MsXLabs
Sayfa 2 / 2

MsXLabs (https://www.msxlabs.org/forum/)
-   Soru-Cevap (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/)
-   -   Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misiniz? (https://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/224383-dunyanin-en-unlu-matematikcileri-kimlerdir-hayatlari-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html)

irge2000 26 Aralık 2011 21:25

ünlü matematikçiler kimlerdir ve hayatları
 
matematik için yaptıkları


Misafir 29 Aralık 2011 16:42

nolursnuz bana güzel iyi bir matematikçi söyleyin hiçbirini seçemiyorum


Misafir 3 Ocak 2012 19:19

ünlü matematikçilerin hayatlarında bilgiler nelerdir?


Misafir 3 Ocak 2012 19:30

ÜNLÜ MATEMATİKÇİLERİN HAYATLARI
 
ünlü matematikçilerin hayatları nelerdir?


Misafir 13 Şubat 2012 19:12

Ya Matematığı kım keşfettı acıl cevap bubenım odevımdır cevap gelırse sevınırım


Misafir 14 Şubat 2012 19:24

CAHIT ARF ( ISTANBUL,26,12,1997 )
Ülkemizde matematigin simgesi haline gelen Cahit ARF 1910 yilinda Selanik'te dogdu. 1932 yilinda Galatasaray Lisesi'nde matematik ögretmenligi, 1933 yilinda Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör yardimcisi (Doçent adayi ) olmustur. Doktorasini 1938 yilinda Almanya'da Göttingen Üniversitesi'nde tamamladi. Daha sonra Istanbul Üniversitesi'ne dönen ARF, 1943 de profesör, 1955'de Ordinaryus Profesör oldu.1964-1965 yillari arasinda Fransa'da bulunan Princiton'daki Yüksek Arastirma Enstitüsü'nde konuk ögretim üyesi olarak görev yapti.

1938 yilindan beri Cahit ARF cebir, sayilar teorisi, elastisite teorisi, analiz, geometri ve mühendislik matematigi gibi çok çesitli alanlarda yaptigi çalismalarla matematige temel katkilarda bulunmus, yapisal ve kalici sonuçlar elde etmistir.

Bütün Türk matematikçilerine dolayli veya dolaysiz bir sekilde esin kaynagi olmus, yaptigi uyarilar ve verdigi fikirlerle çevresindeki tüm matematikçilerin ufuklarini genisletmis ve çalismalarini yeni bir bakis açisiyla yönlendirmelerini saglamistir.

Cahit ARF' in ilk çalismasi, 1939 yilinda Almanya'nin ünlü bir matematik dergisi olan Crelle Journal Dergisi'nde yayinlanmistir. Cahit ARF çözülebilen cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak amaciyla Göttingen'de ünlü matematikçi Hasse'nin doktora ögrencisi oldu. Hasse'nin önerisiyle özel haller problemini çözdü. Cahit ARF bu çalismasiyla sayilar teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok önemli yapisal bir katkida bulunmustur. Burada buldugu sonuçlardan bir bölümü dünya matematik literatüründe "Hasse-Arf Teoremi"olarak geçmektedir.

Bundan sonra ugrastigi problem, matematikte "kuadratik formlar" olarak bilinen konudadir. Uzayda konisel yüzey denklemleri buna basit bir örnek olarak gösterilebilir. Bu konudaki temel problem, kuadratik formlarin bir takim invaryantlar, yani degismezler yardimiyla siniflandirilmasidir. Bu siniflandirma Witt adinda ünlü bir Alman matematikçi tarafindan karekteristigi ikiden farkli olan cisimler için 1937 de yapilmistir. Karekteristik iki olunca problem çok daha zorlasiyor ve Witt'in yöntemi uygulanamiyordu. Cahit ARF bu problemle ugrasti ve karekteristigi iki olan cisimler üzerindeki kuadratik formlari çok iyi bir biçimde siniflandirdi. Bunlarin invaryantlarini, yani degismezlerini insa etti. Bu invaryantlar dünya literatüründe "Arf Invaryantlari" olarak geçmektedir. Bu çalismasi 1944 yilinda Crelle Dergisi'nde yayinlandi ve Cahit ARF 'i dünyaya tanitti.

1945'lere gelindiginde düzlem bir egrinin herhangi bir kolundaki çok kat noktalarin çok katliliklarinin yalniz aritmetige ait bir yöntem ile nasil hesaplanacagi iyi bilinmekteydi. Düzlem halde algoritmanin basladigi sayilar egri kolunun parametreli denklemlerinden bilinen bir kanuna göre elde ediliyordu. Genel durumda ise böyle bir sonuç henüz bulunamamisti. Bu siralarda Istanbul'da Patrick Du Val adinda bir Ingiliz matematikçi bulunuyordu. Du Val genel halde algoritmanin basladigi sayilara "karakter" adini vermis ve egrinin tüm geometrik özellikleri bilindigi zaman bu karakterlerin nasil bulunacagini göstermisti. Bunun tersi de dogruydu. Bu karakter bilinirse, egrinin çok katlilik dizisi, yani geometrik özellikleri de bulunabiliyordu. Burada açik kalan problem ise bir egrinin denklemleri verildiginde karakterlerini bulabilmek idi. Cevap düzlem egriler için bilinmekte, ama yüksek boyutlu uzaylarda bulunan tekil egriler için bilinmemekte idi. Ayrica, yüksek boyutlu bir uzayda tanimlanmis bir tekil egrinin çok katlilik özelliklerini, yani geometrik özelliklerini bozmadan en düsük kaç boyutlu uzaya sokulabilecegi de bu problemle beraber düsünülen bir soru idi. Bu çesit sorular matematiksel bakis açisinin temel problemi olan siniflandirma probleminin egrilere uygulanmasi bakimindan son derece önemli ve zor sorulardi. Cahit ARF bu problemi 1945'de tamami ile çözmüs ve tek boyutlu tekil cebirsel kollarin siniflandirilmasi problemini kapatmistir. Bu sonucun zorlugu hakkinda fikir elde edebilmek için düzgün varyetelerin siniflandirilmasi probleminin bugüne kadar 1,2 ve kismen 3 boyutlu varyeteler için çözüldügünü tekilliklerinin siniflandirilmasi probleminin ise 1 boyutlu varyeteler, egriler için Cahit ARF tarafindan çözüldügünü göz önüne almak gerekir. Cahit ARF bu problemi çözerken önemini gözledigi ve problemin çözümünde en önemli rolü oynadigini fark ettigini bazi halkalara "karekteristik halka" adini vermis ve daha sonra gelen yabanci arastirmacilar bu halkalara "Arf Halkalari" ve bunlarin kapanislarina "Arf Kapanislari" adini vermislerdir. Cahit ARF'in bu çalismasi 1949 'da Proceedings of London Matematical Society dergisinde yayinlanmistir.

Cahit ARF'in 1940'li yillarda yaptigi bu çalismalarin günümüzde hala kullaniliyor olmasi, onun kaliciligini ispatlamistir.

Cahit ARF'i ilk taniyan bir kisi onun sadece matematige ilgi duyan bir insan oldugu izlenimini edinebilirdi. Cahit ARF için, matematik her seyin üzerinde ve ötesindeydi. Ancak, onu TÜBITAK'in kurulmasinda ve gelismesinde gösterdigi çabayi ve özeni bilenler Cahit ARF'in öyle içine kapanik, matematikle ugrasan, dis dünya ile ilgilenmeyen bir kisi olmadigini bilirler. Mühendisligin günlük hayattan dogan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama, bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya çalisirdi. Hele bir de pratikten gelen problemi matematik olarak çözüme kavusursa pek keyiflenirdi. Mustafa INAN'la böyle bir isbirligi yapmis ve INAN'in köprülerde gözlemleyip, arastirdigi bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermistir. Bu çalismalari Cahit ARF'a Inönü Ödülü'nü kazandirmistir.

Üniversitede rektörlük, dekanlik gibi idari görevler almaktan kaçinmistir. Arastirmacilarin bu gibi görevlerden uzak durmalari gerektigi görüsündeydi. Ama uzun yillar TÜBITAK Bilim Kurulu Baskanligi'ni da özveriyle yürütmüstür.

Ortadogu Teknik Üniversitesi'nde bulundugu yillarda yeni ve farkli bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çikmasi için çaba göstermistir. Akademik dünyanin yapay hiyerarsik ayrimlariyla alay etmistir. Genç ögretim üyeleri ve ögrencilerle çok güzel, yararli ve keyifli diyalog içindeydi. Her zaman üniversite içi çekismelerden ve politikadan özenle uzak durdugu halde, ODTÜ sistemi tehlikeye düstügünde duyarli ve sorumlu bir bilim adami olarak kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmemistir. Bu onurlu mücadele de bile matematigin aksiyomatik yaklasimini kimseye farkettirmeden kullanmistir.

Cahit ARF 1948'de Inönü Ödülü, 1974'de TÜBITAK Bilim Ödülü, 1980'de ITÜ ve KATÜ Onur Doktorasi, 1981'de de ODTÜ Onur Doktorasi'ni aldi. Genç yasta Mainz Akademisi Muhabir Üyeligine seçildi ve Türkiye Bilimler Akademisi Onur Üyesi oldu.

Cahit ARF matematikte kalici izler birakarak 26 Aralik 1997 'de aramizdan ayrilmistir. Türkiye'de ve dünyada her zaman hatirlanacaktir.

TANIYANLARIN AGZINDAN CAHIT ARF
PROF. DR. ERDAL INÖNÜ :( EMEKLI ÖGRETIM ÜYESI, ODTÜ FIZIK BÖLÜMÜ )
"... Cahit ARF'in önemli bir özelligi, her seyin aslini anlamaya çalismak olmustur. Birisi bir konusma yaparken, anlamadigi yeri hemen sorardi. Hiçbir seyden çekinmezdi, onun için önemli olan anlamakti; bilime deger veren bir insan olarak anlamak, arastirici zekasini kullanarak olaylarin nedeni anlamak..."

PROF. DR. SAFAK ALPAY: (ODTÜ MATEMATIK BÖLÜMÜ ÖGRETIM ÜYESI)
"... Ortadogu Teknik Üniversitesi Cahit Hoca'sini 1977 de içine düstügü bunalim sirasindaki kararli, toparlayici ve yönlendirici tutumuyla hatirlayacaktir. Istenmeyen bir rektörün atanmasiyla ortaya çikan bunalim nedeniyle egitim durmus, kaba kuvvet üniversiteden hesap sormak amaciyla üniversiteye yerlestirilmisti. Can güvenliginin olmadigi ortamda Cahit Hoca kaba kuvvetin tehditlerine aldirmadan üniversiteye sicak gülüsü, babacan görünümü, tükenmez enerjisi ile ögrenci ve ögretim üyelerine esin kaynagi olmustur. O günlerde özerk ve demokratik üniversite için yaptigi çalismalar ve katkilardan ötürü Tüm Ögretim Üyeleri Dernegi'nin degerli bilim adamimiz Seha Meray adina koydugu ödül Cahit Hoca'ya verilmisti..."
"... Tahta oymaciligini, visne likörünü, Sabahattin Ali öykülerini, torunlarini çok seven Cahit Hoca'yi bizde çok sevdik ve saydik. Bölüm koridorlarindaki tütün kokusu ve gök gürültüsü sesi, zarif yazisiyla dolmus kara tahtalar hiç aklimizdan çikmayacak ve bize her zaman esin kaynagi olacaktir..."

PROF. DR. M. GÜNDÜZ IKEDA: ( TÜBITAK Ulusal Elektronik Arastirma Enstitüsü )
"... Tek tür problemler üzerinde, yani merak ettigi problemler üzerinde çalisanlar var. Söyle anlatayim: Bazi dagcilar için Himalayalar'a çikmak pek bir sey ifade etmese de "kimse tirmanmamistir" denildiginde birden heveslenirler. Bu birinci tip matematikçiler için de geçerli. Çözülmemis problemler onlar için dayanilmaz bir çekicilige sahiptir. Bir de genel bir sistemi ele alarak çalisanlar, 'Bu sistemi nasil karekterize edecegim, benzer sistemler oldugunda bunlari nasil ayirt edebilirim?' diye düsünenler var. Cahit Bey bu ikinci sinifa giriyor..."

PROF. DR. HALIL. IBRAHIM KARAKAS: (Akdeniz Üniversitesi Matematik Bölümü )
"... Cahit ARF ömrünü daha çocukluk yillarinda 'tutku' ile baglandigi matematigin, daha genel olarak bilimin gelismesine adamistir. Bilim adamligini yasam biçimi olarak seçmis ve öyle yasamistir. Nasil bilim üretileceginin en güzel örneklerini sergiledigi gibi, ülkemizde bilimin filizlenip gelisebilecegi ortam ve kurumlarin yaratilmasinda da önderlik yapmistir. TÜBITAK'in kurulmasindaki katkisina ek olarak ODTÜ Matematik Bölümünün olusumunu yönlendirmistir..."

"... Hocaligi konusunda tevazu gösterir, 'ben iyi hoca degilim' derdi. Ancak, derslerinde ve seminerlerinde ele aldigi konuyu sunarken sanki yeniden kesfediyormus gibi heyecan ve haz duydugu belli olur, gözleri çakmak çakmak parlardi. Cahit ARF, çagdaslari arasinda matematigin her dalinda bilgi ve söz sahibi olan ender matematikçilerden biriydi. ODTÜ'de bulundugu yillarda matematik bölümünün tüm seminerlerine katilir, ilgi ile izler, sorulari ve yorumlariyla önemli katkida bulunurdu..."

SINAN SERTÖZ: (Bilkent Üniversitesi Matematik Bölümü Ögretim Üyesi)
"... Geriye dönüp baktigimda 'Cahit Hoca'dan ögrendigim en önemli sey neydi?' diye sunu hatirliyorum: Gebze Arastirma Merkezine Cahit Hoca, o siralar 75 yasinda idi, her sabah servisle gelir, odasina çikar, önüne kagitlarini alir ve çalismaya baslardi. Bir ögle yemegi ve kahve molasi hariç aksam servisine kadar çalisirdi. Her gün! Beklentilerim aldiklarimin önüne çikmaya basladigi zaman 'Cahit Hoca kadar çalistin mi ?' diye sorarim kendime..."

SON SÖZ DE YINE USTA'DAN GELIYOR...
" Matematik tümevarimsal bir bilimdir ve bu tümevarimsal
bilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzluklari
tümevarimsal bir sekilde kavriyoruz ve kavradigimiz zaman da
o sonsuzlugu hissediyoruz , sinirsizligi.
Ve bu bize mutluluk veriyor, çünkü ölümü unutuyoruz...
Herkes ölümsüz oldugunu hissettigi alanda çalismak ister.
Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim..."

KAYNAKÇA
[1] MATEMATIKÇILER BÜLTENI ( 1998 SAYI 3 )
[2] BILIM VE TEKNIK DERGISI ( 363. SAYININ EKI )
[3] MATEMATIK DÜNYASI ( OCAK 1998 SAYI 1 )


Misafir 15 Şubat 2012 19:42

Alıntı:

Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1279615)

evet çok doğru ama Einsteinde iyi bir matematikçidir.


Misafir 3 Mart 2012 16:53

yunan matematikçileri
 
ANTİPHON (M.Ö. V. y.y.)

Yunan filozofu ve matematikçisi. Dairenin dördüllenmesini, bir dairenin içine çizilen düzgün çokgenleri kareleştirme esasına ve çokgenin kenarlarını sonsuz kere iki kart arttırmaya dayanan ir yöntemle elde etmeğe çalışmıştır. Böylelikle elde edilen dördüllenmiş geometrik şekiller, daireye çok yakın olmakla beraber hiç bir zaman tam bir daire değildir.

APOLLONİOS, PERGELİ (M.Ö. 262'ye doğru - 180'e doğru)

Yunanlı matematikçi ve astronom. Perge'de doğdu, İskenderiye'de yaşadı. Arkhimedes'intilmizi ve matematiğin yaratıcılarındandır; yazdığı bir kitapta koniklerin özelliklerinden bir çoğunu anlatır. Özellikle iki etekli bir koni bir düzlem tarafından kesilince, yerine göre bir elips, bir parabol veya bir hiperbol elde edileceğini gösterdi. Ayrıca, konik kesitlerin odaklarının varlığını ispat etti. Öteki eserleri kaybolmuş, bazıları Pappus sayesinde yeniden meydana getirilebilmiştir.

ARATOS (M.Ö. 315'e doğru - 240'a doğru)

Yunan şairi ve astronomu. Klikia'da soloi veya Tarsus'da doğdu, Makedonia'da öldü. Stoacıların talebesiydi. Makedonya kralı Antigonos Gonates ve Selevkoslar kralı Antiokhos Soter tarafından himaye edildi. Phainomena (Olaylar) adlı öğretici manzumesi, zamanındaki yeryüzü ve gökyüzü cisimleri hakkındaki bilgilerin, hava değişkliklerini haber veren belirtilerin bir çeşit dökümüdür. Cicero, bu eseri manzum olarak Latinceye çevirdi.

ARİSTARKHOS, SAMOSLU (M.Ö. 310 - 230)

Yunan astronomi bilgini. Kopernik'in öncüsü sayılan Aristarkhos, Yer'in hem kendi ekseni hem de güneşin çevresinde döndüğünü düşünen ilk bilim adamıdır. Ayrıca Yer ile güneşin ve ayın görece uzaklılıklarının hesaplanmasını sağlayan bir yöntem bulmuştur.

ARKHİMEDES (M.Ö. 287 - 212)

Syrakusai'de doğdu. Genç yaşta, Eukleides'in derslerini izlemek için İskenderiye'ye gitti. Yurduna döndükten sonra, kendini tamamen ilmi çalışmalarına verdi. bütün hayatı boyunca çok önemli buluşlarıyla insanlığın bilgisine katkıda bulunmaya devam etti. İlk olarak Arkhimedes, daire çevresine çapına oranı olan p sayısını, daire içine dışına çizilmiş düzgün çokgenler yardımıyla istenilen yaklaşıklıkla veren bir metot ortaya koydu. Çok büyük sayıları kolaylıkla belirtmeye yarayan bir yöntem bularak, yunan sayı sistemini geliştirdi.

İnfinitezimal geometrinin ilk çalışmalarını yaptı ve pekçok problemi inceledi. yayların toplama ve çıkarma formüllerini buldu. bir parabol parçasının, kendi adıyla anılan bir spiralin, küre ve silindir kesmelerinin alanlarını hesapladı. Küresel ve konik deyimleri adı altında, elips, parabol ve hiperbolün eksenleri etrafında dönmesiyle meydana gelen geometrik cisimleri inceledi. Mekanikte, sonsuz vidanın, haraketli makaranın, palanga ve dişli çarkın bulucusu olarak anılır. Fizikte, katılar statiği ve hidrostatiğin kurucusudur.

Ağırlık merkezi teorisiyle katılar statiğinin temelini attı. Yüzen Cisimler Üzerine İncelemeler adlı kitabında ise hidrostatiğin başlıca kurallarını verdi. Arkhimedes, Romalıların saldırılarına karşı Syrakusai'nin savunmasını yönetti. Üç yıl boyunca, Marcellus'un ordusunu hep başarısızlığa uğrattı. Çok uzak mesafelere taş veya ok atmaya yarayan makinalar yaptı; yine söylendiğine göre, düzlem aynaları ince hesaplarla birleştirerek güneş ışınlarını topladı ve şehri kuşatan düşman gemilerini yaktı. Her şeye rağmen Romalılar kenti aldılar ve bu sırada Arkhimedes öldürüldü.

AUTOLYKOS (M.Ö. IV. y.y.)

Yunan matematikçisi. Pitane'de doğdu. Elimizde iki eseri vardır: Peri kinumenes Sphairas (Hareketli Küre Üstüne) ve Peri Epitolon Kai Dyseon (Durağan Yıldızların Doğması ve Batması Üstüne).

BİON, ABDERALI (M.Ö. 300'e doğru)

Yunanlı matematikçi. Demokritos'un felsefi okulundan. Laeretesli Diogenes'e göre, bazı bölgelerde altı ay gece, altı ay gündüz olduğunu ilk defa o ileri sürdü. Bu duruma göre, dünyanın yuvarlaklığını ve ekliptikin eğikliğini daha o zamandan anlamış demekti.

DİOKLES (M.Ö. II. y.y. sonu - I. y.y. başı)

Yunanlı matematikçi. Sonradan kissoeides (sisoit) adını alan bir eğri yardımıyla verilen iki doğru arasında, orantılı iki ortalama bulmaya dayanan ünlü problemi çözdü.

DİOPHANTOS (M.S. 325'e doğru - 410'a doğru)

Yunan matematikçisi. İskenderiye okuluna bağlı idi. ilk altısı bugün elimizde bulunan on üç aritmetik kitabından başka, Açısal sayılar üstüne bir kitabı daha vardır: Peri Polygonom Arithmon. Metodunu Hipparkhos'dan aldığı birinci dereceden denklemeler üstüne kurduğu yeni teorisi ve ikinci dereceden denklemlerin çözümü ile ilgili çalışmaları matematiğe yenilik getirdi. Bıraktığı eserler çağdaş Yunanlılar, Araplar ve daha sonrada Rönensans geometricilerince uzun uzun incelendi.

EKPHANTOS, SYRAKUSAİLİ (M.Ö. 500'e doğru)

Eski Yunan gökbilimcisi ve filozofu. Syrakusaili Hiketas'dan dersler almıştır ve pythagorascı okulun görüşlerini benimsemiştir. Pythagorascı ve atomcu görüşleri birbirine bağlamayı deneyip dünyanın kendi çevresinde döndüğünü kabul etmiştir.

EUDOKSOS, KNİDOSLU (M.Ö. 406'ya doğru - 355)

Eski Yunan gökbilimcisi ve filozofu. Bir süre Atina'da Eflatun'un derslerini izleyen Eudoksos, birbuçuk yıl kadar Mısır'da kalarak rahiplerin gizli bilimlerini öğrenmiştir. Kyzikos'a gidip bir okul açarak ününü yaygınlaştırdıktan sonra Knidos'a döndü. İlk orantılı doğrular kuramını bulup çağının kuramsal güçlüklerinin çoğunu çözmeyi sağlayan altın kesit kuramını ortaya koymuştur. Eşmerkezli küreler kuramıyla güneç sistemindeki yıldızların hareketlerini açıklamaya çalıştı.

EUKTEMON (M.Ö. V. y.y.)

Eski Yunanlı gökbilimci. Euktemon'un, Methon'la birlikte Atina'da yapılan ilk kesin güneş tutulması çevrimi hesaplarını gerçekleştirdiği, mevsimlerin eşitsizliğini bulduğu, 19 yıllık ay güneş çevrimini (Methon çevrimi denir) ortaya koyduğu sanılmaktadır.

OİNOPİDES (M.Ö. V. y.y.)

Eski Yunan gökbilimcisi ve matematikcisi. Pythagoras okulundan olan Oinopides, güneş yılını yaklaşık 365 gün 9 saat olarak hesaplamıştır. Tutulum düzleminin eğikliğini ilk olarak bulduğu sanılmaktadır.

APOLLODOROS, BERGAMALI (M.Ö. 104'e doğru - 22)

Yunanlı hitabet hocası. Roma'da ünlü bir okul kurdu, öğrencileri arasında Octavianus'da vardı. Hitabeti bir sanat olarak değil, bir ilim olarak kabul ediyordu.

APOLLONİOS SOFİST (M.S. I. y.y.)

İskenderiye'de doğmuş hitabet hocası. Tiberius zamanında Roma'da ders verdi., bir Homeros Lugatı yazdı; bugüne kısaltılmış şekliyle ulaşmıştır


Beijing 3 Mart 2012 17:39

TÜRKİYE ' NİN MATEMATİKÇİSİ CAHİT ARF GÖNÜLLERDESİN....


Misafir 13 Mart 2012 20:55

Matemtikteki Terimlerin Bulunma Hikayesi Bulan Kişileri YAzarsanız SEvinirim :)


Misafir 24 Mart 2012 12:21

en iyi ünşü matematikcini adını söylermisinii z rica etsem


Misafir 24 Mart 2012 17:50

benim projem var da ünlü türk islam matematikçilerinin yaşantılarından ilginç ve kısa olaylar... rica etsem yardımcı olabilirmisiniz?


Misafir 26 Mart 2012 20:51

Ben türk matematikçileri istyrm.!


Misafir 12 Nisan 2012 16:38

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
Vallahi kim ne derse desin ama şu gerçektirki Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi Matematikçisi Hz.Muhammed Mustafa'dır.Gerçek böyledir pisagor misagor hepsi yalan


safakbjktr 12 Nisan 2012 16:44

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
Bence Gauss o çok büyük bir matematikçiydi


Misafir 18 Nisan 2012 15:15

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
dünya matematikçilerin hayatı:)8)


Misafir 8 Mayıs 2012 14:57

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
Guillaume de l'Hôpital
Vikipedi, özgür ansiklopedi






Guillaume de l'Hôpital

Guillaume François Antoine, Marquis de l'Hôpital (d. 1661 Paris – ö. 2 Şubat 1704 Paris) Fransız matematikçidir. En çok tanınmasına sebep olan çalışması kendi adıyla anılan bir rasyonel (kesirli) bir fonksiyonda pay ve paydanın limitlerinin değeri sıfır veya sonsuz olması durumunda uygulanan bir formüldür.
Asil bir aileden gelmesi sebebiyle ilk olarak bir süvari alayında yüzbaşı rütbesi ile görev yaptı. Ancak gözlerinin ileri derecede bozuk olması ve matematiğe olan yoğun ilgisi ve yeteneği sonucu askerliği bırakarak tamamen matematiğe yöneldi.
Dönemin ünlü matematikçilerinden Johann Bernoulli'nin yönetiminde çalıştı ve amatör olarak ilgilendiği matematikte kendisini yetiştirdi. Aralarından Isaac Newton gibi pek çok önemli bilim insanının çözmek için uğraştığı Brachystochrone adı verilen problemi çözdü. 1693 yılında Paris Bilimler Akademisi'ne onursal üye olarak seçildi.
En ünlü eseri 1692 yılında yazdığı ve 1696'da yayımlanan "Analyse des infiniment petits pour l'intelligence des lignes courbes" dir. Bu kitap diferansiyel analiz üzerine yazılmış ilk ders kitabıdır. L'Hopital Kuralı olarak bilinen yöntemi de ilk kez bu kitapta açıklamıştır.
Ancak daha sonra pek çok çalışmasının aslında Bernaulli'ye ait olduğu ortaya çıkmıştır. Buna göre 1694 yılında Bernoulli ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre l'Hôpital Bernoulli'ye her yıl 300 Frank ödemiş ve çalışmalarından ve keşiflerinden bilgi sahibi olmuş, daha sonra bunu kendi yazdığı kitaplarda kullanmıştır. 1704'de, l'Hôpital'in ölümünden sonra, Bernoulli bu anlaşmayı açıkladı ve l'Hôpital'in kitaplarındaki pek çok sonucun aslında kendine ait olduğunu iddia etti. 1922 yılında çıkan metinler Bernoulli'nin haklı olduğunu çıkardı.


Kaynak: Guillaume De l'Hôpital


ayşee :) 12 Mayıs 2012 13:16

lütfen liste halinde yapar mısınız
 
liste yapamıyo musunuz yaa :(


Misafir 19 Mayıs 2012 17:04

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
pisagor , thales , david hilbert , cahit arf , ali kuşcu , sonja korvin krowka


Misafir 19 Mayıs 2012 19:14

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
arşimet, pisagor ve newton paylaşırmısınız projeyi son güne bıraktım (yine :D )


Misafir 30 Eylül 2012 13:10

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
Johann Karl Friedrich GAUSS hayatını yazmak içn güzeldir


Misafir 14 Ekim 2012 18:18

Dünyanın en ünlü matematikçileri kimlerdir, hayatları hakkında bilgi verir misin
 
sanocce diye bir matematikci varmı?adını yanlış mı biliyorum dığrusu nedir acaba lütven


Misafir 1 Ocak 2013 11:07

en ünlüsü kim


_EKSELANS_ 1 Ocak 2013 12:00

Matematikçilerin Hayatı

AMET FERGANİ

9. yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen ünlü matematik ve astronomi bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan’ın Fergana bölgesindendir. Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır.
Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini ünlü bilginlerin yetiştiği Fergana’da yaptı ve büyük bir ihtimalle astronomi konusundaki bilgilerini babasından aldı. Belli bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat’a geldi. Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me’mun ve el-mütevekkil döneminin en ünlü bilginleri arasına girdi
861 yılında halife el-Mütevekkil tarafından Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır’a gönderilen Ferganî’nin, bundan sonraki yaşamı bilinmiyor.

ALİ KUŞCU
(1474-1525)

Türk-İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türklerinde, astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W .Barlhold, Ali Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak adlandırmıştır. Babası, Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.
Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çelebi’nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına kadar belirli olduğu ve hüsnü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu’ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır. Uluğ Bey’in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matematiğe geniş ilgi duymuştur.
Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathane-ye müdür olarak Ali Kuşcu’yu görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi’nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur. Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz.
ESERLERİ:
Ali Kuşcu’nun özellikle, matematik ve astronomi ile ilgili eserleri, gerçek ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu eserlerinin adları şunlardır;
Risale-i fi’l Hey’e (Astronomi Risalesi)
Risale-i fi’l Fehiye (Fetih Risalesi)
Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)
Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder)
Tecrid’ül Kelam (Sözün Tecridi)
Risale-i Adudiye Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) Vaaz İstiarad.

CAHİT ARF
(1910-1997)

1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profesörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bilim kolu başkanı oldu.
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.
Arf İnönü Armağanı’nı (1948) ve TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984′te İstanbul’da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı…

Kaynak: Büyük Larousse



El-HARİZMİ

Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi, Özbekistan’da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Batı bilim dünyasında en sürekli, en derin etkiler bırakmış matematikçi olarak tanınmıştır. (MS 770-840)
Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan bu büyük bilim adamı, Horasan’da (Özbekistan’ın Karizmi kentinde) doğmuştur.Hayatının büyük bir bölümü Bağdat’da (Beytü’l Hikme’de) matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir.
Cebirin kurucusu olan Harezmi’nin iki önemli matematik kitabı vardır; “Cebir” ve “Hint Hesabı”.Harezm’de temel eğitimini alan Harezmi gençlinin ilk yıllarında Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir.
İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat’a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan abbasi halifesi Mem’un Harezmideki ilim kabiliyetten haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt’ül Hikme ‘de görevlendirilir. Böylece Harezmi Bağdat’ta inceleme ve araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkanlara kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.
Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi Şam’da bulunan Kasiyun Rasathanesin’de çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için Afganistan üzerinden Hindistana giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir.
Harezmi ‘nin latinceye çevrilen eserlerinden olan El-Kitab ‘ul Muhtasar fi ‘l Hesab ‘il cebri ve ‘l Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler.
El Harizmi matematiğin yanısıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince’ ye çevrilmiştir. Bunu yanısıra Ptolemy’nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.
El Harizmi’nin en çok ilgi gören eserleri Kitabü’l muhtasar fi’l Cebr ve’l Mukabele ve Kitabü’l muhtasar fi Hisabü’l Hindi dir.
Harizmi, doğu bilim dünyasında cebir ilmine ilişkin ilk eser yazan kişidir. Bu bilim dalı daha önce az çok işlenmiş ve kısmen geometriden ayrı bir ilim dalı olmaya başlamıştı. Birinci dereceden denklemler çözülebiliyordu, hatta hesaplama metodlarıyla ikinci dereceden denklemlere çözüm bulunuyordu. Fakat henüz ikinci derece denklemlerin köklerini bulma yöntemi geliştirilmemişti.
İşte El Harizmi’nin El Cebr ve’l Mukabele kitabı ikinci dereceden denklemlerin çözüm yolunu sistemli olarak işleyen ilk eser niteliğindedir ve 600 yıldan uzun bir süre (15. yüzyıla kadar) el üstünde tutulmasının nedeni de budur.
Harizmi’nin Denklem Grupları
El Harizmi, adı geçen eserinde denklemleri iki grupta toplamaktadır:
Birinci grupta, çözümleri derhal bulunabilen bizim bugünkü sembollerle ifade edersek
x2 = ax
x2 = n
ax = n
şeklindeki denklemlerdir.
Bunların çözüm kurallarını gösterdikten sonra El- Harizmi ikinci denklem grubuna geçer.
x2 + ax = n
x2 +n = ax
ax + n = x2
Ve bunların çözümünü bugün bildiğimiz metotla yapar.
Bu kitapta ayrıca, ikinci dereceden denklemlerin hangi durumlarda iki kökünün , hangi durumlarda çift kökünün olacağını ve hangi durumlarda denklemin reel kökü olamayacağını çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu kuralları bir öğretmen yeteneğiyle ortaya koyduktan sonra El Harizmi , bu kuralları geometrik olarak ispatlamıştır.
Harizmi’nin bu eseri matematik tarihi bakımından çok önemli gelişmelere dayanak ve başlangıç olmuş 600 yıldan biraz daha fazla (15. y.y. sonuna kadar) matematik öğretimi için temel sayılmıştır. Eser, Endülüs medreseleri aracılığıyla Batı’ya geçmiştir. İlk Latince çevirisi 1183′te yapılmıştır. Roger Bacon, Fibonacci gibi bilim adamaları eseri hayranlıkla incelemişler, ve kendi öğretilerinde bu eserden faydalanmışlardır. 1486 yılında Leipzig Üniversitesi’nde okutulmaya başlanmıştır. 1598 -1599 yıllarında hala cebir biliminde tek kaynak Harizmi’nin bu eseridir.
El Harizmi matematiğin yanısıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince’ ye çevrilmiştir. Bunun yanı sıra Ptolemy’nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.
Kaynak: Tebeşir

GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ
(1730 - 1790)

1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır.
Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlandı ve matematiğini oldukça ilerletti. Müderrislik sınavına girerek kazandı ve 33 yaşında müderris oldu. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verdi.
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli hasan paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönüyle bir rahatlık getirdi.
Bazı silahların hedefe vurmaması, padişah III. Selim’i kızdırmış ve Gelenbevi’yi huzura çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Hedefe olan uzaklığı tahmin ederek gerekli düzeltmeleri yapmış ve topların hedefe vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah tarafından ödüllendirilmiştir.
Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendi’dir.



KERİM ERİM
(1894 - 1952)

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde çalış-maya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.
1940 - 1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Nazari Hesap(1931), Mihanik(1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945), Über die Tragheits-formen eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)
Kaynak: Büyük Larousse

MATRAKÇI NASUH

Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.

Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.

Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.

MOLLA LÜTFİ
(? - 1495)

15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa, Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde, sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmet’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. Ölümü üzerine pek çok kimse yas tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı.
Molla Lütfi’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir. Molla Lütfi’nin, bu problemi, İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramıyınca, Platon’un yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.

ÖKLİD (Eukleides)

Yunanlı matematikçi. Yorumcu Proklos’a göre M.Ö. III. yüzyılda İskenderiye’de yaşadı. Yapıtlarının en önemlisi, klasik yunan geometrisinin çok geniş bir bileşimi olan Stoikheia’dır ( Geometrinin Öğeleri). Öklid bu kitabında, açık ortak kavramlar olan birkaç tanım, koyut (çelişkisiz yadsınabilecek varsayımlar) ve gitgide karmaşıklaşan önermeler çıkardı. Koyutların açıkca formülleştirilmesi, Öklid’in, algılanabilir gerçekliği soyutlama isteğini gösterir. Mantık çatısının keskinliği, temel kavramların doğru seçimi, tanıtlamaların açıklığıyla bu yapıt bütün çağlarda matematikçilerin büyük ilgisini çekti ve iki bin yılı aşkın bir süre onlara örnek oldu. Tümü 13 kitap-tan oluşur, bunlara daha sonra yazılan ve Hypsikles’e mal edilen iki kitap daha eklenir.
İlk 13 kitabın, yalnızca tek bir kişinin yapıtı mı, yoksa Öklid’in çevresinde toplanan bir okulun yapıtı mı olduğu bilinmemektedir. İlk dört kitap, düzlem geometriye ayrılmıştır; çokgen ve çembersel şekillerin temel özelliklerini inceler. İkinci kitap geometrik cebir denen kavramın temellerini atar; bu kitapta tüm nicelikler, geometrik olarak gösterilir ve tüm işlemler geometrik olarak, yani cetvel ve pergel ile çizilerek gerçekleştirilir. Çok daha karmaşık olan beşinci kitap, kimi kaynaklarda Knidoslu Eudoksos’a mal edilir. Oranlar ve orantılar kuramının açıklandığı bu kitap, büyüklüklerin ölçümü kuramının temeli atar. Söz konusu oranlar kuramı, altıncı kitapta düzlem geometriye ve özellikle benzer şekillere, yedinci, sekizinci, dokuzuncu kitaplarda, aritmetik tamsayılara uygulanır. Çok karışık olan onuncu kitap, orandışı sayıları sınıflar; son kitaplar da uzay geometriyi işler…



ÖMER HAYYAM
(1048-1131)

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’ dır. 18 Mayıs 1048′-de İranin Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır.Fakat o soy isminin çok ötesinde işlere imza atmıştır.Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara da-yanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir:
Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır. Bunun yanı sıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur.Binom teoerimini ve bu açılımdaki katsayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir )
Bir kitabında da Öklit’in aksiyomlarıyla ilgili çalışmaları toplayan Hayyam, Öklit’in paralellik aksiyomunu başka bir önerme kümesiyle değiştirdi. Bunun sonucunda bugün öklit dışı geometride kullanılan geniş, dar ve dik açı hipotezleri ile ilgili biçimlere ulaştı. Yani öklit dışı geometrinin temellerini atan Hayyam olmuştur. Öklit’in yapıtı üzerine yorumlarında, irrasyonel sayıların da tıpkı rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini kanıtlaması matematik tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. İsfahan’da üç yıl çalışarak kurduğu rasathanede gökyüzünü inceler, bilimsel çalışmalar yapar, hükümdarın özel müneccimi olur, yıldız falına bakardı. Ömer Hayyam kendi doğum tarihini bu kadar net şekilde bir gökbilimci hassasiyetiyle kendisi bulmuştur. 21 Mart 1079 yılında tamamladığı, halk arasında Ömer Hayyam Takvimi bugün ise Celali Takvimi olarak bilinen takvim için büyük çaba sarf etmiştir. Güneş yılına göre düzenlenen bu takvim 5000 yılda bir gün hata verirken, bugün kullandığımız Gregoryen Takvimi 3330 yılda bir gün hata vermektedir. Eserleri arasında İbn-i Sina’nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır.
Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamülmülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. Saray entrikalarından hayatının sonuna kadar uzak kalmayı yeğler.
İlmini genişletmek için zamanın ilim merkezleri olan Semerkand, Buhara, İsfahan’a yolculuklar yapmıştır. 4 Aralık 1131′de doğduğu yer olan Nişabur’da fani dünyaya veda etti…



PİSAGOR (Pythagoras)
( M.Ö. 570′e doğru - M.Ö. 480′e doğru).

Güney İtalya’da ve ardından Yunanistan’da büyük etki uyandıran bir okulun kurucusudur. Limnili bir ailenin çocuğuydu, Polykrates’in tiranlığı yüzünden 530′a doğru Kroton’a göç etmek zorunda kaldı ve orada çevresine birçok öğrenci topladı. “Pythagorasçılar” bilimsel, felsefi, siyasal ve dinsel bir topluluk oluşturdular. Bu topluluk içinde matematik, gökbilim, müzik-bilim, fizyoloji ve tıp inceleniyor, nesnelerin ilkesi sayılara bağlanıyor ve her alanda evrensel bir uyum aranıyordu. Topluluk, kendine özgü ve yoğun bir dinsel yaşamın merkeziydi. Pythagorasçı aritmetik, aynı birim kümeleriyle özdeşleştirilen ve noktaların bir araya gelmesiyle simgelenen tamsayılarla sınırlıdır. Bu simgesel sayılar, üçgen, dörtgen, beşgen vb. sayılar ve kendilerine denk düşen geometrik dağılımın biçimine göre çokdüzlemli sayılar olarak sınıflandırılıyorlardı. Aritmetrikleri görseldi, şu anlamda ki sayıların biçimi, özellikleri konusunda bilgi veriyordu. M.Ö. V. yy’da Pythagorasçılar, Öklid’in genel bir kuramını ortaya koyduğu yetkin sayılar (çarpanlarının toplamına eşit olan sayılar, örneğin 6 ve 28) ve dost sayılar (birinin çarpanlarının toplamı ötekine eşit olan sayı çiftleri, örneğin 284 ve 220) gibi özel sayı tiplerini incelediler.
Proklos, a2 + b2 = c2 eşitliğini sağlayarak Pythagorasçı üçlüler (a,b,c) oluşturmak olanağı veren formülü Pythagoras’a mal etti. Pythagorasçılar ayrıca a - b = b - c gibi aritmetik, a : b = b :c gibi geometrik, (a - b) : a= (b - c) : c gibi armonik ortalamaları inceleyip, tamsayılarla sınırlı bir oranlar kuramını da geliştirdiler. Bir karenin köşegen ve kenarının eş ölçeksizliğinin, yani uzunluklarının ortak bir ölçünün tam katlarıyla ifade edilememesinin keşfi, genellikle onlara atfedilir. Bunun, Pythagoras’tan esinlendiği söylenir. Oysa bu keşif, her şey sayıdır önerisinde ileri sürüldüğü gibi, dünyanın tamsayılara uygunluğu düşüncesine son verdiği için derin bir bunalıma yol açtı. Gerçekten de Pythagorasçı doğa görüşü her şeye bir tam sayı atfediyordu. Bu görüş, aynı sayıları düzenleyerek çeşitli büyüklüklerle, çeşitli ortamlarda aynı müzik armonilerini ve aynı geometrik biçimler ortaya konulabileceği gözlemine dayanıyordu. Örneğin, kenarları 3http://www.gizemlikapi.com/images/smilies/4.gif5 ile orantılı her üçgen, dik üçgendi (Pythagoras teoremi). Ayrıca Pythagoras’ın daha önce Babylonialılar’ın bildikleri bu teoremin bir tanıtlamasını yapıp yapmadığı da bilinmemektedir.
Kaynak: Büyük Larousse



SALİH ZEKİ
(1864 - 1921)

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş, değerli eserler vererek, 57 yaşında hayata gözlerini kapamış, bir ilim ve fikir adamıdır. Salih Zeki Bey, 1864 yılında İstanbul’da doğmuştur. Ortaöğrenimini Darüşşafaka’da görmüş, yüksek öğrenimini Paris’te elektirk mühendisliği bölümünü bitirmiştir.
Salih Zeki, Darüşşafaka ve Mühendis Mektebi’nde matematik ve fizik dersleri okutmuştur. Daha sonraki çalışmalarının tümünü üniversiteye vermiştir. Bugünkü gerçek üniversitenin kurucusu salih Zeki’dir. Türkiye’ye, matematik, fizik ve fen derslerini batılı yöntemleriyle ilk getiren odur. Birçok gazete ve dergide çıkan güzel yazılarıyla Türk gençliğini edebiyat kadar matematiğe yönelten ve matematiği sevdiren yine o olmuştur.
Salih Zeki, aydın fenciler silsilesinin en dikkate değer son halkasıdır. İlk ve ortaöğrenimin ihtiyacı olan matematik, geometri, cebir, astronomi, trigonometri ve fizik kitaplarından başka binlerce sahifeyi bulan, yüksek seviyedeki Darülfünun ders kitapları yazmış; felsefi konularda telif-tercüme eserler bırakmış, bilim tarihi ile ilgili incelemeler yayınlamış, bizzat Mizan-ı Tefekkür adlı bir matematik kitabı yazmış, anıt bir eser olarak Kamus-ı Riyaziyat’ı hazırlayarak bunun ilk cildini yayınlamıştır



ULUĞ BEY
(1393 - 1449)

Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur’un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur. Asıl adı Mehmet’tir. Fakat o, daha çok Uluğ Bey adı ile ünlü olmuştur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur’un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta bulunuyordu. Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştı


Misafir 1 Ocak 2013 12:46

lütfen kısa bilgi istiyoruzzzzzz.


_EKSELANS_ 1 Ocak 2013 12:50

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 2561208)
lütfen kısa bilgi istiyoruzzzzzz.


arkadaşım hazıra konmayın bizler bulup koyuyoruz bi zahmet konuyu okuyup işinize yarar kısımlarını da sizler bulun....


Misafir 25 Mart 2013 09:48

Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1660729)
Bana da TÜRK matematikçileri lazım ama yinede tşkr

bana de muavr ın hayatı lazım hangi sitedde


Misafir 6 Kasım 2013 19:09

TÜRK MAtematikçi
 
Alıntı:

Misafir adlı kullanıcıdan alıntı (Mesaj 1630654)
ya bena türk lazım projeyi son güne bıraktım

cahit arf


Misafir 18 Kasım 2014 15:45

David Hilbert (1862 - 1943)

Bir Alman matematikçisi olan David Hilbert, 1862 yılında Königsberg'de doğdu. 1895 ile 1929 yılları arasında Göttingen Üniversitesinde profesörlük yaptı. Yirminci yüzyılın başlarında, Alman matematik okulunun önderi sayılır. 1897 yılında cisim kavramını ve cebirsel sayılar cisminin kuramını kurdu. 1890 yıllarındaki ilk çalışmaları sırasında, cebirsel geometri ve modern cebirde önemli bir rol oynayan çokterimli idealleri kuramının temellerini atarak, invaryantlar kuramının temel kanunlarını ortaya koymayı başardı.

1899 yılında, geometrinin temelleri üstüne araştırmalarının bit sentezi olan "Geometrinin Temelleri" adlı eserini yayınladı. Bu, matematiğin çeşitli bölümlerinde aksiyomlaştırma amacına yönelen birçok verimli çalışmaya yol açtı. Somut görüntülere başvurmaktan kaçınan Hilbert, noktalar, doğrular ve düzlemler diye adlandırdığı "Üç nesne sistemini" matematiğe soktu.

Ne oldukları kesin olarak gösterilmeyen bu nesneler, beş grupta toplanmış yirmi bir aksiyomla açıklanan bazı ilişkiler ortaya koyar. Ait olma, sıra, eşitlik veya denklik, paralellik ve süreklilik aksiyomu bunlardandır. Bundan sonra, aksiyomlardan birinin veya öbürünün doğrulanmadığı geometriler kurdu. Temel terimleri kendilerine aksiyomlarla yüklenen özelliklerden başka özelikleri bulunmayan mantıksal varlıklar olarak ele aldı.

Klasik matematiği savunmak ve ondaki apaçıklığı göstermek için Brouwer ile giriştiği tartışmalar, matematikte geniş biçimli incelemelere yol açtı. 1943 yılında Göttingen'de öldü.


Misafir 18 Kasım 2014 19:18

Thales, PISAGOR. PASCAL, MOLLA LUTFI ARŞİMET,ÖKLID, HAREZMİ ,DESCARTES, NEWTON, GELEN BEVİ İSMAİL EFENDİ. .....:)


Misafir 11 Nisan 2015 11:18

Cahit Arf
Yüksek öğrenimini Fransa'da Ecole Normale Superieure'de 1932'de tamamladı. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya'ya gitti. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi'nde doktorasını bitirdi.

Kariyeri
Türkiye'ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör ve Ordinaryus profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji'nde matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı oldu.

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Türkiye'de yaşamak istemesi üzerine kendi isteğiyle 1967 yılında Türkiye'ye döndü. Döndükten kısa bir süre sonra Kanada ve Amerika'daki üniversitelerden konuk öğretim üyesi olarak teklifler aldı. Ancak kendisi bu tekliflere cevap veremeden Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden gelen telefon bu üniversiteye atandığını ve uçak biletinin yolda olduğunu söylüyordu ve artık Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde göreve başlamıştı. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK'ın kurulmasında çok emeği geçti ve TÜBİTAK'a bağlı Gebze Araştırma Merkezi'nde görev aldı. 1983-1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.

Arf, İnönü Armağanı'nı (1943) ve TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazandı (1974). Bu ödülü alırken yaptığı konuşmada 'Bilim insanının amacı anlamaktır' hemen ardından 'ama büyük harflerle anlamaktır' sözüyle kendine göre bilim insanını açıklamıştır. Onuruna yapılan cebir ve sayılar teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum, 1990'da 3-7 Eylül tarihleri arasında Silivri'de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve geometri üzerine ilk konferanslar da 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf, 1997 yılının Aralık ayında ağır bir kalp hastalığı nedeni ile ölmüştür.

Cahit Arf, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 10 liralık banknotunda portresi yer almaktadır.
Cahit Arf, cebir konusundaki çalışmalarıyla dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusunda yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin Arf değişmezi ve Arf halkaları gibi literatürde adıyla anılan çalışmaların yanı sıra "Hasse-Arf Teoremi" adı ile anılan teoremi matematik bilimine kazandırmıştır.

Cahit Arf, matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak görmüştür. Öğrencilerine sürekli: "Matematiği ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın." demiştir.

Cahit Arf, "Matematik esas olarak sabır olayıdır. Belleyerek (ezberleyerek) değil,keşfederek anlamak gerekir" demiştir. "Matematik de resim, müzik ve heykel gibi bir sanattır" diyerek matematiğin sanatsal yönünü vurgulamıştır.


_AERYU_ 11 Nisan 2015 16:53

Ünlü Matematikçiler
MsXLabs.org



Matematik bazılarımızın korkulu rüyası, bazılarımız için ise dünyanın en zevkli uğraşı… Ancak matematik karnemizde not almak zorunda olduğumuz bir ders olmaktan çok daha fazla anlam taşıyan bir bilim dalı. Biz ‘Bunlar günlük hayatta ne işimize yarayacak?’ desek de, ilmi keşifler, teknolojik gelişmeler matematik temeline dayanıyor. Ve nice kıymetli insan, matematik dünyasında sayıların sırrını keşfetmek için emek vermiş, çaba sarf etmiş. İşte bunlardan bir kaçı:

http://i.imgur.com/vEdTyCP.jpg


THALES (İ.Ö. 640-548)

Milas’lı Thales, Mısır matematik okulunun ilk öğrencisidir. Büyük bir matematik bilgini ve filozofudur. İsa’dan önce yaşayan yedi büyük bilginden en eskisi ve en ünlülerindendir.

Bir daire içine üçgen çizilmesi problemini çözümlemiştir. Ters açıların eşitliğini o doğruladı. Üçgenlerin özellikleri ve Thales bağıntıları, Mısır’daki piramitlerin yüksekliğinin bulunmasında kullanılmıştır.

Eski Yunan matematiğine pek bağlı değildi. Thales, Pisagor ve Öklit, Yunan matematiğine yeni bir öğretim yöntemini ve farklı kurallarını getirdiler.

http://i.imgur.com/zOQwrdH.jpg


PİSAGOR (İ.Ö. 596-500)

“Evrenin hakimi sayıdır. Sayılar evreni yönetiyor.”

Bu sözlerin sahibi +Samos’lu Pisagor’un, İsa’dan önce 596 yıllarında doğduğu tahmin ediliyor. Yunan filozofu ve matematikçisidir. Ülkesinde hüküm süren politik baskılardan kaçarak, İtalya’nın güneyindeki Kroton şehrine gelmiş ve ünlü okulunu burada açarak şöhrete kavuşmuştur.

Pisagor’un matematik, fizik, astronomi, felsefe ve müzikte getirmek istediği yenilik, buluşlar ve ışıkları hazmedemeyen bir takım siyaset ve din yobazları halkı Pisagor’a karşı ayaklandırarak okulunu ateşe vermişler, Pisagor ve öğrencileri bu okulun içinde alevler arasında İ.Ö.500 yıllarında ölmüşlerdir. Pisagor’un ve öğrencilerinin çalışmalarının birçoğu bu alevler arasında yok olup gitmiştir.

Geometride, aksiyomlar ve postülatlar her şeyden önce gelmelidir. Sonuçlar bu aksiyom ve postülatlardan yararlanılarak elde edilmelidir düşüncesini ilk bulan ve ilk uygulayan matematikçi Pisagor’dur. Matematiğe aksiyomatik düşünceyi ve ispat fikrini getiren yine Pisagor’dur. Çarpma cetvelinin bulunuşu ve geometriye uygulanması, yine Pisagor tarafından yapılmıştır.

Pisagor’un adını 2.600 yıldır yaşatan, onu ünlü eden meşhur teoremi şudur: Bir dik üçgende, dik kenarlar üzerine kurulan karelerin alanlarının toplamı, hipotenüs üzerine kurulan karenin alanına eşittir. Pisagor teoremi, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluğun da var olduğunu gösterir.

Pisagor’dan önce, geometride, şekiller arasındaki bağlılıklar gösterilmeksizin elde edilenler, görenek ve tecrübeye dayanan bir takım kurallardı. Daha önce gelen bir yetkili ne demişse o sürüp gidiyordu. Pisagor’un matematiğe ispat fikrini sokması bu yüzden çok önemlidir.

http://i.imgur.com/TlQoVIq.jpg


ARŞİMET (İ.Ö. 287-212)

Archimedes, astronom Fidiyas’ın oğludur, İ.Ö. 287 yılında Sicilya Adası’nda Siraküza şehrinde doğmuştur. Kral II.Hieron’un akrabasıdır. Bu nedenle, para sıkıntısı yaşamadan zamanını ilme verme fırsatı bulmuştur. Onun zekasını zamanında fark eden astronom babası, onu çok erken yaşlarda yönlendirmiştir.

Archimedes’e dünyadan gelip geçmiş üç büyük matematikçiden biri gözüyle bakılır. Bunlar sırasıyla, Archimedes, Newton, Gauss’tur.

Archimedes, uygulamalı ilimlere karşı büyük ilgi duyardı. Tıpkı Newton ve Hamilton gibi, hesaplarına daldığı zaman yemeklerini bile unutur yemezdi. Kendi halinde, kimseyle görüşmeyen bir kenara çekilmiş düşünen bir yapıdaydı

Dairenin alanı, çemberin uzunluğu, kürenin yüzölçümü ve hacmini ilk kez o hesaplamıştır. Pi sayısının hesabı yine ona aittir. En karmaşık eğrilerle sınırlı alanları ve yüzeylerin hacimlerini bulunma yöntemini o getirmiştir. Daire, küre, parabol parçası, heliksin ardışık iki yarıçapı ve iki halkası arasında kalan alan, küresel parçalar, dikdörtgenlerin, üçgenlerin, parabollerin, hiperbollerin ve elipslerin asal ekseni etrafında döndürülmesinden oluşan yüzeyleri ve hacimleri bulmada, bulduğu bu yöntemi uygulamıştır.

Newton ve Leibnitz’den 2.000 yıl kadar önce yaşayan Archimedes integral hesabını bulmuş ve problemlerinin birinde onların bulduğu diferansiyel hesaba başvurmuştur. Bu “sonsuz küçükler hesabı” dır.

Archimedes’in hayatının en karışık zamanı son günlerine, Roma’lılarla Kartaca’lılar arasında İ.Ö. 264-146 yılları arasında yapılan Pön savaşları dönemine rastlar.

Bir defasında Archimedes, yere çizdiği şekil üzerinde bir problemi çözmeye uğraşıyordu. Roma’lı bir asker şeklin üzerine yürüdü ve Archimedes‘i kızdırdı. ”Aman daireme dokunma” diyen Arşimet yeniden problemine daldı.

Yine başka bir zaman, Archimedes Roma Şefi Marcellus’un yanına gitmek üzere kendisini izlemesini emreden askere, problemi bitirmeden kalkmayacağını söylemişti. Problemin çözümünün uzun sürmesine kızan asker, kılıcını çekti, yetmiş beş yaşındaki yaşlı ve silahsız geometriciyi İ.Ö. 212 yılında canice öldürdü.

http://i.imgur.com/Juu0cJp.jpg


ÖKLID (İ.Ö. 300)

Öklid gelmiş geçmiş matematikçiler içinde adı geometriyle en çok özdeşleştirilen kişidir. Geometri dünyasındaki yerini, kendi zamanına kadar bilinenleri “Öğeler” adını verdiği kitaplarda toplamasına borçludur. Öğeler, dilden dile çevrilmiş, yüzlerce kez kopya edilmiştir, matbaanın icadından sonra da binlerce kez gözden geçirilmiş ve yeniden basılmıştır. Öklid derlemesinin tutarlı bir bütün olmasını sağlamak için, beş aksiyom ortaya koyar.
  1. İki noktadan yalnız bir doğru geçer.
  2. Bir doğru parçası iki yöne de sınırsız bir şekilde uzatılabilir.
  3. Merkezi ve üzerinde bir noktası verilen bir çember çizilebilir.
  4. Bir doğruya dışında alınan bir noktadan bir ve yalnız bir paralel çizilebilir.
  5. Bütün dik açılar birbirine eşittir.

Öğeler on üç kitaptan oluşmaktadır. Öklid geometrisi 19.yüzyıla kadar rakipsiz kalmıştır.

http://i.imgur.com/okq7GEa.jpg


HAREZMİ (780-850)

Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan bu büyük bilim adamı, Horasan’da doğmuştur. Bugünkü cebir ve trigonometrinin kurucusudur. Avrupa’nın en çok yararlandığı matematikçidir.

Cebir üzerine çok sayıda eser verdi. Descartes’e kadar batı bilim dünyasında egemen olan Harezmi ve Harezmi cebiriydi. Bu nedenle Harezmi dünya çapında bir matematikçidir. En önemli eseri, ”Cebir ve Mukayese Hesabı” dır. Deneyler, enlem ve boylam kitapları ve bir de gökyüzü atlası vardır. Hindistan matematiğini dünyaya tanıtan yine Harezmi’dir.

http://i.imgur.com/5Erxw0T.jpg


DESCARTES (1596-1650)

Rene Descartes, Avrupa’nın savaşa sürüklendiği yıllarda, Fıransa’nın Tours kenti yakınında La Haye’de 31 Mart 1596’de doğdu. Asilzade, asker ve matematikçi olan Descartes, analitik geometrisi ile yeni bir çığır açmıştır.

Descartes, asil bir aileden geliyordu. Babası varlıklıydı. Rene’nin doğumundan birkaç gün sonra annesi öldü. Babasının küçük filozofu Descartes’in yetenekleri daha okul sıralarında ortaya çıkmıştı. Körü körüne inanılması ve bağlanılması gerekenleri temelsiz görüyor ve ispatsız hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Bu yüzden de papazlarla tartışmaya ispat yoluyla başladı. Her şeyden şüphe ediyordu.

Arkadaşlarından ayrılıp, iki yıl boyunca gizli bir eve taşındı ve matematik araştırmaları yaptı. Fakat arkadaşları burayı da bulunca, huzura ve sükuna kavuşmak için savaşa gitmeye karar verdi. Fakat burada da istediği sükunu bulamadı. Almanya’ya gitti. Bayram, tören ve şölenlere merak sardı. Yeniden askerliğe döndü.

Avrupa’daki skolastik düşüncenin egemenliğini sürdürdüğü ve karanlık çağın sona erdiği yıllarda, Descartes’i dinsizlikle de suçlamışlardır. Onun dini fikir ve düşünceleri rasyonelistti ve oldukça sadeydi. Sağlıksız ve cılız büyüdüğü için, yıllarca ölüm korkusu içinde yaşamıştır.

Uzun yıllar Hollanda’da kaldı. Optik, fizik, anatomi, embriyoloji, tıp, astronomi, meteoroloji ve gökkuşağı üzerindeki incelemelerini sonuçlandırmıştı. Her olaya bir hammadde gözüyle bakıyor ve ondan yeni bir şeyler çıkarmayı düşünüyordu. Bu nedenle çok yenilikçiydi.

Biraz sükuna kavuştuğunu sandığı elli yaşlarında, karşısına İsveç Kıraliçesi Christine çıktı. Bilmesi gereken her şeyi, hatta daha fazlasını öğrenmiş olan on dokuz yaşındaki Christine, Descartes’i kendisine özel öğretmen olarak tuttu. Christine’nin insafsız ve bitmek tükenmek bilmeyen çalışmaları onu yedi bitirdi. Kış, soğuk ve Christine’nin amansız çalışmaları sonunda hastalandı. Doktor kabul etmedi. 11 şubat 1650’de öldü.

Descartes, yeni bir geometriyi kurmuş ve modern geometrinin doğmasına olanaklar vermiştir.

http://i.imgur.com/z4cjBYi.jpg


MOLLA LÜTFİ

15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa, Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde, sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi, kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. Ölümü üzerine pek çok kimse yas tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı.
Molla Lütfi’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir. Molla Lütfi’nin, bu problemi, İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramayınca, Platon’un yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.

http://i.imgur.com/ceG1txw.jpg


PASCAL (1623-1662)


Pascal, 19 Haziran 1623 günü Fransa’da Clermont’ ta doğdu. Babası kültürlü bir adamdı.

Descartes ve Fermat gibi büyük matematikçilerle çağdaş olması bir yerde kendisi için bir şanssızlıktı. Bu nedenle, olasılıklar kuramının keşfini Fermat ile paylaştı. Kendisini “ harika çocuk” diye ünlü yapan geometri fikrini, kendisinden daha az ünlü olan Desargues’dan esinlendi. Daha çok din ve felsefe konularına eğildiği için matematiğe az zaman ayırdı.

Pascal, çok erken gelişen bir çocuktu. Fakat vücutça oldukça zayıftı. Bunların tersine kafası çok parlaktı. Çok küçük yaşta olmasına rağmen, gece gündüz matematik problemleriyle uğraşmaya başladı. Sağlığının bozulacağından endişelenen babası, bir ara matematik çalışmasına engel olduysa da onun bu davranışı Pascal’ı matematiğe daha çok yöneltti.

Hiçbir yardım görmeden ve hiçbir geometri okumadan, çok küçük yaşta bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğunu kanıtlamıştır. Daha önce hiçbir kitabı okumadan, Euclides’in birçok önermesini ispatlamıştı. Pascal kendi kendine bir geometrici olmuştu.

Pascal, on altı yaşından önce, 1639 yılında, geometrinin en güzel teoremini ispat etti. İngiliz matematikçisi ünlü Sylvester, Pascal’ın bu büyük teoremine “Kedi Beşiği” adını vermiştir.

Pascal, on bir yaşına gelince sesler hakkında bir eser vermiştir. On altı yaşındayken, konikler üzerine bir eser yazarak, ünlü Descartes’i hayretlere düşürmüştür. On sekiz yaşına gelince, şimdi Paris sanayi müzesinde saklanan hesap makinesini bulmuştur. Fizikte, havanın ağırlığını, sıvıların denge halini ve basıncı hakkında Pascal kanunlarını bulmuştur.

Pascal, on yedi yaşından ölümü olan otuz dokuz yaşına kadar ızdırapsız ve acısız gün görmedi. Yirmi üç yaşlarında, geçici bir felç geçirdi. Hazımsızlık, mide ağrıları, uykusuzluk, yarı uyuklamalar ve bu ağrıların verdiği gece kabusları onu yedi bitirdi. Böyle olmasına rağmen, yine de durmadan çalışıyordu.

1648 yılında Toriçelli’nin çalışmalarını inceleyerek, onun da önüne geçti. Yükseklikle basıncın değiştiğini saptadı.

Pascal, kız kardeşinin de etkisi ile 1654 yılından sonra kendini dünya işlerinden ve matematikten çekti, hıristiyanlığın o koyu tutuculuğu içine gömülüp gitti.

1658 yılının bir gecesinde, uykusuzluk ve diş ağrılarından kıvranan Pascal, kerpetenin egemen olduğu bir zamanda, korkunç ağrılarını unutmak amacıyla, birçok ünlü matematikçinin uğraştığı zarif sikloid eğrisine daldı. Sikloid üzerine o kadar daldı ki, tüm ağrı ve acılarını unuttu. Tam sekiz gün sikloid geometrisi üzerine çalıştı.

Yıl 1658… Kısa aralıklarla gelen uyuklamalar dışında, dinmek bilmeyen şiddetli baş ağrıları ona çok eziyet ediyordu. Tam dört yıl bu ağrılarla kıvrandı. 1662 yılının Haziran ayında otuz dokuz yaşındayken öldü. Yapılan otopside, ağrılarının nedeninin ciddi bir beyin hastalığından ileri geldiği saptandı.

Pascal, Fermat ile birlikte olasılıklar kuramını kurmakla, yeni bir matematik dünyası kurmuştu. Pascal üçgeni, binom açılımındaki katsayıları bulmaya yarar.

http://i.imgur.com/kzOCdTQ.jpg


NEWTON (1642-1727)

“Herkesin beni nasıl gördüğünü bilmem. Ben kendimi, deniz kenarında oynarken, önünde hiç keşfedilmemiş engin gerçek okyanusu yayılmış duran ve cilalı bir çakıl taşı ya da güzelce bir istridye kabuğu bulmakla zevk duyan bir çocuk gibi görüyorum.”

İşte, uzun yaşamının son yıllarında kendisi hakkında böyle hüküm veren İsaac Newton, 1642’de Woolsthrope kasabasının bir şatosunda yaşayan çiftçi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. İngiliz ırkının en büyük zekalı adamı olarak nitelenen Newton’un babası, oğlunun doğumundan önce otuz yaşında öldü. Annesinin söylediğine göre, zamanından erken doğan küçük Newton, o kadar ufak tefekti ki bir litrelik kavanozun içine bile sığabilirdi. Newton’un çocukluğu da dinç, canlı ve kuvvetli değildi. Diğer arkadaşları gibi eğlenceli vakit geçirme yerine, eğlencelerini ve oyunlarını kendi yaratıyor ve bunlarda parlak zekası ortaya çıkıyordu. Geceleri köylüleri korkutmak için kandilli uçurtmaları, tümü ile kendisinin yaptığı ve oldukça güzel işleyen hareketli oyuncaklar, su çarkları, gerçekten buğday öğüten bir değirmen, küçük kız arkadaşları için iş kutuları ve oyuncaklar, resimler, güneş saatleri, tahtadan yapılmış ve gerçekten işleyen duvar saati gibi şeyler onun çok erken yaşlarda yaptığı buluşlardı.

Newton, daha on sekiz yaşında, Cambridge’de öğrenci olduğu yıldan başlayarak, evrensel bir beğeniyle karşılandı. Üniversiteyi bitireli iki yıl olmadan, bilim dünyasınca alkışlanıyor ve hükümdarlardan saygı görüyordu.

Ürkek yapılı, sinirli, çabuk kızan ve itirazla karşılanmaktan korkan bir yapıya sahipti. Eserlerini ancak kendisini seven dostlarının zoruyla bastırmıştır. Eleştiriden kaçardı. ”Optiks” adlı eserinin eleştirilerine dayanamamış ve bu eseri yazdığına pişman olmuştur. Yerçekimi genel kanununu 1687 yılına kadar yayınlamadı. Tam yirmi yıl bu genel çekim kanunu kuramını geliştirdi.

Grantham okuluna devam ettiği sıralarda ve Cambridge’e hazırlanırken köyün eczacısı Mr. Clarke’ın evinde kalıyordu. Orada eski bir kitap koleksiyonu buldu ve onları yutarcasına okudu. Hiç evlenmedi.

Newton’un hareket kanunları:
  1. (Eylemsizlik Kanunu) Bir cisme hiçbir kuvvet uygulanmazsa, bu cisim olduğu yerde hareketsiz kalır veya hareket halindeyse, bir doğru boyunca düzgün bir hareketle, yani ivmesi sıfır olan bir hızla hareket eder.
  2. Kütle m, sabit ivme a ve kuvvet f ise, f=ma şeklinde sabittir.
  3. (Etki ve Tepki Kanunu) Etki ve tepki eşittir ve ters yönde iki kuvvettir.

Newton’a, bu buluşlarını nasıl bulduğu sorulduğunda, sürekli düşünmeyle, diye yanıt vermiştir. Newton’un en önemli buluşu, diferansiyel ve integral hesabı keşfetmesidir. Zaten Newton’u dünyada gelmiş geçmiş üç büyük matematikçiden biri yapan buluşu budur.

Newton, 1661 yılının Haziran ayında Cambridge’deki Trinity College’e girdi. Newton’un matematik öğretmeni İsaac Barrow hem ilahiyatçı ve hem de matematikçiydi. Matematikte parlak fikirli olan Barrow, öğrencisinin kendisinden çok ileride olduğunu kabul ediyor ve 1669’da matematik kürsüsünü bırakıp sırası gelince yerini o eşsiz büyük deha Newton’a bırakıyordu.

1664 ile 1666 yılları arasında, yirmi bir yaşından yirmi üç yaşına kadar çok yoğun bir çalışmaya girmiş ve yaptığı çalışmaları uzun zaman gizli tutmuştur. Ocak 1664 yılında üniversiteyi bitirmiş ve lisans diplomasını almıştır.

Bir kuyruklu yıldız ile Ayın etrafındaki, Ayla ilgili şeyleri incelerken hastalandı. Bulduğu sonuçları da gizli tutmuştu. Bu iki yıl içinde diferansiyel ve integral hesabı keşfetmiş, genel çekim kanununu bulmuş ve beyaz ışığın analizini deneysel olarak yapmıştı. Bunların tümü, yirmi beş yaşından önce bulunmuş şeylerdi. 20 Mayıs 1665 tarihli bir yazısıyla, bir eğrinin üzerindeki bir noktadaki teğeti ve eğriliğini verecek yöntemini daha yirmi üç yaşındayken yayınlıyordu. İşte bu, diferansiyelin bulunuşunu müjdeliyordu. Bu sıralarda ünlü sonsuz küçükler hesabına doğru yaklaşıyordu. Yine bu sıralarda, binom formülünü bulmuştu.

1667 yılında Cambridge’e dönüşünde Trinity Collegei’ne üye olarak atanan Newton artık rakipsizdi. 1668’de tek başına yansımalı teleskopu yapmış ve uyduları incelemekte kullanmıştır. ”Philosophy Naturalis Principia Mathematica” adlı eserini yazmaya başladığında geceli gündüzlü çalıştı. Ünlü pertürbasyon kuramını ortaya atmıştır. Bu kuram daha sonra ilerletilerek elektronların yörüngelerine uygulanmış, on dokuzuncu yüzyılda bu kuramla Neptün ve yirminci yüzyılda da Plüton gezegeni keşfedilmiştir.

Principia’ları yazmak için on sekiz ay uykusuz ve gıdasız kalan Newton, ellili yaşlarına yaklaşıyordu. Bu yorgunluktan sonra 1692 sonbaharında iyice hastalandı. Yiyeceklere karşı olan tiksinti ve sürekli uykusuzluk neredeyse onu çıldırtıyordu. Ağır hasta olduğu tüm Avrupa’ya yayıldı. Düşmanları bile, daha sonra iyileşmesine çok sevindiler.

Newton, 1696’da elli dört yaşında darphanede para basımı düzenlemekle görevlendirildi. 1701 ile 1702 yıllarında, Cambridge Üniversitesi’ni parlementoda temsil etti. 1703 yılında Royal Society’nin başkanlığına seçildi. Ölünceye kadar da bu makamda kaldı. 1705 yılında Kraliçe Anne tarafından chevalier’lik rütbesi ile onurlandırıldı.

http://i.imgur.com/VE8rOh7.jpg


Gelenbevi İsmail Efendi

1730 yılında Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. İlk bilgilerini çevresindeki bilginlerden almış, daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a gitmiştir. Burada, matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavını kazanarak 33 yaşında müderris olmuştur. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam etmiştir.

Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit Paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi. Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah III. Selim’i kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin ederek silahlardaki gerekli düzeltmeleri yapmış ve topların hedefi vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve ödüllendirilmiştir.

Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk getiren Gelenbevi İsmail Efendi’dir.

Kaynak:



Saat: 17:37
Sayfa 2 / 2

©2005 - 2024, MsXLabs - MaviKaranlık