsorluğunda yapılan Free Challenge Türkiye finalleri ile bir ilke daha imza attı. Mountrain'de konaklama ve yarışma imkanı bulan finalistler, oldukça eğlenirken, bu tür etkinliklerin artmasını istediler.


GusinapsE 19 Temmuz 2006 21:13

Gökçeada ya da İmroz ya da Rüzgarlı Ada Bir de Ben
 
Gökçeada ya da İmroz ya da Rüzgarlı Ada Bir de Ben
29 Ağustos’da aklımız başımıza geldi ve deliler gibi gidecek bir yer aramaya başladık. Aradık, aradık bulamadık. Bir ara umudumuzu yitirdik… Ürgüp de her taraf doluydu, Bodrum doluydu, Marmaris doluydu, Datça doluydu... üstelik hepsi de çok uzaktaydı... Gece evimizde keyif yapmak için yola çıktığımızda bir arkadaşın “Neden Gökçeada’ya gitmiyorsunuz? demesiyle, kendimiz hızlı bir hazırlanma telaşı içinde bulduk. İşte Gökçeada maceramız böyle başladı. Ben birkaç saat boyunca olaya hep umutsuz gözle baktım ama en sonunda sabah beşte yola çıktık.
Gökçeada’ya gitmek için ilkönce Çanakkale’nin Kabatepe Limanı’na ulaşmanız gerekiyor. Keşan üzerinden geliyorsunuz yaklaşık dört saat yollarda gidiyorsunuz... Tabi birazcık hızlı... En azından benim gibi bir trafik korkağıysanız yavaş yavaş gitmenizde hiçbir sakınca olmadığını, yetişecek bir yeriniz olmadığını, bunun zaten bir tatil olduğunu ve strese girmenin manasız olduğunu düşünerek yol alıp, Kabatepe tabelasından döner dönmez korkunç bir feribot kuyruğuyla karşılaşıp sabah 09.30 dan 14:30 a dek feribot beklersiniz… Ya da tatil öncelerinde, Cuma’dan gidişlerde yola sabahın 02:00 de çıkarsınız, sıranın başını kaparsınız. Kısacası sabah dokuzda orada olduktan sonra uzun bir kuyruk ve birkaç tartışmadan sonra ancak saat 14:00 deki feribot sırasına girebildik.

Kapatepe Limanı'na iki şeritli bir yol gidiyor. Geliş ve gidiş olarak… Siz haliyle gidiş tarafındaki kuyruğa girip bekleyeceksiniz ama bir bakıyorsunuz bir takım araçlar gelişe ait şeritten limana inmeye devam ediyorlar. Bizim gibi meraklıysanız sakın o araçların peşine takılıp “Aaaa bunlarda nereye gidiyor?” deyip saf saf limana inmeye kalkmayın... Öyle yaptık, ayvayı yedik... Aşağıda sıra bekleyen insanlar bizi şiddetle kınadılar, amacımız sıra kapmak değildi ama iki koca kamyonun arasına zor attık kendimizi… Bir adam yanımıza gelip “Utanmıyor musunuz?” diye bağırdı… Utandık ama yapacak hiçbir şey yoktu…

Kabatepe’den sabah 10:00'da Deniz İşletmeleri’ne ait bir feribot kalkıyor, aynı zamanda özlel işletmelere ait feribotlar da var. Genelde günde tek sefer yapıyorlar, talep olursa ek sefer koyuyorlar, ancak bunun için en az dört saat beklemek zorunda kalıyorsunuz... Çünkü feribot gidiyor, yolcuları boşlatıyor, geri dönüp sizi alıyor. Sancılı bir bekleyiş ama Kabatepe sahilinde kayaların üzerinde manzaranın keyfine varabilirsiniz. Doğrusu ben epeyce rahattım o kayaların üzerinde otururken. Deniz İşletmeleri 30 Ağustos’da iki sefer yaptı, biz özel işletmeyi tercih ettik… İlk feribotu kalabalık yüzünden kaçırdıktan sonra ikincisine bize utanç veren uyanıklığımız sayesinde bindik.

Ege çırpınınca çok kötü olur… Gerçekten kötüydü… O kadar korktum ki, denizin deli dalgalarını biraz seyrettikten sonra vazgeçişle arabanın içinde uyudum. Sevmem dalgalı denizi... Korkarım!.. Ölecekmişim gibi gelir... Evhamlının tekiyim işte!..

Uyandığımda Gökçeda’ya yanaşıyordu feribot, sarı tepeler önümde kocaman kocaman duruyordu... Batmadan adaya ulaştığımıza ve yepyeni bir tatilinin başladığına sevindim...

Gökçeada ilk bakışta puslu bir havada ortaya aniden çıkan mitolojik bir kahraman gibiydi… Zaten mitolojide de yeri var... Poseidon’un adası... İmroz… Bir diğer adıyla “Rüzgarlı Ada”… Gökçeada turu limana çıkmamızla başladı.

İmroz
İmroz ilk olarak 1456 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiş.XX. yy. başlarında “Akdeniz Adaları” vilayetinin Limni sancağına balı bir kaza olarak da yönetilmiş.1912 ‘de Balkan Savaşı sırasında Yunanlıların işgalinin ardından Lozan Antlaşmasıyla Türkiye’ye geri iade edilmiş.

İmroz göz alabildiğine uzanan kumsalları, güneşi, pırıl pırıl denizi ile muhteşem bir yer.Gerçi biz gittiğimizde adanın tepesi gri hain bulutlar ve onların arasından çıkmaya çalışan güneşin savaşına şahit oluyordu ama ertesi gün güneşli İmroz’u gördük.


İmroz Gelibolu Yarımadası’na 18 km uzaklıkta .Yüzölçümü 289 kilometrekare.Türkiye’nin en büyük adası ve en batı ucu.Türkiye’nin en büyük köyü bu adada.Tam tamına 1950 hane.Ancak şu anda sadece 25 hane yaşıyor, adı Dereköy. Oranın hüzünlü hikayesini anlattığımda çok şaşıracaksınız.İmroz doğal su kaynakları açısından dünyada 4. sırada.Ada aslında dağlık bir yapıya sahip, hatta Zeytinliköy ’ün arkasında bir de sönmüş yanardağı bile var. Haşmetli görüntüsü ile şaşkınlığa uğratıyor insanı...

Adada enteresan bir nokta var.Türkiye2nin ilk SU ALTI MİLLİ PARKI, TÜDAV girişimiyle burada kurulmuş.200 metre genişliğinde ve 1 mil uzunluğunda.

Meyveleri iğde ve kızılcık arası olan Hünnap ağacı da sadece bu adada yetişiyor.bu arada hayatımda hiç görmediğim kadar meyve ağacı gördüm.Hatta ilk incirimi de bu ağaçlardan yedim.Yerli halk meyve ağaçlarına o kadar alışmış ki, umursamıyor.İstanbul’lular ise sürekli ağaçların altında. Adanın her tarafı zeytin ağaçlarıyla bezenmiş, dolayısıyla zeytinyağının da ada için önemi ve yeri ayrı. Arıcılık yaygın. Adanın neredeyse tüm bitki örtüsünü oluşturan meşhur kekikleri de olunca buna bir de kekik balı ekleniyor. Zengin ada… Her şey var…

Tarihi itibariyle adada Ortodoks kültürü de varlığını sürdürüyor.Adadaki köyler eski Rum köyleri… Ancak Rumlar geçmişte adayı terk etmişler.bir kısmı yaz aylarında tatil için geri dönüyor, diğerlerinin evleri ya bakımsızlıktan kısmen yıkılmış ya da boş duruyor…Çoğunluğu evlerini nerdeyse 50 yıl görmemiş…

Ağustos ayında adada 1998 yılından beri Gökçeada Film Festivali yapılıyor.Oraya vardığımız gün 5. yapılan festivalin son günüydü. Halk festivali heyecanla bekliyormuş…Adanın tanıtımı için belediye bu tip girişimlerde bulunuyor ve sürekli bu konuda çalışıyor.

Şarap severlere hatırlatma;Adanın kendine has üzümlerinden yapılan şarap muhakkak tadılmalı, bununla da kalmayıp birkaç şişe alıp eve götürmeli…

Kaleköy - İmroz
Bir arkadaşımın amcası sayesinde Gökçeada’ya varır varmaz kalacak yer bulduk. Gökçeadalı yaşlı bir teyze bize güzel ve şirin evinin verdi. Tabi ki sadece iki günlüğüne… Tanıştığım insanların konukseverlikleri, güleryüzleri ve sakinlikleri karşısında dehşete düştüm. Sanırım adada yaşamak hepsine yaramış. Bir doğa harikasının üzerinde harcıyorlar ömürlerini... Az bulunur bir şans. Bize evlerinde kahve ikram ettiklerinde kabaca adayı anlattılar. Adadaki ilk gecemizi de Kaleköy’de geçirmemiz gerektiğini söylediler. Kaleköy Gökçeada’nın eğlence merkeziymiş. Gençler eğlenmeye hep oraya gidiyormuş. İstanbul’dan gelip “Eğlence Merkezi” lafını duyunca gözünüzde Taksim gibi bir yer canlanıyor... Aman canlanmasın, çünkü alakası bile yok.

İçilen kahvelerden sonra doğruca bize verilen eve gittik. Giyindik, süslendik ve dışarı fırladık. İlk durak elbette KALEKÖY’dü. Adanın en eski yerleşim yeri. Eski ismi Kastro. Kale anlamına geliyor. Zaten muhteşem kalesi de tepede tüm ihtişamıyla duruyor. Kaleköy, kıyıdaki bir tepenin yamacına kurulu. Restoranlar ve bar sahilde... Köy evleri yamaca dizilmiş. Sevimli bir köy… Kuzu Limanı yani feribotla ilk yanaştığımız iskele inşa edilmeden önce, gemiler Kaleköy’ e yanaşırlar ve filikalarla kıyıya çıkılırmış.

Kaleköy Gökçeada merkezden 4 km uzaklıkta, merkeze en yakın yerleşim. Sahilde kısa bir cadde var. Saat 20:00 - 01:00 arası araç trafiğine kapalı ama elbette bizim halkımız her yasağı deliyor. Eğlence konusunda sükutu hayale uğradık. Zaten bu tatil bizim için “kafa dinleme” tatiliydi ve hep öyle kaldı.

Kale restoranda yemeğimizi yedik. Geçmişten bugüne gelen Rum mezeleri tüm ihtişamıyla midelere indi. Bir de ev yapımı şarap.

Restoranın hemen yanında denizi seyreden eski bir Rum kilisesi var. Dört duvarı sapasağlam ve ayakta, ancak içinde incir ağaçları büyümüş, pencerelerden dışarı dallarını uzatmış. Eski yapının bu terkedilmişliğini görüp hüzünlenmemek elde değildi.

Kaleköy’ün caddesinde şöyle bir yürüdük. Hatıra olsun üzerine Gökçeada’nın resimlerinin olduğu iki de bardak aldık. El ele tutuştuk... Kaleköy’den çıktık… Evimize geri döndük. Böyle bir evde yaşamak isterdim, daha bahçeye girer girmez, kekik kokuları karşılıyor sizi… İyi bir uyku gerekliydi bize, ertesi gün tüm plan Gökçeada’yı baştan aşağıya gezmekti

Zeytinliköy
Gökçeada turumuz diğer köyleri görecek olmanın heyecanıyla devam etti. Bir yandan da “Kesinlikle Bozcaada’ya” gitmeliyiz.” deyip durduk birbirimize… Gördüğümüz bize adaların gerçekten görülmesi gereken yerler olduğunu fark ettirmişti… Zeytinliköy’e giderken ağzımın beş karış açık kalacağını hiç düşünmemiştim. Bildiğim köylerden sandım, tıpkı Gökçeada’yı da bildiğim adalardan sandığım gibi…

Zeytinliköy neden bu adı almış yolda giderken anlıyorsunuz… İki tarafı da zeytin ağaçlarıyla dolu bir yoldan gidiyorsunuz..Yol bakımsız.. Asfalt yok, toz toprak savur savura geçtik oralardan. Otomobilin camları açık, içerde keskin kekik kokusu… Ben gerçekten bu gezide büyülendim.. Bu adada bir şey var… Mistik belki ama ne olursa olsun huzur dolusunuz. Biraz hüzünlendiriyor sizi.. Bunun en büyük sebebi de sanırım her köyde görmeye alıştığınız terkedilmiş Rum evleri ve yıkılmış kiliseler… Tarihin yok oluşu belki de… Hala seyirci kalmak ..

Köyün girişine vardığınız zaman bile anlamıyorsunuz nereye geldiğinizi... Arabanızı park edebileceğiniz küçük bir meydan var.. Ama güzellikler sizi dar bir köy sokağında bekliyor.

Zeytinli, merkeze 3,5 kilometre uzaklıkta.. Eski Rum evleri ile dolu bir köy. Evlerin bir kısmı terkedilmiş ve harap durumda ancak burada da diğer köylerde olduğu gibi halk evlerini satmıyor. Kimi evin varisleri bulunamıyor ve yıkılmaya terkedilmiş. Bir kısım evler tamir görmüş, Rum aileler yazı geçirmek için gelmiş. Biz de bu evlerin sıralandığı sokaklarda dolaştık durduk. Yöreye has mimari görülmeye değerdi. Bir köyün beni bu kadar cezp edeceğini orayı görene kadar düşünmemiştim. İlkokul yok. Köylerdeki tüm okullar kapanmış. Harap vaziyette, içinde eşyaları ile terkedilmiş. Neden?... Çünkü artık çocuk yok…Okumak isteyen az sayıdaki çocuklar ise merkezdeki okula geliyorlar.. Bunu köylülerden öğrendik ancak mesafe o kadar uzun ki bunu başardıklarını ve can attıklarını sanmıyorum.. Kim bilir belki ben neredeyse her mahallede bir okul görmeye alışık olduğumdandır. İnsan alışık olmadığı şeyleri kabul etmekte zorlanıyor biraz…

Restore edilen eski bir Rum evi artık bir otel. Turizm için yeni ve ufak bir canlanma ama bence yeterli.. Gökçeada’yı istila edilmekten kurtarır bence bu durum. Az ve öz olmalı orada her şey.. Aynı zamanda Agios Gergios (Aya Yorgi) Kilisesi köyün girişinde duruyor. Görmeden geçmemek lazım. Taş zeminli sakin sokaklarda gezerken biz de garip bir sessizliğe büründük. Tüm köye zakkumlar arkadaşlık ediyor. Halk canayakın, misafirperver…. Orası gerçekten çok huzur vericiydi… Saatlerce hiç ses çıkarmadan sokaklarında gezebilirsiniz.

Bir yer daha var.anlatmadan edemem. Bir kahveci dükkanı… Madam’ın Dibek Kahvesi…Dibekte dövülen kahve ve fincandaki köpüklü hali… Gel keyfim gel… Madam ve eşi ise hayatımda gördüğüm en sevimli insanlardı... Tek sorunları hala birbirleriyle kavga ediyor olmalarıydı. O kahve sayesinde gördüm onları ve kırk yıl geçse ne Madam’ın ne de hayatımda gördüğüm en sevimli erkek olan eşinin yüzlerini unutmam.

Size sihrini anlatmayı başaramadığım Zeytinli’den zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş yolu takip ederek çıktık. Etrafı seyrettik… Dağlardaki kiliseler biraz silik, biraz bulanık ama eşsiz bir büyü ile duruyordu…

Ana yola çıktığımızda Tepeköy bizi selamladı…



Saat: 23:27
Sayfa 2 / 7

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık