MsXLabs
Sayfa 1 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Turizm (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/)
-   -   Güzel Yurdumun Tatil Bölgeleri - Türkiye Gezi Rehberi (https://www.msxlabs.org/forum/turizm/6077-guzel-yurdumun-tatil-bolgeleri-turkiye-gezi-rehberi.html)

kompetankedi 3 Haziran 2006 16:31

Arkadaşlar tatil dendimi yaz gelir akla ama bunun kış için nedense söylemeyiz. Şimdi bir düşünün güzel yurdumuzun nadide yerleri doğal güzellikleriyle dolu mekanları var ama kacını biliyoruz? yada tatile çıkıcaz ama neresi ?

İşte bu konu başlığında sizlerin tecrübeleriyle ve tavsiyelerinizle yurdumuzun tatil (bilindik/bilinmedik) yörelerini burada toplamaya bilgi alış verişi görsel resimlerde (kişisel) ekleyerek tanımaya başlayalım...

Gerçekci yaklaşımlarınızı bekliyorum. Çünki bu bize rehber olucak.

Saygılarımla,


GusinapsE 3 Haziran 2006 22:37

Mısır'ın akvaryumu Sharm El Sheikh
Kızıldeniz'in doğal akvaryumu Sharm El Sheikh; turist kaynıyor. Mısır'ın mistik ve tarihi güzellikleriyle birlikte denizin de keyfine varmak isteyenler için ideal bir yer. İster dalın ister cam tabanlı teknelerle gezinti yapın.

Mısır'ın piramitlerini görmek için haziran pek de doğru zaman olmasa da, Kızıldeniz sahilindeki Sharm El Sheikh, hem balıklarla yüzmek hem de kafasını dinlemek isteyenler için süper bir seçenek.

SUALTINDA KEŞFE ÇIKABİLİRSİNİZ
Ekvator kuşağında olduğu için tüm yıl boyunca sualtını keşfe imkan sağlayan tatil beldesinde; hava sıcaklığı 21 ile 35 derece arasında değişiyor. Deniz suyu ise yaz aylarında ortalama 23 derece oluyor. Dalış tutkunlarının gözde adresi olan Sharm El Sheikh'de dalmak istemeyenler cam tabanlı teknelerle denizin derinliklerine yolculuk yapabilirler.

24 SAAT BOYUNCA EĞLENCE
Sina Yarımadası'nda yer alan bu sahil beldesinde eğlence hayatı da son derece renkli... Naama Koyu'ndaki 5 yıldızlı otelleriyle konuklarına konfor da sunan Sharm

El Sheikh'te 24 saat eğlenebilirsiniz. Gündüzleri mercan resifleri ve rengarenk balıklarla haşır neşir olurken, geceleri de çölde düzenlenen dansözlü eğlencelerde keyif çatabilirsiniz.


kambis 8 Haziran 2006 00:38

istanbulda yaşayan ve istanbula tatile gelenler için ;

Odayeri Mesire Yeri
Şehrin gürültüsünden, çalışma hayatının stresinden uzaklaşıp biraz başınızı dinlemek istediğinizde yolunuz mutlaka Odayeri'ne düşecektir. Meşe, gürgen ve kestane ağaçlarının çevrelediği çimenlere uzanıp tabiatın yeni tatlarını keşfetmek hiç de uzak değil. Eğer piknik yapmak istiyorsanız, malzemenizi kendiniz götürebileceğiniz gibi hemen yanı başındaki köyden de temin edebilirsiniz. Maden kazıları sonrası civarda oluşan göllerin çok güzel görünmekle birlikte bazı
tehlikeler taşıdığını unutmamak gerekir. Ulaşım: Hasdal-Kemerburgaz-Göktük'ten sonra girilen İhsaniye Köyü istikametinin 6. kilometresindeki Ağaçlı Yolu üzerindedir
Tel: İstanbul Doğa Koruma ve Milli Parklar Mühendisliği 0212 262 77 10 Dahili= 24 84

bir günlüğünede olsa değer.......

Çilingoz Mesire Yeri
Karadeniz'in kıyısında uzun ve hayli geniş beyaz bir kumsal... Dalgaların yüzyıllardır döve döve ilginç şekillere bezediği kayalıkların arasından denize karışan bir dere... Ve bütün bu güzel tabloyu tamamlayan yeşil bir örtü... işte Çilingoz burasıdır, ister kendinizi sıcak kumsala atın. ister sadece bu yöreye özgü longos' tabir edilen bitki ve ağaç zenginliğini keşfetmek için yürüyüşe çıkın. Balık tutmaya meraklıysanız da şansınız mutlaka size gülecektir. Zira, Çilingoz Deresi ve Karadeniz hayli bereketlidir. Akşam güneşi battığında çadır ve bungolovv önlerindeki sohbetler ise sıcak dostlukların hatırası olarak uzun yıllar sizinle kalacaktır.
Ulaşım: Ulaşım:1) Çatalca-Saray yolu üzerindeki Binkılıç Beldesi'nin hemen çıkışından sağa dönüldükten sonra 17 kilometrelik orman içi yolu kullanabilirsiniz.
2) Terkos'un kuzey kısmını takip eden Ormanlı, Karacaköy ve Ya 11 köy istikametlerinden ulaşılabilir.
Tel: Çatalca Doğa Koruma ve Milli Parklar Mühendisliği 0 212 789 10 05

Dilburnu Mesire Yeri
Sadece istanbul'un değil, Türkiye'nin de en nadide köşelerinden biri. Adalara has mimari, Marmara mavisi ve çam ağaçlarının fıstıki yeşili ile bir araya geldiğinde ortaya çıkan tablo gerçekten hayranlık verici. Böyle bir ortamda piknik, plaj, yürüyüş ya da yelken gibi aktivitelerden birini seçmek tamamen size bağlı. Kızılçamlar arasından koyları, biraz vaktiniz varsa güneşin batışını seyretmek çok az bulunabilecek bir keyiftir. Dilburnu, kafeterya, piknik ve doğa yürüyüşleriyle de sizi gün boyu kendinde tutmayı bilecektir...
Ulaşım: Sirkeci, Kabataş, Kadıköy, Bostancı ve Kartal'dan kalkan Adalar-Yalova vapurlarıyla Büyükada'ya ulaşılır. Sonrasında yürüyüş, fayton ya da bisikletle mesire yerine gidebilirsiniz.
Tel: 0 216 226 36 31


arwen 16 Haziran 2006 02:12

ERDEK TARİHİ
Kapıdağ yarımadası Marmara Denizinin ortasından başlayarak güney kıyısı küçük Asya Kıtası Bandırma sahillerine 1500 m. genişliğinde dar bir toprak parçası berzahla bağlıdır.
Bugün Erdek ilçesinin sınırları içinde kalan bölgede tarih boyunca (kızıkos) - (Artake) ve (Prokonesos) isminde üç site şehir devletinin bulunduğunu ünlü tarihçi heredot'un eserlerinden öğreniyoruz.
Heredot Kapıdağ Yarım Adası (Arkatonesos) taki şehir devletlerinden bahsederken Kızıkos ve Arteka'nın Kapıdağ yarım adası üzerinde Prokonesos'un ise önce Paşaliman'ı adasında daha sonrada Marmara adasında kurulduğunu bildirir.
Kızıkos şehir devleti kısmen Kapıdağ berzahına uzanmış kısmen eskiden (Artonoros) denen yüksek dağların yeşil eteklerine yaşlanmıştır. Arkasında Dindimon'un bugünkü Adem Kaya ve Dede Dağlarının yüksek ve ormanlık tepeleri vardır.
Kızıkos şehri bir kolu ile doğudan (Panaromos) (Bandırma) körfezinin mavi denizini öteki kolu ilede batıdan (Artake) Erdek körfezinin ışıklı sularını kucaklar.
Bu bölgeye yerleşen en eski toplulukların (Dolionlar) olduğunuda antik coğrafyacı Starbon bildiriyor. Dolian'ların Yunanistan'daki Tesalya'dan buralara göç etmiş olduğu bildirilmektedir. Mitelojide Yunanlıların meşhur Argonot'lar destanında adı geçen Doliyan'lar kralı genç Kızıkos kralı Tesalya'lı bir kahramandır.
Daha sonraki tarihlerde Kızıkos ismini alan Kapıdağ berzahi ve yöresi I.O 749 ve 680 yıllarında olmak üzere iki defa Milatos'lular tarafından kolonize edilmiştir. Bugünki Erdek kasabasının yerinde bulunan eski Arteka şehri ile birlikte Kızıkos'un bu ikinci kolonizasyonu Lidya devletinin en yüce devrini açan kral Gipes'in hükümdarlığı zamanına rastlamaktadır.

Değişik tarih kaynaklarından edilinilen bilgilere göre kızıkos ve Arteka Erdek M.O. tarihlerden başlayarak milattan sonra Osmanlılara kadar geçen tarihi dönemlerde on defa el değiştirerek başka ulusların egemenlikleri altına girdikleri yazılmaktadır.Bu bölgede Trakyalılar, Makedonyalılar, Lidyalılar, Persler, Ispartalılar, Peneposuslular, Frigyalılar, Romalılar ve Bizanslıların egemenlikleri altında kaldıkları en son ise 1339 yılına Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın ilk Rumeli seferine çıkışında bu bölgenin fethedilmesi ile Osmanlılara Türklere geçtiğini öğreniyoruz.
İşte bu açıdan bakıldığında Kızıkosda ve Erdek'te her dönemin her değişik eski ulusların egemenliklerinden kalan kültür ve sanat mozağini bir arada bulmak, görmek mümkündür. Bölge bir toplu kültür ve sanat mozağini başka bir bölgelerde görmek mümkün değildir.

Kızıkos ve Erdek özellikle M.O. 333-30 yıllarında Helenistik çağda ve yine Roma dönemlerinde mimari ve sanat heykeltraşlık alanlarında erişilmez bir düzeye ulaştıklarını Kapıdağı'nda çıkarılan rengarenk mermerleri büyük bir ustalıkla nakşeden Kızıkoslu heykeltraşlar o dönemlerin bir çok kral ve imparatorluklarına saraylar, saray süslemeleri, dönemin Tanrıları adına tapınaklar mezar süslemeleri sütun başlıkları kopruler su kemerleri yaptıklarını tarihi belgelerden öğreniyoruz. Dünyanın sekizinci harikaları arasında yer alan Kızıkos'daki Hadriyanoz tapınağıda İmparator Hadriyanos adına Kızıkoslı mimarlarca yapıldığı tarihi kayıtlarda yer almaktadır. Bugün Ege'de Efesos, Soke'de Milatos, Bergama ve Atina'daki çeşitli mabetlerin sütun başlıkları ile süslemeleri Kızıkoslu mimarlarca yapıldığı bilinmektedir.
Kızıkos bilim ve kültür alanında tarihlere ışık tutacak düzeydedir. Dönemin en ünlü filozofları matematikçileri astronomi bilginleri ünlü tarihçi ve edebiyatçıları zamanın en ünlü coğrafyacısı ve deniz bilimcisi kaşif Evdeksiyos
Kızıkos'ta yetişmiştir. Kızıkos'un jimnazyonlarında bir çok kralların prenslerin eğitim gördükleride tarih kaynaklarında yer almaktadır.
Bu yabancı tarih yazarlarının başında Hasluk, Starbon, Hamilton, Joubin, Teksiyer, Pleniyus gibi çeşitli tarih bilimcilerin eserleri yer almaktadır.
Yine Osmanlı dönemindeki yazarlardan da Solakzade Mehmet Efendi tarihi Uzun Çarşılı Karesi Tarihi, Osmanlı Tarihi, Evliya Çelebi ibni derviş seyahetnamesi gibi bir çok belli başlı eserlerde Erdek'in eski tarihi açık bir şekilde yer almaktadır.
İnsanlık aleminin ilk neolitik çağı taş devrinden bağlayarak günümüze kadar uzanan yedi bin yıllık geçmişinden Erdek kesintisiz bütün medeniyetlerin yerleşim merkezlerinden birisidir. Bu kadar eski görkemli tarihi mazisini tarihin derinliklerinde bırakıp gelen Kızıkos ve Erdek Son Bizans Dönemlerinde de Bizans'ın şarap, zeytin, zeytin yağı, balık ve ipek deposudur.
Osmanlı döneminde ise Erdek'in en güzel en açık bir şekilde Evliya Çelebi'nin Seyahatname isimli eserinden öğreniyoruz. 1639 yılında Erdek'e iki kez gelen Evliya Çelebi Erdek'in tahtanı ve fevkanı iki katlı evlerinde, hanları hamamları, dört mihrap camilerinden 25.000 dönüm bağlarından misket üzümünden dokuz çeşit şarabından bahseder. Yine Evliya'nın ilginç bir anısında bugün Erdek limanında bulunan küçük Zeytinli Ada ile ilgilidir. Evliya Çelebi Zeytinli Adası ile ilgili şöyle bahsediyor.
“Bu Erdek'in karşı garbında bir mil bait derya içere taam sofrası kadar bir yerde kaynar bir ılıca suyu vardır ki Adem içine girmeyi tahammul edemeyip deryaya karıştığı yerde gusul ederler. İki türlü hasai kudret bireşince gusul edenler hayati cavidani bulurcasına memnun ve sıhatül vücut olurlar” satırları ile Zeytinli Ada'daki şifalı sulardan bahsediyor.

Erdek artık dün olduğu gibi bugün de o geçmiş görkemli mazisine yakışır bir şekilde hızla gelişip büyüyen üstündeki bütün doğal ve tarihi kaynaklarıda ortaya çıkararak dünya insanlık alemine sunmak için gayret içindedir. Bugün Erdek Marmara'nın tek sahil cennetidir.Ekonomik hayatında dün olduğu gibi bugünde zeytincilik, balıkçılık, ve turizm en geniş imkanlarla insanlığa sunulmak üzere geliştirilmektedir. Erdek gelecekte bütün dünya insanlarının ilgi ve severek koşup geleceği ender turistik yerlerinden biri olmaya adaydır.


GusinapsE 21 Haziran 2006 12:19

ANTALYA VE TURİZM
 
ANTALYA VE TURİZM
Antalya, günümüz Türkiyesinde, turizm denince ilk akla gelen kentlerden birisi olmuştur. Eşsiz doğal güzellikler, sıcak iklim, temiz denizi, ince kumlu plajları, dağları, ulusal parkları, küçük koyları ve binlerce yıl öncesi uygarlıklarından izler taşıyan antik kentleri ile Antalya Bölgesi yerli ve yabancı turistlerin geniş ölçüde ilgisini çekmektedir.

Antalya yöresinde yapılan kazılar ve araştırmalar sonunda, yazılı tarih öncesinde yaşamış insan topluluklarına ait bilgiler ortaya çıkmıştır. Karain Mağarasında Paleoliti, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik ve Bronz Çağlarından veriler bulunmuştur. 100e yakın antik kent; odeonu, tiyatrosu, gymnasiumu, agorası ve tapınaklarıyla binlerce yıl öncesinden günümüze izler taşır. Gelen yabancıların çoğunluğu bu kentleri ve müzeleri ziyaret eder. Onlar için öncelikle görülmesi gereken yerlerdir buraları. Çoğunluğu için deniz ve güneşten önce gelir. Son yıllarda antik kentlerin yolları, dinlenme alanları, sosyal yapıları tamamlanarak kültür turizmine daha çok önem verilmeye başlanmıştır.

Deniz ve güneş, yorucu bir yıl sonunda dinlenmek isteyen insanlar için iki önemli ögedir. Antalyanın ince kumlu plajları yaz aylarında güneşlenmek için gelen yerli ve yabancı turistlerle doludur. Kampinglerde ve plajlarda renkli çadırlar kurulur. Tatil köylerinde ağırlık geceleri eğlenceye, gündüzleri dinlenmeye, denize girmeye ve deniz sporlarına verilir. Otel, motel ve benzeri turistik tesislerin havuzbaşları, barları, diskotekleri ve gazinoları dolar taşar.

Limanda ve küçük koylarda yelkenliler ve yatlar görülür. Sıcak Akdeniz ve Antalya Dünya insanlarına kucak açmıştır. Çünkü insanlar dinlenmeğe ve eğlenmeye gelmiştir. Antalya Düzlerçamı ormanları Türkiyede av turizminin yapıldığı en önemli alanlardan birisidir. Av ekim ve ocak ayları arasında Türkiye Cumhuriyeti Köyişleri Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Bölge Müdürlüğünün izniyle yapılır. Yüzlerce tür hayvanını yaşadığı bu bölgede yalnız dağ keçisi ve yaban domuzu avı yapılmaktadır. Dünyanın değişik uluslarından gelen avcılar, giriş, boşa atış, yaralama ve vurdukları dağ keçilerinin boynuz uzunluklarına göre ücret öderler. Aynı zamanda Termessos Antik Kentini de içine alan ava alanı orman ve sar/ dağlardan oluşmuştur. Av yerli rehberler eşliğinde düzenlenir.
İklimi ve doğal güzellikleri, Antalyada değişik konulu çeşitli ulusal ve uluslar arası kongre ve sempozyumun düzenlenmesine neden olmaktadır. Çünkü Avrupa ve Türkiyenin birçok kenti kışın karlar altındayken Antalyada yeşillikler içinde güneşli günler yaşanır. Değişik organizasyon kuruluşları ve İl Yönetimi, Kongre Turizmine ağırlık vermiş ve son derece modern simoline sistemli Özel İdare Kongre Salonu yaptırılmıştır. Ayrıca Sorgun yakınlarında deniz kıyısında, tüm sosyal tesisleri de kapsayan bir kongre köyü yapılmaktadır. Öte yandan Antalyada bulunan otellerin salonlarında çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılar ve sempozyumlar düzenlenmektedir. Böylece Antalya, yaz ve kış aylarında sanat, kültür ve bilimsel nitelikli toplantıların düzenlendiği bir kongreler kenti olma ağırlığını kazanmıştır.

GEZİLİP GÖRÜLMEYE DEĞER YERLER
Boş zamanları değerlendirme yönünden Antalya oldukça zengin bir kenttir. Kent içinde olduğu gibi kent dışında ve yakın çevrede gezilip görülmeye değer çok sayıda tarihi eser ve doğa güzelliği vardır. Kent dışındaki tarihi kalıntılara Antalya çevresinde görülmeye değer diğer tarihi eserler, doğa güzellikleri, parklar, plajlar ve mağaralar gibi yerleri tanıtmak istiyoruz.

Şehir Surları

Şehir Surları Eski Antalya kenti, birisi deniz ve birisi de karadan olmak üzere at nalı şeklinde iki surla korunmaktaydı. Ayrıca şehir içi yerleşim merkezlerini birbirinden ayıran duvarlar da vardı. Dış surlarda çok sayıda ve elli adım aralıklarla kuleler bulunuyordu. Antalya surlarının geçmişi antik çağlara kadar uzanır. Genellikle Helen devri temelleri üzerine Romalılar tarafından yapılmış olup Selçuklular devrinde genişletilmiş ya da onarılmıştır. Duvarlarda çok sayıda antik özellik taşıyan taş bloklar kullanılmıştır. XIX. Yüzyılın sonlarına kadar neredeyse tamamı korunmuş haldeydi. Günümüzde ise sadece kent içindeki bazı Burçlar, Hadrian Kapısı, Saat Kulesi, Hıdırlık Kulesi ve bazı duvar kalıntıları varlığını korumaktadır.

Kale İçi ve Yat Limanı
Deniz ve kara surları tarafından kuşatılan eski kent merkezine bugün Kale İçi denilmektedir. Kale İçinin sokakları ve yapıları Antalya tarihinin izlerini günümüze kadar getirmektedir. Evlerin özellikleri sadece mimarı yönden değildir. Aynı zamanda eski Antalya insanının yaşam şekli, davranışları, gelenekleri ve sosyal yönleri konusunda da bize çok yararlı bilgiler aktarmaktadır.

Kale İçinin sokakları dardır. Çoğunlukla limandan yukarılara doğru, dış surlar yönünde uzanırlar. Evler sahiplerinin ekonomik güçleri ve kullanılış amaçlarına göre farklılık gösterebilmektedir. Fakat ortak özellikleri çoktur. Genellikle yığma taştan ve ağaç bağlantılı olarak yapılmışlardır. Hepsinin bir sokak cephesi ve bir de sokak görmeyen bahçesi bulunur. Sokağa bakan yüzde, ilk katta çok az pencere vardır. Üst katta ise Cumba denilen ve hem ev, hem de sokak mimarisine uygun olarak yapılmış çıkmalar vardır. Bu çıkmalar ağaç süslemelerle bezenmiştir. Evlerin merkezini, zemin katta, bahçeye açılan ve taş zeminli Taşlık lar oluşturur. Bu taşlıklarda ağaçtan dinlenme kanepeleri vardır. Buradan zemin kattaki odalara geçilebildiği gibi, üst kata da bir merdivenle ulaşılır. Zemin kat evin daha çok hizmet bölümüdür. Depo, mutfak gibi görevi olan odalar buradadır. Üs kat ise yaşam içindir. Bazen üst katlarda mutfak ve benzeri odaların da olduğu görülmektedir. Üs takın odalara daha aydınlık olup pencereleri büyüktür. Pek çok evde bu odalarda üst üste iki sıra pencere vardır. Eski Antalyada üst pencereler camsızdı. Sadece ağaç kafesler vardı. Alt pencereler ise açılıp kapanabilen türdendi. Cumbaların üst pencerelerinde küçük boyutlarda ve bazıları renkli camlar bulunuyordu. Kale İçindeki yapılardan bazıları aslına uygun olarak restore edilmiştir. Restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Kale İçi artık, eğlence yerlerinin pansiyonların, restoranların, hediyelik eşya satan dükkanların ve antika halı satan mağazaların bulunduğu eşsiz güzellikte bir turizm merkezi olmuştur. Antalya Limanı bir zamanlar Türkiyenin güney kıyısında Mersinden sonra gemilerin yanaşabileceği tek limandı. Bugün ise bu limandan sadece Yat Limanı olarak yararlanılmaktadır. Kentin batısında yapılan yeni Endüstri Limanının çalışmaya başlamasından sonra eski limanın adı Yat Limanı olarak değişmiştir.

ANTALYA ÇEVRESİNDEKİ ANTİK KENTLER
Antalya, güneşi, denizi ve doğa güzelliklerinin yanı sıra tarihi zenginlikleriyle de tüm dünya insanının ilgisini çekmiştir. Bölgede binlerce yıl öncesinin görkemli uygarlıklarından kalan, geçmişten günümüze köprü olmuş çok önemli tarihi kentler vardır. Bu kitabın esas amacı okuyucularına Antalyayı tanıtmaktır. Antalya ve çevresindeki antik kentlerin tamamını etraflıca anlatmak kitabın kapsamını aşmaktadır. Fakat Antalyadan söz edip de tarihe yapılacak eşsiz bir gezintiyi okuyucudan esirgemenin doğru olmayacağı görüşündeyiz. Bu bölümümün eksiksiz bir turist rehberi ya da arkeolojik bir metin olarak kabul edilmemesi gerekir. Geçmiş kültürlerin izlerini taşıyan ve her ziyaretinde insanları büyüleyen bu kentlerden başlıcalarını önce Antalyadan batıya sonra da doğuya giderek görelim:

Termessos
Antalya çevresindeki antik kentlerin en ilginçlerindedir. Toros dağları üzerinde 1050 M yükseklikte kurulmuş bir Pisidya kentidir. Termessos Ulusal Parkı içinde bulunması ve koruma altında tutulan çok sayıda bitki ve hayvan türü ile bir arada bulunup eşine az rastlanır bir sentez oluşturması ayrı bir özelliğidir Termessosun. Antalya-Burdur karayolunun 11. Kmsinden Korkuteli yönüne dönüldüğünde 14 Km. Sonra Termessosun işaret levhası görülür. Buradan Termessosun uzaklığı 9 Kmdir. Termessosu gezmek için biraz zaman ve biraz da yürümeyi sevmek gereklidir. Çünkü kent tamamen dağlık ve engebeli bir alanda kuruludur. Termessos insanlarına Solymler denilmektedir. Solymler diğer antik kentlerdekinin aksine denizden gelen kavimler değildirler. Tamamen Anadolu kökenlidirler. Termessosun bilinen tarihi Büyük İskenderin İ.Ö 333 yılında Termessosu kuşatmasıyla başlar. İskender, şahin yuvasına benzettiği bu kenti alamamıştır. Termessos İ.S. V. Yüzyıla kadar varlığını sürdürebilmiştir. Kent Surları, Hadrian Kapısı, Su Sarnıçları, Tiyatrosu, Gymnasiumu, Agorası, Odeionu ve Hereonu kentin önemli yapılarından bazılarıdır. Geniş bir alana yayılmış mezarlığı, Alketas, Agatemeros ve Arslanlı Mezar gibi anıt mezarlar herkesin hayranlığını toplamaktadır. Termessosla yakından ilgilenen, bu kitabın Almanca metnini yazan ve yazarların değerli dostu. Batı Alman Dr. Med.Dr.Phil.Otto Baur,, daha önce gezip gördüğü, Kuzey Afrika, Anadolu, Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerden hiçbirinde konumu Termessosdaki kadar muhteşem başka bir antik tiyatro görmediğini ve buradaki mezarlığın bir eşine daha rastlanmadığını belirtmekten kendini alamamıştır.

Ariassos
Antalya-Burdur karayolunun yaklaşık 48. Km.sinde, Dağa gelmeden önce sola dönülerek 1 km.lik bir yolla Ariassosa ulaşılır. Antik bir dağ kenti olan Ariassos çevreye egemen bir vadide kurulmuştur. Giriş kapısı, hamamları, kaya mezarları ve mezar anıtlarıyla görülmeye değer bir kenttir.

Phaselis
Antalya-Kumluca karayolunun 57.Kmsinden güneye dönüldüğünde yaklaşık 1 Km sonra Phaselise ulaşılır. Kent İ.Ö VII. Yüzyılda Rodoslular tarafından kurulmuştur. Uzun yıllar Likyanın doğu kıyısının en önemli liman özelliğini korumuştur. Phaselisin 3 limanı vardır. Kuzey Limanı, Savaş Limanı veya Korunmuş Liman ve Güneş Limanı. Bunlardan en önemlisi güneydekidir. Kentin ortasında 20-24 metre genişliğinde muhteşem bir cadde vardır. Bu caddenin güney ucunda Hadrian Kapısı bulunur. Caddenin iki yanında gezinti yolları ve dükkanlar vardır. Bunların da yakınında Hamamlar, Agora ve Tiyatro gibi kamu yapıları bulunur. Bu yapıların tarihinin İ.Ö. I ve II. Yüzyıla kadar uzandığı ileri sürülmektedir. Kent merkezi ile 70 M yükseklikteki plato üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri arasında su kanalları vardır.

Olympos ve Çıralı
Antalyanın batısında Kemer ile Adrasan arasındadır. Antalya-Kumluca yolunda Phaselisi geçtikten sonra Çıralı, ve Olymposa giden yolları gösteren iki işaret görülür. Her iki yolla da Olymposa ulaşılır. Çıralı, Olympos antik kentinin yakınındaki köyün adıdır. Olympos İ.Ö.II. yüzyılda kurulmuş bir liman kentidir. İ.S. XV. Yüzyıla kadar varlığını korumuştur. Ünlü Bellerophontes efsanesi burada geçmiştir. Antik kent eşsiz güzellikteki bir vadinin iki yakasındadır. Vadi ve kentin denize ulaştığı yerde kumsal çok güzel bir plaj oluşturur. Olymposa yaya olarak bir saatte ulaşılabilen Çıralı ilginç bir doğa harikasıdır. Yerli halkın Yanar dedikleri bu dağda doğal gaz sızıntısının oluşturduğu ve binlerce yıldır hiç sönmeden yanan alevler yükselir gökyüzüne. Buraya ilk kez gelenlerin Çıralı Köyünden bir rehberle birlikte Yanara gitmelerini öneririz.


arwen 23 Haziran 2006 20:08

Ağva

Yeşili, temiz havası, leziz balıkları ve ulaşımının kolaylığıyla bilinen Ağva, özellikle İstanbulluların günübirlik tercih ettiği ekonomik bir tatil kenti. Ailece tatil yapmaya oldukça elverişli olan beldede huzur bulacağınız gibi; hoş sürprizlerle de karşılaşıyorsunuz.
Batı Karadeniz sahilinde yer alan Ağva, sonbahardan en az etkilenen yörelerden. Ağva'da zamana ve iklimlere meydan okuyan Karadeniz'in, denize dik inen anıtlaşmış kayalarından başka; yemyeşil vadileri, sık bitki dokusu, fındık ve yaprak dökmeyen ağaçları yer alıyor. Köy, yeşilin bol olduğu, sessizliğin sesini dinleyebileceğiniz ve keyifli yemekler yiyebileceğiniz gerçek bir huzur kaçamağı. Hemen yer yerinde, alışkanlık yapabilecek tatlar, güzellikler, sürprizler ve doğal lezzetler var. İstanbul'dan yola çıkanlar, Şile manzarasına hakim yamaçtaki kafelerde demli bir çay molası verebilir veya gemicilerin baş tacı Şile Feneri eteğinde yayılan "Kavala Parkı" ndaki banklarda soluklanabilir.
Haziran'dan Ekim ayı sonuna kadar süren deniz sezonu haricinde Ağva'ya, yıl boyunca istenilen zamanda gidilebilir. Köye ilk girdiğinizde dikkatinizi, balıkçı tekneleri ve ağlarını onarmaya çalışan deniz emekçileri çekecek. Çok geçmeden nostaljik bir balıkçı köyünde olduğunuzu anlayıp ve yemek için gözünüze bir bahçe, deniz veya dere yakınında kurulu lokantalardan birini kestirebilirsiniz. Hepsinden iştah kabartıcı kokular yayılıyor. Balıkların geçiş yollarına ve kayalıklara bırakılan ağlarla, trollerden çıkan taze balıklar; mönüde ilk sırayı alıyor. Ağva'da palamut ve lüfer çeşitlerini bolca bulmak mümkün. Dere kenarında oturup karnınızı doyururken, su yüzeyindeki yansımalar içinden Sazan, Turna ve Kefallerin geçidini görebiliyorsunuz. Yemekten sonra, tepeli gri balıkçıl kuşlarının da arada sırada uğradığı derede sandal keyfi yapmak iyi bir deneyim olabilir

http://www.herseynet.com/gezi/gezi/image/3_1.jpg
http://www.herseynet.com/gezi/gezi/image/3_3.jpg


Mystic@L 10 Temmuz 2006 19:54

Kısa Didim Tarihi
1991 yılında ilçe olan DiDiM, doğuda Muğla il sınırı ve Akbük Körfezi, batıda ve güneyde Ege Denizi, kuzeyde Bafa Gölü ve Menderes Nehri ile sınırlanmış bir yarımada şeklindedir, yüzölçümü 300 km2 civarındadır. Osmanlı imparatorluğu zamanında varlığını "yeronda - yoran" ismi ile sürdürmüstür. 1955 depreminden sonra önceleri halk arasinda "HiSAR" olarak da adlandırılan YORAN devlet tarafından yaptırılan afet evlerine taşındıktan sonra "YENiHiSAR" adını almıştır. Sonrasında isim benzerliğine meyil vermemek için dünya üzerinde sadece bir yerde blunan ve kök olarak "DIDYMAION"'dan gelen "DIDIM" olarak yenilemiştir. Bölgedeki en eski yerleşim birimi olan Akköy, o zamanlar nahiye statüsüne sahipken Didim, küçük bir yerleşimdi.

Mavi bayraklı Altinkum plajının duyulmasıyla birlikte cennetten çalıntı bu çamlarla kaplı sayfiye yerine başta Ankara ve diğer büyük şehirlerden gelen insanlar burada yazlik sahibi olmanin yollarini aradılar. Sonrasında yazlık sahibi olanlar emekli olup buraya, Altınkum'a, Mavişehir ve çevresindeki siteler başta olmak üzere yazlık evlerine yerleşerek bugünkü dokuyu oluşturdular.©DidimGuide

Büyük tur operatörlerinin turist getirmeye başlaması ve henüz keşfedilmeye başlanan Altınkum'da turizm patlaması da bu dönemin hemen ardından takip eder. Sonralarda körfez krizi ve diğer krizleri takip eden yavaşlama turizmi de vurur.

Günümüz Didim'i her ne kadar Altınkum endeksli bir turizme sahip algılandırılmaya çalışılıyorsa da; yaz aylarında dopdolu kış aylarında terkedilmiş manzarasıyla kısa sezonunun ardından turizmcileri çeşitli alternatif arayışlara sürükleyen bir ekonomik harekete sahiptir. Bölge turizmini direkt etkileyecek olan "yat limanı projesi" halen oluş beklemekte olup; altyapı sorununun çözümüne başlanmıştır.

Her Cumartesi kurulan ve yıldan yıla büyüyen Yenihisar Pazarı(Şimdiki Didim Merkez), halkın çok eskiden ihtiyaçlarını karşılamak üzere her Çarşamba gittiği Söke pazarıyla boy ölçüşecek düzeye gelmek üzeredir. Akköy pazarı perşembe günleri, Akbük pazarı Pazar Günleri, Mavişehir pazarı hafta içi her gün akşam saatlerinde daha yoğun olacak şekilde sabit olarak kurulur yaz ayları boyunca... Balat pazarı da Pazar günleri kurulur. bu saydıklarımızdan Akköy Pazarı henüz çok küçük bir pazar olup; turizmden etkilenmemiş olmasıyla birlikte halen turistlerin şaşkınlıklarını gizleyemedikleri manzaralara sahne olur, kaybolmak neredeyse imkansızdır bu pazarlarda...
Apollon Tapınağı'nın karşısındaki Balık Restoranları, Halıcılar, Onyx(mermer) ve gümüş takı Atölyeleriyle günlük tur gruplarına hizmet veren küçük bir pazar niteliğindedir. Belediyeler birliği çatısında Akbük ve Akyeniköy belediyeleri, Didim belediyesinin önderliğinde biraraya gelmiş ve ortak projelerde çalışmışlardır. Köylere hizmet götürme projeleri merkez tarafından sürdürülegelmektedir.

Bölge halkının tarıma dayalı ekonomisi yerini turizme bıraktıktan sonra imara açılan tarım arazilerinde tatil siteleri, yapı kooperatifleri, oteller, restaurantlar, barlar ve diğer turistik kompleksler boy göstermiştir. Son yıllarda özellikle yabancıların (T.C vatandaşı olmayan) mülk edinme furyasında emlakçılık sektöründe yüksek bir hareket gözlenmiş; emlakçılık neredeyse en gözde meslek haline gelmiş gibidir.

Didim, bulunduğu konum nedeniyle tarihte iz bırakan uygarlıklara tanıklık etmiş ve jeopolitik açıdan önemli bir yerdir. Batı dünyası her ne kadar uygarlıkların Yunan kaynaklı olduğunu söylese de, Anadolu toprakları dışarıdan gelen tüm uygarlıkları kendi kültür potasında eriterek, kendine özgü yeni uygarlıklar yaratmaya devam etmiştir..
İlkçağda, kehanette bulunma ve olayları önceden görme yetisinin, kökeni Hititler'e kadar inen bir Anadolu Tanrısı olan Zeus ve Leto'nun oğlu güneş, ışık, müzik ve kehanet tanrısı Apollon tarafından insanlara verildiğine inanılırdı. Anadolu'nun birçok yerinde, bu tanrıya adanmış tapınaklar bulunur ve buralardaki rahiplerle rahibeler, tanrıya aracılık ederek, kendilerine danışmaya gelenlere, gelecekten haber verirlerdi.

Efsaneye göre; Tanrı Apollon bir gün, Didim yöresinde çobanlık yapan Brankhos'a rastladı. Ondan çok hoşlandı ve ona biliciligin (kehanetin) sırlarını öğretti. Çoban Brankhos, bugün Apollon Tapınağı'nın yerinde bulunan defne ormanı ve su kaynağının yanında, Apollon adına ilk tapınağı kurdu.

Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler "Brankhidler" olarak anıldılar ve çok uzun süre Apollon Tapınağı'nın yöneticiliğini yaptılar.

"Didyma", "Brankhidai" (Brankhidler ülkesi) olarak da adlandirilmaktadir.
Krallardan, en fakir köylülere kadar, bütün insanların başvurduğu bir kaynaktı bilicilik o zamanlar...
Lidya Kralı Kroisos da (Karun), Pers ülkesine saldırmadan önce bilicilere başvurmustu. Ancak kendince bir kurnazlıik yaparak; dönemin bütün ünlü kehanet merkezlerine elçiler göndermiş ve rahiplerden, kralın o anda ne yapmakta olduğunu bilmelerini istemişti.

Dogru cevap, yalnızca Delphoi Apollon'undan gelmisti. Kroisos da, Perslerle girişecegi savaş öncesinde Delphoi rahibine danışmayı seçmişti. Ancak biliciler, anlaşılması güç ifadeler kullanır ve açık bir yanıt vermekten daima kaçınırdi. Kroisos da, Pers Krallığı'na yapacağı saldırı sonunda, büyük bir imparatorluğun yıkılacağı yanıtını alınca, hevesle sefere girişti. Ancak sonunda yıkılan, Lidya Krallığı oldu.

Vezinli Kehanetler
Apollon rahiplerinin, kehanetlerini vezinli olarak söylemesi adettendi.
Mesela, Milet'in Perslerin eline geçeceğini, Delphoi rahibi tarafından aşağıdaki sözlerle haber verilmişti:

"O zaman, Miletos, ey belalar işçisi,
O zaman bir çokları için zengin bir şölen, parlak bir ganimet olacaksın,
Kadınların ele geçecek, uzun saçlıların ayaklarını yıkayacaklar
Ve Didyma,
Bizim tapınağımız,
Yabancı efendilerin malı olacak...

Rasyonel Düsünce
Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği Milet topraklarında, antikçağın en saygın dini kurumlarından biri olan kâhinliğin (bilicilik) bu kadar güçlü olması da, gerçekten ilginç bir tezattır. Kutsal Didim'in ilk dönemi, Perslerin Milet'i ele geçirmesi ve tapınağı yakıp yıkmasıyla son bulur. Ancak İskender'in gelişiyle beraber yeniden bir canlanma yaşanır ve İskender'in komutanlarından Seleukos'un emriyle, IÖ 300 dolaylarında bugün kalıntılarını gördüğümüz tapınağın inşaasına başlanır. "Didyma" sözcügü "IKIZ KARDES" anlamına gelir. Tanrı Apollon, Tanrıça Artemis'in ikiz kardeşidir. Artemis adına Efes'te, dünyanın yedinci harikası kabul edilen "Artemis Tapınağı" vardır. Milet-Apollon Tapınağı arasinda uzanan "KUTSAL YOL" sonunda "Artemis Kutsal Alanı" bulunmaktadır.

M.Ö. 7. ve 6. yüzyilda Apollon tapınağınin ünü çok yaygıindı. Mabed, Antik dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biriydi. M.Ö. 6. yy.'da Milet ve Didim arasinda "KUTSAL YOL" yapılmıs, Apollon'un tunç heykeli Mabed'e hediye edilmiştir. Milet sikkelerinde bu heykel yer almaktadir. Apollon tapınağının yapımı M.Ö. 8. yy.'a kadar iner. İyon nizamindaki bu tapınak, 35x85 m. ölçülerinde olup, M.Ö. 494 yılında "LADE DENIZ SAVAŞI"ndan sonra Persler tarafından yağmalanarak, Tanrı Apollon'un "Kanakhos" tarafından tapılan tunç heykeli "Ekbatana"ya (IRAN) götürülmüştür. Tahrip edilen tapınağın yerine, Hellenistik dönemde "Büyük İskender"in katkısıiyla daha büyüğü yapılmaya başlanıldı. Eserin mimarları, "Milet'li Daphnis" ile "Efes'li Paionios"tur. Paionios, Efes'teki Artemis Tapinağıi'nın da mimaridir.

Tapınağın yapımına yardım eden Suriye Kralı"Selevkos", Ekbatana'ya götürülen Apollon heykelini geri getirtmiştir. Yeni yapılan ve bugün gördügümüz tapınağın ölçüleri yaklaşık 109x51 m.dir.Savaşlar ve yağmalarla duraklayan tapınak inşaatı, yüzlerce yıl devam eder ve sonuçta hiçbir zaman tamamlanamaz. Tapınak inşaatında çalışanlara yapılacak ödemeler ile ilgili olarak, tapınak duvarları üzerine kazılan işaretleri bugün bile seçmek mümkün.

Arkeolog George Bean'e göre, daha sonra bu isaretlerin temizlenmesi düsünülmüs, fakat tapınağın son rötuşlari hiç bir zaman yapılamamıstır.

Bazı Kaynaklar: "Apollo Tapınağı bitirilebilmiş olsaydı dünyanın yedi harikasından biri olabilirdi" der...


Mystic@L 12 Temmuz 2006 02:12

Balıkesir
Balıkesir çevresinde bulunan pekçok höyük, iskan edilmiş mağara ve düz yerleşim yerinde yapılan araştırmalarda ele geçen bulgular, buralarda bilinmeyen çok eski zamanlardan MÖ 8000-3000 yılları arasında yerleşilmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu arada Yortan Mezarlığı''nda yapılan çalışmalar, burada bir mezar kültü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hitit metinlerinde ASSUVA diye anılan Batı Anadolu''nun bu bölgesi Antik çağda MYSIA diye anılmakta idi. MÖ 3000-1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur.

4. Truva döneminde (MÖ 1800-1250) Antik çağda İda diye anılan Kaz dağları eteklerinde geçen efsanevi Truva Savaşları bölge halkını da derinden etkilemişti. Homeros''un Odeseus''unda anlatılan Argonotlar Arteka (Erdek) ve Kyzikos''a bu dönemde geldiler.


arwen 12 Temmuz 2006 02:26

BODRUM

Bodrum, ya da tarihteki adıyla "HALİCARNASSOS" güneş, deniz, doğa ve efsaneler ile eğlencenin iç içe geçtiği bir kentimiz. Bodrum müzesindeki buluntuların da teyid ettiği üzere, milattan önce üç bin yılına kadar uzanan köklü tarihiyle pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan bu kent, aynı zamanda tarihin babası olarak bilinen Herodot' un ( M.Ö. 484 ) da doğduğu yerdir.
Halikarnas'a ismini veren kişi Karya kralı Mausolus'tur ( M.Ö 377 - 354 ). Ölümünden sonra kızkardeşi ve aynı zamanda karısı olan prenses Artemisia tarafından adına dikilecek olan anıt mezar yıllar sonra tarihçiler tarafından Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olarak gösterilecektir. ( Bilindiği üzere Yedi Harikadan ikisi Türkiye'dedir: Halikarnas Mozelesi, Bodrum; Artemis Tapınağı, Efes ) ( Mausolus isminden türeyen Mozele sözcüğünü günümüzde de anıt mezar anlamında kullanmaktayız. Ör: Atatürk Mozelesi )
Bodrum'un bir başka önemli dönemi Rodos Şövalyeleri dönemidir. Aziz Petrus adına 1408 yılında inşa ettikleri bugünkü Bodrum Kalesi hala dimdik ayaktadır ve dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yapmaktadır.
Yakın döneme gelince, Halikarnas Balıkçısından yani Cevat Şakir Kabaağaçlı'dan söz etmeden geçemeyiz. Mahkeme tarafından o zamanlar bir balıkçı köyü olan Bodrum'da 3 yıl sürgüne mahkum edilen Cevat Şakir Bodrum'da 25 yıl kalacak ve Türkiye Bodrum'u ve Bodrum'un eski ve yeni hikayelerini ondan dinleyecektir. Halikarnas Balıkçısı şimdi Gümbet’in arkasındaki tepede, Saldırşah mevkiinde, o çok sevdiği Bodrum'unda, ebedi istirahatgarında yatmaktadır.
Kısacası Dor 'lar ve Karya'lılar dan Yunanlılara , Moğollardan Osmanlılara kadar pek çok savaş ve istila görmüş Bodrum tarihle dolu bir tatil ve eğlence mekanıdır.
TARİHİ YERLER VE MÜZELER:

Bodrumda ki en önemli tarihi yerlerden bazıları ise ;

1) Bodrum Kalesi ve Sualtı Arkeoloji Müzesi,
2) Amfi Tiyatro,
3) Halikarnas Mozolesi,
4) Antik Tiyatro,
5) Mindos Kapısı,
6) Bodrum Osmanlı Tersanesi,
7) Milas Euromos Zeus Tapınağı,
8) Milas Gümüşkesen Mezar Anıtı,
9) İç Kale,
10) Türk Hamamı,
11) Yalıkavak’ta ki Yel Değirmenleri,
12) Eroslu Ev

PLAJ VE KOYLAR
GÜMBET: Bodrum’a sadece 3 km mesafede olan yarımadanın en ünlü koylarından bir tanesi. Sahildeki otellerin ve restoranların ortak olarak
kullandığı plaj temiz ve ılık bir suya sahip. Dolmuşla beş dakikada ulaşmak mümkün. Gümbet’in arkasındaki tepede, Saldırşah mevkiinde, Halikarnas Balıkçısı ile ünlenen Cevat Şakir Kabaağaçlı yatmaktadır.

SALMAKİS ( BARDAKÇI ): Tanrıların mesajlarını ulaştırma yetkisine sahip olan Hermes ile, aşk tanrıçası Afrodit’in oğlu olan Hermaphroditos, bugün çift cinsiyetin adı olarak, tarihten tıp diline geçmiştir. Kusursuz güzelliği ile ün salmış Hermaphroditos gölde su ile oynaşırken, su perisi Salmakis, ona vurulur. Aşkına cevap alamayan Salmakis, bütün tanrılara yakararak, ikisini bir beden yapmalarını ister, tanrılar bu isteği kabul ederek, Salmakis ve Hermaphroditosu tek vücut haline getirir ve çift cinsiyetin öyküsü de böylece vücut bulur. Bardakçı, adını Bodrum halkının 1970’lere kadar içme suyunu aldıkları pınardan almıştır. Yöre dilinde ‘bardak’ adı verilen bu testilerle su Bodrum’a taşınmıştır.Çevresinde, birçok dinlenme tesisi olan Bardakçı Koyu’nun plajı kumludur.

BİTEZ: Ağaçlı anlamına gelen yerde artık ağaçlara rastlanmıyor.
Sahili Gümbete çok benzeyen yerde daha çok su sporlarıyla ilgilenen
kişiler tarafından ilgi görüyor. Dolmuşla 10 dk. da ulaşmak mümkün.

ORTAKENT - YAHŞİ: En eski yerleşim yerlerinden biri olan yer Bodrum’a 20 km. mesafede. Az ilerdeki Yahşi koyu ise temiz deniz ve kumsalı ile tercih edilecek bir mekan. Ortakent evleri, yöresel mimarinin en güzel örneklerine sahiptir.
Görebileceğiniz en eski yapı, 1602’de savunma amacı ile yapılmış olan Mustafa Paşa Kule Evi’dir.

KARAİNCİR: Bağla’nın batısında yer alan yer temiz denizi ve kumsalıyla ünlü.Ayrıca küçük restoranlarda ev yemekleri de yemek mümkün.Yazın esen poyraza karşı korunaklı olduğu için, teknelerin sığındığı bir koydur.500 metre uzunluğunda kumsalı vardır, yörenin en güzel plajıdır. Çevrede yararlanabileceğiniz küçük motel ve pansiyonlar,bahçelerinden fışkıran renk cümbüşüyle sizi karşılamaya hazırlanır.

AKYARLAR: Yarımadanın en uç noktalarından biri ve Kos adasına en yakın olanı. Hergün Kos’a düzenli feribot seferleri yapılmakta.

TURGUTREİS: Yarımadanın batı yakasında kalan koy adını Osmanlı denizcisi Turgut Reis’ten alıyor. Diğer koylara Kıyasla daha gelişmiş olan kasabada her türlü alışveriş imkanı var.

KADIKALESİ: Tatil köyleri’nin yer aldığı bir sahil ayrıca tarihi evleriyle de ünlü.Adını yakında bulunan, Helenistik devre tarihlendirilmiş bir kale kalıntısından almıştır.

GÜMÜŞLÜK: Antik yazarlar, Gümüşlüğün bağımsız olarak para bastığından söz eder. Yöre halkı, çevrede bulduğu gümüş paralardan dolayı, bir gümüş madeni olabileceğini düşünerek, bölgeye Gümüşlük adını vermiştir. Yarımadanın en meşhur yerlerinden biri.Balık restoranlarıyla ünlü olan huzurlu ve sakin bir koy.

YALIKAVAK: Yarımadanın kuzeydoğu ucunda yer alan ve gittikçe gelişmekte olan sakin ve sessiz bir yer.Bodrum’un kalabalığını sevmeyenlerin en çok tercih ettikleri bir yer.

GÜNDOĞAN: Bodruma seksen kilometre uzakta ve yamaçtan denize bakan bir köy.Denizi oldukça temiz.

GÜLKÖY - TÜRKBÜKÜ: Eskiden iki ayrı köyken bugün birleşmiş durumda olan Gölköy ve Türkbükü sahil boyunca pekçok bar, restoran ve kulüb yer alıyor.Gün batımı ve dolunay manzarasıda görülmesi gerekli güzelliklereden.

TORBA: Bodruma en yakın koylardan biri olan Torba,yirmi yıl önce sadece sazlardan yapılmış salaş bir balıçı lokantası olan,dar bir yola sahip küçük bir koyken, bugün büyük oteller ve devremülklerin yer aldığı popüler bir koy.


Mystic@L 12 Temmuz 2006 02:38

Çeşme Tatil ve Turizm

Çeşme, şifalı sıcak suları, olağanüstü sayılabilecek kalitede kumun, güneşin ve berraklığın kucaklaştığı şirin bir tatil beldesidir.Çeşme İzmir´in 94 km. batısında, kendi adını taşıyan yarımadanın en ucunda kurulmuştur. Gemiciler tarafından küçük liman diye adlandırılmıştır. Zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da yöreye Çeşme denilmiştir. 15 km. kuzeyindeki İon kenti Erythrai´ nin limanı olan Çeşme´nin doğusunda, Kalemburnunda İ.Ö.1000 yıllarında küçük bir yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Çeşme-Ildırı köyünde ortaya çıkarılan Erythrai Antik Kenti ile Çeşme kentinde Osmanlı Döneminden kalan Kale, Kervansaray, çok sayıda çeşme ve tarihi kent dokusundaki sivil mimarlık örnekleri yörenin arkeolojik ve tarihi kaynaklarını oluşturan yapıtlardır.

Şehrin ortasındaki tepe bugün kalıntıları görülen Akropolde yapılan kazılarda Athena Pallas tapınağına adak olarak sunulmuş heykelcikler bulunmuştur. Buluntular içinde en önemlisi, Arkaik devirden kalma bir kadın heykeli İzmir Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Her yıl Temmuz ayında uluslar arası şarkı festivali düzenlenir.

Çeşme Ilıcaları

İzmir - Çeşme yolu üzerinde ve Çeşme´ye 5 km. uzaklıkta deniz kıyısında bulunan Çeşme Ilıcaları plajı ve ılıcası aynı yerde olan dünyanın en ilginç ve zor bulunur ılıcalarından biridir. Suların sıcaklığı 58oC dolayındadır. Romatizmanın kronik her şekli, gut şişmanlık gibi metabolizma bozuklukları ile raşitizm, kadın, deri, hastalıkları, karaciğer ve idrar yollarının ağrılı hastalıklarında yararlı olmaktadır. Kaplıca civarında modern konaklama tesisleri mevcuttur. Ayrıca bu konaklama tesislerinde termal özellikte havuz ve banyolar bulunmaktadır. Çeşme kaplıcalarına ulaşım Üçkuyular´dan kalkan Çeşme otobüsleri ile mümkündür.

Şifne (Reisdere) Kaplıca ve Çamuru

Çeşme Ilıcalarının 5 km kuzey doğusunda Şifne körfezinde küçük bir yarımada üzerinde bulunan etrafında çeşitli konaklama ve yeme- içme tesisleri yer almaktadır. Romatizma, raşitizm, kadın hastalıkları ve idrar yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi deri hastalıklarında yararlıdır.


arwen 12 Temmuz 2006 15:51

ULUDAĞ

Bursa'nın 36 km. güneyinde yer alan Uludağ, ülkenin en gözde kış sporları merkezidir. Flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Sadece kış turizmine değil, yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine de olanak sağlamaktadır. Çevre, orman örtüleri ile kaplıdır. Kayak alanı 1750-2543 m. yükseklik arasındadır. 2543 metreye ulaşan doruğu (Kara Tepe) ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır.

SEZON_
Kayak mevsimi normalde aralık-nisan arasıdır. Bu yıldan başlayarak suni karlama yapılacak, sezon uzatılacaktır.

KONAKLAMA_
Uludağ Kayak Merkezi I. ve II. Gelişim Bölgeleri olmak üzere iki ayrı bölgeden oluşmaktadır. I. Gelişim Bölgesi yatırımlarını tamamlamış durumdadır. Şu anda 16 tesis faaliyettedir. 1986 tarihinde turizm merkezi ilan II. Gelişim Bölgesinde 3300 yatak kapasiteli 11 adet turistik tesis parseli düzenlenmiş olup 3300 yatak kapasiteli 11 adet parsel yatırımcıya tahsis edilmiştir. 2'si faaliyettedir. Buradaki tesislerde akla gelebilecek her tür konforu ve eğlenceyi bulmak olasıdır. Yanısıra kamuya ait pekçok konaklama tesisi bulbunmaktadır.

ULAŞIM_
Uludağ Milli parkına hem karayolu ile hem de teleferik ile ulaşım sağlanabilmektedir. Kayak Merkezi Bursa'ya 40, havaalanına 60 dakikadır. Uludağ yolu şehir merkezinden Milli Parkın girişine kadar 22 km., Milli Park Oteller Bölgesi arası 12 km.dir. Kış aylarında günün her saatinde Bursa kent merkezinden (Tophane-eski garajlar) minibüs bulunabilir. Teleferik, Bursa'nın Teleferik semtiyle Kadıyayla ve Sarıalan arasında karşılıklı çalışır. Sarıalan'a 20 dakikada çıkar. Dikkat: Kayak takımlarını teleferikle taşımak yasaktır.

PİSTLER_
Dağdaki pistlerin toplam uzunluğu 20 km.yi bulmaktadır. Normal kış koşullarında kar yüksekliği 3 metreyi bulur. Mevsim başında toz kar, sonunda ise ıslak kar özelliği gösterir. Alp ve Kuzey Disiplini ile Tur Kayağı ve Helikopterli Kayak uygulamalarına elverişlidir. Kayak dışında snow board, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleride bulunmaktadır. 8 telesiyej ve 7 teleski hizmet vermektedir.


Mystic@L 13 Temmuz 2006 01:56

İzmir
İzmir ( Smyrna-Samornia ) M.Ö 3000 yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur. İzmir sözcüğü daha ziyade bir Amazon Kraliçesine atfedilmektedir. M.Ö 2000-1200 yılları arasında yaşamış olan Hitit Krallığı''nın tesiri altında kalan İzmir, Hitit Devleti''nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI. Yüzyılda Yunanistan''dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha sonra da İonlar tarafından işgal edilmiştir.

İzmir en parlak dönemini İonlar zamanında yaşamıştır. M.Ö 600 yılında Lidya Kralı Alyattase tarafından işgal edilen İzmir, M.Ö 546 yılında Persler''in, M.Ö 334 yılından sonra da Büyük İskender ve kumandanlarının idaresi altına girmiştir. M.Ö 302''de Trakya''dan gelerek Büyük İskender''in kumandalarından Antigones''i yenen Lizimaktos''un, daha sonra da Seleıkoslar''ın hakimiyetine giren İzmir, kısa bir müddet de Bergama Krallığı idaresinde kalmış,

M.Ö 133 yılında kesin olarak Romalılar''ın eline geçmiştir M.Ö 88 yılında Pontus Kralı Mihridades ele geçirmiştir. Roma İmparatorluğu''nun ikiye ayrılması ile Bizanslılar''ın bir eyalet merkezi olan İzmir, M.S 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla''nın istilasına uğramıştır. M.S 695 yılından itibaren iki defa Araplar''ın akınına maruz kalmış, sonra yine Bizanslılar''ın eline geçmiştir. 1081 yılında İzmir şehri Selcuklular tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında Haçlılar''ın Anadolu''da ilerlemesinden istifade eden Bizanslılar, İzmir de dahil olmak üzere Ege''de Türkler''in elinde bulunan tüm yerleri işgal ettiler.

1320 yılında Aydınoğulları Beyliği''nin hükümdarı Mehmet Bey tarafından geri alınıp, oğlu Umur Bey''e verilen İzmir''in Liman Kalesi, Haçlı kuvvetlerince 28 Ekim 1334''de tekrar işgal edildi. 1402 yılına kadar Türkler Kadifekale''ye, Haçlılar da Liman Kalesi''ne hakim kaldılar. Liman Kalesi 1402 yılında Timur tarafından zapt ve tahrip edilerek, Aydınoğulları Beyliği''ne iade edildi. Bundan sonra İzmir tarihinde 1426 yılına kadar Aydınoğlu Cüneyt Bey rol oynamıştır.

1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine giren İzmir, 500 yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu''nun yükselme devrinde çevresinin merkezi olma özelliğini daima koruyarak, ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi olmuştur.

15 Mayıs 1919''da Yunanlılar tarafından işgal edilen İzmir, üç yıldan fazla işgal altında kaldıktan sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı''yla 9 Eylül 1922''de Yunan işgalinden kurtarılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra da İl statüsüne kavuşturulmuştur.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 02:55

Balonla Kapadokya Keyfi
 
Balonla Kapadokya Keyfi
Dünyanın en ilginç yeryüzü şekillerine sahip olan Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya’da, sıcak hava balonundan peribacalarını izlemenin kişi başına maliyeti, 140 ile 230 dolar arasında değişiyor. Bölgede 6 yıldır balon turu düzenleyen firma yetkilisi Halil Özaslan, Göreme Beldesi yakınlarında önce fanla şişirdikleri 4, 8, 10, 12 ve 18 kişilik balonları daha sonra propan gazıyla ısıtıp havalandırdıklarını söyledi.

500-1500 metre yüksekten Kapadokya
Hava koşullarına göre 500 ile 1500 metreye kadar yükselebilen balonlardan Kapadokya’nın kuş bakışı izlenebildiğini belirten Özaslan, şu bilgiyi verdi: “Balon, zaman zaman kontrollü alçalarak, peribacalarına yaklaşabiliyor. Geçen yıl 4 bine yakın turiste bölgeyi havadan izlettik. Bu yıl bu sayının 5 bine ulaşmasını bekliyoruz. Bu imkandan yararlanmak isteyenler, 45 dakika için kişi başına 140, 1,5 saatlik uçuş için ise 230 dolar ücret ödüyorlar.” Özaslan, sıcak hava ile şişirilen balonların güvenli olduğunu ve bölgedeki doğal yapıya ve çevreye zarar vermediğini kaydetti.

http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/kapadokya1.jpg


Mystic@L 19 Temmuz 2006 03:04

Uludağ2dan Sonra Türkiye'nin İkinci Önemli Kayak Merkezi:KARTALKAYA
Köroğlu Milli Parkı içinde yer alan Kartalkaya, Bolu'dan 50 km Ankara'dan 180 km uzaklıkta bulunmaktadır.
http://www.bigglook.com/biggtravel/kis/kartal/images/karatal2.jpg
Köroğlu dağında 2000 metre yükseklikte yer alan kayak merkezinde bir çok otel müşteriler için shuttle servis organize etmektedir. Kayak merkezine ayrıca Bolu'dan halk otobüsleriyle ulaşmak da mümkündür.Aralık'ta başlayan kayak sezonu Nisan ayının ortalarına doğru son bulmaktadır.

http://www.bigglook.com/biggtravel/kis/kartal/images/karatal1.jpg
http://www.bigglook.com/biggtravel/images/middle04.jpg
Doğal güzelliklerin konforla birleştiği Kartalkaya, İstanbul ve Ankara'ya yalnızca 3 saatlik mesafede bulunmasından dolayı en çok burada yaşayanlar tarafından tercih edilen bir kayak merkezidir. Kartalkaya Kayak Merkezindeki otellerin yatak kapasitesi 1223 tür. İlk yardım merkezi gibi sağlık donanımları mevcut olmasına rağmen hastane olarak Bolu'daki hastanerden yararlanılmaktadır.


arwen 19 Temmuz 2006 03:06

KERPE

Bu sefer istikametimiz gizli cennet Kerpe. İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen haritalarda bile yer almayan bir bölge Kerpe. Yanıbaşındaki Kefken çok daha fazla biliniyor ama esas tesisler Kerpe'de. En büyük avantajı ise ulaşımının çok kolay olması.
Kerpe, Karadeniz'in en kuytu koylarından birine kurulu, ormanlık içinde bir belde. Buraya ulaşmanın en kolay yolu ücretli otoyol üzerinden. İzmit'i geçtikten sonra Kandıra sapağından giriliyor ve Kefken tabelaları takip ediliyor. Kerpe'ye kadar yol dümdüz ve son derece rahat. Yemyeşil köylerin arasından kıvrıla kıvrıla Kerpe'ye varıyorsunuz. İstanbul Çamlıca çıkışından yaklaşık bir buçuk saat sonra, Kerpe'nin sahilindesiniz.
Buradaki otellerde güne güzel bir köy kahvaltısı ile başlayabilir, ya da öğle yemeği için balık ziyafeti çekmeyi bekleyebilirsiniz.
Kerpe sahili sağlı sollu balık lokantaları ile dolu. Yörenin en eskisi Karagöz Restoran. Burada mevsime göre hemen her çeşit deniz balığı yenebiliyor.
Kerpeliler, özellikle mevsim balıklarıyla Eylül ayında yörenin ayrı bir güzel olduğunu söylüyor.
Kerpe sahilinde balık istemeyene gözleme, pide, etli ekmek gibi alternatifler de var. Zaten Kerpe aslında tipik bir tatil beldesi. Etraftaki yazlık ev sayısı son yıllarda iyice artmış. Ama bu yöre henüz doğallığını yitirmemiş.
Kerpe sahilinden biraz yukarı doğru gittiğinizde tam bir doğa harikası Kartalkayaları görüyorsunuz. Kayalara ulaşmak için dik ve toprak bir patika yoldan geçmek gerekse de buna kesinlikle değiyor.
Yıllar içinde denizin şekillendirdiği kayalar, Kerpe'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Kayalar tamamen doğal hali ile korunmuş olsa da, etrafta çöpler eksik değil. Böylesine bir güzelliğin nasıl kirletilebildiğine hayret etmeden geçmek zor.
Kerpe Karadeniz'in diğer koylarının aksine batıya bakıyor. Kuytu konumu sayesinde yıllar içinde liman ve ticaret merkezi olarak kullanılmış.
Kayaların yanından toprak yoldan gittiğinizde Miço Koyu'na varıyorsunuz. Bomboş koy, denizin içindeki kayalarla hoş bir manzara oluşturuyor.
Aslında Kerpe'nin her köşesi yürüyüş, bisiklet gibi sporlar için ya da güzel fotoğraf kareleri yakalamak için çok uygun. Kartpostal güzelliğinde görüntüler yakalamak mümkün.
Kamp yapmak isteyenler için de burada belirlenmiş alanlar var. Doğa Çadır Kampı Dinlenme ve Konaklama Tesisleri bunlardan biri. Etrafı orman olan bölgede, çadır ya da karavan kampı yapmak mümkün.
Kerpe Kefken arasındaki upuzun plaj tamamen kum. Deniz tipik Karadeniz hiç değil. Açıklara kadar sığ ve dalgasız. Bu yüzden derinde yüzmek isteyenlerin kayalıkları tercih etmesi gerekiyor.
Kerpe denizinin Karadeniz olduğuna inanmak zaman zaman güç oluyor. Çünkü çoğunlukla tertemiz, durgun ve sığ bir su. Özellikle çocuklar için ideal.
Denize Otel Kerpe'nin önündeki doğal kayalıklardan, Varuna Club'dan ya da sahil boyunca uzanan halk plajlarından girilebiliyor.
Kerpe'de konaklamak isteyenlerin başlıca seçenekleri Otel Kerpe ve Varuna Otel. Bir de tabii küçük pansiyonlar.
Otel Kerpe, yeni işletmesi ile hem bir günü Kerpe'de geçirmek isteyenlere hem de kalanlara hizmet veriyor. Gecelik ücreti oda kahvaltı kişi başı 40 YTL. Kat kat terasına yerleştirilen masalardan manzara izlemek keyifli.
Varuna Otel 300 kişi kapasiteli plajı ile günübirlik gelenlere de açık. Pırıl pırıl denizi ve arkasındaki ormanlara da oksijen dolu bir gün vaadediyor.
Varuna Otel'in binası Kerpe'nin eskilerinden. Kerpe'deki değişime uygun olarak, özellikle haftasonları bir Beach Club havasına bürünüyor. Günlük giriş ücreti 15 milyon.
Plajların yanından Kefken'e doğru uzanıyoruz. Burası bir balıkçı köyü. Yörenin tüm balıkları buradan geliyor. Pembekayalar ise buraya gelince mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Kefken, Kerpe'nin yanıbaşında. Balık buradan geliyor ama Kefken'de pek fazla tesis yok. Kalacak bir otel ve tek tük balıkçı lokantaları var.
Pembekayalar, Kefken'in en ilginç yeri. Biz de biraz çevreyi dolaşıp kısa bir tur attıktan sonra Kerpe'ye geri dönüyoruz ve bir alabalık restoranına uğruyoruz.
Soğukpınar Alabalık bir fındık bahçesinin içine kurulmuş. Burada bir yanda alabalık restoranlarının vazgeçilmezi hamaklarda dinlenip, mevsiminde dalından fındık yemek mümkün.
Kerpe'den dönmeden önce, bölgeye bir de tepeden Babadağı'ndan bakalım diyoruz. Burası aynı zamanda Kocaeli fatihi olan Akçakoca'nın mezarı. Aşağı baktığınızda başta Kerpe Yarımadası, tüm yöre ayağınızın altında.
Artık yavaş yavaş dönme vakti yaklaştığında, Kerpe'den ne alınır diye soruyoruz esnafa. Burada sütçülük çok gelişmiş. Özellikle Kandıra yoğurdu çok meşhur. Dönerken yanınızda yoğurt, peynir, köy yumurtası görürebilirsiniz.
Kerpe'de gün batımını izlemek çok keyifli. Biz de Otel Kerpe'nin terasından gündeşin denizin arkasında kaybolmasını izleyip şehre dönüyoruz.

u sefer istikametimiz gizli cennet Kerpe. İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen haritalarda bile yer almayan bir bölge Kerpe. Yanıbaşındaki Kefken çok daha fazla biliniyor ama esas tesisler Kerpe'de. En büyük avantajı ise ulaşımının çok kolay olması.
Kerpe, Karadeniz'in en kuytu koylarından birine kurulu, ormanlık içinde bir belde. Buraya ulaşmanın en kolay yolu ücretli otoyol üzerinden. İzmit'i geçtikten sonra Kandıra sapağından giriliyor ve Kefken tabelaları takip ediliyor. Kerpe'ye kadar yol dümdüz ve son derece rahat. Yemyeşil köylerin arasından kıvrıla kıvrıla Kerpe'ye varıyorsunuz. İstanbul Çamlıca çıkışından yaklaşık bir buçuk saat sonra, Kerpe'nin sahilindesiniz.
Buradaki otellerde güne güzel bir köy kahvaltısı ile başlayabilir, ya da öğle yemeği için balık ziyafeti çekmeyi bekleyebilirsiniz.
Kerpe sahili sağlı sollu balık lokantaları ile dolu. Yörenin en eskisi Karagöz Restoran. Burada mevsime göre hemen her çeşit deniz balığı yenebiliyor.
Kerpeliler, özellikle mevsim balıklarıyla Eylül ayında yörenin ayrı bir güzel olduğunu söylüyor.
Kerpe sahilinde balık istemeyene gözleme, pide, etli ekmek gibi alternatifler de var. Zaten Kerpe aslında tipik bir tatil beldesi. Etraftaki yazlık ev sayısı son yıllarda iyice artmış. Ama bu yöre henüz doğallığını yitirmemiş.
Kerpe sahilinden biraz yukarı doğru gittiğinizde tam bir doğa harikası Kartalkayaları görüyorsunuz. Kayalara ulaşmak için dik ve toprak bir patika yoldan geçmek gerekse de buna kesinlikle değiyor.
Yıllar içinde denizin şekillendirdiği kayalar, Kerpe'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Kayalar tamamen doğal hali ile korunmuş olsa da, etrafta çöpler eksik değil. Böylesine bir güzelliğin nasıl kirletilebildiğine hayret etmeden geçmek zor.
Kerpe Karadeniz'in diğer koylarının aksine batıya bakıyor. Kuytu konumu sayesinde yıllar içinde liman ve ticaret merkezi olarak kullanılmış.
Kayaların yanından toprak yoldan gittiğinizde Miço Koyu'na varıyorsunuz. Bomboş koy, denizin içindeki kayalarla hoş bir manzara oluşturuyor.
Aslında Kerpe'nin her köşesi yürüyüş, bisiklet gibi sporlar için ya da güzel fotoğraf kareleri yakalamak için çok uygun. Kartpostal güzelliğinde görüntüler yakalamak mümkün.
Kamp yapmak isteyenler için de burada belirlenmiş alanlar var. Doğa Çadır Kampı Dinlenme ve Konaklama Tesisleri bunlardan biri. Etrafı orman olan bölgede, çadır ya da karavan kampı yapmak mümkün.
Kerpe Kefken arasındaki upuzun plaj tamamen kum. Deniz tipik Karadeniz hiç değil. Açıklara kadar sığ ve dalgasız. Bu yüzden derinde yüzmek isteyenlerin kayalıkları tercih etmesi gerekiyor.
Kerpe denizinin Karadeniz olduğuna inanmak zaman zaman güç oluyor. Çünkü çoğunlukla tertemiz, durgun ve sığ bir su. Özellikle çocuklar için ideal.
Denize Otel Kerpe'nin önündeki doğal kayalıklardan, Varuna Club'dan ya da sahil boyunca uzanan halk plajlarından girilebiliyor.
Kerpe'de konaklamak isteyenlerin başlıca seçenekleri Otel Kerpe ve Varuna Otel. Bir de tabii küçük pansiyonlar.
Otel Kerpe, yeni işletmesi ile hem bir günü Kerpe'de geçirmek isteyenlere hem de kalanlara hizmet veriyor. Gecelik ücreti oda kahvaltı kişi başı 40 YTL. Kat kat terasına yerleştirilen masalardan manzara izlemek keyifli.
Varuna Otel 300 kişi kapasiteli plajı ile günübirlik gelenlere de açık. Pırıl pırıl denizi ve arkasındaki ormanlara da oksijen dolu bir gün vaadediyor.
Varuna Otel'in binası Kerpe'nin eskilerinden. Kerpe'deki değişime uygun olarak, özellikle haftasonları bir Beach Club havasına bürünüyor. Günlük giriş ücreti 15 milyon.
Plajların yanından Kefken'e doğru uzanıyoruz. Burası bir balıkçı köyü. Yörenin tüm balıkları buradan geliyor. Pembekayalar ise buraya gelince mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Kefken, Kerpe'nin yanıbaşında. Balık buradan geliyor ama Kefken'de pek fazla tesis yok. Kalacak bir otel ve tek tük balıkçı lokantaları var.
Pembekayalar, Kefken'in en ilginç yeri. Biz de biraz çevreyi dolaşıp kısa bir tur attıktan sonra Kerpe'ye geri dönüyoruz ve bir alabalık restoranına uğruyoruz.
Soğukpınar Alabalık bir fındık bahçesinin içine kurulmuş. Burada bir yanda alabalık restoranlarının vazgeçilmezi hamaklarda dinlenip, mevsiminde dalından fındık yemek mümkün.
Kerpe'den dönmeden önce, bölgeye bir de tepeden Babadağı'ndan bakalım diyoruz. Burası aynı zamanda Kocaeli fatihi olan Akçakoca'nın mezarı. Aşağı baktığınızda başta Kerpe Yarımadası, tüm yöre ayağınızın altında.
Artık yavaş yavaş dönme vakti yaklaştığında, Kerpe'den ne alınır diye soruyoruz esnafa. Burada sütçülük çok gelişmiş. Özellikle Kandıra yoğurdu çok meşhur. Dönerken yanınızda yoğurt, peynir, köy yumurtası görürebilirsiniz.
Kerpe'de gün batımını izlemek çok keyifli. Biz de Otel Kerpe'nin teraterasından gündeşin denizin arkasında kaybolmasını izleyip şehre dönüyoruz.


Mystic@L 19 Temmuz 2006 03:47

Hatay
GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 5.403 km²
Nüfus: 1.109.754 (1990)
Antakya yöresini çekici kılan ve tarihi boyunca göçlere açık olmasını sağlayan, yaşamı kolaylaştıran iklim koşulları ve verimli topraklarının yanı sıra Anadolu'yu Çukurova yoluyla Suriye ve Filistin'e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca Mezopotamya'dan Akdeniz'e çıkmak için kullanılabilecek en uygun limanlar yine bu bölgededir.

Hatay, inanç turizmi merkezleri, antik kentleri ve yaylalarıyla turizm potansiyeline sahip bir ildir.

İLÇELER:

Hatay ilinin ilçeleri; Altınözü, Belen Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu , Reyhanlı, Samandağ ve Yayladağı'dır.

Belen: Amanos Dağları üzerinde Akdeniz'i Amik Ovası'na bağlayan en önemli geçitte kurulmuştur. 1550'li yıllarda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan kervansaray, cami ve hamam etrafında gelişmiş bir ilçedir. Soğukoluk (Güzelyayla) ve Atik yaz aylarında büyük ilgi gören yaylalardır.

Dörtyol: İskenderun Körfezi ile Nur Dağları arasında kurulmuştur. Dörtyol narenciye üretimi, plajları ve Botaş Boru Hattı Tesisleri ile tanınır. Kuzuculu'da bir orman içi dinlenme parkı vardır.

Erzin: Adana, Osmaniye, Dörtyol ve İskenderun Körfezi ile çevrilidir. Erzin'de narenciye üretimi ve plajları ile tanınır. İlçe yakınında bir orman içi parkı ve Başlamış Köyü'nde bir kaplıca ile madensuyu kaynağı ve bu kaynağın bulunduğu yerde sağlık turizmine yönelik tesisler bulunmaktadır.

Kırıkhan: Amik Ovası'nda Nur Dağları ile Suriye sınırı ve Hassa ile Kumlu İlçeleri arasında yer alır. Karasu, ilçe sınırları içinden geçer. Hatay'ın tek doğal gölü olan Gölbaşı Gölü (Balık gölü), Kırıkhan sınırları içindedir.

NASIL GİDİLİR?
E-5 karayolu ile İstanbul ve Ankara'dan Hatay'a ulaşılmaktadır. İskenderun'da bulunan gar ve limanla demiryolu ve deniz yolu ulaşımı da vardır.

GEZİLECEK YERLER

İskenderun
Hatay iline bağlı İskenderun, kendi adıyla anılan körfezin kıyısındaki modern bir kenttir. Kıyının hemen gerisinde bir duvar gibi yükselen Nur Dağlarına sırtını vermiş, yeşil ve dört mevsim sıcak bir turizm merkezi, bunun yanı sıra da işlek bir ticaret limanıdır.

Cami ve Kiliseler

Önemli bir inanç turizmi merkezi olanHatay'da, dünyanın ilk Katolik Kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi bulunmaktadır. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, aynı zamanda dört büyük patriklik merkezinden biridir.

St. Simon Stylite Manastırı , Yayladağı Barleam Manastırı ve Keldağı Barleam Manastırı önemli manastırlarıdır.

Habib Neccar Cami, Şeyh Ahmet Kuseyri Cami ve Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Sokullu Külliyesi ve Ulu Cami görülmeye değerdir.

Santa Kiliseler Grubu (Dumanlı-Merkez)

Geçmişte önemli bir yerleşme yeri olan Santa (bugünkü adıyla Dumanlı) yerleşimi Gümüşhane'ye 45-50 km mesafede bulunmaktadır. Buradaki mahallelerden; Terzil'de St. Theodor Kilisesi, Binatlı'da İlyas Peygamber Kilisesi, İşhan'da St. Kiryaki Kilisesi ve İşhan Piştoflu'da St. Christopher Kilisesi, Çakallı'da Çakallı Kilisesi, Çinganlı'da St. Konstantinos ve St. Petros Kiliseleri önemli olanlarıdır.

Bu kiliselerin 1860-1870'lerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Özgün kapı, pencere çerçeveleri, kabartma haçları ve çan kuleleri ile ilgi çekici yapılardır.

Surlar
Antakya'nın etrafı Seleukus döneminde yüksek surlarla çevriliydi. Surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib Neccar Dağı'nın en yüksek ve sarp tepesinde de halen kalıntıları olan bir iç kale bulunuyordu.

Demirkapı: Hacıkürüş deresinden gelen şiddetli selleri kontrol edebilmek için Habib Neccar Dağı ile Haçdağı'nı birbirinden ayıran derin ve dar vadi üzerinde surların devamı niteliğinde yüksek ve sağlam bir duvar olarak yapılmıştır. Aynı zamanda şehrin giriş kapılarından biri olarak kullanılan bu duvar günümüzde hala ayaktadır.

Köprüler
Demirköprü: Antakya ile Reyhanlı arasında, Asi Nehri üzerindedir. Ortaçağ'da bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakya savunmasında büyük rol oynayan bir köprüdür. Taştan yapılmış ve iki ucunda kuleleri ile kapıları olan köprünün kuleleri yıkılmıştır, ancak köprü halen kullanılmaktadır.

Dana Ahmetli Köprüsü: Kırıkhan Ovası'nda, Karasu Nehri üzerindedir. 6 gözlü bir taş köprüdür. 16. Yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Kaleler
Koz Kalesi: (Kürşat Kalesi)Antakya Prensliği zamanında yapıldığı sanılan kalenin büyük blok taşlarla yapılmış iki burcu halen ayaktadır.

Bakras Kalesi: Antakya - İskenderun yolunun 27. km. sinde, yoldan 4 km. kadar içerde sarp bir tepe üzerine çok katlı olarak kurulmuş olan kalenin halen birçok mekanı sağlam durumdadır.

Payas Kalesi: 1567 de hendeği ile birlie restore edilmiş bir Osmanlı kalesidir. Son yüzyılda hapishane olarak kullanılmıştır.

Mancınık Kalesi: Payas - Dörtyol arasında sarp bir tepe üzerinde 1290 yılında yapılmıştır. Çok az kalıntısı vardır.

Cin Kulesi: Kale ile liman arasında, limanı korumak amacıyla 1577 yılında yapılmış bir karakol kulesidir.

Darbısak Kalesi: Kırıkhan ile Hassa arasında, Kırıkhan'a 4 km. uzaklıkta bir tepe üzerindedir. Beyazid Bestami Makamı Darbı-Sak Kalesi üzerindedir. 19. yüzyıl sonlarında burada bir cami ve türbe yaptırılmıştır. Her yıl binlerce kişi ziyaret eder.

Hanlar, Hamamlar

Antakya içerisinde hemen hepsi geçmiş yüzyıllarda vakıflar tarafından yaptırılmış olan bir çok han ve hamam vardır. Halen çalışan han ve hamamlar geçmişin kültürel özelliklerini, mimari yapısını bu güne getirmişlerdir. Cindi Hamamı, Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam, Kurşunlu Han, Sokullu Hanı halen kullanılır olanıdır.

Yaylalar

Belen Güzelyayla (Soğukoluk)
mahallesi yol ayrımından itibaren 8 kilometrelik asfalt bir yol ile yeşilliğin ve ormanın hakim olduğu virajlı bir güzergahtan çıkılır. Belen ve İskenderun'dan minibüslerle ulaşım mümkündür.

Özellikleri: Güzelyayla'da yüzyıllardır yayla geleneği sürmektedir. Alt yapı sorunları kısmen çözülmüş olan yaylanın denize yakın olması ilgiyi artırmaktadır. İskenderun Körfezi'nin seyir terası durumunda; çam ağaçları, kır çiçekleri içerisine kurulmuş, eski ve yeni tip yapıları ile gezilmeye ve görülmeye değer, adına türküler ve şiirler yazılan yaşanası bir yayladır. Kamp kurulup, piknik yapılarak, orman içinde kısa geziler yapılabilir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yaylada konaklama için pansiyon tipi evler, günlük yeme - içme üniteleri bulunmaktadır.

İskenderun - Nergizlik Yaylası
Ulaşım: İskenderun'dan 14 km. asfalt yolla ulaşılır. Güzelyayla'ya 4 km uzaklığındadır.

Özellikleri: Kısmen altyapı sorunu çözümlenmiş bir yayla köyüdür. Basit köy evlerinin otantik yapısı yanında, ikinci konut yayla evlerinin de yapıldığı yaylada her türlü sebze ve meyve yetişmektedir.

Konaklama-Yeme-İçme: Önceden rezervasyon yaptırılarak yayla evleri kiralanabilir.

Samandağ - Teknepınarı (Batıayaz) Yaylası

Ulaşım: Antakya'dan 20 km. asfalt, Samandağ ilçesinden 17 km. stabilize yolla ulaşımı mümkünüdür.

Özellikleri: Tarih ve doğanın içice olduğu bir yayla köyüdür. Kamp ve piknik alanlarındaki buz gibi billur suları, Akdeniz Bölgesine has her türlü sebze ve meyvenin yetiştirilmesi, Ortadoğu ülkelerine yakınlığı nedeniyle, yerli ve Orta Doğu ülkelerinden gelen, ziyaretçilerin ilgi odağı durumundadır.

Konaklama Yeme - İçme: Günübirlik yeme-içme üniteleri, kamp yerleri bulunmaktadır.

Erzin - Kocadüz - Üçkoz - Bağrıaçık - Karıncalı Yaylaları
Ulaşım: Erzin'e 11 km asfalt, 8 km. stabilize yolla gidilebilir. Yaz aylarında Erzin ilçesinden günün her saatinde minibüslerle ulaşım mümkündür.

Özellikleri: Erzin ve Osmaniye ilçesi insanlarının yaz aylarında yoğun olarak kullandığı çam ve köknar ağaçları arasında, doğal dokuya uygun tamamen ahşap basit yayla evlerinin bulunduğu yaylalar topluluğudur. Birbirlerine yakın olan yaylalar, doğa yürüyüşü (trekking) yapmaya elverişlidir. Yaylaların çevreleri tamamen çam, ardıç, köknar, kekik, papatya ve diğer kır çiçekleri ile kaplıdır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Dörtyol Topraktaş Yaylası
Ulaşım: Hatay'dan 18 km.lik stabilize yolla ulaşılır.

Özellikleri: Orman ile iç içe olan Topaktaş yaylası tamamen çam, ardıç ve maki türü ağaçlarla kaplıdır. Yörenin ahşap yayla mimarisine ve yer yer betonarme evlere rastlanan yaylaya, Dörtyol halkı yaz aylarında yoğun olarak gitmektedir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Dörtyol - Çökek Yaylası
Ulaşım: Yaylaya Dörtyol İlçesinden 8 km.lik stabilize yolla ulaşılmaktadır.

Özellikleri: Çam ve meyva ağaçları içerisinde kurulmuş, temiz havası, bol suyu olan bu şirin yayla kamp kurmak, piknik yapmak, orman içi kısa gezintiler yapmak için ideal bir yayladır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yaylada yapı bulunmamaktadır. Kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini yanlarında getirmeleri gerekmektedir.

Kırıkhan Delibekirli Köyü ve Çataloluk Yaylası
Ulaşım: Kırıkhan ilçesinden 3 kilometresi asfalt, 3'ü stabilize olan yolla Delibekirli Köyüne ulaşılır. Çatatoluk yaylası Köye 7 km uzaklıktadır.

Özellikleri: Delibekirli Köyü, Akdeniz Bölgesinin her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği bahçeler ve bağlar arasında kurulmuş şirin bir yayla köyüdür. Delibekirli Köyü'nden 7 km. stabilize yolla ulaşılan Çataloluk Yaylası, tamamen bakir durumdadır. Asırlık (anıt) çınar ağaçlarının çevrelediği yayladan Kırıkhan ilçesinin içme suyu (Üngüzlü mevkiinden) temin edilmektedir. Gezilmeye ve görülmeye değer bir yöredir.

Konaklama - Yeme - İçme: Delibekirli köyünde günübirlik yeme - içme üniteleri, kır lokanta ve kahveleri hizmet vermektedir.

Kırıkhan - Alan Yaylası
Ulaşım: Hatay - Kırıkhan - Gazi Antep kara yolunun, Kırıkhan ilçesinden itibaren 6. km. sinden batıya (sola) dönülerek 2 km. asfalt, 2 km. stabilize yolla Aşağı Eşmişek Köyüne varılır. Köyden sonra 8 km. virajlı ve maki türü bitkilerle çevrili stabilize yolla Alan Yaylasına varılır. Aynı zamanda İskenderun'a 40 kilometrelik stabilize yolla bağlıdır.

Özellikleri: Çevresi tamamen çam ormanları ile kaplı çok geniş bir alana yayılmış yayla, yaz aylarında çiçeklerle kaplıdır. Bir kaç yayla evi dışında tamamen bakir olan yayla, civar köylüler tarafından tarım alanı olarak değerlendirilmektedir. İskenderun yolu üzerindeki Haymapınar, Değirmendere, Paşaoluk, Akarca ve Çamlıbel yaylaları, İskenderun ve civar köy halkı tarafından kullanılmaktadır.

Konaklama-Yeme-İçme: Yayla evleri yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

Belen İlçesi ve Atık Yaylası
Ulaşım: Köyün yolu Antakya - İskenderun yolunun 27. kilometresinden ayrılır.

Özellikleri: Bugün ilçe olan Belen yaylası yüzyıllardır yayla olarak kullanılmaktadır. İskenderun, Kırıkhan halkının rağbet ettiği meşhur Atık suyunun kaynağının bulunduğu Atık yaylası, Belen ilçesinin bir mahallesi durumundadır. Çam, çınar ve meyve bahçeleri içerisinde bulunan yaylada kır kahveleri, bakkallar hizmet vermektedir. Yerleşim alanlarına ve denize yakınlığı nedeni ile daha çok ilgi görmektedir.

Konaklama - Yeme - İçme: Yaylada, konaklama tesisleri, günübirlik yeme - içme üniteleri mevcuttur.

Korunan Alanlar
Habibi Neccar Dağı Tabiat Koruma Alanı
Tekkoz Kengerlidüz Tabiat Koruma Alanı

Kaplıcalar
Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları: Rayhanlı-Antakya karayolu üzerinde Kumlu İlçesi'nde bulunmaktadır. Yörenin en büyük kaplıcası olup birçok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir.

Erzin Başlamış Kaplıcaları ve Şifalı Suları: Kaplıca ve şifalı maden suyunun çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. Erzin İlçesi'ne bağlı Başlamış Köyü'ndeki kayaların çeşitli yerlerinden çıkmaktadır. Erzin içmelerinin suyu hafif tuzlu ve acımsı, bikarbonatlı, toprak kalevili, karbondioksitlidir. Ayrıca bromür de vardır.

Reyhanlı Hamamı: Reyhanlı İlçesi'ne 20 km. uzaklıktadır. Türkiye-Suriye sınır kapısına çok yakınında bulunan kaplıcada yaklaşık 5 kaynakta su çıkmaktadır. İçme olarak da kullanılabilen kaplıca suyu çeşitli romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Kisecik Köyü Şifalı Suyu: Merkez İlçeye bağlı Kisecik Köyü'ndedir. İçildiği zaman mide mitolitesini arttırır, boşalmasını kolaylaştırır. Çok içildiği zaman idrarı arttırarak idrar yollarının ince kumlarının atılmasına ve iltihapların temizlenmesini kolaylaştırır. Hararet derecesi sıcak sular grubuna girecek derecede olup, nevrit, nevralji, kronik romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Mağaralar

Sarıseki Mağarası
Yeri: Hatay
Mağaraya ulaşım, Sarıseki yolundan Azganlı Köyü Dutlu mevkiine, oradan da Kurşunlu mevkiine kadar stabilize bir yolla sağlanır. Bu noktadan sonra İncelcelep mevkiine, ormanlık bir alandan patika bir yolla yaya olarak gidilir. Buradan da mağaraya 30 m. kadar yukarı tırmanılarak ulaşılır.

Özellikleri: Denizden yüksekliği 1300 m. olup, Sarıseki mevkiinin en güzel panoramik görüntüsünün elde edildiği yerdir. Mağarada çok sayıda yarasanın barınmasından dolayı burası yöre halkı tarafından Kuşlar Mağarası olarak bilinmektedir.

Mağara girişi oldukça dardır. Mağara içerisinde henüz bilimsel bir çalışma yapılmamıştır, oldukça bol sarkıt ve dikit oluşumu mevcuttur.

Kuş Gözlem Alanı

Asi Havzaları
Nur ağları
İl:Hatay, Osmaniye
İlçeler: Dört yol, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Belen, Osmaniye Merkez
Yüzölçümü: 21,5
Rakım: 1000 - 2262 m
Koruma: kısmen
Başlıca Özellikleri: göç geçidi, orman

Müze

Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi): Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun'da yapılan kazılarda bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler arasındadır.

Örenyerleri
St. Pierre Kilisesi - Antakya / Kuruyer
Aççana Örenyeri - Reyhanlı (Merruş) / Varışlı K.
Çevlik Örenyeri - Samandağ / Kapısuyu Köyü

Harbiye (Defne): Antalya il merkezine 7 km. mesafede olup her tarafı yeşillik olan güzel bir piknik yeridir. Antik çağın ünlü Daphne kentidir. Efsaneye göre Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru" diye yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Seleukos Döneminde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olan Defne, çok sayıda köşkler, tapınaklar, eğlence yerleri ile ünlüydü. Stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Ancak şiddetli depremler bu şehri yerle bir etmiş, günümüze gözle görülür herhangi bir eser kalmamıştır.

Harbiye, şimdilerde çok ilgi gören mesire yeri, yayla olup aynı zamanda heykeller, turistik eşya yönünden önemli bir beldedir. Yöredeki tezgahlarda dokunan doğal ipekler ise gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok aranan kumaşlardandır.

Titus Kaya Tüneli: ( Çevlik ) Samndağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.

Tel Aççana: Antakya Reyhanlı karayolu üzerindedir. M.Ö. 5. yy.a ait iki saray kalıntısı vardır. 17 yerleşim tabakası teşekkül etmiştir. Burada bulunan çoğu eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kinet Höyük: Dörtyol civarındadır. Kazı çalışmaları devam eden bu höyükte demir çağlarına ait eserler bulunmuştur.

Nekropoller: Kuzuculu'da M.S. 2.-3. yüzyıla, Karakese de M.S. 4.-5. yüzyıla ait kaya ve toprak mezarlar tespit edilmiş, kazılarda lahit, cam şişe ve kaplar, pişmiş toprak kaplar, kandil ve mühürler bulunmuştur.

Ceylanlı: Bizans ve Gündüzoğulları döneminde büyük yerleşim yeri olduğu kalıntılardan anlaşılan köyün yakınında, kayalıklarda üzerinde yazıtlı kaya mezarları vardır.

İmma: Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde Reyhanlı yakınında şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeri vardır.

Tainat: Yapılan kazılarda bir Hitit sarayı ile tapınağın ortaya çıkarıldığı Tainat'ta bulunan eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.

Su Kanalları: Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne) çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür. Antakya içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır.

COĞRAFYA
Hatay, Akdeniz Bölgesi'nin doğu ucunda Suriye ve Lübnan dağları arasındaki El Bekaa Vadisi'ni içine alan Gor Çukurluğu'ndan oluşan bir sınır ilimizdir. Kuzeyden Güneybatıya doğru uzanan Nur Dağları (Amanos) ve Kel Dağ ile Suriye platoları arasında kalan ilin verimli topraklarına sahip olan Amik Ovası, batıda şerit halinde uzanan bir kıyı ovasını oluşturur.

İlin başlıca akarsuları Asi, Karasu ve Afrin nehirleridir. İki tane sulama amacıyla kullanılan baraj bulunmaktadır. Birisi karasu üzerinde kurulmuş olan Tahtaköprü Barajı, diğeri ise Bohsin Çayı üzerinde kurulmuş olan Yarseli Barajı'dır.

Bitki örtüsü bakımından Ardıç, Meşe, Kayın, Kızılcık, Kavak, Çınar ağaçlarından oluşan geniş ormanlık alanların dışında Mersin, Defne, Kekik ve Lavanta bitkileriyle kaplı makilikler de bulunur.

Hatay'da Akdeniz iklimi hakim olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer.

TARİHÇE
Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olan Antakya'da ilk yerleşimin tarihi M.Ö. 8000'e kadar uzanır. Şehri İskender'in ölümünden sonra imparatorluğunu paylaşan komutanlarında Seleukos kurmuştur. Daha sonra Part, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanogulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir. Şehir Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir.1937'de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş,1939'da Hatay Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 04:28

Bodrum Maceraları
 
Bodrum Maceraları
Magic Life’ın ilanlarını hemen her gazetede çarşaf çarşaf görmüşsünüzdür. “Bunca ilan, bunca tesis, ciddi bir organizasyondur herhalde” düşüncesine kapılanlarınız çoğunluktadır sanırım. Ben de sizinle aynı fikirdeydim son tatilimi Magic Life Bodrum tesislerinde geçirmeye karar verdiğimde…
Siz hiçbir tatil köyünde siz check out etmeden odanıza girilip eşyalarınızın alındığını duydunuz mu? Hem de resepsiyona önceden haber vererek odayı boşaltacağınız saati bildirdiğiniz halde… Siz hiçbir otelde eski yüzlü oldukları için eşyalarınızı çöpe attıklarını söylediler mi? Ya da uçağınızın kalkmasına 2 saat kala üzerinizde mayonuz ve elinizde bir bebekle kalakaldınız mı?
Siz bunları yaşarken otel yetkililerinin sizinle ilgilenmeyerek hiçbir sorumluluk kabul etmedikleri bir durumu aklınız alır mı?
Siz de bu yaz tatil için Magic Life’ a gitmeyi planlıyorsanız ben diyorum ki bir kez daha düşünün, anlaşılan o ki tesislerin ciddiyetleri, büyüklükleri ve reklam bütçeleri ile orantılı olmuyor.
Mart ayının son haftalarını kayak yaparak değerlendirmeyi planlayanlarınız var ise Uludağ Büyük Otel Celal Çapa’nın işletmeye ortak olmasıyla yenilenmiş, özellikle gece hayatını sevenler için güzel bir alternatif oluşturuyor.
Baharda Bodrum’u yaşamak isteyen ve ekonomik krizden pek fazla etkilenmeyenlere The Marmara Bodrum en özgün seçeneği oluşturuyor. Eşinizle başbaşa bir haftasonu için ideal seçim ama çocuklarla birlikte gitmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.
Golf severler için ise güneydeki en iyi alternatif herzamanki gibi Gloria Golf Resort.
Çocuklarla rahat bir tatil için seçenekler saymakla bitmiyor ; Lykia World / Ölüdeniz, Club Med Palmiye ve Robinson Club.
Ve tabii doğa tutkunları için Naturland. Orada herşey sakin ve sessiz, otel tarafına geçmediğiniz sürece…
Hepinize keyifli seyahatler….


Mystic@L 19 Temmuz 2006 04:47

içel

Doğu Akdeniz sahilinde, önemli bir liman kenti olan İçel , palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, şehir parkı, modern otelleri, yakınlarındaki tarihi kalıntıları ve sayısız kumsalları gezenlere her türlü olanağı sağlamaktadır. Diğer taraftan Mersin, tarihte, Tarsuslu Aziz Paul adı ile ve Mark Antuan'ın Kleopatra'ya evlenme hediyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki toprakları vermesi ile hatırlanır.

Mersin kıyılarının yaklaşık 108 km.lik bölümünü doğal kumsallar oluşturmaktadır. Bu plajlar kumsallarının ince ve temiz oluşu ve sualtı avcılığına uygun oluşundan dolayı tercih edilmektedir. Kulakköy, Taşucu, Susanoğlu, Kuruçay, Lamas, Yemişkumu, Kız Kalesi, Çeşmeli, Ören, Balıkova, İskele, Yenikaş, Ovacık, Büyük Ecelive Anamur Plajları bunlardan bazılarıdır.Tarih ve arkeoloji tutkunları; Neolitik Dönemden itibaren günümüze kadar kesintisiz iskanın yaşandığı Viranşehir (Pompeipolis), Roma Dönemi'nde inşa edilmiş bir Roma kentidir. Hıristiyanlık Dönemi'nde papalık olmuş 525'de depremle yıkılmıştır. Nekropol (mezarlık) tiyatro, hamam, su yolları, tapınak kalıntıları mevcuttur. Eski Cami, Osmanlı Dönemine ait (1870) önemli bir yapıdır. Çeşitli dönemlerde restorasyona tabi tutulmuştur. Roma Hamamı, ilginç mozaikleri ile büyük ziyaretçi kitlelerini ağırlamaktadır.


GusinapsE 19 Temmuz 2006 06:23

Doğa ve Maceranın Adı: Mountrain
 
Doğa ve Maceranın Adı: Mountrain
Doğa ile bütünleşen bir ortamda; gençlere, iş dünyasına ve alternatif doğa turizmine sağladığı outdoor aktivitelerle, 4 mevsim açık olacak Türkiye’nin ilk anakampı Mountrain, Bolu Aladağlar’da 300 dönümlük geniş bir arazi üzerine kurulmuştur. Bir ana çadır ile 6, 8 ve 12 kişilik konaklama çadırlarından oluşan Mountrain Anakampı’nda, 100 kişi ağırlama kapasitesi bulunuyor. 20 kişilik eğitmen ekibi ise ağırlama kapasitesine göre değişiyor.

Kamp sırasında katılımcılara Bolu’nun yöresel yemekleri ile çevre köylerden temin edilen son derece doğal kahvaltılıklar ikram ediliyor.

Mountrain’de konaklama bedeli, alternatif turizm için eğitim programı hariç olarak haftasonu paketi kişi başı 75 $. Şirketler için ise bu fiyat eğitim programı da dahil olarak haftasonu paketi kişi başı 120 $ olarak belirlenmiş.
Mountrain Anakampı’nda düzenlenecek aktiviteler arasında navigasyon / orienteering, dağ bisikleti, kampçılık, kano eğitimi, kayaking, kaya tırmanışı, trekking, dağcılık, kış kampçılığı, tur kayağı, hedikle yapılan kar yürüyüşü, survival (doğa şartlarında yaşamı sürdürme) ve farklı takım çalışmaları bulunuyor.

Mountrain, Türkiye'de ilginin giderek arttğı doğa turizmini ilk defa bütün aktiviteleri kapsayacak biçimde kalıcı ana kamp düzeninde organize etmeyi ve doğa turizmi konusunda yaz - kış her yaş grubuna hitap eden etkinlikler düzenlemeyi planlıyor. Lise ve üniversite öğrencilerinin, yaz tatili döneminde doğa ile iç içe olmalarını sağlamayı da hedefleyen Mountrain, doğa sporları konusunda temel bilgiler verip, deneyimli eğitmenler tarafından organize edilecek etaplarda, bu bilgilerden faydalanılmasını sağlıyor.
Turkcell – Hazırkart Free Challenge Finalleri Mountrain'de Yapıldı!
Türkiye’de bugüne kadar yapılan en büyük outdoor organizasyonu Mountrain’de gerçekleştirildi. 3 erkek ve 1 bayandan oluşan 5 takım, aralıksız 36 saat süren bir yarış gerçekleştirdi. Yarışmacılar, dağ bisikleti parkuru, gölde kano, koşarak yapılan orienteering ve iple kanyon inişi gibi parkurlarda zorlu bir mücadele verdi. Eiğitim alan yarışmacıların hepsi, Mountrain bünyesinde bulunan fiziksel etaplarıda başarıyla tamamladı.

Heyecan sonrası eğlence
Yarışmacılar yorucu mücadelenin ardından, keyifli saatler geçirme fırsatı buldu. Eğlenceye yönelik bir gösteri için Flying Fox’ta bisikletle 180 mt.’lik bir atlayış yapıldı. Projesini Mountrain kurucusu Ömer Tümay’ın hazırladığı atlayış, dağ bisikleti konusunda Türkiye’nin duayeni olarak kabul edilen Gürsel Akay tarafından gerçekleştirildi.

Mücadele keyifli sona erdi
Türkiye’nin ilk ve tek yerleşik kampı olan Mountrain, böylece Turkcell – Hazırkart sponsorluğunda yapılan Free Challenge Türkiye finalleri ile bir ilke daha imza attı. Mountrain'de konaklama ve yarışma imkanı bulan finalistler, oldukça eğlenirken, bu tür etkinliklerin artmasını istediler.


GusinapsE 19 Temmuz 2006 21:13

Gökçeada ya da İmroz ya da Rüzgarlı Ada Bir de Ben
 
Gökçeada ya da İmroz ya da Rüzgarlı Ada Bir de Ben
29 Ağustos’da aklımız başımıza geldi ve deliler gibi gidecek bir yer aramaya başladık. Aradık, aradık bulamadık. Bir ara umudumuzu yitirdik… Ürgüp de her taraf doluydu, Bodrum doluydu, Marmaris doluydu, Datça doluydu... üstelik hepsi de çok uzaktaydı... Gece evimizde keyif yapmak için yola çıktığımızda bir arkadaşın “Neden Gökçeada’ya gitmiyorsunuz? demesiyle, kendimiz hızlı bir hazırlanma telaşı içinde bulduk. İşte Gökçeada maceramız böyle başladı. Ben birkaç saat boyunca olaya hep umutsuz gözle baktım ama en sonunda sabah beşte yola çıktık.
Gökçeada’ya gitmek için ilkönce Çanakkale’nin Kabatepe Limanı’na ulaşmanız gerekiyor. Keşan üzerinden geliyorsunuz yaklaşık dört saat yollarda gidiyorsunuz... Tabi birazcık hızlı... En azından benim gibi bir trafik korkağıysanız yavaş yavaş gitmenizde hiçbir sakınca olmadığını, yetişecek bir yeriniz olmadığını, bunun zaten bir tatil olduğunu ve strese girmenin manasız olduğunu düşünerek yol alıp, Kabatepe tabelasından döner dönmez korkunç bir feribot kuyruğuyla karşılaşıp sabah 09.30 dan 14:30 a dek feribot beklersiniz… Ya da tatil öncelerinde, Cuma’dan gidişlerde yola sabahın 02:00 de çıkarsınız, sıranın başını kaparsınız. Kısacası sabah dokuzda orada olduktan sonra uzun bir kuyruk ve birkaç tartışmadan sonra ancak saat 14:00 deki feribot sırasına girebildik.

Kapatepe Limanı'na iki şeritli bir yol gidiyor. Geliş ve gidiş olarak… Siz haliyle gidiş tarafındaki kuyruğa girip bekleyeceksiniz ama bir bakıyorsunuz bir takım araçlar gelişe ait şeritten limana inmeye devam ediyorlar. Bizim gibi meraklıysanız sakın o araçların peşine takılıp “Aaaa bunlarda nereye gidiyor?” deyip saf saf limana inmeye kalkmayın... Öyle yaptık, ayvayı yedik... Aşağıda sıra bekleyen insanlar bizi şiddetle kınadılar, amacımız sıra kapmak değildi ama iki koca kamyonun arasına zor attık kendimizi… Bir adam yanımıza gelip “Utanmıyor musunuz?” diye bağırdı… Utandık ama yapacak hiçbir şey yoktu…

Kabatepe’den sabah 10:00'da Deniz İşletmeleri’ne ait bir feribot kalkıyor, aynı zamanda özlel işletmelere ait feribotlar da var. Genelde günde tek sefer yapıyorlar, talep olursa ek sefer koyuyorlar, ancak bunun için en az dört saat beklemek zorunda kalıyorsunuz... Çünkü feribot gidiyor, yolcuları boşlatıyor, geri dönüp sizi alıyor. Sancılı bir bekleyiş ama Kabatepe sahilinde kayaların üzerinde manzaranın keyfine varabilirsiniz. Doğrusu ben epeyce rahattım o kayaların üzerinde otururken. Deniz İşletmeleri 30 Ağustos’da iki sefer yaptı, biz özel işletmeyi tercih ettik… İlk feribotu kalabalık yüzünden kaçırdıktan sonra ikincisine bize utanç veren uyanıklığımız sayesinde bindik.

Ege çırpınınca çok kötü olur… Gerçekten kötüydü… O kadar korktum ki, denizin deli dalgalarını biraz seyrettikten sonra vazgeçişle arabanın içinde uyudum. Sevmem dalgalı denizi... Korkarım!.. Ölecekmişim gibi gelir... Evhamlının tekiyim işte!..

Uyandığımda Gökçeda’ya yanaşıyordu feribot, sarı tepeler önümde kocaman kocaman duruyordu... Batmadan adaya ulaştığımıza ve yepyeni bir tatilinin başladığına sevindim...

Gökçeada ilk bakışta puslu bir havada ortaya aniden çıkan mitolojik bir kahraman gibiydi… Zaten mitolojide de yeri var... Poseidon’un adası... İmroz… Bir diğer adıyla “Rüzgarlı Ada”… Gökçeada turu limana çıkmamızla başladı.

İmroz
İmroz ilk olarak 1456 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiş.XX. yy. başlarında “Akdeniz Adaları” vilayetinin Limni sancağına balı bir kaza olarak da yönetilmiş.1912 ‘de Balkan Savaşı sırasında Yunanlıların işgalinin ardından Lozan Antlaşmasıyla Türkiye’ye geri iade edilmiş.

İmroz göz alabildiğine uzanan kumsalları, güneşi, pırıl pırıl denizi ile muhteşem bir yer.Gerçi biz gittiğimizde adanın tepesi gri hain bulutlar ve onların arasından çıkmaya çalışan güneşin savaşına şahit oluyordu ama ertesi gün güneşli İmroz’u gördük.


İmroz Gelibolu Yarımadası’na 18 km uzaklıkta .Yüzölçümü 289 kilometrekare.Türkiye’nin en büyük adası ve en batı ucu.Türkiye’nin en büyük köyü bu adada.Tam tamına 1950 hane.Ancak şu anda sadece 25 hane yaşıyor, adı Dereköy. Oranın hüzünlü hikayesini anlattığımda çok şaşıracaksınız.İmroz doğal su kaynakları açısından dünyada 4. sırada.Ada aslında dağlık bir yapıya sahip, hatta Zeytinliköy ’ün arkasında bir de sönmüş yanardağı bile var. Haşmetli görüntüsü ile şaşkınlığa uğratıyor insanı...

Adada enteresan bir nokta var.Türkiye2nin ilk SU ALTI MİLLİ PARKI, TÜDAV girişimiyle burada kurulmuş.200 metre genişliğinde ve 1 mil uzunluğunda.

Meyveleri iğde ve kızılcık arası olan Hünnap ağacı da sadece bu adada yetişiyor.bu arada hayatımda hiç görmediğim kadar meyve ağacı gördüm.Hatta ilk incirimi de bu ağaçlardan yedim.Yerli halk meyve ağaçlarına o kadar alışmış ki, umursamıyor.İstanbul’lular ise sürekli ağaçların altında. Adanın her tarafı zeytin ağaçlarıyla bezenmiş, dolayısıyla zeytinyağının da ada için önemi ve yeri ayrı. Arıcılık yaygın. Adanın neredeyse tüm bitki örtüsünü oluşturan meşhur kekikleri de olunca buna bir de kekik balı ekleniyor. Zengin ada… Her şey var…

Tarihi itibariyle adada Ortodoks kültürü de varlığını sürdürüyor.Adadaki köyler eski Rum köyleri… Ancak Rumlar geçmişte adayı terk etmişler.bir kısmı yaz aylarında tatil için geri dönüyor, diğerlerinin evleri ya bakımsızlıktan kısmen yıkılmış ya da boş duruyor…Çoğunluğu evlerini nerdeyse 50 yıl görmemiş…

Ağustos ayında adada 1998 yılından beri Gökçeada Film Festivali yapılıyor.Oraya vardığımız gün 5. yapılan festivalin son günüydü. Halk festivali heyecanla bekliyormuş…Adanın tanıtımı için belediye bu tip girişimlerde bulunuyor ve sürekli bu konuda çalışıyor.

Şarap severlere hatırlatma;Adanın kendine has üzümlerinden yapılan şarap muhakkak tadılmalı, bununla da kalmayıp birkaç şişe alıp eve götürmeli…

Kaleköy - İmroz
Bir arkadaşımın amcası sayesinde Gökçeada’ya varır varmaz kalacak yer bulduk. Gökçeadalı yaşlı bir teyze bize güzel ve şirin evinin verdi. Tabi ki sadece iki günlüğüne… Tanıştığım insanların konukseverlikleri, güleryüzleri ve sakinlikleri karşısında dehşete düştüm. Sanırım adada yaşamak hepsine yaramış. Bir doğa harikasının üzerinde harcıyorlar ömürlerini... Az bulunur bir şans. Bize evlerinde kahve ikram ettiklerinde kabaca adayı anlattılar. Adadaki ilk gecemizi de Kaleköy’de geçirmemiz gerektiğini söylediler. Kaleköy Gökçeada’nın eğlence merkeziymiş. Gençler eğlenmeye hep oraya gidiyormuş. İstanbul’dan gelip “Eğlence Merkezi” lafını duyunca gözünüzde Taksim gibi bir yer canlanıyor... Aman canlanmasın, çünkü alakası bile yok.

İçilen kahvelerden sonra doğruca bize verilen eve gittik. Giyindik, süslendik ve dışarı fırladık. İlk durak elbette KALEKÖY’dü. Adanın en eski yerleşim yeri. Eski ismi Kastro. Kale anlamına geliyor. Zaten muhteşem kalesi de tepede tüm ihtişamıyla duruyor. Kaleköy, kıyıdaki bir tepenin yamacına kurulu. Restoranlar ve bar sahilde... Köy evleri yamaca dizilmiş. Sevimli bir köy… Kuzu Limanı yani feribotla ilk yanaştığımız iskele inşa edilmeden önce, gemiler Kaleköy’ e yanaşırlar ve filikalarla kıyıya çıkılırmış.

Kaleköy Gökçeada merkezden 4 km uzaklıkta, merkeze en yakın yerleşim. Sahilde kısa bir cadde var. Saat 20:00 - 01:00 arası araç trafiğine kapalı ama elbette bizim halkımız her yasağı deliyor. Eğlence konusunda sükutu hayale uğradık. Zaten bu tatil bizim için “kafa dinleme” tatiliydi ve hep öyle kaldı.

Kale restoranda yemeğimizi yedik. Geçmişten bugüne gelen Rum mezeleri tüm ihtişamıyla midelere indi. Bir de ev yapımı şarap.

Restoranın hemen yanında denizi seyreden eski bir Rum kilisesi var. Dört duvarı sapasağlam ve ayakta, ancak içinde incir ağaçları büyümüş, pencerelerden dışarı dallarını uzatmış. Eski yapının bu terkedilmişliğini görüp hüzünlenmemek elde değildi.

Kaleköy’ün caddesinde şöyle bir yürüdük. Hatıra olsun üzerine Gökçeada’nın resimlerinin olduğu iki de bardak aldık. El ele tutuştuk... Kaleköy’den çıktık… Evimize geri döndük. Böyle bir evde yaşamak isterdim, daha bahçeye girer girmez, kekik kokuları karşılıyor sizi… İyi bir uyku gerekliydi bize, ertesi gün tüm plan Gökçeada’yı baştan aşağıya gezmekti

Zeytinliköy
Gökçeada turumuz diğer köyleri görecek olmanın heyecanıyla devam etti. Bir yandan da “Kesinlikle Bozcaada’ya” gitmeliyiz.” deyip durduk birbirimize… Gördüğümüz bize adaların gerçekten görülmesi gereken yerler olduğunu fark ettirmişti… Zeytinliköy’e giderken ağzımın beş karış açık kalacağını hiç düşünmemiştim. Bildiğim köylerden sandım, tıpkı Gökçeada’yı da bildiğim adalardan sandığım gibi…

Zeytinliköy neden bu adı almış yolda giderken anlıyorsunuz… İki tarafı da zeytin ağaçlarıyla dolu bir yoldan gidiyorsunuz..Yol bakımsız.. Asfalt yok, toz toprak savur savura geçtik oralardan. Otomobilin camları açık, içerde keskin kekik kokusu… Ben gerçekten bu gezide büyülendim.. Bu adada bir şey var… Mistik belki ama ne olursa olsun huzur dolusunuz. Biraz hüzünlendiriyor sizi.. Bunun en büyük sebebi de sanırım her köyde görmeye alıştığınız terkedilmiş Rum evleri ve yıkılmış kiliseler… Tarihin yok oluşu belki de… Hala seyirci kalmak ..

Köyün girişine vardığınız zaman bile anlamıyorsunuz nereye geldiğinizi... Arabanızı park edebileceğiniz küçük bir meydan var.. Ama güzellikler sizi dar bir köy sokağında bekliyor.

Zeytinli, merkeze 3,5 kilometre uzaklıkta.. Eski Rum evleri ile dolu bir köy. Evlerin bir kısmı terkedilmiş ve harap durumda ancak burada da diğer köylerde olduğu gibi halk evlerini satmıyor. Kimi evin varisleri bulunamıyor ve yıkılmaya terkedilmiş. Bir kısım evler tamir görmüş, Rum aileler yazı geçirmek için gelmiş. Biz de bu evlerin sıralandığı sokaklarda dolaştık durduk. Yöreye has mimari görülmeye değerdi. Bir köyün beni bu kadar cezp edeceğini orayı görene kadar düşünmemiştim. İlkokul yok. Köylerdeki tüm okullar kapanmış. Harap vaziyette, içinde eşyaları ile terkedilmiş. Neden?... Çünkü artık çocuk yok…Okumak isteyen az sayıdaki çocuklar ise merkezdeki okula geliyorlar.. Bunu köylülerden öğrendik ancak mesafe o kadar uzun ki bunu başardıklarını ve can attıklarını sanmıyorum.. Kim bilir belki ben neredeyse her mahallede bir okul görmeye alışık olduğumdandır. İnsan alışık olmadığı şeyleri kabul etmekte zorlanıyor biraz…

Restore edilen eski bir Rum evi artık bir otel. Turizm için yeni ve ufak bir canlanma ama bence yeterli.. Gökçeada’yı istila edilmekten kurtarır bence bu durum. Az ve öz olmalı orada her şey.. Aynı zamanda Agios Gergios (Aya Yorgi) Kilisesi köyün girişinde duruyor. Görmeden geçmemek lazım. Taş zeminli sakin sokaklarda gezerken biz de garip bir sessizliğe büründük. Tüm köye zakkumlar arkadaşlık ediyor. Halk canayakın, misafirperver…. Orası gerçekten çok huzur vericiydi… Saatlerce hiç ses çıkarmadan sokaklarında gezebilirsiniz.

Bir yer daha var.anlatmadan edemem. Bir kahveci dükkanı… Madam’ın Dibek Kahvesi…Dibekte dövülen kahve ve fincandaki köpüklü hali… Gel keyfim gel… Madam ve eşi ise hayatımda gördüğüm en sevimli insanlardı... Tek sorunları hala birbirleriyle kavga ediyor olmalarıydı. O kahve sayesinde gördüm onları ve kırk yıl geçse ne Madam’ın ne de hayatımda gördüğüm en sevimli erkek olan eşinin yüzlerini unutmam.

Size sihrini anlatmayı başaramadığım Zeytinli’den zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş yolu takip ederek çıktık. Etrafı seyrettik… Dağlardaki kiliseler biraz silik, biraz bulanık ama eşsiz bir büyü ile duruyordu…

Ana yola çıktığımızda Tepeköy bizi selamladı…


Mystic@L 19 Temmuz 2006 21:40

Marmaris Hakkında

17. yüzyılda Muğla çevresini gezen Evliya Çelebi ünlü Seyahatname adlı yazıtında Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos Seferi öncesinde kalenin yaptırılması için emir verdiğinden ve kalenin sefer sırasında askeri üs olarak kullanıldığından söz eder. Kaynakta, kalenin ana kaya üzerine dört tabyalı olarak inşa edildiği, düzgün taşlardan örülmüş 400 ayak duvarı olduğu, giriş kapısı üstünde bir kitabe, içerde dizdar, imam, kayyum ve nöbetçiler için birer oda bulunduğu söylenmektedir.

Marmaris' in günümüzdeki konumuna baktığımız zaman ülkemizdeki en çekici tatil yörelerimizden biri olduğunu görmekteyiz. Bu güzel ilçemize ulaşmak için en kısa yol olarak Dalaman Havaalanı bağlantılı bir seyahat planı öneririz. Dalaman Havaalanı şu anda Marmaris'e en yakın havalimanıdır.

Yaz sezon boyunca Dalaman'a Avrupa'nın birçok ülkesinden charter seferleri düzenlenmektedir. Ayrıca yıl boyunca İstanbul, İzmir ve Ankara'dan yurtiçi uçuşlar da mevcuttur. İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya gibi birçok ilimizden yıl boyunca otobüs bulunmaktadır. Yine yaz sezonu boyunca Marmaris-Rodos arasında modern feribot seferleri bulunmaktadır. Dalaman Havaalanı Marmaris'e 90 km mesafededir.
  • Bodrum Havaalanı 90 km
  • İzmir Havaalanı 240 km
  • İstanbul 850 km
  • Ankara 680 km
  • Antalya 320 km
  • Efes 200 km
  • Pamukkale 210 km
  • Rodos Feribotla 45 dk


GusinapsE 19 Temmuz 2006 22:20

Kayak Ilgaz ve Palandöken'de Yapılır!
 
Kayak Ilgaz ve Palandöken'de Yapılır!
Dünyanın sayılı kayak merkezlerinden biri olan Palandöken Dağında kar kalınlığının 70 santimetreye ulaşması otelcileri sevindirdi. Yaklaşan Ramazan Bayramı için tüm rezarvasyonları dolduğunu belirten turizmciler, hazırlıklarını tamamladı. Kar kalınlığının istenilen seviyeye ulaşması nedeni ile 15 Aralık’taki sezon açılışının 15 Kasım’a çekmeye karar veren işletmeciler, yaklaşan Ramazan Bayramı öncesi özellikle yurt içindeki kayakseverlerin Palandöken’e büyük ilgi gösterdiğini ve bunun için hazırlıklarını tamamladıklarını söyledi.

Palandöken altın yılının yaşayacak
Palan Otel Genel Müdürü Leyla Mutlutürk, otelin Ramazan Bayramı’nda tamamen dolu olduğunu kaydederken, bayram sonrası özellikle Hollanda, İran ve Moskova’dan çok sayıda grubun kayak için Erzurum’a geleceğini söyledi. Mutlutürk, “Kar erken yağınca sezonu öne çektik. Palandöken Kayak Merkezi bu yıl altın yılını yaşayacak. Yurt dışı ve yurt içinden çok sayıda kayaksever daha şimdiden rezervasyon yaparak Erzurum’a gelmek istiyor. Muhteşem pistleriyle dünyanın sayılı kayak merkezleri arasında yer alan Palandöken’de tüm hazırlıklar tamamlanmıştır” diye konuştu. Kar kalitesi ve pist uzunluğuyla yerli ve yabancı kayak severlerin ilgisini çeken Palandöken kayak merkezi bu kış sezonunda yine çok sayıda misafir ağırlayacak. Yabancı bir çok ülke ile anlaşma imzaladıklarını söyleyen Polat Rönesans otel genel müdürü Ziya Cihan, daha şimdiden Ramazan Bayramı için hazırlıkların ve rezarvasyonların tamamladıklarını söyledi. Bu yıl bambaşka programlarla turistlere ev sahipliği yapacaklarını dile getiren Genel Müdür Cihan, “Palandöken’de kar kalınlığı şu an tam istediğimiz seviyede değil, ancak önümüzdeki günlerde kar yağışı bekliyoruz. Her yıl olduğu gibi en başta Rusya olmak üzere bu yıl israilden de konuklar ağırlayacağız ” dedi.


Çankırı’nın Ilgaz İlçesi kayak meraklılarının yeni gözdesi haline geliyor. Turizm şirketlerinin son yıllarda bölgede kış sporlarına yönelik yaptığı yatırımlardan olumlu sonuç alınmaya başlandı. Bölgenin Ankara’ya yakınlığı ve fiyatların benzer yerlere göre cazip olması nedeniyle Ilgaz’a ilginin her geçen gün arttığı belirtildi. Ilgaz Dağı’nda bin ve bin 500 metre uzunluğunda iki tane kayak pisti bulunuyor. Ilgaz Dağı’nda 88 apart daire ve 350 yatak kapasiteli Mountain Resort Tatil Köyü, 152 yatak kapasiteli doruk Otel gibi 7 otel turizme hizmet ediyor. Tüm tesislerin toplam yatak kapasitesi bin 250’yi buluyor. Tesislerde kayak dışındaki aktivitelere de yer veriliyor


Mystic@L 19 Temmuz 2006 22:47

Muğla | otel,hotel,seyehat,turizm,turkey,belediyesi,resimleri,ilçeleri
http://www.canim.net/turkiye/resim/mugla.jpg
GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 13.338 km.²
Nüfus: 562.809 (1990)
Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla,Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir.

İlçeler:
Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.

Kavaklıdere : Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdere'ye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.

Datça: M.Ö.VII.Y.Y.'da Ege adalarından gelerek Ionya'nın güney kıyılarına yerleşen Dor'lar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datça'dadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.

Yatağan : Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Lagina'da, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.

Ula : Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğla'ya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ula'nın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adası'nda Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatra'nın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.

Ortaca : Köyceğiz Gölünü Akdeniz'e bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir. İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.

Dalaman : Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları "Mavi yolculuk" un uğrak yerleridir.

NASIL GİDİLİR?
Karayolu: İl merkezinden her biri ayrı tarihi ve turistik özelliklere sahip ilçelerine, komşu iller ile diğer illere ulaşım karayolu ile sağlanmaktadır. Karayolundan İzmir, Ankara, İstanbul otobüs seferleri ile ulaşılmaktadır. Diğer ilçelere ve kentiçi ulaşım minibüslerle yapılmaktadır.

Demiryolu: Muğla ili sınırları içinde demiryolu ulaşımı bulunmaz.

Denizyolu: Fethiye, Bodrum, Marmaris, Datça ilçeleri arasında feribot seferleri de yapılır. Güllük, Gökova, Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Datça en önemli ihracat limanlarımızdandır.

Havayolu: Havayolu ulaşımı için Bodrum ve Dalaman Havalimanları kullanılabilir.

GEZİLECEK YERLER
Müzeler
Muğla Müzesi
Adres: Eski Adliye Binası arkası
Müzenin Turollan Parkı bölümünde, Merkez İlçeye bağlı Özlüce Köyünün yaklaşık 1 km. Kuzeydoğusunda Kaklıca Tepenin kuzey yamaçlarında bulunan 3 adet fosil yatağından getirilen fosiller sergilenmektedir.

Ayrıca, Müzede Yatağan-Stratonikeia Antik Kentinden çıkan eserler da sergilenmektedir.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Adres: Bodrum Kalesi Bodrum - Muğla

Marmaris Arkeoloji Müzesi
Adres: Kemeraltı Mah. Kaleiçi Marmaris - Muğla

Milas Müzesi

Adres: Hayıtlı Mah. Köprüler Cad. No: 6 Milas - Muğla

Fethiye Müzesi
Adres: Kesikkapı Mah. Okul Sok. Fethiye - Muğla

Örenyerleri
Muğla Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Stratonikeia (Eskihisar)
Stratonikeia antik kenti, Yatağan ilçesinin 6-7 km. batısındaki Eskihisar köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kent, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Yapılan araştırmalara göre; Suriye Kralı I. Antiokhos tarafından eşi Stratonike için kurulduğu söylense de arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar daha önce de burada bir şehir bulunduğunu göstermektedir. Gezgin ve yazar Strabon'a göre, çok güzel yapılarla donatılan kent, bilinmeyen bir tarihte Rodos'a armağan edilmiş, M.Ö. 167 yılında ise Roma Senatosunca Karia'nın bağımsızlığına karar verilince, Rodos egemenliği sona ermiştir. Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rodos'tan bağımsızlığını kazandığı M.Ö. 167'den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (M.S. 253 - 268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde olup, kuzeyinde, yamaçtaki bir teras üzerinde (şimdiki kentler arası yolun hemen altında), bir yazıtta imparator tapınımına ayrıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar. Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun tek diazoması vardır. Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.

Lagina
Lagina-Hekate kutsal alanı, Yatağan ilçesine bağlı Turgut beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Karialalıların önemli kültür merkezi olan Lagina kutsal alanının ünü zamanımıza kadar gelmiş olup, bu yöre halen Leyne ismi ile tanınır. Son yapılan araştırmalar, yörenin Eski Tunç Çağı'ndan (M.Ö. 3000) günümüze kadar kesintisiz bir iskana sahne olduğunu göstermektedir. Seleukos kralları büyük imar çalışmaları ile Lagina kutsal alanını dini merkez ve buraya 11 km. uzaklıktaki Stratonikeia kentini de siyasi merkez yapmışlardır. Lagina'da ve Stratonikeia Bouleuterion'u duvarlarında halen mevcut olan yazıtlardan öğrenildiğine göre, bu iki kent birbirlerine kutsal bir yol ile bağlanmıştır.

Cedreae / Kedreai (Sedir Adası)
Ula ilçesi sınırları içerisinde, Gökova Körfezi'nde yer alan Sedir Adası (Cedreae-Kedreai antik kenti) arkeolojik ve doğal yapısı ile yörenin kültür turizminin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir. Sedir Adasına, Gökova-Akyaka beldesinden ya da Çamlıköy'den teknelerle ulaşılabilmektedir.

Düzgün kesme taştan çok sayıda kulesi, sur duvarları, Apollon Tapınağı ve onun yerinde sonradan yapılan kilisesi, hala ayakta duran iyi korunmuş tiyatrosu ve izleri görülebilen agorası ile oldukça zengin arkeolojik veriler sunan Sedir Adasında antik liman kalıntıları da görülebilmektedir.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri
  • İngiliz Kulesi
  • Mausoleion
  • Antik Tiyatro
  • Göktepe
  • Mindos Kapısı
  • Pedesa
  • Telmissus
  • Termera
  • Mindos
Halikarnassos (Bodrum): Dor Birliği'nin altı üyesinden biri olan Halikarnassos ve yöresinin yerli halkı Lelegler ve Karialılardır.

Müsgebi ve Çömlekçi'de ortaya çıkan mezarlar ve buluntuları bölgede Miken kültürü ile çağdaş bir yerleşim olduğunu göstermektedir.

M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lydia egemenliğinde olan şehir daha sonra Perslerin egemenliği altına girmiştir. Persler kendilerine yakın yerli bir aile olan Halikarnassos'lu Lygdamis ailesini kenti yönetmesi için görevlendirmişlerdir. M.Ö. 387'de Karia satraplığının Mylasa'da oturan Hekatomnos'a geçtiği bilinmektedir. Hekatomnos'un oğlu Maussolos M.Ö. 377'de Karia satrapı olmuş ve merkezi Mylasa'dan Halikarnassos'a taşımıştır.

Maussolos öldükten sonra II. Artemisia yönetime gelmiştir. Büyük İskender şehri kuşattığında yönetimde Orontobates vardı. İskender, Alinda Kraliçesi Ada'yı bütün Karia bölgesinin hâkimi yapmıştır. İskender'den sonra II. Ptolemaios'un hâkimiyeti altına giren Halikarnassos Roma döneminde Rodos yönetimine verilmişse de bağımsız kabul edilmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda korsanların akınları yüzünden fakirleşen kentin yeniden canlanması Augustus zamanıdır. M.S. 4. yüzyılda Roma eyaletleri düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet, Halikarnassos metropolisi Aphrodisias olan bu eyalete bağlı bir şehir olmuştur.

Şehir 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiş, Menteşe Beyliği toprakları içinde kalmıştır. 1402 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilen şehrin, eski Dor akropolünün olduğu yerde kale inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos'u almasına kadar şövalyelerin elinde kalmıştır.

Halikarnassos'ta 1857 yılında Newton tarafından bulunarak frizleri Londra'daki British Museum'a taşınan Maussoleion, dünyanın yedi harikasından biri olarak tanımlanmaktadır. Maussoleion, Maussolos için karısı II. Artemisia tarafından yaptırılan bir mezar anıtıdır. Bugün sadece temel izleri ile frizlerinden bir parça kalmıştır.

Halikarnassos'taki görülebilen diğer kalıntılar ise; yer yer poligonal ve rektagonal tekniğin kullanıldığı surlar ile Roma Çağı tiyatrosudur.

Marmaris Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Loryma
Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda, 'Rodos Peraia'sı' kentleri içinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Büyük bir koya sahip olan kent Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir. Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropol bulunmaktadır. Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır.

Loryma'nın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstünde bulunmaktadır. Kentin batısındaki ovada 'Artemis Soteria' kutsal alanı yer almakta olup, koyun batısındaki, güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik durumdadır. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır. Bizans döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olarak kullanılan akropol üzerine, antik dönem malzemeleri de kullanılarak, üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır.

Kıran Gölü
Marmaris'in güneybatısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 m. çapındaki bir kuru göl yakınında yer alır. Ören yerinde, tapınak ve tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen 5 adet yapı kalıntısı belirlenmiştir. Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarlar ve üstleri beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlara da rastlanmaktadır. Merkezinin Bozburun yarımadasında olduğu düşünülen Attika Deniz Birliği'ne vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült alanı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.

Burgaz
Burgaz Ören yeri, Datça ilçe merkezinin 2 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Ören yeri, deniz kıyısı boyunca uzanmakta olup, Helenistik dönem öncesi önemli bir merkez olduğu kabul edilmektedir. Kent sur duvarları ile çevrelenmiştir. Kentin, M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen iki limanının kalıntıları, günümüzde deniz kenarında izlenebilmektedir.

Kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz yerleşiminin M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren var olduğu, M.Ö. 4. yüzyılda kısmen terk edildiği, fakat liman konumunu koruduğu belirlenmiştir.

Knidos (Tekir Burnu)
Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Datça ilçesi, Yazı köyü sınırları içindeki Tekir Burnu üzerinde yer alır. Kent, Rodos'taki Lindos, Ialysos, Kamiros ve Kos, Halikarnassos, Nisiros ile birlikte Dor Hexapolis'ini oluşturuyordu.

Antikçağ tarihçisi Herodot kentin Ispartalılar tarafından kolonize edildiğini, Diodoros ise Knidos'un ilk sakinlerinin Triopas yönetiminde Teselya'dan geldiklerini yazmaktadır. Kazılarda ele geçen en eski buluntularsa M.Ö. 7. yüzyıla ulaşmaktadır.

Knidosluların denizcilikte Fenikelilerle rekabet edecek kadar ilerledikleri bilinmektedir. Gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kentinin güneyinde ticaret limanı yer almaktadır.

Kuzeydoğusunda yer alan küçük limanın ise girişi koridor şeklinde olup, en dar yerinde karşılıklı, yuvarlak planlı iki kontrol kulesi bulunmaktadır. Strabon 'Kadırga Limanı' olarak adlandırdığı bu limanda 20 savaş gemisinin konaklayabileceğini söylemektedir.


Kent aksı üzerinde doğu batı yönünde uzanan bir cadde mevcut olup, bu caddenin yanlarında, kamu yapıları, aşağı ve yukarı tiyatrolar, Demeter kutsal alanı, küçük bir odeon, Aphrodit Tapınağı, Korint Tapınağı, Roma mezarı, agora, anıtsal yapı, Helenistik stoa ve Bizans kilisesi, Roma dönemi bouleuterionu, propylon (anıtsal giriş) ve basamaklı cadde gibi yapı kalıntıları yer almaktadır. Birden çok kült yapısının bulunduğu kutsal alanda yapılan kazı çalışmaları kutsal alana girişin bir kapı yapısı ile sağlandığını ortaya çıkarmıştır. Dört sütunlu bir avlusu olan propylonun kapısı batı cephesindedir. Knidos antik kenti içinde yer alan kült yapılarından en ünlüsü, zamanında Knidos Aphrodit heykelinin korunduğu varsayılan yuvarlak planlı mabettir.

Amos

Marmaris ilçesi, Turunç köyü, Hisarburnu yakınında, Kumlubük Koyu'nun kuzeybatısında, Asar Tepe üzerindedir. Yakınına kadar araçla ulaşmak mümkündür. Kalıntıların yoğun olduğu tepe kısmına zorlu olmayan bir tırmanma ile ulaşılır. Kentte çeşitli dönemlerden kalma sur, kule ve tiyatro kalıntıları ile çeşitli yapılara ait temel izleri görülebilmektedir.

Milas Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Mylasa (Milas)
Stephanos Byzantinos, Ethnica adlı eserinde, Mylasa'nın adını Sisyphos Aiolos torunu Khrysaor oğlu Mylassos'tan aldığını yazar.

M.Ö. 446'da Perslerin hâkimiyetinden kurtularak Attika'Delos Deniz Birliğine dahil olur. M.Ö. 334'de Asya seferine çıkan Büyük İskender, Güneybatı Anadolu'yu ve dolayısıyla Milas'ı da almış, fakat hemen sonra elde ettiği toprakları Karia Kraliçesi Ada'ya vermiştir. M.Ö. 189'da Suriye Hükümdarı Antiochos, Roma'ya yenildiği zaman Rodoslulara Mylasa dışındaki birçok Karia şehrini bırakmak zorunda kalmıştır. Mylasa, M.Ö. 143'de bir sınıf anlaşmazlığına hakemlik etmiş ve bu tarihten sonra Roma Valilerinin başkanlık ettiği mahkemelerin merkezi haline gelmiştir. Son Bergama Kralı III. Attalos ülkeyi M.Ö. 129'da Roma'ya vasiyet yoluyla bağışlayınca Milas, Asya eyaleti içinde Roma'ya bağlanmıştır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Milas 13. yüzyılda Türkler'in eline geçmiş ve 1392 yılında Menteşoğullarının yönetim merkezi olmuştur.

Gümüşkesen
Mezar Anıtı Muhtemelen M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu anıt dikdörtgen bir mezar odası ile bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit tarzı gittikçe daralan bir örtüden ibarettir. Anıt, iki basamaklı bir krepis üzerine olup mezar odasına bir kapı ile girilmektedir. Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Üst katın tabanında yer alan bir delikten aşağıda yatan ölünün üzerine şarap döküldüğü tahmin edilmektedir. Açık bir sütun dizisi ile çevrili olan üst katın her köşesinde birer kare sütun, bunların arasında ikişer oval sütun yer almaktadır.

Beçin
Milas'ın 5 km. güneyindeki ovada birdenbire yükselen bir platonun kenarında bulunan Beçin, Anadolu'da hemen hemen en iyi korunmuş Türk kentidir. Kentin adı, Ortaçağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslam metinlerinde Barçin, daha sonra ise Peçin olarak geçmektedir.

Roma ve Bizans dönemlerinde önemsiz bir yerleşme olan Beçin, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin Türk egemenliğine geçmesinden sonra önem kazanmıştır. Bölgeyi ele geçiren Menteşoğulları başlangıçta Milas'ı başkent yapmışlar; ancak, 14. yüzyıl başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçin'e taşımışlardır. Kent, Menteşe Beyliğinin başkenti olduktan sonra yapılarla donatılmıştır. Ahmet Gazi'nin 1391 yılında ölmesinden sonra yöre, 1392'1394 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Osmanlı döneminde Muğla'nın Menteşe Sancağı'nın merkezi olmasından sonra Beçin önemine yitirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Beçin'in kale içinde 20 evden ibaret Milas'a bağlı bir nahiye olduğunu yazmaktadır.

Beçin ören yeri, platonun kenarında sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı surlarla çevrili bir kenti kapsamaktadır. Bir Bizans kalesinin temelleri üzerine Türkler tarafından yapılan kalenin duvarlarında devşirme taş kullanılmıştır. Kalenin güneyde olan tek girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış çift sur korumaktadır.

Beçin'de Ahmet Gazi Medresesi ve karşısında Türbesini, ayrıca hamam, han, cami, kilise, sarnıç gibi yapıların kalıntılarını görmek mümkündür.

Euromos
Milas ilçe merkezine 10 km. mesafededir. Mylasa'dan sonra yörenin en önemli kenti olarak kabul edilmektedir. Attik Tribut listelerinde Hyromos-Kyromos olarak adı geçen kentin Euromos olduğu düşünülmektedir.

M.Ö. 201'196 yılları arasında Makedonya Kralı V. Philip'in işgaline, M.Ö. 167'de Mylasa'nın (Milas) işgaline uğramıştır. Ancak, Rhodos'un gönderdiği yardımla bu işgalden kurtulmuştur. Daha sonra Mylasa ile ittifak yapan Euromos'a Herakleia saldırmış ve kült eşyalarına, mallarına el koymuştur. Roma İmparatorluğu sırasında Euromos sikke basmaya devam etmiştir.

Anadolu'daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı kentte bulunmaktadır M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılmıştır. 6x11 sütun sayılı ve Korint düzenindedir. Sütunların her biri ayrı kişilerce yaptırılmıştır. Sütunlardan beşi fizikçi ve kamu görevlisi Menekrates ile kızı Tryphania, yedisi de Leo Quintos adlı başka bir kamu görevlisi tarafından sunulmuştur. Tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır. Daha batıda bir başka stoa daha mevcut olup, sütunlarından birinde Kallisthenes adlı kişinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasos'un yandaşlığı üzerine bilgi veren uzun bir yazıt yer almaktadır. Şehrin nekropolü surların dışındadır.

Labranda
Zeus Labrandos'un kutsal alanı olan Labranda, Milas'ın 14 km. kuzeydoğusunda yer almakta olup, Antikçağ'da 'Kutsal Yol' ile Mylasa'ya bağlantılıydı. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 5. yüzyıla ait olup, kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşmaktadır. Bölgedeki araştırmalarda bulunan bir yazıtta, M.Ö. 497 yılında, kutsal alanda bir savaş yapıldığı ve Karia ordusunun müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenildikleri anlatılmaktadır.

Heredot Labranda'da bir Zeus Stratios Tapınağı'ndan söz etmektedir. M.Ö. 4. yüzyıl tapınağın en önemli devri olup, Maussolos ve Idrieus zamanlarında yapılmıştır. Hieronun yani kutsal alanın planlanmasını sağlayan Maussolos'tur. Yapıların çoğu onun döneminde inşa edilmiş veya inşasına başlanmıştır.

Kuzey stoa, ek yapıları ve terası ile birlikte Andron B, tapınağın güneyinde büyük teras duvarı, Andron B'nin batısındaki yapı, doğudaki geniş merdiven ile saray olarak tanımlanabilecek büyük yapılar Maussolos döneminde yapılmıştır.

İon düzenli tapınak II, Teras evi II, güney yöndeki teraslı Andron A, kuyulu ev stoası, doğu propylaia (kapı), Dor düzenli ev, güney kapısı ve ek yapılar ise İdrieus döneminde yapılmıştır.

Andron A ve B kral ailesine ayrılmış megaron tipinde saraylardır. Teras evlerinin rahiplere ayrılmış olduğu düşünülmektedir.

Labranda'daki geri kalan yapılar Roma devrine aittir. Bu yapılar; Andron C, teraslı ve kuyulu ev, doğu hamamları, Dor düzenindeki evin restore edilmiş bölümleri, batı stoası ve buna bitişik teraslar, güney hamamlarıdır.

Herakleia (Kapıkırı)
Herakleia antik kenti bugünkü Kapıkırı köyü içerisinde kalmaktadır. Antikçağ'da kentin kıyısında kurulduğu, Ege Denizi'nin bir uzantısı olan Latmos Körfezi, Menderes Nehri'nin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu bugünkü Bafa Gölü'ne dönüşmüştür.

Adını ünlü mitoloji kahramanı Herakles'ten alan kent, M.Ö. 8. yüzyılda, Persler zamanında, Karia Satrabı Maussolos'un eline geçmiştir. İskender'in Asya seferi sonrası, önce İskender İmparatorluğunun, daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, M.Ö. 1. yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybetmiş, ulaşımındaki güçlük nedeniyle Hıristiyan keşişlerin gizlenme yeri olarak kullanılmıştır. Engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı, 65 kule ile takviye edilen 6,5 km. uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Helenistik dönemde yapılmıştır. Hippodamik şehir planına göre iskan edilen Herakleia birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerden birisidir. Antik kentten günümüzde Athena Tapınağı, agora, bouleuterion ve tiyatro kalıntıları görülmektedir.

Bafa Gölü içerisinde yer alan adacıklarda ve Latmos Dağı kayalıklarında toplam 13 manastır bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki ilk manastır, Sina Yarımadası ve Yunanistan'dan gelen rahipler tarafından, M.S. 7. yüzyılda inşa edilmiştir. Korunmaları için, Bizans devrinde Bafa Gölü kenarına bir kale inşa edilen bu manastırların en ünlüleri, Yediler, Stylos, Soteros, Menet Adası, İkizce Adalar ve Kahve Aşar Adası manastırlarıdır.

Ayrıca, manastırlar etrafına yayılmış keşişlerin tek başına yaşadığı pek çok mağara veya çilehane vardır. Bunlardan manastırlara yakın olanların tavanları ve duvarları zengin freskler ile süslenmiş olup, bu freskler İsa'nın hayatını, Meryem'i ve azizleri tasvir eder.

Iasos (Kıyıkışlacık)
İasos, Milas'a 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık köyü içerisindedir. Mitolojide, Argos'tan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin lideri Iasos'tan aldığı söylenmektedir. Ancak, kazı sonuçları kolonizasyondan önce Eski Tunç Çağı'ndan itibaren Iasos'ta iskan olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönüşmüş olup, antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri ve mezarları çevrelemekte, balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır.

Roma döneminde inşa edilen agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Dört tarafı portikolarla çevrili olan bu yapının güneybatısında bouleuterion yer alır. Kent meclisi olarak kullanılan yapı, daire biçimli orkestra ve onun arkasında yer alan dört merdivenle üç bölüme ayrılmış olup, oturma sıralarının altı tonozlarla desteklenmiştir. Agoranın doğu köşesinde önü sütunlu dikdörtgen planlı yapı, Caesareon olarak tanımlanır. İçinde yapılan kazılarda bulunan eserler, Orta Tunç Çağı'na kadar uzanmakta olan agoranın etrafını saran stoalar, M.S. 130 yıllarında yapılmıştır. Agoranın güneybatı köşesindeki geniş düzlükte ise Artemis'e ve İmparator Commodus'a adanmış stoa yer almaktadır.

Kentin ortasında yer alan yükseltinin kuzeydoğu yamacında tiyatro bulunmaktadır. Ören yerinin en yüksek kesiminde ve tam ortasında yer alan Ortaçağ kalesi, kareye yakın bir plana sahip olup, kalınlığı 2 m'yi bulan sur duvarları ile çevrilidir. Kalenin içinde bir de sarnıç bulunmaktadır. Ayrıca, Demeter'Kore Tapınağı'nın izleri de görülebilen kalıntılar arasındadır.

Yarımada ile kara arasında bulunan liman, yaklaşık 850 m. uzunluğundadır. Liman ağzında yer alan kule, mendirek kulesi olup, bir Ortaçağ yapısıdır.

Iasos'ta biri kenti koruyan diğeri de büyük sur olarak bilinen ve kentin kuzeybatısında yer alan iki sur bulunmaktadır.

Roma devri mezarlığının batısındaki yamaçlarda, kayaya oyulmuş kaya mezarları ile bina şeklinde yapılmış mezarlar yer almaktadır. Kentteki en ünlü mezar ise, halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen, Roma dönemine ait anıt mezardır.

Sinuri Tapınağı
Milas'ın 14 km. güneyindeki Yukarı Kalınağıl köyünde dağlar arasında bulunan tapınakta, Karya dilindeki ismini muhafaza eden ilah Sinuri'ye ibadet edilmekteydi. Tapınağın yanında Labranda'da olduğu gibi bir rahip ailesine ait olması muhtemel büyük bir mezar anıtı vardır.

Fethiye Müzesi'ne Bağlı Örenyerleri

Gemiler Adası
Fethiye'nin takriben 9 km. güneyinde bulunan adaya Gemiler Koyu'ndan deniz yoluyla ulaşılabilir. Ortaçağ'da Sybola adıyla bilinen Ölüdeniz Havzası içinde yer alan Gemiler, diğer bir deyişle Aya Nikola Adası M.S. 5. yüzyıldan itibaren özellikle dinsel içerikli yerleşimlerin oluşmasıyla önemli bir konuma gelmiştir. Avrupa ve Doğu Akdeniz ticaret ve seyahat gemilerinin uğrak yeri haline gelerek bir hac merkezi olan adada birçok kilise ve Şapel yanında din eğitimi veren okullar da açılmıştır. Adanın ismi ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır.

Adanın en yüksek noktasındaki kilisenin Aziz Nikolas'a ithaf edildiği ve Ortaçağ'a ait bir denizcilik rehberinde rastlandığı da bilinmektedir.

1990 yılından bu yana bir Japon ekip tarafından yüzey araştırması yapılan ada ve çevresinde 11 kilise tespit edilmiştir. Bunlardan dördü Gemiler, biri Karacaören Adası'nda, diğerleri ise Ölüdeniz ve Karaören Koyu civarındadır. Gemiler Adası ve çevresi, Hıristiyanlık Alemi için çok önemli bir merkez olarak görülür. Adadaki dini yapıların dışında, barınak olarak kullanılan evler de bulunmaktadır. Adanın kayalık olması nedeniyle, kilise ve evlerin temelleri kaya içine oyulmuş olup, deniz dibinde de kalıntılar devam etmektedir.

Cadianda - Kadyanda (Üzümlü / Yeşilüzümlü)
Fethiye'ye 24 km. uzaklıktadır. Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyanda'nın ismindeki 'nd' takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö. 3000'lere kadar indiği ileri sürülmektedir.

Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak, Roma döneminde onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim geçirmiş bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır.

Kent dik yamaçlı arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş, sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarlardan güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.

Nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır. Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarından bir diğeri ise sarnıçlardır. Tapınağın doğu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, antik dönemde kentin su sorununun ne kadar etkili olduğunu ve belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Kadyanda'da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma dönemine aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın, geç döneme ait kalıntılar yoğun değildir.

Kaunos (Dalyanköy)
Antik kaynaklardan Herodot ve Strabon'da adı geçen Kaunos şehrinin M.Ö. 540'da Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir. Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır.

Arkeolojik veriler özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir. Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır. İskender'in istilasından sonra Maussolos'un kız kardeşi Ada'ya verilmiştir. Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodos'a bağlanan şehir M.Ö. 167'129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir. Bergama Krallığı'nın vasiyet yoluyla Roma'ya bağlanması üzerine M.Ö. 129'da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur. Hıristiyanlık dönemine ait en az üç kilisenin olduğu bilinmektedir. Akropol üzerinde surların bir kısmı ile bazı duvar kalıntıları Ortaçağ veya daha geç devire ait olabilir. Kaunos'taki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır.

Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı. Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülebilen kalıntılarıdır.

Kayaköy Fethiye'ye 8 km. mesafede bulunan Kayaköy'ün geçmişi M.Ö. 3000'lere kadar gitmesine rağmen antik dönem kalıntılarından günümüze M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen az sayıda lahit ve kaya mezarları ulaşmıştır.

Kayaköy'de her biri 50 m²'den büyük olmayan, manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı ve girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçların olduğu, 350 ila 400 konut bulunmaktadır. Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise, bir okul binası ile bir gümrük binası yer almaktadır.

Letoon
Fethiye'Kaş karayolu üzerindedir. Şair Ovidius'un anlattığı bir efsaneye göre, Zeus'tan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollon'u Delos'ta doğurur. Sonra Ksanthos Nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca, bugünkü Leto Tapınağı'nın bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür. Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını lanetler. İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır. Letoon ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim M.Ö. 8. yüzyıla kadar gitmektedir. Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoon'un, Lykia Birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir. Antik kent merkezinde, yan yana dizilmiş üç tapınak mevcut olup, bunlardan en batıdaki olanı Leto'ya, daha küçük olan ve ortada yer alan tapınak Artemis'e, en doğuda, Dor düzenindeki tapınak ise Apollon'a aittir. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesinde sergilenen üç dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır. Likçe, Aramice ve Grekçe ile yazılmış olan kitabe, Lykia dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Tapınakların güneybatısında, nymphaion (çeşme) binası ile bunun doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca, stoa ve tiyatro da görülmeye değer kalıntılar arasında yer alırlar.

Oenoanda (Asar Beli/Gavur Pazarı) : Fethiye'Korkuteli karayolu üzerinde İncealiler köyünün üst kısmında yer alır. Oenoanda, bir yerleşim adı olarak, ilk kez Hitit metinlerinde geçer. Oenoanda asıl ününü M.S. 2. yüzyılın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü Filozof Diogenes'e borçludur. Diogenes, düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır. Ancak, yapının yıkılıp, parçaların dağıtılması nedeniyle, kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür.

Antik kentten günümüze ulaşan en erken kalıntı, kentin güneyinde yer alan ve M.Ö. 200 yıllarına tarihlenen sur duvarıdır. Duvar son derece güzel taş işçiliği ve beşgen kulesi ile dikkat çekicidir. Roma döneminde şehre, yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustus dönemine ait Dor mimari düzeninde bir tapınak inşa edilmiştir. Bu yapının içinde imparator Augustus için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir. M.S. 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine, şehirdeki iki gymnasium, hamam kompleksinin küçük olanı inşa edilmiştir. Büyük gymnasium, hamam kompleksi ise M.S. 140'larda, Rhodiapolis'li Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısında yapılmıştır. Yapıya daha sonra 3. yüzyıl başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimius Severus ile Caracalla'ya adanmıştır. Şehrin güneyindeki su kemeri de büyük olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır.

Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın hemen doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapımına tanıklık etmiştir. Kent, tepe yamaçlarına inşa edilen ve Roma dönemine tarihlenen mezarlarla çevrilidir. Bunların en büyüğü M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısında Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan heroondur. Bu anıt mezarda I. Flavilla'nın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır.

Pınara (Minare Köyü)
Fethiye'Kaş karayolu üzerinde, Minare köyü yakınlarındadır. Antik yazarlardan Stephanos, Byzantion Menekrotes'ten alıntı yaparak 'Ksanthos'un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup, Kragos Dağı'nın yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler' diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır.

Strabon, Artemidoros'tan alıntı yaparak Lykia Birliği meclisinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir. Antik kente doğru yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarları dikkati çeker. Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropolün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın terasla ve sur duvarı ile desteklenmiştir. Kent surunun güneyindeki kapıdan geçerek dolaşıldığında, arkasını yamaca dayamış olan odeon ve önündeki düz alandaki agora, kentin odağını oluşturmaktadır.

Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde, kentin Antikçağ'da geçirdiği depremlerle büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker. Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Bu yapı plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.

Sidyma
Fethiye'Kaş karayolu üzerindedir. Kentin ismi, tarih sahnesinde M.S. 450'457 yıllarında imparator olan Mercian'in başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır.

Kentin batısında yükselen tepe şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür. Ancak, üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir. Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m. uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır. Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır. Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmekte olup, kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır. Kentin doğu kesimindeki nekropolde, Klasik Çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok lahit, kaya mezarı ve anıt mezarlar görülebilmektedir.

Telmessos (Fethiye)

M.Ö. 3000'den itibaren yerleşim olduğu söylenen Telmessos'un bu dönemdeki durumu bilinmemektedir. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Telmessos ele geçen Likçe kitabeler yüzünden Lykia şehri olarak kabul edilirse de Attik tribut listelerinde adının Lykia şehirlerinden ayrı olarak geçtiği görülür. M.Ö. 362'den önce Perikles tarafından işgal edilerek Lykia'ya katılmıştır. İskender döneminden sonra Ptolemaiosların eline geçmiştir. Magnesia Harbi ve arkasından gelen Apameia barışında Lykia bölgesi Rodos'a bırakıldığı halde Telmessos kısmi bir bağımsızlıkla Ptolemaiosların egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 168'den sonra bastırdığı Birlik tipi sikkelerden Lykia Birliği'ne katıldığı anlaşılmaktadır. Brutus'un seferi sırasında Roma topraklarına katılmış olan kent daha sonra Bizans egemenliğine girmiştir. Şehrin ismi M.S. 5. yüzyıldan sonra Anatasiopolis, 9. yüzyıldan sonra ise Makri veya Meğri'ye dönüşmüştür.
Kaya mezarları, mezar anıtları ile Ortaçağ kalesi görünümündeki surların dışında pek fazla kalıntı görülmez. Kaya mezarlarından birisi kitabesinden dolayı 'Amyntas Mezarı' olarak bilinir.

Tlos (Asar Kale/Düver)
Fethiye'ye 40 km. uzaklıktadır. Lykia dili ile yazılı kitabelerde adı Tlava veya Tlave şeklinde geçer. Lykia bölgesinin eski yerleşim yerlerindendir.

Panyassis tarafından bir nymphe olan Praxidike ve Tremile'nin çocuğu olarak gösterilen Tlos'un tarihi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Bilinen en eski belgeler arasında, M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenebilecek kabartmalı bir mezar ile Izrara anıtı, diğer Likçe yazılı kitabeler ve M.Ö. 4. yüzyıla ait sikkelerdir. M.Ö. 2. yüzyılda ise Lykia Birliği'ne dahil üç oy hakkına sahip metropolis kabul edilen şehirlerden biridir. M.S. 2. yüzyılda birçok yapının onarımı ve inşası için Lykialı zenginlerin para yardımı yaptığı bilinmektedir.

Bizans egemenliği sırasında da varlığını sürdüren Tlos'ta akropolün üstündeki son kalıntılar 19. yüzyılda çevreye egemen olmak isteyen Kanlı Ali Ağa isimli bir derebeyinin kalesine aittir. Akropolün üzerindeki surlar ve büyük yapı kalıntılarının tümü Osmanlı dönemine aittir.

Şehrin Lykia dönemine ait kalıntıları arasında kaya mezarları, akropolün doğu eteğindeki sur bulunmaktadır.

Akropolü, sarp doğal kayanın olmadığı yerlerde kuşatan Roma surlarının bir bölümü Bizans döneminde onarım görmüştür. Şehrin tüm yapıları sur dışındadır.

Stadion, hamam'gymnasium kompleksi, Bizans kilisesi, bir tapınağa ait sütun parçaları ve mimari elemanlar, agora, tiyatro, Roma dönemine ait yüksek bir kule, şehrin görülebilen kalıntılarıdır.

Camiler ve Kiliseler
Kurşunlu Cami: Muğla kent merkezinde, Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı ve büyük kubbelidir. Yanlardaki iki küçük kubbesi, 19. yüzyılda Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır. Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodos'tan getirilen boyalarla işlenmiştir.

Ulu Cami: Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami, 19. yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir. Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır.

Şeyh Camii: Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 19. yüzyıl başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır.

Hacı İlyas Camii: Milas'ın Hacı İlyas Mahallesi'nde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür.

Ulu Cami: Milas'ın Hoca Bedrettin Mahallesi'nde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milas'ın en büyük Camiidir. Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır.

Firuzbey Camii: Milas'ın Firuzpaşa Mahallesi'nde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır. Ters 'T' planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır. Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir.

Belen Camii: Milas kentinin ortasındki Hisarbaşı Tepesi'nde bulunan caminin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Plan bakımından Ulu Cami'ye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır.

Ağa Camii: Milas'ın Hacıapti Mahallesi'nde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır.

Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi: Beçin'de, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır. Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır. Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür.

Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır.

Aşağı Kilise (Panagia Pirgiotissa Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyü sınırları içerisinde bulunan kilise, yakın zamana kadar kullanılmıştır. Kilisenin, kuzey yönden açılan giriş kapısının önündeki mozaik üzerinde 1888 tarihi okunmakta olup, bunun onarım tarihi olduğu tahmin edilmektedir.

Yukarı Kilise (Taxiarthis Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyünde bulunan kilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Aşağı Kilise'den daha önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Beş nefli olan kilisede üst örtüyü duvarlarla birlikte inşa edilmiş yarım sütunlar taşımaktadır. Kilisenin içi, dışa göre daha fazla tahrip olmuştur.

Hanlar
Çöllüoğlu Hanı: Milas'ın Hisarbaşı Mahallesi'nde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir. Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır. Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır. Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır. Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır. Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır. Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır.

Geleneksel Muğla Evleri

Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür. İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır. Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır. Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir. Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır.

Korunan Alanlar
Marmaris Milli Parkı
Saklıkent Milli Parkı

Sırtlandağı(Halep Çamı) Tabiatı Koruma Alanı
Kıdrak Tabiat Parkı

Kaplıcalar

Sultaniye Termal Turizm Merkezi
Gel Girme Çamur Banyosu: Köyceğiz Gölü'nün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir. Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.

Bodrum Karaada Kaplıcası: İlçeye 4mil uzaklıktaki Karaada'da ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır.

Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası: Dalaman Havalimanı'na 6 km. uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir. Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir.

Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası): Fethiye'ye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır. Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır. Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur.

Sportif Etkinlikler
Kamplar: Muğla'nın il ve ilçelerinde Orman Bakanlığına ait pek çok kamp alanı bulunmaktadır.
Rafting: Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayı'nda her mevsim rafting yapılabilmektedir.
  • Kuş Gözlem Alanı
  • Bafa Gölü
  • Güllük Deltası
  • Köyceğiz Gölü
COĞRAFYA
Muğla İli, ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır. Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır. Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır.

Muğla'da Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.9'dur.

TARİHÇE
Muğla ili, Antikçağ'da Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesi'nde 'Mobella' olarak geçmektedir.

Yerleşim tarihi M.Ö. 3000'lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır. Bölgedeki ikinci büyük göç olayı M.Ö. 12. yüzyıl başlarındadır. Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra M.Ö. 1200'lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskender'in ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığı'nın, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir.

1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaleti'ne bağlanmıştır.



GusinapsE 19 Temmuz 2006 22:55

Şirin Bir Tatil Kenti, Kaş
 
Şirin Bir Tatil Kenti, Kaş
Beyaz badanalı evler, Akdeniz’in maviliklerine irili ufaklı koylarla uzanmış Çukurbağ yarımadası ve yarımadanın ucundan neredeyse bir taş atımlık mesafedeki Meis adası. İşte; Kaş’a girmeden, ta yukarılardan bakıldığında gözler önüne serilen manzara bu. Ne yazık ki şehre girildiğinde bu etki azalıyor. Son yıllarda hızlı bir yapılaşma görüldü. Hızlı ve ne yazık ki plansız. Çok katlı binalar yapılmasına izin verildi. Çukurbağ yarımadası bile neredeyse dolmak üzere.

Karşıda, Yunanistan’a bağlı Meis adasının fotoğraflarını görüyor da insan imreniyor. Bir tiyatro dekoru görünümündeki evler ve sokaklar yıllara direnmiş. Bozulmasına izin verilmemiş. Ne olurdu sanki Kaş da, diğer turizm merkezlerimiz de Meis gibi kimliği, kişiliği olan bir şehir olarak büyüseydi.

Kaş ve Meis karşı karşıya aynı güneşle ısınıp aynı yağmurla ıslanıyolar.

Bütün bunlara rağmen şirin bir tatil kentidir Kaş. Yapılan hataların anlaşılmasıyla çevre düzenlemesine önem verilmeye başlandı ve birkaç yıl öncenin taşlı tozlu görüntüleri büyük ölçüde ortadan kalktı.

Kaş, Antiphellos antik kenti üzerine kurulmuş. Limana inen ve şimdi Kaş’ın turistik alışveriş ve eğlence merkezi olan caddenin başındaki Lykia tipi lahit, Kaş’ın bir simgesi gibidir.

Antiphellos’un Helenistik dönemde bir liman kenti olarak önem kazandığı biliniyor. Roma döneminde de çevredeki kentler arasında öne çıkmış. Antiphellos Lykia Birliğinin üyesiydi.

Kaş’ın hemen yanıbaşında küçük ve sakin koylar, denize girmek için iyi seçenek sunar.

Helenistik tiyatro bugün Kaş’ın batısında, Çukurbağ yarımadası yolunun üzerindedir. İyi korunmuş durumdadır. Tiyatronun kuzeydoğusunda da kentin nekropolü bulunmaktadır. Büyük bölümü kayadan oyularak meydana getirilmiş Dorik nizamda bir mezar ilgi çekicidir. Giriş duvarında kadın figürleri işlenmiştir.

Kaş'ta plajlar
Kayalıklı bir arazi üzerine kurulan Kaş merkezinde kumsal yok. Ama kayalıklar üzerinde oluşturulmuş teraslardan denize girilebilir. Dalgalı havalarda bile su tertemizdir. Ama mutlaka plaj arıyorsanız, yarımadanın batısındaki koya ya da Küçük (neredeyse bir avuç) ve Büyük Çakıl plajlarına gitmelisiniz. Kaş’ın 1.2 mil güneydoğusundaki Bayındır limanı da denize girmek için uygundur. Plaj için Kaş-Kalkan arasındaki Kapıtaş plajı da tercih edilebilir. Plaj Kaş’tan 20 km uzaklıktadır.

Günübirlik tekne turları
Hem denize girmek, hem de Kaş ve Kekova adası çevresindeki güzellikleri keşfetmek için tekne turlarına katılabilirsiniz. Limandan kalkan tekneler Bayındır limanına, Kaleköy (Simena), Kekova adası (batık şehir), Tersane koyuna uğruyorlar. Yolda ya da Kaleköy’de yemek, Tersane ya da Kekova adasının batısındaki diğer koylarda yüzme molası veriliyor. Batık kent kalıntılarını seyretmek için deniz gözlüğü ve Kaleköy’de kaleye tırmanıp çevreyi seyretmek için uygun bir ayakkabı almayı unutmayın.

Dilerseniz Kekova çevresindeki yat turunu iki ya da üç güne de çıkarabilirsiniz. O zaman konaklayacağınız yerler arasına Sıçak iskelesi (Aperlai antik kent kalıntıları), Üçağız iskelesi ve Theimiussa kenti, Aşırlı adası ve çevresindeki koylar, Demre’nin limanı sayılan Çayağzı (Andriake) da eklenecektir. Birbirlerine çok yakın ama her biri kendine has güzellikleri olan bu yerler arasında yapılacak, doğa ve tarihle içiçe küçük bir mavi yolculuk, bütün yaşamınız boyunca unutulmayacak anılar işleyecektir belleğinize.

Kekova turuna çıkan tekneler yüzme molasını Tersane koyunda verirler. Suyun berraklığı fotoğrafta da görülebiliyor. Kaş’tan başlayan ve Kekova adası çevresini kapsayan günübirlik turu, altı camekanlı özel bir tekne ile de yapabilirsiniz. Çukurbağ yarımadasındaki Aquapark otel tarafından işletilen tekne ile Kekova’nın batık kentini, yarısı su altında kalmış lahitleri, Aperlai’nin denizin dibine dağılmış kalıntılarını ve anforalarını suyun içinden seyretmenin tadına doyum olmayacaktır. (Bilgi için telefon: 836 19 01)

Kaş çevresi dalmak için de çok uygundur. Dalmayı öğrenmek ya da öğretmen kontrolünde dalmak için Kaş’da dalma okulu da var. (CMAS/PADI belgesine sahip dalma okulu Kaş Medusa Otel’de. Tel: 836 14 40)

Bayındır Limanı ve Mağarası
Bayındır limanı Kaş’ın 1.2 deniz mili güneydoğusunda. Karadan ulaşmak çok zor. En iyisi tekneyle gitmek. Limanın doğu yakasında kıyı dik olarak yükseliyor. Burada kayalıklara oyulmuş çok sayıda Lykia mezarı var. Bayındır mağarası ise liman ağzındadır. Dar bir ağızdan giriliyor. 60 m. uzunluğundaki mağaranın içinde bir akarsu bulunuyor. Mağaranın tam ortasında ise Hristiyanlığın ilk yıllarına ait olduğu sanılan küçük bir kilise yer alıyor.

Çukurbağ Yarımadası
Çukurbağ yarımadasını çepeçevre dolaşan asfalt yol, Kaş’ın içinden, limanın önünden başlıyor. Antik tiyatro da bu yolun sağında kalıyor. Çukurbağ yarımadası son yıllarda yerleşime açıldı. Önce ikinci konutlar, ardından otel ve pansiyonar yapıldı. Yarımadanın çevresi kayalık. Ancak bazı otel ve pansiyonların deniz kenarında oluşturdukları setlerden denize girilebiliyor.

Meis Adası
Yunanistan’a bağlı Meis adası, Çukurbağ yarımadasının adaya bakan kesiminden neredeyse bir taş atımlık mesafededir. Bu kadar yakın olan iki nokta arasında ne yazık ki karşılıklı bir alışveriş yok. Sadece yabancı turistler gidip gelebiliyor. Eskiden Meis’le Kaş arasında yoğun alışveriş bulunmaktaydı. 6,7 Eylül olayları sonrasında bu alışveriş azaldı. Kıbrıs olayları ve 12 Eylül sonrasında da tümüyle kesildi.

Akşam alacasıyla birlikte Akdenizin taze balıkları usta ellerde pişirilip sofraya getirilir. Antik çağdaki adı Megiste olan Meis çok iyi korunmuş ve bakımlı bir turizm merkezi niteliğinde. Küçük uçakların inip kalkabileceği bir de havaalanı var. Antalya ile Dalaman arasındaki yüzlerce kilometrelik sahil şeridinde tek bir havalimanımız yokken ve Kaş’a en az 5 saat süren yorucu bir kara yolculuğuyla turistler taşınırken, küçücük Meis adasına vızır vızır uçak seferleri yapılması Kaş’lı turizmcilerimizin yüreğini sızlatıyor.
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/kas1.jpg
Gömbe Yayalası ve Uçansu
Yazın sıcak günlerinde çok bunaldıysanız ve bir değişiklik arıyorsanız, Gömbe yaylası tam size göre. Kaş’tan Elmalı’ya doğru, büyük bölümü çam ağaçlarının yeşilliğinde geçen 70 km’lik yolculukla Gömbe’ye çıkabilirsiniz. Yol asfalt ve rahat. Yolda, 1320 m yükseklikteki Sinekçibeli’nde durup çevreyi seyredin.

Gömbe bir yayla köyü. Ortasından dere akıyor. Köyde pansiyonculuk çok gelişmiş. Pansiyonlardaki toplam yatak sayısı 200’ü buluyor. Kaş gecelerinin sıcağından rahatsız olup serin bir gece geçirmek isteyenler deneyebilirler.

Kaş’ın merkez yaylası olan Gömbe, Hristiyanlık döneminde piskoposluk merkezi olarak önem kazanmış. Kilise kalıntıları iyi izlenebilir. Önceleri Gombe olarak adlandırılan yayla, Osmanlı döneminde hayvan panayırı imiş. Yayla köyündeki yörük yaşamı bugün de sürüyor. İyi cins elması kadar, armut ve cevizi de bol, Gömbe’nin.

Şimdi dere kenarında durun ve başınızı 3000 metre yükseklikteki Akdağ yönüne çevirin. Eğer Mayıs-Eylül ayları arasında gitmişseniz, zirveden patlayıp metrelerce aşağı düşen ve Gömbe’den bile seçilebilen çağlayan çekecek dikkatinizi. Eriyen kar sularının 60 metre yüksekten dökülmesiyle oluşan şelaleye köylüler Uçarsu diyorlar. 5-7 Haziran arasında düzenlenen şenliklerde yöreye gelenler Uçarsu’da dilek dileyip kurban kesiyor, sema törenleri ve folklor gösterileri yapıp ardından Tekke köyü Abdal MUsa Müzesi’ni ziyaret ediyorlar. Uçarsu’yu daha yakından görmek ve aynı zamanda ilginç bir doğa yürüyüşü yapmak için Yeşil Göl’e gitmelisiniz.

Yeşilgöl yolunun 6-7 km’si araçla gidilebiliyor. Sonra araçtan inip, 1.5 km daha yürümek gerekiyor. Bir krater gölü olan Yeşil Göl yaklaşık 50 dönüm büyüklüğünde. Suyunun rengi yeşil olduğu için yeşil göl denmiş. Çevresi çayırlık. Ağaç yok. Piknik yapabilirsiniz. Ve Uçarsu şimdi size daha yakın.

Gömbe yaylasına Kaş’tan Elmalı ve Gömbe dolmuşlarıyla çıkılabiliyor. Ayrıca günübirlik Gömbe yaylası turları seyahat acentaları tarafından organize ediliyor. (Bilgi için Kaş’taki acentalara başvurabilirsiniz. Kaş rehberi’ne bakınız)


Kaş limanında tekneler arkasında kent
Gömbe ile Elmalı arasında yer alan Kızlar Sivrisi çevresi trekking, binicilik, foto safari ve dağcılık için son derece uygun. Sedirin bir orman oluşturduğu nadir yerlerden biri bu bölge aynı zamanda.

Elmalı
1050 metre yükseklikte bir yayla kenti görünümündeki Elmalı, yazın sıcak günlerinde bile bunaltmayan havasıyla oldukça çekicidir.

Elmalı tarihi, antik döneme kadar uzanıyor. 10 yıl kadar önce Elmalı’ya bağlı Bayındır köyünde bir tarlada bulunan ve yurtdışına kaçırılan Elmalı hazineleri, yöreye ilgili birden bire arttırmıştı.

Ömerpaşa camii, 1608’de Kitapçı Ömer Paşa tarafından yaptırılmış, sonradan onarım görmüş ve ahşap mahfil eklenmiş.

Kaş’ta geceler de canlıdır. Bütün dükkanlar açıktır yaz geceleri boyunca. İki katlı evlerin alt katları tümüyle dükkan, cafe, bar ve restoran olarak kullanılır.

Elmalıda tarihi doku büyük ölçüde korunmuş. Kentin üst mahallelerindeki tarihi sokaklar, çift cumbalı evlerle dolu. Çarşıdaki ve üst mahallelerdeki evlerin bir bölümü de restore edilmiş.

Elmalı’nın 4 km kuzeybatısındaki Kızılbel ve 7 km kuzeybatısındaki Karaburun ile Karaburun’un 1.5 km güneyindeki Boztepe’de tümülüs ve oda mezarlar ortaya çıkarıldı. Hepsinin de duvarları renkli duvar resimleriyle kaplıdır. Kazı ve onarım çalışmaları devam ediyor.

Elmalı çevresinde yayla turları için uygun mekanlar bulunuyor. Çamkuyusu yaylasında sedir ormanları arasında yürüyebilir, dağcılıkla biraz ilgileniyorsanız Kızlarsivrisi tepesine tırmanmayı deneyebilirsiniz. Elmalı çevresindeki ormanlar ve küçük göller av turizmi için de uygun.


Ne yenir? Nerede kalınır?
Şansınız yaver gidip de kalmışsa, yol üzerindeki Teke Restoran’da tandır isteyin. Yoğurdu yanından eksik etmeyin. Yemeğinizi Belediye’ye ait binanın en üst katındaki lokantada da yiyebilirsiniz. Binanın bir bölümü de otel olarak değerlendiriliyor. Terasa çıkıp çevreyi seyredebilirsiniz


Ulaşım
Kaş’a Fethiye üzerinden gelebilirsiniz, Fethiye Kaş arası 105 km. Kaş’a Antalya’dan, Kemer, Kumluca, Finike ve Demre üzerinden gelmek de mümkün. Antalya Kaş arası 205 km. Yol güzel. Ancak Kaş’a İstanbul ya da Ankara’dan gelecekseniz. Antalya’ya inip sahil yolundan gelmek yerine, Antalya öncesinde Bucak ilçesini geçtikten sonra Korkuteli ayrımından dönüp Elmalı-Gömbe üzerinden inmeyi deneyebilirsiniz. Yol hem daha kısa, hem daha az yoğun. Korkuteli sapağıyla Kaş arası 197 km. (Antalya üzerinden gelişe göre yaklaşık 100 daha kısa)


Ne zaman gidilir?
Hava sıcaklıkları Antalya ile aynı özellikleri gösterir. (Antalya Rehberi’ne bakınız.) Yılın her mevsiminde tatil yapılabilir. Otellerin bir bölümü yaz sezonu dışında kapalıdır. Denizden yararlanmak için Mayıs sonundan Ekim sonuna kadar uygun sayılır. Çok sıcaktan hoşlanmayanlara Eylül-Ekim aylarını öneririz. Küçük yerleşimler olan Kaş ve Kalkan artan bir ilgi görüyor. Ama gene de sakin bir tatil geçirmek isteyenler için tercih edilebilir durumda.


Ne yenir?
Bir yayla köyü olan Gömbe’nin kekikle beslenen oğlak ve kuzu eti son derece lezzetli. Fırın kebabı, taş fırında odun ateşinde yapılıyor. Ayrıca Kiremitte oğlak eti, köfte, kiremitte alabalık ya da mangalda et ısmarlanabilir. Masanızda yoğurt mutlaka olmalı. Yanınızda götürmek için Yörüklerin yaptığı kese yoğurdu ve peynir satın alabilirsiniz. Kahvaltı için fırında kiremitte yapılan omlet, yöreye özgü. Elma, kayısı, aya reçelleri denenebilir. Sütlü pide ve odun ekmeği üzerine sürüp yemenin tadına doyum olmuyor.



firari33 20 Temmuz 2006 00:18

MERSİN
Gezip görücek çook güzel yerler var sahilimiz ,dağlar ve antik yerler.Susanoğlun da geçen yıl yakalanan balığın görüntüsünü sizlerle paylaşmak istedim nasıl ama........


arwen 20 Temmuz 2006 00:24

KIYIKÖY

Bu kez istikametimiz Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı Kıyıköy. Kıyıköy'e ulaşmanın en kolay yolu TEM Otobanı üzerinden. TEM'den Edirne istikametine giderken, Çerkezköy sapağından sapılıyor ve Saray ilçesi yönüne gidiliyor. Kıyıköy tabelaları, sizi eski adıyla Midye'ye ulaştırıyor. Yol, biraz virajlı; ama tamamen asfalt ve yemyeşil orman içinden giden keyifli bir yol.

İstanbul'dan çıktıktan yaklaşık iki saat sonra, Karadeniz kıyısında Kıyıköy'deyiz. El değmemiş güzellikleri ve tertemiz havasıyla, şehirden kaçıp bir nefes almak için ideal bir yer burası.

Kıyıköy'ün, köyü çevreleyen surların içindeki kısmı, tamamen sit alanı. Bu yüzden burası, hiç bozulmamış bir doğaya sahip. İki dere ile denizin buluştuğu bir yerde kurulmuş bir yarımada asında Kıyıköy.

Kıyıköy denince ilk akla gelenler, tertemiz koylar ve balık lokantaları. Buraya günübirlik gelenler, çoğunlukla, gelir gelmez sahile doğru yol alıyor.

Kıyıköy'ün önünde, upuzun plajlar var. Üstelik deniz, çoğunlukla dalgalı olsa da su, hemen her zaman tertemiz.

Liman Plajı, hemen Kazandere'nin önünde. Belediye Plajı'nda ise, karşınızda insan yüzüne benzeyen bir kayaya karşı yüzebilirsiniz. Kaz Limanı çok uzun ve yörenin en güzel plajı; ama yolu toprak ve bozuk. Burası daha ziyade, Kıyıköy halkının tercih ettiği bir yer. Kaz Limanından sonra da Selvez koyu geliyor.

Sahilde biraz vakit geçirdikten sonra Kazandere'ye doğru gidiyoruz. Bazıları denize biraz ara verip, sandal keyfi yapıyor.

Kıyıköy arkası orman; önü deniz ve iki dere arasında bir köy. Her iki nehirde de sandal kiralayıp, yemyeşil sazların ve koyların arasında dolaşabilirsiniz.

Etrafınızda nilüferler, ağaçların yeşiline bürünmüş Kazandere ile Pabuçdere'de aheste ilerliyorsunuz sandalınızla. Bu derelerde kürek çekmek de keyifli. Bir tek, küreklerin suya girerken çıkardığı ses geliyor kulağınıza. Son derece sakin ve huzurlu. Ama kürek çekmek istemiyorum derseniz, Kıyıköy'ün her yanını karış karış bilen, Ercan ya da köyün sandalcılarından biri, çeker kürekleri sizin yerinize. Hem de her seferinde büyük bir güleryüzle. Saatine beş milyon verirsiniz en fazla.

Kıyıköy eski bir Rum balıkçı köyü, balıkçılık geleneği de hala devam ediyor. Bu yüzden Kıyıköy'de yemek içmek denince öncelik, balık lokantalarında. Hepsi denize nazır bu lokantalarda, ortalama kişi başı fiyatlar içki dahil 20 milyon civarında. Kalkan mevsiminin bir başka olduğunu söylüyor, nefis manzaralı Deniz Feneri Restaurant'ın sahibi Zeliha Hanım.

Kıyıköy'de eskiden kalma taş ve ahşap bina sayısı çok zalamış; ama yine de sokakta yürürken tek tük rastlıyorsunuz. Yeni yapılmış beton binların çoğu ise, ev pansiyonculuğu için kullanılıyor.

Kıyıköylülerin çoğunluğu evini, özellikle yazları köye gelenlere açıyor. Bu evlerde bir konfor aramamak gerekiyor. Bazıları kahvaltı da veriyor misafirlerine. Deniz Feneri Motel ve Genç Otel de diğer konaklanabilecek yerler. Ama buradaki odalar da son derece mütevazı. Bir de tabii Kıyıköy'e kamp çadırları ile gelenler var.

Pabuçdere'ye inen yolda kayaların içine oyularak yapılmış, tarihi çok eskilere dayanan bir manastır var. Aya Nikola Manastırı'nın eskiden keşişlerin dinlenme yeri olduğu söyleniyor. Buradaki sütunlar ve kabartmalar kesinlikle görmeye değer; ama buradaki duvarlara daha sonradan kazınmış yazılar ve isimler insanın içine dokunuyor doğrusu.

Aya Nikola Kilisesi'nin 3. Yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Giriş katında kilise ve mezarlık, üst katta keşişlerin dinlendiği yerler; alt katta ise ayazma bulunuyor. Fakat kilisenin içi karanlık olduğu için yanınızda bir fener getirmeniz iyi olur. Kilise, bakımsız durumda olsa da yine de kesinlikle gezmeye değer.

Manastır dışında köyün çevresinde, mağaralar ve anıt kayalar da var.

Manastırdan çıkıp, tekrar Pabuçderesi kenarından Kıyıköy'ün merkezine geliyoruz. Her taraf kartpostal gibi görünüyor.

Kıyıköy plajları, manastırı, sandal sefası ve balık lokantlarıyla küçük; ama bütün günü keyifli geçirebileceğiniz bir yer. Biz de akşamı ediyoruz burada ve Kıyıköy'ün tarihi kapılarından birinden çıkıp, şehre dönüyoruz.


Mystic@L 20 Temmuz 2006 02:05

Fethiye

Ölüdeniz: 'Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet' olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 km'lik bir kumsala sahip bulunmaktadır. Ölüdeniz'de, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir. Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir.

Fethiye'ye 14 km. uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajı'nı, Kumburnu birbirinden ayırır. Belcekız'daki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır. Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km. uzaklıktadır.

Kıdrak: Belceğiz'in 3 km. güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir.

Kelebekler Vadisi: Ölüdeniz'den 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen 'Jarsey Tiger' adlı kelebeklerden almıştır. Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdeniz'den teknelerle sağlanmaktadır. Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb. olanaklar sunulmaktadır.

Saklıkent: Fethiye'ye 50 km. mesafede, Muğla ' Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km., yüksekliği yer yer 600 m'yi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.


Yakapark: İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 km'lik bir yolla ulaşmak mümkündür.

Göcek: Fethiye'ye 30 km. uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir. Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir.

Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanı'na 20 km. mesafededir.

Adalar: Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların 'Karanlık İçi' olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede '12 Adalar' olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır.

Oyuktepe: Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir.

Katrancı: Koyu Fethiye'ye 17 km. uzaklıkta Muğla ' Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.

Günlük (Küçük Kargı): Fethiye'ye 18 km. uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık 'günlük ağaçları'yla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.

Çalış Plajı: Kent merkezine 5 km. mesafede, Şövalye Adası karşısındadır. 4 km'lik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır. Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, 'Caretta caretta' adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir.

Hisarönü ' Ovacık: Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.


GusinapsE 20 Temmuz 2006 02:30

Marmara Adası
 
Marmara Adası
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/marmara1.jpg
Marmara Adası'nın dinginliği ilk anlarda beyninizi uyuşturur... Güneş batarken, ufuk hattında önceleri bir karaltı belirir. Bir süre sonra Asmalı Adası'nın çakarı göz kırpmaya başlar. Asmalı, Marmara Adası'nın adeta İstanbul yönündeki ileri karakoludur. Adanın arkasında ağ seren küçük motorlara, kayıklara rastlarsınız. Bazıları ağda, bazıları oltanın ucunda nasibini arayan Marmaralı balıkçılardır bunlar. Güneş batarken ya da doğarken çıkarlar denize...

Giderek kirlenen Marmara Denizi'nde, denize girilebilecek "sağlıklı" iki-üç yerden birisidir Marmara Adası. İstanbul'a deniz yolu ile kuş uçuşu 72 deniz milllik uzaklığıyla, bir sürat teknesiyle 2.5 saatlik mesafededir...

Sahile yakın yerlerde zeytinlikler, bağlar, yükseklerdeki kızılçamlar ve güneydeki makiler, Marmara Adası'nı yakınındaki diğer adalardan hemen ayırır. Hemen yakınındaki Avşa'da turizm sezonu sazlı, cazlı gümbür gümbür yaşanırken, Marmara'da sakinlik ve mütevazılık göze çarpar. Belki de bu nedenle ada doğal yapısını bugüne dek korumayı başarabilmiş.

Dört köyü var
Marmara Adası'nda merkeze bağlı dört köy bulunuyor. Çınarlı, turizm sezonunu en canlı geçiren köylerden biri. Bir zamanlar pekmezi ve şarabıyla ünlü Çınarlı'da artık bu iki üründen söz edilmiyor. Şimdiki geçim kaynağı balıkçılık. Köyde otel ve motellerin yanı sıra çok sayıda pansiyon bulabilirsiniz.

Marmara'nın merkeze 5 km. uzaklığında yer alan Gündoğdu Köyü'nde pansiyonculuk 1985 yılında başlamış. Köyde pansiyonların yanı sıra restoranlar, benzin istasyonu ve postane bulunuyor. Geçmişte şaraphaneleri ve zeytinlikleriyle ünlü Gündoğdu'da artık ne şarapçılık kalmış, ne de mahzen... Ama yeşil doğa örtüsü diriliğini ve güzelliğini hâla koruyor.
Adanın güneydoğu sahilinde yer alan iki köyden biri olan Topağaç'ın bugünkü halkı Bulgaristan, Selanik ve Arnavutluk göçmenleri. Köy geniş bir ovaya kurulmuş ve verimli topraklara sahip. Topağaç, adanın sebze ambarı olarak anılıyor.

Taze balık ve ev yemeği...
Mangal yapmak, kendi yemeğini kendi pişirmek isteyenler için de olanaklar mevcut. Yalnız ateş yakmak konusunda kontrollü davranmak ön koşul, çünkü her yan ahşap ve ağaç dolu.

Asmalı Köyü, merkeze 15 km. uzaklıkta. Yeşillikler içindeki görkemli evleri ve sakin yaşamıyla dikkat çeken Asmalı'nın sakinleri Sürmeneliler ve Bulgaristan göçmenleri. Köydeki bazı evler pansiyon olarak kiraya veriliyor. Ancak sayıları çok kısıtlı. Her zaman taze balık bulabileceğiniz restoranı, size adanın ev yemeklerini de tattırıyor.

Adanın kuzeyindeki Saraylar Köyü'nün, zengin mermer yataklarından çıkartılıp işlenen mermerlerin nakledilmesi için oldukça büyük bir limanı var. Mermer ocaklarının yer aldığı köyün güney yamaçları, uzaktan bakıldığında köstebek yuvasını andırıyor. Bu mermerlerin büyük bölümü ülke dışına ihraç ediliyor.
http://www.ailem.com/images/library/kütüphane/marmara.jpg
Nasıl Gidilir?
Marmara Adasına İstanbul'dan doğrudan vapur veya deniz otobüsüyle gidilebiliyor. Özel araçla gidecekler Tekirdağ Barbaros, Silivri veya Erdek'ten feribotla ulaşabilir. Denizcilik İşletmeleri'ne ait vapurSarayburnu İskelesi'nden kalkıyor. Vapur önce Marmara sonra Avşa Adasına uğruyor. Yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyor.

Denizcilik işletmeleri: 212-251 50 00 İstanbul Deniz Otobüsü İşletmeleri'ne ait deniz otobüsleri her gün 09:00'da Bostancı'dan kalkıyor ve 10:00'da Yenikapı'ya urrayarak Marmara ve Avşa'ya gidiyor.

Yenikapı: 212-516 12 12 Feribot: Tekirdağ-Barbaros dan Marmara Adasyı na her gün saat 16.OO'da seyhan-4 feribotu kalkıyor, İstanbul Seyahat, Esenler Otagarından feribotla karşılıklı sefer düzenliyor, Yolculuk 2 saat sürüyor. Erdek'ten de Marmara ve Avşa adalaryna günde iki kez 11:00 ve 19:00'da feribot kalkıyor.
İstanbul Seyahat: 212-658 26 26
Tekirdağ-Barbaros Feribot: 0532 526 40 73

Ne, Nerede Yenir?
Balık çeşitleri ve midye tava için
KEMAL RESTAURANT Tel:0266 8855663

Döner ve kebap çeşitleri için
DÖNER DÜNYASI Tel:0266 8855087

Ev yemekleri ve pide çeşitleri
BİRSEN RESTAURANT Tel:0266 8855097

Konaklama
Çınarlı, Asmalı ve Topağaç adanın daha sakin bölgeleri. Marmara merkez olduğundan özellikle yaz aylarynda daha kalabalık oluyor.


Mystic@L 20 Temmuz 2006 02:37

Marmaris
Cennet Adası: Marmaris'e 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır. Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir.

Fosforlu Mağara: Turunç ve Kumlubük'e tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır.

İçmeler: İlçeye 10 km. uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir.

Turunç: Marmaris'e 21 km. uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür. Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.

Kumlubük: Turunç'tan 6 km'lik bir yolla ulaşılan Kumlubük'e Marmaris'ten deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür. Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir.

Çiftlik: Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür. İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur. Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir.

Günnücek: Marmaris'e 2 km. uzaklıkta bulunan Günnücek'te dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.

Yalancı Boğaz: İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra 'Yalancı Boğaz' adını almıştır. Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir.


GusinapsE 20 Temmuz 2006 03:36

Kapadokya
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/11/Landschaft_bei_G%C3%B6reme_1_11_2004.jpg/300px-Landschaft_bei_G%C3%B6reme_1_11_2004.jpg
Göreme'den bir manzara
Kapadokya, (Pers dilinde Güzel Atlar Ülkesi anlamına gelir). Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmış.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanıyor. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sondaki dönemlerde ise Hırıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuş. Kayalara oyulan evler, kiliseler bölgeyi devasa bir sığınak haline getirmiş Hıristiyanlar için.

Kapadokya'nın tarihi
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/b/b8/1514_-_%C3%9C%C3%A7hisar_-_Peri_bacalar%C4%B1.JPG/300px-1514_-_%C3%9C%C3%A7hisar_-_Peri_bacalar%C4%B1.JPG
Kapadokyadaki Tas formasyonlarin türkcede niye "Peri bacalari" diye adlandirilmis olduklarini gösteren bir manzara.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin dünyada en güzel bütünleştiği yerdir. Coğrafik olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık yaşlı medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hitit'lerle başlıyor. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biri.

MÖ XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frig etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına geliyor. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ III. Yy. sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar ve MÖ I. yy ortalarına doğru Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanır ve tahttan indirilir. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce, bölge de Roma'nın bir eyaleti olur.

MS III. yy'da Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

IV. yy'da daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak bilinen insanların doğumlarını gördü Kapadokya. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un İkonaları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında, İkon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başladı. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürdü (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklasm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde büyük gelişme sağladı.

Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başladı. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep oldu. XI. Ve XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçti. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirdi. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.

Kapadokya'nın jeolojik oluşumu

60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu'nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: "Peri bacası".

Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli kanyonlar oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık yaratıldı.

Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir.Kayalara oyulmuş geleneksek Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler ondokuzuncu yüzyılda yamaçlara ya kayaların yada kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır.

İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bir bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir


Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.
Vikipedi


Mystic@L 20 Temmuz 2006 03:43

2 ek
URFA
Alıntıdaki Ek 48133
"Nesilden nesile aktarılmış geleneklerin ve sıra geceleriyle pekişen dostlukların şehridir URFA...Sıcaktan kavrulan asfalttan bir toz bulutu yükselir semaya. İşte o zaman görürsünüz tüm heybetiyle uzanan 10.000 yıllık tarihi...""Bozuk satıh" levhalarıyla dolu yolda ilerlerken. Doğunun insancıllığına tanık oluyoruz bir kez daha. Araba camlarından sarkıp el sallayan çocuklar yolculuğu daha katlanılabilir kılıyor.

Bu arada otobüsle gelenleri de hoş bir sürpriz bekliyor Urfa'da. Kente yaklaşırken MITRIP adlı saz heyeti otobüse doluşuyor. Başlıyorlar her telden çalmaya. Zurnanın sesi kulaklarınızdan ciğerlerinize doluyor. Ama etrafdaki herkes eğlenince siz de ortama uymak zorunda kalıyorsunuz...


Şanlıurfa denilince ilk hedef BALIKLIGÖL oluyor.

şüphesiz. Eski kent merkezinin tam göbeğinde bulunan Balıklıgöl'ün tarihi de epey ilginç. Ama bunu 10 yaşındaki yerel rehberim Bilal'den dinlemek daha da ilginç...

Dönem hükümdarı Nemrud bir gece rüyasında
bir çocuğun tahtını elinden alacağını görmüş. Ceylanlar tarafından emzirilen Hz.İbrahim'in bu çocuk olduğunu anlayınca da onu öldürmeye karar vermiş. Bu amaçla şehrin tepesinde yer alan sütunlara ip gerdirip onu aşağıda yanan ateşe attırmış. İşte tam bu sırada Hz. İbrahim'in atıldığı ateş suya, odunlar da balığa dönüşmüş. İbrahim'e aşık olan Nemrud'un kızı Zilha da onun ardından atlamış. Ama onun düştüğü yerde de bir havuz meydana gelmiş.

Alıntıdaki Ek 48134

(Ayn-Zeliha Gölü)
Bugün Türkiye'nin dört bir yanından insanları
ağırlayan Balıklıgöl önemli bir turistik merkez olma unda. 30 X 150 mt. ebadındaki havuzun antik adı KALIRRHOE (GÜZEL SU). Gölde yaşayan sazan ve alabalıkları ne şekilde olursa olsun rahatsız etmek yasak. İyi niyetli de olsanız dikkati elden bırakmayın! göl kenarını dantel gibi süsleyen RIZVANİYE Camii, MEVLÜD-İ HALİL Camii, DÖŞEME

Gölün hemen yukarısında bulunan MANCIRIKLAR'ın MS 814 yılında Abbasiler'in kent surlarını onarımı
sırasında yapıldığı sanılıyor. Buraya çıkmanın iki yolu var: Geniş basamaklardan on-on beş dakikalık bir tırmanış ya da tünel yoluyla çıkış. Özellikle nefes darlığı olanlar bu son yolu denemekten kaçınsın. Tüneldeki oksijen oranı çok düşük!

Mancırık adlı sütunların yanında yer alan yirmi beş burçlu kale de aynı dönemden kalma. Kaleye giriş ücreti ise 1.000.000 TL. Burada ayaklar altında uzanan Urfa'nın ve tarihin tam kalbine dokunmuş gibi oluyor insan...

Zaman içinde bir çok dine ve peygambere ev
sahipliği yapan bu şehir aynı zamanda putperest çağın bilinen en eski kenti. Hristiyanlığın ilk olarak bu
bölgede yayıldığı ve ilk kiliselerinde burada yapıldığı sanılmakta. Dilden dile dolaşan bir rivayete göre de Havva ile Adem dünyaya ilk kez bu bölgede ayak basmışlar...



GusinapsE 20 Temmuz 2006 03:56

POLoNEZKÖY (istanbul)
 
POLoNEZKÖY
İstanbul’un yanıbaşında ilginç bir köy var: Polonezköy! Alışılmış köylere hiç benzemeyen yeşile boğulmuş, çağdaş bir yerleşime "köy" demek aslında biraz uygunsuz düşüyor ama resmi statüsü böyle.

Baharla birlikte yaz sonuna kadar hafta sonları oldukça kalabalık oluyor, diğer günler daha sakin.

Güzel, geniş bahçeli yapıları; lokantaları, piknik alanları, yürüyüş, koşu ve bisiklet parkurları, biraz bakımsız da olsa ata binerek yemyeşil doğanın içinde bol oksijenli geziler ilginizi çekiyorsa hemen Polenezköy’e gidin. İstanbul’un burnunun dibinde, Anadolu yakasında oturanlar için yarım saat bile sürmüyor. İsterseniz bir akşam yemeğine gidip dönebilirsiniz. Eski adıyla Adampol, yeni adıyla Polonezköy bir Polonyalı köyü.

Peki ne arıyor İstanbul’da Polonyalı köyü ? İşte kısa hikayesi :
1842’de Polonya işgal edilip paylaşılıyor. Prens Adam Czartoryski sürgünde bulunduğu Paris’ten bağımsızlık için mücadele başlatıyor. 1856’da Osmanlı, Kırım Savaşı’na girerken Polonya’dan kaçan asker ve sivilleri toparlayıp Osmanlıyla birlikte savaşaşa katılıyor. Savaş sonrası da Sultan Abdülmecit burada bir köy kurma izni veriliyor. Aslen Polonyalı, sonradan Osmanlı Mehmet Sadık Paşa kendi yazlık çiftliğinin bulunduğu bu köyde yerleşime önayak oluyor. Daha önce köyün sakinleri olan Katolik Lazarist dinadamları da köyü terkediyorlar. Polonyalılar o gün bu gündür burada oturuyorlar. Gerçi gençleri çoğunlukla yurtdışına gittiği, yazlık edinen kentliler de çok arttığı için köyün Polonyalılığı biraz sulandı ama gene de ana karakterini koruyor. Çevreyi kendi anlayışlarına göre düzenleyen, kendi mimari anlayışları ile evler kuran göçmenler Padişah Abdülmecit’in tarımsal üretimlerini vergiden muaf tutmasının da etkisiyle bir daha ülkelerine dönmediler.

Polonezköy kar altında da bir başka güzeldir. Avcıların da gözde yerleri arasındadır.

Tereyağının, peynirin en iyisinin üretildiği köyde bahçe içinde yemek yiyebilirsiniz. Misafirperverlikleri ile tanınan köy sakinleri sizi gerçekten misafir gibi ağırlayacaklardır. Özel Polonya yemekleri yapan az sayıda yer de halen mevcut.

Yaşlılar dünyadan, gençler de ülkeden göçtükçe bu çok orijinal köyden pek bir şey kalmayacak gibi. Köyün özgün mimari özelliği, yörede ardarda yapılan yeni yapılarla şimdiden gölgede kaldı. Geleceğe ne kalacağı ise meçhul.

Pansiyonlarda kalmak istemezseniz iki de otel var.

Köyde bahçeli çok sayıda lokanta da var. Dilerseniz piknik yapacak alanlar ve bisiklete binmek ve yürüyüş için de harika parkurlar bulacaksınız.

Köyün en ünlü ürünü kiraz. Haziran ayında giderseniz iyi kiraz yeme ve satınalma fırsatınız olur. İstanbul’un bin rengi varsa biri de işte bu ilginç köy. Özgünlüğü tamamen yitip gitmeden bir görün. Hemen bu hafta sonu gidin

Evlerin çoğu pansiyon ve lokanta. Tereyağının, peynirin en iyisinin üretildiği köyde bahçe içinde yemek yiyebilirsiniz. Misafirperverlikleri ile tanınan köy sakinleri sizi gerçekten misafir gibi ağırlayacaklardır güzel ve bakımlı bahçelerinde

Polonezköy her mevsim güzeldir. Özellikle de bahar aylarında. Çimenlere yayılıp piknik yapmanın keyfine diyecek olmaz.


Mystic@L 20 Temmuz 2006 04:02

Kastamonu
Türkiye'nin cennet köşelerinden biri olan Kastamonu, büyük şehirlerin gürültüsünden kaçmak isteyenlerin sığınabilecekleri bir huzur bölgesi, panoramik dağlarıyla, yemyeşil ovalarıyla, zümrüt sahilleriyle, zengin kültürel varlıklarıyla bir çok alternatifler sunan bir tatil beldesidir.

Eski bir yerleşim alanı olduğu bilinen Kastamonu yöresi MÖ.18.yy.da Gas'ların yurdu olmuş, zamanla Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalı'lar, Pers'ler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların yönetimine geçmiştir. Romalıların bu yörede kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan pompei-polis höyüğü bugünkü Taşköprü ilçesinde bulunmaktadır. Bizans hanedanı komenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu kalesi görkemli görüntüsüyle ziyaretçileri asırlardır selamlamaktadır.

Kastamonu geleneksel Türk evi ve yakın dönem osmanlı mimarisi örneklerinin yoğun olarak bulunduğu ender illerdendir. Kentsel sit kapsamına alınmış olan Kastamonu, Taşköprü, İnebolu, Küre ve Abana'nın eski mahalleleri ve yapıları ziyaretçilerde nostalji ve yahranlık uyandırır.

Milli mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olan Kastamonu İnebolu limanından Ankara'ya erzak, cephane ve insan akışında büyük yararlılıklar göstermiştir. Kurtuluş savaşında en fazla şehit veren üçüncü il olan Kastamonu 'nun Araç ilçesi ise nüfus bazında en çok şehit veren yurdumuzun tek ilçesi olarak tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.

Kastamonu'nun sahip olduğu bu zengin tarihi ve kültürel mirası kadar bir diğer zenginliği de harikulade tabiatıdır. Başta Ilgaz Dağı Milli Parkı dağcılık sporları için mükemmel bir merkezdir. Zengin orman örtüsü, çeşitli yaban hayvanları, nefis piknik yerleri ve alabalığı ile görenlerin unutamayacağı özelliklere sahiptir. Kastamonu'nun 40 km. güneyindeki Ilgaz Dağı kayak merkezi kış aylarında büyük rağbet görmektedir.

Kastamonu'nun bitki örtüs ve peyzaj açısından çok zengin yaylaları da vardır. Daha ziyade Araç, Çatalzeytin ve Bozkurt ilçelerinde bulunan bu yaylalar yaz aylarında tatillerini şehir dışında geçirmek isteyenler için önemli bir turizm kaynağıdır. Pınarbaşı ilçesinde vahşi doğasıyla Varla Kanyonu ve Türkiye'nin en derin dördüncü mağarası olan Ilgarini, kampçılar ve maceracılar tarafından keşfedilmeyi beklemektedir.

Kastamonu Karadeniz'de kirlenmemiş, betonlaşmamış 135 km. kıyı bandıyla deniz, kum ve güneş arayanlara da hitab etmektedir. Bu yılı bandında çok sayıda doğal kumsal ve bunların ardından yoğun bir orman örtüsü bulunmaktadır. Çatalzeytin'deki Ginolu ile Cide'deki Giderus koyları Karadeniz'in en güzel koylarıdır.

İşte Kastamonu bu doğal ve kültürel güzellikleriyle huzur arayan, doğayla başbaşa kalmak isteyen, kış sporlarını seven herkesi bekliyor. Dahası size zengin Kastamonu mutfağından değişik lezzetler tattırmayı (etli ekmek, biryan kebabı, döner üstü tirit, çekme helva vs.gibi) mahalli el sanatlarının (çarşaf bağları, baskı sofra bezleri, yerli dokumalar, ağaç oyma eşyaları, şimşir kaşıkları, örme sepetleri, müzik aletleri, kıstı takıları gibi) en güzel ürünlerini sunmayı vaadediyor.


GusinapsE 21 Temmuz 2006 02:17

ŞİLE
 
ŞİLE
İstanbul’a yakınlığı ve her türlü ihtiyacın karşılanabildiği ilçe olması nedeniyle rağbet gören bir tatil merkezi. Özellikle yazlık tatil sitelerinin akınına uğruyor. Akın sadece kıyılara değil. Çevresindeki köyleri de ikinci konutçuların yoğun ilgisini çekiyor.

İstanbul’u Şile’ye bağlayan otoyolun büyük bölümü açıldı. Eski yol dar ve virajlı, kömür kamyonları tarafından da kullanıldığı için haftasonunda sıkışıklık yaşanıyor.

Şile’ye yaklaştığınızda yol boyunca et-mangalcılar sıralanıyor. Taze kuzu eti veya tavuk yemek isterseniz buralarda mola verebilirsiniz. Et kilo usulü yeniliyor. Geniş bahçelerde piknik yapıyorsunuz.

lçe merkezi Karadeniz’e uzanan bir burun üzerinde kurulu ve denizden biraz yüksekte. Bu nedenle merkezde denize inen yolların çoğu merdivenli.

Girişte belediyenin düzenlediği güzel bir piknik alanı göreceksiniz.

Kayalık güney ve doğu yönünde alçalıyor ve güzel kumsallı plajlar oluşuyor. Şile’ye girmeden sola dönüp dere boyunca iki kilometre kadar ilerlerseniz ağaçların gölgesinde Kumbaba kamping alanına ve plajlarına varıyorsunuz. Kumbaba plajının kumunun romatizmal hastalıklara iyi geldiği Bizans döneminden beri biliniyor. Kamp ve karavan alanına arabanızı park edebilirsiniz. Park için küçük bir ücret ödeniyor. Kamping alanında soyunma kabini, duş ve tuvaletler var. Sandöviç türü yiyecekler ve içecekler satan kafeteryadan da yararlanabilirsiniz.

Şile’nin kumsallı iki plajından biri giriş tarafında. Kayalar arasında küçük bir koy oluşturan diğeri ise ilçenin doğu yönünde. Bu plajın içinde bir de kaynak suyu bulunuyor. Nerede bir değişik şey görse hemen çaput bağayıp adak adama alışkanlığı olanlar buraya da çaputlar bağlıyorlar.

Her yıl kültür-sanat ağırlıklı bir festival düzenlenen Şile’nin en önemli ürünü kendi adıyla anılan bezi. Sıcak yaz günlerinde serin tutan Şile bezi tişörtler, gömlekler güney sahillerine göre çok daha uygun fiyatlı. Elişi işlemelerle süslü olanları tercih ederseniz biraz fazla parayı gözden çıkarmanız gerekiyor.

Şile yolu üzerinde İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan, daha doğrusu "karşılayamayan" barajlardan biri bulunuyor: Ömerli. Yolun sağında kalan baraj çevresinde ve biraz içerilere girdiğinizde orman içinde piknik yapılabilir. Yaz sıcağında bile buz gibi suları ile güzel bir pınar bulup çevresine oturabilirsiniz. Şile çevresi iyi suları ile tanınıyor ve İstanbul’un su istasyonlarında en çok Şile suyu satılıyor. Otomobiliyle gidenler bagajlarına bidon koyup dönüşte iyi su getirebilirler.

ŞİLE’DEN AĞVA’YA
Şile’den çıkıp, Ağva’ya yöneldiğinizde solunuzda irili ufaklı koylar göreceksiniz. Yazın haftasonları bu koylar günübirlikçilerin akınına uğruyor. Yörede çok sayıda kamp alanı da var.

Biz size yol üzerindeki köylerden Akçakese’ye girmenizi önereceğiz. Şirin bir Karadenizli sahil köyü.

AKÇAKESE
Akçekese’de tipik Karadeniz evleri dikkat çekiyor. Köyün harika bir kumsalı var. Kumsal köyden 1 km ileride. Bir zamanlar MTA’nın içinde altın tozu bulduğu kumsal, birbirinden güzel küçük koylar ve adacıklarla süslü. Adacıklara yürüyerek de çıkabilirsiniz. Deniz sığ ve güvenli. Kayalıklardan olta sallayıp şansınızı deneyebilirsiniz. Fotoğraf çekmek için zengin malzeme olduğunu, piknik yapılabilecek alanlar bulunduğunu unutmayın.

KABAKOZ
Akçakese Şile arasındaki Kabakoz köyünün ise, Safranbolu’yu hatırlatan ahşap evleri görülmeye değer. Çevresi yeşille, önü denizinmavisi ile süslenmiş.

Konaklama

Yörede otel yok. Akçakese’de kamping var. Jale ve Erol Karaoğlan işlettiği. 36 odalı bungalovlardan oluşan Akkaya tesislerinde restoran, market, otopark ve yemek pişirme yerleri var. Kamp-karavan alanı da bulunuyor. Ayrıca 2 odalı, mutfaklı ve banyolu 5 daire de sezonluk kiraya veriliyor.
Kabakoz koyunda da küçük bir motel yer alıyor.
Ne yenir?
Akkaya tesislerinin restoranından yararlanabilirsiniz. Bungalovların önünde mangal keyfi yapabilirsiniz


Mystic@L 21 Temmuz 2006 02:40

Ankara
Ankara'nın adının nereden geldiğine dair çeşitli söylentiler olmakla birlikte, tarihe geçmiş adı Eskiçağdan zamanımıza kadar hemen hemen hiç değişmemiş gibidir: Ankyra (Ancyra), Angora, Engürü ve şimdi Ankara.

Sırasıyla Hititler, Frigyalılar, Kimmerler, Persler, Lidyalılar, Makedonyalılar, Galatlar, Romalılar ve Selçuklu sınırları içerisinde kaldıktan sonra 1354 yılında Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa tarafından Osmanlı ülkesine katılmıştır. 1902 yılında Ankara İli 5 sancak ile 21 kazayı kapsamakta iken 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu sancakları kaldırmış, böylece Kayseri, Yozgat, Kırşehir ve Çorum Sancakları il haline gelerek Ankara'dan ayrılmıştır.

Kurtuluş Savaşı planlarının yapıldığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş hazırlıklarına mekan olan İlimiz, yakın tarihimizde ayrı bir önem taşımaktadır. Temsil Kuruluşunun çalışmalarını yürütmek için Ankarayı karargâh olarak seçen Mustafa Kemal 27 Aralık 1919 da buraya geldiğinde büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. O günden sonra Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyetin temellerini burada şekillendirmeye başlamıştır. 13 Ekim 1923 tarihinde Başkent olan Ankara, hızlı bir toplumsal, ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel gelişime sahne olmuştur.


GusinapsE 22 Temmuz 2006 03:16

KEMERBURGAZ
 
KEMERBURGAZ
Kemerburgaz, tarihten bu yana İstanbul’un mesire yerlerinden biridir. Son yıllarda Karadeniz kıyısındaki açık kömür ocaklarından şehre kömür taşıyan kamyonların ana geçiş noktası üzerinde kalmış ve delik deşik, tozlu yollarıyla eski önemini yitirmeye başlamıştı.

Ama şimdi durum değişiyor. Kemerburgaz yeşil çevresi ve İstanbul’a göre çok temiz havasıyla villa kent hüviyetine bürünüyor. İçinde her türlü sosyal tesisi, spor alanları, binicilik ve golf sahaları bulunan Kemer Country benzeri yerleşimler büyük bir hızla boy atıyor. Villalar astronomik rakamlarla alıcı buluyor.

Önemli bölümü Mimar Sinan eseri olan ve çoğu hâlâ ayakta kalan su kemerlerini görmek, suyun öyküsünü öğrenmek için Kemerburgaz’a gitmeli.

Şehre su taşıyan kemerlerin Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanıldığı söyleniyor. Ama bugüngördüğümüzün büyük çoğunluğu Mimar Sinan döneminde yapılmış. Sadece Kemerburgaz’ın 1.5 km kuzeybatısındaki Uzun Kemer’in çok az bir bölümünün Roma temelleri üzerine kurulduğu biliniyor.

Kemerburgaz’da bugün görülebilecek diğer su kemerleri ise şöyle: Kemerburgaz’ın 5 km. kuzeybatısındaki Manglava çayırında bulunan Mağlova kemeri, 1,5 km güneydoğusunda yer alan Eğri Kemer (Hasdal Askeri Kışlası yanından geçen yolla Kemerburgaz’a gelindiğinde yolun altından geçtiği kemer), 7 km güneyinde ve Cebeciköy’ün 1,5 km doğusundaki Cebeciköy ya da Güzelce Kemeri.

Su kemerleri, Terkos gölünün çevresindeki kaynak sularının İstanbul’a taşınmasında kullanılmış.
Kemerburgaz’da Hamidiye, Kum suyu, Binbaşı suyu, Kemer suyu gibi kaynak sularının şişelendiği tesisler halen hizmet veriyor. Yanınıza su bidonu almayı unutmayın.


TERKOS GÖLÜ, DURUSU,
KARABURUN
İstanbul şehir suyuna adını veren Terkos gölü Kemerburgaz’ın kuzeybatısında ve İstanbul’da 40 km uzaklıkta. Göl ve yanıbaşındaki Durusu köyünde bir hafta sonu gezinti yapabilirsiniz. Durusu girişinde, köprüden önce solda yeni bir ağaç müzesi (arboretum) oluşturulmuş. Geziye buradan başlanabilir. Terkos gölünün etrafı sazlık ve suyu da oldukça sığ. Gölde motorlu kayığa izin verilmiyor. Gölde rehberlik hizmeti veren Kadir Çınar kiralık tekne de bulabiliyor. (Tel: 0.212. 797 20 45) Mevsimindeyse *****e toplayabilirsiniz. Ama hemen suya koymalısınız, yoksa eve döndüğünüzde keyfi kaçmış olur.

Gölde balık ve kuş avcılığı yapılıyor. 15 Ağustos ile Mart ayı arasında yaban ördeği ve kaz avlamak isteyen meraklıların akınına uğruyor Terkos gölü. Karabatak, sakarmeke, beyaz ve gri balıkçıl, kaşıkçı pelikan, sülün, arı kuşu gibi türlerin avı ise yasak. Kemerburgaz - Terkos arası da kara avcılarının çok geldiği yerler.

Göle olta ve ağ atanların şansına ise sudak, yayın, turna, alabalık, kızılkanat, çapak, sazan, kadife balığı, karagöz, gökçeröz çıkabilir. Mangalınız da yanınızdaysa deymeyin keyfinize. Balık takımınız ya da şansınız yoksa üzülmeyin, göl kıyısındaki kır lokantasında balık yiyebilirsiniz. Taze balık alıp evinize götürmek isterseniz yol kenarında, göl balığı satılan tezgahlar bulabilirsiniz.

Durusu’dan geçip Karadeniz kıyısına çıktığınızda Karaburun’a varmış olacaksınız. Karaburun Kilyos’tan daha küçük tipik bir Karadeniz yerleşimi. Çevrede görülebilecek önemli bir yer yok. Balıkçı lokantaları ve plajından yararlanabilir, gözalabildiğince uzanan kumsalında yürüyüş yapabilirsiniz.

Terkos gölüne kadar gelmişken Durusu-Büyükçekmece yolu üzerindeki Durusu Park Resort Otel’e mutlaka uğrayın. Club otel niteliğindeki tesis yoldan, Terkos gölü kıyısına kadar uzanan 500 hektarlık bir alanda kurulmuş. Göle hakim bir tepede iki kata yayılmış 65 odalı otel, içinde kapalı bir yüzme havuzu bulunan, lokanta-bar, çocuk oyun alanı, , av köşkü gibi üniteler var.

Çevreye yürüyüş güzergahları, dağ bisikleti ve avlanma olanakları da var. Göle hakim manzaralı ve bir havuzu olan lokanta bölümü günübirlik ziyaretçilere de açık.

İsteyenler arazi alıp kendi seçtikleri plana göre villa da yaptırabilirler.

4 yıldızlı niteliklere sahip oteli VİP Turizm işletiyor. (Bilgi ve rezervasyon için Tel: 212. 231 15 64)
Tesislerde her yaş grubunun binicilik denebileceği bir manej, çocuklar için oyun ve animasyon alanı, göl kıyısında kano, çevrede avlanma ve offroad imkanı bulunuyor.

YALIKÖY
Çatalca üzerinden gidilebilen Yalıköy de Karadeniz kıyısındaki küçük, şirin yerleşimlerinden biri. Çatalca’yı geçtikten sonra Şubaşı’ndan Karacaköy’e ayrılan ve istranca ormanları içinden geçen asfalt yolu izlemeniz gerekiyor

Yalıköy, kıyı boyu plaj. Plajda soyunma kabinleri ve büfeler var. Konaklamak isteyenler pansiyon sorabilirler. Balık yemek için uygun lokantalar var. Yol boyu ve Yalıköy çevresi piknik yapmak ve çadır kurmak için uygun alanlarla dolu.

Yalıköy, İstanbul’un çok popüler olmayan sayfiye yerlerinden. Ünlü simalara ait yazlık villalar bulunuyor. Geniş bahçe içinde, iki katlı ve zevkli evler bunlar. Neyse ki o çirkin kooperatif siteleri henüz buraya ulaşmamış. Belki de fazla rant sağlamadığından.

Yalıköy’e gelmeden 5 km önce, Karacaköy’ü geçtikten sonra sur kalıntıları göreceksiniz. Yoldan ayrılıp surları izlerseniz kamp kurmaya da elverişli sakin bir plaja ulaşacaksınız. Bu plaj yazın haftasonlarında yakın çevreden gelen piknikçilerle tıka basa doluyor.

Karadeniz artık eski temizliğinde değil. Ne yazık ki, özellikle Tuna’nın yarattığı kirlilikten büyük ölçüde etkileniyor, Karadeniz. Bunu en somut, çok değil 10 yıl önce tek çöpün görülmediği bu güzel koylarda, dalgalı havaların ardından kumsalı dolduran poşetlerden, yosunlardan ve çer çöpten anlıyor insan ve kendi elimizle yarattığımız bu kirliliğe üzülüyor.

ÇİLİNGOZ
Çadır kampı yapılabilecek sakin, ormanla iç içe, çok fazla bilinmeyen Karadeniz koylarından biridir, Çilingoz.

Sadece yaz döneminde açılan bir iki salaş bakkal ve Orman isletmesinin kiraladığı bir restoranı civar köylüler işletiyor.

Hemen soldaki derede sandal kiralayıp gezinti yapabilir ya da küçük dere balıkları tutabilirsiniz.
Manzarasının cazibesine kapılıp çadırınızı derenin fazla yakınına kurarsanız mutlaka sinek saldırılarına karşı önleminizi almanızı öneririz.

Kurdukları çadırlarda bir kaç ay boyunca burada kalmayı tercih edenler olduğu gibi bir gecelik konaklayanlar için de farklı bir lezzet sunar Çilingoz.

Denizde geçen bir günün sonrası yakılan bir gece ateşinin korlarında patates közleyip, netleşerek gözlerinizin önüne seriliveren yıldızlar altında şişesinden yudumlanan şarabın lezzeti çok az yerde Çilingozda bıraktığı izleri bırakır.


GusinapsE 27 Temmuz 2006 23:59

Bİlecik Ve Etrafı..
 
Osmanlı imparatorluğunun temellerinin atıldığı Bilecik bir süre de imparatorluğa başkent olmuş.

İstanbul-Antalya yolu, Bilecik kent merkezinin tam ortasından geçiyor. Mola için çıkışta, vadiye hakim konumdaki çay bahçesini ve büfeleri değerlendirebilirsiniz. Ama daha fazla zaman ayırırsanız Bilecik’te sizi memnun edecek tarihi ve doğal zenginlikleri fazlasıyla bulacaksınız. Kent neredeyse tümüyle SİT alanı’dır.

Osmanlı imparatorluğunun temellerinin atıldığı ve bir süre de imparatorluğa başkent olmuş Bilecik’te çok sayıda cami, türbe ve kervansaray göreceksiniz.

Bilecik’in tarihi Osmanoğullarıyla başlamıyor. Bu bölgede, M.Ö. 3000’li yıllara ve ilk tunç çağına ait buluntular ele geçirilmiş. Sakarya ırmağı kıyısında kalaydan tunç elde edilmiş. Yazılı tarih döneminde de Frigler ve Persler’den başlayarak bir çok uygarlığa yurt olmuş Bilecik.

İmparatorluğun kurucusu Osmangazi’nin kayınpederi, Anadolu’daki ilk ahi şeyhlerinden bir din büyüğü olan Şeyh Edebalı’nın türbesi Orhangazi Camiinden 50 metre uzakta, bir kayanın üzerindedir ve Orhangazi tarafından yaptırılmıştır.

Bilecik’teki en eski cami, dik bir tepenin yamacındaki Orhan Gazi camiidir. Bu caminin ilginç yanı minaresinin ana binadan 30 metre uzaklıkta küçük bir kayanın üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Kent merkezinde, tarihi ipek yolu kenarında 2. Abdülhamit tarafından yaptırılan Tarihi saat kulesi de görülmeğe değer.

SÖĞÜT
Bilecik’e gelmişken, 28 km içerideki Söğüt ilçesine kadar gitmekte yarar var. Söğüt, Ertuğrul Gazi’ye yurtluk olarak verilmişti. Ölümüne kadar burada yaşadı. Daha sonra da Kayı beyi Osman Gazi’nin mülkü oldu. Osman Gazi Bilecik’i de alarak Osmanlı beyliğinin bağımsızlığını ilan etti.

Söğüt’te görülebilecek en görkemli tarihi eser Ertuğrul Gazi Türbesi’dir. 1281 tarihinde ölen Ertuğrul Gazi için önce açık mezar yaptırılmış, daha sonra Çelebi Mehmet tarafından türbe haline getirilmiş ve en son 2. Abdülhamit döneminde restore edilmiş. Bahçe içerisinde türbenin hemen dışında Ertuğrul gazinin karısı, oğulları ile Osmangazi’nin geçici kabri ve silah arkadaşlarının mezarları bulunuyor. Türbenin yakınında ise bugüne kadar kurulmuş Türk devletlerinin kurucularının büstlerinin yer aldığı platform görülebilir.

Türbe yakınındaki Söğüt Müzesi’nde de Ertuğrul Gazi’ye ait belgeler ve çevreden toplanan etnografik eserler sergileniyor.

Söğüt’te ayrıca Çelebi Mehmet Cami (1420), Hamidiye camii (1915), Kütahya çinileriyle bezeli Kaymakam Çeşmesi (1919) ve Kilise görülebilir. İnönü Savaşları Zafer anıtı ise Söğüt Metristepe’de bulunmaktadır.

Söğüt her geçen gün büyüyor, seramik ve mermer fabrikaları, atölyeleri kuruluyor. Ama köylerinde yaşam eskisi gibi, sanki zaman donmuş. Söğüt’ün en yakın köylerinden biri Borcak. 2 yıl önce küçük bir derenin önüne set çekilerek yaratılmış gölet, tarihi köye yeni bir kimlik kazandırmış. Göle atılan aynalı sazan türü balıklar, oltaya gelecek büyüklüğe ulaşmış.

Bilecik çevresi
Bilecik yalnızca tarihi eserleriyle ilgi çekmiyor. Doğal olarak ta çok güzeldir Bilecik çevresi. Ormanlarla kaplıdır. Çok sayıda piknik alanı bulunmaktadır.

Bir bölüm şöyle: Yediler Ormanlığı (Bilecik’e 2 km uzaklıkta; ocak, bank ve masalar bulunuyor), Abbaslık Köyü Ormanlığı (5 km uzaklıkta, Abbaslar köyü yakınında), Çavuşköy göleti çevresi (merkeze 18 km uzaklıkta, göl çevresinde mesire yeri), Bozcaarmut Göleti (Pazaryeri ilçesi, Bozcaarmut köyü yakınında ve Eskişehir-Bursa asfaltına 15 km mesafede çam ormanlarıyla kaplı piknik alanı).

Bilecik ile Bozüyük arasındaki yol yeşillikler içindeki bir vadiden kıvrıla büküle geçer. Dere kenarında çok sayıda lokanta ve piknik yeri göreceksiniz. Bunlardan biri de 246. km’deki Şelale Et Mangal tesisleridir. Suların çağıltısı eşliğinde bir öğle yemeği için konaklayabilirsiniz.

Pazaryeri-Kınık
Pazaryeri Bilecik’e bağlı çok şirin bir ilçe. Bilecik-Bozüyük yolu üzerindeki Pazaryeri sapağından 11 km içeridedir ilçe merkezi. Hemen tümü 2 katlı ve eski evlerden oluşmuş Pazaryeri, doğal bir film platosu gibi sanki. Parke taşlı sokakları son derece düzenli bir yerleşim izlenimi veriyor.

Hem bu şirin ilçeyi görmek hem de biraz ötedeki Kınık köyüne gidip atölye haline getirilmiş evlerde üretilen toprak kap, kaçak saksı, vazo, testi, kül tablası ve çeşitli biblolardan hediyelikler almak için mutlaka zaman ayırın. Son derece ucuza alınabilen toprak ürünler, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir yanına gönderiliyor.

Pazaryeri’nde bir şeyler yemek isterseniz, Elibol Lokantası en uygun seçenek. Mönüde yöreye özel yemekler bulabilirsiniz. Yoğurduna ise doyum olmuyor.

Pazaryeri çevresinde çok sayıda küçük gölet var, orman içinde saklanmış, piknik yapılacak ve suyuna olta atılabilecek olan.

Pazaryeri’nden çıkıp İnegöl Bursa yoluna girildiğinde solda Dereköy tabelasını göreceksiniz. Dereköy göleti Dereköylülerin girişimiyle yaratılmış. Çevresi ağaçlandırılmış, küçük de bir kamelya yerleştirilmiş suyun yanıbaşına. İçine da balık atılmış, yetişsin de oltaya, ağa gelsin diye.

Kınık’ı geçtikten sonra ileride Küçük Elmalı Baraj Gölü’nü göreceksiniz. Çevresi çam ağaçlarıyla kaplı gölün. 2 yıl önce de Milli Park haline getirilmiş. Pazaryeri’ne uzaklığı da hepsi 10 km.

Biraz daha ileride ise Bozcaarmut Göleti bulunuyor, hemen Bozcaarmut köyü’nün ötesinde. DSİ tarafından yapılmış göletin içerilerine doğru bir demir iskele uzatılmış. Üzerinde yürüyebilmek ve balık tutmak için.

BÖZÜYÜK
Antik adı Lamunia olan Bozüyük, Frig, Pers ve Roma dönemlerinde gelişi. Ancak kentte görülebilecek tarihi eserlerin tamamı Osmanlı dönemine ait. Cumhuriyet meydanındaki Kasım Paşa Camisi ve Külliyesi bu yapıların en önemlisidir.

Bozüyük çevresinde çok sayıda mesire yeri ve gölet bulunuyor. İlçe merkezine 7 km uzaklıktaki Türbin mesire yeri, gerek Bozüyük’lülerin, gerekse Eskişehir’lilerin başlıca piknik alanları arasında bulunuyor. Mesire yerine 2 km uzaklıktan çıkan Karasu çayı, yeşillikler içindeki mesire yerinden geçiyor. Çevrede piknik masaları ve iki de salaş lokanta bulunuyor. Biraz ötedeki alabalık çiftliğinde yetiştirilen alabalıklardan satın alabilir, kendiniz pişirebilir ya da lokantalarda yiyebilirsiniz.

Dodurga kasabasına 2 km uzaklıktaki Dodurga Baraj gölünün çevresi de piknik ve kamp için uygundur. Gölde tatlı su sazanı ve aynalı sazan yetiştiriliyor.
http://www.geziturkiye.com/html/0.gif


TheGrudge 28 Temmuz 2006 04:47

Çınarlı Köyü Marmara Adası
Çınarlı Marmara ilçesine bağlı köylerden biridir. Kumsal şeridinin uzun olması, çınar ağaçlarıyla kaplı çınar altıyla turizm sezonun en canlı geçiren köylerden biridir.

Bir zamanlar pekmezi ve şarabıyla ünlü Çınarlı da artık bu iki üründen söz edilmiyor.Şimdiki geçim kaynağı yazın turizm kışın ise balıkçılık ve zeytinciliktir.

Köyde otel ve motellerin yanında çok sayıda temiz ve ailelerin kalabileceği pansiyonlar bulmak mümkündür.

Sahil kesimindeki çay bahçeleriyle ve lokantalarıyla her bütçeye uygun tatil imkanı sunmaktadır.

ULAŞIM
Yazları Tekirdağ tarafından her gün Çınarlı'ya ulaşım imkanı vardır. Ayrıca İstanbul'dan Deniz otobüsü ve gemiyle Marmara merkeze gelip oradan minibüslerle köye ulaşmak mümkündür.Bandırma üzerinden Erdek'ten gemiyle de adamıza ulaşım imkanları bulunmaktadır.

Çınarlı Köyüne gelip temiz denizi ve havasıyla memnun kalmadan geri dönmek imkansız gibidir.
Ayrıca eğlence için yazın köyümüzde disko da açılmaktadır.

Tatil için hepinizi Çınarlı Köyü'ne bekliyoruz.


Mystic@L 28 Temmuz 2006 11:14

Kahramanmaraş
Alıntıdaki Ek 48135
GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü:14.327 km²
Nüfus: 892.952 (1990)
İl Trafik No: 46

Doğu Akdeniz'de bulunan Kahramanmaraş, dondurması ile ünlü bir ildir. Kahramanmaraş, mağaraları Eshab-ı Keyf Külliyesi, yaylaları ile önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.

İLÇELER
Kahramanmaraş ilinin ilçeleri; Afşin, Andıran, Çağlayancerit, Ekinözü, Elbistan, Göksun, Nurhak, Pazarcık ve Türkoğlu'dur.

Elbistan: İl merkezinin 162 km. kuzey doğusunda yer alır. İlçede tarihi eserlere örnek olarak Elbistan Ulu Camii, Selçuklu Hamamı, Himmetbaba Camii ve Türbesi, Kalealtı köyündeki Roma dönemine ait Kızkalesi sayılabilir.

Afşin: Kahramanmaraş'ın 146 km. kuzeyinde yer alır. Çeşitli uygarlık dönemlerine ait tarihi eserler ve doğal zenginlikleri olan Afşin ilçesinde Dedebaba Türbesi, Afşin Kalesi, Hurman Kalesi, Tilavşin Kalesi, Pirali Cami minaresi ve Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) külliyesi önemli tarihi eserlerdir. Afşin ilçesinde Eshab-ı Kehf ve Mağarasının bulunması burayı turizm açısından oldukça önemli bir hale getirmektedir. Cami, kervansaray, ribat ve planı saptanamayan birçok küçük yapıdan oluşan bu külliye, M.S. 12. yy.da yapılmıştır.

Doğal güzellik olarak, Tanır, Ayrandede, Emirilyas köyü mağarası, Eshab-ı Kehf park ve ormanlığı, dikkat çeker. Ayrıca Yazıköy, Çamiçi, Örenderesi ve Binboğa ormanlık alanı gibi ormanlık alanları her türlü kampçılığa uygundur.

Göksun: İl merkezine 91 km. uzaklıktadır. Roma ve Bizans dönemlerinde Kokussos (Cocussus) adıyla anılan, Maraş-Kayseri-Kilikya yolu üzerinde, önemli bir konaklama merkeziydi. İlçe sınırları içinde Maltepe Höyüğü, Bozhöyük, Kızıl Kale, Akça Kalesi, Çakır Mağaraları gibi çeşitli önemlere ait höyük ve kale kalıntıları bulunmaktadır.

Andırın: İl merkezine 114 km uzaklıktadır. Andırının tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte, ilçe sınırları içinde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Meryemçil (Geben) Kalesi, Azgıt (Yeniköy) Kalesi, Anacık Kalesi gibi kaleler ve kalıntılar bulunmaktadır.

Pazarcık: İl merkezine 48 kilometre mesafededir. İlçenin güneyinde Gözlügöl mevkiindeki Evri kasabası, Turunçlu köyü mevkiinde Bizanslardan kalma çok miktarda sarnıçlar ve mezar şapelleri mevcuttur. Bozlar köyü civarı Abbasilerden kalma sur kalıntıları ile çevrilidir. Aksu çayı kıyısındaki Şallıuşağı köyü mevkiinde yine Abbasilerden kalma kale halen ayakta durmaktadır.

Çağlayancerit: İlçenin doğal yapısı yayla özelliği göstermektedir. Su kenarları yeşil alanlar, halkın piknik ihtiyacını karşılayacak önemli yerlerdir.

Ekinözü: Kahramanmaraş İlinin kuzey doğusunda Çağlayancerit ve Elbistan İlçeleri arasında yer alan Ekinözü içmeceleri ile ünlüdür.İçmelerin, cilt, mide ve böbrek hastalıklarına çok iyi gelen bir suyu vardır. Ekinözü içmeleri önem ve yatırım önceliği bakımından ülkemizdeki 10 içme kaynağından biridir.

Nurhak: Nurhak ilçesi çok eski bir yerleşim yeridir. Tarihi ipek yolunun ilçe içerisinden geçtiği eski tarihi harabeler halen görülmektedir.

Türkoğlu: İlçe Akdeniz Bölgesinin doğusunda yer alır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. İlçede okuma yazma oranı yüksek olup üniversite mezunu oldukça fazladır.

NASIL GİDİLİR
Kahramanmaraş Akdeniz Bölgesinin doğusunda bulunmakta ve hem kara hem de demir yolu ulaşımında güneyden ve Akdeniz'den gelen yolları doğuya ve kuzeye bağlayan önemli bir konumda yer almaktadır.

GEZİLECEK YERLER
Müzeler
Kahramanmaraş Müzesi
Adres: Azerbaycan Bul. Yenişehir Sok. No: 43 - Kahramanmaraş

Kaleler
Kahramanmaraş Kalesi
Kentin ortasında, yığma bir tepe üzerinde bulunan kale Hitit, Roma ve Osmanlı dönemlerinde kullanılmış ve çeşitli devirlerde onarımlar görmüştür.

Hurman Kalesi
Afşin'in Marabız köyünde Hurman çayının kuzeyindeki sarp kaya üstündedir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak tekniğinden Bizans döneminde inşa edildiği sanılmaktadır. İçinde su ve yiyecek depoları, asker barınakları, kilise vardır.

Köprüler
Ceyhan Köprüsü
Eski Kahramanmaraş - Göksun yolunda, Ceyhan Irmağı üzerindeki köprünün 16. yy.da yapıldığı sanılmaktadır.

Camiler ve Külliyeler
Taş Medrese
Kahramanmaraş Ulu Cami yanında bulunan Taş Medrese, Dulkadirli Alâüddevle Beyin kızı adına yaptırılmıştır.

Kahramanmaraş Ulu Cami
Ekmekçi Mahallesinde bulunan camideki kitabede Sultan Kansu Gavri zamanında Dulkadirli Alâüddevle tarafından kurulduğu yazılıdır. Ahşap çatısı ve ahşap sütunları ile, 11. yy. ahşap cami örneklerinin özelliğini taşımaktadır.

Hatuniye Cami
Kurtuluş Mahallesinde bulunan cami 1519 yılında yapılmıştır.

Elbistan Ulu Cami
Osmanlılar tarafından 16. yy.da yaptırılmıştır.

Eshab-ı Kehf Külliyesi
(Yedi Uyurlar) Afşin'in 8 km. batısında yüksek bir sırt üstündeki yapılar topluluğu 12. yy.dan kalmıştır. Cami, Kervansaray, Ribat ve planları belirlenemeyen birçok küçük yapıdan oluşmaktadır.

Mağaralar
Eshab-ı Keyf Mağrası
Afşin ilçesindedir. Roma'lı yedi gencin 200 yıllık uykudan sonra uyandıklarına inanılan mağaradır.

Döngel Mağarası
Kahramanmaraş-Kayseri yolu üzerendedir. Şehir merkezine uzaklığı 57. km dir. Mağara çevresi prehistorik devirde iskan edilmiştir. Döngel Mağarasının içerisinden Döngel Çayı büyük bir çağlayan yaparak akmaktadır. Yanında ayrıca Gençlik Spor İl Müdürlüğü kampı bulunmaktadır.

Bulut Deliği Mağarası
Pazarcık ilçesinin güneybatısında bulunan Bulut Deliği Mağarası gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır. İçeride son derece güzel sarkıt, dikit ve sütun damlataşları vardır.

Kaplıcalar ve İçmeler

Göksun Büyükkızılcık İçmesi
Göksun İlçesine 16 km. uzaklıkta Büyükkızılcık köyü yakınındadır. Sindirime ve idrar yollarına, yıkanmak suretiyle de cilt hastalıklarına ve böbrek hastalıklarına iyi geldiği tespit edilmiştir.

Ekinözü (Cela) İçmesi
Ekinözü İçmeleri Kahramanmaraş'ın 151 km. kuzeyinde, ilçe merkezine ise 20 km. uzaklıktadır. İçmelerin, cilt, mide ve böbrek hastalıklarına çok iyi gelen bir suyu vardır.

Yaylalar
Yavşan Yaylası
Sır baraj gölünün güneyindeki yükseltiler üzerinde yer alan, zengin orman dokusu ve su kaynakları ve endemik bitkileri ile, öncelik alan doğal bir kaynaktır. Yükseltisi 1300 metreye ulaşmaktadır. Yavşan Yaylası, kampçılık ve iklim kürleri açısından il düzeyinde önemli bir kaynaktır.

Başkonuş Yaylası
Başkonuş yaylası, Kahramanmaraş-Andırın yolu üzerinde, Yenicekale çevresinde yer alan zengin bir orman dokusunun oluşturduğu ve yayla karakteri gösteren bir bölgedir. Yükselti l785 m.dir. Başkonuş'ta geyik üretme çiftliği bulunmaktadır. Elektrik, telefon yol ve çevre düzenlemesi yapılmış olan alanda, orman idaresine ait sosyal tesisler (konaklama, lokal, lokanta vb.) bulunmaktadır.

Sportif Aktiviteler

Avlaklar
Kahramanmaraş'ın merkez ve ilçelerindeki tüm dağlarda keklik, çil keklik, tavşan ve yaban domuzu avı, Kahramanmaraş ovasında mevsimi geldiği zaman bıldırcın avı yapılmaktadır. Ayrıca Gavur gölü bataklığı, Karacasu gibi göl ve su kaynaklarında ördek avlama imkanları vardır. Aksu çayı ve Ceyhan nehrinde sazan, yayın ve yılan balığı avcılığı yapılmaktadır. İl merkezi ve İlçelerinde avcı kulüpleri mevcut olup, kulüpler sürek avı tertip etmektedirler.

Doğa Yürüyüşü
Ayşepınarı-Karbasan, Türkmenler-Hacınınoğlu, Ilıca-Suçatı, Suçatı-Bulutoğlu, Engizek zirvesi, Kahramanmaraş-Başkonuş yaylası trekking için elverişli parkurlardır.

Kuş Gözlem Alanı

Gavur Gölü
İl: Kahramanmaraş
İlçeler: Türkoğlu
Yüzölçümü: 1500
Rakım: 490 m
Koruma: hayır
Başlıca Özellikleri: tatlısu gölü, bataklık
Kuş Türleri: Küçük karabatak (maks. 121) sayesinde önemli kuş alanları statüsü kazanır.

COĞRAFYA
Kahramanmaraş Akdeniz Bölgesi ile Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. Güneybatısını Nur Dağlarının uzantılarının kapladığı ilde diğer önemli yükseltiler Berit, Engizek, Binboğa, Delihöbek, ve Ahır Dağlarıdır. Kahramanmaraş, Elbistan ve Göksun Ovaları ilin önemli ovaları olup, Ceyhan nehri ile Aksu çayı önemli akarsularıdır.

Kahramanmaraş ilinde, genel olarak denize uzaklık ve yükselti nedeniyle, değişikliğe uğramış karasallaşmış bir Akdeniz iklim tipi egemendir. İlde yazlar sıcak ve kışlar soğuk geçer.

TARİHÇE
Tekir Vadisi, Döngel Köyündeki mağaralarda yapılan araştırmalarda ele geçen buluntular yörede insan yerleşiminin Üst Paleolitik Çağda başladığını; Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağlarında da sürdüğünü göstermektedir. Şehri Hititler kurmuşlardır. Daha sonra Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memluklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar şehre hakim olmuşlardır.

Dünyanın sayılı madalyalı şehirlerinden biri olan Maraş'a Kurtuluş Savaşı sırasında halkın gösterdiği direnişten dolayı 7 Şubat 1973' den itibaren TBMM tarafından Kahramanlık unvanı verilerek adı Kahramanmaraş olarak değiştirildi.

NE YENİR
Kahramanmaraş'ta kültürel değerlerin bir öğesi de yemek ve tatlılardır. Kış için tarhana, bulgur, döğme, nişasta hazırlanır ve biber, patlıcan, kabak, bamya ve fasulye gibi yiyecekler kurutularak saklanır.

Tarhana, eşkili çorba, döğmeli mercimekli çorba, yoğurtlu döğmeli çorba, Maraş paçası gibi çorbalar; simit köftesi, kısır köftesi, içli köfte, sömelek köfte, suluyağlı köfte, eşkili köfte, yoğurtlu köfte, yavan köfte, eşkili aya köftesi gibi köfte çeşitleri; keşk aşı (döğme aşı), Maraş pilavı, tavuklu pilav, peynirli ve çökelekli börek, bayram çöreği gibi pilav ve börekler yöreye özgü yemeklerdir.

Tatlı olarak ünlü Maraş dondurmasını unutmamak gerekir. Fıstık ezmesi, un sucuğu, pestil sucuğu, hapısa yörenin bilinen diğer tatlılarıdır.

NE ALINIR
Ağaç oyma tekniği ile yapılmış eşyalar, dövülerek işlenmiş bakır malzemeler, sim ve sırma işleri, yemeni adı verilen deriden yapılmış geleneksel ayakkabılar ve postallar Kahramanmaraş'tan alınabilecek özgün hediyelik eşyalardır. Yine ünlü Kahramanmaraş kırmızı biberi, tarhanası, fıstık ezmesi, un sucuğu ve pestil sucuğu, büyük emek verilerek elde yapılan bakır işleri Kahramanmaraş'ta yapılacak alışverişlerde alınması tavsiye edilecek mamullerdendir.

Osmanlı Döneminden kalan büyük Kapalı Çarşı, Mazmanlar Çarşısı, Demirciler Çarşısı, Bakırcılar Çarşısı ile Yer altı Çarşısı, Çinili Çarşı ve çeşitli pasajlar bu alışverişlerin yapılabileceği yerlerdir.

LİNKLER
Kahramanmaraş Valiliği Kahramanmaraş Valiliği Resmi Web Sayfası
Sütçü İmam Üniversitesi Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi

YAPMADAN DÖNME
Eshab-ı Kehf, Döngel Mağarası ve Kahramanmaraş Kalesini görmeden,
Kahraman Maraş dövme dondurması yemeden,
Tarhanasını tatmadan,
Sim sırma, ağaç oyma, el işi bakır eşyalar ile kırmızıbiber, tarhana almadan,
Kahraman Maraş postalı ve yemenisi giymeden
...Dönmeyin.



GusinapsE 28 Temmuz 2006 20:27

ABANT
 
ABANT
Abant her mevsim güzeldir. Ama en çok her yanın karla kaplandığı, gölün buz tuttuğu kış aylarında.

Abant, çevresi çam, köknar ve kayın ormanlarıyla çevrili küçük bir göl. Kışın hemen hemen dört ayı her taraf karla örtülüyor ve gölün yüzeyi buzla kaplanıyor. Buz çok sağlam gibi görünse de üzerinde yürümeyi hiç bir şekilde denemeyin. Abant hafta sonu oldukça kalabalıklaşıyor. Özellikle de kış aylarında. Göl çevresindeki tesislerde kalanların kalabalığına, bir de günübirlik gelenler ekleniyor. Abant’ta günü geçirmenin en keyifli yolu göl çevresinde dolaşmaktır. Tamamını olmasa da bir bölümünü yürüyerek dolaşın. Temiz dağ havasını doldurun ciğerlerinize, dinçleştiğinizi hissedeceksiniz. Dilerseniz faytonla ya da atla da dolaşabilirsiniz. Yol buzluysa kızak da kullanılıyor.

Göl turunun en keyifli yanlarından biri, yorulup karnınız acıktığında bir şeyler yeyip içmek için iyi günübirlik tesislerin olmasıdır. Abant Köşkü de bunlardan biri. Köşk gece konaklamak için de uygun ama en çok göl manzarasına hakim terası tercih ediliyor. Tereyağında alabalık ya da mangalda et tercih edilebilir. Soğuk kış gecelerinde sucuk ekmek ve sıcak şarap partileri de yapılıyor.

Abant yalnız kış günlerinde değil, diğer mevsimlerde de güzeldir. İlkbaharla birlikte gölün yüzeyi nilüferlerle dolar. Parlak yüzeye gölü çevreleyen yemyeşil dağların görüntüleri düşer. Binbir çiçek, yabani bitki fışkırır her yandan.

Gölde ücret karşılığı alabalık ve benekli mercan avlanabiliyor. Kara avcılığı da mümkün olabiliyor.

Gölün çevresinde 3 otel var. Abant Palace 5 yıldızlı ve kapalı havuzu, jimnastik salonu, saunası, oyun odaları ve çocuk odalarıyla bir ailenin dolu dolu tatil yapabilmesi için her şeyi barındırıyor bünyesinde.

Abant’da sadece haftasonu tatili değil, daha uzun süreli tatilleri de düşünebilirsiniz.
Abant’dan yaklaşık yarım saat mesafedeki Mudurnu ile Bolu, Gölcük, Yedigöller, Kartalkaya günübirlik gidilebilecek yerler arasındadır.


Mystic@L 29 Temmuz 2006 03:28

Muş
http://www.canim.net/turkiye/resim/mus.jpg
GENEL BİLGİLER
  • Yüzölçümü: 8.196 km²
  • Nüfus: 736.543 (1990)
  • İl Trafik No: 49
Doğal, tarihi ve kültürel değerler bakımından büyük bir turizm potansiyeline sahip olan Muş, Doğu Anadolu'nun Yukarı Murat-Van bölümünde, Çar Deresi ve Korni Deresi arasındaki ovaya kurulmuştur.

Urartulardan başlayan köklü kültür tarihi, ilin hiç şüphesiz en önemli turizm kaynağıdır. Kış ve doğa sporları bakımından büyük bir potansiyele sahip Muş ilinde henüz bu yönde yeterli turizm yapılanması bulunmamakla beraber, çalışmalar sürdürülmektedir.

ilçeler
Muş ilinin ilçeleri;Bulanık ,Hasköy ,Korkut ,Malazgirt ve Varto'dur.

GEZİLECEK YERLER

Geleneksel Muş Evleri
Yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtan Muş'un, konut mimarisinin oluşumunda temel etki, diğer yörelerimizde de olduğu gibi milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca gelenekleri, iklimin ve coğrafyanın zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir. Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı yapılardan ibarettir.

Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile kendisine yakın şehirlerdeki (Doğu ve Güneydoğu Anadolu) evlerle paralellikler göstermekle birlikte mekan isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir.

Sokakla bağlantılı cümle kapısından geçilerek girilen "havuş"un yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer almaktadır. Çoğu evde ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur.

Estetik ve sade bir görünümü olan pencere kenarları, Selçuklu kültürünün etkisiyle miğfer kubbe tarzında inşa edilmekte ve dışardan bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Pencerelerde cumba yerine önem verilmiş ve bu kısmı desteklemek amacıyla genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır.

Her iki tarafı iki sütun üzerine çiçeklik nişleri ile süslenen giriş kapıları çift kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmakta, sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile tamamlanmaktadır. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İç kısımda, alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan antrelerden oluşur. Yukarı çıkıldığında ise esasen geleneksel Türk evlerinde yer alan sofa ile cepheye bakan ve daha çok sohbet amacıyla kullanılan salon görülebilmektedir. Üst katta yer alan bütün odalar bu salon etrafında sıralanır.

Evlerde mekanları birbirine bağlayan kapılar basit ve gösterişsizdir. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmış olup, kapı boyutları, bulundukları konuma ve fonksiyonlara göre değişik büyüklüklerde olabilmektedir.

Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60-70 cm’dir. Bu yüzden mekan içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile, üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur.

Evin en önemli ve en geniş yerlerinden birisi olan mutfak içerisinde ocak bulunur. Yemek odasının hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. Alt katta bulunan banyonun en ilginç özelliği ise, "çol" denilen, günümüz küvetini andıran, suyun etrafa sıçramasını engelleyen, köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunmasıdır.

Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak, saman, keçi kılı ve sönmüş kireç karışımı bir tür harç kullanılmakta, sonradan badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanmaktadır. Duvar boyunun yarısında ‘areğan’ denilen hatıllar kullanılır. Dam kısmı ise kalın areğanlar üst üste konularak, aralarındaki boşluğunda meşe çeperi doldurularak ve akabinde bunların üstü önce çamur sonrada toprak ile örtülerek yapılır.

Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş, gelişen teknik yapılara yenilmiş bu evlerden bir kaçına şehir merkezinde rastlamak hala mümkündür.

Kaleler
Muş Kalesi: Muş merkezde bulunan kale, şehrin en eski yerleşim birimlerinden birisi olup kesin yapılış tarihi ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kale, Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçmiş, zaman içinde derebeyleri, Bağdat’taki Abbasi halifelerine tabi olarak kale ve çevrenin idaresi için memur kılınmışlardır. Uzun süren savaşların etkisiyle büyük bir kısmı yıkılmış olan kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı iç içe geçmiş ve dağınık bir halde görülebilir.

Muşet Kalesi: Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Tepesi’nde bulunan kale, Urartular tarafından yapılmış, ancak sonraki devirlerde yapılan çeşitli onarımlarla özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir.

Askeri amaçlı yapının çeşitli onarımlar geçirerek Ortaçağ’da kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Camiler, Kiliseler, Manastırlar

Ulu Camii: Avlusunda yatan Şeyh Muhammed-i Mağribi tarafından yaptırılan Ulu Cami, Alaeddin Bey ve Hacı Şeref camilerinin batısındadır. Mimari özelliklerinden dolayı 14. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen cami, moloz taştan yapılmış, dikdörtgen, planlı ve kitabesizdir.

Ana mekan, ortada kubbe, yanlarda beşik tonoz örtülü olup, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Yine kesme taştan yapılmış, sade taç kapı sivri kemerli bir niş içindedir. Batı duvarı dışında öbür duvarlarda ikişer pencere vardır. Minaresi, depremden zarar görmüş olup, aslına sadık kalınarak 1968 ve 1972 yıllarında onarım yapılmıştır.

Hacı Şeref Camii: Bir Selçuklu yapısı olan Arslanlı Hanın içinde bulunan cami 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Ana mekanı kare planlı olup, ortada büyük yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür. Sade mihrabı yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. Camiye sonradan eklenilen minare 1902 yılında, son cemaat yeri ise 1997 yılında inşa edilmiştir.

Alaaddin Bey (Paşa) Camii: Cami, 18. yüzyıl başlarında şehrin valisi Alaaddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ortada büyük, yanlarda ise küçük kubbelerle örtülü ana mekan kare planlı olup, dokuz nefe ayrılmıştır. Ana mekana, üç basık kubbeyle örtülü son cemaat yerindeki taç kapıdan geçilerek ulaşılır. Taçkapının yanları, kabartma kandil motifleri, orta nefte yer alan mihrap da, sütunçeler ve bitki motifleriyle süslenmiş caminin minaresi kare kaideli silindir gövdeli olup, iki renkli kesme taştan yapılıdır.

Çanlı Kilise (Surp Garabet): Yaygın Beldesine bağlı Yukarı Yongalı köyünde bulunmaktadır. İlk yapıldığı dönemlerde “Ateş Tapınağı” olarak kullanılan kilise, Sasaniler tarafından 399 yılında Hıristiyanların ibadetine açılmıştır. Bugün halen kalıntıları mevcut olan kilise, yabancı turistlerin en çok rağbet ettiği yerlerden birisidir.

Arak Manastırı: Muş merkeze bağlı Kepenek köyünde bulunan kilisenin, 499 yılında Sasaniler tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Kilise, manastır ve alışveriş merkezi olarak kullanılmıştır.

Büyük bir alana yayılmış olan manastırın 360 odası vardır. Odalar, yılın günlerini simgelemektedir. Özellikle kabartmaları ilginçtir.

Sironk Kilisesi: Muş merkeze bağlı Kırköy beldesinde bulunan kilise, 651 yılında yapılmıştır. Günümüzde yıkık bir durumda olmasına rağmen yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.

Meryem Ana Kilisesi: Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen Meryem Ana Kilisesi, Muş kent merkezinde bulunmaktadır. İldeki diğer kiliselere oranla daha iyi durumda olan kilisenin sadece üst tavanı yıkılmış olup ana mekanı ziyaret edilebilir durumdadır.

Hamamlar
Alaaddin Bey Hamamı: Muş şehir merkezinde bulunan hamam, Alaaddin Bey tarafından Alaaddin Bey Camii ile aynı tarihte yaptırılmıştır. Günümüzde de kullanılmakta olan hamam Osmanlı son dönem eserlerinden birisidir.

Yapı malzemesi ve mimari özellikleri, Alaaddin Bey Camii ile benzer nitelikte olan eserin iç süslemelerinde bitki motifleri kullanılmıştır. Hamamın ilginç bir özelliği de, büyük locaya girişte, kapının hemen üzerindeki kaplumbağa kabartmasının bulunmasıdır.

Güllü Hamam: Muş'un tabii afetlerde yıkılan bir diğer hamamı da Güllü Hamam’dır. Ker*** yapısı, Horasan harcı ile moloz taşlardan örülen duvarlar ile desteklenen hamamın en büyük özelliği, “Türk üçgeni” denilen ve kubbelere taşıyıcı görevi sağlayan üçgenin kullanılmış olmasıdır.

Hanlar
Yıldızlı Han: Muş kent merkezinde bulunan ve iki katlı olan Yıldızlı Han, 1307 yılında inşa edilmiştir. Alt katı kesme taştan, üst katı ise Selçuklu mimari yapısına uygun olarak ker***ten yapılmıştır. İçinde toplam 52 dükkân olan hanın bir bölümü yıkılmış cephesi, onarım görmüştür. Ancak, giriş kapısındaki taş oyma motifler zarar görmemiştir.

Türbeler

İbrahim Samidi (Zerzemi) Türbesi: Alaaddin Bey Hamamı’nın karşısındaki bahçede olan türbe, dikdörtgen planlı iki odadan oluşmakta, yapım şekli Selçuklu Türk mezar mimarisini hatırlatmaktadır. Yöre insanları, ruhi bozukluklar, çeşitli sıkıntılar ve sıtma hastalıklarına karşı şifa için türbeye dua etmeye gelmektedirler.


Kesik Baş Türbesi: Hacı Şeref Camii’nin avlusunda bulunan türbeden günümüze sadece cami duvarına bitişik iki mezar kalmıştır. Bu mezarlar yakın geçmişte onarılmış olup, caminin doğu duvarına bitişik dış cephede yer almaktadır. Mezarların orijinal yapım malzemesi ve şahideleri kayıp olmuş, ancak sonradan mozaikli beton ile yenilenmiştir. Üzeri demir kafes ile çevrili ve dış cephesi ahlat taşı ile kaplı olan mevcut mezar yapısı, dikdörtgen prizma konumunda, yerden 80-120 cm. yüksekliğindedir. Rivayete göre bu zat savaşta başı gövdesinden ayrılmış olmasına rağmen kopan başını koltuğunun altına alarak savaşmayı sürdürmüş, daha sonra bugünkü mezarının bulunduğu yere gelerek şehit olmuştur.

Göller

Haçlı (Kazan) Gölü: Bulanık ilçesinin güneydoğusunda yer alan gölün suları çoğunlukla bulanıktır. Gölde başta sazan olmak üzere çeşitli tatlı su balıkları yaşamaktadır.

Akdoğan Gölleri: (Büyük ve Küçük Hamurpet) Varto ilçe merkezinin doğusunda yer alan büyük Akdoğan gölünün yüzölçümü yaklaşık 11 km² 'dir. Gölde sazan ve alabalık yaşamaktadır. Göl çevresinde ise Kunduz Ördek ve Turna gibi av hayvanları yaşamaktadır.

Kaz (Gaz) Gölü: Malazgirt ilçesinin Aktuzla beldesinin, kuzeydoğu kesiminde yer alan bu küçük göl oluşum itibari ile karstik bir göldür.



TheGrudge 29 Temmuz 2006 06:45

FETHİYE HAKKINDA
Fethiye Mendos dağının eteklerine adını verdiği körfezin çevresine yerleşmiş şirin bir Akdeniz kentidir. Akdeniz iklimine has ılık ve güneşli bir kış gününde kordondaki çay bahçelerinden birinde çayınızı yudumlarken, etekleri çam ormanlarıyla bezeli başı dumanlı dağlar, doruklarındaki karla size bir kez daha cennete hoşgeldiniz diyecektir. Kurak uzun ve sıcak yazlar, yağışlı ılık ve kısa kışlar Fethiye'nin iklim özellikleridir.

ÖLÜDENİZ:
Uzun kumsalı, kıyıya kadar inen çam ağaçları, sürekli değişen mavisi ile Ölüdeniz ve Belcekız koyları, yılın on ayında denize girebileceğiniz cennetten birer köşedir.

SAKLIKENT:
Yaz aylarında Fethiye'nin vazgeçilmez bir piknik yeridir. Yüzyıllardır akan kar sularının açtığı kanyon yaklaşık 18 km uzunluğundadır.


KAYAKÖY:
19.yy'da Türk ve Rum nüfusu ile birlikte, yörenin en önemli yerleşim merkezlerinden biridir.

ÇALIŞ:
Fethiye'nin 4 Km. kuzeyinde yörenin önemli konaklama ve eğlence merkezlerinden biridir. Şairane gün batımı ve pırıl pırıl denizi görülmeye değer.

TLOS (Yaka Köy):
Likya bölgesinin en eski yerleşim alanlarından biridir. Kalesi ve kaya mezarları ile oldukça ilginç bir yapı oluşturur.

ONİKİ ADALAR - ŞÖVALYE ADASI:
Şövalye adasından başlayarak Fethiye körfezinin batı ve kuzey batısındaki Karanlıkiçi olarak adlandırılan bu adalar yumağını, günübirlik düzenlenen bir mavi yolculukla gezebilirsiniz.


Mystic@L 29 Temmuz 2006 21:56

Ardahan
Ardahan İli yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahiptir. İlimiz, M.S.628 yılında Hazar ürklerinin bir kolu olan Arda Türklerinin eline geçerek Ardahan adını almıştır. 1876-1877 Osmanlı-Rus savaşı sonunda savaş tazminatı olarak 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşmasıyla Ruslara bırakılan Ardahan, 1918 Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Anavatana kavuşmuş ise de 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile ordumuzun çekilmesi sonucu, Ermeni ve Gürcülerin işgaline hedef olmuştur. 30 Kasım 1918 tarihinde İlimiz’ de kurulan Milli Şura Hükümeti tarafından Mondros Mütarekesi şartları reddedilmiş, Milli Şura Hükümeti, Kurtuluş Savaşımızla bütünleşerek Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa Komutasındaki şanlı ordumuz tarafından 23 Şubat 1921 tarihinde kurtarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra il olan Ardahan, 1926 yılında ilçe yapılarak, Kars iline bağlanmış, daha sonra 27.05.1992 tarih ve 3806 sayılı Kanunla tekrar il statüsüne kavuşturulmuştur.


GusinapsE 31 Temmuz 2006 03:08

AĞVA
 
AĞVA
Ağva, Çanak ve Göksu dereleri arasında kalmış, alüvyonlar üzerine kurulmuş bir sahil kasabası.Yazlık konut istilasından da şimdilik korunmuş.

Eski zamanlarda Ceneviz ve Venediklilerin kolonisiymiş.

Ağva’nın plajı 50 metre eninde 2.5 km. uzunluğunda ve önünde uzanan deniz pırıl pırıl. Son yıllarda daha çok ilgi çekmeye başlayan Ağva şirin balıkçı köyünden tatil beldesi olmaya geçiyor. Kiralayacağınız tekne ile 15 - 20 dakika uzaklıkta bulunan koyları, adacıkları, dantel gibi oyulmuş anıtsal kayaları bir çırpıda görebilirsiniz. Bu pastoral yolculuğunuzda açık hava müzesi geziyormuşcasına bir hisse kapılabilir, video kameranız ya da fotoğraf makinanızla çekebilecek bol malzeme bulabilirsiniz.

Kocaeli’nin Çal tepesinden kaynaklanıp gelen Çanak ve Göksu derelerinde motor kiralayarak gezerken zıpkınla balık avlamayı deneyebilirsiniz. Kayaların altında levrek, çinekop yataklarına da rastlarsınız. Boğazın ve Marmara’nın Karadeniz’den göçen tekir, palamut, lüfer gibi balıkları bu yolculuklarında önce Ağvalı balıkçılarının ağına takılıyorlar. Buzhane görmeden masanıza geliyorlar. Çinekop, levrek, kefal ve tabii kalkan da var. Hangi mevsimde giderseniz o mevsimin balığını yiyeceksiniz taze taze. Sazan, turna gibi tatlı su balıkları da yiyebilirsiniz. Meraklısına pavurya da bulunacağını ekleyelim.

Ağva kara avcılığına da elverişli. Mevsimine göre yaban ördeği, bıldırcın, çulluk avlanabiliyor. Deniz suyu içip taflan denilen maki türü bir bitki yiyerek beslenen dağ keçileri ise hızla çoğalıyor. Tadına bakanların dediğine göre eti de karaca lezzetindeymiş. Dere kenarında bir dizi lokanta var, fiyatları da popüler turistik yörelerden epeyce ucuz.

Ağva’da daracık sokakların keyfini çıkarmak için arabanızı meydanda bırakıp yürüyerek dolaşın. Ama tekne ile denizden yapılacak bir geziye katılanlar denizle rüzgarın oydukları ilginç kayaları gürürler. Bunların en ünlüsü de görüntüsü ve rengi ile duvaklı bir geline benzeyen Gelin Kayası. Mağara ve adacıklar kayalara eşlik ediyor. Karadan, Dilbucaklı köyü üzerinden de gidilebilen Kilimli koyu ince kumlu plajı ile güzel bir mola yeri olabilir tekne gezisinde.

Ben Ayışığı Sonatı dinleyerek, dereye olta atmak, içkimi de jazz dinleyerek içmek istiyorum, derseniz Riverside Pansiyona gideceksiniz.

Yeşille çevrelenmiş Ağva’nın bir yanı deniz, öte yanı dere. İstanbul’a, İzmit’e yakın, buna rağmen henaz yazlık ev müteahhitlerinin büyük taarruzuna uğramamış. Kimbilir ne kadar
dayanabilecek ?

Marmara Bölgesi’nde oturan ve tatil için sakin, "kafa dinleyecek yer" arayanlardansanız yaz-kış gidebileceğiniz bir yer Ağva.

Karadeniz kıyısında dere ile denizin bu kadar güzel kaynaştığı, birbirine barışık olduğu , denizin dalgalarının derenin koynuna sokulduğu başka yer azdır. Plajı da uzun kumsalı ile güzel.

Sanki ırmak denize akmıyor da deniz karanın içine ince uzun bir körfez gibi sokuluyor. Derede motor gezisi yapabilir, kıyısındaki lokantalara oturup, karadeniz balıklarının tadına bakabilirsiniz.



Hi-LaL 1 Ağustos 2006 02:06

İstanbullu için farklı tatil yerleri...
 
İstanbullu için farklı tatil yerleri...
http://www.internethaber.com/images/news/12034.jpg
Yaz aylarını İstanbul"da çalışarak geçirecek olanlar için haftasonu özel bir değer taşıyor. Eğer bu yaz izne çıkamıyorsanız, uzaklara bir tatil planı yapacak olanak bulamıyorsanız, haftasonlarınızı yakın beldelerde dinlenerek ve eğlenerek geçirebilirsiniz.

KIYIKÖY
İstanbul"a 160 kilometre uzaklıktaki Kıyıköy, Kırklareli"ne bağlı şirin mi şirin bir köy. Karadeniz"e bakan bir yükseltide, Papuç ve Kazan derelerinin ortasında kurulan Kıyıköy, bir zamanlar Midye adıyla da anılıyordu. İstanbul"dan yola çıktığınızda Çerkezköy yolundan Saray istikametine dönerek Kıyıköy"e ulaşabilirsiniz. Saray"a vardığınızda, Kıyıköy sapağına girmeniz gerekiyor. Virajlı bir yol ama manzarası harika. Hem yolda dinlenmeniz, piknik yapmanız, temiz havayı soluyarak kafanızını dinlemeniz de mümkün.

Bu doğa harikası köy, Bizans döneminde bir sayfiye yeri olarak biliniyordu. O zamanki adı Salmidores"ti. Köyün girişindeki sur kalıntıları o dönemlerden. Bir de tarihi Aya Nikola Manastırı var. Manastırın Cenevizliler"den kaldığı da söyleniyor. Kıyıköy"ü popüler yapan özellikleri, denizi ve havası. Burada hem doğayla içiçesiniz, hem denize girebiliyorsunuz, hem de sakin bir balıkçı köyünün huzurunu yaşıyorsunuz. Kıyıköy"e İstanbul"dan turlar da düzenleniyor.

Doğa gezileri ve trekking severler bu tarihi köyün keyfini günübirlik de olsa yaşıyorlar. İlkbahar ve yaz aylarında büyük rağbet gören Kıyıköy"de balık yemenin de tadı başka.

KERPE
Kandıra" ya 10 km., İzmit" e 50 km. uzaklıkta masmavi deniziyle, sırtını çam ormanlarına dayamış şirin bir Karadeniz köyüdür, Kerpe. Eskiden pek bilinmeyen Kerpe, tanıyanların kıskançlıkla kendilerine sakladıkları bir yerdi. Yıllarca, eletiriksiz, susuz hatta yolsuz olmasına rağmen tutkunları tarafından vazgeçilemeyen bir yerleşim yeri olarak yaşadı. Popülerliği gün geçtikçe artan Kerpe"nin günümüzde böyle sorunları bulunmuyor.

Kerpe" deki eşsiz güzellikteki 'Kayalıklar' ise birçok insanın buraya gelmesi için en önemli neden durumunda. Tırmanarak ya da dalarak değişik heyecanlar yaşayabileceğiniz Kerpe Kayalıkları"nda, ilginç mağaralar da bulunuyor. Özellikle kayaların altındaki boşluklar, dalış sporu meraklıları için ideal. Kaya tırmanışı, trekking, dalgıçlık, balıkçılık, hiking ve yüzme gibi uğraşlarla ilgileniyorsanız, Kerpe sizin için ayrı bir cazibeye bürünecek.

Kerpe son derece elverişli bir coğrafi konuma sahip, sırtını alabildiğine sık çam ormanlarına dayamış, bu şekilde kuzeyden rüzgar almıyor. Denizi ise çocuklu aileler için ideal. Karadenizin o meşhur dalgasını burada görmeniz mümkün değil. Kayalıkların harici ise tamamıyla kum. Su, 150 metre ileride bile bazı yerlerde boyu geçmeyecek kadar sığ olabiliyor.

SİLİVRİ
İstanbul"un 67 kilometre güneybatısında bulunan güzel bir sahil kenti olan Silivri, en çok ilkbahar ve yaz aylarında ziyaret ediliyor. Ancak Silivri dört mevsim rahatlıkla ziyaret edebileceğiniz, dinlenip güzel deniz manzarasının tadını çıkarabileceğiniz, huzurlu havasında ailenizle ve sevdiklerinizle birlikte hoşça zaman geçirebileceğini bir yer. Silivri"de zaman daha ağır akıyor ve daha şenlikli geçiyor...

Silivri"nin İstanbul"a yakınlığı ve İstanbul"un giriş kapısı niteliğini taşıması, sahip olduğu tarihi ve doğa özellikleri dikkate alındığında turizm konusunda önemli taşıdığı görülüyor. Silivri"nin 45 km uzunluğunda sahil şeridi yaz aylarında yüzmek ve serinlemek isteyen pek çok kişiyi mıknatıs gibi çekiyor. Sahil şeridinin bazı alanlarında oluşturulan park ve gezi yerleri, ilçeye gelen misafirlere dinlenme ve eğlenme imkanı sağlıyor. Deniz sporlarına meraklıysanız, Silivri kıyıları sizin için bir cennet.

MÜREFTE
Kuzeye bakan yamaçlarından ayrı bir şarap, güneye bakan yamaçlarından ayrı bir lezzetin çıktığı ıhlamur ve kekik kokusunun sarmaladığı yoldaki yolculuğunuzun ilk durağı Hoşköy Feneri. Eski ismi Hora olan fener, Hoşköy"ün Mürefte yakınlarında bulunuyor. Marmara Denizi"nde seyreden gemilerin rota feneri olan Hora, deniz seviyesinden 50 metre yükseklikte olup, kule yüksekliği ise 20 metre. 1861 yılında Fransızlar tarafından yapılmış. Fener kulesi Fransa"dan orijinal olarak getirilmiş bulunan döküm paneller ve putrel demirlerden çelik konstrüksiyon olarak yapılmış, halen günümüzde de bu orijinalliğini muhafaza ediyor. Fenerde ışık kaynağı olarak ilk olarak fitilli gaz yağı lambası, daha sonra LPG ile çalışan parlak ışıklı manşonlu ( gömlekli ) lambalar, şu anda ise 1000 W"lık elektrik lambası ile aydınlatma kullanılıyor. Deniz ve bağlıkların tam ortasındaki bu feneri dolaştıktan sonra, deniz, üzüm, zeytin ve iğde kokularının birbirine karıştığı, bir zamanların küçük İstanbul"u, rüzgarlı kasaba, Mürefte karşılayacak sizi. Yaşadığı deprem ve yangınlardan dolayı tarihi dokusundan fazla birşey bulamayacağınız Mürefte, doğal güzellikleri, tadına doyum olmaz mutfağı ile tam bir konaklama yeri.



arwen 7 Ağustos 2006 02:32

AVŞA ADASI

Tarihçe
Tarihçe Adanın ilk yerli hakkındaki ilk yazılı bilgiler, coğrafyacı strabo ile tarihçi Plinius'un kitaplarında bulunuyor. Ancak bu tarihte çok önce Ankara ile bağlantı henüz varken avcılıkla geçinen bazı ilken toplulukların bölgeye geçen hayvanları izlediği, ana kara ile bağlantı kesilince kendilerine yani bir yaşam biçimi geliştirdikleri kısıntıya uğrayan avcılığa azaltarak tarım, besicilik ve balıkçılıkla geçimlerini sağlamaya çalıştıklarını düşüne biliriz.Ayrıca fazla tehlike olmayan kapı dağı adalar denizini aşarak gelen topluluklar olabileceği göz ardı edilmemeli. Durum ne olursa olsun son yıllarda Avşa kumsallarında bulunan çeşitli çakmak taşı, kemik pişmiş toprak aletler ile değişik taş baltaşimin coğrafyacı ile tarihçinin yazdıklarından çok daha eskilere gittiğini ortaya koyuyor. Ayrıca kuyu hafriyatlarından deniz seviyesinin 4 metre daha derinde çıkan çanak-çömlek örneklerinden Marmara Denizi'nin en az dört metre yüksekliği veya adaya 4 metre çökertecek şiddetli bir yer sarsıntısının olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu bulgular ile ilk yazılı belgeler arasındaki Bu bulgular ile ilk yazılı belgeler arasındaki boşluğu dolduracak bilgilere henüz sahip değiliz. Dolayısıyla bu konuda arkeologlarımızın yardımına ihtiyacımız var. Kizikoslu Diogenes Propontis adalarından söz ederken Ofiousa ile Fisia'yı birbirinden ayırma gereğine duyuyor. Plinius adaya Ophiussa diyor. Bizans tarihlerinde adının adı Afousia olarak geçmekte. Adalarda incelemeler yapan tarihçi Gedeon'a patrikhane tarafından verilen 1892 tarihli tavsiye name de adanın adı Adusia olarak yazılmış. Rumlar ise buraya, göç etmeden önce Afissia adını vermişlerdi. Halen eski adı Türkçeleştirilmiş olarak kullanılmaktadır:AVŞA. Ada genelde hiçbir zaman büyük gelişmeler göstermemiş Hristiyan din adamlarının sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Halen ada da bir manastır (St.George) ile bir şapel harabesin den başka eski eser izi kalmamıştır. Avşa'ya ulaşmak çok kolaydır. Yazın her sabah Karaköy Rıhtımı'ndan bir, bazı günler ise iki vapur kalkar ve sizi altı saat te Avşa'ya ulaştırır. Temmuz ile Ağustos aylarında Sirkeci'den kalkıp Bostancı'ya uğrayan bir. bazı günler ise iki deniz otobüsü aynı yolu üç saatte alır. İsterseniz Erdek'ten büyük motorlar veya feribotla iki saatte ulaşabilirsiniz. Dilerseniz Tekirdağ-Avşa, Şarköy-Avşa seferi yapan büyük motorlar bulabilirsiniz. Onlarda sizi iki saatte Avşa İskelesine bırakırlar. Dünyada bütün yollar Roma'ya çıkıyorsa, gördüğünüz gibi Marmara'da bütün yollar Avşa'ya gider. Avşa Adasında Bulunan Manastıra Ait Görüntüler Avşa Adasında bulunan manastır 30 odalı olduğu sanılmakta ve manastırın adada daha önce yaşamış olan rumlar tarafından yapıldığı saptanmıştır. Halen adada HAGİOS GEORGİES MANASTIRI ve AYORGİ HARABESİ kalıntıları aşağıda görüldüğü gibidir


Coğrafya
Coğrafya Adanın Konumu : Marmara Denizi'nin güney batısında 3 büyük (Marmara-Avşa-Paşalimanı) ve 9 küçük (Ekinlik-Koyun-Mamali-Hasır-Pale-Fener-Asmalı ve Paşalimanı koyundaki iki adacık) ada vardır.Marmara adaları ismini taşıyan bu adalar,yapı ve yer şekilleri bakımından Kapıdağ Yarımadası'nın Marmara Denizi'ndeki uzantısı görünümündedirler. 4. zamanın sonlarında deniz seviyesinin yükselmesi ve alçak kesimlerin sular altında kalması sonunda,anakara Kapıdağ Yarımadası'ndan ve birbirinden ayrılarak bugünkü şekillerini almışlardır. Avşa Adası'nın Marmara ve diğer adalarla arasındaki derinlik 16-35 m arasındadır.Sadece Ekinlik Adası'nı birleştiren kara parçası 1-4 m derinlikte olduğundan sakin havalar da bu bağlantıyı izlemek mümkün olmaktadır.Adanın uzunluğu 9 km,eni 4 km kadardır.Toplam yüzölçümü 36 km²'dir.Adanın batısında üzerinde bir deniz feneri bulunan Hayırsız Ada yer alır.

Coğrafi Yapısı :
Takım adalara adını veren ve grubun en büyüğü olan Marmara Adası orta kesiminde 700 metreyi bulan yüksek bir ada görünümünde iken, Paşalimanı, Avşa ve Ekinlik adaları yüksekliği 100-250 metre arasında değişin basık ve yumuşak görünümlü yassı adalardır ve İstanbul'a yaklaşık 65 (64.840) Mil uzaklıktadırlar. İstanbul'un kirli kıyılarından kaçanlar ile deniz ve tatil hasretlerini gidermek isteyen Ankaralılar gözlerini marmara'nın bu güzel adalarına çevirdiler. İlk öncüler Marmara Adası'na ayak bastılarsa da kıyıdaki kumsalların azlığı hemen arkada yükselen ve dikleşen arazi ile Beldeye Teşkilatının katı imar kuralları yüzünden gözlerini biraz ötede kıyıları boyunca uzanan geniş ve ince kumlu plajlar, yumuşak arazi yapısına sahip Avşa Adası'na çevirdiler. Ayrıca henüz konut yapımına daha yumuşak bakan Köy Kanunları (1992'de belediye oldu) geçerli idi. Bu nedenle 1969 yılından itibaren Avşa Adası Marmara Bölgesi'nin vazgeçilmez trustlik merkezi durumuna geldi. Bu olay köy ekonomisinin birden bire gelişmesine ve aranan her şeyi kolayca bulunduğu bir konuma getirdi. Avşa Adası, diğer adalar gibi anakara Kapıdağı'na bağlı idi. Dördüncü zamanın sonunda deniz seviyesinin yükselmesi ile anakaradan ve birbirlerinden ayrıldılar. Bu nedenle Avşa ile Marmara Adası arasındaki derinlik 35 metrede kalır. Avşa ile diğer adalar ve Kapıdağ arasındaki derinlikler 16 metreyi geçmez. Özellikle Avşa ile ekinlik adasını birleştiren kara parçası 1 metre ile 4 metre derinliği ancak bulur. Sakin havalarda bu bağlantıyı izlemek mümkündür.Adanın yapılan zemin etütlerinde granit taştan oluşmuş olduğu uzmanlar tarafından belgelenmiştir.17 ağustos 1999 depreminden sonra adada hiç bir yıkım olmamıştır.

İklim:
Avşa Adası Marmara'nın orta bölümünde bulunduğu için bölge iklimi gibi bazı özellikler taşır Akdeniz ikliminin birçok özelliğini yansıttığı gibi Karadeniz'in etkisi de kendini gösterir. Kış döneminde bu bölgenin güneyinde ve Akdeniz üzerinde oluşan hava akımları alanı orta ve doğu Avrupa üzerinde bulunan kuzey cephenin güney doğru kayması sonucu batıdan gelen kar ve yağmur getiren siklonların ve bunların cephesel faaliyetlerinin etkisinde kalır. Yaz dönemleri ise bu faaliyetler ortadan kalkar. Bunun yerini farklı bir sistem alır. Bu değişiş güneşin görünürdeki hareketi ile Büyük sahra üzerindeki yüksek basınç kuşağının Akdeniz üzerine yerleşmesi ve bu iklim bölgesinin Marmara'yı etkisel altına almasında ileri gelir. Ortalama sıcaklık ile en soğuk ay Ocak'tır. Yaz döneminde bir tarafta Basra Körfezi'nde oluşan alçak basınç, diğer taraftan Avrupa üzerindeki yüksek basıncın sonucu ada kuzey, kuzeybatı yönlü rüzgarların etkisinde kalır. İki farklı iklim bölgesi ortasında yer aldığı için ada yazın kuzeydeki soğuk cephenin dalgalanışına bağlı olarak bazen kısa süreli fırtınaların etkisinde kalır. Bu kısa süreli fırtınalar Avşa'nın güzelliğine renk katar. Köpüklü bir denizin güzelliğini seyretmek kadar güzel şey yoktur adada. En sıcak ay 24.6 ortalama sıcaklık ile Temmuz'dur Yağmurlar en çok Aralık ayında görülür. Çok nadir olarak yağan kar Ocak Şubat aylarında düşer


Turizm
Adada son on yılda turizm de büyük bir artış görülmüştür.Günümüz Türkiye'sinin gelir sağlamada büyük ve temiz kazanç sağlayan turizm Avşa adası içinde etkili olmuştur. Avşa adası hem turistlik hem de tatil yapmak için uygun oluşu ise adaya daha fazla bir önem kazandırmaktadır.Sizler Avşa adasına hala gitmediyseniz bir an önce gitmenizde yarar var !



Mystic@L 7 Ağustos 2006 02:38

A K B U K
Akbük ilçemizin; koyları dantel gibi işlenmiş mavi ile yeşilin kucaklaştığı şirin bir taitl beldesidir. Gürültüden uzak, temiz hava ve kolibasilsiz denizi ile turizmimizin de önemli merkezlerinden birisidir. Yaklaşık onbir kilometrelik bir sahil şeridinde kurulu bulunan Akbük her türlü deniz sporunun yapılmasına da müsayittir.

Yeşil alanların çokluğu ile dikkat çeken Akbük, denizin mavisi ile ormanın yeşilinin buluşma noktasında tatil arzulayanlar için bulunmaz bir cennettir. Boş bin hekrarlık bir alanı kaplayan Akbük, kooperatiflerin yanı sıra oteller, pansiyonlar, tatil köyleri, barlar, discolar ve tüm kentsel donanımları ile moderm bir kent görünümündedir.

Akbük 1991 yılında alınan bir kararla Belediye stasüsünü kazandı. O tarihten bu güne geçen kısacık zaman diliminde köyden kentleşmeye doğru gelişimin başarılı bir örneğinin hayata geçtiği Akbük'ün ekonomisi ağırlıklı olarak turizme ve balıkçılığa dayalıdır.

Balık çiftlikleri ekonomimizegirdi sağlamanın sanı sıra, Akbük'ün tanıtımında da rol oynamaktadır. Diğer taraftan hızlı gelişimi ile bugün önemli bir turistik potansiyelin varolduğu Akbük Avrupalı turistlerin gözde merkezlerinden birisidir. Tarihi eserler açısından ise Akbük'te en büyük önemli Rumlardan kalma kilise taşımaktadır. Orjinal yapısı ile günümüzde sapasağlam olan kilise her yıl binlerce turistin uğrak yeridir. Akbük'ün Belediye Başkanı 1992 yılından günümüze değin İbrahim Şam'dır.



arwen 18 Ağustos 2006 22:10

ALAÇATI

NASIL GİDİLİR?
İstanbul'dan çıkışta Yenikapı'dan feribota aracınızla binip Bandırma'da inince, direksiyona yeni geçmenin zindeliği ile yola başlıyor; 300 km sonra Balıkesir çevre yolu, Manisa üzeri İzmir'e ve Çeşme otoyolunun 71 km'sini kullanarak Alaçatı'ya ulaşıyorsunuz. Bandırma'dan sonra 4-5 saatlik yol surf tutkunları için kışın bile gelmeye değiyor.

NE YENİR?
Alaçatı'nın kumlu ve kireçli toprağında yetişen tatlı ve sert kavunu çok ünlü. Yerken genzinizden yoğun kavun kokusu geliyor. Bir de yılbaşı kavunu var. Eylül ayında ipe asıp yere temas ettirmeden saklarsanız, çürümeden aylar sonra da yiyebiliyorsunuz. Alaçatılılar, bu yöntemle yeni mahsul kavun çıkana kadar bir önceki yılın kavununu saklıyorlar. Alaçatı'nın uzantısı Mersin liman mevkiinde, çipura çiftliği var. Buradan günlük taze balık alınabiliyor. Mevsiminde küçük körpe sakız enginarı leziz oluyor. Hemen hemen her dondurmacıda sakız dondurması var. Ayrıca muhallebi ve sütlaca da karıştırılan sakız reçeli de bulunuyor. Yarımadanın karşısında Sakız Adası'ndan getirilen sakızlar kullanılıyor. Adada sakız ağaçlarından sakız damlalarını tek tek çocuklar ve yaşlı kadınlar topluyorlar. Nedeni ise sabırlı olmaları. Alaçatı'daki Özlin cafe'de, kabak çiçeği dolması ve mantısını aile işletmesi tesisin büyük keçiboynuzu ağacı altında yiyebilirsiniz. Büke Pansiyon'da ise Güngör hanımın özel asma filizi yaprak dolması ve surf'çü böreği tadılması gerekenlerden. Alaçatı liman içindeki Fahir Balık Restoranı kömür ateşinde ızgara balık yapıyor. Salaş ama temiz. Surf Paradise Club Cafe'de ise fast-food yiyecekler; 15 günde bir yapılan surf yarışları ya da akşamları danslı barbekü partileri eşliğinde yeniliyor. Kışın mevsim çorbaları yapılıyor. Kalafatoğlu Beach Club surf okulu restoranı, Süzer Oteli restoranı ve günübirlik kalınan tesislerin restoranları diğer seçenekleri oluşturuyor.


NEREDE KALINIR?
Süzer Otel, Çark Pansiyon, Herman Pansiyon, Büke Pansiyon konaklayabileceğiniz tesisler.

Süzer Otel
204 odalı otel 4 yıldızlı konfor sunuyor. Açık havuz, çocuk havuzu, Türk hamamı, jakuzi, sauna, masaj, fitness, restoranlar, barlar, su aktiviteleri ve dalış okulu etkinlikleri ile hizmet veriyor.
Tel: (0-232) 716 97 74

Çark Pansiyon
Alaçatı Surf Okulu'na en yakın olan pansiyonu Nazım Sancaklı'nın aile işletmesi. Surfçülerin tercihi olan Çark Nako Pansiyon'un bahçesi ve otoparkı bulunuyor.
Tel: (0-232) 716 73 09

Herman Pansiyon
Alaçatı liman mevkiinde yer alan Herman Surf Paradise Pansiyon deniz manzaralı 11 odasında Digiturk TV ve balkon bulunuyor. Pansiyonda Oda+kahvaltı imkanı bulunuyor.
Tel: (0-232) 716 62 95

Büke Pansiyon
Surf cennetine, plaja yakın 12 odalı Büke Pansiyon'a oda-kahvaltı konaklama yapılıyor. Özellikle hafta sonu rezervasyon şart.
Tel: (0-232) 716 78 71 (Değer Büke)

Alaçatı Surf Paradise Club'da çadır kurmak ve karavanla gelip konaklamak için imkanlar bulunuyor. Alaçatı kamp sahasına çadır kuran surfçüler kamp sahası içinde bulunan restoran, duş, WC gibi hizmetlerden yararlanırken
gece düzenlenen özel partilere katılabiliyorlar...


GusinapsE 18 Ağustos 2006 23:32

Akçakoca - Bolu- Gölcük
 
AKÇAKOCA
İstanbul ile Ankara, Bolu dağı kesimi dışında otoyolla birbirine bağlanınca, yol çevresindeki tatil merkezlerine her iki büyük kentten ulaşmak kolaylaştı.

Akçakoca artık İstanbul’dan sadece 2.5 saat uzaklıkta. İstanbul içinde bile nefes alınabilecek bir yere ulaşmak için en az 1-1.5 saat gitmek gerektiği düşünülürse, 2.5 saat süren ve büyük bölümü otobanda geçen rahat bir yolculuğu göze alıp bir haftasonu Akçakoca’da geçirmenizi öneririz.

Yalnızca Akçakoca’yı görmekle kalmayacak, yol üzerindeki ve çevredeki mesire yerlerini, doğal güzellikleri ve önemli bir antik kenti görme imkanı bulacaksınız.

Kalınacak yer kaygınız olmasın ikisi büyük, biri küçük üç nitelikli oteli var Akçakoca’nın. 1998’de açılacak yenileri de sırada. Hepsi de deniz kenarında ve havuzlu.

Akçakoca, Düzce’nin sayfiyesi gibiydi önceleri. Henüz Türkiye’nin Ege ve Akdeniz sahilleri bilinmezken yerli turistlerin ilgi gösterdikleri yerlerden biriydi. Sonra bu ilgi giderek azaldı.

Şehir nüfusu fazla kalabalık değil, 15.000 civarında. Roma ve Bizans uygarlıklarının iz bıraktığı kentin Diapolis olarak anıldığı biliniyor.

Çevredeki en önemli tarihi kalıntı, şehrin 3 km. batısındaki Ceneviz Kalesi’dir. Deniz kenarında küçük bir tepe üzerine kurulmuş kalenin adı Ceneviz Kalesi ama Cenevizliler tarafından yapıldığı konusunda kesin bir kanıt yok. Osmanlılar döneminde onarılmış kalenin bugün sadece giriş duvarlarının bir bölümü ayakta. Kalenin içi bir mesire alanı olarak düzenlenmiş. Piknik masaları bulunan alanda bir de küçük kafeterya var. Özellikle günbatımının renk cümbüşünü izlemek için akşam üzeri gitmenizi öneririz.

Kalenin her iki tarafında iki küçük kumsal var. Batı tarafında soyunma kabinlerinin bulunduğunu ve bir pidecinin hizmet verdiğini hatırlatalım.

Ünlü karadeniz pidelerinden tadabileceğiniz çok sayıda lokanta var Akçakoca’da. Şehir merkezindekiler dışında, Karadeniz Ereğlisi yolu üzerinde de pideci bulabilirsiniz. Ayrıca Karadeniz Ereğlisi yolu üzerinde ve şehir merkezinin 7 km dışında Çayağzı-Kumlupınar plajı uzanıyor. Kilometrelerce uzunluktaki plajın ince kumu var ve deniz derin değil. Çevredeki tesislerden yararlanabilirsiniz. Güzel plajın kötü yanı karayolunun hemen dibinde oluşu ve trafiğin kulağınızın dibinde işlemesi. İyisi mi, yoldan uzağa, denize yakın yere yerleşin siz.

Akçakoca şehir merkezi girişinde, Akçakoca oteli önünden de denize girmek mümkün.

Kentin batısında Karasu’ya doğru biraz virajlı bir yolla ulaşılan çok sayıda koy bulunuyor. Yeşilliklerle bezenmiş yamaçların arasına sıkışan bu küçük koyların birinde, doğayla başbaşa bir gün geçirebilir, denize girip piknik yapabilirsiniz. Ya da yola devam edip Karaburun’un ince kumlu plajından yararlanabilirsiniz.

Akçakoca şehir merkezinin 3 km kuzeyinde, tarihi Akçakoca evlerinin ve fındık bahçelerinin arasından geçerek ulaşılabilecek Cumayeri piknik alanı da görmeye değer. Dere kenarındaki piknik alanı dev bir çınar ağacının gölgesinde. Cumayeri’nde bir hamam kalıntısı ve Mehmet Ağa camisi-türbesi de bulunuyor.

Akçakoca’ya gitmişken Fakıllı mağarasını mutlaka görün. Akçakoca’nın 7 km güneyinde fındıkçılıkla geçinen Fakıllı köyündeki mağaraya 15 km. uzunluğundaki bir dehlizle giriliyor. Tavandaki küçük sarkıtlar ilgi çekici. Mağaranın 1.5 km uzunluğunda olduğu ileri sürülüyor. Köy çocukları mağara için rehberlik yapıyorlar. Aydınlatma düğmesini bulmak, dar ve ıslak dehlizden geçmek için onların rehberliğine ihtiyaç duyacaksınız. Çıkışta da soğuk bir ay ran ya da çay ikramlarına evet deyin. Küçük bir bahşiş gönüllerini almaya yetecektir

BOLU-GÖLCÜK-KARTALKAYA-YEDİGÖLLER
BOLU

Bolu çevresindeki antik yerleşimler tarihte Bithynium, Claudiopolis, Hadriana olarak anılmış. Bu kentlerden bugüne kalan görülmeye değer kalıntı yok. Kent merkezinde, Kargatepe, Hisartepe ve Hıdırlıktepe’de bu eski yerleşimlerden izler bulundu. Kalıntılar Bolu Müzesi’nde sergileniyor.

Kent merkezinde Osmanlı dönemine ait en önemli yapı Kadı Camisi’dir. Orta hamam, Tabaklar hamamı ve Şemsi Paşa Camii de tarihi öneme sahiptir.

Gölcük
Bolu içinden 15 km’lik asfalt yolla çıkılabilen Gölcük, Abant Gölü’nün doğal yapısını andırıyor. Ama Abant’tan daha küçük. Denizden yüksekliği ise 950 metre.

Çevresi sık çam ormanıyla kaplı Gölcük, hafta sonlarında çok kalabalık oluyor. Ankara’dan, İstanbul’dan günübirlik gelinebilir. Sabah erken yola çıkıp 2.5 saatte Gölcük’e ulaşmak mümkün.

Göl çevresinde konaklama tesisi bulunmuyor. Yanınızda getirdiğiniz yiyeceklerle piknik yapabilirsiniz. Yeteri kadar piknik masası bulunuyor. Ya da dilerseniz göl manzaralı kır gazinosunda oturabilirsiniz. Et mangal yapabilir, kiremitte alabalık yiyebilirsiniz. Gezi’nin fotoğraf editörü ve yazarı Haluk Özözlü "Gölcük Kebabı"nı tavsiye ediyor. Lokanta işletmecileri, isteyene mangal, kiloyla et ve çiğ balık servisi de yapıyor.

Göl çevresini çepe çevre dolaşan patika yolda yürümelisiniz. Kayık kiralayıp dolaşabilirsiniz. Keyifli ve dinlendirici bir gün geçireceğinizden hiç kuşkunuz olmasın.

Kaplıcalar
Bolu kaplıcalarıyla da ilgi görüyor. Gölcük yolu üzerinde ve Bolu’dan 7 km uzaklıkta, Aladağların eteğinde Büyük ve Küçük Kaplıca’lar bulunuyor. Sıcaklığı 44° olan kaplıca suyu yeni restore edilen Bolu Termal Otel tesislerinde değerlendiriliyor.

Kartalkaya
Bolu’dan Ankara’ya doğru giderken 3-4 km sonra Filiz Makarna fabrikasını göreceksiniz. Fabrikanın yanında kaliteli ve geniş kapasiteli bir lokanta var. Makarna çeşitlerinin yanısıra et yemekleri de yiyebilirsiniz.

Uludağ’dan sonra büyük merkezlere yakın ikinci önemli kayak merkezi olan Kartalkaya’ya Filiz Makarna’ya gelmeden sağa ayrılan yolla çıkılıyor. Asfalt yolun bu noktadan sonraki uzunluğu 28 km. (Bir başka çıkış ise yaklaşık 7-8 km. sonra.) Kış aylarında zincir takmanız gerekebileceğini unutmayın. Takmayı bilmiyorsanız, yolunuzu gözleyen çevre köylüleri size yardımcı olacaklardır. Tabii ücret karşılığı. Zinciriniz yoksa satın alabilir veya kiralayabilirsiniz. Parasını ödeyip dönüşte iade ediyorsunuz. Kirayı kesip paranızı ödüyorlar.

Kartalkaya’da farklı eğim ve zorluk derecelerine sahip kayak pistlerinin Uludağ pistlerinden daha uygun ve uzun olduğu biliniyor. Üstelik 5000 kişi kapasiteli telesiyejler için eğer otellerin birinde kalıyorsanız ücret ödemiyorsunuz. Hiç kayak yapmamış olanların pratik yapabilecekleri ayrı ve uygun pistler de var. Hocalardan ders alabilir, kayak kiralayabilirsiniz.

Yedigöller
Bahar ve yaz aylarında yeşilin, sonbaharda ise yeşil, sarı , kahverengi ve kızılın her tonunun birarada bulunduğu renk cümbüşünü yaşayabilmek, ağaçlar arasından sızan ışık hüzmelerinin büyüsüne kapılmak için Yedigöller’i mutlaka görmelisiniz. Fotoğrafa düşkünseniz, daha iyi bir plato bulamazsınız.

Kayın, meşe, karaağaç, kızılağaç, karaçam, kavak ve köknarın birarada bulunduğu sık orman dokusu içinde 7 küçük gölden oluşuyor Yedigöller. Yedi gölün yedi ayrı adı var. Büyükgöl, Küçükgöl, Deringöl, Seringöl, Nazlıgöl, Sözlıgöl ve İncegöl. Adları bile güzel değil mi?

2900 hektarlık koca bir alanı kaplayan bölge 1965 yılında Milli Park ilan edildi.

Yedigöller Milli Parkı’na giriş için aracınızın büyüklüğüne ve kişi sayısına göre ücret ödeniyor. Göllerin bulunduğu alana kadar araçla giriliyor ve park edilebiliyor.

Orman işletmesinin düzenlediği piknik alanında masa ve ocaklar var. Yanınızda getirdiğiniz yiyeceklerle piknik yapabilir, canınız çektiyse alabalık üretme çiftliğinden alacağınız balıkları pişirebilirsiniz. Eskiden Milli Park içinde geyik sürüleri dolaşırmış. Sonra kalmamış. Şimdi geyik üretme çiftliği kurulmuş ve yörenin eski sakinleri yeniden boy göstermeye başlamışlar.

Bolu ve çevresi turizmin her türünü içeriyor. Kayaktan termale, yeşilliklerle çevrili göllerden, trekking ve piknik yapılacak alanlara kadar her türlü turizm aktivitesi için elverişli.


kompetankedi 27 Ağustos 2006 16:55

İstanbul'da tatildeymiş gibi...

25 Ağustos, 2006
Fırat Kayakıran / cnnturk.com

İstanbul'da yaşıyorsunuz... Yaz tatiline doyamadınız.... Ya da henüz tatile çıkamadınız... Üzülmeyin, Türkbükü ayarında butik plajlarda keyfinize bakın.

Kilyos sahili ve Demirciköy'ün gizemli koylarında yeralan plajlar, Ege ve Akdeniz'de sunulan elegan ve düzenli tatil havasının Karadeniz'de de yaratılabileceğini kanıtlıyor.

Tatil için ya İstanbul'da kalın ya da izninizi harcamadan haftasonları bu plajlardan yararlanarak tatilinizi uzatın.

Burç Beach
Son iki yıla kadar sadece Boğaziçi Üniversitesi akademisyen, öğrenci ve mezunlarına özel olan plaj, Mars Entertainment Group tarafindan halka açık bir şekilde işletiliyor.

Rahatlatıcı atmosferi ve profesyonel işletme mantığıyla Kilyos sahilinde tatil yapanlara çok lüks bir beach club'daymış hissi tattıran Burç Beach, misafirlerin güvenliğine verdiği önemle de en çekici mekanlardan biri.

Plaja ait beş cankurtaran denize girenleri akıntılara karşı megafonlarla uyarıyor, gerektiğinde de peşlerinden gidip kıyıya güvenli bir şekilde dönmelerini sağlıyor.

Plajı sezonluk abone olan üyeler kullanabiliyor ancak giriş ücreti karşılığında hizmetlerden yararlanmak da mümkün.
GİRİŞ ÜCRETLERİ:
Haftaiçi: 20 YTL
Haftasonu: 25 YTL
0-12 yaş ücretsiz


Kapasite: 2 bin 500 minder ve şezlong. Konser sırasında 3 bin 500 olabiliyor.

Plajın işletmesinden sorumlu Burak Gencay, Burç Beach'teki tüm aktivitilerle birlikte konser düzenlemelerine rağmen sloganlarını "parti mekanı değil, plaj mekanı sağlamaya çalışıyoruz" şeklinde özetliyor.

AKTİVİTELER:

  • Su sporları: Kite Board ve Rüzgar Sörfü.
  • Plaj voleybol ve futbolu
  • Petanque
  • Masaj
  • Bazı dönemlerde konser, dans gösterileri
  • Haftasonları Latin grupları performansları.
Burç Beach, hafta içi 09.00-20.00 ve hafta sonu 09.00-21.30 saatleri arasında açık.

Adres:
Kilyos

Telefon:
0212 359 58 00 / 134-135

Dalia Beach
Zekeriyaköy'ü geçip Demirciköy yoluna saptıktan sonra köyün içinde bir işaret sola doğru Dalia Beach'i gösteriyor. Plaj alanına etrafı ağaçlarla kaplı yemyeşil ve huzurlu bir yoldan ulaşılıyor.

2002 yılı yaz sezonunda faaliyete geçen Dalia'nın çok lezzetli deniz ürünleri sunan lokantasının yanısıra plaja bu yıl Hot Dog bar eklendi.

Amigo’s tarafından işletilen barda döner, hamburger, köfte, tavuk gibi fast food menüsü de bulunuyor.

Sahibi ve işletmecisi Halil Bilgin, Dalia’nın özelliklerini özetliyor: “40 dönüm tapulu arazi üzerinde kurulu. En yakın yerleşim birimi 4 kilometre mesafede. O yüzden bizim plajımız en temiz suya sahip. Çimlik alanin altı kanalizasyon deposu, dört yılda bir boşaltılıyor. Hiçbir şekilde doğaya karışmıyor. Bu yıl yeni bir iskele kurduk.”
GİRİŞ ÜCRETLERİ:
Haftaiçi: 20 YTL
Haftasonu: 25 YTL
Kahvaltı: 20 YTL


Dalia’da kahvaltı serpme usulü sunuluyor. Kahvaltida Eski Toprak markalı yöresel ürünler kullanılıyor.

Kuşburnu, bal, peynir, ceviz reçeli gibi ürünlerin tamamı ise ekolojik.

Su sporlarından deniz bisikleti ve kano yapılabiliyor. Haftasonları ise dalgıç okulu var ve emekli bir SAT komandosu dalmayı öğretiyor. Plajda voleybol sahası da mevcut.

Konaklama konusunda talep olduğunu da belirten Halil Bilgin, plajin üst bölümünde bir butik otel yapma planları olduğunu söylüyor.

Plaj, sabah saat 08.00'de açılıyor.

Adres:
Demirciköy - Kilyos

Telefon:
0212 204 01 69 - 204 03 68

Uzunya Beach
Uzunya’da plajın yanı sıra restaurant, kamp ve piknik alanı da bulunmakta...

Kum ve çim olmak üzere iki tarz plajı olan Uzunya, son dönemlerde yaşadığı butikleşme süreciyle birlikte bölgede huzur arayanları çekmeyi başarıyor.

Kapıda insan seçimi yapılıyor, içeride herhangi bir hırsızlık olayının olmayacağı garanti ediliyor.

“Müşteri profili geliştikçe, gelen insanlar daha sofistike oldukça, bizim de tesise yaptığımız yatırımın kalitesi artıyor” diyor, Uzunya'nın müdürü Sinan Kayacı.

Gerçekten de çok güzel kokan ve Kilyos sahilinde alışılmışın dışında temiz bir tuvalet var.
GİRİŞ ÜCRETİ:
Haftasonu: 20 YTL
Haftaiçi: 15 YTL
0-10 yaş ücretsiz


Sinan Bey, Uzunya’ya has nitelikleri şöyle özetliyor: “İstanbul’da diğer plajlarda göremeyeceğiniz en önemli özelliğimiz şezlonglarımızın dahi ahşap olması...

Böylesi daha güzel, önceleri plastik kullanıyorduk, daha pratik oluyordu ancak insanın göz zevkini bozuyordu. Ahşap çok daha doğal ve sade duruyor.”

Tesisin 500 adet eski tip hasır şemsiyesi ve bin adet şezlongu var.

Misafirlerin kullanabilecekleri alanlar arasında açık hava salonu da bulunuyor. Salonda iki bilardo masası ve tavla mevcut. Bu alana 'Efes Pilsen salonu' da denebilir. Efes, sponsor olduğu alana, masa, sandalye yerleştirmiş ve bir de bira satış köşesi oluşturmuş.

Tesisin bir de piknik alanı var. Dışarıdan kendi yiyeceklerini getiren müşteriler, bu alanda bulunan piknik masaları üzerinde sakin bir alanda ve dere kenarında dinlenebiliyorlar.

Piknik alanına dere üzerine yapılmış iki şık iki ahşap köprüden ulaşılabiliyor.

Uzunya sahilinde karavan ve bungalov tarzı kamp şekli de bulunuyor. Karavan için verilen alandan yıllık 750 euro kira alınıyor. Bungalovlar ise yıllık bin 500 euro karşılığında kiralanıyor. Bungalovlar müşteriler tarafından yaptırılıyor, yaklaşık 20 bin YTL’ye mal oluyor.
KAHVALTI:
Ücret: 20 YTL
(08.30-13.00)


Serpme usulü kahvaltıya ise üç çeşit peynir (Ezine beyaz, tulum ve k aşar), zeytin, domates, salatalık, tereyağı, reçel, bal ve sınırsız çay dahil...

Bunlar arasında eksik olursa mutlaka isteyin, garsonlar eksikleri fazlasıyla telafi etmeye hazır ve güleryüzlü.

Saat 13.00’ten sonra da öğle yemeği servisi başlıyor. Yaz mevsimi boyunca deniz çuprası, deniz levreği, kalkan, kılıç (Akdeniz’den geliyor) yenebilir. Avlanma sezonunda ise kendileri balık avlıyorlar ve restarurantın önünde yeralan su tankında canlı olarak sergiliyorlar.

Adres:
Demirciköy-Kilyos

Telefon:
0212 204 07 33



Saat: 06:24
Sayfa 1 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık