MsXLabs
Sayfa 4 / 4

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Atomu kim bulmuştur? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/216331-atomu-kim-bulmustur.html)

Misafir 6 Aralık 2012 16:18

otomu demokrıtos kumsalda yururken kumun bır butun oldugumu uzaktan gordu ama yakından bakınca oyle gozukmedıgını ve her maddenın bır seyden olustugunu one surdu


ROSE 6 Aralık 2012 16:43

M.Ö. 450 lerde Democritus ve Leukippos birbirlerinden habersiz atom kavramını ortaya atıyorlar.
Democritus uzaktan bakıldığında kumsal dediğimiz yere yaklaşınca bunun küçük kum tanelerinden oluştuğunu ve tüm cisimlerin de tanelerden oluşabileceğini düşünerek bu tanelere atom adını veriyor. Kumu atom olarak görmiyor tabi ki. Kum tanesinin de bölüneceğini ve sonunda bölünemez boyuttaki en küçük taneye ulaşılacağını düşünerek, yunanca bölünmez anlamındaki atom adını vermiş. Suyu, demiri vs. böldüğümüzde de bölünemez en küçük tanelere ve bu tanelerin de o madde ile aynı özellikte olduğunu düşündüğünde bunu kanıtlayabileceği teknoloji yoktu.
Democritustan 200 sene sonra Aristo ismindeki şarlatanın madde hakkındaki yanlış görüşü, Democritusun hipotezine karşı kabul edildi. Ne de olsa Aristo karizmatik bir kişiydi.
Atom kavramı böylece 2200 yıldan uzun süre unutuldu.
1800 lü yıllarda Dalton isimli İngiliz Democritusun hipotezine açıklamalar getirdi. Dalton elementlerin bölünemez çok küçük toplar olduğunu düşünüyordu.
Sonra İngiliz fizikçi Thomson, atomların elektron isminde eksi yüklü parçacıklar içerdiğini söyledi. Atomlar nötr olmasından atomun pozitif ve negatif parçacıklardan oluşabileceğini söylediğinde onun modeline üzümlü kek modeli adı verildi. Topkek gibi birşeyler olabileceğini düşünüyordu. Artı yüklü alan içinde üzüm taneleri eksi yüklü.

Daha sonra Rutherford sizlerin kafasındaki atom modelini ortaya attı. Bu fikri ortaya atmasında ince altın levhalardan alfa parçacıklarının geçişi deneyi önemli. Yaptığı deneylerdeki gözlemleri sonucu böyle bir hipotez orataya atmış. Ruterfordun atom modeli; ortada pozitif yüklü çekirdek, çevresinde gezegen gibi dönen elektronlar.
Bu okullarda okutulan atom modeli, ama atomlar böyle değil.
Sonra da Bohr’un atom modeli var. Ve kuantum atom modeli.
Şimdiki atom modelinde elektronların bulunması muhtemel bölgeleri var. Ama çekirdeğin etrafında bir yörüngede dönmüyorlar. Bulutsu adı verilen olasılık bölgelerinde ve ne zaman nerede oldukları, olacakları belli olmayan yerdeler.
Bakalım gelecekte atom ne şekil alacak, bilim böyledir, sürekli daha doğruya ulaşır.
Çok sık rastlanan karizmatik şarlatanlar da sürekli olarak doğru bilgiye karşı çıkarlar. Günümüzün modasında ise şarlatanlar, yeni bilgileri çarpıtarak, kabul edilmiş eski yanlışların, (fakat doğru sanılıp savunulan) eski bilgilerin doğrultusunda açıklamalar yaparak insanları kandırırlar.
Ve çoğunluk hep bu yanlışlara inanmayı seçer.
(H)


Electrify 6 Aralık 2012 18:34

Atom fikri, bilinen insanlık tarihinde ünlü filozof Aristoteles‘ten (M.Ö. 384-322)dahi daha öncelere gitmektedir. Daha eski görüşlere alenen karşı çıkan Aristotetes, evrende oluşmuş tüm maddelerin dört temel parçacıktan oluştuğunu iddia etmiştir; ateş, su, hava, toprak. Yüzyıllar boyunca bazı radikal görüşler gelişmesine rağmen insanlık için genel bir atom modeli gelişmemiş ve bu tür genel yorumlar kabul görmüştür, ta ki modern teknoloji bilimin kapılarını ardına dek aralayınca kadar…


Misafir 9 Aralık 2012 20:00

Yapısı, Eaglesfie
Kategori: Belirtilmemiş
John Dalton (6 EYLÜL 1766 - 27 TEMMUZ 1844)



İngiltere'nin Eaglesfield, Cumberland da doğan Dalton, maddenin atom kuramına yaptığı katkılarıyla modern fiziksel bilimlerin kurucuları arasına giren İngiliz kimyacı ve fizikçidir.
Queker mezhebinden bir dokumacının oğlu olan Dalton, henüz 12 yaşındayken Cumberland'taki bir Quaker okulunun yönetimini üslendi. İki yıl sonrada kardeşi ile birlikte Kendal'daki bir okulda öğretmenliğe başladı ve 12 yıl bu okulda çalıştı. O yillarda İngiltere kilisesine bağlı olmayanlar Cambiridge'de ve Oxford üniversitelerine alınmadığından, Presbiteryenler Manchester'da, hem papaz adaylarına hem de halktan kişilere üst düzeyde nitelikli öğretim olanağı amaç edinen New College'i kurmuşlardı. Dalton bu okuyda bur süre matematik ve doğa felsefesi öğretmenliği yaptıktan sonra 1800'de Manchester Edebiyat ve felsefe derneğinin sekreterliğini üstlendi. Hem halka açık hemde özel matematik ve kimya dersleri vermeye başladı. 1817'de Felsefe derneğinin başkanlığına getirildi ve ölümüne değin bu ünvanını korudu.

Öğretmenliğinin ilk dönemlerinde yetenekli bir meteorolog ve alet yapımcısı olan zengin bir Quaker'in etkisiyle matematik ve meteoroloji konularıyla ilgilenmeye başladı. 1787'de başlattığı ve yaşamının sonuna değin sürdürdüğü ilk bilimsel çalışması, yaşadığı göl bölgesindeki iklim değişikliklerini inceleyen ve 200.000'in üzerinde kayıtın yer aldığı bir günce tutmaktı.1793'te "Meteorological Observations and Essays ( Meteorolojiye ilişkin gözlemler ve Makaleler ) adlı kitabını yayımladı. Daha sonra bitki ve böcek örnekleri toplamaya girişti. 1787'de tanık olduğu bir kutup ışığı ( atmosferdeki elektrik çalkantılarının etkisiyle gökyüzünde oluşan kimi zaman renkli şekiller) olayından etkilenerek bu konuyu araştırmaya yöneldi. Kuzey yarı kürede izlenen kutup ışığı olayları üzerine yazdıkları, öteki bili adamlarından bağımsız olarak geliştirdiği kendi özgün düşüncesinin ilk ürünlerindir.

Kutup ışıkları araştırmaları sonucunda Yerin magnetikliği ile kutup ışınları arasında bir ilişki olması gerektiği sonucuna vardı: " Önceki bölümlerden elde edilen bulgulara göre kutup ışığı ışınlarının demire benzer bir yapıda olduğunu düşünmek zorundayız, çünki başka hiç bir madde magnetik değildir. Böylece atmosferin üst bölümlerinde demirin ya da daha doğrusu mıknatıs çeliğinin kimi özelliklerine sahip esnek bir akışkanın bulunduğu ve bu akışkanın magnetik özelliklerinin etkisiyle silindir biçimli ışınlar durumunu aldığı sonucuna varırız".
Dalton, meteoroloji alanındaki araştırmaları sonucunda, alize rüzgarlarının yerin kendi çevresindeki dönme hareketinin ve sıcaklık farklılıklarının etkisiyle oluştuğu düşüncesini geliştirdi, ama bu kuramın daha önce 1735'te George HADLEY tarafından öne sürüldüğünden habersizdi. Ayrıca Baromatre (basınç ölçer ), termometre ( sıcaklık ölçer ) higrometre (nem ölçer ), yağmur bulutlarının oluşumu, atmosfer neminin yapısı,dağılımı ve buharlaşması ile Çiy noktası kavramı üzerine makaleler yazdı ve bunları Felsefe Derneği önünde okudu. Dalton, yağmurun, atmosfer basıncındaki değişikliklerden değil, sıcaklığın düşmesinden kaynaklandığını ilk olarak belirledi. Suyla yaptığı çalışmalar sonucunda suyun yoğunluğunun en yüksek olduğu sıcaklığı +5,80C olarak belirledi ( bu değer daha sonraları 3,970c olarak düzeltildi). Ayrıca kendisinde ve kardeşinde bulunan renk körlüğü üzerine, başka bilim adamlarıyla birlikte incelemeler yaptı ve "Extraordinary Facts Relating to the Vision of colors" ( 1794; Renklerin Görülmesine İlişkin Olağandışı Olgular) başlıklı makalesini yazdı.


Dalton çevresinde bulunan ama henüz çözümlenmemiş bir çok problemi kolayca saptama becerisine sahip ve çok çeşitli konular üzerinde araştırmalar örgütleme yeteneğine sahipti. Bir dizi veriden kolayca bir kuram çıkarabiliyordu. Dehasının en çarpıcı ürünlerini 19. yüzyıla girerken başlattığı kimyasal çalışmalarıyla verdi. New Collegede altı yıl boyunca kimya dersleri vermesine karşın, kimya araştırmaları alanında hiç deneyimi yoktu. Bu alandaki çalışmalarına da gene sezgi gücü, bağımsız düşünme ve var olan olgulardan kalkarak kurama varma yetisine dayanarak girişti.
Gazlar üzerine yaptığı ilk çalışmaların sonucunda kendi adıyla tanınan "Kısmi Basınçlar Yasası"nı buldu. Buna göre değişik gazlardan oluşan bir karışımın basıncı, bileşimde yer alan gazlardan her birinin tek başına uyguladığı kısmi basınçların toplamına eşitti. Dalton aynı deneylerden, gazların mutlak sıcaklıklarıyla doğru orantılı olarak genleştiklerine ilişkin yasayı geliştirdi ( bu yasa Dalton tarafından geliştirilmiş olmakla birlikte bu gün Charles Yasası olarak bilinir) Bu araştırmalarından elde ettiği bulgulardan kalkarak, gazların suda çözünürlüğünün kanıtlayan ve yayınım (difüzyon ) hızlarını belirleyen yeni deneyler gerçekleştirdi. Atmosferin yapısına ilişkin araştırmaları sonucunda da, kimyasal bileşimin 4500 m yüksekliğe kadar sabit kaldığını buldu. Kimyasal elementlerin gösterimine ilişkin bir simgeler sitemi geliştirdi ve elementlerin bağıl atom ağırlıklarını saptadıktan sonra 1803'te bunları bir tablo halinde düzenledi. Ayrıca, kimyasal bileşiklerin, Elementlerin ağırlıkça belirli basit oranlarda birleşmeleriyle oluştuğuna ilişkin kuramını ortaya attı; bu kuram daha sonraları belirli ve katlı ağırlık oranları yasalarının geliştirilmesine temel sağlayacaktı. Bütan bileşiğini bulan Dalton, eterinde yapısını çözümleyerek kimyasal formülünü kurdu. Son olarak ta en önemli çalışması olan ve tüm elementlerin atom adını verdiği aynı ağırlığa ve aynı yapıya sahip olan çok küçük ve bölünemez parçacıklardan oluştuğunu öne süren atom kuramını geliştirdi.

Dalton'un çalışmaları ve çoğu New System of Chemical Philosophy ( 1808, 1810, 1827, 3 cilt; Yeni Kimya Felsefesi Sistemi) adlı yapıtında toplanan yazıları, yöntemlerinde bağımsız ve özgün, başka çalışmalardan yararlanmak konusunda çekingen, hatta bunun kendisini sık sık yanılgılara sürüklediğine inanan bir bilim adamının, olgulardan ve düşüncelerden sentezlere ulaşma dehasını çarpıca bir biçimde sergiler. Çok az dostu olan, hiç evlenmeyen neredeyse bir münzevi yaşamı süren,Dalton, kendini tümüyle bilimsel sorunlara çözüm bulmaya adamıştı.
1882'de Royal Society'nin üyeliğine seçilen ve 1826'da bu derneğin altın madalyasıyla ödüllendirilen Dalton
gi bu

Kaynak: Atomu kim bulmuştur?


misafir 17 Aralık 2012 18:46

atom nedir
 
Bugün kullandığımız anlamda atom kavramını ilk kez ortaya atan düşünürler Leukippos ve Demokritos'dur. Bu düşünürler doğada mevcut her maddenin, fiziksel olarak bölünmeyen atomlardan oluştuğunu ifade etmişler, ayrıca atomlar arasında boş uzay bulunduğunu ve devinim halinde olduklarını belirtmişlerdir.
Aristoteles'in (M.Ö. 384-322) maddeye bakışı, kendinden önce yaşamış olan filozoflara olan tepkisini ifade eder. O, Empedocles'in düşüncesine katılmış ve her şeyin dört ana maddeden yapıldığını savunmuştur.
Bu dönemi izleyen çağlarda bu düşüncelere bir ilave yapılmadı, ilk kez 19. yüzyılda John Dalton modern atom kavramını ortaya attı. Dalton, kimyasal reaksiyonlarda maddenin tam sayılarla belirlenen oranlarda tepkimeye girdiğini gösterdi ve maddelerin atom denen sayılabilir ama bölünemez parçalardan yapıldığını ifade etti. Buna ek olarak, atomların ağırlıklarını ortaya koyan bir çizelge hazırladı.
J.J. Thomson 1897 yılında elektronu keşfetti. 1900'lü yılların başlarında Ernest Rutherford günümüz atom modelinin temelini teşkil eden yapıyı ortaya koydu: atomun, kütlesinin büyük bir kısmını oluşturan bir çekirdek ve bu çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır. Rutherford çekirdeği oluşturan pozitif yüklü parçacığa proton adını verdi.
1932 yılında Chadwick nötronu buldu. Daha sonra kuantum teorisi doğrultusunda Niels Bohr, Bohr atom modelini ortaya attı ve elektronların belli yörüngelerde bulunabildiğini ve bunun Planck sabiti ile ilgili olduğunu ifade etti.NİELS BOHR'un modeli ise modern atom teorisine en yakın modeldir.Bohr'a göre elektronlar çekirdeğin çevresinde rastgele yerlerde değil,çekirdekten belirli uzaklıklarda bulunan katmanlarda döner.Bohr da tasarladığı bu modelle Nobel ödülüne layık görüldü.
M.Ö. 450 lerde Democritus ve Leukippos birbirlerinden habersiz atom kavramını ortaya atıyorlar.
Democritus uzaktan bakıldığında kumsal dediğimiz yere yaklaşınca bunun küçük kum tanelerinden oluştuğunu ve tüm cisimlerin de tanelerden oluşabileceğini düşünerek bu tanelere atom adını veriyor. Kumu atom olarak görmiyor tabi ki. Kum tanesinin de bölüneceğini ve sonunda bölünemez boyuttaki en küçük taneye ulaşılacağını düşünerek, yunanca bölünmez anlamındaki atom adını vermiş. Suyu, demiri vs. böldüğümüzde de bölünemez en küçük tanelere ve bu tanelerin de o madde ile aynı özellikte olduğunu düşündüğünde bunu kanıtlayabileceği teknoloji yoktu.
Democritustan 200 sene sonra Aristo ismindeki şarlatanın madde hakkındaki yanlış görüşü, Democritusun hipotezine karşı kabul edildi. Ne de olsa Aristo karizmatik bir kişiydi.
Atom kavramı böylece 2200 yıldan uzun süre unutuldu.
1800 lü yıllarda Dalton isimli İngiliz Democritusun hipotezine açıklamalar getirdi. Dalton elementlerin bölünemez çok küçük toplar olduğunu düşünüyordu.
Sonra İngiliz fizikçi Thomson, atomların elektron isminde eksi yüklü parçacıklar içerdiğini söyledi. Atomlar nötr olmasından atomun pozitif ve negatif parçacıklardan oluşabileceğini söylediğinde onun modeline üzümlü kek modeli adı verildi. Topkek gibi birşeyler olabileceğini düşünüyordu. Artı yüklü alan içinde üzüm taneleri eksi yüklü.

Daha sonra Rutherford sizlerin kafasındaki atom modelini ortaya attı. Bu fikri ortaya atmasında ince altın levhalardan alfa parçacıklarının geçişi deneyi önemli. Yaptığı deneylerdeki gözlemleri sonucu böyle bir hipotez orataya atmış. Ruterfordun atom modeli; ortada pozitif yüklü çekirdek, çevresinde gezegen gibi dönen elektronlar.
Bu okullarda okutulan atom modeli, ama atomlar böyle değil.
Sonra da Bohr'un atom modeli var. Ve kuantum atom modeli.
Şimdiki atom modelinde elektronların bulunması muhtemel bölgeleri var. Ama çekirdeğin etrafında bir yörüngede dönmüyorlar. Bulutsu adı verilen olasılık bölgelerinde ve ne zaman nerede oldukları, olacakları belli olmayan yerdeler.
Bakalım gelecekte atom ne şekil alacak, bilim böyledir, sürekli daha doğruya ulaşır.
Çok sık rastlanan karizmatik şarlatanlar da sürekli olarak doğru bilgiye karşı çıkarlar. Günümüzün modasında ise şarlatanlar, yeni bilgileri çarpıtarak, kabul edilmiş eski yanlışların, (fakat doğru sanılıp savunulan) eski bilgilerin doğrultusunda açıklamalar yaparak insanları kandırırlar.


Misafir 18 Aralık 2012 17:27

Lütfen atomu kimin bulduğunu yazın!!!!!!!


Misafir 19 Aralık 2012 15:58

mümkünse tarihleriyle madda mada verilsi


Misafir 25 Aralık 2012 17:59

M.Ö. 450 lerde Democritus ve Leukippos birbirlerinden habersiz atom kavramını ortaya atıyorlar.
Democritus uzaktan bakıldığında kumsal dediğimiz yere yaklaşınca bunun küçük kum tanelerinden oluştuğunu ve tüm cisimlerin de tanelerden oluşabileceğini düşünerek bu tanelere atom adını veriyor. Kumu atom olarak görmiyor tabi ki. Kum tanesinin de bölüneceğini ve sonunda bölünemez boyuttaki en küçük taneye ulaşılacağını düşünerek, yunanca bölünmez anlamındaki atom adını vermiş. Suyu, demiri vs. böldüğümüzde de bölünemez en küçük tanelere ve bu tanelerin de o madde ile aynı özellikte olduğunu düşündüğünde bunu kanıtlayabileceği teknoloji yoktu.
Democritustan 200 sene sonra Aristo ismindeki şarlatanın madde hakkındaki yanlış görüşü, Democritusun hipotezine karşı kabul edildi. Ne de olsa Aristo karizmatik bir kişiydi.
Atom kavramı böylece 2200 yıldan uzun süre unutuldu.
1800 lü yıllarda Dalton isimli İngiliz Democritusun hipotezine açıklamalar getirdi. Dalton elementlerin bölünemez çok küçük toplar olduğunu düşünüyordu.
Sonra İngiliz fizikçi Thomson, atomların elektron isminde eksi yüklü parçacıklar içerdiğini söyledi. Atomlar nötr olmasından atomun pozitif ve negatif parçacıklardan oluşabileceğini söylediğinde onun modeline üzümlü kek modeli adı verildi. Topkek gibi birşeyler olabileceğini düşünüyordu. Artı yüklü alan içinde üzüm taneleri eksi yüklü.

Daha sonra Rutherford sizlerin kafasındaki atom modelini ortaya attı. Bu fikri ortaya atmasında ince altın levhalardan alfa parçacıklarının geçişi deneyi önemli. Yaptığı deneylerdeki gözlemleri sonucu böyle bir hipotez orataya atmış. Ruterfordun atom modeli; ortada pozitif yüklü çekirdek, çevresinde gezegen gibi dönen elektronlar.
Bu okullarda okutulan atom modeli, ama atomlar böyle değil.
Sonra da Bohr'un atom modeli var. Ve kuantum atom modeli.
Şimdiki atom modelinde elektronların bulunması muhtemel bölgeleri var. Ama çekirdeğin etrafında bir yörüngede dönmüyorlar. Bulutsu adı verilen olasılık bölgelerinde ve ne zaman nerede oldukları, olacakları belli olmayan yerdeler.
Bakalım gelecekte atom ne şekil alacak, bilim böyledir, sürekli daha doğruya ulaşır.
Çok sık rastlanan karizmatik şarlatanlar da sürekli olarak doğru bilgiye karşı çıkarlar. Günümüzün modasında ise şarlatanlar, yeni bilgileri çarpıtarak, kabul edilmiş eski yanlışların, (fakat doğru sanılıp savunulan) eski bilgilerin doğrultusunda açıklamalar yaparak insanları kandırırlar.
Ve çoğunluk hep bu yanlışlara inanmayı seçer.

Kaynak: Atomu kim bulmuştur?


bilimx 25 Aralık 2012 19:19

democritos incelemişşşşşş


Misafir 26 Aralık 2012 20:57

atamu hangi bilim adamları buldu haftaya kadar odev


bilalcan585 2 Ocak 2013 15:29

ATOMULA İLGİLİ İLK BİLİMSEL ÇALIŞMAYI YAPAN BİLİM ADAMI
 
JOHN DALTON ATOM İLE İLGİLİ İLK BİLİMSEL ARAŞTIRMAYI YAPMIŞTIR VE ATOMU İÇİ DOLU BERK BİR KÜREYE BENZETMİŞTİR...


_EKSELANS_ 2 Ocak 2013 15:43

Atom

Atom http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/2/23/Helium_atom_QM.svg/298px-Helium_atom_QM.svg.png

Helyum atomunun orantılı bir gösterimi. Elektron bulutunun koyuluğu 1s elektron orbitalinin olasılık fonksiyonu üzerinden alınmış bir "görüş çizgisi" integraline karşılık gelmektedir. Büyütülmüş resimdeki çekirdekprotonlar pembe, nötronlar ise mor ile gösterilmiştir. Gerçekte, çekirdeğin (ve her bir nükleonun) dalga fonksiyonu küresel simetriye sahiptir (ancak, daha karmaşık çekirdekler için durum farklıdır). şematiktir ve Sınıflandırma Bir elementin en küçük bölümü Özellikler Kütlesi ≈ 1.67 × 10-27 kg ~
≈ 395.13 × 10-27 kg
Kaynak: İngilizce Wikipedia [1][2] Çapı 25 pm ~ 260 pm (Cs)
Kaynak: İngilizce Wikipedia [3] Elektrik yükü Sıfır (eğer atomdaki elektronların sayısı protonlarınkine eşitse) Atom bir kimyasal elementin bütün özelliklerini taşıyan en küçük parçacığıdır. Gözle görülmesi imkânsız, çok küçük bir parçacıktır ve sadece taramalı tünel mikroskobu (atomik kuvvet mikroskobu) ile incelenebilir. Bir atomda, çekirdeği saran negatif yüklü bir elektron bulutu vardır. Çekirdek ise pozitif yüklü protonlarnötronlardan oluşur. Atomdaki proton sayısı elektron sayısına eşit olduğunda atom elektriksel olarak yüksüzdür. Elektron ve proton sayıları eşit değilse bu parçacık iyon olarak adlandırılır. İyonlar oldukça kararsız yapılardır ve yüksek enerjilerinden kurtulmak için ortamdaki başka iyon ve atomlarla etkileşime girerler. ve yüksüz
Bir atom, sahip olduğu proton ve nötron sayısına göre sınıflandırılır: atomdaki proton sayısı kimyasal elementi tanımlarken, nötron sayısı da bu elementin izotopunu tanımlar. Her elemetin radyoaktif bozunma veren en az bir izotopu vardır.
Elektronlar belirli enerji seviyelerinde bulunur ve foton salınımı veya emilimi yaparak farklı seviyeler arasında geçişlerde bulunabilirler. Elektron, elementin kimyasal özelliklerini belirlemesinin yanı sıra atomun manyetik özellikleri üzerinde de oldukça etkilidir.
Atom'un Tarihi

Aristoteles'in maddeye bakışı, kendinden önce yaşamış olan filozoflara olan tepkisini ifade eder. O, Empedocles'in düşüncesine katılmış ve her şeyin dört ana maddeden yapıldığını savunmuştur. Bu dört ana madde ateş, su, toprak ve havadır.
Bu dönemi izleyen çağlarda bu düşüncelere bir ilave yapılmadı, ilk kez 19. yüzyılda John Daltonkimyasal reaksiyonlarda maddenin tam sayılarla belirlenen oranlarda tepkimeye girdiğini gösterdi ve dolayısıyla, maddelerin atom denen sayılabilir ama bölünemez parçalardan oluştuğunu ifade etti. Buna ek olarak, atomların kütlelerini ortaya koyan bir tablo hazırladı. modern atom kavramını ortaya attı. Dalton,
J.J. Thomson 1897 yılında elektronu keşfetti. 1900'lü yılların başlarında Ernest Rutherfordproton adını verdi. günümüz atom modelinin temelini teşkil eden yapıyı ortaya koydu: atomun, kütlesinin büyük bir kısmını oluşturan bir çekirdek ve bu çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır. Rutherford çekirdeği oluşturan pozitif yüklü parçacığa
1932 yılında James Chadwick nötronu (adı, elektrik yükü 0 olduğundan, yani nötr olduğundan, nötron olmuştur.) buldu ve bu sayede 1935'te Nobel Fizik Ödülü'nü aldı. Daha sonra kuantum teorisi doğrultusunda Niels Bohr, Bohr atom modelini ortaya attı ve elektronların belli yörüngelerde bulunabildiğini ve bunun Planck sabiti ile ilgili olduğunu ifade etti. Bohr'un modelinin üzerinde, daha sonraki deneylerde bulunanlarla örtüşmesi için birçok ekleme ve çıkarma yapıldı. Bohr modelinin "yamalı bohça" lakabını alması bundan ileri modelini yapmıştır.

Atomun Yapısal Özellikleri

Niels Bohr'un modeli ise modern atom teorisine en yakın modellerinden biridir. Bohr'a göre elektronlar çekirdeğin çevresinde rastgele yerlerde değil, çekirdekten belirli uzaklıklarda bulunan katmanlarda döner. Bohr da tasarladığı bu modelle Nobel ödülüne de lâyık görülmüştür.
Atomun yapısını açıklayan ve bugün için kabul edilen son teori Kuantum Atom Teorisi'dir. Kuantum Atom Teorisi'ne göre atom modeli Bohr atom modelinden farklıdır. Bohr Atom Modeli'ne göre atomun merkezindeki çekirdeğin etrafında elektronlar çember şeklindeki yörüngelerde dolanmaktadırlar. Herbir çember yörünge belli enerji seviyesine sahiptir. Yörüngeler arası elektronik geçişler atomun renkli görünmesine neden olur. Ancak belli bir zaman sonra Bohr atom modelinin birçok spektrumu açıklayamadığından yetersizliği ortaya çıkmıştır.
Kuantum Atom Modeli'ne göre ise atomun merkezinde bulunan çekirdeğin etrafındaki elektronlar belli bölgelerde yani orbitallerde bulunurlar. Belli enerji seviyelerine sahip orbitaller atomu oluşturan küresel katmanlarda bulunur. Portakal kabuğu şeklinde iç içe geçmiş küresel katmanlardaki orbitallerin belli şekilleri ve açıları(yönelmeleri) mevcuttur. Orbitallerin bulunduğu katmanların enerji seviyelerinin başkuantum sayısı belirler. n = 1,2,3,. . .gibi tam sayılarla ifade edilir. Orbitallerin şeklini ise l yan kuantum sayıları belirler. l = 0(s), 1(p), 2(d),. .(n-1) e kadar değerler alır. Orbitallerin doğrultularını(açılarını) veren ml yan kuantum sayısı ml=-l. . .0. .+l değerlerini alır. Elektronların spini gösteren ms kuantum sayısı da +1/2 veya -1/2 değerlerini alabilir.
Bir atomun çapı, elektron bulutu da dahil olmak üzere yaklaşık http://upload.wikimedia.org/math/c/7/4/c7446ff1137073f1e7018d4a38af819b.png cm mertebesindedir. Atom çekirdeğinin çapı ise http://upload.wikimedia.org/math/0/3/a/03a70ff0d3149e506f119f8d27621488.png cm kadardır. Atomlar, boyutlarının görünür ışığın dalga boyundan çok küçük olması sebebiyle optik mikroskoplarla görüntülenemezler. Atomların pozisyonlarını belirleyebilmek için elektron mikroskobu, x ışını mikroskobu, nükleer manyetik rezonans (NMR) spektroskopisi gibi araç ve yöntemler kullanılır.
Yalnız elektronlar çekirdek çevresinde ancak belirli enerji seviyelerine sahip yörüngelerde dönerler, konumları ancak bir olasılık fonksiyonu ile ifade edilebilir. Elektronlar çekirdeğin etrafında bulutsu bir şekildedir.

Atom Altı parçacıklar

Ana madde: Atomaltı parçacıklar http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a1/Bohr_Model.svg/220px-Bohr_Model.svg.png
Sadece proton parçacığının bulunup tekli işlev gördüğü Bohr Atom Modeli


http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/9/97/A_New_System_of_Chemical_Philosophy_fp.jpg/220px-A_New_System_of_Chemical_Philosophy_fp.jpg
Atomların içi dolu ve bölünmez olduğu fikrini savunan John Dalton'un ilk atom modeli ve atom hakkında ilk bilimsel yaklaşımıdır.(1808).


Atom sözcüğü her ne kadar “daha küçük parçacıklara bölünemeyen” gibi bir anlam taşısa da, çağdaş bilimde atom “atomaltı parçacıkların birleşimi” olarak tanımlanır. Atomdaki üç temel parçacık elektron, proton ve nötrondur. Bütün elementlerin atomlarında bu üç parçacık mutlaka bulunur; tek istisnası hidrojen-1 atomudur ki bu atomda nötron yoktur. Ayrıca herhangi bir hidrojen katyonunun elektronu da yoktur. Bundan dolayı hidrojen-1 atomunun katyonuna proton da denir.
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/1b/Atom.png
Helyum atomunun sadeleştirilmiş haliyle atom modeli: İki


Negatif yüklü olan elektron, bu parçacıklar arasında 9.11−31 kg ile en hafif olanıdır. Boyutlarının ölçümü mevcut tekniklerle mümkün değildir. Proton pozitif yüklüdür ve kütlesi, 1.6726−27 kg, yani elektronun kütlesinin 1836 katıdır. Protonun kütlesi, atomdaki bağlanma enerjisine göre değişiklik gösterip azalabilir. Nötron ise yüksüz bir parçacıktır ve kütlesi 1.6929−27kg’dır. Nötron ve protonların boyutları, her ne kadar yüzeyleri tam olarak tanımlanamasa da, birbirlerine yakın değerdedir.
Standart modele göre, proton ve nötronlar kuark adı verilen temel parçacıklardan oluşurlar. Kuarklar bir çeşit fermiyondur ve maddenin iki temel bileşeninden (diğer bileşen leptondur) biridir. Herbiri +2/3 veya -1/3 yüklü olan altı çeşit kuark vardır. Protonlar iki yukarı kuark bir tane de aşağı kuarkdan oluşur. Böylece yükü " 2.(+2/3) + 1.(-1/3)= +1 ", yani pozitif olur. Nötronlar ise iki aşağı kuark bir de yukarı kuarktan oluşur ve " 1.(+2/3) + 2.(-1/3) = 0 " sonucu yüksüz olurlar. (Bu hesaplarda +2/3 yukarı kuark, -1/3 ise aşağı kuarkları gösteriyor). Bileşimlerindeki bu farklılık yüklerinin yanı sıra kütlelerinin de değişik olmasına neden olur. Kuarkları, gluonlar aracılığıyla, güçlü çekirdek kuvveti bir arada tutar. Gluon, fiziksel kuvvetleri sağlayan gauge bozonlarından biridir. .
.
Çekirdek

Ana madde: Atom çekirdeğihttp://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/5/53/Binding_energy_curve_-_common_isotopes.svg/400px-Binding_energy_curve_-_common_isotopes.svg.png

Çekirdeği bir arada tutmak için gerekli olan enerjinin izotoplara göre değişimini gösteren bir grafik


Bir atomdaki bütün Proton ve Nötronlar, atomun boyutuna kıyasla çok küçük bir alana sahip olan çekirdektedir. Proton ve nötronun ikisi birden nükleon olarak adlandırılır. Bir çekirdeğin yarıçapı, toplam nükleon sayısı A olan bir atomda http://upload.wikimedia.org/math/4/8/f/48f98c98c376d8dadf6893065ae83c45.png fmdir. Nükleonları residual stonrg force adı verilen kısa menzilli bir çekici güç birarada tutar. Bu kuvvet 2.5 fmden daha kısa uzaklıklarda, pozitif yüklü protonların birbirlerini itmelerine neden olan elektrostatik güçten çok daha güçlü bir kuvvettir. Bir atomdaki proton sayısına atom numarası denir. Bir elementin bütün atomlarındaki proton sayısı aynıdır. Örneğin demirin atom numarası 26’dır ve dolayısıyla 26 proton bulunduran bütün atomlar demir elementine aittir. Bir elementin atomları arasında nötron sayısı farklılık gösterebilir. Farklı nötron sayılarına sahip aynı element atomlarına izotop denir. Nötron sayısının proton sayısına oranı çekirdeğin kararlılığını belirler.
Nötron ve protonlar farklı fermiyon türleridir. Kuantum mekaniğinin kurallarından Pauli dışarlama ilkesine göre iki benzer fermiyon aynı zaman içinde aynı kuantum durumunda bulunumaz. Yani her proton ve nötron farklı bir yerde bulunmalıdır. Bu yasak, aynı kuantum durumda bulunan bir proton ve nötron için geçerli değildir.
Barındırdığı nötron ve proton sayılarının çok farklı olduğu bir çekirdek, radyoaktif bozunmaya uğrayıp daha düşük bir enerji seviyesine geçerek nötron ve proton sayılarını birbirine yakın değerlere çeker. Birbirine yakın sayıda proton ve nötron içeren çekirdekler radyoaktif bozunmaya karşı daha kararlıdır. Ancak atom numarası arttıkça, protonların birbirlerine uyguladıkları elektrostatik itme kuvvetleri artacağından, protonlar arasına girerek bu itmeleri azaltan nötron sayısı giderek çoğalır. Bunun sonucunda atom numarası 20’nin üzerinde (20, kalsiyumun atom numarasıdır) nötron ve proton sayıları eşit kararlı çekirdekler bulunmaz. Atom numarası arttıkça, kararlı bir çekirdek için gerekli olan nötron/proton oranı 1.5’e doğru kayar.
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/74/Wpdms_physics_proton_proton_chain_1.svg/200px-Wpdms_physics_proton_proton_chain_1.svg.png
İki protonun füzyona uğrayarak bir nötron ve bir protona dönüşmesini gösteren bir çizim. Füzyon sonucunda pozitron(e+) ve elektron nötrinosu salınır.


Atom çekirdeğindeki proton ve nötron sayıları değiştirilebilse de bu çok büyük bir enerji gerektirir ve bu olay sonucunda, çekirdeğin değişmesi için emilen enerjiden daha fazla enerji dışarı salınır. Çekirdeğin daha az sayıda nükleon içeren çekirdeklere bölünmesine fisyon denir. Birden fazla çekirdeğin birleşerek daha çok nükleon içeren çekirdeklere dönüşmesine ise nükleer füzyon denir ve füzyonun gerçekleşmesi için gerekli olan enerji, nükleer fizyon için gerekli enerjiden çok daha fazladır. Yine füzyon sonucunda ortaya çıkan enerji, fisyonun ortaya çıkardığı enerjiden de fazladır. Yıldızlardaki muazzam enerji salınımının kaynağı füzyondur. Düşük enerjili yıldızlarda küçük atom numaralı çekirdekler (hidrojen, helyum), yüksek enerjili yıldızlarda ise daha büyük atom numaralı (karbon, oksijen) çekirdekler füzyona uğrar. Yıldızdaki çoğu çekirdek demire dönüştüğünde, demirin füzyonu için gerekli yüksek enerji sağlanamadığından yıldız kütlesine göre bir beyaz cüce, kızıl dev veya kara


Misafir 2 Ocak 2013 15:47

Atomu ilk olarak DEMOCRİTUS bulmuştur.


Misafir 6 Ocak 2013 10:16

atomu ilk bulan demokritus bir gün sahilde gezerken kum tanelerine bakıp onların küçük oldunu görmüş ve buna aton yani bölünemez olan demiş sonra dalton atomu içi dolu berk küre oldunu savunmuş sonra bir kadın atomun bölünüceni söylemiş ve bölmüş DİKKAT (atom bölününce özellini kaybeder)


Misafir 12 Mart 2013 17:12

bilim adamları
 
Aristoteles :: 'in (M.Ö. 384-322) maddeye bakışı, kendinden önce yaşamış olan filozoflara olan tepkisini ifade eder. O, Empedocles'in düşüncesine katılmış ve her şeyin dört ana maddeden yapıldığını savunmuştur. Bu dört ana madde ateş, su, toprak ve havadır.


Bu dönemi izleyen çağlarda bu düşüncelere bir ilave yapılmadı, ilk kez 19. yüzyılda John Dalton kimyasal reaksiyonlarda maddenin tam sayılarla belirlenen oranlarda tepkimeye girdiğini gösterdi ve dolayısıyla, maddelerin atom denen sayılabilir ama bölünemez parçalardan oluştuğunu ifade etti. Buna ek olarak, atomların kütlelerini ortaya koyan bir tablo hazırladı.


J.J. Thomson 1897 yılında elektronu keşfetti. 1900'lü yılların başlarında Ernest Rutherfordproton adını verdi. günümüz atom modelinin temelini teşkil eden yapıyı ortaya koydu: atomun, kütlesinin büyük bir kısmını oluşturan bir çekirdek ve bu çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır.


Niels Bohr, Atom modelini ortaya attı ve elektronların belli yörüngelerde bulunabildiğini ve bunun Planck sabiti ile ilgili olduğunu ifade etti. Bohr'un modelinin üzerinde, daha sonraki deneylerde bulunanlarla örtüşmesi için birçok ekleme ve çıkarma yapıldı. Bohr modelinin "yamalı bohça" lakabını alması bundan ileri modelini yapmştır.


Misafir 14 Aralık 2013 19:44

atomu kim buldu
 
atomu kim buldu


Misafir 15 Aralık 2013 11:34

[QUOTE=Ziyaretçi;1257400]atomu bulan kişi ve nasıl bulduğu[/QUOTE
EİNSTEİN


Misafir 17 Aralık 2013 21:46

Atom bilinen evrendeki tüm maddenin kimyasal ve fiziksel niceliklerini taşıyan en küçük yapıtaşıdır. Atom yunancada bölünemez anlamına gelen atomustan türemiştir. Atomus sözcüğünü ortaya atan ilk kişi MÖ 440'lı yıllarda yaşamış Demokritos'tur. Gözle görülmesi imkânsız, çok küçük bir parçacıktır ve sadece taramalı tünel mikroskobu (atomik kuvvet mikroskobu) ile incelenebilir. Bir atomda, çekirdeği saran negatif yüklü bir elektron bulutu vardır. Çekirdek ise pozitif yüklü protonlar ve yüksüz nötronlardan oluşur. Atomdaki proton sayısı elektron sayısına eşit olduğunda atom elektriksel olarak yüksüzdür. Elektron ve proton sayıları eşit değilse bu parçacık iyon olarak adlandırılır. İyonlar oldukça kararsız yapılardır ve yüksek enerjilerinden kurtulmak için ortamdaki başka iyon ve atomlarla etkileşime girerler.
Bir atom, sahip olduğu proton ve nötron sayısına göre sınıflandırılır: atomdaki proton sayısı kimyasal elementi tanımlarken, nötron sayısı da bu elementin izotopunu tanımlar. Her elementin radyoaktif bozunma veren en az bir izotopu vardır.
Elektronlar belirli enerji seviyelerinde bulunur ve foton salınımı veya emilimi yaparak farklı seviyeler arasında geçişlerde bulunabilirler. Elektron, elementin kimyasal özelliklerini belirlemesinin yanı sıra atomun manyetik özellikleri üzerinde de oldukça etkilidir.


ATOM' TARİHÇESİ:
Aristoteles'in maddeye bakışı, kendinden önce yaşamış olan filozoflara olan tepkisini ifade eder. O, Empedocles'in düşüncesine katılmış ve her şeyin dört ana maddeden yapıldığını savunmuştur. Bu dört ana madde ateş, su, toprak ve havadır.
Bu dönemi izleyen çağlarda bu düşüncelere bir ilave yapılmadı, ilk kez 19. yüzyılda John Dalton modern atom kavramını ortaya attı. John Dalton, kimyasal reaksiyonlarda maddenin tam sayılarla belirlenen oranlarda tepkimeye girdiğini gösterdi ve dolayısıyla, maddelerin atom denen sayıla bilir ama bölünemez parçalardan oluştuğunu ifade etti. Buna ek olarak, atomların kütlelerini ortaya koyan bir tablo hazırladı.
J.J. Thomson 1897 yılında elektronu keşfetti. 1900'lü yılların başlarında Ernest Rutherford günümüz atom modelinin temelini teşkil eden yapıyı ortaya koydu: atomun, kütlesinin büyük bir kısmını oluşturan bir çekirdek ve bu çekirdek etrafında dönen elektronlardan oluşmaktadır. Rutherford çekirdeği oluşturan pozitif yüklü parçacığa proton adını verdi.
1932 yılında James Chadwick nötronu (adı, elektrik yükü 0 olduğundan, yani nötr olduğundan, nötron olmuştur.) buldu ve bu sayede 1935'te Nobel Fizik Ödülü'nü aldı. Daha sonra kuantum teorisi doğrultusunda Niels Bohr, Bohr atom modelini ortaya attı ve elektronların belli yörüngelerde bulunabildiğini ve bunun Planck sabiti ile ilgili olduğunu ifade etti. Bohr'un modelinin üzerinde, daha sonraki deneylerde bulunanlarla örtüşmesi için birçok ekleme ve çıkarma yapıldı. Bohr modelinin "yamalı bohça" lakabını alması bundan ileri modelini yapmıştır.


ATOM'UN YAPISAL ÖZELLİKLERİ:
Niels Bohr'un modeli ise modern atom teorisine en yakın modellerinden biridir. Bohr'a göre elektronlar çekirdeğin çevresinde rastgele yerlerde değil, çekirdekten belirli uzaklıklarda bulunan katmanlarda döner. Bohr da tasarladığı bu modelle Nobel ödülüne de lâyık görülmüştür.
Atomun yapısını açıklayan ve bugün için kabul edilen son teori Kuantum Atom Teorisi'dir. Kuantum Atom Teorisi'ne göre atom modeli Bohr atom modelinden farklıdır. Bohr Atom Modeli'ne göre atomun merkezindeki çekirdeğin etrafında elektronlar çember şeklindeki yörüngelerde dolanmaktadırlar. Herbir çember yörünge belli enerji seviyesine sahiptir. Yörüngeler arası elektronik geçişler atomun renkli görünmesine neden olur. Ancak belli bir zaman sonra Bohr atom modelinin birçok spektrumu açıklayamadığından yetersizliği ortaya çıkmıştır.
Kuantum Atom Modeli'ne göre ise atomun merkezinde bulunan çekirdeğin etrafındaki elektronlar belli bölgelerde yani orbitallerde bulunurlar. Belli enerji seviyelerine sahip orbitaller atomu oluşturan küresel katmanlarda bulunur. Portakal kabuğu şeklinde iç içe geçmiş küresel katmanlardaki orbitallerin belli şekilleri ve açıları(yönelmeleri) mevcuttur. Orbitallerin bulunduğu katmanların enerji seviyelerinin başkuantum sayısı belirler. n = 1,2,3,. . .gibi tam sayılarla ifade edilir. Orbitallerin şeklini ise l yan kuantum sayıları belirler. l = 0(s), 1(p), 2(d),. .(n-1) e kadar değerler alır. Orbitallerin doğrultularını(açılarını) veren ml yan kuantum sayısı ml=-l. . .0. .+l değerlerini alır. Elektronların spini gösteren ms kuantum sayısı da +1/2 veya -1/2 değerlerini alabilir.
Bir atomun çapı, elektron bulutu da dahil olmak üzere yaklaşık 10^{-8} cm civarındadır. Atom çekirdeğinin çapı ise 10^{-13} cm kadardır. Atomlar, boyutlarının görünür ışığın dalga boyundan çok küçük olması sebebiyle optik mikroskoplarla görüntülenemezler. Atomların pozisyonlarını belirleyebilmek için elektron mikroskobu, x ışını mikroskobu, nükleer manyetik rezonans (NMR) spektroskopisi gibi araç ve yöntemler kullanılır.
Yalnız elektronlar çekirdek çevresinde ancak belirli enerji seviyelerine sahip yörüngelerde dönerler, konumları ancak bir olasılık fonksiyonu ile ifade edilebilir. Elektronlar çekirdeğin etrafında bulutsu bir şekildedir.


ömürrrrrrrr 5 Ocak 2014 23:15

atomu ne zaman buld



Saat: 18:26
Sayfa 4 / 4

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık