MsXLabs
Sayfa 2 / 80

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Kahve Molası (https://www.msxlabs.org/forum/kahve-molasi/)
-   -   Anlayana (https://www.msxlabs.org/forum/kahve-molasi/1347-anlayana.html)

Misafir 12 Mart 2006 12:54

Anlayana Sivrisinek Saz Gelir.


Ben Elif’im
Tüm harflerle kıvrılır
Ve kıvrılır bedenim.
Her harfin
Çizgisinde,
Bulunur tüm
Benliğim...

Harflerle oluşmuşum
İnsan adım gelir
Buradan
Manaların manası,
Sistemin
Kurgusuyum...
Hatta
Özüyüm
Dağılmayan...

Anlayan,
Anlar beni! ..


Anlamayana Davul Zurna Az Gelir...


Misafir 12 Mart 2006 20:57

Seninle Yaşlanmak İstiyorum...

Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım

Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.

http://img8.imageshack.us/img8/8314/yaslicift0016fk.jpg

Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...

Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı "herşeyde".

Can Yücel


Misafir 13 Mart 2006 17:54

ANLAR MISIN?

Gökyüzünde parlayan yıldız,
Derdim desem anlar mısın ?
Kalbim O'nun için yanar,
Yanar desem anlar mısın ?

Yoksa sen de benim gibi
Bir hayırsız yar elinden
Gece-gündüz ağlar mısın ?

Neye baksam,karşımda "O"
Ekmeğimde Aşımda "O"
Dertli,garip başımda "O"
Sevdim desem anlar mısın ?

Yoksa sen de benim gibi
Bir hayırsız yar elinden
Gece-gündüz ağlar mısın ?

Gündüzlerim,gece oldu,
Gülen yüzüm,yaşla doldu,
Görmeyeli aylar oldu,
Hasretimi anlar mısın ?

Ahmet Ünal Çam


NihLe 14 Mart 2006 19:44

Bağlanmayacaksın bir şeye,
öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse
kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden.
Cok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.


Misafir 15 Mart 2006 01:30

Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum

Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı, yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
Seni içimden terkediyorum

Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanılgımdın
Yandığımdın
Yangındın

Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsada
Ardımda bir sürü “belki”ler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum

Şimdi
İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yanlızlığımın
Saçlarımıda uzaklarına gömdün

İçimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terkediyorum

“Yârime uzanmayan bütün dallarım kırılsın” demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

Ne tuaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olanda
“Ya öldür beni”dedim
Ya da git benden
İçi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yârini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
İşte soluk bir ömrün son nefesi

Benden
İçimden
Terkediyorum


onLy 16 Mart 2006 16:16

Gülüşlerim vardı benim senden önce. Maviye boyalı umutlarım, beyazlarla süslenmiş rüyalarım, pembe hayallerim vardı. Her mevsim açan papatyalarım, burcu burcu kokan güllerim vardı. Kimseden gizlemediğim gamzelerim ve kimseden kaçırmak için çaba sarf etmediğim gözlerim.Yüreğim vardı hiç kırılmamış incinmemiş ve hiç acımamış. Her mevsim güneş doğan bir pencerem vardı. Penceremden sızan davetsiz misafirlerim, rüzgarlarım vardı. Şarkılar söylerdi bana dertten kederden uzak nameleriyle.
Gülüşlerim vardı benim senden önce. Gecelerimi aydınlatan yıldızlarım vardı. Işıl ışıl doğan bir güneşim. Yağmurlarım vardı benim hüzünleri bile kıskandıran. Kar yağardı bembeyaz, kardelenlerim açardı. Fırtınalardan arınmış durgun denizlerim vardı, martılarım uçardı hiçbirinin kanatları yaralı değildi ki senden önce…

Gülüşlerim vardı benim senden önce. Hiçbir masalım kötü bitmemişti. Kurt hiç beklememişti kırmızı başlıklı kızın yolunu, pamuk prenses yememişti büyülü elmayı… Ağlayan olmamıştı çektiğim filmlerde, ya da yazdığım şiirlerim hiç üzmemişti insanları.

Gülüşlerim vardı benim senin için terk etmeden önce. Her şeyden vazgeçecek kadar sevilmiştin bilmesende…
Senin için gülüşlerimden vazgeçen ben, bugünde senden vazgeçiyorum sevgili ve uğruna kaybettiğim bütün gülüşlerimi geri istiyorum senden…


GusinapsE 20 Mart 2006 01:15

Söyle Gideyim

Tereddüt etmeden söyle gideyim,
Eğer gönlün benden bıkar gibiyse,
Aşkı onuruma kurban edeyim,
Her şey bir vedama bakar gibiyse.

İmalı kelamlar,sitemler taşlar,
Kırdı gururumu çatılan kaşlar,
Bir zaman şefkatle sildiğim yaşlar,
Gözlerinden yaşlar akar gibiyse.

Sevginle serpilen narin çiçekler,
Solarken hep sana ah edecekler,
Kanunlar ,kurallar,acı gerçekler,
Hayal dünyamızı yıkar gibiyse.

Son kez içtiğimiz tozlu bardaklar,
Hala ruj izini ne diye saklar.
Buseye doymayan o kor dudaklar ,
Artık başkasını yakar gibiyse.

Gönlümün sonuçtan yok endişesi,
Renk renk yediveren her bir köşesi,
Dönersin ellerin mor menekşesi,
Sen gibi hercai kokar gibiyse.

Ölüm var ayrılık yok,derdim fakat,
Gel gör ki sabrımda tükendi takat.
Çıkart at içimden ,aşka sadakat,
Havai ruhunu sıkar gibiyse.

Hicranınla yansam kapına varıp,
Dönmeni dilerim sana yalvarıp,
Kalbin albümünden beni çıkarıp,
Yabancı bir resim takar gibiyse.

Madem hatırı yok bunca senenin,
Namı namert olsun geri dönenin.
Misafir ettiğin güzel sinenin,
Kapısından Cemal çıkar gibiyse.

http://img115.imageshack.us/img115/3116/hikaye1001729st.gif


pasaklikedi 20 Mart 2006 12:28

Ayrılık Üzerine
Ayrılık....
Yaman kelime dedi bazı şairler.

Ayrılıkların her türünü dizelerinde işlediler,
Sevgiyi tek taraflı yitirenleri düşünmediler.

Kanatarak umarsızca hep dile getirdiler,
Ölüme götüren ayrılıkları bilemediler.

Ben ise; AYRILIK
Bazen en doğru yol diyorum.

Yıpranmış güzellikleri yok etmeyip,
Saygı ile VEDALAŞMAK istiyorum.


Misafir 21 Mart 2006 22:16


YAŞAM NEDİR ?
Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,
yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda
yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken,
mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları
yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin
peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır,
uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama
yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları
daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya
kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...

Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek
için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı
akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları
peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans
ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için
yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans
mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda,
görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken
dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı,
başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak
istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek
istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize,
balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla...

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum,
okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri
buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize?
Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu
öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda...
Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım
içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm...

Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur
verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe
sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim...
Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda
özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken
gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi...

Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte...
Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler...
Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime...
Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak,
bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...
O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR...
SADECE SEVGİ.




YAŞAM NEDİR ?
Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,
yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda
yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken,
mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları
yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin
peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır,
uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama
yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları
daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya
kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...

Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek
için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı
akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları
peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans
ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için
yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans
mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda,
görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken
dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı,
başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak
istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek
istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize,
balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla...

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum,
okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri
buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize?
Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu
öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda...
Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım
içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm...

Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur
verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe
sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim...
Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda
özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken
gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi...

Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte...
Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler...
Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime...
Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak,
bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...
O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR...
SADECE SEVGİ.




YAŞAM NEDİR ?
Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,
yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda
yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken,
mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları
yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin
peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır,
uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama
yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları
daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya
kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...

Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek
için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı
akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları
peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans
ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için
yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans
mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda,
görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken
dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı,
başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak
istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek
istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize,
balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla...

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum,
okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri
buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize?
Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu
öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda...
Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım
içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm...

Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur
verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe
sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim...
Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda
özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken
gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi...

Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte...
Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler...
Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime...
Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak,
bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...
O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR...
SADECE SEVGİ.



overdoze 22 Mart 2006 00:09



İnsan aklı; bizim kolayca anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı; anlamayı bilmediğimiz için aptal sayılırdık...




GusinapsE 22 Mart 2006 02:20

Kalp Tutsağı
Elimi uzatıp dokunacağım kadar yakınsın bana, sesimi duyamayacak kadar uzak.. Ne seni görmeden geçiyor zaman ne de zaman seni görmeye yetiyor.. Bir zaman geliyor, görüyorum, bakıyorum.. Tam geleceğim an yanına yok oluyorsun.. Ya ben görmüyorum seni, ya sen bana gözükmüyorsun. Bir zaman geliyor yanımdasın. Uzatsam elimi dokunabileceğim kadar yakın. Bakıyorum gözlerine. Anlatmak istiyorum sevgimi, bakıyorsun bakıyorsun ve gelip geçiyorsun. Ya anlamıyorsun sana olan sevgimi ya da sevgiden kaçıyorsun. Ama sevgiden kaçılmaz ki. Aşk yakaladığı zaman, bütün bedenini sarar. Hapseder seni adeta. Hiçbir şey güzel gelmez! Ondan başka hiçbir şey mutlu etmez seni. Bir tek kelime duysan ondan sana ait, bulutun üstünde hissedersin kendini. Kilitler seni kalp tutsağında, imkansız artık kaçamazsın. Sevdiğinden kaçabilirsin ama onu sevmeden edemezsin. Bir kere kalp tutsak etmiş seni, çıkmak için çaba harcama çıkamazsın. Eğer bir gün gelip çıkmak istersen, kalp tutsağından o zaman ruhun da bedenden çıkar unutma! Çünkü sevgi o kadar büyüktür ki unutamazsın.. Unutmak için harcanan çabalar boşadır. Seviyorsan inkar etmeyeceksin. Üstüne üstüne gideceksin ki sevginin sen ondan kaçacağına o senden kaçsın bu kadar büyük bir aşk görmediği için, korktuğu için kaçsın. Bu kadar büyük bir aşkı ilk sen yaşadığın için mutlu olacaksın. Sevdiğinle olduğun için mutlu olacaksın. Seni sen yapan değerleri bulduğun için mutlu olacaksın


Misafir 22 Mart 2006 12:04





Canım,
Sana bir mesaj göndermek istiyorum...
Farklı olsun ve sen beni farket.
Sana bir ses göndermek istiyorum yumuşak
Ve sana bir renk göndermek istiyorum, mavi...
Benim mavim...
Bilmem ki, ne dersin?


KÜÇÜK ÇİN BALIĞI
Birgün, bir denizde, onsekiz, yirmi metrede, küçük bir
balık yanaştı kulağıma... Balıkça bilirmisin dedi...
Bilmezmiyim... Hemen başımı salladım. Dinle dedi,
sana bir sır vereceğim... Neymiş o dedim...
Ağzımdan kabarcıklar merakla yükseldi... Aşığım dedi
küçük balık çok aşığım... İşte o günden beri
kıskanırım küçük balıkları için için...
Küçük balıkla dost olmayı düşledim...
Bir deniz kestanesi kırdım, mutlu düşleri, başka
bir balığın peşinde yedi, deniz kestanesini...
Adın ne senin dedim usulca.. Adım mı ? bilmem...
Benim adım yok, ben balığım dedi...
Peki sana küçük çin balığı desem olur mu? dedim...
Seni mutlu mu edecek dedi... Belkide eder kimbilir..
Peki benim adım küçük çin balığı olsun dedi, yüzdük,
yüzdük, yüzdük... Yoruldum dedim, biraz dinlenelim mi?
Yüzüme baktı, olur dedi küçük çin balığı... dinlenelim.
Niye yüzüme baktığını anlıyamadım, sorsam mı dedim;
soramadım, ağzımın ucunda bir soru kaldı ve küçük çin balığı
bunu farketti.. Toparlandım hemen, nereye yüzüyorduk?
Bir yerlere mi yüzmeliydik dedi, bilmem dedim gayriihtiyari
bilmem... Yüzüyorduk öylece dedi küçük çin balığı.
Yetmez mi ki, bu sana... Yeter, yeter dedim. Dedim ama..
İçimde garip bir şey kıpırdadı adını koyamadım. Öylece
yüzmeye devam ettik, öylece... Sanki yıllardır düşlediğim,
hedefi olmayan, sadece elini tuttuğumda içiminin ısındığı
bir sevda gibi.. Öylece yüzüyorduk...Ben, bir adam,
o, bir balık... Küçük çin balığı...
Sanki düşlerimi okudu istersen ayrılalım dedi...
Neden, nedenmiş o? İstersen ayrılalım ona yaklaşıyoruz..
O mu? O da kim?
Ne çabuk da unuttun... hani sırrım, hani aşık olduğum...
Bir yudum sessizlik düğümlendi içimde... Onca
sessizliğin içinde zamanımıydı şimdi? Neler oluyor bana...
Bu oksijen narkozu olmalı, biraz yukarı çıkmalıyım..
İki metre, evet evet.. İki metre yeter..
Vedalaşmadan mı gidiyorsun?
Ne diyebilirim, sen, bir düş değil misin...
Sen, benim düşlerimin küçük çin balığı değil misin...
Usulca süzüldü, yanağıma sokuldu,
soğuk suların tüm sıcaklığıyla...
Tüpüm bitmek üzere.. Çıkmalıyım.. Dönünce?...
Bekleyeceğim seni, kendine iyi bak,
böyle hüzünlü bitmesin dedi ve maviliklerin
içine doğru süzülüp kayboldu...
Anlamsız, içim boş, yükselmeye başladım.
Çıktığımda yanımdakiler telaşlıydılar... İyimisin?
Biraz şöyle uzan istersen... Ayşegül de belli etmemeye
çalıştığı panikle yanağımı tuttu, canım, iyisin değil mi?
Başımı salladım, gözlerine bakamadım... Herşeyi bir anda
eleveririm gibi... Vazgeçsen şu sevdadan, her seferinde
böyle beklemek... Vazgeçmek mi bu sevdadan dedim,
usulca, daha neresindeyim onu bile bilmeden....
kıyıya akşamın hüznü çöktü...
En sevdiğim saatlerde, keyifsiz yudumladım rakıdan..
Ayşegül, kadınsal içgüdüleriyle huzursuz,
bense bir balığa........Saçmalıyorum..
Hep istediğim şey oluyor, sistemli deliriyorum, evet...
Evet, işte böyle olsa gerek, sistemli deliriyorum...
Toplanıp gitmek istiyorum herşeyi.. Elbiselerimi, tüpümü,
herşeyi.. Ayşegül de dahil, herşeyi bırakıp gitmek istiyorum...
Anlamsız bir hırsla eşyalarımı topladım...
Valizim tıkış tıkış, içim de öyle.. Ve içimden kaçıp kopmak
geliyor yaşamdan, kopup esmek dağlara doğru...
Ama ya, ömrüm boyu, yakama yapışırsa küçük çin balığı...
Ya, yaşamım boyunca, soğuk suların sıcak öpücüğü gibi
rüyalarımı basarsa... Tüm bitiremediğim aşklarımdan
biri olursa. Düşüncelerime inanamıyorum.
Liseli gençlerin aşkı kokuyor... Yok yok...
Tekrar dalmalıyım, bu salakça düşü noktalamalıyım...
Sabahın ilk ışıklarıyla terleyerek uyandım. Elbiselerimi,
paletimi zor topladım. Sahilin ıssızlığında giyindim, henüz
güneşin ısıtamadığı sularda ürperdim. Yavaşça mavinin
büyüsüne bıraktım kendimi... Liseli heyecanım başladı.
Soğuk suların içinde ellerim terledi, ilk aşkımı hatırladım..
Aşkımı mektupta ilan edebilmiştim... O da kabul etmişti.
Sonra buluşmaya karar verdik. O nu ilk gördüğümde
düşecekmiş gibi olmuştum. Bunu nasıl da unutmuşum...
Dudaklarımın ucuna salakça bir liseli gülümsemesi yapıştı,
öylece süzülüyorum mavilere. Biran önce havamı
bitirip çıkmak ve bu salakça düşe son vermek için...
Binlerce balık süzülüp geçiyor yanıbaşımdan oraya buraya
dağılıveriyor... Ben se, küçük çin balığını arıyorum...
Belki de umutlarımı, küçüklüğümden beri kurduğum düşleri,
küçük olduğum için savaşamıyıp kaybettiğim aşkımı...
Kısacası kendimi arıyorum...
Ya ben dedi, küçük çin balığı yumuşacık bir sesle... Ya ben!..
Binlerce volta tutulmuş gibi sıçradım soğuk suların içinde.
Sular kaynadı, kaynadı da yaktı beni sanki...
Bir nefes daha almayasım geldi tüpümden,
öylece kendimi bırakıvermek maviliklere... Ama sen.. Sen,
diye şaşkın kekeledi küçük çin balığı... Sen bana... Evet,
küçük çin balığı, ben sana... İçimde yılların boşluğu doluverdi..
Bir söz, üstelik bir tamamlanmamış söz... Donduk, donduk da
kaldık sanki öylece. Laf bitti koskoca denizde. Laf bitti...
Nolucak şimdi dedim... Hiç dedi; yüzeceğiz.
Sen, daha mutlu. Ben, şaşkın ve düşünceli...
Neden şaşkın ve düşünceli diyemedim...
Unutma, ben aşığım dedi, şimdiyse şaşkın,
sen yıllardır düşlediğimsin, olamıyacak hayalimsin
ve işte karşımdasın, ansızın çıkıpgeldin, beni, çok
etkiliyorsun ama ben, yine de aşığım...
Yüzdük, lafın bittiği denizlerde...
Mavilikler bir garip, artık eski renginde değil.
Sanki, sanki küçük çin balığının pırıltıları solmuş.
Sanki, küçük çin balığı, tanımlıyamadığı
garip bir hüzün dalgasında sürükleniyor.
Elimi uzattım... Yüzüme dostça bir gülücük oturttum...
Oysa içim?.. Havam bitmek üzere...
Biliyorum dedi, benim de zamana ihtiyacım var, bunu da
sen biliyorsun, ama dostluğum hep yanında olacak...
Bakışlarımı gizledim, anlamlarını körelttim,
aklımı onda bırakıp, yukarıya süzüldüm ..
Ayşegül sahilde öylece hareketsiz...
Yanıma gelmedi, gittim yanına oturdum...
İkimizde denize dönük... Nasıl bir oyun bu dedi,
sesinin son enerjisi ile nasıl bir oyun bu?..
Bilmem dedim, bilmem... Belki de ölümcül.




NihLe 22 Mart 2006 12:16

Gunumuz insani aska asIk, asiga degil! Asklarin kisa donem askerlik gibi kisa surmesinin nedeni herhalde bu.
Zaplanan asIklar donemi bu donem! Kanaldan kanala gecer gibi asIktan asiga geciliyor.
Peki bu neden boyle oluyor?
Cunku insan insana sevgisiz, insan insana tahammulsuz, insan insan icin fedakarlik duygusunu yitirmis, insan insana kendini adamaktan kaciyor.

Oysa fedakarlik, adanmislik varsa vardir ask. Fedakarligin, adanmisligin yasamadigi yerde yasamaz ask.
Ne yazik ki ugruna kendini adadigi ne bir ideali var gunumuz insaninin... Ne de ugruna kendini adadigi bir aski.
Nerde ideali, aski ugruna her seyden vazgecen dunun insani... Nerde hicbir sey icin hicbir seyden vazgecmeyen bugunun insani.
Bugunun insani askta da kose donmeci.
Emek harcamadan yasamak istedigi gibi, emek harcamadan ask yasamak istiyor.

Sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyor.
Hic degilse bir koyup uc almak istiyor.
Bir koyup uc alamadi mi iliski bitiyor.
Iliskiler cikar, menfaat uzerine kurulu.
Elektriklenmeler kisa devre. Bir gunluk elektriklenmeler, bir gecelik sevismeler ask saniliyor.

Sevgili bayanlar baylar, aska ayip oluyor!!!!!!

Can Dundar


Misafir 23 Mart 2006 20:23

İstifa Mektubu


Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm. Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım.

Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum.

Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çünkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum.

Sıcak bir yaz gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum.

Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum.

Bütün bildiğin, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek seni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun ve umurunda da değil. Bildiğin tek şey mutlu olmak, çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihabersin.

Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum.

Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum.

Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum.

Tekrar basit yaşamak istiyorum.

Günümün, bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu, hastalık ve sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum.

Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum.

Gülümseme, kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum.

İşte, çek defterim ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstremleri,gelir belgelerim. Resmi olarak yetişkinlikten istifa ediyorum.

Eğer bu konuda benimle daha fazla konuşmak istiyorsanız, önce beni yakalaman lazım, çünküüüü; Ebeee, elim sendeeeee!


Misafir 23 Mart 2006 23:16

Seninle Arkadaş Olan Her Kula Yazık Sen Atarsın Kazık Sen Ağla Adamım Sen Ağla Mahsun Misali Yürekleri Dağla Benden Artan Kalanı Topla Zira Bunlar Sana Çok Yakışmakta.! Online Ol Ver Cevabı.!


Misafir 24 Mart 2006 10:50



GusinapsE 25 Mart 2006 05:10

Bir Gariptir Benim Hikayem

Bir gariptir benim hikayem herkes gibi yasadım herkes gibi nefes
aldım; aslında kimse gibi yasamadım çünkü ben farklı sevdim ...
Beynimin her karesine kalbimin her noktasına seni
yerleştirdim ağzımdan çıkan her sözde, gözlerimden akan her damla yasta
sen vardın. Saniyeler seninle geçti... Yüzünü aklıma öyle kazıdım ki
her kime baktıysam senden bir şeyler aradım.. Aradım ya kimse senin
gibi değildi. Senden başka herkse yabancı geldi bana kimseyle senin
gibi konuşamadım. Bir anda kalbimden ve aklımdan herkesi sildin...
Sadece sBir Gariptir Benim Hikayem
Bir gariptir benim hikayem herkes gibi yasadım herkes gibi nefes
aldım; aslında kimse gibi yasamadım çünkü ben farklı sevdim ...
Beynimin her karesine kalbimin her noktasına seni
yerleştirdim ağzımdan çıkan her sözde, gözlerimden akan her damla yasta
sen vardın. Saniyeler seninle geçti... Yüzünü aklıma öyle kazıdım ki
her kime baktıysam senden bir şeyler aradım.. Aradım ya kimse senin
gibi değildi. Senden başka herkse yabancı geldi bana kimseyle senin
gibi konuşamadım. Bir anda kalbimden ve aklımdan herkesi sildin...
Sadece sen vardı yalnızca sen... Hayattan yorulan kalbim seninle
tekrar atmaya başladı dünyada ki en farklı ve en güzel duyguyu seninle
yasadı belki de... Ve ben her güne seni görme umuduyla başladım aklıma
her gelişinde hayattan biraz daha zevk aldım... Ve düşündüm ki hayat
aslında seninle daha güzel, seninle yaşamam gereken her şeye razıyım
acıysa acı, hüzünse hüzün ama tek isteğim her ne olursa olsun hep
senin yanında olayım... Öyle bağlandım ki sana öyle sevdim ki seni...
Akmasına korktuğum bir damla gözyaşı, vermeye korktuğum bir damla
sevgi ve asla kopamayacağım bir sevgili oldun benim için... Seni
seviyorum askım yaşattığın her şey için tsk ler...
en vardı yalnızca sen... Hayattan yorulan kalbim seninle
tekrar atmaya başladı dünyada ki en farklı ve en güzel duyguyu seninle
yasadı belki de... Ve ben her güne seni görme umuduyla başladım aklıma
her gelişinde hayattan biraz daha zevk aldım... Ve düşündüm ki hayat
aslında seninle daha güzel, seninle yaşamam gereken her şeye razıyım
acıysa acı, hüzünse hüzün ama tek isteğim her ne olursa olsun hep
senin yanında olayım... Öyle bağlandım ki sana öyle sevdim ki seni...
Akmasına korktuğum bir damla gözyaşı, vermeye korktuğum bir damla
sevgi ve asla kopamayacağım bir sevgili oldun benim için... Seni
seviyorum askım yaşattığın her şey için tsk ler...



GusinapsE 26 Mart 2006 00:31

Aramızdan Biri Daha Gitti

Aşk çoğu zaman oyun oldu bana ya saklambaç gibi geldi yada bir yakalamaç gibi bir fanus gibi camın içine aldı üzerinde delik yok ki hava alasın denizde çıktıktan sonra kurulanmamak olmaz üşürsün tek başıma gezdiğim zaman bunun değerini anladım tepenin ucundan yaptığım maketle uçmaya çalıştım senin evini üstten gördüm kus bakışı yol boyunca kuşlar arkadaşlık etti yere inince her şey eskisi gibi oldu beni ansızın bıraktı kuşlar uzanan yardım eli bile yok dost dediklerim bıraktılar beni eski dostluklar ölmüş derlerdi demek doğruymuş bahçemdeki tek dostlarım yere uzunca uzanmış beni bekleyen çimler ilgi ve şefkatin değerini iyi bilirler uçlarını bile kırpmaya kıyamıyor insan iki ağaç arasında kurduğum hamak bulutlar arsında el sallar ay dede domates yedim biraz yüzüme kan gelsin diye ekmek sepetindeki kurumuş ekmekleri kuşlara verdim kediler ise süte talim kedi ile köpek geçinemez derler ikisi de koyun koyuna vermiş kara inat küçük evlerinde uyuyor doğanın kanundan habersiz kedi fareyi yer derler ama burada o kanun geçmez tahta arasının önünde bekler tekir tehlike anında kerimi çağırsın diye aynı kaptan yerler peynirlerini aynı sudan içerler bilmez ki birlerine ne yapsınlar insanlardaki yapışık yumurta ikizlerini oynuyorlar sanki aslında birbirlerine tiyatro oynuyorlar bizlerden habersiz derim ya söz gider yazı kalır anlatılanlara kimse inanmaz ama doğa böyle düşman gibi davranıp dost olmak aslında durum öle değil çıkarcı olmuş herkes karga tilki masalına dönmüş dünya ...

insanları eksik taraflardan vurmuşlar boş tankları bile bile savaşa göndermişler insanların öleceğini bildikleri halde dolu sokaklar boşalmaya başlamış herkesin nereye gittiği bilinmez sıra er yada bize gelecek o zaman bize ne olur bilmem ama kazanan her zaman kötüler her yerde torpil olur ama burada asla soruyorum kötü kötüye torpil yapsa ne olur ortada bir patlama kırmızılar içinde havai fişek kimse patlama oldu diye üzülmez aksine yeni doğmuş gibi sevinir ama neye bilmez ki aramızdan biri daha gitti diye






Misafir 26 Mart 2006 12:36

Anladım

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım.

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil,
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.

Sevmek ile sevilmenin yolu önce kendini sevmekten geçermiş,
Neden kendine aşık olduğunu anladım.

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım.

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.

Ve sevilenle ağlayamıyor, kaçıyorsan ondan, çaresizliktenmiş,
Senin acın için odamda tek başıma hıçkırıklarla ağladığımda anladım.

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım.

Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her bir damla gözyaşına,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğin de anladım.

Ìyi niyet tokmakmış sevilenin başına bazen,
Başımda şişlikler oluşunca anladım.

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım.

Tek başına ayakta durabilecek kadar güçlüysen, yanında tutanlar varmış,
Neden hiç yalnız kalmadığını anladım.

Ve Sana ihtiyacım var, gel diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana git dediğimde anladım.

Biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım.

Dostun seni bir kez terk edermiş, bin kez değil,
Aslında hep yanımda olduğunu anladım.

Ve bir kez terk etti mi seni, affetmek çok zormuş,
Ben de affedemediğin şeyin ne olduğunu anladım.

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.

Özür dilemek değil, affet beni diye haykırmak istemekmiş, pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım.

Affedemem, çok geç demek k.. bir gururdan başka bir şey değilmiş,
hala sevgi varsa içinde eğer,
Tutsak kalbimin kapılarını kırıp, içine baktığımda anladım.

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.

Sevgi emekmiş
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş.

Daha bir çok şey anladım. Ama en önemlisi
Daha yolun çooook başında olduğumu anladım.


"Alıntıdır"


GusinapsE 26 Mart 2006 18:47

Gözyaşlarımla Sevdim Seni

Seni sevmek ne güzel...ıslak gözyaşlarım var ve artık korkularım var ürkek ceylanların misali..korkuyorum seni kaybetmekten..farklı şehirlerde nefes alan ama aynı sevgiye kosan iki yürek aynı bedende..

Bu zor zamanımda yanımda oldun..belki de gözbebeklerimden süzülen gözyaşlarını senin için akıttım..mutluluktan güzelim gözyaşlarım..seni seveceğim gözyaşlarımın ıslaklığında..ne edersin ne yaparsın aklımda olacaksın..gece kabuslarda uyandığım zaman seni arayacağım..uykularım tutmadığı zaman senin kollarını sarılacağım..Hayalinde yasamayı, dokunmadan sevmeyi, bilmeden nefes almayı ve mutluluklarda ağlamayı ve vuslatın hüzünlerinde beklemeyi öğrendim..her zaman seni bekleyeceğim..kalbimde sevgilerin ve avuçlarımda sana hasretinde biriktirdiğim ıslak gözyaşlarım...Artık seni severken dilim susuyor.Konuşan sadece kalbim..Kalbime bazen de gözyaşlarım eşlik ediyor.Sana olan sevdamı gözyaşlarımı süslüyorum:hasretine ise yarınlarda ansızın çıkıp gelecekmişsin gibi beklediğim umutlarımı ekliyorum...Sana gözyaşlarımı hediye ediyorum..Sana hüzünlerimdeki en güzel mutluluklarımı hediye ediyorum..Aç avuçlarını sevdamın ıslak taneleri düşsün.Kitli gönül kapılarını arala yaralı kalbime..Sana ve senin yüreğine sığınıyorum karanlığı emziren gecelerde..Güneşimi kaybettim senin gülüşlerinde ısınabilir miyim? Karnım aç senin mutluluklarınla kalbimi doyursam kızar mısın? Dudaklarımda ismin, kalbimde sevgin, gözlerimde ise hasretine dökülen sevgi daneleri..Yarın belki de uyanamayacağım yatağımdan..Sana yazdığım son yazıdır belki de:Belki bugün Azrail bana ölüm davetiyesine sunacak..Ve sakın unutma ismimi , cismimi unut ama ne olur gözyaşlarımda büyüttüğüm sevdamı unutma..Gidersem de kalbimi sana emanet ediyorum..Yarın belki de daha güzel olacak..Gözyaşlarımla ıslanan sevgim senin gülüşlerinle ısınacak.Güldüğünde ben senin tatlı tebessümlerindeki en güzel gülüş olacağım..Ağladığında ise toprağa hasret gözyaşın olacağım..Bil ki sabah o saclarını delicesine esen bir rüzgar olursa ; sakın korkma O benim ...Bu gece sana bir sevda kuşu yolluyorum..Seni sevdiğimi kulaklarına fısıldayacaklar...Gözyaşlarımı ise evindeki en güzel çiçeğin bulunduğu saksıya armağan edecekler..Seni seviyorum canım ...Nedensiz sevmelerimdeki en büyük sevdam..kalbim iki kişilik artık...Nefesim ise senin için...




GusinapsE 26 Mart 2006 21:25

Ve Ben Büyüdüm mü Acaba ???

Masal anlatılırdı eskilerde bizlere, büyüdükçe hikayeler okumaya başladık. Masal okuduğumuzda çocuk musun diye alay edilmeye başlandı. Büyümek; çok içten anlatılırdı. Her sözde büyüyünce ne olacaksın? Denilirdi de bir şey hep unutulurdu. Büyüdük ne acı? Masal yaşanamazmış oysa hikayeler yaşanırmış. Masallar ondan olsa gerek hep güzeldir. Çocukken bunların en azından bir kısmı yaşanır derdin ama olmadı. Ben çabuk büyüdüm galiba (!) hikayeler, romanlar okurdum. Feride Kamuran'dan ayrılmış, Kamuran onu aldatmış, Ya Sarah'ı zorla evlendirmeleri, bir de Mori'den öğrendim hayatın gerçeklerini... Ürperdim, yaşadıklarım daha kötüyken, bunlar beni bu kadar ürkmemeliydi. Demek ki yaşadıkça idrak ediliyor bazı şeyler, sineye çekiliyor. Feride aldatılmıştı da sanki aldatılmamış mıydım. Sevgimi kandıramadı yarim, öyle bir dürüstlükle bekledim ki; ne zaman döneceği belli değilken, bir gün ansızın döndüğünde dünyalar benim olmuştu. En çok güvendiğim insan aldatarak vermişti bana dürüstlüğün karşılığını, o bile inanamadı bu kadar büyük aşka, kaldıramadı... Sevenlerin kavuştuğu romanlarda varmış, mutlulukla biten hayatlarda sevenlerin kavuştuğu romanlar da varmış. Herhalde ben bulamadım ya da bulduğumda onu da diğerleri gibi zannedip umursamadan fırlattım.

Bir avukat olmak istemiştim ama vazgeçtim. Bu kadar iyi oynayan insanları savunamazdım, onlara kızıp kendimi kaybederdim. Sosyolog olmayı düşündüm. Sonra merak ettim insanlara neleri, niçin yapıyorlar? Onları kendimle endeksleyip mi varacaktım olayın köküne... Sadece Mori'nin yerinde olmak istedim bu kadar romanın arasında... Bir insan hayatın acılarına nasıl bu kadar iyimser bakabilirdi? Nasıl kendini bu kadar sevdiklerine adayabilirdi bilinmez. O öyle bir insan ki; bir gün als gibi bir hastalığa yakalanıp, bu hastalığın en sonunda onun en çok sevdiği şeyi mesleğini alacağını bile bile o hayata gülüyor ve onla alay ediyordu. Nasıl bir hastalıktı ki bu vücut bütün işlevini kaybediyordu gün geçtikçe!! Ve Mori eks olmuştu ama o bunu önceden bilmesine rağmen çok mutluydu. Kaç kişi onun gibi olabilir acaba? Kaç kişi "Bu kültür bana uymuyorsa, ben ona hiç uymam" diyebilir. Hayatın gerçekleri, o kadar sıradışı olmuş ki şu zamanda, bilinmezlik içinde kaç kişi neler yaşıyor bilinmez. Aslında hayatımız bir hikaye dahi olmadı. Bunun yeni bir adı var ad bulamıyorum. Oysa şimdi kıymetini bilmediğimiz, kaybettiğimiz yazarlarımız olsaydı çok şey söylerdi bunun üzerine...



Misafir 26 Mart 2006 21:51

Seni asil insanlarin basit sevgileriyle degil, basit insanlarin asil sevgileriyle sevdim. Bu güzel askimiza nokta koyma, sana kucak dolusu virgül getirdim…


Bir yagmur damlasi seni seviyorum anlami tasisaydi ve sen bana seni ne kadar sevdigimi soracak olsaydin, inan ki birtanem her gün yagmur yagardi.


Yanagina düsen kar tanesi eriyip dudaklarina indiginde ve o bir damla serinligi biriyle paylasmak istediginde yüzünü rüzgara dön, ordayim!


Insanlar tanidim yildizlar gibiydi, hepsi parliyordu, hepsi gökteydi. Ama ben seni, günesi seçtim, bir günes için bin yildizdan vazgeçtim…


Bütün mevsimleri bir günde, bütün yillari bir mevsimde yasamaya raziyim seninle... Bir tutam sevinç, bir tutam umut ve bir tutam mutluluk gönderiyorum sana.


Bir gül olmak isterdim! Neden mi? Beni koparip kokladiginda vücudunun derinliklerine girip bir daha oradan çikmamak için…


Seni bulmaktan çok aramak isterim! Seni sevmeden önce anlamak isterim! Seni bir ömür boyu bitirmek degil de sana hep yeniden baslamak isterim.


Hani gözler vardir sözleri anlatir, hani sözler vardir gözleri anlatir, bir de ask vardir seni anlatir...


Beyaz bir güvercin yolluyorum sana; kanatlarinda mutluluk, yüreginde sevgi ve sadakat, karbeyaz tüylerinde umut ve gagasinda iyi geceler öpücügü, yanagini uzat.


Dün gece sen uyurken kizila boyadim denizleri, uçurumdan attim sessizligi, haber saldim rüzgarlara, fisildasinlar kulagina seni ne kadar çok özledigimi...


Sana dogru bir kelebek uçurdum, daglari denizleri asti seni buldu, yanagina ufacik bir öpücük kondurdu. Hissettin mi?


Uykudan uyaninca insani uyandigina pisman eden, geri dönmek isteyip de dönemeyince çaresizlikten delirten, hayatta bir defa görülebilen harika bir rüyasin!..


Agirdir sevmelerim her yürek tasiyamaz, büyüktür umutlarim her omuz kaldiramaz, her sey olur da su kalbim, bir tek sensiz olamaz.


Mürekkepten denizler, kagittan gemiler yaptim. Sonra ismini her yere yazdim. Ismini yazinca seni sevdigimi sandin, ben seni sevmedim sana taptim!..


Seni her düsündügümde kalbime bir yildiz çiziyorum. Benim simdi kaç yildizim var biliyor musun? Benim artik bir gökyüzüm var..


Bugün her zamankinden farkli bir sey yapayim dedim olmadi yine sana defalarca asik olup seni düsündüm...


Yedi ayri iklimden yedi çesit ari getirseler yedi çesit ari yedi ayri çiçegi dolassa yedi ayri çiçekten bal yapsa senin kadar tatli olamaz...


Ben seni dün sevmedim çünkü dün geride kaldi, ben seni bugün de sevmeyecegim çünkü bugün de bitecek; ben seni yarin sevecegim çünkü yarinlar hiç bitmeyecek!


Agzimdan çikacak söz olsan konusmam, gözümden akacak yas olsan aglamam, kalbime hapsettim seni hiçbir yere birakmam!


Günesin dogdugu da bir gerçek battigi da... Kalbimin attigi da bir gerçek, günün bittigi de... Ne çikar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, iste o en büyük gerçek...


Sen benim hayatimda oldugun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakiptir… Çünkü sen benim için daima teksin!


Dünde, bugünde, yarinda… Yüregin kadar yanindayim. Kendini yalniz hissettiginde elini kalbine koy; ben hep ordayim!


Sana yildizlar kadar yakin olmak isterdim, her baktiginda beni görebilmen için, sana bulutlar kadar yakin olmak isterdim, üzüldügünde gözyaslarini yagmur olup silebilmek için, sana sen kadar yakin olmak isterdim ki beni, seni sevdigim kadar sevebilmen için…


Günesi seviyorum diyorsun günes açinca gölgeye kaçiyorsun. Yagmuru seviyorum diyorsun yagmur yaginca semsiyeni açiyorsun. Korkuyorum sevgilim çünkü beni de sevdigini söylüyorsun!


Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim açar açmaz duyayim kokunu. Sevda essin basak saçlarinda, sesin yüzümü rüzgarla bulsun... Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim, gelsin beni en koyu zulamda bulsun ve öyle bir mektup yaz ki sevgilim varsin ölümüm olsun.


Yardim etmek mi istiyorsun? O zaman dinle; yasama sevinci getir bana çokça olsun çabuk tükenmeyenlerinden. Ihtiyacim var bu ara unutmak üzereyim mutlulugu, unuttum sicak bir çayin tadini, esen rüzgarin serinligini, hadi durma öyle hatiralarimi canlandir, iyi olanlari…


Agirdir sevmelerim her yürek tasiyamaz, büyüktür umutlarim her omuz kaldiramaz, her sey olur da su kalbim, bir tek sensiz olamaz. Mürekkepten denizler, kagittan gemiler yaptim. Sonra ismini her yere yazdim. Ismini yazinca seni sevdigimi sandin, ben seni sevmedim sana taptim!.. Günesin buz tuttugu yerde bir alev görürsen, bil ki o yalniz senin için yanan kalbimdir.


Eger seni nasil ve ne kadar sevdigimi ögrenmek istiyorsan bana yeni bir dil bulmalisin çünkü sana olan sevgimi anlatmak için kelimeler bulamiyorum. Ama bir seyi bil ki seni çok seviyorum…


Bir insani sevmek onunla yaslanmayi kabul etmek demektir benim için. Ben seni seviyorum ve bir ömür boyu seninle olmak istiyorum.


Sen benim hayatimda oldugun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakiptir… Çünkü sen benim için daima teksin!


Dünde, bugünde, yarinda… Yüregin kadar yanindayim. Kendini yalniz hissettiginde elini kalbine koy; ben hep ordayim!


Sana yildizlar kadar yakin olmak isterdim, her baktiginda beni görebilmen için, sana bulutlar kadar yakin olmak isterdim, üzüldügünde gözyaslarini yagmur olup silebilmek için, sana sen kadar yakin olmak isterdim ki beni, seni sevdigim kadar sevebilmen için…


Günesi seviyorum diyorsun günes açinca gölgeye kaçiyorsun. Yagmuru seviyorum diyorsun yagmur yaginca semsiyeni açiyorsun. Korkuyorum sevgilim çünkü beni de sevdigini söylüyorsun!


Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim açar açmaz duyayim kokunu. Sevda essin basak saçlarinda, sesin yüzümü rüzgarla bulsun... Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim, gelsin beni en koyu zulamda bulsun ve öyle bir mektup yaz ki sevgilim varsin ölümüm olsun.


Yardim etmek mi istiyorsun? O zaman dinle; yasama sevinci getir bana çokça olsun çabuk tükenmeyenlerinden. Ihtiyacim var bu ara unutmak üzereyim mutlulugu, unuttum sicak bir çayin tadini, esen rüzgarin serinligini, hadi durma öyle hatiralarimi canlandir, iyi olanlari…


Agirdir sevmelerim her yürek tasiyamaz, büyüktür umutlarim her omuz kaldiramaz, her sey olur da su kalbim, bir tek sensiz olamaz. Mürekkepten denizler, kagittan gemiler yaptim. Sonra ismini her yere yazdim. Ismini yazinca seni sevdigimi sandin, ben seni sevmedim sana taptim!.. Günesin buz tuttugu yerde bir alev görürsen, bil ki o yalniz senin için yanan kalbimdir.


Eger seni nasil ve ne kadar sevdigimi ögrenmek istiyorsan bana yeni bir dil bulmalisin çünkü sana olan sevgimi anlatmak için kelimeler bulamiyorum. Ama bir seyi bil ki seni çok seviyorum…


Bir insani sevmek onunla yaslanmayi kabul etmek demektir benim için. Ben seni seviyorum ve bir ömür boyu seninle olmak istiyorum.


Kuyruklu yildizlar vardir, dünyaya yetmis yilda bir gelirler. Insanlar onu hayati boyunca belki bir kez görürler. Ben o yildizi gördüm, o da sensin birtanem…


Sana bahçeden gül degil günesten atom koparip getirmek istiyorum ama kalbim gibi ellerin de yanar diye korkuyorum.


Karanlik gecede önemli degildir yildizlari görmek. Gündüzleri yildizlari görmek marifet, asik olmak önemli degil, bir ömür boyu sevebilmek marifet…


Seni yildizlara benzetiyorum onlar kadar uzak onlar kadar erisilmezsin ama bir farkin var onlar bin tane sen bir tanesin.


@--)--) sana dijital bir gül yolluyorum, çünkü bu uzaklarda elimden ancak bu kadari geliyor. Ama bil ki gerçegini, gözlerinin içine bakarak vermek isterdim. Ve seni sevdigimi fisildamak.. Seni seviyorum! Askim, birtanem, her seyimsin…



Hep kalanlara gidenleri kattim! Bir gün yerine geçemediler. O kalanlara gidenleri kattim yine de bir tane “sen” edemediler. Önceleri hasreti hiç tatmadim, yarimden hiç ayri kalmadim, biter diye takvimlere baktim. Zor geldi ayrilik alisamadim. An gelir insan gülerken aglarmis. Gözyaslari sel olup kalbine akarmis… Seni çok seviyor ve özlüyorum. Bu güzel askimiza nokta koyma, sana kucak dolusu virgül getiriyorum…


Uykudan uyaninca insani uyandigina pisman eden, geri dönmek isteyip de dönemeyince çaresizlikten delirten, hayatta bir defa görülebilen harika bir rüyasin! O kadar güzelsin ki yüzüne bakamiyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamiyorum. Dolanip sarmak geliyor içimden, saramiyorum. Öylesine baglanmisim ki, sensiz duramiyorum. Seni çok seviyorum…


Gönlüme taht kurdun, gönlümün sultani oldun, gece gökyüzünde parlayan yildizim, sabah ise ruhuma dogan günesim oldun…


Sen var ya sen ayni sigaram gibisin. Dumani gözlerin… Külü dudaklarin... Yalniz aranizda bir fark var sigarami ben, beni ise sen yakiyorsun...


Bir insanin idealleri olmali, sonsuzluk gibi. Bir insanin özlemi olmali, özlemle açan çicekler gibi. Bir insanin bir tanesi olmali, tipkki senin gibi.


O kadar güzelsin ki yüzüne bakamiyorum. Titriyor ellerim, ellerini tutamiyorum. Öylesine baglanmisim ki sensiz duramiyorum.


Yüregimdeki tek arzu, hayalimdeki tek tutku, beni yasatan tek duygu senmissin bebegim...


Sen dünyaya sürgün bir meleksin ve ben seni o kadar çok sevecegim ki bir daha cennetine geri dönmek istemeyeceksin...


Sen bazen zifiri karanlik gecemin günesi, sen bazen hayatin cesaret veren mutluluk yani ve sen her zaman sevgimin tek nedenisin.


Günün ilk isiklari sahile vurdugunda, martilar yalnizca ikimizin anlayacagi bir dille sunu fisildar denizin kulagina: Seni çok özledim...


Seni seviyorum çünkü elini kalbimin üzerinde hissettigim zaman, üzüntülerimi alip onlarin yerine o tarifsiz sicakligi koymayi basariyorsun...


Sana nasil hitap etmeliyim bilmiyorum. Hayatim desem hayat çok kisa, çiçegim desem çiçek soluyor. Sana canim demeliyim, çünkü bu can sen oldukça yasiyor...


Dogan her günün sabahinda, içimde gözlerini görebilmek aski olmasa, inan hiçbir seye degmezdi yasamak..


Ben sevdanin sokaginda oturuyorum… Geceler hiç bitmiyor, ben hiç uyumuyorum.


Yüregim hafif islaktir benim kuytu köselerde aglamaktan ve rengi hafif uçuktur kurusun diye kaç kez günese asmaktan.


Seni unutmak için and içtim gözlerin geldi aklima vazgeçtim.


Hadi uyandir beni söyle gördügüm zamansiz bir düs mü? Hadi git, uzaklas, yokluguna inandir beni. Gerçekten yoruldum her buldugum yerde seni kaybetmekten.


Gözlerin nehir kirpiklerin köprü olsa, ben üzerinden geçerken ipler kopsa ve düstügüm yer dudaklarin olsa.


Buruk hasret dolu geceleri öldürecegim bir gün bu ayrilik sarkilarini kursuna dizecegim ve seni benden ayirdigi için kaderimi mahkemeye verecegim.


Güller anlatsin sana olan sevgimi, güller anlatsin yanlizligimi, çaresizligimi… Yavas yavas eriyen yüregimi güller anlatsin ben anlatamadim…


Rüzgar alabildigine hirçin,yagmur alabildigine inatçi, yüregin ise onlara inat sanki bir liman... Tipki gözlerindeki huzur gibi...


Nasil ki uzaktaki yildiz parlak gelirse insana, uzakta oldugun için tutkunum sana! Hani en güzel asklar imkansiz gelir ya insana, imkansiz oldugun için tutkunum sana…


Seni sevdigim kadar yasasaydim; ölümsüzlügün adini ask koyardim...


Önce düstügümde kalkmayi, sonra aleve dokundugumda aciyi, sevmeyi ögrendim, sevilmeyi her seyi ögrendim de yalniz seni unutmayi ögrenemedim!


Aci ve hüzün bir yildiz kadar uzak, mutluluk gözbebegin kadar yakin olsun. Umutlarin gerçek, gerçeklerin mutluluk, mutluluklarin sonsuz olsun...


Bir an buruk bir aci saplanirsa yüregine, gözlerin zamansiz takilirsa, kulaklarin zamansiz deli gibi çinlarsa bil ki bir yerlerde özlemissindir beni…


Seni unutmak için and içtim gözlerin geldi aklima vazgeçtim.


Hadi uyandir beni söyle gördügüm zamansiz bir düs mü? Hadi git, uzaklas, yokluguna inandir beni. Gerçekten yoruldum her buldugum yerde seni kaybetmekten.


Gözlerin nehir kirpiklerin köprü olsa, ben üzerinden geçerken ipler kopsa ve düstügüm yer dudaklarin olsa.


Buruk hasret dolu geceleri öldürecegim bir gün bu ayrilik sarkilarini kursuna dizecegim ve seni benden ayirdigi için kaderimi mahkemeye verecegim.


Güller anlatsin sana olan sevgimi, güller anlatsin yanlizligimi, çaresizligimi… Yavas yavas eriyen yüregimi güller anlatsin ben anlatamadim…


Rüzgar alabildigine hirçin,yagmur alabildigine inatçi, yüregin ise onlara inat sanki bir liman... Tipki gözlerindeki huzur gibi...


Nasil ki uzaktaki yildiz parlak gelirse insana, uzakta oldugun için tutkunum sana! Hani en güzel asklar imkansiz gelir ya insana, imkansiz oldugun için tutkunum sana…


Seni sevdigim kadar yasasaydim; ölümsüzlügün adini ask koyardim...


Önce düstügümde kalkmayi, sonra aleve dokundugumda aciyi, sevmeyi ögrendim, sevilmeyi her seyi ögrendim de yalniz seni unutmayi ögrenemedim!


Aci ve hüzün bir yildiz kadar uzak, mutluluk gözbebegin kadar yakin olsun. Umutlarin gerçek, gerçeklerin mutluluk, mutluluklarin sonsuz olsun...


Bir an buruk bir aci saplanirsa yüregine, gözlerin zamansiz takilirsa, kulaklarin zamansiz deli gibi çinlarsa bil ki bir yerlerde özlemissindir beni…

Gençligine güvenip erken derken belki elveda bile diyemezsin giderken.


Allah gücü erkege, güzelligi kadina vermis... Ne var ki her seyi yenen güç, güzellige yenilmis...


Bulutlara yükledim hasretimi, rüzgarlarla yolladim sevgimi, yagmurlar yagdirdim gözyaslarimla küçük melekler gönderdim seni öpmeye! Geldiler mi?


Nasil ki uzaktaki yildiz parlak gelirse insana, uzakta oldugun için tutkunum sana! Sana yildizlar kadar yakin olmak isterdim, her baktiginda beni görebilmen için, sana bulutlar kadar yakin olmak isterdim, üzüldügünde gözyaslarini yagmur olup silebilmek i


Eger gökyüzü bir parça kagit, deniz bir sise mürekkep olsaydi yine de sana olan duygularimi yazmaya yetmezdi. Seni o kadar çok seviyorum ki...


Biliyorsun her gökkusaginin bittigi yerde bir hazine saklanirmis. Gökusagini takip ettim geçenlerde sende bitti... En degerli hazinemsin benim, canimsin.


Bazi rüyalar digerlerinden çok uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel. Benim en uzun ve en güzel rüyam su an bu mesaji okuyor.


Bana dünya yuvarlaktir dedin, dedigin dogruysa neden geri dönmedin?


Hasret kapimda nöbetler tutuyor. Sevgilim uzak bir sehirde gözlerim onu ariyor...


Bir kus olup gitsem, assam su enginleri, varsam senin yanina. Öpsem doyasiya, koklasam seni...


En güzel yarinlar senin olsun, sen buna layiksin ömrün mutluluklarla dolsun. Eger gün gelir de sen beni unutursan, inan ki tatlim canin sagolsun.


Bugün yeni bir meyhane kesfettim mezarligin karsisinda. Bir gün beni arar da bulamazsan ya meyhanedeyim ya da tam karsisinda.


Seni günde bir defa düsünüyorum o da 24 saatime maloluyor.


Denizi içerken maviler takildi bogazima, karaya vuran balik gibi çirpiniyorum.


Bugün yeni bir meyhane kesfettim mezarligin karsisinda. Bir gün beni arar da bulamazsan ya meyhanedeyim ya da tam karsisinda.


Seni günde bir defa düsünüyorum o da 24 saatime maloluyor.


Denizi içerken maviler takildi bogazima, karaya vuran balik gibi çirpiniyorum.


Paylastikça çogalan tek seyin sevgimiz oldugunu hiç unutmayalim ve sevgimizi daima çogaltalim sevgilim.


Biliyorsun her gökkusaginin bittigi yerde bir hazine saklanirmis. Gökusagini takip ettim geçenlerde sende bitti... En degerli hazinemsin benim, canimsin. Sana dogru bir kelebek uçurdum, daglari denizleri asti seni buldu, yanagina ufacik bir öpücük kondur


Mutlu olmayi biliyorsan, sevmeyi bileceksin gerçekten seviyorsan, ömrünü vereceksin.


Bir deniz düsün "susuz", bir gece düsün "uykusuz", bir insan düsün "sevgisiz", bir bahar düsün "çiçeksiz", bir de beni düsün "sensiz"...


@--)--) sana dijital bir gül yolluyorum, çünkü uzaklarda elimden ancak bu kadari geliyor. Ama bil ki gerçegini, gözlerinin içine bakarak vermek isterdim. Ve seni sevdigimi fisildamak.. Seni seviyorum! Seni denizdeki kumlar, gökteki yildizlar, ormandaki a


Ne seni unutmak için bir çabam var ne de askimi körükleyen bir rüzgar... Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm ne de görmeye dayanacak kalbim var.


Hadi gel tut ellerimi! Benimle yan! Benimle meydan oku her çaresizlige! Benimle uyu benimle uyan. Birlikte varalim nice yillara...


Ne zaman tutsam ellerini gözlerimin önünden mevsimler geçer, ne zaman gözlerin gözlerime degse samanyolundan bir yildiz düser.


Yatagini gül yapraklariyla, rüyalarini papatyalarla süsledim, üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarini da ben aldim ki sen rahat uyu birtanem!


Askim yatagin, sevgim yorganin, yüregim yastigin olsun iyi uyu birtanem.


Sen seni seveni görmeyecek kadar körsen, O da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.


Bazi rüyalar digerlerinden daha uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel olur. Benim en uzun ve en güzel rüyam, su an bu mesaji okuyor. Seni çok ama çok seviyorum biricigim. Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi degil, özledigimi bil her an çünkü hiçb


Bir gün dudaklarin kurursa okyanusu getiririm sana, aksam ayazinda titrersen günesi getiririm sana, eger gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana...


Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi degil, özledigimi bil her an hiçbir sey seni sevmek gibi degil...


Yatagini gül yapraklariyla, rüyalarini papatyalarla süsledim, üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarini da ben aldim ki sen rahat uyu birtanem!


Askim yatagin, sevgim yorganin, yüregim yastigin olsun iyi uyu birtanem.


Sen seni seveni görmeyecek kadar körsen, O da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.


Yapraklar sararip dökülürken yere, yasli gözlerini çevirip göklere, her gün istemem yilda bir kere, adimi anmayi sakin unutma!


Kimsin sen? Yasamak isteyip de yasayamadigim umutlarim, farkinda olmadan yillardir bekledigim mi? Kimsin sen? Sen benim sevdigimsin, sevdigimi söyleyebildigim...

Bir deniz düsün "susuz", bir gece düsün "uykusuz", bir insan düsün "sevgisiz", bir bahar düsün "çiçeksiz", bir de beni düsün "sensiz"...


@--)--) sana dijital bir gül yolluyorum, çünkü uzaklarda elimden ancak bu kadari geliyor. Ama bil ki gerçegini, gözlerinin içine bakarak vermek isterdim. Ve seni sevdigimi fisildamak.. Seni seviyorum! Seni denizdeki kumlar, gökteki yildizlar, ormandaki a


Ne seni unutmak için bir çabam var ne de askimi körükleyen bir rüzgar... Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm ne de görmeye dayanacak kalbim var.


Hadi gel tut ellerimi! Benimle yan! Benimle meydan oku her çaresizlige! Benimle uyu benimle uyan. Birlikte varalim nice yillara...


Ne zaman tutsam ellerini gözlerimin önünden mevsimler geçer, ne zaman gözlerin gözlerime degse samanyolundan bir yildiz düser.


Yatagini gül yapraklariyla, rüyalarini papatyalarla süsledim, üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarini da ben aldim ki sen rahat uyu birtanem!


Askim yatagin, sevgim yorganin, yüregim yastigin olsun iyi uyu birtanem.


Sen seni seveni görmeyecek kadar körsen, O da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.


Bazi rüyalar digerlerinden daha uzun sürer. Bazilari da çok çok güzel olur. Benim en uzun ve en güzel rüyam, su an bu mesaji okuyor. Seni çok ama çok seviyorum biricigim. Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi degil, özledigimi bil her an çünkü hiçb


Bir gün dudaklarin kurursa okyanusu getiririm sana, aksam ayazinda titrersen günesi getiririm sana, eger gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana...


Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi degil, özledigimi bil her an hiçbir sey seni sevmek gibi degil...


Yatagini gül yapraklariyla, rüyalarini papatyalarla süsledim, üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarini da ben aldim ki sen rahat uyu birtanem!


Askim yatagin, sevgim yorganin, yüregim yastigin olsun iyi uyu birtanem.


Sen seni seveni görmeyecek kadar körsen, O da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.


Yapraklar sararip dökülürken yere, yasli gözlerini çevirip göklere, her gün istemem yilda bir kere, adimi anmayi sakin unutma!


Kimsin sen? Yasamak isteyip de yasayamadigim umutlarim, farkinda olmadan yillardir bekledigim mi? Kimsin sen? Sen benim sevdigimsin, sevdigimi söyleyebildigim...

Seni denizdeki kumlar, gökteki yildizlar, ormandaki agaçlar, dünyadaki insanlar, okyanustaki sular ve günesin isiklarindan daha çok seviyorum.


Seni denizdeki kumlar, gökteki yildizlar, ormandaki agaçlar, dünyadaki insanlar, okyanustaki sular ve günesin isiklarindan daha çok seviyorum.


Sevginin oldugu yerde mantik olmaz derler... Ne kadar dogru! Seni o kadar çok seviyorum ki aklim basimdan gitti... Birlikte daha nice sevgi dolu mutlu günlere sevgilim..
Ayrılıklar küçük sevgileri öldürür ama büyük sevgileri güçlendirir.Tıpkı rüzgarın mumu söndürüp yangını güçlendirdiği gibi...

Gül bahçesinde geçse de ömrüm, inan üstüne gül koklamam gülüm , seni koklamak olsa da ölüm, uğrunda ölmeye değer gülüm..

Dünyada 2 renk gül olsun,biri kırmızı diğeri beyaz,sen beni unutursan kırmızılar solsun,ben seni unutursam beyazlar kefenim olsun.

Kim bilir hangi aksam güneşle beraber bende söneceğim kim bilir hangi ellerden son suyumu içeceğim belki göremeden öleceğim fakat yinede seni 'EBEDİYEN SEVECEĞİM'

Bir gün bir rüzgar eserse oralara.Benim sana olan sevgimi fısıldarsa kulağına unutma sende bana bir tutam sevgi yolla........

Dünyan öyle bir kararsın ki, seni aydınlatan tek ışık gözlerim olsun

Sevmek ölmektir bence , ben de sevmistim ölmeden önce

Sari giyer günes olursun, Mavi giyer deniz olursun, Siyah giyer matem olursun, Kimbilir belki bir gün, Beyaz giyer benim olursun.

Gözlerin Nehir,Kirpiklerin Köprü Olsun,Ben Tam Üzerinden Geçerken Ipler Kopsun,Düstügüm O Yer DUDAKLARIN OLSUN...

Yalnizlik gecelerin,Umit bekleyenlerin,Hayal caresizlerin,Yagmur sokaklarin, Tebessum dudaklarin, Sen ise yalniz benimsin birtanem...

Gül bahçesinde geçsede ömrüm, inan üstüne gül koklamam gülüm , seni koklamak olsada ölüm, ugrunda ölmeye deger gülüm..

Eger beni bu sokakta,bu semtte,bu $ehirde bulamazsan sevgilim bilki ben, Gözlerinin daldigi yerdeyim...

Güller hep ellerinde açsin,ama dikenleri batmasin.sevda hep seni bulsun,ama seni yaralamasin.mutluluk hep yüregine dolsun,ama beni unutturmasin.

Gün bir gün, sevdalanmis geceye gecede yakomoz düsürmüs denize ogünden bugüne geceyle gündüz ayrilmaz olmus taki günes tutlup gölge düsürene dek sevdalara

Dunyada iki kor tanidim; biri beni gormeyen sen, biri de senden ba$kasini gormeyen ben...

Eger colde bir cicek olsan; seni kaybetmemek ; icin gozyaslarimla sulardim Eger gozumdeki bir damlayas olsaydin; seni kaybetmemek; icin hic aglamazdim..

Gece midir insani hüzünlendiren,yoksa insan midir hüzünlenmek icin geceyi bekleyen?gece midir seni bana düsündüren yoksa ben miyim seni düsünmek icin geceyi
bekleyen ?

Ölsen bile benden kurtulamazsin. Kefen olur bedenini sararim.Yagmur olur üzerine yagarim.Çiçek olur mezarinda açarim. Ölsen bile benden kurtulamazsin

Önce düstügümde kalkmayi ögrendim sonra aleve dokundugumda aciyi sevmeyi ögrendim sevilmeyi sonra terkedilip beklemeyi sayende unutulmayida ögrendim herseyi ögrendimde yalniz unutmayi ögrenemedim..............

Bir Gün Cehennemde Karsilasabiliriz. Sen Kalp Hirsizi Oldugun için , Bense Tanriyi Birakip Sana Taptigim için.....

Ustune `seviyorum` yazdigim bir kagittan, sandal yapiyor, dereye birakiyorum. ister yuzsun, ister batsin, ister bir caliya takilsin o kagit sandal, hep derenin bir yerinde olucak biliyorum..

Kalbim seni unutacak kadar adi ise ellerim onu parcalayacak kadal asildir.

Basini gögsüme yasladiginda tek bir düsmanim vardir:geçip giden zaman.

Seni benim kadar sevenler , sana benim kadar hasret kalsin.

Sen elimden tutunca, deniz basardi içimi. Sen elimden tutunca, yüregim yesil yosunlara takilip günlerce dip akintilarinin pesisira gitmk isterdim.

Yanagina konan kar tanesi eriyip dudaklarina indiginde o bir damla serinligi biriyle paylasmak istediginde yönünü rüzgara dön yeter. Çünkü ben o rüzgardayim....

Ben seni dün sevmedim, çünkü dün bitti. Ben seni bugün sevmedim çünkü bugün bitecek. Ben seni yarin sevdim çünkü yarinlar hiç bitmeyecek...

Ask bir elma sekeridir. Sekeri yersin sapi kalir...

Rüyalarini gül yapraklaiiyla yatagini papatyalarla süsledim, üzerini sevgiyle örtüp tüm kabuslari aldim ki en güzel rüyalari sen göresin..
Yillar vardir nasil geçtigini bilmezdim, bir gün vardir yasamin anlamini degistirdi bana dair; hissetmedigimi, bilmedigimi yasatti, iste o ani senle yasadim senle sevdim.

Kalem olsa dünyadaki bütün agaçlar ve bütün denizler mürekkep olsa senin siirini yazamam yinede...

Yaprak döken gençligimin satir aralarinda alti kirmiziyla çizilmis ve tirnak içine alinmis suskunlugumun bas harflerisin.

Utanirim , söyleyemem yasadigim yalnizligi , kelimeler yetmiyor ki , bu mu sevda dedikleri.

Yaninda benden yakin baska biri de olsa , her seyi inkar etmis inandirmis olsanda , ve ona duygulanmis sevdalanmis olsanda , biliyorum bu gece beni düsüneceksin.

Sevgimiz yavas yavas süzülen çisil yagmur gibi ama irmaklari tasiran cinsten...

Seni düsünür , seni özlerim , sevgilerin özlemlerin derinliginde ne olur kir seytanin bacagini birkez beni hatirla , bir sonbahar serinliginde...

Sert rüzgarlar karanlik geceleri severmis , aynen benim seni sevdigim gibi.

Sen bazen en zifiri karanlik gecemin günesi, sen bazen yasanacak hayatin cesaret verecek mutluluk yani, sen bazen ve her zaman sevgimin tek nedeniI...

Seni yildizlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici,çekici ve güzelsin ama aranizda tek fark var onlar milyonlarca sen birtanesin.....

Seni unutmak için and içtim gözlerin geldi aklıma vazgeçtim.

Hadi uyandır beni söyle gördüğüm zamansız bir düş mü? Hadi git, uzaklaş, yokluğuna inandır beni. Gerçekten yoruldum her bulduğum yerde seni kaybetmekten.

Gözlerin nehir kirpiklerin köprü olsa, ben üzerinden geçerken ipler kopsa ve düştüğüm yer dudakların olsa.

Buruk hasret dolu geceleri öldüreceğim bir gün bu ayrılık şarkılarını kurşuna dizeceğim ve seni benden ayırdığı için kaderimi mahkemeye vereceğim.

Güller anlatsın sana olan sevgimi, güller anlatsın yansızlığımı, çaresizliğimi? Yavaş yavaş eriyen yüreğimi güller anlatsın ben anlatamadım

Rüzgar alabildiğine hırçın,yağmur alabildiğine inatçı, yüreğin ise onlara inat sanki bir liman... Tıpkı gözlerindeki huzur gibi...

Nasıl ki uzaktaki yıldız parlak gelirse insana, uzakta olduğun için tutkunum sana! Hani en güzel aşklar imkansız gelir ya insana, imkansız olduğun için tutkunum sana.

Seni sevdiğim kadar yaşasaydım; ölümsüzlüğün adını aşk koyardım...

Önce düştüğümde kalkmayı, sonra aleve dokunduğumda acıyı, sevmeyi öğrendim, sevilmeyi her şeyi öğrendim de yalnız seni unutmayı öğrenemedim!

Acı ve hüzün bir yıldız kadar uzak, mutluluk gözbebeğin kadar yakın olsun. Umutların gerçek, gerçeklerin mutluluk, mutlulukların sonsuz olsun...

Bir an buruk bir acı saplanırsa yüreğine, gözlerin zamansız takılırsa, kulakların zamansız deli gibi çınlarsa bil ki bir yerlerde özlemişsindir beni

Gençliğine güvenip erken derken belki elveda bile diyemezsin giderken.

Bulutlara yükledim hasretimi, rüzgarlarla yolladım sevgimi, yağmurlar yağdırdım gözyaşlarımla küçük melekler gönderdim seni öpmeye! Geldiler mi?

Nasıl ki uzaktaki yıldız parlak gelirse insana, uzakta olduğun için tutkunum sana! Sana yıldızlar kadar yakın olmak isterdim, her baktığında beni görebilmen için, sana
bulutlar kadar yakın olmak isterdim, üzüldüğünde gözyaşlarını yağmur olup silebilmek iÇİN

Eğer gökyüzü bir parça kağıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmezdi. Seni o kadar çok seviyorum ki...

Biliyorsun her gökkuşağının bittiği yerde bir hazine saklanırmış. Gökkuşağını takip ettim geçenlerde sende bitti... En değerli hazinemsin benim, canımsın.

Yedi ayrı iklimden yedi çeşit arı getirseler yedi çeşit arı yedi ayrı çiçeği dolaşsa yedi ayrı çiçekten bal yapsa senin kadar tatlı olamaz...


Ben seni dün sevmedim çünkü dün geride kaldı, ben seni bugün de sevmeyeceğim çünkü bugün de bitecek; ben seni yarın seveceğim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek!


Ağzımdan çıkacak söz olsan konuşmam, gözümden akacak yaş olsan ağlamam, kalbime hapsettim seni hiçbir yere bırakmam!


Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da... Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de... Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük
gerçek...


Sen benim hayatımda olduğun sürece, ne sen kimseye rakip ne de kimse sana rakiptir? Çünkü sen benim için daima teksin!


Dünde, bugünde, yarında? Yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep ordayım!


Sana yıldızlar kadar yakın olmak isterdim, her baktığında beni görebilmen için, sana bulutlar kadar yakın olmak isterdim, üzüldüğünde gözyaşlarını yağmur olup silebilmek için, sana sen kadar yakın olmak isterdim ki beni, seni sevdiğim kadar sevebilmen için?


Güneşi seviyorum diyorsun güneş açınca gölgeye kaçıyorsun. Yağmuru seviyorum diyorsun yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun. Korkuyorum sevgilim çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun!


Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim açar açmaz duyayım kokunu. Sevda essin başak saçlarında, sesin yüzümü rüzgarla bulsun... Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim, gelsin beni en koyu zulamda bulsun ve öyle bir mektup yaz ki sevgilim varsın ölümüm olsun.


Yardım etmek mi istiyorsun? O zaman dinle; yaşama sevinci getir bana çokça olsun çabuk tükenmeyenlerinden. İhtiyacım var bu ara unutmak üzereyim mutluluğu, unuttum sıcak bir çayın tadını, esen rüzgarın serinliğini, hadi durma öyle hatıralarımı canlandır, iyi olanları?


Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz, her şey olur da şu kalbim, bir tek sensiz olamaz. Mürekkepten denizler, kağıttan gemiler yaptım. Sonra ismini her yere yazdım. İsmini yazınca seni sevdiğimi sandın, ben seni sevmedim sana taptım!.. Güneşin buz tuttuğu yerde bir alev görürsen, bil ki o yalnız senin için yanan kalbimdir.


Eğer seni nasıl ve ne kadar sevdiğimi öğrenmek istiyorsan bana yeni bir dil bulmalısın çünkü sana olan sevgimi anlatmak için kelimeler bulamıyorum. Ama bir şeyi bil ki seni çok seviyorum?


Bir insanı sevmek onunla yaşlanmayı kabul etmek demektir benim için. Ben seni seviyorum ve bir ömür boyu seninle olmak istiyorum.


Kuyruklu yıldızlar vardır, dünyaya yetmiş yılda bir gelirler. İnsanlar onu hayatı boyunca belki bir kez görürler. Ben o yıldızı gördüm, o da sensin birtanem?


Sana bahçeden gül değil güneşten atom koparıp getirmek istiyorum ama kalbim gibi ellerin de yanar diye korkuyorum.


Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek. Gündüzleri yıldızları görmek marifet, aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet.


GusinapsE 26 Mart 2006 22:13

BİLMİYORUM!!!

Bu sefer hangi sefer? Hangi ayrılığın? Kim yaktı canını? Sen, kime üzüldün? Bilmiyorum...

Senin gidişini hatırlayamıyorum. Seninle birlikte başka bir arkadaşım da terk etmişti beni. Ama sen benim arkadaşım değildin. Ve ben hatırlayamıyorum senin gidişini. İlkbahar mıydı, sonbahar mıydı? Bu gidiş hangi gidiş?

Gitmen gerekiyormuş. Anlayamadım o zaman. Ve gittin. Hatırlamıyorum ağladım mı, güldüm mü? Ne yaptım sen giderken. Sonrası yıllarca süre gelen bir acıydı sadece. Ben seni bilemedim. Ulaşılmaz mıydın? Hayır, değildin.Ama ulaşmak için geç kaldım.Sen ise bana ulaşmayı hiç düşünmedin.Düşündün mü?Bilmiyorum...

Sana ulaşmak zordu. Can yakıcıydı her şey. Ulaşmak kolaydı belki dokunmak zordu. Dokunmak da kolaydı belki seni sevmek zordu. Sen, yokluğun içinde var olandın. Dayanak mıydın yaşama? Hayır, değildin. Sen, yokluğun içinde var olandın. Yani mecbur kılınandın. Sonra senin mecburiyetin de bitti bende. Yaşamda da bittin sen.

Ve sen artık yokluğun içinde var olan değildin. Belki yanılgıydın.
Evet evet öyleydin.
Senin mecburiyetin bitti bende.
Sen de bittin benim için mecburiyetinle birlikte.



Misafir 26 Mart 2006 22:39

Olmamış Meal
 
Ben Bu Notada Kendim Oldum
Her Bir Rotada Kaybım Oldu
Oltalarda Yemde Yoktu
Ankarada Tek Bir Ordu
Noktalarda Nakarat Oldu
Yaptığın Bu Seranet
Aşka Dair Tek Bir Yoldu
Sen Turla CrasH LoRd Oldu
Bence Aşk Bu Yok İstisnaya YoK Mecal
Kalbimde Bir Kız Gözlerinde Kalmamış Sual
Bir Anda Oldunuz Bir Şah Geldi Mat Talumar
Denizde Ottunuz CrasH'da Okyanus.!


GusinapsE 26 Mart 2006 22:55

ARANAN!!

Bu gece nedensizim,sebepsizim ve anlamsızım...

Susmuş insanlar ve bütün İstanbul...ıssız ve soğuk sokaklar!..Acıyan ve kanayan yanlarımı görüyorum...Herşey ne kadar acı değil mi?..Yaşananlar ve yaşadıklarımız...Hepimiz yalnızız aslında...Hepimizin kafasında binlerce çelişki,binlerce şüphe ve müthiş muamma,hepimiz ütopik değerler yaşıyoruz...

Sen ve ben sıradan yaşayamadığımız için bütün acıları hep üzerimize çekiyoruz,düştüğümüz yer öyle açık seçik ki! Tıpkı bir kırmızı gülün ateşe düştüğü zamanları yaşarız...Birşeyler bizi hep önce sıcağa,sonra acıya sonrada gecenin dadasına alır götürür...Aslında aşkın olduğu yerde,bütün adamlığımızla biz vardık...Bir işçinin kalbinde ekmek gibi biz vardık..Bıraktıkları kadar adamız...

Bütün yokluğumuzda aşka ve sevgiye talipliğimiz her zaman devam edecek.Bir teoris şöyle demişti "Eğer uğruna ölecek birşeyiniz yoksa,bu sizin hayat mücadelenize müsait olmadığınızı gösterir.." İşte biz bu birşeyleri arıyoruz belkide...Kırılgan mektuplar yazıp olmayan adreslere yolluyoruz,kimbilir belki birgün doğru adresi buluruz ne dersin?...









GusinapsE 30 Mart 2006 02:41

KUŞLAR...

Dünü bugün bu günü dün gibi yaşıyorum her geçen gün bir öncekine hatıra bırakıyor
Ben kuşları özledim ama nereye gittiler bilmiyorum yaz mevsimi geçmedi ki daha akşam olunca yamaçlara bakarım yoklar dere kenarına inerim orada da değiller kuşlar özgür derler ama öyle değil özgür olan kuş uçar durmadan ama bir tane bile yok uçan bana bakıyorsun oradan kızgın kızgın hadi çık kafesten uç artık özgürsün nereye gitmek istersen oraya git yeni bir şehre yeni bir dosta yeni ufuklara benim olmadığım bu tel parçasının olmadığı yere git gidemezsin dimi alıştın sende telle çevrili yaşama zor gelir özgür yaşamak ben derim ki nerede mutlu olacaksan orada kal yüreğinin götürdüğü yere git ve dönme...





Misafir 2 Nisan 2006 04:34

En güzel gülüşünle karşıla beni
İşte geldim yanına yorgun ve yitik
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
İçimde tarifsiz bir gariplik

Anlamaya çalış bir şey sormadan
Yaklaş yanıma, gözlerime bak
Dağıt saçlarını çocuklar gibi
Sonra başını omuzlarıma bırak

Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana

Paramparça hayallerim, umutlarım
Ne kalmışsa içimde kırık dökük
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
Baksana, bütün ışıklarım sönük

Ağır ağır karanlığım koyu, zifir
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim

Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın

Yeter ki mahşere dek beni özle, beni sev
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni



Misafir 2 Nisan 2006 07:53

Bir sabah,
Zamanı durdurdun sen...
Ayrılığı ekledin sonbahara
Mevsimin bütün bulutları,
Gözlerimde birikti de
Ben yağamadım bakışlarına...

Söyle!
Hangi güneş
Baharı getirecek şimdi bana?
Kadehimiz ayrılağa kalkmadı ki hiç
Ben nasıl içebilirim yokluğuna...

Belki,
Zamansızdı sevgim
En az gidişin kadar!
Elde değil bu.
Sen hiç eylülde sevip de
Vakitsiz hüzünlere beyaz bayrak salladın mı?
Bilemezsin sevdiğim...
Nasıl da koyuyor adama güzün geri kalanı...

Doğduğum gündeyim şimdi.
Yoksun...
Bir başıma içip,
Kağıda gidişini karaladım...
Hazanda sevmek akıl kârı değilmiş sevgili
Anladım...



melish 2 Nisan 2006 19:55

Dudağımda güz türküleri birikiyor, şiirler dökülüyor kaldırımlara sonbahar seslerinden. Ürküyorum…
Oysa mevsim bahar mevsimi, gül mevsimi, umut mevsimi. Göç etmiş hüzünler, acılar, başka alemlere. Çiçekler selam gönderiyor yeni yetme sevdalara…

Ama ben sevinemiyorum, bütün ihanetler iz bırakıyor yüreğimde… Mutsuzum, kalabalıklar içinde yalnız ve avuntusuz, hiç bir neden derinliğimi doldurmuyor… Hep bir yerlere gitmeleri özlüyorum… Özledikçe ıssızda kendini arayan ve kanayan dervişler gibiyim…

Renkleri solmuş güz yapraklarıyla saklıyorum yüzümü, inadına kimsesiz sözcüklerle yürüyorum. İnadına kesmiyorum saçımı sakalımı… Yabancı bir ülkenin sokaklarında hayatı adımlarken, üzgün kuşlar üşüşüyor saçlarıma. Soğuk, ıssız ve eğreti bir gülüşle hayatı anlamdırmaya çalışıyorum, olmuyor…

Bütün acılar eskise de yerine yeni acılar yeşeriyor. Yağmur yağıyor sokaklara, yüreğime gözlerim yağıyor, ıslanıyor duygular… İnsanlardan ve küçük hesaplardan anlamıyorum. Anlamak da istemiyorum. Bazen öfkeleniyorum iki yüzlü, içtenliğini yitirmiş dostluklardan, çıkarcı ilişkilerden kaçıp kurtulmak istiyorum…
Rüzgar esiyor, üşüyor gözlerim… Herkes kendi acısını taşıyor yarınlara. Kimse dönüp bakmıyor yureğimdeki acıya…

Yıldızlı geceler kayboldu artık. Kirli düşünceler, onursuz davranışlar, insanın yüreğini incitiyor. Her ihanet kan oluyor ciğerime… İnsanların kirlenmiş nehirlere benzediği bir iklimde temiz ve onurlu kalmak ne kadar da zor. Nereye gittimse ***** ilişkiler kesmiş yol başlarını, ne yana döndüysem ihanet…

Susmanın sınırını tüketiyorum artık. Haykırmak geliyor içimden var gücümle, tüm *****liklere. Tiksindiriyor beni ucuz çıkar ilişkileri… Durmadan bir öfke büyüyor içimde, bunalıyorum bazen, hiç bir tarafta esmiyor rüzgar, çağıltısı uzak düşüyor suların. Anlıyorum ki, ben bu çağın insanı değilim…

Günlerim hep tek düze geçiyor, alabildiğine boş ve anlamsız. Bir incinmişlik alıp gözlerimi benden taa uzaklara götürüyor.
İnsanları iyi tanıyorum artık, kirli, aşağılık şeyleri unutmuyorum. Bir ihanet gününde ikiyüzlülük hançeri nasıl saplanır yüreğe onu ögrendim, ögrendim bir ihanet ne kadar kırar insanı…Bir ihanet faslında bir bıçak ne kadar işler kalbe biliyorum artık…

Uykularıma acılar sızıyor, içim sızlıyor, küle dönüyor, karabasan oluyor rüyalarım. Düşündükçe yabancılaşıyor duygularım. Öfkeleniyorum…

Unutmak istiyorum gördüğüm bütün ihanetleri, acıları unutmak istiyorum… Unutmak istiyorum bana edilen bütün kötülükleri, haksızlıkları. Ama kırgınlıklar kolay iyileşmiyen yaralardır, her anışta kanar içimiz, hele de yakınımızda duranlarsa ihanet eden…

Ama yinede insan umudunu terketmeden, dişiyle, tırnağıyla mücadele edip, tüm acılara ve ihanetlere rağmen, inadına, inadına yaşamalı diyorum…


Misafir 2 Nisan 2006 20:02

Sen BulaŞıcısın... Aptallık BulaŞıcıdır!
 
Yine gece oldu, seni düşünme mesaim başladı.
Sabah 4-7 seni düşünme nöbetindeyim. Kız olduğum için askerliğimi yapmadım ama sanırım askerlik gibi birşey bu. Ben zaten seni sevmekle büyük bir suç işlemişim. Bitmez benim sözde askerliğim.
Lafa nerden gireceğimi inan bende bilmiyorum. Elbet bir yerden gireceğiz. Şimdi gözlerinden girsem çok klasik olacak. Şöyle henüz denenmemiş birşeyler olsun istiyorum. Senin ve benim için özel olmalı....
Buldum! Kulak memen olabilir mesela ya da daha özel olsun diyorsan Örs Kemiği'nden de başlayabilirim. O kadar güzelsin ki Örs Kemiğin güzelliğinin yarısı kadarsa, bir roman bile yazabilirim.
Neden kulağına ve duyma organlarına taktım biliyor musun? Bilemezsin tabi. Bilsen zaten aramız böyle olmaz!
Sen beni duymuyorsun. Yüreğimi dinlemiyorsun. Aşkımı anlamıyorsun.
Benim dinlediğimle senin dinlediğin aynı şarkılar. Fakat bende başka etki uyandırıyor, sende... belki uyandırmıyor bile. Sen uyuyorsun oğlum. Uyuyorsun!
Ben, seni düşünüyorum o şarkılarda; Sen ise o şarkıyı söyleyenin ne kadar güzel, etkileyici olduğunu... Aramızdaki fark da bu işte! Ben sanata aşığım ve tabiki sana, sen şarkıya aşıksın ve tabiki şarkıcıya...
Ben hep senin gibi aptal erkeklere mı aşık olmak zorundayım? O aptal erkeklerin bana aşık olma durumları bile olmadığına göre sanırım zorundayım. Aptal bir erkeksin ama bana aşık olacak kadar değil!
Sen Top-10'lara takılırken ben sana şarkılar besteliyorum. Top-10'un en delikanlı şarkılarını... Öyle abuk sabuk şarkılar değil benimkiler. Adam gibi şarkılar. Bir erkeğe yazılmış adam gibi parçalar. Bu parçaları başka bir erkek dinlese, benim üstüme atlar ve beni parçalar.
Senin adını taşıyan bir kaset çıkarsam ve listelerde 1 numara olsam, sonra da seni Miami'den arayıp "Aşk meşk palavraymış be güzelim! Param var, pulum var. Etrafımda her daim 100 küsür erkek var. Hepsi senden iyi! Bak Sibeller de burada. (Sibel Can'dan söz ediyorum) Benden yeni kasedi için parça istiyor. Unuttum seni oğlum. Şimdi sen düşün beni!" desem, ne yapardın acaba? O anki yüz ifadeni görmek için neler vermezdim bir bilsen!
Ama yapamıyorum işte! Seni görünce herşey değişiyor. Dünyam küçülüyor. Sana bile sığabiliyor. Dünyamı sen rahat taşıyabil diye küçültüyorum iyice. Stress Topu gibi oldu dünyam. Stress atmamı sağlıyor senin elinde değilken. Asabiyetim, senin elindeyken başlıyor. Allah kimseyi senin eline düşürmesin! Stress topunu bile!
Senin yüzünden birgün Almanya'nın herhangi bir üstgeçidinden atlayıp intihar edebilirim. Özellikle trafiğin yoğun olduğu akşam saatlerinde yaparım bunu. Daha eğlenceli olur kanaatindeyim.
Özellikle de o Dom Kilisesi'nın ortasındaki üstgeçitten atlayabilirim. Otobüsler durmuş, tüm yolcular bana, yani cesedime bakıp "Yazık kizcağıza! Kimbilir ne derdi vardı?" gibi klişeleşmiş, salakça bir laf ediyorlar. Ordan yaşını almış, başı kalmış bir amca da "Aşk meselesidir!" yorumuyla, yolcuların kafasında hiç oluşmayan bir sorunun yanıtını verir.
Bu işi o saatlerde yaparsam daha çok farkedilirim en azından.
Sen haber bültenlerinde seyredersin olayı. Belki üzülürsün. Sonra arkamda bıraktığım son mektubumu bulurlar. Hep senden söz etmişimdir mektupta. Bir Reality Şov'da bu mektup okunur. Belki Savaş Ay seni bulur ve programında beni tartışırsınız. Savaş Ay, kendisinden nefret ettiğimi asla bilemeden beni savunur sana karşı. Sen, yüzünde hüzünlü bir ifadeyle "Bilmiyordum. Bana hiçbirşey söylemedi." türünde klişe laflar edersin. (İlla söylemek mi lazım? Anlayamadın mı beni?!) "Duygularını açsaydı, belki... bilmiyorum" dersin gözlerin dolarak. (Açsaydım n'olurdu ha?! Açıldığıyla kalırdı!)
Bilmiyormuş beyfendi! Zaten neyi bildin ki bugüne kadar? Ridaniye Savaşı'nı sorsam onu bile bilmezsin! Adını sorsam 10 dakika düşünürsün! Aptalsın işte, aptalsın!
Aptalsın ama hiç olmazsa sevilen bir aptalsın. Ben öyle bile olamadım. Ben hep seven bir aptal olarak tarihe geçmeyeceğim. Tarihe niye alsınlar ki beni? Aptalın ne işi var koskoca tarihte?
Allah belamı versin seni seviyorum!
Belamı vermiş zaten. Sen benim belamsın!
...ve aptalsın!!


GeniouS'iS / 2004


Misafir 2 Nisan 2006 23:01

Papatya ve Kelebek
 
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini
hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde,
kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da,
rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya
başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.
Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya
görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını
bilememiş. içinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin
üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.
"Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza
gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve
"Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini,
nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.
Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten
hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını
seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı
güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok
sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret
edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan,
incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da
kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği
kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek
artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya
dönmüş ve; "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa
benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis,
sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık
kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten.
Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını
fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..."
diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim.
Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin
acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş,
sonra da dökülmeye başlamış.
Her düşen yaprakta papatya, "seviyormuş" diye geçirmiş içinden.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar,
sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...


Misafir 4 Nisan 2006 14:05

Ayrilik üstüne

Tam gögsünüzün ortasinda bir yeriniz aciyacak...

Evinizin sizi içine sigdiramayacak kadar dar oldugunu farkedeceksiniz...

Sokaga firlayacaksiniz... Sokaklar da dar gelecek...

Tipki vücudunuzun yüreginize dar geldigi gibi...

Ne denizin mavisi acacak icinizi, ne piril piril gökyüzü..

Kendinizi tasiyamayacak kadar cok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar kücüleceksiniz...

Birileri size bir seyler anlatacak durmadan...

"Önemli olan saglik."

"Yasamak güzel."

"Bosver, her sey unutulur."

Siz hic birini duymayacaksiniz...

Gözyaslarinizdan etrafi göremez hale geleceksiniz.

O'ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarinda ölmek

isteyecek kadar cok seveceksiniz...

Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz...

''Ölüme care bulundu'' ya da ''Yarin kiyamet kopacakmis'' deseler basinizi

kaldirip ''Ne dedin?'' diye sormayacaksiniz...

Yalniz kalmak isteyeceksiniz...

Hem de kalabaliklarin arasinda kaybolmak... Ikisi de yetmeyecek.

Gecmisi düsüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika, Ama kötüleri atlayarak!

Onunla gectiginiz yerlerden gecmek isteyeceksiniz, Gittiginiz yerlere gitmek...

Bu size hic iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksiniz.

Biri size icinizdeki aciyi söküp atabilecegini söylese, kacacaksiniz...

Aslinda kurtulmak istediginiz halde, o aciyi yasamak için direneceksiniz.

Hayatinizin geri kalanini onu düsünerek gecirmek isteyeceksiniz...

Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz...

Herkesi ona benzetip, Kimseyi onun yerine koyamayacaksiniz...

Hic bir sey oyalamayacak sizi, Ilaclara siginacaksiniz...

Birkaç saat kafanizi bulandiran ama asla onu unutturmayan...

Sadece bir müddet buzlu camin arkasindan seyrettiren...

Bütün sarkilar sizin icin yazilmis gibi gelecek...

Bogaziniz dügümlenecek, dinleyemeyeceksiniz...

Uyumak zor, uyanmak kolay olacak, Sabahi iple cekeceksiniz...

Bazen de ''Hic günes dogmasa'' diyeceksiniz.

Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...

Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz...

Belki civi civiyi söker diye can havliyle önünüze cikana sarilmak

isteyeceksiniz, Nafile...

Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek...

Rüyalar göreceksiniz, gercek olmasini istediginiz...

Her sicrayarak uyandiginizda onun adini söylediginizi fark edeceksiniz...

Telefonun calmasini bekleyeceksiniz...

Aramayacagini bile bile...

Her caldiginda yüreginiz agziniza gelecek...

Aglamakli konusacaksiniz arayanlarla...

Yüreginiz burkulacak...

Caniniz yanacak..

Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.

Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinizden...

Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutusacaksiniz...

Defalarca aradigi günlerin kiymetini bilmediginiz icin kendinizden nefret edeceksiniz..

Yasadiginiz sehri terk etmek isteyeceksiniz...

Onunla hic bir aninizin olmadigi bir yerlere gidip yerlesmek...

Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karsilasma umudu...

Bu umut sizi gitmekten alikoyacak...

Gel gitler icinde yasayacaksiniz... Buna yasamak denirse...




GeniouS'iS / 27.01.2003


Misafir 6 Nisan 2006 14:50

İsimsiz Melek


Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş, artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kabartıp bu anlamadığı seslerin ne olduğunu dinliyordu. Acaba nasıl bir yerdeydi, ah gözlerini bir açabilseydi görebilecekti.

Yavaş yavaş sıkılmaya başlıyordu bulunduğu yerden. Henüz ismi koyulmamış minik kız bebeği bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. O seslerin sahibini, annesini görmek istiyordu. Bazı zamanlar bulunduğu yerin üzerinde gezen birşey farkediyordu. Herhalde annesinin eli olmalıydı. Onu farkettiği anda heyecanlanıyor, henüz yeni çalışmaya başlayan kalbi küt küt atıyordu. Farklı birşeyler hissediyordu, sanki bir tutku, sanki değişik duyguların karışımı vardı annesinde.. Ah annesini bir görebilseydi..

Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Anlaşılan artık zamanı gelmişti. Sonunda son zamanlarda oldukça fazla sıkıcı olan bu mekandan kurtuluyordu. Sonunda annesine kavuşabilecek, gözlerini açabilecek ve onu görebilecekti. Feryatlar eşliğinde bulunduğu yerden biraz daha ilerledi. Sert iki el onu bacaklarından tutup hızlıca çekti. Annesi öylesine bağırıyordu ki, kulakları acıdı. Ne olduğunu bile anlayamadan soğuk bir alana çıkmıştı. Sıkıcı yerde onu saran sıcak su bile yoktu. Sert eller hızla poposuna vurup, onu salladılar. Halen gözlerini açamamıştı, sadece bağıran annesini ve sert elli bir kadını hissedebiliyordu. Daha fazla dayanamayıp ağzını açarak oda " Anne ağlama.. Lütfen ağlama.. " diye bağırmaya başladı.

Üşümüş ve dinlenmiş bir halde kendine geldi. Kollarını ve ayaklarını oynatamıyordu. Anlayamadığı birşeye onu sımsıkı sarmışlardı. Aniden iki el bulunduğu yerden isimsiz miniği aldı ve kucağına yerleştirdi. Yüreği yine küt küt atmaya başlamıştı. Bir zamanlar sadece hissedebildiği o sevgi dolu, tutkulu eller onu alıp yumuşacık bir yere yerleştirmişti. Kendini alan kişinin annesi olduğunu çok iyi biliyordu. Annesini mutlaka görmeliydi.. Yavaşça gözkapaklarını kaldırmaya çalıştı. Koyu lacivert gözleri ufacık açılmıştı. Sislerin çekilmesinden sonra hayal meyal annesini gördü. Yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu. "Acaba annem neden ağlıyor ?" diye düşündü. Herhalde kendisinin geldiğine çok sevinmiş olmalıydı. Soğuk nedeniyle annesinin göğüslerine başını yasladı. Annesinin kalbide tıpkı onunki gibi hızlı hızlı atıyordu. " Canım annem, biricik annem " diyerek tekrar bağırmaya başladı. Annesi yavaş ve şefkat dolu hareketlerle minik bebeğinin ağzına göğsünü verdi. Sonra uyumasını bekledi..

Sırtına giren buzdan bıçaklarla uyandı isimsiz minik bebek. Üşüyor ve titriyordu. Fakat hala annesinin kollarındaydı. Başını annesinin göğsüne iyice yasladı. Annesi bu soğukta nereye yürüyordu acaba ? Bir beşikte sallanırcasına, annesinin kucağında ilerlemeye devam etti. Çok uykusu vardı, eğer soğuk canını yakmasaydı bu şefkat dolu sıcak kollarda hemen uyuyabilirdi. Asla burdan ayrılmayacağım diye düşündü. O büyüyüp, abla oluncaya kadar hep annesinin kucağında kalacaktı. Böylesine sevgi dolu sıcacık yerden kim ayrılırdı ki.. Öylesine seviyordu ki annesini, konuşmayı öğrendiğinde ilk onun adını söyleyecekti. Şimdiye kadar görmediğine göre, galiba zaten babası yoktu, yada onu merak etmemişti. Hiç önemli değil diye düşündü, bu sıcak kucağa sahip, gözüyaşlı annesi onun için yeterdi..

Annesi durdu. İsimsiz bebek gözlerini açıp etrafa baktı. Ama heryer karanlık olduğundan hiç bir yeri göremedi. Neden durdu acaba annem diye düşünürken, yüzüne garip duygularla dansetmiş, ılık ve tuzlu bir damla düştü. Annesi, gözlerinden minik bebeğin yanağına damlalar damlatıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu, annesi neden ağlıyordu? Gözlerini kapattı. Göğsüne bir kağıt parçası sıkıştırıldı. Yanaklarında annesinin dudaklarını hissetti. Soğuktan çatlamış olmasına rağmen, tutku ve sevgi kokan dudaklar, isimsiz minik kızın yanaklarından yumuşakca öptü. Bu öpücüğü asla unutmayacaktı. Yaşadığı günlerde hissettiği en güzel duyguydu. İtinayla ve yavaşça yere bırakıldığını farkettti. " Hayır , hayır anne bırakma beni kucağından " diye haykırmaya başladı. Sıcacık ve sevgi dolu kucaktan, soğuk ve sert mermet bir zemine koyulmuştu. Hala haykırıyordu. Annesinin kucağından inmek istemiyordu, üstelik çok üşüyordu. Annesi arkasını döndü, bir kaç adım attı. " Anne, ne olur gitme, anneciğim lütfen beni bırakma! " diye son sesiyle tekrar haykırmaya başladı. Annesi durakladı. Geri döndü. İsimsiz bebek yavaşça sustu. Gelip tekrar kollarına almasını bekliyordu. Fakat annesi gelmedi, tekrar arkasına dönüp, feryatlar arasında hızlıca uzaklaşarak, gecenin, soğuğun ve merhametsizliğin karanlığında kayboldu..

Ne kadar ağlayıp haykırdığını bilmiyordu. Tek hissettiği soğuktu. İliklerine kadar üşüyor ve bir taraftanda belki gelir diye annesini çağırıyordu. Hareket etmeye çalıştı, belki kalkıp annesinin arkasından koşmalıydı. Fakat kollarını ve ayaklarını sıkıca bağlayan beyaz bezden dolayı hareket edemiyordu. Hareket etse bile koşmayı bilmiyordu ki.. Ama annesi için hemen öğrenebilirdi belki ? Soğuğun etkisiyle ayaklarını hissetmemeye başladı. Çırpınmaya çalışan kollarıda yavaş yavaş kayboluyordu. " Anneee.. " diye tekrar haykırdı. " Anneciğim neden beni bırakıp gittin, anneciğim yok oluyorum.. anneciğim lütfen gel beni al.. " haykırmaları boşunaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde haykırmalarına sadece sokak köpekleri yanıt veriyordu. Artık kollarınıda kaybetmişti. Ayaklarım, kollarım ve göğsüm neden kayboldu acaba diye düşündü. Annesizlikten olsa gerekti. Annesi onu bıraktığı için yavaş yavaş kayboluyordu. Yok olacağını, soğuk çenesine ilerleyince farketti. Artık hiç birşeyin anlamı kalmamıştı. Doğru düzgün düşünemiyordu bile. Neden buraya bırakılmış, neden terkedilmişti ? Henüz ismi bile koyulmadan, ne günah işlemişti ki ölüm cezasına çarptırılmıştı ?..

İsimsiz minik kız bebeğinin bırakıldığı cami avlusunda, sabah ezanları çınlamaya başladı. Bir bebeğin annesine " Geri dön anne " haykırmalarının, ınga sesine dönüştüğü yürek parçalayıcı serenat, Allahu Ekber seslerine karıştı. Martılar, sokak köpekleri, hiçbiri bu sahneye dayanamamış, son sesleriyle ağlıyorlardı. Minik bebek gözlerini kapattı. İki damla çıktı gözlerinden. Biri gözpınarının hemen yanında, diğeri ise yanağında donmuştu. Gözlerini son kez kapattı. Bir daha görmek istemiyordu. Ezanla beraber, miniğin seside kesildi. Bir mum alevi gibi yavaşça sönmüştü. O artık ruhları sıkan ve dünyanın sonunu hazırlayan siyah renkteki merhametsizliklere lanet eden, vicdansızlığa tutsak edilmiş bir melekti


GusinapsE 8 Nisan 2006 22:28

Sevmek;

farkında olmaksa yaşadığının

Sevmek; bakmak değil görmekse eğer

Aklın başından gitmesi değil,

Duymak ve bilmekse eşit olarak;

Yemeden, içmeden kesilmeden

Çoğalmaksa sevmek eksilmeden,

Çağına tanıklık ederek

Ve kahrolmamaksa arabeske inat.

İçin içine sığmamaksa

Bir coşku, bir şenlik, bir erdemse sevmek;

İnsanları, çocukları, kuşları unutmadan

Verem olmamaksa sevmek senin aşkından

Daha sağlam basıyorsam toprağıma,

Unutmak, şaşkınlık, azap değilse;

Bilinç, öğreti ve sevinçse,

Paylaşılan bir ekmek gibiyse sevgi;

SENİ SEVİYORUM !




GusinapsE 11 Nisan 2006 03:54

Ben Sana Aşık Olacağım

Biliyorum;
Ama elimde değil söylememek bir gerçeklik vaat etmese de "merhaba"
deyişin....
Yüzüme bakmadan konuşabilsen de elimde değil işte.....
Ben de bakamıyorum senin yüzüne...

Seni,
"elsiz" ezberliyorum... Belki hiç dokunmayacaksın bana
bir gülün yaprağına dokunur gibi dokunacağım ben;
Sana değil; yine bir gül yaprağına...

Seni,
"dilsiz" tanıyorum. seni ne zaman düşünmesem susuveriyorsun
kulaklarımda.
Senden baska düş, hayal yok!
Sen duvarlarımda alışılmış bir yalnızlıksın...
Konuşamıyoruz "merhaba"dan başka kelime ...
"nasılsın"lar zoraki çıkıyor dudaklarımızdan duymuyoruz, eminim....

Seni,
"kör" bilmek de işime gelirdi belki bir cam yansımasında;
Ya da yağmurlu bir yalnızlığında yolculuğunun, dışarıyı izlemediğini
varsaymak
anlamsız bir bakışa, belki biraz da siyaha bürünmesi gözlerinin...

Kendimi
"hissiz"liğine inandıramıyorum şu yazdıkların var ya; olmasa onlar...
Uzaksın işte bana. "olamaz"sın.

Tüm noktalı virgüllerimle birlikte ben, sana aşık olacağım.
Şiirler umurumda değil! şarkılar hepsinin boğazını sıkacağım
duyduğum her güzel melodiye susacağım artık;
Çünkü ben, sana aşık olacağım.

Seni ilk okuduğum şiirde olduğum gibi ...
Seni ilk gördüğüm resimde olduğum gibi ...
Seni ilk tanıdığım günde olduğum gibi ...

Ve dün, ve bugün olduğum gibi ... Yarın da
Ben, sana aşık olacağım.

Aynı kaldırımlarda üşümüş olabiliriz bir ihtimal,
Bu sebepten seviyorum artık onları.

Belki aynı yağmura tutulduk.
Aynı anda bakmışız ki ayışığına.
Ben sana aşık olacağım.

"sus" diyecek gözlerin bana.
Biliyorsun, bir daha bakamayacağım onlara.
"sus" diyeceksin duyamayacağım sesini de.
Beni reddedişini bile çok gördüm kendime.
Bir hayal şiiri yaratacağım ve onun içinde
Ben, sana aşık olacağım.

"sus" diyemeyecek yazdıkların bana.
Ben de "sus"olamayacağım yazdıklarımda...
Seni yazacağım; çünkü artık "varsamvarım". Çünkü,
Ben sana aşık olacağım ...

İçimde senden başka bir sen var artık
Ve.... Ben onu sonsuza kadar yaşatacağım...

Bir hayal kenti yaratacağım (bu değil) ve onun içinde
Ben,sana aşık olacağım.

Genç değil aptalım, hal bilmem, mazeret bilmem ...
"ama" diye başladığın hiç bir cümle ilgilendirmiyor beni.
Yirmi yaşımın heyecanına kapılacağım ve ben ...
Sen bilmediğin için beni, gönlünce yazacaksın şiirlerini...
Senin yazdığını okurken ben o şiirde de bir başka "ben" yaratacağım...
Böylelikle sen de "beni" anlatacaksın...
Sana bir değişiklik yapacağım ve...
BEN SANA ASIK OLACAĞIM!...



Misafir 13 Nisan 2006 13:43

Ormanın birinde sırtlanlar ve öküzler yaşarmış.Sırtlanlar, öküzler grup halinde gezdikleri için onlara yaklaşamazmışlar dolayısı ile karınlarını doyuramaz ve etraftaki tavşan,kuş falan ile beslenebilirlermiş.Ancak karşılarında besili ökzüler varmış.Ne yapsak ne etsek de bunları yesek diye düşünürlerken.Sırtlanın biri çıkmış demi ki:
-Ben bir yol buldum öküzlere barış teklif edelim.Siz beni izleyin.
Sırtlan elinde beyaz bayrakla öküzlere yaklaşmış demiş ki:
-Merhaba öküz kardeşler.Bakın ne güzel barış içinde yaşıyoruz değil mi.Hayat ne güzel barış içinde mutluluk içinde..
Öküzler de:
-evet evet mutlu mesut yaşıyoruz demiş.
Sırtlan demiş ki:
-Yav evet barış içinde yaşıyoruz iyi güzel ama şurdaki sarı öküz bize gıcıklık yapıyor.Zaten size de pek uymuyor onu bize verin demiş.
Öküzler:
-yav olur mu öyle şey nasıl yani hani barıştı falan derken
Sırtlan:
-o size uymuyor bakın onun rengi sarı demiş verin onu bize lütfen demiş.
Öküzler de:
-Biz aramızda bir toplanıp karar verelim demişler.
Toplanmışlar düşünmüşler taşınmışlar.Versek mi verelim mi falan derken.Benekli bir öküzün biri:
-Yapmayın arkadaşlar vermeyin arkadaşımızı olmaz.
Demesine rağmen azınlıkta kaldığı için dediği olmamış ve sarı öküzü sırtlanlara vermişler.
Sırtlanlar bir güzel karınlarını doyurmuşlar.Kendilerine ziyafet vermişler.Ancak gün gelmiş yine acıkmışlar.Yine sırtlanın biri gitmiş öküz grubunun yanına demş ki:
-ya bakın iyi güzel barış içindeyiz anlaşıyoruz da.Şurada kuyruğu sizden uzun bir öküz var.Kuyruğunu sallayarak bizi gıcık ediyor size de nispet yapıyor.Verir misiniz bize demişler.
Öküzler yine:
-ya ama olur mu falan derken uzun kuyruklu öküzü de vermişler..
Günler hep böyle geçmiş.Hatta artık sırtlanlar bahane falan bulmuyorlar
-şu öküzü verin
-şunu verin
diye öküzleri teker teker götürüyorlarmış..
Gün gelmiş öküzler bakmışlar 3-4 tane kalmışlar.Demişler:
-Yav ne oldu nasıl böyle azaldık..
Benekli öküzlerden biri çıkmış demiş:
-yaa biz vermeyin derken siz teker teker yolladınız arkadaşlarınızı..



Misafir 22 Nisan 2006 15:21



Misafir 25 Nisan 2006 12:10

http://www.mavisevdalar.com/senin_elinde.jpg


Misafir 25 Nisan 2006 12:16

BERDAN MARDİNİ DELİNİN TEKİYİM

Yağmursuzum, aysız, güneşsizim
Susuz, ateşsizim meğer sen
Her şey demekmişsin


Sevdasızım dilsiz, bir avareyim
Sensiz ben viraneyim
Meğer sen bana gerekmişsin


Olmadığın her yer en uzak gurbetli bana
Bilmeden kaşla güz arasında fena alışmışım sana
Sen beni benden iyi tanırsın delinin tekiyim
Ama seni üzdüysem canım özür dilemesini de bilirim.


(U) UYUZUM'A...(U)


Misafir 26 Nisan 2006 01:34

"Sen" tahtına yazıcı
kimi oturtsa da,
beşerî bir sevgili ya da
cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol
O'ndan özgeye çıkmıyor aslında, "gönül tahtına
O'ndan özge sultan" olmuyor.


Misafir 26 Nisan 2006 11:32

ESKİ BİR DOSTA VERİLECEK CEVAP..
 
ESKİ BİR DOSTA VERİLECEK CEVAP
ARKADAŞLIK BİHASSA DOSTLUK OYUNCAK DEĞİLDİR.KARŞINDAKİ İNSANA GÜVEN VERİP <<DOSTUMSUN>>DEDİKTEN SONRA<<OLMADI SIKILDIM>>DİYEREK DOSTLUĞU BİTİRME YOLUNA GİTMEK KARŞINDAKİ İNSANLA BİR OYUNCAK GİBİ OYNADIĞIN ANLAMINA GELİR.BAŞKA İNSANLARIN ARKADAŞIM DEDİĞİN İNSAN HAKKINDAKİ NEGATİG DÜŞÜNCELERİNDE ETKİLENİP ARAYA MESAFE KOYMAKTA KARŞINDAKİNE VERDİĞİN DEĞERE VE O İNSANI HİÇ DOSTUN OLARAK GÖRMEDİĞİNİ GÖSTERİR.BÇYLE BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP OLAN İNSAN BENCİL DÜŞÜNCELİDİR BUNLARI YAPARKEN KIRDIĞI KALPLERİ, ÜZDÜĞÜ İNSANLARI HİÇ DÜŞÜNMEZ ONUN İÇİN TEK DOĞRU KENDİ DÜŞÜNCESİDİR.BÖYLE BİR İNSAN HİÇBİR ZAMAN DOST SAHİBİ OLAMAZ.ELİNDİKİLERİNİ KAYBETMEYE HERZAMN MAHKUMDUR.BUNDON SONRAKİ DOSTLARINI KAYBETMEMEN DİLEĞİYLE
"YAŞAM SANA MUTLULUK GETİRSİN ESKİ DOSTUM"


Misafir 27 Nisan 2006 16:28

KÜÇÜK KIZ HÜZÜNLÜ BİR YABANCIYA GÜLÜMSEDİ BU GÜLÜMSEME ADAMIN KENDİSİNİN DAHA İYİ HİSSETMESİNE SEBEP OLDU BU HAVA İÇİNDE YAKIN GEÇMİŞTE KENDİSİNE YARDIM EDEN BİR DOSTA TEŞEKKÜRETMEDİĞİNİ HATIRLADI HEMEN TELEFONUNU ÇEVİREREK AKADAŞINA TEŞEKKÜRETTİ ARKADAŞ BU TEŞEKKÜRDEN OKADAR MEMNUN OLDU Kİ HER ÖĞLE TATİLİNDE YEEK YEDİĞİ LOKANTADA GARSONA YÜKLÜ BAHŞİŞ BIRAKTI GARSON İLK DEA BÖYLE BİR BAHŞİŞ ALIYORDU.
AKŞAM EVE GİDERKEN KAZANDIĞI PARANIN BİR KISMINI HER ZAMN KÖŞE BAŞINDA OTURAN FAKİR ADAMA VERDİ ADAM ÖYLE AMA ÖYLE BİR MİNNETAR OLDU Kİ İKİ GÜNDÜR BOĞAZINDAN AŞAĞI LOKMA GEÇMEMİŞTİKARNINI İLK DEFA DOYURDUKTAN SONRA BİR APARTMAN BODRUMUNDAKİ TEK ODASININ YOLUNU TUTTUÖYLE NEŞELİYDİKİ BİR SAÇAK ALTINDA TİTREŞEN KÖPEK YAVRUSUNU GÖRÜNCE KUCAĞINA ALIVERDİ
KÜÇÜK KÖPEK GECENİN SOĞUNDA KURTULDUĞU İÇİN MUTLUYDU SICAK ODADA SABAHA KADAR KOŞTURDU GECE YARISINDAN SONRA APARTMANI DUMANLAR SARDI BİR YANGIN BAŞLIYORDU.


venüsün_kızı 28 Nisan 2006 12:02

Anlayana SMS
Mektuplar “mail” oldu.. kart yok, mesaj var!
Artık imza bile elektronik.
Olsak da çoğumuz, “trene bakar!”
Virüs yayılıyor.. zîra kronik!

Türbanını takmış, erkekten kaçar,
Altında dört çeker.. önünde lap-top!
Kafam bu tezadı kavramaz.. nâçar..
Ya çağı yakala, ya iyice kop!

Tuhaf bir milletiz, kalmış ortada,
Ne tavuğa benzer, ne uçan kuşa!
Ne bulutta aklı.. ne yumurtada..
İnmez aşağıya, çıkmaz yokuşa!

Türkçe de bozuldu, bir garip oldu,
Kimi Arap ağzı.. kimi İngiliz!
Birsürü yabancı kelime doldu,
Tekerleri farklı farklı dingiliz!

Çorba bile değil, sanki bulamaç!
Ölçüsü bozulmuş, tadı kalmamış..
Sohbetler tükenik, varsa yoksa maç!
Hep yüzeyde kalmış, derin dalmamış!

Böyle gelmiş böyle gider derseniz
Tarihin yanılmaz tokadı patlar!
Ah, birazcık akla kulak verseniz,
Belki bu millet de yarına atlar!



venüsün_kızı 28 Nisan 2006 13:12

KALBİMDEKİ ACI

ONA BU KADAR YAKIN BİR OKADAR UZAK OLMAK O KADAR ZORKİ YALNIZIM O YANIMDAYKEN İLE ACI ÇEKTİRİYOR BU SEVGİ CANIMI ACITIYOR ALTINDA EZİLMEK ONA TÜM GÜZEL SÖZLERİ SÖYLEMEK AMA ONDAN TEK BİR TANE BİLE DUYMAMAK HAKSIZLIK BU AMA ELİMDENDE BİRŞEY GELMİYOR ONU SEVMEKTEN VAZGEÇEMİYORUM HEMDE TÜM YAŞATTIĞI ACILARA RAĞMEN SANIRIM SEVMEK AŞK BUTELEFON EDİPTE CEVAP ALAMAMAK HEMDE SADECE ONU ÖZLEDİĞİMİ SÖYLEMEK İÇİN BİR TEBESSÜM BEKLEMEK SEVDİĞİNİ DUYMAK KÜÇÜCÜK ŞEYLER BİLE MUTLU EDER AMA ONDAN BİRŞEY DUYAMAMAK CANIMI ACITIYOR HERŞEYİ HERKESİ BOŞVERDİM BİR ONU SEVDİM



onLy 29 Nisan 2006 13:53

Bir renk düşünüyorum duygularımızı anlatacak, hislerimizi açıklamamıza yardım ederken sırrını, gizemini içimde saklayacak. Öyle bir renk olmalı ki bu, her duruma, her koşula, üzüntü, sevinç, keder ya da mutluluk tüm duygulara eşlik edecek. Öyle bir renk olmalı ki, hemen her yerde bulunacak. Her bir bakışta tonlarını konuşturacak. Bazen bir beyazla birleşip en açık halini alırken, bazen en koyusu olup, gizemi ile ağırlaşacak. Baktıkça bakası gelecek insanın; baktıkça yeni pencereler, yeni dünyalar açılacak içimde sessizce, derinden...
Baktıkça insana huzur ve dinginlik verecek, ferahlatacak içini. Arzulanacak delicesine, hep istenecek, biraz deli, biraz çılgın olacak ama masumiyetini her daim koruyacak. Uyumlu olacak, sevgiyle bakan gözlerdeki ışıltıyı heyecan damlaları ile gerisin geri verecek. Paylaşmaya açık olacak, diğer renklerle hoş alternatifler yaratacak. Gün ışığındaki tadına doyulmaz güzelliğini, gece ay ışığındaki büyüsünde hissettirecek. Öylesine alımlı bir renk olacak. Diğer renkler alınmasınlar ne olur. Ama bu duygulara en çok yakışan renktir MAVİ. Mavi hayallerin rengidir. Mavi rüyalardadır. Mavi hayallerin gerçekleşeceği tek renktir.
Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakın bir bahar sabahı. Öyle bir mavi ile karşılaşır ki gözleriniz, tüm bedeninizi sarıp sarmalar aniden. Yüreğinizi kıpır kıpır ettiren duygularınız alevlenir, sizde evreni kucaklamak istersiniz kollarınızla evreni ve sevdiklerinizi.
Bir yaz günü sahilde, minik çakıl taşları ile oynaşan denizin rengine ne demeli peki? Her bir noktada, her bir uzaklıkta değişen renk ahengi ile size kademe kademe hislerinizi konuşturmak için ön ayak olmuştur adeta. Tutkularınızın sıcaklığı tüm bedeninizi sarıp dayanamaz hale geldiğinde ise serin bir mavilik sizi yeniden doğmuş gibi yapacaktır. Yeniden doğuşun güzelliği içinizdeyken dalarsanız derinliklere daha da koyu ama bir o kadar da serin maviler karşılayacaktır sizi. Yer yer içiniz ürperse de hoşunuza gidecektir bu durum. Biraz sarhoş, biraz tutuk ama mutlu bir yorgunluktur bedeninizdeki.
Gecenin kopkoyu karanlığında yalnız bir başınıza kalırken duygularınızla, yine mavi en dayanılmaz rengi ile size eşlik edecektir masumca. İşte mavi o anda size yıldızların parıltıları ve ayın büyülü ışığı ile aslında yalnız olmadığınızı haykıracaktır sessizce. Gözleriniz yıldızlardayken, diliniz konuşmasa da konuşan yüreğinizdir o anda. Öyle gizemli bir büyü ile yollar ki mesajlarınızı sevdiğinize, aşkınıza ya da özel dostunuza. Geri dönüşlerini kalbinizde hissedersiniz yürek çarpıntılarınızla birlikte yine son derece masumca. Mavi öyle bir renktir işte. Size huzur ve dinginlik verirken, hislerinizin en güzel tercümanı olur. Gözlerinizin ışıltısı, yüreğinizin çarpıntısına eklenirken; bir avuç su uzatsa sevdiğiniz size.. Sevilen kişinin avcundan içilen bir yudum su gibi içiniz hep aydınlık kalır bu renkle. Nasıl doyamazsanız o bir avuç suya ve en güzel tatlılardan bile daha tatlı gelirse o suyu içmek; işte renklerden mavi de öyledir. Baktıkça bakasınız, daldıkça dalasınız gelir... derinlere çok daha derinlere... Taa ki hayal dünyanızın bile hayal edemediği o gerçeği yakalayana değin.
Maviliklerde huzur ve dinginliği yakalayanlar ve hayal kuranlar için...hayallerine bir gün kavuşmaları dileği ile...


Misafir 30 Nisan 2006 10:34

İNSANLIK
 
DÜNYANIN EN GÜZEL YEMEK TARİFİ


· BİR BARDAK DOLUSU GÜLÜMSEME İLE BAŞLAYIN

· BİR KAP DOLUSU DOSTLUK İLAVE EDİN

· BİR TUTAM YUMUŞAKLIK, BİRAZDA NEZAKET TOZU İLE KABARTIN

· BOL MİKTARDA ILIM’I BİR TUTAM ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK İLE ÇIRPIN

· BİR KAŞIK ÜMİT BİR BÜYÜK PARÇA YARDIMLAŞMA KUVVETLENDİRMEK İÇİN BİR ÇORBA KAŞIĞI GÜVEN EKLEYİN

· BİR SADAKAT KASESİ İÇİNDE BİR ÖLÇÜ İNANÇ İKİ ÖLÇÜ AKLISELİM BİR KAÇ DAMLA HOŞGÖRÜYÜ

· İKİ KAŞIK TEBESSÜM BİR KAŞIK SABIR BİR TUTAM ÖVGÜ İLAVE EDİN

· HİÇ DURMADAN ŞEVK İLE KARIŞTIRIN VE ŞÜKRAN İLE TATLANDIRIN

· YEMEĞİN ADI MI?

İNSANLIK………..


Misafir 1 Mayıs 2006 00:06


Hicbir duygumu ertelemedim ben


hicbir duygumu ertelemedim ben. yasayacagim hicbir seyi sonraya
birakmadim. sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cünkü. hep
yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanlari
beklemek benim isim degil.

ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsın ona. orada durup
öylece bekleyemezsin gelecegi. bir adim atmalisin, bir el
uzatmalisin aska dogru. askin anahtari cesaret degil mi yar? cesur
olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi büyütmek icin?
kac gece yalniz gecti hesaplasana... kac gece bir sonraki günü
düsünerek gecti. neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik
düsünsene... her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.
sevismekten yorgun düsmüs bedenini öpücüklerle yeni güne
hazirlayabilirdim. gözünü acar acmaz ilk gördügün sey ben olurdum ve
sen benim yüzümde mutlulugu görürdün.

bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik.
girmedigimiz sokak kalmazdi. bakislara aldirmadan sokagin ortasinda
sarilip öpebilirdim seni.

bir sarkiyi sözlerini bilmesek bile bagira cagira söyleyebilirdik.
sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin
bir lokma simit kapabilmek icin vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu
izleyebilirdik.

paylastigimiz her an beynimize bir daha cikmamak üzere kazinirdi.

özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalniz gecirsek, bir
sonraki saati iki saatlik yasardik. yasayamadigimiz o bir saatin
acisini cikarmak icin.

peki biz ne yaptik? aski bir bekleyisin sirtina yükleyip ona sadece
uzaktan bakmakla yetindik.

her an aski yasamak varken, her gün birbirimizi yeniden kesfetmek
varken, bu yolda birer kasif olmak varken, sürgünleri yasamaya
mahkum ettik birbirimizi.

bu sürgünlüge son vermenin zamani geldi artik. sana huzur vaad
etmiyorum. askta huzur arayan yanilir. ben tutkunum, en koyu, en
deli sevdanin sözcüsüyüm. onlar adina konusuyorum.

yarini olmayan zamanlarda hicbir seyi düsünmeden erimek adina
konusuyorum. gözlerinin icine bakip SENI SEVIYORUM demek istiyorum.
askin akisina kapilip hicbir kaygi duymadan gidebildigin yere kadar
gitmek istiyorum. kokunu icime cekmek, teninin sicakligiyla irkilmek
istiyorum. yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir
daha kaybetmemek istiyorum.

seni istiyorum! yarin, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yil
degil, SIMDI!!!"



Misafir 1 Mayıs 2006 00:15

İBRET ALINMASI GEREKEN Bİ HİKAYE
 
Genç kız nihayet uyanmıştı. Tüm gece boyunca uyumuştu. Gözlerini ovuşturdu. Elbiselerini düzeltti. Şaşkındı.

- Neredeyim ben? Siz kimsiniz?

- Demek dün gece neler olduğunu hatırlamıyorsun?

- Çok içtiğimi hatırlıyorum o kadar...

- Evet, kapıyı sana açtığımda çok sarhoştun gerçekten. Kapıyı açar açmaz bana ilk söylediğin söz suydu:

"Ben Tanrı'nın hediyesiyim" Genç kız bu söz karşısında utancını gizleyemiyordu. Bir şeyler söylemek istiyor ama nereden
başlayacağını da bilemiyordu. Şaşkınlığını biraz olsun gizlemek için:

- Peki ya sonra ? dedi.

- İşin doğrusu ben Tanrı'dan böyle bir hediye beklemiyordum. Şaşırdım bir an. Gerçeği arayan birisine senin gibi bir
serabın gösterilmesi doğal gelmedi bana. Ben bunları düşünürken sen de şu anda yattığın yerde sızıp kaldın zaten.

- Dün geceden beri yerde mi yatıyordum? Diye sordu şaşkınlıkla.

- Evet, düşüp sızdığın yerden kaldırmadım. Biliyorsun seraba dokunulmaz. Bütün gece Tanrı'nın seni almasını bekledim.
Ama görüyorsun ki hala gelmedi. Sahi söyler misin sen hangi Tanrı'nın hediyesisin böyle?

Ferda sitem dolu bir utangaçlıkla:

- Lütfen benimle alay etmeyin, dedi.

- Alay etmiyorum. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. İstersen önce sana bir kahve yapayım da kendine gel. Kemal kahveleri
getirdiğinde Ferda biraz olsun kendine gelmişti. Üzerindeki yabancılığı atmaya, doğal olmaya çalışıyordu.

- Benim adim Ferda. İki sokak ilerideki sitelerde oturuyorum. Dün gece için özür dilerim. Arkadaşlarla yasadığım bir
çılgınlıktı o kadar. Çok utanıyorum.

- Ben de Kemal. Bu evde tek başıma yaşıyorum. (Bir an duraksadı Kemal). Senin hakkında ne düşündüğümü merak ediyorsun
değil mi?

- Biraz öyle...

- Hiç... Hiçbir şey düşünmedim.

- Neden?

- Özel olarak hiçbir insan üzerinde düşünmem pek.

- Gecenin yarısında kapını çalıp evinde yatan bir kız hakkında bile mi?

- Evet...

- Çok garip bir insansın.

Kemal sustu... ve sonra

- Söylesene maskeli bir baloda insanların gerçek yüzlerini tanımak mümkün müdür sence?

- Tabii ki değil.

- İşte şu toplumda gördüğün bir çok insan ve sen... Hepiniz maskelerinizle yaşıyorsunuz. Su toplum maskeli bir balodan
farksızdır bence. Hem de zamana, kişilere ve olaylara göre her an değişen maskelerin kullanıldığı bir balo...
Bu yüzden pek anlamlı gelmiyor bana insanlar üzerinde düşünmek.

- Kendini soyutluyorsun insanlardan.

- Öyle de denebilir. Zaten toplum ferdin en büyük düşmanıdır bence. Bu yüzden insanlardan hiçbir şey almamayı yeğliyorum.
Buna rağmen her şeyimi vermeye de hazırım onlara.

- İnsanların sevgisini de reddeder misin, örneğin?

- En başta onu. Bugünün sahte sevgileri bir insanin kalbini yaralamak için seçilen en tehlikeli yoldur.

- Ama insan hiç sevilmeden yasayamaz ki...

- Bunda yanılıyorsun. İnsan sanıldığının aksine sevilerek değil severek yaşar. İnsan sevilmek ihtiyacında olan zayıf
bir varlık değildir. Kısacası sorun bence sevilmek değil sevmektir.

- Sevdiğin halde sevilmiyorsan?

- Sevilmek senin sorunun değil onun sorunu. Bence sevmek bir insanı kendi içinde hissetmendir. Sevilmek ise kendini bir
insanin içinde hissetmen. Anlayabiliyor musun? Sevmek seni zenginleştirir, sevilmek değil. Bunu evreni kapsayacak şekilde
de düşünebilirsin.

- Nasıl yani?

- Evrensel anlamda sevmek kainatı kendinde seyretmek, sevilmek ise kendini kainatta seyretmektir. Ferda'nın kafası
karışmıştı. Hiç bu kadar derinlemesine düşünmemişti sevgi üzerine.

Bunu fark eden Kemal:

- Bunları bir anda anlamak sana güç gelebilir. Ama biraz düşünürsen umarım anlayabilirsin. Şunu unutma ki insanlık bugün
ikinci tas devrini yaşıyor. Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey yumuşacıktı. Sadece evleri
ve aletleri taştandı. Simdi ise her şeyimiz yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taslar
vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki... Kemal'in gözleri nemlendi bunları söylerken. Yılların
acılarını, ihanetlerini, buruklukların, kelimelere döküyordu aslında. Ağlamaklı bir hale dönüşüyordu sesi kesik kesik...

Uzun bir sessizlik oldu. Bütün bir hayat şeridi geçti Ferda'nın gözleri önünden. Eğer Kemal'in anlattıkları doğruysa sevgi
hiç olmamıştı hayatında. Bir anda gözleri duvarda bir çerçevede olan mısralara takıldı:

"Donuk sevgiler çağındayız Sıcak sevgiler cehennemde yanıyor Sevgi... Yaşanmayacak kadar güzel, Fark edilmeyecek kadar sade,
Duyulmayacak kadar doğaldır."

Kemal duvarda ağlayan bir çocuk portresi gösterdi Ferda'ya:

- Biliyor musun bir çocuğa verilecek en değerli besin şefkattir. Ve de cesaret. Bunlar öyle hassas bir dengeye sahiptir ki
denge bozuldu mu işte şu insanları görürsün karşında... Şefkat ve cesaret kurbanları... Kimileri aşırı şefkatin yanında
cesaretsiz büyütülürler. Bu insanlar küçücük bir dünya kurmak isterler kendilerine. Güçsüzdür bu insanlar, kolayca kırılırla


. Dünya çok acımasızdır öylelerine göre... Kendilerini sevecek birilerini ararlar hep. O kadar yoğunlaşırlar ki bazen
şiddetli
bir arzuyla birine doğru akmak isterler. Cesurca sevemezler. Cesareti öğrenememiştir bu insanlar. Öte yandan da cesur
insanlar... Dünyayı bile devirebilirler. Ama basit bir sevgi oyunuyla kolayca yıkılıverirler. Dünyayı titretecek cesareti
taşıyan bu insanlar kalplerine dokunan bir parmakla diz üstü çöküverirler yere. Ve su sözleri duyar gibi olursun onlardan:
" Dağ düştü üstümüze Yıkılmadık ama İnsan değdi tenimize Acısı yıktı bizi...! Cesaret onları o kadar sertleştirmiştir ki
sevdikleri insanı kolları ile kalpleri arasında neredeyse öldürür.

Kemal sustu birden. Ferda bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Çözmek istiyordu Kemal'i.

- Niye sustun?

- Bana ne şefkati öğrettiler nede cesareti.

- Ama tüm bunları biliyorsun sen

- Nasıl olduğunu merak ediyorsun değil mi, anlatayım. Bir an durdu sonra:

- İnsanların nefretinden sevgiyi, ihanetlerinden sadakati, korkaklıklarından cesareti öğrendim.

- İnsanlar bu kadar acımasız mi? Gerçekten seven insanlar yok mu hiç?

- Bırak sevgilerini gülmeleri bile doğal değil onların. Seni senin için değil kendileri için severler. O kadar iyi o
kadar güzel ve o kadar haince severler ki hayran olmamak elde değil biliyor musun? Sevgi ve ihaneti sanatsal bir
uyarlamayla o kadar güzel sahneye koyarlar ki son sahnede öleceğini bile bile seyredersin oyunu. Mükemmel bir katildir
onlar. Seve seve öldürürler seni. Dudaklarından sevgi sözcükleri yükselir. Yapacağın tek şey gözlerini kapatıp sevgi
atmosferi içinde sevgi sözcüklerinin sağanak yağmuru altında ölümü beklemendir. Anlıyor musun?

- Sen sevilmekten korkuyorsun

- Belki...

- Neden? - Neden mi? Ben her insani kalbime misafir edebilirim, sevebilirim yani. Kalbimden eminim çünkü. Sevdiğim
insani rahatsız edecek hiçbir şey yok kalbimde. Ama kimsenin kalbine girmek istemem. Çünkü bilmiyorum nelerle
karsılaşacağımı. Bilmiyorum hangi tuzaklar bekliyor beni. Ve bilmiyorum o insan bunlardan haberdar mı?

- Fikirlerimi alt üst ettin. Her şey karıştı. Sevmek sevilmek, nefret sevgi... Hatta şu ana kadar gerçekten yaşayıp
yaşamadığımı düşünüyorum.

- Aslında sana anlattığım her şeyi kendinde bulabilirsin.

- Nasıl?

- Kendini tanıyarak... Yalnız kaldığın anlarda...

- Yalnızlıktan kaçmışımdır hep...

- Yalnızlıktan kaçmak kendinden kaçmaktır. Bir düşünsene, doğarken de yalnızsın, ölürken de. O halde yasarken yalnızlıktan
kaçmak anlamsız değil mi?

- Yalnızlıkta insan ne bulabilir ki sıkıntı ve boşluktan başka?

ruhumuzu öldürüyor sonra başına geçip ağıt yakıyoruz... Benliğindeki zenginliği fark etseydin dünyada ikinci bir
insan aramazdın biliyor musun?

- Anlamadım!

- Dünyada bir tek kişi vardın aslında. O bir tek kişinin içinde beş milyar insan.

- Benliğim bu kadar kalabalık mi?

- Evet. Benliğin tüm varlığın merkezidir. Tüm acılar ve sevinçler yüreğinde gizlidir senin. Ölenleri yüreğine gömdüğün
gibi doğacak çocuğun kalbi de senin içinde atar. Hem acıyı hem sevinci yaşarsın iç içe, yan yana... Hatta o kadar acı
çekersin ki acı, acı olmaktan çıkar...

- Sözlerin çok karışık.

- Belki haklısın bu konuda. Bazı insanlar başlı başına paradokstur. Düşünceleri de öyle. İnsanlar paradoksal düşünmeye
alışık değiller. Bu yüzden anlaşılmıyoruz. Zaman bir hayli ilerlemişti. Ferda izin istedi. Zihni o kadar dağılmıştı ki
hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Bütün gece boyunca Kemal'in sözleri ile uğraştı Ferda. Bazen onu anladığını düşünüyor,
bazen saçmaladığına karar veriyordu. Her şeye rağmen hayranlık duyuyordu ona. Ara sıra arkadaşlarına anlatmak istiyordu onu.
Ama kimsenin anlamayacağından emindi. Günler geçiyor, yüreğinde Kemal'e, karşı konulmaz bir sevgi taşıdığını hissediyordu
Ferda. Her geçen gün biraz daha büyüyordu sevgisi. Aylar geçmiş ama bir türlü ona gitmeye karar verememişti. Çekiniyordu.
İnsanlardan bu kadar uzak biri onun gibi deli dolu bir kızı ciddiye alır miydi? "Hiç kimse sevgiyle dirilmeyecek kadar
ölmüş değildir hiçbir zaman". Evet, bu söz de onun değil miydi? Nihayet karar verdi Ferda. Gitmeli ve ona sevdiğini
söylemeliydi.

Ferda Kemal'in evine gittiğinde büyük bir şaşkınlık geçirdi. Evde kimse yoktu, taşınmıştı... Evin bekçisi yaklaştı
Ferda'ya:

- Kızım, adinizi öğrenebilir miyim?

- Adım Ferda, Kemal Bey taşındı mi?

- Evet kızım, taşındı. Ve kimseye söylemedi nereye gittiğini, bana bile. Bir mektup bıraktı sana. Gelirse verirsin dedi.
Ferda mektubu aldı. Tereddütlü adımlarla evine gitti. Yıkılmıştı. Derin bir boşluk hissetti yüreğinde. Birden ümitle doldu
yüreği. Belki de onu yanına çağırıyordu.

Sabırsızlıkla mektubu açtı. "Ey sevgili, Seni sevip sevmediğimi söylemeyeceğim. Ama sevgiyi öğretebildim sana sanırım
(ne kadar öğretilebiliyorsa). Dilerim kalbine kalbimden verdiğim şey yüreğinde yeşerip meyve verir. Böylece ne sen bende
kaybolacaksın, ne de ben sende. Sen beni kendinde, ben seni kendimde bulmuş olacağım. O zaman hiç ayrılmayacağız.

Sakin sevgimle seni tuzağa düşürdüğümü sanma. Sevgi hayatin hem çekirdeği hem de meyvesidir. Bir ağaç, meyvesiyle seni
kendine çağırıyorsa bu bir aldatma sayılmaz. Unutma ki ağaç meyvesine çağırır, kendisine değil.

Ey sevgili, Sen bir sığınak arıyorsun ama ben durulmaz bir fırtınayım. Sen kendinin sakini olmak istiyorsun ama ben
evrenin sakini olmak istiyorum. Sen olmayacak bir barışı arıyorsun. Bense tüm kötülüklerle savaşmak istiyorum. Sen küçücük
bir çocuksun. Ama ben küçükken çok büyüdüm. Sen dünyadan kopup yıldızlara sığınmak istiyorsun. Bense kendimi yeryüzüne
karşı sorumlu tutuyorum. Sen bir ağacın gölgesine sığınıp yaşamak istiyorsun. Bense ülkemi arıyorum. Yolları aydınlık,
insanları ümitli ve huzur dolu olan bir ülke. Sen bende kaybolmak istiyorsun ama ben seni kaybetmek istemiyorum.
Sen susuyorsun, bense haykırıyorum.

Sakin unutma:

Kalbim paylaşılamayacak kadar senindir. Seninle bile. (Ama bilmiyorum sen bu kadar bende misin?)


ahmetseydi 1 Mayıs 2006 12:31

Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin...
Sevmek için sevilmeyi beklemeyin...
Bir arkadaşın degerini anlamak için,yalnız kalmayı beklemeyin...

Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin...
Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin...
Ögütleri hatırlamak için,düşmeyi beklemeyin...
Dua'ya inanmak için,acıları beklemeyin...
Yardım edebilmek için,zamanınızın olmasını beklemeyin...
Ne özür dilemek için diğerinin acı çekmesini nede barışmak için ayrılıgı beklemeyin...



UNUTMAYIN HAYAT ÇOK KISA


iSYaN-OZde_BiRiz 1 Mayıs 2006 14:35

SAKLANBAÇ

BİLİRMİSİNİZ SAKLANBAÇI ?
HEPİMİZ OYNAMIŞIZDIR O OYUNU.
AMA SADECE İNSANLAR MI OYNAR SAKLANBAÇI?
DUUGULARINDA SAKLANBAÇI YOKMUDURSİZCE?
ONLARDA ZAMANINDA OYNAMIŞLAR ELBET.
AMA BİZİMKİNDEN BİRAZ FARKLI OLARAK…..
Toplanmış bir gün sıkı dostlar. Tutku, gurur, mutluluk, hasret, yalan ve aşk. Saklanbaç oynamak istemişler. Çılgınlık ebe olup saymaya başlamış. Mutluluk, bulutlara saklanmış. Tutku dağların arkasına. Hasret fazla uzaklaşamayıp ormana saklanmış. Yalan güneşe saklanıcam demiş; ama yalan söylemiş. Göle saklanmış. Gurur ise gururundan saklanıcak yer bulamayınca, oynamaktan vazgeçip terk etmiş orayı. Ama nedense aşk saklanacağı yer konusunda çok kararsız kalmış. Ancak çılgınlık neredeyse saymayı bitirmek üzereymiş. “97-98-99-100” dediği anda sıçrayıp güllerin arasına saklanmış aşk. Çılgınlık aramaya başladığı gibi hepsini bir,bir bulmuş. Ancak aşk hariç…! Hasret, aşkın hasretine dayanamayıp, yerini söyleyivermiş çılgınlığa. Oda eline çatal şeklinde bir mızrak alarak güllerin arasına saplamaya başlamış. Ta ki acı dolu bir feryat onu durdurana kadar. Aşk elleriyle yüzünü kapayarak çıkmış saklandığı yerden. Parmaklarını arasından kanlar süzülüyormuş. Çılgınlık “ne yaptım ben! Gözünü kör ettim. Söyle, söyle senin için ne yapabilirim?” diye sormuş pişman bir halde. Aşkta; “evet gözümü kör ettin. Ama bundan sonra kılavuzum sen olabilirisin.” Diye teselli etmiş onu. Ve birleşmişler. İşte o günden beri aşkın gözü kördür. Ancak bulunduğu her yerde çılgınlıkta vardır….!



Saat: 07:11
Sayfa 2 / 80

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık