MsXLabs
Sayfa 3 / 7

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Turizm (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/)
-   -   Güzel Yurdumun Tatil Bölgeleri - Türkiye Gezi Rehberi (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/6077-guzel-yurdumun-tatil-bolgeleri-turkiye-gezi-rehberi.html)

Mystic@L 19 Temmuz 2006 21:40

Marmaris Hakkında

17. yüzyılda Muğla çevresini gezen Evliya Çelebi ünlü Seyahatname adlı yazıtında Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos Seferi öncesinde kalenin yaptırılması için emir verdiğinden ve kalenin sefer sırasında askeri üs olarak kullanıldığından söz eder. Kaynakta, kalenin ana kaya üzerine dört tabyalı olarak inşa edildiği, düzgün taşlardan örülmüş 400 ayak duvarı olduğu, giriş kapısı üstünde bir kitabe, içerde dizdar, imam, kayyum ve nöbetçiler için birer oda bulunduğu söylenmektedir.

Marmaris' in günümüzdeki konumuna baktığımız zaman ülkemizdeki en çekici tatil yörelerimizden biri olduğunu görmekteyiz. Bu güzel ilçemize ulaşmak için en kısa yol olarak Dalaman Havaalanı bağlantılı bir seyahat planı öneririz. Dalaman Havaalanı şu anda Marmaris'e en yakın havalimanıdır.

Yaz sezon boyunca Dalaman'a Avrupa'nın birçok ülkesinden charter seferleri düzenlenmektedir. Ayrıca yıl boyunca İstanbul, İzmir ve Ankara'dan yurtiçi uçuşlar da mevcuttur. İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya gibi birçok ilimizden yıl boyunca otobüs bulunmaktadır. Yine yaz sezonu boyunca Marmaris-Rodos arasında modern feribot seferleri bulunmaktadır. Dalaman Havaalanı Marmaris'e 90 km mesafededir.
  • Bodrum Havaalanı 90 km
  • İzmir Havaalanı 240 km
  • İstanbul 850 km
  • Ankara 680 km
  • Antalya 320 km
  • Efes 200 km
  • Pamukkale 210 km
  • Rodos Feribotla 45 dk


GusinapsE 19 Temmuz 2006 22:20

Kayak Ilgaz ve Palandöken'de Yapılır!
 
Kayak Ilgaz ve Palandöken'de Yapılır!
Dünyanın sayılı kayak merkezlerinden biri olan Palandöken Dağında kar kalınlığının 70 santimetreye ulaşması otelcileri sevindirdi. Yaklaşan Ramazan Bayramı için tüm rezarvasyonları dolduğunu belirten turizmciler, hazırlıklarını tamamladı. Kar kalınlığının istenilen seviyeye ulaşması nedeni ile 15 Aralık’taki sezon açılışının 15 Kasım’a çekmeye karar veren işletmeciler, yaklaşan Ramazan Bayramı öncesi özellikle yurt içindeki kayakseverlerin Palandöken’e büyük ilgi gösterdiğini ve bunun için hazırlıklarını tamamladıklarını söyledi.

Palandöken altın yılının yaşayacak
Palan Otel Genel Müdürü Leyla Mutlutürk, otelin Ramazan Bayramı’nda tamamen dolu olduğunu kaydederken, bayram sonrası özellikle Hollanda, İran ve Moskova’dan çok sayıda grubun kayak için Erzurum’a geleceğini söyledi. Mutlutürk, “Kar erken yağınca sezonu öne çektik. Palandöken Kayak Merkezi bu yıl altın yılını yaşayacak. Yurt dışı ve yurt içinden çok sayıda kayaksever daha şimdiden rezervasyon yaparak Erzurum’a gelmek istiyor. Muhteşem pistleriyle dünyanın sayılı kayak merkezleri arasında yer alan Palandöken’de tüm hazırlıklar tamamlanmıştır” diye konuştu. Kar kalitesi ve pist uzunluğuyla yerli ve yabancı kayak severlerin ilgisini çeken Palandöken kayak merkezi bu kış sezonunda yine çok sayıda misafir ağırlayacak. Yabancı bir çok ülke ile anlaşma imzaladıklarını söyleyen Polat Rönesans otel genel müdürü Ziya Cihan, daha şimdiden Ramazan Bayramı için hazırlıkların ve rezarvasyonların tamamladıklarını söyledi. Bu yıl bambaşka programlarla turistlere ev sahipliği yapacaklarını dile getiren Genel Müdür Cihan, “Palandöken’de kar kalınlığı şu an tam istediğimiz seviyede değil, ancak önümüzdeki günlerde kar yağışı bekliyoruz. Her yıl olduğu gibi en başta Rusya olmak üzere bu yıl israilden de konuklar ağırlayacağız ” dedi.


Çankırı’nın Ilgaz İlçesi kayak meraklılarının yeni gözdesi haline geliyor. Turizm şirketlerinin son yıllarda bölgede kış sporlarına yönelik yaptığı yatırımlardan olumlu sonuç alınmaya başlandı. Bölgenin Ankara’ya yakınlığı ve fiyatların benzer yerlere göre cazip olması nedeniyle Ilgaz’a ilginin her geçen gün arttığı belirtildi. Ilgaz Dağı’nda bin ve bin 500 metre uzunluğunda iki tane kayak pisti bulunuyor. Ilgaz Dağı’nda 88 apart daire ve 350 yatak kapasiteli Mountain Resort Tatil Köyü, 152 yatak kapasiteli doruk Otel gibi 7 otel turizme hizmet ediyor. Tüm tesislerin toplam yatak kapasitesi bin 250’yi buluyor. Tesislerde kayak dışındaki aktivitelere de yer veriliyor


Mystic@L 19 Temmuz 2006 22:47

Muğla | otel,hotel,seyehat,turizm,turkey,belediyesi,resimleri,ilçeleri
http://www.canim.net/turkiye/resim/mugla.jpg
GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 13.338 km.²
Nüfus: 562.809 (1990)
Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla,Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir.

İlçeler:
Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.

Kavaklıdere : Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdere'ye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.

Datça: M.Ö.VII.Y.Y.'da Ege adalarından gelerek Ionya'nın güney kıyılarına yerleşen Dor'lar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datça'dadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.

Yatağan : Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Lagina'da, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.

Ula : Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğla'ya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ula'nın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adası'nda Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatra'nın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.

Ortaca : Köyceğiz Gölünü Akdeniz'e bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir. İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.

Dalaman : Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları "Mavi yolculuk" un uğrak yerleridir.

NASIL GİDİLİR?
Karayolu: İl merkezinden her biri ayrı tarihi ve turistik özelliklere sahip ilçelerine, komşu iller ile diğer illere ulaşım karayolu ile sağlanmaktadır. Karayolundan İzmir, Ankara, İstanbul otobüs seferleri ile ulaşılmaktadır. Diğer ilçelere ve kentiçi ulaşım minibüslerle yapılmaktadır.

Demiryolu: Muğla ili sınırları içinde demiryolu ulaşımı bulunmaz.

Denizyolu: Fethiye, Bodrum, Marmaris, Datça ilçeleri arasında feribot seferleri de yapılır. Güllük, Gökova, Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Datça en önemli ihracat limanlarımızdandır.

Havayolu: Havayolu ulaşımı için Bodrum ve Dalaman Havalimanları kullanılabilir.

GEZİLECEK YERLER
Müzeler
Muğla Müzesi
Adres: Eski Adliye Binası arkası
Müzenin Turollan Parkı bölümünde, Merkez İlçeye bağlı Özlüce Köyünün yaklaşık 1 km. Kuzeydoğusunda Kaklıca Tepenin kuzey yamaçlarında bulunan 3 adet fosil yatağından getirilen fosiller sergilenmektedir.

Ayrıca, Müzede Yatağan-Stratonikeia Antik Kentinden çıkan eserler da sergilenmektedir.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Adres: Bodrum Kalesi Bodrum - Muğla

Marmaris Arkeoloji Müzesi
Adres: Kemeraltı Mah. Kaleiçi Marmaris - Muğla

Milas Müzesi

Adres: Hayıtlı Mah. Köprüler Cad. No: 6 Milas - Muğla

Fethiye Müzesi
Adres: Kesikkapı Mah. Okul Sok. Fethiye - Muğla

Örenyerleri
Muğla Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Stratonikeia (Eskihisar)
Stratonikeia antik kenti, Yatağan ilçesinin 6-7 km. batısındaki Eskihisar köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kent, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Yapılan araştırmalara göre; Suriye Kralı I. Antiokhos tarafından eşi Stratonike için kurulduğu söylense de arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar daha önce de burada bir şehir bulunduğunu göstermektedir. Gezgin ve yazar Strabon'a göre, çok güzel yapılarla donatılan kent, bilinmeyen bir tarihte Rodos'a armağan edilmiş, M.Ö. 167 yılında ise Roma Senatosunca Karia'nın bağımsızlığına karar verilince, Rodos egemenliği sona ermiştir. Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rodos'tan bağımsızlığını kazandığı M.Ö. 167'den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (M.S. 253 - 268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde olup, kuzeyinde, yamaçtaki bir teras üzerinde (şimdiki kentler arası yolun hemen altında), bir yazıtta imparator tapınımına ayrıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar. Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun tek diazoması vardır. Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.

Lagina
Lagina-Hekate kutsal alanı, Yatağan ilçesine bağlı Turgut beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Karialalıların önemli kültür merkezi olan Lagina kutsal alanının ünü zamanımıza kadar gelmiş olup, bu yöre halen Leyne ismi ile tanınır. Son yapılan araştırmalar, yörenin Eski Tunç Çağı'ndan (M.Ö. 3000) günümüze kadar kesintisiz bir iskana sahne olduğunu göstermektedir. Seleukos kralları büyük imar çalışmaları ile Lagina kutsal alanını dini merkez ve buraya 11 km. uzaklıktaki Stratonikeia kentini de siyasi merkez yapmışlardır. Lagina'da ve Stratonikeia Bouleuterion'u duvarlarında halen mevcut olan yazıtlardan öğrenildiğine göre, bu iki kent birbirlerine kutsal bir yol ile bağlanmıştır.

Cedreae / Kedreai (Sedir Adası)
Ula ilçesi sınırları içerisinde, Gökova Körfezi'nde yer alan Sedir Adası (Cedreae-Kedreai antik kenti) arkeolojik ve doğal yapısı ile yörenin kültür turizminin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir. Sedir Adasına, Gökova-Akyaka beldesinden ya da Çamlıköy'den teknelerle ulaşılabilmektedir.

Düzgün kesme taştan çok sayıda kulesi, sur duvarları, Apollon Tapınağı ve onun yerinde sonradan yapılan kilisesi, hala ayakta duran iyi korunmuş tiyatrosu ve izleri görülebilen agorası ile oldukça zengin arkeolojik veriler sunan Sedir Adasında antik liman kalıntıları da görülebilmektedir.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri
  • İngiliz Kulesi
  • Mausoleion
  • Antik Tiyatro
  • Göktepe
  • Mindos Kapısı
  • Pedesa
  • Telmissus
  • Termera
  • Mindos
Halikarnassos (Bodrum): Dor Birliği'nin altı üyesinden biri olan Halikarnassos ve yöresinin yerli halkı Lelegler ve Karialılardır.

Müsgebi ve Çömlekçi'de ortaya çıkan mezarlar ve buluntuları bölgede Miken kültürü ile çağdaş bir yerleşim olduğunu göstermektedir.

M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lydia egemenliğinde olan şehir daha sonra Perslerin egemenliği altına girmiştir. Persler kendilerine yakın yerli bir aile olan Halikarnassos'lu Lygdamis ailesini kenti yönetmesi için görevlendirmişlerdir. M.Ö. 387'de Karia satraplığının Mylasa'da oturan Hekatomnos'a geçtiği bilinmektedir. Hekatomnos'un oğlu Maussolos M.Ö. 377'de Karia satrapı olmuş ve merkezi Mylasa'dan Halikarnassos'a taşımıştır.

Maussolos öldükten sonra II. Artemisia yönetime gelmiştir. Büyük İskender şehri kuşattığında yönetimde Orontobates vardı. İskender, Alinda Kraliçesi Ada'yı bütün Karia bölgesinin hâkimi yapmıştır. İskender'den sonra II. Ptolemaios'un hâkimiyeti altına giren Halikarnassos Roma döneminde Rodos yönetimine verilmişse de bağımsız kabul edilmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda korsanların akınları yüzünden fakirleşen kentin yeniden canlanması Augustus zamanıdır. M.S. 4. yüzyılda Roma eyaletleri düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet, Halikarnassos metropolisi Aphrodisias olan bu eyalete bağlı bir şehir olmuştur.

Şehir 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiş, Menteşe Beyliği toprakları içinde kalmıştır. 1402 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilen şehrin, eski Dor akropolünün olduğu yerde kale inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos'u almasına kadar şövalyelerin elinde kalmıştır.

Halikarnassos'ta 1857 yılında Newton tarafından bulunarak frizleri Londra'daki British Museum'a taşınan Maussoleion, dünyanın yedi harikasından biri olarak tanımlanmaktadır. Maussoleion, Maussolos için karısı II. Artemisia tarafından yaptırılan bir mezar anıtıdır. Bugün sadece temel izleri ile frizlerinden bir parça kalmıştır.

Halikarnassos'taki görülebilen diğer kalıntılar ise; yer yer poligonal ve rektagonal tekniğin kullanıldığı surlar ile Roma Çağı tiyatrosudur.

Marmaris Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Loryma
Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda, 'Rodos Peraia'sı' kentleri içinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Büyük bir koya sahip olan kent Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir. Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropol bulunmaktadır. Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır.

Loryma'nın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstünde bulunmaktadır. Kentin batısındaki ovada 'Artemis Soteria' kutsal alanı yer almakta olup, koyun batısındaki, güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik durumdadır. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır. Bizans döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olarak kullanılan akropol üzerine, antik dönem malzemeleri de kullanılarak, üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır.

Kıran Gölü
Marmaris'in güneybatısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 m. çapındaki bir kuru göl yakınında yer alır. Ören yerinde, tapınak ve tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen 5 adet yapı kalıntısı belirlenmiştir. Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarlar ve üstleri beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlara da rastlanmaktadır. Merkezinin Bozburun yarımadasında olduğu düşünülen Attika Deniz Birliği'ne vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült alanı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.

Burgaz
Burgaz Ören yeri, Datça ilçe merkezinin 2 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Ören yeri, deniz kıyısı boyunca uzanmakta olup, Helenistik dönem öncesi önemli bir merkez olduğu kabul edilmektedir. Kent sur duvarları ile çevrelenmiştir. Kentin, M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen iki limanının kalıntıları, günümüzde deniz kenarında izlenebilmektedir.

Kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz yerleşiminin M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren var olduğu, M.Ö. 4. yüzyılda kısmen terk edildiği, fakat liman konumunu koruduğu belirlenmiştir.

Knidos (Tekir Burnu)
Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Datça ilçesi, Yazı köyü sınırları içindeki Tekir Burnu üzerinde yer alır. Kent, Rodos'taki Lindos, Ialysos, Kamiros ve Kos, Halikarnassos, Nisiros ile birlikte Dor Hexapolis'ini oluşturuyordu.

Antikçağ tarihçisi Herodot kentin Ispartalılar tarafından kolonize edildiğini, Diodoros ise Knidos'un ilk sakinlerinin Triopas yönetiminde Teselya'dan geldiklerini yazmaktadır. Kazılarda ele geçen en eski buluntularsa M.Ö. 7. yüzyıla ulaşmaktadır.

Knidosluların denizcilikte Fenikelilerle rekabet edecek kadar ilerledikleri bilinmektedir. Gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kentinin güneyinde ticaret limanı yer almaktadır.

Kuzeydoğusunda yer alan küçük limanın ise girişi koridor şeklinde olup, en dar yerinde karşılıklı, yuvarlak planlı iki kontrol kulesi bulunmaktadır. Strabon 'Kadırga Limanı' olarak adlandırdığı bu limanda 20 savaş gemisinin konaklayabileceğini söylemektedir.


Kent aksı üzerinde doğu batı yönünde uzanan bir cadde mevcut olup, bu caddenin yanlarında, kamu yapıları, aşağı ve yukarı tiyatrolar, Demeter kutsal alanı, küçük bir odeon, Aphrodit Tapınağı, Korint Tapınağı, Roma mezarı, agora, anıtsal yapı, Helenistik stoa ve Bizans kilisesi, Roma dönemi bouleuterionu, propylon (anıtsal giriş) ve basamaklı cadde gibi yapı kalıntıları yer almaktadır. Birden çok kült yapısının bulunduğu kutsal alanda yapılan kazı çalışmaları kutsal alana girişin bir kapı yapısı ile sağlandığını ortaya çıkarmıştır. Dört sütunlu bir avlusu olan propylonun kapısı batı cephesindedir. Knidos antik kenti içinde yer alan kült yapılarından en ünlüsü, zamanında Knidos Aphrodit heykelinin korunduğu varsayılan yuvarlak planlı mabettir.

Amos

Marmaris ilçesi, Turunç köyü, Hisarburnu yakınında, Kumlubük Koyu'nun kuzeybatısında, Asar Tepe üzerindedir. Yakınına kadar araçla ulaşmak mümkündür. Kalıntıların yoğun olduğu tepe kısmına zorlu olmayan bir tırmanma ile ulaşılır. Kentte çeşitli dönemlerden kalma sur, kule ve tiyatro kalıntıları ile çeşitli yapılara ait temel izleri görülebilmektedir.

Milas Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Mylasa (Milas)
Stephanos Byzantinos, Ethnica adlı eserinde, Mylasa'nın adını Sisyphos Aiolos torunu Khrysaor oğlu Mylassos'tan aldığını yazar.

M.Ö. 446'da Perslerin hâkimiyetinden kurtularak Attika'Delos Deniz Birliğine dahil olur. M.Ö. 334'de Asya seferine çıkan Büyük İskender, Güneybatı Anadolu'yu ve dolayısıyla Milas'ı da almış, fakat hemen sonra elde ettiği toprakları Karia Kraliçesi Ada'ya vermiştir. M.Ö. 189'da Suriye Hükümdarı Antiochos, Roma'ya yenildiği zaman Rodoslulara Mylasa dışındaki birçok Karia şehrini bırakmak zorunda kalmıştır. Mylasa, M.Ö. 143'de bir sınıf anlaşmazlığına hakemlik etmiş ve bu tarihten sonra Roma Valilerinin başkanlık ettiği mahkemelerin merkezi haline gelmiştir. Son Bergama Kralı III. Attalos ülkeyi M.Ö. 129'da Roma'ya vasiyet yoluyla bağışlayınca Milas, Asya eyaleti içinde Roma'ya bağlanmıştır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Milas 13. yüzyılda Türkler'in eline geçmiş ve 1392 yılında Menteşoğullarının yönetim merkezi olmuştur.

Gümüşkesen
Mezar Anıtı Muhtemelen M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu anıt dikdörtgen bir mezar odası ile bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit tarzı gittikçe daralan bir örtüden ibarettir. Anıt, iki basamaklı bir krepis üzerine olup mezar odasına bir kapı ile girilmektedir. Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Üst katın tabanında yer alan bir delikten aşağıda yatan ölünün üzerine şarap döküldüğü tahmin edilmektedir. Açık bir sütun dizisi ile çevrili olan üst katın her köşesinde birer kare sütun, bunların arasında ikişer oval sütun yer almaktadır.

Beçin
Milas'ın 5 km. güneyindeki ovada birdenbire yükselen bir platonun kenarında bulunan Beçin, Anadolu'da hemen hemen en iyi korunmuş Türk kentidir. Kentin adı, Ortaçağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslam metinlerinde Barçin, daha sonra ise Peçin olarak geçmektedir.

Roma ve Bizans dönemlerinde önemsiz bir yerleşme olan Beçin, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin Türk egemenliğine geçmesinden sonra önem kazanmıştır. Bölgeyi ele geçiren Menteşoğulları başlangıçta Milas'ı başkent yapmışlar; ancak, 14. yüzyıl başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçin'e taşımışlardır. Kent, Menteşe Beyliğinin başkenti olduktan sonra yapılarla donatılmıştır. Ahmet Gazi'nin 1391 yılında ölmesinden sonra yöre, 1392'1394 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Osmanlı döneminde Muğla'nın Menteşe Sancağı'nın merkezi olmasından sonra Beçin önemine yitirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Beçin'in kale içinde 20 evden ibaret Milas'a bağlı bir nahiye olduğunu yazmaktadır.

Beçin ören yeri, platonun kenarında sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı surlarla çevrili bir kenti kapsamaktadır. Bir Bizans kalesinin temelleri üzerine Türkler tarafından yapılan kalenin duvarlarında devşirme taş kullanılmıştır. Kalenin güneyde olan tek girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış çift sur korumaktadır.

Beçin'de Ahmet Gazi Medresesi ve karşısında Türbesini, ayrıca hamam, han, cami, kilise, sarnıç gibi yapıların kalıntılarını görmek mümkündür.

Euromos
Milas ilçe merkezine 10 km. mesafededir. Mylasa'dan sonra yörenin en önemli kenti olarak kabul edilmektedir. Attik Tribut listelerinde Hyromos-Kyromos olarak adı geçen kentin Euromos olduğu düşünülmektedir.

M.Ö. 201'196 yılları arasında Makedonya Kralı V. Philip'in işgaline, M.Ö. 167'de Mylasa'nın (Milas) işgaline uğramıştır. Ancak, Rhodos'un gönderdiği yardımla bu işgalden kurtulmuştur. Daha sonra Mylasa ile ittifak yapan Euromos'a Herakleia saldırmış ve kült eşyalarına, mallarına el koymuştur. Roma İmparatorluğu sırasında Euromos sikke basmaya devam etmiştir.

Anadolu'daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı kentte bulunmaktadır M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılmıştır. 6x11 sütun sayılı ve Korint düzenindedir. Sütunların her biri ayrı kişilerce yaptırılmıştır. Sütunlardan beşi fizikçi ve kamu görevlisi Menekrates ile kızı Tryphania, yedisi de Leo Quintos adlı başka bir kamu görevlisi tarafından sunulmuştur. Tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır. Daha batıda bir başka stoa daha mevcut olup, sütunlarından birinde Kallisthenes adlı kişinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasos'un yandaşlığı üzerine bilgi veren uzun bir yazıt yer almaktadır. Şehrin nekropolü surların dışındadır.

Labranda
Zeus Labrandos'un kutsal alanı olan Labranda, Milas'ın 14 km. kuzeydoğusunda yer almakta olup, Antikçağ'da 'Kutsal Yol' ile Mylasa'ya bağlantılıydı. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 5. yüzyıla ait olup, kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşmaktadır. Bölgedeki araştırmalarda bulunan bir yazıtta, M.Ö. 497 yılında, kutsal alanda bir savaş yapıldığı ve Karia ordusunun müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenildikleri anlatılmaktadır.

Heredot Labranda'da bir Zeus Stratios Tapınağı'ndan söz etmektedir. M.Ö. 4. yüzyıl tapınağın en önemli devri olup, Maussolos ve Idrieus zamanlarında yapılmıştır. Hieronun yani kutsal alanın planlanmasını sağlayan Maussolos'tur. Yapıların çoğu onun döneminde inşa edilmiş veya inşasına başlanmıştır.

Kuzey stoa, ek yapıları ve terası ile birlikte Andron B, tapınağın güneyinde büyük teras duvarı, Andron B'nin batısındaki yapı, doğudaki geniş merdiven ile saray olarak tanımlanabilecek büyük yapılar Maussolos döneminde yapılmıştır.

İon düzenli tapınak II, Teras evi II, güney yöndeki teraslı Andron A, kuyulu ev stoası, doğu propylaia (kapı), Dor düzenli ev, güney kapısı ve ek yapılar ise İdrieus döneminde yapılmıştır.

Andron A ve B kral ailesine ayrılmış megaron tipinde saraylardır. Teras evlerinin rahiplere ayrılmış olduğu düşünülmektedir.

Labranda'daki geri kalan yapılar Roma devrine aittir. Bu yapılar; Andron C, teraslı ve kuyulu ev, doğu hamamları, Dor düzenindeki evin restore edilmiş bölümleri, batı stoası ve buna bitişik teraslar, güney hamamlarıdır.

Herakleia (Kapıkırı)
Herakleia antik kenti bugünkü Kapıkırı köyü içerisinde kalmaktadır. Antikçağ'da kentin kıyısında kurulduğu, Ege Denizi'nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi, Menderes Nehri'nin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu bugünkü Bafa Gölü'ne dönüşmüştür.

Adını ünlü mitoloji kahramanı Herakles'ten alan kent, M.Ö. 8. yüzyılda, Persler zamanında, Karia Satrabı Maussolos'un eline geçmiştir. İskender'in Asya seferi sonrası, önce İskender İmparatorluğunun, daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, M.Ö. 1. yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybetmiş, ulaşımındaki güçlük nedeniyle Hıristiyan keşişlerin gizlenme yeri olarak kullanılmıştır. Engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı, 65 kule ile takviye edilen 6,5 km. uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Helenistik dönemde yapılmıştır. Hippodamik şehir planına göre iskan edilen Herakleia birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerden birisidir. Antik kentten günümüzde Athena Tapınağı, agora, bouleuterion ve tiyatro kalıntıları görülmektedir.

Bafa Gölü içerisinde yer alan adacıklarda ve Latmos Dağı kayalıklarında toplam 13 manastır bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki ilk manastır, Sina Yarımadası ve Yunanistan'dan gelen rahipler tarafından, M.S. 7. yüzyılda inşa edilmiştir. Korunmaları için, Bizans devrinde Bafa Gölü kenarına bir kale inşa edilen bu manastırların en ünlüleri, Yediler, Stylos, Soteros, Menet Adası, İkizce Adalar ve Kahve Aşar Adası manastırlarıdır.

Ayrıca, manastırlar etrafına yayılmış keşişlerin tek başına yaşadığı pek çok mağara veya çilehane vardır. Bunlardan manastırlara yakın olanların tavanları ve duvarları zengin freskler ile süslenmiş olup, bu freskler İsa'nın hayatını, Meryem'i ve azizleri tasvir eder.

Iasos (Kıyıkışlacık)
İasos, Milas'a 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık köyü içerisindedir. Mitolojide, Argos'tan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin lideri Iasos'tan aldığı söylenmektedir. Ancak, kazı sonuçları kolonizasyondan önce Eski Tunç Çağı'ndan itibaren Iasos'ta iskan olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönüşmüş olup, antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri ve mezarları çevrelemekte, balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır.

Roma döneminde inşa edilen agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Dört tarafı portikolarla çevrili olan bu yapının güneybatısında bouleuterion yer alır. Kent meclisi olarak kullanılan yapı, daire biçimli orkestra ve onun arkasında yer alan dört merdivenle üç bölüme ayrılmış olup, oturma sıralarının altı tonozlarla desteklenmiştir. Agoranın doğu köşesinde önü sütunlu dikdörtgen planlı yapı, Caesareon olarak tanımlanır. İçinde yapılan kazılarda bulunan eserler, Orta Tunç Çağı'na kadar uzanmakta olan agoranın etrafını saran stoalar, M.S. 130 yıllarında yapılmıştır. Agoranın güneybatı köşesindeki geniş düzlükte ise Artemis'e ve İmparator Commodus'a adanmış stoa yer almaktadır.

Kentin ortasında yer alan yükseltinin kuzeydoğu yamacında tiyatro bulunmaktadır. Ören yerinin en yüksek kesiminde ve tam ortasında yer alan Ortaçağ kalesi, kareye yakın bir plana sahip olup, kalınlığı 2 m'yi bulan sur duvarları ile çevrilidir. Kalenin içinde bir de sarnıç bulunmaktadır. Ayrıca, Demeter'Kore Tapınağı'nın izleri de görülebilen kalıntılar arasındadır.

Yarımada ile kara arasında bulunan liman, yaklaşık 850 m. uzunluğundadır. Liman ağzında yer alan kule, mendirek kulesi olup, bir Ortaçağ yapısıdır.

Iasos'ta biri kenti koruyan diğeri de büyük sur olarak bilinen ve kentin kuzeybatısında yer alan iki sur bulunmaktadır.

Roma devri mezarlığının batısındaki yamaçlarda, kayaya oyulmuş kaya mezarları ile bina şeklinde yapılmış mezarlar yer almaktadır. Kentteki en ünlü mezar ise, halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen, Roma dönemine ait anıt mezardır.

Sinuri Tapınağı
Milas'ın 14 km. güneyindeki Yukarı Kalınağıl köyünde dağlar arasında bulunan tapınakta, Karya dilindeki ismini muhafaza eden ilah Sinuri'ye ibadet edilmekteydi. Tapınağın yanında Labranda'da olduğu gibi bir rahip ailesine ait olması muhtemel büyük bir mezar anıtı vardır.

Fethiye Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Gemiler Adası
Fethiye'nin takriben 9 km. güneyinde bulunan adaya Gemiler Koyu'ndan deniz yoluyla ulaşılabilir. Ortaçağ'da Sybola adıyla bilinen Ölüdeniz Havzası içinde yer alan Gemiler, diğer bir deyişle Aya Nikola Adası M.S. 5. yüzyıldan itibaren özellikle dinsel içerikli yerleşimlerin oluşmasıyla önemli bir konuma gelmiştir. Avrupa ve Doğu Akdeniz ticaret ve seyahat gemilerinin uğrak yeri haline gelerek bir hac merkezi olan adada birçok kilise ve Şapel yanında din eğitimi veren okullar da açılmıştır. Adanın ismi ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır.

Adanın en yüksek noktasındaki kilisenin Aziz Nikolas'a ithaf edildiği ve Ortaçağ'a ait bir denizcilik rehberinde rastlandığı da bilinmektedir.

1990 yılından bu yana bir Japon ekip tarafından yüzey araştırması yapılan ada ve çevresinde 11 kilise tespit edilmiştir. Bunlardan dördü Gemiler, biri Karacaören Adası'nda, diğerleri ise Ölüdeniz ve Karaören Koyu civarındadır. Gemiler Adası ve çevresi, Hıristiyanlık Alemi için çok önemli bir merkez olarak görülür. Adadaki dini yapıların dışında, barınak olarak kullanılan evler de bulunmaktadır. Adanın kayalık olması nedeniyle, kilise ve evlerin temelleri kaya içine oyulmuş olup, deniz dibinde de kalıntılar devam etmektedir.

Cadianda - Kadyanda (Üzümlü / Yeşilüzümlü)
Fethiye'ye 24 km. uzaklıktadır. Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda'nın ismindeki 'nd' takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö. 3000'lere kadar indiği ileri sürülmektedir.

Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak, Roma döneminde onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim geçirmiş bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır.

Kent dik yamaçlı arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş, sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarlardan güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.

Nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır. Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarından bir diğeri ise sarnıçlardır. Tapınağın doğu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, antik dönemde kentin su sorununun ne kadar etkili olduğunu ve belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Kadyanda'da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma dönemine aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın, geç döneme ait kalıntılar yoğun değildir.

Kaunos (Dalyanköy)
Antik kaynaklardan Herodot ve Strabon'da adı geçen Kaunos şehrinin M.Ö. 540'da Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir. Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır.

Arkeolojik veriler özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir. Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır. İskender'in istilasından sonra Maussolos'un kız kardeşi Ada'ya verilmiştir. Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodos'a bağlanan şehir M.Ö. 167'129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir. Bergama Krallığı'nın vasiyet yoluyla Roma'ya bağlanması üzerine M.Ö. 129'da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur. Hıristiyanlık dönemine ait en az üç kilisenin olduğu bilinmektedir. Akropol üzerinde surların bir kısmı ile bazı duvar kalıntıları Ortaçağ veya daha geç devire ait olabilir. Kaunos'taki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır.

Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı. Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülebilen kalıntılarıdır.

Kayaköy Fethiye'ye 8 km. mesafede bulunan Kayaköy'ün geçmişi M.Ö. 3000'lere kadar gitmesine rağmen antik dönem kalıntılarından günümüze M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen az sayıda lahit ve kaya mezarları ulaşmıştır.

Kayaköy'de her biri 50 m²'den büyük olmayan, manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı ve girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçların olduğu, 350 ila 400 konut bulunmaktadır. Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise, bir okul binası ile bir gümrük binası yer almaktadır.

Letoon
Fethiye'Kaş karayolu üzerindedir. Şair Ovidius'un anlattığı bir efsaneye göre, Zeus'tan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollon'u Delos'ta doğurur. Sonra Ksanthos Nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca, bugünkü Leto Tapınağı'nın bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür. Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını lanetler. İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır. Letoon ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim M.Ö. 8. yüzyıla kadar gitmektedir. Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoon'un, Lykia Birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir. Antik kent merkezinde, yan yana dizilmiş üç tapınak mevcut olup, bunlardan en batıdaki olanı Leto'ya, daha küçük olan ve ortada yer alan tapınak Artemis'e, en doğuda, Dor düzenindeki tapınak ise Apollon'a aittir. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesinde sergilenen üç dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır. Likçe, Aramice ve Grekçe ile yazılmış olan kitabe, Lykia dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Tapınakların güneybatısında, nymphaion (çeşme) binası ile bunun doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca, stoa ve tiyatro da görülmeye değer kalıntılar arasında yer alırlar.

Oenoanda (Asar Beli/Gavur Pazarı) : Fethiye'Korkuteli karayolu üzerinde İncealiler köyünün üst kısmında yer alır. Oenoanda, bir yerleşim adı olarak, ilk kez Hitit metinlerinde geçer. Oenoanda asıl ününü M.S. 2. yüzyılın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü Filozof Diogenes'e borçludur. Diogenes, düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır. Ancak, yapının yıkılıp, parçaların dağıtılması nedeniyle, kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür.

Antik kentten günümüze ulaşan en erken kalıntı, kentin güneyinde yer alan ve M.Ö. 200 yıllarına tarihlenen sur duvarıdır. Duvar son derece güzel taş işçiliği ve beşgen kulesi ile dikkat çekicidir. Roma döneminde şehre, yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustus dönemine ait Dor mimari düzeninde bir tapınak inşa edilmiştir. Bu yapının içinde imparator Augustus için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir. M.S. 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine, şehirdeki iki gymnasium, hamam kompleksinin küçük olanı inşa edilmiştir. Büyük gymnasium, hamam kompleksi ise M.S. 140'larda, Rhodiapolis'li Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısında yapılmıştır. Yapıya daha sonra 3. yüzyıl başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimius Severus ile Caracalla'ya adanmıştır. Şehrin güneyindeki su kemeri de büyük olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır.

Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın hemen doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapımına tanıklık etmiştir. Kent, tepe yamaçlarına inşa edilen ve Roma dönemine tarihlenen mezarlarla çevrilidir. Bunların en büyüğü M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısında Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan heroondur. Bu anıt mezarda I. Flavilla'nın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır.

Pınara (Minare Köyü)
Fethiye'Kaş karayolu üzerinde, Minare köyü yakınlarındadır. Antik yazarlardan Stephanos, Byzantion Menekrotes'ten alıntı yaparak 'Ksanthos'un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup, Kragos Dağı'nın yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler' diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır.

Strabon, Artemidoros'tan alıntı yaparak Lykia Birliği meclisinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir. Antik kente doğru yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarları dikkati çeker. Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropolün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın terasla ve sur duvarı ile desteklenmiştir. Kent surunun güneyindeki kapıdan geçerek dolaşıldığında, arkasını yamaca dayamış olan odeon ve önündeki düz alandaki agora, kentin odağını oluşturmaktadır.

Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde, kentin Antikçağ'da geçirdiği depremlerle büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker. Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Bu yapı plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.

Sidyma
Fethiye'Kaş karayolu üzerindedir. Kentin ismi, tarih sahnesinde M.S. 450'457 yıllarında imparator olan Mercian'in başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır.

Kentin batısında yükselen tepe şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür. Ancak, üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir. Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m. uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır. Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır. Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmekte olup, kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır. Kentin doğu kesimindeki nekropolde, Klasik Çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok lahit, kaya mezarı ve anıt mezarlar görülebilmektedir.

Telmessos (Fethiye)

M.Ö. 3000'den itibaren yerleşim olduğu söylenen Telmessos'un bu dönemdeki durumu bilinmemektedir. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Telmessos ele geçen Likçe kitabeler yüzünden Lykia şehri olarak kabul edilirse de Attik tribut listelerinde adının Lykia şehirlerinden ayrı olarak geçtiği görülür. M.Ö. 362'den önce Perikles tarafından işgal edilerek Lykia'ya katılmıştır. İskender döneminden sonra Ptolemaiosların eline geçmiştir. Magnesia Harbi ve arkasından gelen Apameia barışında Lykia bölgesi Rodos'a bırakıldığı halde Telmessos kısmi bir bağımsızlıkla Ptolemaiosların egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 168'den sonra bastırdığı Birlik tipi sikkelerden Lykia Birliği'ne katıldığı anlaşılmaktadır. Brutus'un seferi sırasında Roma topraklarına katılmış olan kent daha sonra Bizans egemenliğine girmiştir. Şehrin ismi M.S. 5. yüzyıldan sonra Anatasiopolis, 9. yüzyıldan sonra ise Makri veya Meğri'ye dönüşmüştür.
Kaya mezarları, mezar anıtları ile Ortaçağ kalesi görünümündeki surların dışında pek fazla kalıntı görülmez. Kaya mezarlarından birisi kitabesinden dolayı 'Amyntas Mezarı' olarak bilinir.

Tlos (Asar Kale/Düver)
Fethiye'ye 40 km. uzaklıktadır. Lykia dili ile yazılı kitabelerde adı Tlava veya Tlave şeklinde geçer. Lykia bölgesinin eski yerleşim yerlerindendir.

Panyassis tarafından bir nymphe olan Praxidike ve Tremile'nin çocuğu olarak gösterilen Tlos'un tarihi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Bilinen en eski belgeler arasında, M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenebilecek kabartmalı bir mezar ile Izrara anıtı, diğer Likçe yazılı kitabeler ve M.Ö. 4. yüzyıla ait sikkelerdir. M.Ö. 2. yüzyılda ise Lykia Birliği'ne dahil üç oy hakkına sahip metropolis kabul edilen şehirlerden biridir. M.S. 2. yüzyılda birçok yapının onarımı ve inşası için Lykialı zenginlerin para yardımı yaptığı bilinmektedir.

Bizans egemenliği sırasında da varlığını sürdüren Tlos'ta akropolün üstündeki son kalıntılar 19. yüzyılda çevreye egemen olmak isteyen Kanlı Ali Ağa isimli bir derebeyinin kalesine aittir. Akropolün üzerindeki surlar ve büyük yapı kalıntılarının tümü Osmanlı dönemine aittir.

Şehrin Lykia dönemine ait kalıntıları arasında kaya mezarları, akropolün doğu eteğindeki sur bulunmaktadır.

Akropolü, sarp doğal kayanın olmadığı yerlerde kuşatan Roma surlarının bir bölümü Bizans döneminde onarım görmüştür. Şehrin tüm yapıları sur dışındadır.

Stadion, hamam'gymnasium kompleksi, Bizans kilisesi, bir tapınağa ait sütun parçaları ve mimari elemanlar, agora, tiyatro, Roma dönemine ait yüksek bir kule, şehrin görülebilen kalıntılarıdır.

Camiler ve Kiliseler
Kurşunlu Cami: Muğla kent merkezinde, Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı ve büyük kubbelidir. Yanlardaki iki küçük kubbesi, 19. yüzyılda Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır. Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodos'tan getirilen boyalarla işlenmiştir.

Ulu Cami: Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami, 19. yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir. Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır.

Şeyh Camii: Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 19. yüzyıl başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır.

Hacı İlyas Camii: Milas'ın Hacı İlyas Mahallesi'nde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür.

Ulu Cami: Milas'ın Hoca Bedrettin Mahallesi'nde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milas'ın en büyük Camiidir. Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır.

Firuzbey Camii: Milas'ın Firuzpaşa Mahallesi'nde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır. Ters 'T' planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır. Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir.

Belen Camii: Milas kentinin ortasındki Hisarbaşı Tepesi'nde bulunan caminin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Plan bakımından Ulu Cami'ye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır.

Ağa Camii: Milas'ın Hacıapti Mahallesi'nde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır.

Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi: Beçin'de, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır. Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır. Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür.

Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır.

Aşağı Kilise (Panagia Pirgiotissa Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyü sınırları içerisinde bulunan kilise, yakın zamana kadar kullanılmıştır. Kilisenin, kuzey yönden açılan giriş kapısının önündeki mozaik üzerinde 1888 tarihi okunmakta olup, bunun onarım tarihi olduğu tahmin edilmektedir.

Yukarı Kilise (Taxiarthis Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyünde bulunan kilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Aşağı Kilise'den daha önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Beş nefli olan kilisede üst örtüyü duvarlarla birlikte inşa edilmiş yarım sütunlar taşımaktadır. Kilisenin içi, dışa göre daha fazla tahrip olmuştur.

Hanlar
Çöllüoğlu Hanı: Milas'ın Hisarbaşı Mahallesi'nde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir. Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır. Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır. Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır. Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır. Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır. Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır.

Geleneksel Muğla Evleri

Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür. İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır. Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır. Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir. Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır.

Korunan Alanlar
Marmaris Milli Parkı
Saklıkent Milli Parkı

Sırtlandağı(Halep Çamı) Tabiatı Koruma Alanı
Kıdrak Tabiat Parkı

Kaplıcalar

Sultaniye Termal Turizm Merkezi
Gel Girme Çamur Banyosu: Köyceğiz Gölü'nün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir. Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.

Bodrum Karaada Kaplıcası: İlçeye 4mil uzaklıktaki Karaada'da ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır.

Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası: Dalaman Havalimanı'na 6 km. uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir. Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir.

Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası): Fethiye'ye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır. Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır. Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur.

Sportif Etkinlikler
Kamplar: Muğla'nın il ve ilçelerinde Orman Bakanlığına ait pek çok kamp alanı bulunmaktadır.
Rafting: Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayı'nda her mevsim rafting yapılabilmektedir.
  • Kuş Gözlem Alanı
  • Bafa Gölü
  • Güllük Deltası
  • Köyceğiz Gölü
COĞRAFYA
Muğla İli, ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır. Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır. Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır.

Muğla'da Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.9'dur.

TARİHÇE
Muğla ili, Antikçağ'da Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesi'nde 'Mobella' olarak geçmektedir.

Yerleşim tarihi M.Ö. 3000'lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır. Bölgedeki ikinci büyük göç olayı M.Ö. 12. yüzyıl başlarındadır. Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra M.Ö. 1200'lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskender'in ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığı'nın, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir.

1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaleti'ne bağlanmıştır.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 22:55

Şirin Bir Tatil Kenti, Kaş
 
Şirin Bir Tatil Kenti, Kaş
Beyaz badanalı evler, Akdeniz’in maviliklerine irili ufaklı koylarla uzanmış Çukurbağ yarımadası ve yarımadanın ucundan neredeyse bir taş atımlık mesafedeki Meis adası. İşte; Kaş’a girmeden, ta yukarılardan bakıldığında gözler önüne serilen manzara bu. Ne yazık ki şehre girildiğinde bu etki azalıyor. Son yıllarda hızlı bir yapılaşma görüldü. Hızlı ve ne yazık ki plansız. Çok katlı binalar yapılmasına izin verildi. Çukurbağ yarımadası bile neredeyse dolmak üzere.

Karşıda, Yunanistan’a bağlı Meis adasının fotoğraflarını görüyor da insan imreniyor. Bir tiyatro dekoru görünümündeki evler ve sokaklar yıllara direnmiş. Bozulmasına izin verilmemiş. Ne olurdu sanki Kaş da, diğer turizm merkezlerimiz de Meis gibi kimliği, kişiliği olan bir şehir olarak büyüseydi.

Kaş ve Meis karşı karşıya aynı güneşle ısınıp aynı yağmurla ıslanıyolar.

Bütün bunlara rağmen şirin bir tatil kentidir Kaş. Yapılan hataların anlaşılmasıyla çevre düzenlemesine önem verilmeye başlandı ve birkaç yıl öncenin taşlı tozlu görüntüleri büyük ölçüde ortadan kalktı.

Kaş, Antiphellos antik kenti üzerine kurulmuş. Limana inen ve şimdi Kaş’ın turistik alışveriş ve eğlence merkezi olan caddenin başındaki Lykia tipi lahit, Kaş’ın bir simgesi gibidir.

Antiphellos’un Helenistik dönemde bir liman kenti olarak önem kazandığı biliniyor. Roma döneminde de çevredeki kentler arasında öne çıkmış. Antiphellos Lykia Birliğinin üyesiydi.

Kaş’ın hemen yanıbaşında küçük ve sakin koylar, denize girmek için iyi seçenek sunar.

Helenistik tiyatro bugün Kaş’ın batısında, Çukurbağ yarımadası yolunun üzerindedir. İyi korunmuş durumdadır. Tiyatronun kuzeydoğusunda da kentin nekropolü bulunmaktadır. Büyük bölümü kayadan oyularak meydana getirilmiş Dorik nizamda bir mezar ilgi çekicidir. Giriş duvarında kadın figürleri işlenmiştir.

Kaş'ta plajlar
Kayalıklı bir arazi üzerine kurulan Kaş merkezinde kumsal yok. Ama kayalıklar üzerinde oluşturulmuş teraslardan denize girilebilir. Dalgalı havalarda bile su tertemizdir. Ama mutlaka plaj arıyorsanız, yarımadanın batısındaki koya ya da Küçük (neredeyse bir avuç) ve Büyük Çakıl plajlarına gitmelisiniz. Kaş’ın 1.2 mil güneydoğusundaki Bayındır limanı da denize girmek için uygundur. Plaj için Kaş-Kalkan arasındaki Kapıtaş plajı da tercih edilebilir. Plaj Kaş’tan 20 km uzaklıktadır.

Günübirlik tekne turları
Hem denize girmek, hem de Kaş ve Kekova adası çevresindeki güzellikleri keşfetmek için tekne turlarına katılabilirsiniz. Limandan kalkan tekneler Bayındır limanına, Kaleköy (Simena), Kekova adası (batık şehir), Tersane koyuna uğruyorlar. Yolda ya da Kaleköy’de yemek, Tersane ya da Kekova adasının batısındaki diğer koylarda yüzme molası veriliyor. Batık kent kalıntılarını seyretmek için deniz gözlüğü ve Kaleköy’de kaleye tırmanıp çevreyi seyretmek için uygun bir ayakkabı almayı unutmayın.

Dilerseniz Kekova çevresindeki yat turunu iki ya da üç güne de çıkarabilirsiniz. O zaman konaklayacağınız yerler arasına Sıçak iskelesi (Aperlai antik kent kalıntıları), Üçağız iskelesi ve Theimiussa kenti, Aşırlı adası ve çevresindeki koylar, Demre’nin limanı sayılan Çayağzı (Andriake) da eklenecektir. Birbirlerine çok yakın ama her biri kendine has güzellikleri olan bu yerler arasında yapılacak, doğa ve tarihle içiçe küçük bir mavi yolculuk, bütün yaşamınız boyunca unutulmayacak anılar işleyecektir belleğinize.

Kekova turuna çıkan tekneler yüzme molasını Tersane koyunda verirler. Suyun berraklığı fotoğrafta da görülebiliyor. Kaş’tan başlayan ve Kekova adası çevresini kapsayan günübirlik turu, altı camekanlı özel bir tekne ile de yapabilirsiniz. Çukurbağ yarımadasındaki Aquapark otel tarafından işletilen tekne ile Kekova’nın batık kentini, yarısı su altında kalmış lahitleri, Aperlai’nin denizin dibine dağılmış kalıntılarını ve anforalarını suyun içinden seyretmenin tadına doyum olmayacaktır. (Bilgi için telefon: 836 19 01)

Kaş çevresi dalmak için de çok uygundur. Dalmayı öğrenmek ya da öğretmen kontrolünde dalmak için Kaş’da dalma okulu da var. (CMAS/PADI belgesine sahip dalma okulu Kaş Medusa Otel’de. Tel: 836 14 40)

Bayındır Limanı ve Mağarası
Bayındır limanı Kaş’ın 1.2 deniz mili güneydoğusunda. Karadan ulaşmak çok zor. En iyisi tekneyle gitmek. Limanın doğu yakasında kıyı dik olarak yükseliyor. Burada kayalıklara oyulmuş çok sayıda Lykia mezarı var. Bayındır mağarası ise liman ağzındadır. Dar bir ağızdan giriliyor. 60 m. uzunluğundaki mağaranın içinde bir akarsu bulunuyor. Mağaranın tam ortasında ise Hristiyanlığın ilk yıllarına ait olduğu sanılan küçük bir kilise yer alıyor.

Çukurbağ Yarımadası
Çukurbağ yarımadasını çepeçevre dolaşan asfalt yol, Kaş’ın içinden, limanın önünden başlıyor. Antik tiyatro da bu yolun sağında kalıyor. Çukurbağ yarımadası son yıllarda yerleşime açıldı. Önce ikinci konutlar, ardından otel ve pansiyonar yapıldı. Yarımadanın çevresi kayalık. Ancak bazı otel ve pansiyonların deniz kenarında oluşturdukları setlerden denize girilebiliyor.

Meis Adası
Yunanistan’a bağlı Meis adası, Çukurbağ yarımadasının adaya bakan kesiminden neredeyse bir taş atımlık mesafededir. Bu kadar yakın olan iki nokta arasında ne yazık ki karşılıklı bir alışveriş yok. Sadece yabancı turistler gidip gelebiliyor. Eskiden Meis’le Kaş arasında yoğun alışveriş bulunmaktaydı. 6,7 Eylül olayları sonrasında bu alışveriş azaldı. Kıbrıs olayları ve 12 Eylül sonrasında da tümüyle kesildi.

Akşam alacasıyla birlikte Akdenizin taze balıkları usta ellerde pişirilip sofraya getirilir. Antik çağdaki adı Megiste olan Meis çok iyi korunmuş ve bakımlı bir turizm merkezi niteliğinde. Küçük uçakların inip kalkabileceği bir de havaalanı var. Antalya ile Dalaman arasındaki yüzlerce kilometrelik sahil şeridinde tek bir havalimanımız yokken ve Kaş’a en az 5 saat süren yorucu bir kara yolculuğuyla turistler taşınırken, küçücük Meis adasına vızır vızır uçak seferleri yapılması Kaş’lı turizmcilerimizin yüreğini sızlatıyor.
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/kas1.jpg
Gömbe Yayalası ve Uçansu
Yazın sıcak günlerinde çok bunaldıysanız ve bir değişiklik arıyorsanız, Gömbe yaylası tam size göre. Kaş’tan Elmalı’ya doğru, büyük bölümü çam ağaçlarının yeşilliğinde geçen 70 km’lik yolculukla Gömbe’ye çıkabilirsiniz. Yol asfalt ve rahat. Yolda, 1320 m yükseklikteki Sinekçibeli’nde durup çevreyi seyredin.

Gömbe bir yayla köyü. Ortasından dere akıyor. Köyde pansiyonculuk çok gelişmiş. Pansiyonlardaki toplam yatak sayısı 200’ü buluyor. Kaş gecelerinin sıcağından rahatsız olup serin bir gece geçirmek isteyenler deneyebilirler.

Kaş’ın merkez yaylası olan Gömbe, Hristiyanlık döneminde piskoposluk merkezi olarak önem kazanmış. Kilise kalıntıları iyi izlenebilir. Önceleri Gombe olarak adlandırılan yayla, Osmanlı döneminde hayvan panayırı imiş. Yayla köyündeki yörük yaşamı bugün de sürüyor. İyi cins elması kadar, armut ve cevizi de bol, Gömbe’nin.

Şimdi dere kenarında durun ve başınızı 3000 metre yükseklikteki Akdağ yönüne çevirin. Eğer Mayıs-Eylül ayları arasında gitmişseniz, zirveden patlayıp metrelerce aşağı düşen ve Gömbe’den bile seçilebilen çağlayan çekecek dikkatinizi. Eriyen kar sularının 60 metre yüksekten dökülmesiyle oluşan şelaleye köylüler Uçarsu diyorlar. 5-7 Haziran arasında düzenlenen şenliklerde yöreye gelenler Uçarsu’da dilek dileyip kurban kesiyor, sema törenleri ve folklor gösterileri yapıp ardından Tekke köyü Abdal MUsa Müzesi’ni ziyaret ediyorlar. Uçarsu’yu daha yakından görmek ve aynı zamanda ilginç bir doğa yürüyüşü yapmak için Yeşil Göl’e gitmelisiniz.

Yeşilgöl yolunun 6-7 km’si araçla gidilebiliyor. Sonra araçtan inip, 1.5 km daha yürümek gerekiyor. Bir krater gölü olan Yeşil Göl yaklaşık 50 dönüm büyüklüğünde. Suyunun rengi yeşil olduğu için yeşil göl denmiş. Çevresi çayırlık. Ağaç yok. Piknik yapabilirsiniz. Ve Uçarsu şimdi size daha yakın.

Gömbe yaylasına Kaş’tan Elmalı ve Gömbe dolmuşlarıyla çıkılabiliyor. Ayrıca günübirlik Gömbe yaylası turları seyahat acentaları tarafından organize ediliyor. (Bilgi için Kaş’taki acentalara başvurabilirsiniz. Kaş rehberi’ne bakınız)


Kaş limanında tekneler arkasında kent
Gömbe ile Elmalı arasında yer alan Kızlar Sivrisi çevresi trekking, binicilik, foto safari ve dağcılık için son derece uygun. Sedirin bir orman oluşturduğu nadir yerlerden biri bu bölge aynı zamanda.

Elmalı
1050 metre yükseklikte bir yayla kenti görünümündeki Elmalı, yazın sıcak günlerinde bile bunaltmayan havasıyla oldukça çekicidir.

Elmalı tarihi, antik döneme kadar uzanıyor. 10 yıl kadar önce Elmalı’ya bağlı Bayındır köyünde bir tarlada bulunan ve yurtdışına kaçırılan Elmalı hazineleri, yöreye ilgili birden bire arttırmıştı.

Ömerpaşa camii, 1608’de Kitapçı Ömer Paşa tarafından yaptırılmış, sonradan onarım görmüş ve ahşap mahfil eklenmiş.

Kaş’ta geceler de canlıdır. Bütün dükkanlar açıktır yaz geceleri boyunca. İki katlı evlerin alt katları tümüyle dükkan, cafe, bar ve restoran olarak kullanılır.

Elmalıda tarihi doku büyük ölçüde korunmuş. Kentin üst mahallelerindeki tarihi sokaklar, çift cumbalı evlerle dolu. Çarşıdaki ve üst mahallelerdeki evlerin bir bölümü de restore edilmiş.

Elmalı’nın 4 km kuzeybatısındaki Kızılbel ve 7 km kuzeybatısındaki Karaburun ile Karaburun’un 1.5 km güneyindeki Boztepe’de tümülüs ve oda mezarlar ortaya çıkarıldı. Hepsinin de duvarları renkli duvar resimleriyle kaplıdır. Kazı ve onarım çalışmaları devam ediyor.

Elmalı çevresinde yayla turları için uygun mekanlar bulunuyor. Çamkuyusu yaylasında sedir ormanları arasında yürüyebilir, dağcılıkla biraz ilgileniyorsanız Kızlarsivrisi tepesine tırmanmayı deneyebilirsiniz. Elmalı çevresindeki ormanlar ve küçük göller av turizmi için de uygun.


Ne yenir? Nerede kalınır?
Şansınız yaver gidip de kalmışsa, yol üzerindeki Teke Restoran’da tandır isteyin. Yoğurdu yanından eksik etmeyin. Yemeğinizi Belediye’ye ait binanın en üst katındaki lokantada da yiyebilirsiniz. Binanın bir bölümü de otel olarak değerlendiriliyor. Terasa çıkıp çevreyi seyredebilirsiniz


Ulaşım
Kaş’a Fethiye üzerinden gelebilirsiniz, Fethiye Kaş arası 105 km. Kaş’a Antalya’dan, Kemer, Kumluca, Finike ve Demre üzerinden gelmek de mümkün. Antalya Kaş arası 205 km. Yol güzel. Ancak Kaş’a İstanbul ya da Ankara’dan gelecekseniz. Antalya’ya inip sahil yolundan gelmek yerine, Antalya öncesinde Bucak ilçesini geçtikten sonra Korkuteli ayrımından dönüp Elmalı-Gömbe üzerinden inmeyi deneyebilirsiniz. Yol hem daha kısa, hem daha az yoğun. Korkuteli sapağıyla Kaş arası 197 km. (Antalya üzerinden gelişe göre yaklaşık 100 daha kısa)


Ne zaman gidilir?
Hava sıcaklıkları Antalya ile aynı özellikleri gösterir. (Antalya Rehberi’ne bakınız.) Yılın her mevsiminde tatil yapılabilir. Otellerin bir bölümü yaz sezonu dışında kapalıdır. Denizden yararlanmak için Mayıs sonundan Ekim sonuna kadar uygun sayılır. Çok sıcaktan hoşlanmayanlara Eylül-Ekim aylarını öneririz. Küçük yerleşimler olan Kaş ve Kalkan artan bir ilgi görüyor. Ama gene de sakin bir tatil geçirmek isteyenler için tercih edilebilir durumda.


Ne yenir?
Bir yayla köyü olan Gömbe’nin kekikle beslenen oğlak ve kuzu eti son derece lezzetli. Fırın kebabı, taş fırında odun ateşinde yapılıyor. Ayrıca Kiremitte oğlak eti, köfte, kiremitte alabalık ya da mangalda et ısmarlanabilir. Masanızda yoğurt mutlaka olmalı. Yanınızda götürmek için Yörüklerin yaptığı kese yoğurdu ve peynir satın alabilirsiniz. Kahvaltı için fırında kiremitte yapılan omlet, yöreye özgü. Elma, kayısı, aya reçelleri denenebilir. Sütlü pide ve odun ekmeği üzerine sürüp yemenin tadına doyum olmuyor.



firari33 20 Temmuz 2006 00:18

MERSİN
Gezip görücek çook güzel yerler var sahilimiz ,dağlar ve antik yerler.Susanoğlun da geçen yıl yakalanan balığın görüntüsünü sizlerle paylaşmak istedim nasıl ama........


arwen 20 Temmuz 2006 00:24

KIYIKÖY

Bu kez istikametimiz Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı Kıyıköy. Kıyıköy'e ulaşmanın en kolay yolu TEM Otobanı üzerinden. TEM'den Edirne istikametine giderken, Çerkezköy sapağından sapılıyor ve Saray ilçesi yönüne gidiliyor. Kıyıköy tabelaları, sizi eski adıyla Midye'ye ulaştırıyor. Yol, biraz virajlı; ama tamamen asfalt ve yemyeşil orman içinden giden keyifli bir yol.

İstanbul'dan çıktıktan yaklaşık iki saat sonra, Karadeniz kıyısında Kıyıköy'deyiz. El değmemiş güzellikleri ve tertemiz havasıyla, şehirden kaçıp bir nefes almak için ideal bir yer burası.

Kıyıköy'ün, köyü çevreleyen surların içindeki kısmı, tamamen sit alanı. Bu yüzden burası, hiç bozulmamış bir doğaya sahip. İki dere ile denizin buluştuğu bir yerde kurulmuş bir yarımada asında Kıyıköy.

Kıyıköy denince ilk akla gelenler, tertemiz koylar ve balık lokantaları. Buraya günübirlik gelenler, çoğunlukla, gelir gelmez sahile doğru yol alıyor.

Kıyıköy'ün önünde, upuzun plajlar var. Üstelik deniz, çoğunlukla dalgalı olsa da su, hemen her zaman tertemiz.

Liman Plajı, hemen Kazandere'nin önünde. Belediye Plajı'nda ise, karşınızda insan yüzüne benzeyen bir kayaya karşı yüzebilirsiniz. Kaz Limanı çok uzun ve yörenin en güzel plajı; ama yolu toprak ve bozuk. Burası daha ziyade, Kıyıköy halkının tercih ettiği bir yer. Kaz Limanından sonra da Selvez koyu geliyor.

Sahilde biraz vakit geçirdikten sonra Kazandere'ye doğru gidiyoruz. Bazıları denize biraz ara verip, sandal keyfi yapıyor.

Kıyıköy arkası orman; önü deniz ve iki dere arasında bir köy. Her iki nehirde de sandal kiralayıp, yemyeşil sazların ve koyların arasında dolaşabilirsiniz.

Etrafınızda nilüferler, ağaçların yeşiline bürünmüş Kazandere ile Pabuçdere'de aheste ilerliyorsunuz sandalınızla. Bu derelerde kürek çekmek de keyifli. Bir tek, küreklerin suya girerken çıkardığı ses geliyor kulağınıza. Son derece sakin ve huzurlu. Ama kürek çekmek istemiyorum derseniz, Kıyıköy'ün her yanını karış karış bilen, Ercan ya da köyün sandalcılarından biri, çeker kürekleri sizin yerinize. Hem de her seferinde büyük bir güleryüzle. Saatine beş milyon verirsiniz en fazla.

Kıyıköy eski bir Rum balıkçı köyü, balıkçılık geleneği de hala devam ediyor. Bu yüzden Kıyıköy'de yemek içmek denince öncelik, balık lokantalarında. Hepsi denize nazır bu lokantalarda, ortalama kişi başı fiyatlar içki dahil 20 milyon civarında. Kalkan mevsiminin bir başka olduğunu söylüyor, nefis manzaralı Deniz Feneri Restaurant'ın sahibi Zeliha Hanım.

Kıyıköy'de eskiden kalma taş ve ahşap bina sayısı çok zalamış; ama yine de sokakta yürürken tek tük rastlıyorsunuz. Yeni yapılmış beton binların çoğu ise, ev pansiyonculuğu için kullanılıyor.

Kıyıköylülerin çoğunluğu evini, özellikle yazları köye gelenlere açıyor. Bu evlerde bir konfor aramamak gerekiyor. Bazıları kahvaltı da veriyor misafirlerine. Deniz Feneri Motel ve Genç Otel de diğer konaklanabilecek yerler. Ama buradaki odalar da son derece mütevazı. Bir de tabii Kıyıköy'e kamp çadırları ile gelenler var.

Pabuçdere'ye inen yolda kayaların içine oyularak yapılmış, tarihi çok eskilere dayanan bir manastır var. Aya Nikola Manastırı'nın eskiden keşişlerin dinlenme yeri olduğu söyleniyor. Buradaki sütunlar ve kabartmalar kesinlikle görmeye değer; ama buradaki duvarlara daha sonradan kazınmış yazılar ve isimler insanın içine dokunuyor doğrusu.

Aya Nikola Kilisesi'nin 3. Yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Giriş katında kilise ve mezarlık, üst katta keşişlerin dinlendiği yerler; alt katta ise ayazma bulunuyor. Fakat kilisenin içi karanlık olduğu için yanınızda bir fener getirmeniz iyi olur. Kilise, bakımsız durumda olsa da yine de kesinlikle gezmeye değer.

Manastır dışında köyün çevresinde, mağaralar ve anıt kayalar da var.

Manastırdan çıkıp, tekrar Pabuçderesi kenarından Kıyıköy'ün merkezine geliyoruz. Her taraf kartpostal gibi görünüyor.

Kıyıköy plajları, manastırı, sandal sefası ve balık lokantlarıyla küçük; ama bütün günü keyifli geçirebileceğiniz bir yer. Biz de akşamı ediyoruz burada ve Kıyıköy'ün tarihi kapılarından birinden çıkıp, şehre dönüyoruz.


Mystic@L 20 Temmuz 2006 02:05

Fethiye

Ölüdeniz: 'Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet' olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 km'lik bir kumsala sahip bulunmaktadır. Ölüdeniz'de, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir. Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir.

Fethiye'ye 14 km. uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajı'nı, Kumburnu birbirinden ayırır. Belcekız'daki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır. Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km. uzaklıktadır.

Kıdrak: Belceğiz'in 3 km. güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir.

Kelebekler Vadisi: Ölüdeniz'den 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen 'Jarsey Tiger' adlı kelebeklerden almıştır. Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdeniz'den teknelerle sağlanmaktadır. Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb. olanaklar sunulmaktadır.

Saklıkent: Fethiye'ye 50 km. mesafede, Muğla ' Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km., yüksekliği yer yer 600 m'yi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.


Yakapark: İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 km'lik bir yolla ulaşmak mümkündür.

Göcek: Fethiye'ye 30 km. uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir. Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir.

Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanı'na 20 km. mesafededir.

Adalar: Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların 'Karanlık İçi' olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede '12 Adalar' olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır.

Oyuktepe: Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir.

Katrancı: Koyu Fethiye'ye 17 km. uzaklıkta Muğla ' Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.

Günlük (Küçük Kargı): Fethiye'ye 18 km. uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık 'günlük ağaçları'yla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.

Çalış Plajı: Kent merkezine 5 km. mesafede, Şövalye Adası karşısındadır. 4 km'lik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır. Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, 'Caretta caretta' adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir.

Hisarönü ' Ovacık: Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.


GusinapsE 20 Temmuz 2006 02:30

Marmara Adası
 
Marmara Adası
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/marmara1.jpg
Marmara Adası'nın dinginliği ilk anlarda beyninizi uyuşturur... Güneş batarken, ufuk hattında önceleri bir karaltı belirir. Bir süre sonra Asmalı Adası'nın çakarı göz kırpmaya başlar. Asmalı, Marmara Adası'nın adeta İstanbul yönündeki ileri karakoludur. Adanın arkasında ağ seren küçük motorlara, kayıklara rastlarsınız. Bazıları ağda, bazıları oltanın ucunda nasibini arayan Marmaralı balıkçılardır bunlar. Güneş batarken ya da doğarken çıkarlar denize...

Giderek kirlenen Marmara Denizi'nde, denize girilebilecek "sağlıklı" iki-üç yerden birisidir Marmara Adası. İstanbul'a deniz yolu ile kuş uçuşu 72 deniz milllik uzaklığıyla, bir sürat teknesiyle 2.5 saatlik mesafededir...

Sahile yakın yerlerde zeytinlikler, bağlar, yükseklerdeki kızılçamlar ve güneydeki makiler, Marmara Adası'nı yakınındaki diğer adalardan hemen ayırır. Hemen yakınındaki Avşa'da turizm sezonu sazlı, cazlı gümbür gümbür yaşanırken, Marmara'da sakinlik ve mütevazılık göze çarpar. Belki de bu nedenle ada doğal yapısını bugüne dek korumayı başarabilmiş.

Dört köyü var
Marmara Adası'nda merkeze bağlı dört köy bulunuyor. Çınarlı, turizm sezonunu en canlı geçiren köylerden biri. Bir zamanlar pekmezi ve şarabıyla ünlü Çınarlı'da artık bu iki üründen söz edilmiyor. Şimdiki geçim kaynağı balıkçılık. Köyde otel ve motellerin yanı sıra çok sayıda pansiyon bulabilirsiniz.

Marmara'nın merkeze 5 km. uzaklığında yer alan Gündoğdu Köyü'nde pansiyonculuk 1985 yılında başlamış. Köyde pansiyonların yanı sıra restoranlar, benzin istasyonu ve postane bulunuyor. Geçmişte şaraphaneleri ve zeytinlikleriyle ünlü Gündoğdu'da artık ne şarapçılık kalmış, ne de mahzen... Ama yeşil doğa örtüsü diriliğini ve güzelliğini hâla koruyor.
Adanın güneydoğu sahilinde yer alan iki köyden biri olan Topağaç'ın bugünkü halkı Bulgaristan, Selanik ve Arnavutluk göçmenleri. Köy geniş bir ovaya kurulmuş ve verimli topraklara sahip. Topağaç, adanın sebze ambarı olarak anılıyor.

Taze balık ve ev yemeği...
Mangal yapmak, kendi yemeğini kendi pişirmek isteyenler için de olanaklar mevcut. Yalnız ateş yakmak konusunda kontrollü davranmak ön koşul, çünkü her yan ahşap ve ağaç dolu.

Asmalı Köyü, merkeze 15 km. uzaklıkta. Yeşillikler içindeki görkemli evleri ve sakin yaşamıyla dikkat çeken Asmalı'nın sakinleri Sürmeneliler ve Bulgaristan göçmenleri. Köydeki bazı evler pansiyon olarak kiraya veriliyor. Ancak sayıları çok kısıtlı. Her zaman taze balık bulabileceğiniz restoranı, size adanın ev yemeklerini de tattırıyor.

Adanın kuzeyindeki Saraylar Köyü'nün, zengin mermer yataklarından çıkartılıp işlenen mermerlerin nakledilmesi için oldukça büyük bir limanı var. Mermer ocaklarının yer aldığı köyün güney yamaçları, uzaktan bakıldığında köstebek yuvasını andırıyor. Bu mermerlerin büyük bölümü ülke dışına ihraç ediliyor.
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/marmara.jpg
Nasıl Gidilir?
Marmara Adasına İstanbul'dan doğrudan vapur veya deniz otobüsüyle gidilebiliyor. Özel araçla gidecekler Tekirdağ Barbaros, Silivri veya Erdek'ten feribotla ulaşabilir. Denizcilik İşletmeleri'ne ait vapurSarayburnu İskelesi'nden kalkıyor. Vapur önce Marmara sonra Avşa Adasına uğruyor. Yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyor.

Denizcilik işletmeleri: 212-251 50 00 İstanbul Deniz Otobüsü İşletmeleri'ne ait deniz otobüsleri her gün 09:00'da Bostancı'dan kalkıyor ve 10:00'da Yenikapı'ya urrayarak Marmara ve Avşa'ya gidiyor.

Yenikapı: 212-516 12 12 Feribot: Tekirdağ-Barbaros dan Marmara Adasyı na her gün saat 16.OO'da seyhan-4 feribotu kalkıyor, İstanbul Seyahat, Esenler Otagarından feribotla karşılıklı sefer düzenliyor, Yolculuk 2 saat sürüyor. Erdek'ten de Marmara ve Avşa adalaryna günde iki kez 11:00 ve 19:00'da feribot kalkıyor.
İstanbul Seyahat: 212-658 26 26
Tekirdağ-Barbaros Feribot: 0532 526 40 73

Ne, Nerede Yenir?
Balık çeşitleri ve midye tava için
KEMAL RESTAURANT Tel:0266 8855663

Döner ve kebap çeşitleri için
DÖNER DÜNYASI Tel:0266 8855087

Ev yemekleri ve pide çeşitleri
BİRSEN RESTAURANT Tel:0266 8855097

Konaklama
Çınarlı, Asmalı ve Topağaç adanın daha sakin bölgeleri. Marmara merkez olduğundan özellikle yaz aylarynda daha kalabalık oluyor.


Mystic@L 20 Temmuz 2006 02:37

Marmaris
Cennet Adası: Marmaris'e 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır. Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir.

Fosforlu Mağara: Turunç ve Kumlubük'e tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır.

İçmeler: İlçeye 10 km. uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir.

Turunç: Marmaris'e 21 km. uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür. Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.

Kumlubük: Turunç'tan 6 km'lik bir yolla ulaşılan Kumlubük'e Marmaris'ten deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür. Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir.

Çiftlik: Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür. İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur. Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir.

Günnücek: Marmaris'e 2 km. uzaklıkta bulunan Günnücek'te dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.

Yalancı Boğaz: İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra 'Yalancı Boğaz' adını almıştır. Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir.


GusinapsE 20 Temmuz 2006 03:36

Kapadokya
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/11/Landschaft_bei_G%C3%B6reme_1_11_2004.jpg/300px-Landschaft_bei_G%C3%B6reme_1_11_2004.jpg
Göreme'den bir manzara
Kapadokya, (Pers dilinde Güzel Atlar Ülkesi anlamına gelir). Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmış.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanıyor. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sondaki dönemlerde ise Hırıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuş. Kayalara oyulan evler, kiliseler bölgeyi devasa bir sığınak haline getirmiş Hıristiyanlar için.

Kapadokya'nın tarihi
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/b/b8/1514_-_%C3%9C%C3%A7hisar_-_Peri_bacalar%C4%B1.JPG/300px-1514_-_%C3%9C%C3%A7hisar_-_Peri_bacalar%C4%B1.JPG
Kapadokyadaki Tas formasyonlarin türkcede niye "Peri bacalari" diye adlandirilmis olduklarini gösteren bir manzara.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin dünyada en güzel bütünleştiği yerdir. Coğrafik olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık yaşlı medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hitit'lerle başlıyor. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biri.

MÖ XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frig etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına geliyor. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ III. Yy. sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar ve MÖ I. yy ortalarına doğru Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanır ve tahttan indirilir. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce, bölge de Roma'nın bir eyaleti olur.

MS III. yy'da Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

IV. yy'da daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak bilinen insanların doğumlarını gördü Kapadokya. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un İkonaları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında, İkon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başladı. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürdü (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklasm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde büyük gelişme sağladı.

Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başladı. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep oldu. XI. Ve XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçti. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirdi. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.

Kapadokya'nın jeolojik oluşumu

60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu'nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: "Peri bacası".

Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli kanyonlar oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık yaratıldı.

Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir.Kayalara oyulmuş geleneksek Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler ondokuzuncu yüzyılda yamaçlara ya kayaların yada kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır.

İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bir bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir


Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.
Vikipedi



Saat: 06:32
Sayfa 3 / 7

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık